AŞIK HÜDAİ http://www.dosthane.de/hudai.jpg Hayatı ve Şiirleri 1940 yılında Maraş' ın Göksun ilçesinin Yoğunoluk köyünde doğdu. 11 yaşından itibaren irticalen şiir söylemeye başladı. Yaşlı ve usta aşıkların yanında kendisini yetiştirmiştir. Küçük yaşta babasını yitirir. Okumayı yazmayı birçokları gibi Hüdai de askerlikte öğrenir. İki yıl Konya da yapılan aşıklar bayramına katıldı. 1968 yılında şiir dalında birinci olarak Fuzuli ödülünü aldı. 1969 da atışma ve şiir dallarında ikinci olarak Dadaloğlu ve Yunus Emre ödüllerini kazanmıştır. Şiirleri iç dünyasını yansıtır. Tasavvufa yönelmiştir. Şiirlerinde kendine özgü bir incelik ve deyiş güzelliği vardır. 23 Kasım 2001 tarihinde aramızdan ayrıldı... Duygular Dönüştü Söze Erenler Zehir Getirin Balınan Öldürmen Beni Bağrıma Diken Batırın Gülünen Öldürmen Beni Hiçlik Aleminde Mestim Varlık Sevdasını Kestim Yokluk Benim Eski Dostum Malınan Öldürmen Beni Yar Diyerek Yana Yana Can Teslim Ettik Canana En Yakınım Kıysın Bana Elinen Öldürmen Beni Bir Aşktır Düştü Özüme Yanarım Kendi Közüme Leyla Görünüp Gözüme Çölinen Öldürmen Beni Duygular Dönüştü Söze Yanık Seda İşler Öze Dertli Dertli Vurup Saza Telinen Öldürmen Beni Hüdaiyim Daldım Gama Saldı Beni Demden Deme Asın Kesin Yüzün Amma Dilinen Öldürmen Beni Makbuldür Faydası olmayan bahardan yazdan Yüce dağbaşının kışı makbuldür Cahilin ettiği sohbetten sözden Alimin hayali düşü makbuldür Lokma yeme muhannetin elinden Kurtulaman sonra acı dilinden Namertlerin kaymağından balından Merdin kuru yavan aşı makbuldür Hüdai konuşur bir ince dilden Hal ehli olmayan bilir mi halden Bilgisiz görgüsüz duygusuz kuldan Ölülerin mezar taşı makbuldür Gönül Çalamazsan Gönül çalamazsan aşkın sazını Ne perdeye dokun ne teli incit Eğer çekemezsen gülün nazını Ne dikene dokun ne gülü incit Bülbülü dinle ki gelesin coşa Karganın namesi gider mi hoşa Meyvesiz ağacı sallama boşa Ne yaprağını dök ne dalı incit Bekle dost kapısın sadık dost isen Gönüller tamir et ehli dil isen Sevda Sahrasında Mecnun değilsen Ne Leyla'yı çağır ne çölü incit Rızaya razı ol hakka kailsen Ara bul mürşidi müşkülde isen Hakikat şehrine yolcu değilsen Ne yolcuyu eğle ne yolu incit Gel haktan ayrılma hakkı seversen Nefsini ıslah et er oğlu ersen Hüdai incinir inciden versen Ne kimseden incin ne eli incit Öyle Gel Bu aşkın sırrına ereyim dersen Önce bir ermişe sor da öyle gel Hakkın cemalini göreyim dersen Evvela sen seni gör de öyle gel Hakikat ilminin sabırdır başı Şah olsa da benlik gütmez er kişi Sen kendi nefsinle eyle savaşı Sadık ol sözünde dur da öyle gel Hüdai emeğin gitmesin zaya Bozulan süt artık tutmuyor maya Bu aşkın yoluna gidilmez yaya Aşk atına binip sür de öyle gel Bana Sor Adım adım gezdim gurbet elleri Gezdim ama kardaş gel de bana sor Ömrümün yükünü dert sıraladım Dizdim ama kardaş gel de bana sor Genç yaşımda terk eyledim yurdumu Geri dönüp gözlemedim ardımı Gönül defterine gizli derdimi Yazdım ama kardaş gel de bana sor