MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Soru-Cevap (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/)
-   -   Ankara'nın 50 yıl önceki hali nasıldı, yardım edebilir misiniz? (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/271692-ankaranin-50-yil-onceki-hali-nasildi-yardim-edebilir-misiniz.html)

Misafir 26 Eylül 2009 19:51

BEN BUNU BULMAK İSTİOM


Misafir 11 Ekim 2009 16:23

valla aynısı banada lazım 50 yıl önce ve bugünün aynı noktadan çekilmiş fotoğraflları


Misafir 18 Ekim 2009 17:44

aynen ya bana da çoook lazım


Misafir 18 Ekim 2009 18:20

banada ankara nın 50 yıl öncesi lazım


ThinkerBeLL 18 Ekim 2009 18:31

Alıntı:

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 1503721)
BEN BUNU BULMAK İSTİOM

Alıntı:

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 1528835)
valla aynısı banada lazım 50 yıl önce ve bugünün aynı noktadan çekilmiş fotoğraflları

Alıntı:

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 1536898)
aynen ya bana da çoook lazım

Alıntı:

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 1536947)
banada ankara nın 50 yıl öncesi lazım


Ankara'nın 50 yıl öncesine ait pek fazla fotoğraf yok, daha eski dönemlerine ait resimler ise aşağıda verildiği gibidir:



Misafir 19 Ekim 2009 15:31

ankaranın 50 yıl önceki hali nasıldı bu bnm ödewim yardım edin lütfennn


Misafir 21 Ekim 2009 20:34

ya özellikle değerli öğretmenlere sesleniyorum lütfen 50 yıl önceki ankara ve yaşanan sorunlarla ilgili yardım edin


HackerInside 21 Ekim 2009 20:38

ANKARA’NIN BAŞKENT OLACAĞI MÜJDESİ

Ankara, 13 Ekim 1923 tarihinde başkent olmuştu. Aradan 77 yıl geçti. Ankara’nın başkent oluşunun ilginç yönlerinden biri de, bu olayın, çok daha önceden, Müştâk Baba adlı bir mutasavvıf şair tarafından sembolik dille müjdelenmesidir. Müştâk Baba 1832’de vefat ettiğine göre, bu müjdeli şiirini olaydan en azından 91 yıl önce; hatta, belki de bir yüzyıl kadar önce, yazmış olmalıdır. Bu müjde bir yana; daha da eskiye gidilirse; 400 yıl önce, 1429/30’da vefat eden Hacı Bayram Velî’nin bir şiirinde sembolik dille inşası açıklanan kentle simgelenen acaba yine Ankara değil midir?
Önce, daha yenisinden Müştâk Baba’dan başlayalım. Müştâk Baba kimdir?
Müştâk Baba, 1759-1832 arasında yaşamış bir sûfî şairdir. Adı Muhammed Mustafa’ dır. Bitlis’ lidir. Soyu Abdülkadir Geylanî vasıtasıyla Hz.Ali’ye dayandırılır. Amcası Şems-i Bitlisî tarafından eğitilmiş, Hasan Şirvanî tarafından aydınlatılmış; Bağdat’ta Nâkibül-eşraf Hasan Efendi ve İstanbul’da Mesnevihan Hoca Neşet Efendi’den yararlanmıştır. Müştâk mahlasını Neşet Efendi takmıştır. Avrupa’dan Hindistan’a çok yer gezmiştir. Uzun yıllar İstanbul’da Eyüp Selâmi Efendi dergâhında kalmış ve II.Mahmud’un has nedimi olmuştur. Eğitime ve bilime çok değer verir. Arapça ve Farsça bilir. Döneminin seçkin kültürlü insanları arasındadır. Vahdet-i vücud anlayışıyla Hakk’ı insanda arar. Mevlânâ hayranıdır. Edebî yönü ve hitabeti güçlüdür. Aruzla yazdığı şiirlerinde sembolik dil kullanmayı sever. Musikî eğitimini Şirvani’den almıştır. İcralara udu ve sesiyle katılacak kadar musikiye aşinadır. Bu niteliği dolayısıyla, postnişin olduğu Kadirîye içinde, musikî ve semaya özel önem veren Müştâkiye şubesi kendi ekolü olarak kurulmuştur. Müştâk Baba, 1832 yılında Bitlis’i ziyarete giderken, konakladığı Muş’ta düşmanları tarafından 75 yaşındayken öldürülür. Şiirlerini kapsayan divanı, ölümünden sonra, 1847 yılında basılmıştır. Yayınlanmamış başka eserleri de vardır.
İşte bu Müştâk Baba, Ankara’da Hacı Bayram Velî’nin türbesini ziyaret ettiği sırada gelen ilhamla, ileride Ankara’nın başkent olacağını keşfeder. Velîlerin böylesi özelliklerine tasavvufta keşif ve keramet denir. Müştâk Baba bu keşfini, tasavvuf şiirinde istihraç, yani bir şeyin içinden başka bir şey çıkararak, geleceğe ait bir olayı üstü kapalı olarak bildirme yöntemi ile aruzun az kullanılan bir vezni ile şiire döker. Divan-i Müştâk Baba adıyla 1847’de yayınlanan divanının 29. sayfasında yer alan 73 numaralı, Ankara’nın başkent olacağını sembolik dille açıklayan beş beyitlik şiiri şöyledir.
mef û l ü / fâ i lâ tün / mef û lü / fâ i lâ tün
1 Me’vâ-yı nâzeninde kimelf olursa efser
Lâ-büdd olur o me’vâ İslambol ile hem-ser

2Nun vel kalem başından alınsa nun-i Yunus
Aldıkta harf-i diger olur bu remz azhar

3 Miftah-ıSûre-i Kaf serhaddi kaf ta kaf
Munzam olunmak ister ra-yı Resûl Peygamber

4 Hay huy ile ahir maksud oldu zahir
Beyt-i veliyy-ül-ekrem el-hâc iyd-i ekber

5 Ey pâdişah-ı fahham sultan Hacî Bayram
Ruhan ister ikrâm Müştâk abd-i çâker


Müştâk Baba Divanı’nın mevcut nüshalarında bazı küçük farklar vardır. Örnek olarak; 1.beyitte, Me’vâ yerine Mah (ay); 2. Beyitte, Nun vel-kalem yerine Nun-u kalem ve Olunmak yerine Alınmak; 5.beyitte, Ruhan yerine Rûhâni ve abd-i çaker yerine abd-i ahkar gibi. Ayrıca, şiirin 3.beyitindeki ilk mısrada bir hece eksik olduğu ve sanki “kaf ta kâf” olması gerektiği; 4.beyitte her iki mısrada ve 5. beyitte son mısrada vezin bozukluğu olduğu söylenebilir. Ancak, hataları Müştâk Baba’ ya yüklemek yerine, benzerlerinde görüldüğü üzere, divanın basımı sırasında el yazısından aktarma işlemi veya dizgide mürettip yanlışları olabileceğini düşünmek belki de daha doğru olur.
Müştâk Baba’nın sembolik dille yazmış olduğu bu şiirdeki sembol kelimeler ve anahtar kavramlar çözümlendiğinde, o zamanki başkent İstanbul'un yerine, ileride kurulacak Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olacak şehrin adı olarak Ankara ortaya çıkmakta ve Ankara’nın başkent olacağı tarih Hicrî takvime göre takriben bulunmaktadır. Yeni başkent olacak şehrin adı, ilk bakışta sanki anlamsızmış gibi mısraların arasına serpiştirilmiş harflerin birleştirilmesiyle şöyle ortaya çıkar:

Efser’den, Türkçe “A” harfi karşığı (elif) A
Nun’dan, Türkçe “N” harfi karşılığı (nun) N
Kaf’dan, Türkçe “K” harfi karşılığı (kaf) K
Resûl’den, Türkçe “R” harfi karşılığı (rı) R
Hay’dan, (ismin “e, a” hâli karşılığı) (he) H (A)
ANKARA

Ankara adı Arap harfleri ile Osmanlıca yazılışında açık şekilde okunmaktadır.
Müştâk Baba şiirindeki ilk mısrada Ankara’nın başkent olacağı yılı belirten sembolleri elf ve efser kelimeleri ile vurgular. Bu iki kelimenin ve harflerinin analizi, Arap alfabesi ile önemli olaylara tarih düşürme yöntemi olan Ebced hesabına göre şöyledir:
elf............................................. 1000
e (Elif)...................................... 1
f (Fe)........................................ 80
s (Sin)...................................... 60
r (Rı)......................................... 200
elf (1000) + efsr (341)........... 1341


Müştâk Baba’nın şiirinde verdiği elf ve efser kelimelerine göre, Ebced hesabıyla çıkan tarih Hicrî 1341’dir. Ankara’nın başkent olduğu dönemde, Gregoryen esaslı Milâdî takvim, veya eski dille tarih-i efrencî, henüz yürürlüğe girmemiştir. Daha sonra, 1 Ocak 1926’da yürürlüğe girecektir. O dönemde, idarî işlerde 1 Mart 1333 (1917) tarihinde uygulamaya konulan Rûmî (Mâlî) takvim, dinî işlerde Hicrî takvim geçerlidir.
Ankara, Rûmî 13 Teşrinevvel 1339 Cumartesi başkent olmuştur. Rûmî ve Milâdî takvimlerin yılları arasında 1917’den itibaren 584 yıl fark olduğu; ayların ve günlerin aynı olduğu kabulüne göre, Ankara’nın başkent olduğu tarih Milâdî 13 Ekim 1923 Cumartesi gününe tekabül eder. Hicrî ve Rumî takvimlerin yılları arasında, o yıllarda, Rûmî takvime göre yılın ilk yarısında 2 yıl, son yarısında 3 yıl fark vardır. Yani, Rûmî 1339 yılının başı Hicrî 1341 yılına tekabül eder; ancak, 13 Ağustos 1339’ da Hicrî 1341 yılı biterek, Hicrî 1342 yılı başlar. Yani, Ankara'’ın başkent oluşu Hicrî 2 Rebiyülevvel 1342 Cumartesi günüdür.
Görüldüğü gibi, Müştâk Baba’nın Ebcedle verdiği 1341 yılının 12. ayı Zilhicce ile Ankara’nın başkent olduğu 1342 yılının 3.ayı Rebiyülevvel arasında takriben iki aylık bir zaman farkı vardır. Acaba, böyle bir hata gerçekten var mıdır? Yoksa, daha sonra 1333’de kabul edilen Hicrî ve Rumî yıllar arasındaki hesap yönteminden meydana gelen farktan dolayı mı zâhiren hata gibi görünmektedir?
Burada, önemli bir ipucu, şiirindeki 4. mısrada kullanmış olduğu “iyd-i ekber” terimidir. Iyd (îd)-i ekber, bayramlar arefe günü ile başladığından, arefesi Cuma’ ya rastlayan Kurban Bayramı’na denir. Nitekim, Kurban Bayramı’nın arefesi Cuma’ya rastladığı takdirde, arefesi Arafat’ta geçirilen hacca da hacc-ı ekber denir. Bayramın iyd-i ekber olması için, arefenin Cuma; bayramın ilk gününün Cumartesi olması gerekir.
Bazı yorumcular, Müştâk Baba’nın bu kavramı kullanarak Ankara’nın başkent olacağı yıl Kurban Bayramı’nın Cuma’ya rastlayacağını vurguladığını ileri sürerler. Müştâk Baba’nın, daha ileride tarihsel yıl bazında böyle bir fark çıkacağını tahmin ettiği için, Ankara’nın başkent olacağı yıl Kurban Bayramı’nın iyd-i ekber olacağını belirttiğini söylerler. Halbuki, Ankara’nın başkent olduğu gerek 1342 (veya gerekse 1341) yılında iyd-i ekber olmamıştır. O yıl, Kurban Bayramı daha önceki bir tarihe, 24 Temmuz 1923 Salı’ya rastlamıştır ve arefesi Pazartesidir. Zaten, o yıllarda, iyd-i ekber sadece 1337 ve 1345 yıllarında olmuştur. Bunun için, şiirdeki iyd-i ekberin takvimsel anlamından daha farklı sembolik yorumunun olması gerektir.
İlk yorum, Ankara’nın başkent oluşunun ilânı gerçekten Cumartesi’ye, yani arefesi Cuma’ya rastladığına göre, o gün aslında Kurban Bayramı olmasa bile, Müştâk Baba’nın iyd-i ekber terimini sembolik anlamda kullanarak, Ankara’nın başkent olacağı günü ülke için büyük bayram sayabileceğidir. İkinci yorum, Müştâk Baba’nın Hacı Bayram Veli türbesini, 1832’de veya daha eski bir tarihte ziyaret etmiş olduğu günün, gerçekten iyd-i ekbere tesadüf etmesidir. Üçüncü yorum, Hacı Bayram Veli’nin velâyetteki kutsal kimliğinden yararlanarak, Müştâk Baba’nın ziyaret ettiği gün aslında iyd-i ekber olmasa bile, bu önemli günü kendi açısından büyük bayram kabul etmiş olmasıdır.
Bunların içinde en gerçekçi görüneni, birinci yorum, yani Müştâk Baba’nın ileride Ankara’nın başkent oluşunu bir büyük bayram olarak değerlendirmesidir. Ama, diğerleri de üst üste gelmiş olabilir. Bütün bu yorumlara rağmen, Müştâk Baba’nın Ebcedle verdiği 1341 ile, Ankara’nın başkent olduğu tarih arasında, sadece iki ay kadar, gizemi şimdilik çözümlenemeyen bir hata varmış gibi görünmesi çok ilginçtir.
Müştâk Baba’nın şiirinde, kimilerine göre, daha derin yorumlar da vardır. Örneğin, “Miftah-ı Sûre-i Kaf” la başlayan mısrada “Mim” ve “Kaf”, yani “M” ile “K” harfleri ile Mustafa Kemal’in; “Hay huy” la da İstiklâl Savaşı’nın açıklandığı söylenir.
Müştâk Baba’nın şiirsel sembolik mesajını kimler çözümledi?
İlk yorumlayan TBBM Birinci Dönem Konya Milletvekili ve müfessir Mehmet Vehbi Efendi’dir. Sonra, Trabzon Halkevi’nin çıkardığı İnan Dergisi’nin İkinci Teşrin (Kasım) 1937 tarihli 7. Sayısında, “Şair Müştâk” başlıklı yazıda şiir yorumlu olarak yayınır. Uzun yıllar sonra, 1972’de Mustafa Özkul’un kitabı; 1978’de Hekimoğlu İsmail’in Sûr Dergisi’ndeki makalesi; merhum Dr.Halûk Nurbaki’nin 1986’da Anadolu Mucizesi adlı kitabındaki yorumu; Muş İli 1992 yıllığındaki inceleme; 1997’de Mehmet Kemal Gündoğdu’ nun kitabı gibi eserlerle hâlen devam ede gelmektedir.
Umarım ve dilerim ki, gönül gözü açık olanlar şiir üzerindeki tefekkürlerini müktesebatları oranında derinleştirerek, daha güzel ve daha anlamlı yorumlar yapmayı sürdürürler. Çünkü, “Her bilenin üzerinde, daha iyi bilen bir başkası bulunur.
Şimdi de konuyu Müştâk Baba’dan 400 yıl öncesine, Hacı Bayram Velî’ye getirelim. Müştâk Baba’nın makamını ziyareti sırasında ilham aldığı Hacı Bayram Velî, acaba “yeni inşa edilen kent” sembolüyle Ankara’yı mı müjdelemektedir.
Anadolu Müslümanlığı’nın, adı Mevlânâ, Hacı Bektaş Veli ve Yunus Emre ile anılan ünlü önderlerinden biri olan Hacı Bayram Velî (1352-1429), doğumu, yaşamının büyük kısmı, ölümü itibarıyle öz be öz Ankara’lıdır. Ankara ve Bursa’da eğitimini tamamlayıp müderris olmuş; Somuncu Baba lâkaplı Hâmid Aksarayî tarafından aydınlatılmıştır. Adını taşıyan Bayramiye’den, kendisinden sonra, Melâmiye, Celvetiye, vb kollar kurulmuştur. Hacı Bayram Velî’nin yazdığı ilâhiler arasından, aşağıda aktarılanı, sanki Ankara’yla ilgili; hatta Ankara’nın başkent olacağına ilişkin sembolik mesajlar vermektedir.
Çalabım bir şâr yaratmış iki cihan âresinde
Bakıcak dîdar görünür ol şârın kenâresinde

Nâgehan ol şâra vardım ol şârı yapılır gördüm
Ben dahı bile yapıldım taş u toprak âresinde

Ol şârdan oklar atılır gelir ciğere batılır
Ârifler sözü satılır ol şârın bâzâresinde.
Şâkirdleri taş yonarlar yonup üstâda sunarlar;
Çalabın ismin anarlar ol taşın her pâresinde.

Ol şâr dediğim gönüldür ne delidir ne usludur
Âşıklar kanı sebildir ol şârın kanâresinde
Bu sözü ârifler anlar câhiller bilmeyip tanlar
Hacı Bayram kendi banlar ol şârın menâresinde.

Hacı Bayram Velî’nin gönül olarak tanımladığı “şâr”, bir anlamda neden Ankara olmasın?
Ankara’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olacağını yüzyıl kadar önce sembolik dille müjdeleyen Müştâk Baba’ya ve ilhama vesile Hacı Bayram Veli’ye selâm olsun.

Sözlükçe:
Me’vâ: yer, makam; nâzenin: nazlı, cilveli; elif: Arap alfabesinin 1.harfi, Ebced hesabında 1; elf: bin; efser: taç; lâ-büdd: gerçek, gerek, mutlaka; İslambol: İstanbul; hem-ser: aynı değer, eşit düzey, arkadaş; nun: Arap alfabesinin “N” karşılığı 25. harfi, Ebced hesabında 50; balık; Kûn’daki özet bilgi; kalem: ilâhî tafsilatlı bilgi; kesmek, ayırmak; nun-vel-kalem: icmali ilim (öz toplu bilgi) ve tafsili ilim (ayrılmış bilgi); nun-i Yunus: Yûnus peygamberi yutan balık; remz azhar: açık sembol, kesin belirti; miftah: anahtar, şifre; Sûre-i Kaf: Kur’an’ın 50.Sûresi, Kaf harfi ile başladığından anahtarı Kaf harfidir; Kaf: Arap alfabesinin “K” karşılığı 21. harfi, Ebced hesabında 100; tasavvufta Kur’an’a işarettir. (Kaftan Kafa, bir uçtan bir uca anlamında); Kaf-Nun: harfleri, Allah’ın bir işin olmasını istemesi ve o işin hemen olması anlamında Kûn sözünü oluşturur; Kaf ü Nun, evrenin oluş emri; serhad: sınır; munzam: zammedilen, üste konulan, katılan; resûl: elçi, peygamber; ra: Arap alfabesinin “R” karşılığı 12. harfinin sesi, Ebced hesabında 200, ta’lil ifade eden, tahsis ve mülkiyet anlamında ismin “i” ve “den” hali; Hay huy: Hayy ve Hû, Yüce Allah’ın ilki “Diri” ve diğeri “O” anlamında isimleri, insan ömrü Hayy ve Hû arasındadır; Hayy’dan gelen Hû’ya, Allah’dan gelen Allah’ a gider; ahir: en son, nihayet; maksud: maksat, amaç, meram; zahir: açık, belli; beyt: ev, konut, makam; veliyy-ül-ekrem: çok keremli ermiş,veli; el-hâc: hacı; iyd-i ekber: büyük bayram; arefesi Cuma’ya rastlayan Kurban bayramı; beyt-i veliyy-ül-ekrem el-hâc: çok kerem sahibi Hacî (Bayram Veli)’nin makamı; fahham: büyüklük, ululuk (Ey! Büyük padişah Hacî Bayram Sultan anlamında); ikram: ikram, bağış, iltifat; abd-i çâker: kulunuz köleniz ;alap: Allah; şâr: şehir, kent, belde; cihan: dünya; âre: ara; didâr: güzel yüz, çehre, Allah’ın manevî görünüşü; kenâr: kenar, kıyı; tan: sövme, yerme; nâgehan: ansızın, birdenbire; ârif: bilgi sahibi; bâzâr: çarşı, pazar; şâkird: çırak, öğrenci, yamak; pâre: parça; kanâr: kucak; ban: bekçi, gözcü; menâre: minâre.
Kaynaklar :
CEBECİOĞLU Ethem, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Anakara, 1997
DEVELİOĞLU Ferit, Ansiklopedik Lügat, Ankara, 1970
GÖLPINARLI Abdülbaki, Türk Tasavvuf Şiiri Antolojisi, İstanbul, 1972
GÜNDOĞDU Mehmet Kemâl, Müştâk Baba (Divân), İstanbul, 1997
HANÇERLİOĞLU Orhan, İslâm İnançları Sözlüğü, İstanbul, 1984
HÜSEYİN VASSAF, Sefine-i Evliyâ, Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi Böl., No. 2305
HÜSEYİN VASSAF, Risâle-i Müştâkiyye, Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi Böl., No. 2320
HÜSEYİN VASSAF, Risâle-i Müştâkiyye, Ankara Millî Kütüphane, İbni Sina Salonu, No. A 3374
KADRİ Hüseyin Kâzım, Büyük Türk Lügati, İstanbul, 1928
KOCATÜRK Vasfi Mahir, Tekke Şiiri Antolojisi, Ankara, 1955
MÜŞTÂK BABA, Divân-ı Müştâk Şeyh Mustafa, İstanbul Üniversitesi Kitaplığı, No.T 3821
MÜŞTÂK BABA, Divân-ı Müştâk Baba, Millet Kütüphanesi- Ali Emirî Efendi Böl., No.403
MÜŞTÂK BABA, Divân-ı Müştâk Baba, Millet Kütüphanesi- Ali Emirî Efendi Böl., No.404
MÜŞTÂK BABA, Şeyh Mustafa, Müştâk Efendi Ankara Millî Kütüphane, F.B 291
MÜŞTÂK BABA, Âsârü’l-Müştâk Esrarü’l-Uşşak (Âsâr), Süleymaniye Kitaplığı, Hacı Mahmud Efendi Böl., No. 2421
MÜŞTÂK BABA, Âsârü’l-Müştâk Esrarü’l-Uşşak (Âsâr), Ankara Millî Kütüphane, İbni Sina Salonu, No. A 4124
NURBAKİ Halûk, Anadolu Mûcizesi, İstanbul,1986
ÖZKUL Mustafa, Divân-ı Müştâk Baba, Hayatı ve Eserleri, 1972
ÖZÖN Mustafa Nihat, Osmanlıca Türkçe Sözlük, İstanbul,1989
SAFER (DAL) BABA, Tasavvuf Terimleri, İstanbul, 1998
SÖZER Ahmet Necdet, Tekke Şiiri, İstanbul 1997
TAHİR-ÜL MEVLEVİ, Edebiyat Lûgati,İstanbul, 1973
UNAT Faik Reşit, Hicrî Tarihleri Milâdî Tarihe Çevirme Kılavuzu, Ankara, 1984
ULUDAĞ Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1995


Misafir 27 Aralık 2009 13:26

ya benim proje ödevim burda resim var ama yeni hali yok yardımcı olurmusunuz???lütfen


Misafir 9 Ekim 2010 09:32

of nie yok 1960 lı yıllar nie kimse fotgrf çekmekiş o zamnlar :/


Misafir 29 Ekim 2010 11:15

yha arkiler banada 50 yıl önce şimdi ve 50 yıl sonrası lazım yardım edin lütttfnnn :S


Misafir 11 Kasım 2010 21:51

ya pufff nolur yardım edinn bursanın 50 yıl önceki hali lazımm ya kaç saattir arıyorm çıkmıo yaaa tarihi çıkıoo off yardm edin lütfeenn....


ener 11 Kasım 2010 22:08

Alıntı:

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 1863794)
ya pufff nolur yardım edinn bursanın 50 yıl önceki hali lazımm ya kaç saattir arıyorm çıkmıo yaaa tarihi çıkıoo off yardm edin lütfeenn....

Vikipedi

Kuruluş Dönemi
Beşbin yıldan beri yerleşime sahne olan Bursa´nın 7 km. kuzeyinde Demirtaş nahiyesinin 2,5 km. güneyinde, 90 m. çevresi 5m. yüksekliği olan "Demirtaş Höyüğü" yer almaktadır. Bu höyükte genellikle elde, az miktarda da çarkta yapılmış kase, küp ve testilere ait seramik parçaları bulunmaktadı... Beşbin yıldan beri yerleşime sahne olan Bursa´nın 7 km. kuzeyinde Demirtaş nahiyesinin 2,5 km. güneyinde, 90 m. çevresi 5m. yüksekliği olan "Demirtaş Höyüğü" yer almaktadır. Bu höyükte genellikle elde, az miktarda da çarkta yapılmış kase, küp ve testilere ait seramik parçaları bulunmaktadır. Bunlar erken bronz çağdan kalmış olup M.Ö.2500 yıllarına tarihlenir.
Kentin 14 km. batısında, Çayırköyü´nün 1 km. güneybatısındaki "Çayırköy Höyüğü"nün boyutları Demirtaş Höyüğü ile aynıdır. Burada bulunan seramik parçalarında gri, kırmızı grikahverengi ve siyah renkler hakimdir. Bulunan seramik parçalarının önemli kısmı elde, çok az miktardakiler de çarkta yapılmıştır. Höyüğün en eski buluntusu M.Ö.2700 yılına aittir.

Günümüzden yaklaşık 5000 yıl önce insanların yerleştiği bu topraklara M.Ö. VII. yüzyılda Trakya´da Strümon nehri kenarında oturan Bitynler ve akrabaları Tnyniler İskit saldırılarına karşı koyamayınca kuzeybatı Anadolu´ya göç ederek yerleşirler. Bu verimli topraklara Bitynia adını verirler. Kısa zamanda sınırlarını genişletmelerine rağmen M.Ö.VI yüzyılda bölgede güçlü orduya sahip Lidyalıların hakimiyetine girmekten kurtulamazlar. M.Ö.546´da Lidya Kralı Kroisos, Pers orduları karşısında mağlup olunca bölge M.Ö.453 tarihine kadar Pers İmparatorİuğu sınırları içine girer.

Makedonya İmparatoru İskender´in bu bölgeleri hegemonyasına alması M.Ö.325 yılından ölümüne kadar devam eder. Bithnia ve Küçük Asya toprakları İskender´in ölümü üzerine komutanları arasında yapılan paylaşımda Antigonos´un idaresine girer. Fakat İskender´in komutanları arasında bir süre mücadeleler devam eder. Bu fırsattan Bithynia Krallığı yararlanır. Bitynlileri yöneten Doidalses bölgede bağımsız bir krallık geliştirdi. Krallık Zipoites (M.Ö.327-279) zamanında komşuları tarafından tanınıp saygı gördü. Ziopites´in oğlu I.Nikomedes (M.Ö.279-250) yılları arasında sınırları genişletti. Küçük Asya´nın en saygın krallığı haline getirdi.

Orta Avrupa´dan üç kol halinde akan Galatlar (M.Ö.278-277) yıllarında, Batı Anadolu´dan başlayarak önüne gelen her yerleşim birimini istila edip yağmaladılar. Galat akınlarından sonra Anadolu´da çeşitli kent devletleri oluştu. Bu sarsıntıdan sonra Ziaelas (M.Ö.192-146) II.Nikomedes M.Ö.146-92, III.Nikomedes M.Ö.92-75 ve IV.Nikomedes M.Ö.75-74 tarihleri arasında ülkeyi yönettiler.

II.Nikomedes, batıdaki Roma İmparatorluğu´na karşı Pontus kralı Mitridates ile anlaştı. Fakat yerine geçen III. Nikomedes babasının izlediği politikanın tam tersini tatbik edip, Roma İmparatorluğu ile anlaşıp Pontus Krallığı ile çatışmaya girişti. Bunda başarı kazanamamasına karşın Roma İmparatorluğu´nun özel desteği ile istiklalini korudu. Ölünce yerine geçen IV.Nikomedes M.Ö.74 yılında ülkesini Roma İmparatorluğu´na bağışladı. Böylece Bithynia Roma´nın bir eyaleti haline geldi.

İmparator Domitian (81-96) zamanında göreve getirilen Plinius, İmparator Trajanus (98-117) zamanında Bithynia eyaleti Prokonsüllüğüne terfi etti. Bölgede hakimiyet sağlandıktan sonra, imar faaliyetlerine girişti. Fakat bundan Prusa´dan çok Nikaia(İznik) ve Nicomedia (İzmit) faydalandı. Bursa´da sadece bir hamamın tamir edildiği öğrenilmektedir.

Antik kaynaklar bugünkü Bursa´nın kurucusunu I.Prusias (M.Ö.232-192) olarak göstermektedir. Kartaca Kralı Hannibal, Roma İmparatorluğu ile yaptığı savaşı kaybedince, birlikleriyle beraber I.Prusias´a sığınır. Burada zafer kazanan bir komutan gibi karşılanıp, saygı görür. Bu yakınlığa karşılık olarak Hannibal emrindeki askerlerle bir şehir inşa eder. Buna Prusias´ın adını verip ona armağan eder. Kurulduğunda bugünkü hisar içinde olan şehir, günümüzün bir mahallesi kadardı. Bithynia krallık dönemine ait tümülüs´te M.Ö.II yüzyıla ait çok önemli belgeler bulunmuştur.

Roma İmparatorluğu zamanında (Prusa ad Olympium) Uludağ Bursa´sı adını alan şehirde o döneme ait mermerden bir kadın heykeli ve ostotek bulunmuştur.

İmparator Justinianus (527-565) zamanında Pythia´da (Çekirge´de) yeni hamamlar yaptırılmıştır. 1935 yılında Hisar içinde tonozlu odalar bulunmuştur. Hisar içinde, Yer Kapı´da bulunmuş erken Bizans devrine ait taban mozaiği, önemli arkeolojik kalıntılardandır. Tophane´de Bizans döneminden bir şapel ve manastıra ait mozaikler bulunmaktadır.

Prusa (Bursa) 1204-1261 yılları arasında Nikaia´a (İznik)´e bağlı sönük bir tekfurluk olarak yaşamını sürdürdü.

Bugün ülkemizin en zengin Bizans devri mezar stelleri ve çeşitli mimari eser parçaları, seramikler, sikkeler Bursa Arkeloji Müzesi´nde sergilenmektedir.


Misafir 10 Aralık 2010 21:34

arkadasllar ankaranın elli yıl önceki halinin yazısını bulurda yazarsanız sevinirm


Misafir 19 Aralık 2010 19:12

bana 50yıl öncesi hakkında bilgi lazım yazı lazııııııım


Misafir 31 Mart 2011 17:55

banada ankaranın 50 yıl önceki hali lazım


ener 31 Mart 2011 18:01

Alıntı:

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 2032718)
banada ankaranın 50 yıl önceki hali lazım

Alıntı:

ener adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 1863811)
Vikipedi

Kuruluş Dönemi
Beşbin yıldan beri yerleşime sahne olan Bursa´nın 7 km. kuzeyinde Demirtaş nahiyesinin 2,5 km. güneyinde, 90 m. çevresi 5m. yüksekliği olan "Demirtaş Höyüğü" yer almaktadır. Bu höyükte genellikle elde, az miktarda da çarkta yapılmış kase, küp ve testilere ait seramik parçaları bulunmaktadı... Beşbin yıldan beri yerleşime sahne olan Bursa´nın 7 km. kuzeyinde Demirtaş nahiyesinin 2,5 km. güneyinde, 90 m. çevresi 5m. yüksekliği olan "Demirtaş Höyüğü" yer almaktadır. Bu höyükte genellikle elde, az miktarda da çarkta yapılmış kase, küp ve testilere ait seramik parçaları bulunmaktadır. Bunlar erken bronz çağdan kalmış olup M.Ö.2500 yıllarına tarihlenir.
Kentin 14 km. batısında, Çayırköyü´nün 1 km. güneybatısındaki "Çayırköy Höyüğü"nün boyutları Demirtaş Höyüğü ile aynıdır. Burada bulunan seramik parçalarında gri, kırmızı grikahverengi ve siyah renkler hakimdir. Bulunan seramik parçalarının önemli kısmı elde, çok az miktardakiler de çarkta yapılmıştır. Höyüğün en eski buluntusu M.Ö.2700 yılına aittir.

Günümüzden yaklaşık 5000 yıl önce insanların yerleştiği bu topraklara M.Ö. VII. yüzyılda Trakya´da Strümon nehri kenarında oturan Bitynler ve akrabaları Tnyniler İskit saldırılarına karşı koyamayınca kuzeybatı Anadolu´ya göç ederek yerleşirler. Bu verimli topraklara Bitynia adını verirler. Kısa zamanda sınırlarını genişletmelerine rağmen M.Ö.VI yüzyılda bölgede güçlü orduya sahip Lidyalıların hakimiyetine girmekten kurtulamazlar. M.Ö.546´da Lidya Kralı Kroisos, Pers orduları karşısında mağlup olunca bölge M.Ö.453 tarihine kadar Pers İmparatorİuğu sınırları içine girer.

Makedonya İmparatoru İskender´in bu bölgeleri hegemonyasına alması M.Ö.325 yılından ölümüne kadar devam eder. Bithnia ve Küçük Asya toprakları İskender´in ölümü üzerine komutanları arasında yapılan paylaşımda Antigonos´un idaresine girer. Fakat İskender´in komutanları arasında bir süre mücadeleler devam eder. Bu fırsattan Bithynia Krallığı yararlanır. Bitynlileri yöneten Doidalses bölgede bağımsız bir krallık geliştirdi. Krallık Zipoites (M.Ö.327-279) zamanında komşuları tarafından tanınıp saygı gördü. Ziopites´in oğlu I.Nikomedes (M.Ö.279-250) yılları arasında sınırları genişletti. Küçük Asya´nın en saygın krallığı haline getirdi.

Orta Avrupa´dan üç kol halinde akan Galatlar (M.Ö.278-277) yıllarında, Batı Anadolu´dan başlayarak önüne gelen her yerleşim birimini istila edip yağmaladılar. Galat akınlarından sonra Anadolu´da çeşitli kent devletleri oluştu. Bu sarsıntıdan sonra Ziaelas (M.Ö.192-146) II.Nikomedes M.Ö.146-92, III.Nikomedes M.Ö.92-75 ve IV.Nikomedes M.Ö.75-74 tarihleri arasında ülkeyi yönettiler.

II.Nikomedes, batıdaki Roma İmparatorluğu´na karşı Pontus kralı Mitridates ile anlaştı. Fakat yerine geçen III. Nikomedes babasının izlediği politikanın tam tersini tatbik edip, Roma İmparatorluğu ile anlaşıp Pontus Krallığı ile çatışmaya girişti. Bunda başarı kazanamamasına karşın Roma İmparatorluğu´nun özel desteği ile istiklalini korudu. Ölünce yerine geçen IV.Nikomedes M.Ö.74 yılında ülkesini Roma İmparatorluğu´na bağışladı. Böylece Bithynia Roma´nın bir eyaleti haline geldi.

İmparator Domitian (81-96) zamanında göreve getirilen Plinius, İmparator Trajanus (98-117) zamanında Bithynia eyaleti Prokonsüllüğüne terfi etti. Bölgede hakimiyet sağlandıktan sonra, imar faaliyetlerine girişti. Fakat bundan Prusa´dan çok Nikaia(İznik) ve Nicomedia (İzmit) faydalandı. Bursa´da sadece bir hamamın tamir edildiği öğrenilmektedir.

Antik kaynaklar bugünkü Bursa´nın kurucusunu I.Prusias (M.Ö.232-192) olarak göstermektedir. Kartaca Kralı Hannibal, Roma İmparatorluğu ile yaptığı savaşı kaybedince, birlikleriyle beraber I.Prusias´a sığınır. Burada zafer kazanan bir komutan gibi karşılanıp, saygı görür. Bu yakınlığa karşılık olarak Hannibal emrindeki askerlerle bir şehir inşa eder. Buna Prusias´ın adını verip ona armağan eder. Kurulduğunda bugünkü hisar içinde olan şehir, günümüzün bir mahallesi kadardı. Bithynia krallık dönemine ait tümülüs´te M.Ö.II yüzyıla ait çok önemli belgeler bulunmuştur.

Roma İmparatorluğu zamanında (Prusa ad Olympium) Uludağ Bursa´sı adını alan şehirde o döneme ait mermerden bir kadın heykeli ve ostotek bulunmuştur.

İmparator Justinianus (527-565) zamanında Pythia´da (Çekirge´de) yeni hamamlar yaptırılmıştır. 1935 yılında Hisar içinde tonozlu odalar bulunmuştur. Hisar içinde, Yer Kapı´da bulunmuş erken Bizans devrine ait taban mozaiği, önemli arkeolojik kalıntılardandır. Tophane´de Bizans döneminden bir şapel ve manastıra ait mozaikler bulunmaktadır.

Prusa (Bursa) 1204-1261 yılları arasında Nikaia´a (İznik)´e bağlı sönük bir tekfurluk olarak yaşamını sürdürdü.

Bugün ülkemizin en zengin Bizans devri mezar stelleri ve çeşitli mimari eser parçaları, seramikler, sikkeler Bursa Arkeloji Müzesi´nde sergilenmektedir.

Julian Sütunu Vilayet Meydanı-1936 http://www.el-aziz.net/data/media/640/ankara_234.jpg


Misafir 13 Nisan 2011 16:14

ben 7. sınıf öğrencisiyim
türkçe proje ödevi aldım
bana gemlikin 50-60 yıl önceki yani eski halini Arastırırmısınız


Misafir 18 Nisan 2011 19:19

bana en kısa zmn da 50 yıl öncesinde neler olduğunu yazar mısınız lütfenn çok ama çokkk acilllll


Kadriye yazgan 23 Nisan 2011 19:10

Güzel Ankaram
 
Ankara nin en eski yerlesim yeri olan Hamamönü Gazeller sok 1-A da oturuyorduk.Hacet-tepe camlik bir parkti.Ortasinda Tandogandaki cocuklu Heykel vardi.Cocuk bahcesi vardi.Biz cocuklar orda eglenirdik.Anneler babalar Piknik yapardi.Mehmet Akif Ersoy un yanindaki Cami bahcesinde oynardik.60 Ihtilalinden önce Komsular arasindaki iliski senli benliydi.Aksamlari bir evde toplanir..Hikayeler.Masallar anlatilir.Bilmeceler sorulurdu.Radyo vardi ama sadece Haberler dinlenilirdi.Sokak Parke tasliydi.Araba gecmezdi.At arabalari gecerdi.Saticilar sergilerle sebze meve satarlardi.Evlere büyük kapidan büyük bir avluya girilirdi.Avlunun etrafinda iki gözlü ,bir gözlü odalar vardi.Avluda Kuyular agaclar bilhassa dut agaci olurdu.Memeur sehri olduktan sonra Cankaya,Bahcelievler,Yenimahalle ,Keciören,Etlik,Ciftlik taninmis semtleri idi. Cubuk Sincana Kara trenle piknige gidilirdi.Komsular toplanir Karabey hamina giderlerdi.Evlerde banyo yoktu.Hüseyin Gazi daginin tepesine gidilip türbe ziyareti yapilirdi.Kara trenle Mamaga kadar gidilir ,ondan sonra yayan cikilirdi.Kizilay dolasmak icin cok sevilirdi.TBMM Ulustaydi.Genclik Parki en sevilen dinlenme yeriydi.Hisarda eski evler vardi.Unutulmayan bir cocukluk devremiz gecti.Kapilar acik tutulurdu.Pek kitlenmezdi.Ihsan Dogramaci oralari aldi ve Üniversite yapti.O güzelim tarihi evler yikildi.Kalani da resatore edilmisch.Ankaranin yerlileri oralardan degisik semtlere veya sehirlere dagildilar.Sik sik.Hisardaki Hitit Müzesine giderdik.O günler burnumda tütüyor.


Misafir 5 Mayıs 2011 16:42

banda lazmmmmmmmmmmmmmmm


Misafir 30 Ekim 2011 13:48

Ankara'nın 30 yıl önceki haliyle şimdiki halini karşılaştırarak 50 yıl sonraki halini tahmin ettiğimi bir broşür hazırlamam gerekiyor.Ve bu broşürde Ankara'nın yaşadığı ve yaşayacağını düşündüğüm sorunlar ile bu sorunların nedenlerine ve çözüm önerilerine de yer vermem gerekiyor.Çok acildir, lütfen yardım ediniz.Ankara'nın 30 yıl önceki halini anlatan yazı bulmam gerekiyor, acil lütfen.


Misafir 1 Kasım 2011 17:57

Ankaranın 50 yıl önceki hali yok mu ?


Misafir 21 Ekim 2012 16:40

Ankara'nın 50 yıl sonraki hali nasıldı, yardım edebilir misiniz?
 
ankaranin 50 yil sonraki hali ile ilgili daha fazla bilgi istiyorum.


Misafir 21 Ekim 2012 16:44

bana ankaranın 50 yıl sonraki hali hakkında bilgi lazım.


Misafir 31 Ekim 2012 16:45

bana ankaranın 50 yıl önce neler olmuş yazın acillll 7 kasıma lütfen


Misafir 3 Aralık 2012 13:11

Ya banada ankaranın 50 yıl oncekı hali ve 50 yıl sonraki hali lazım yardım edin


Misafir 7 Ocak 2014 17:47

çok acilll ankaranın 50 yıl önceki haliiiiiii


zeli%u015F2010 17 Eylül 2014 13:56

ankaranın önceki hali şimdiki hali ve sonraki halini karşılaştırmam gerekeyo
5 haftam var


Misafirsss 12 Ocak 2015 21:33

arkadaşlar çok acill



Saat: 23:04

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık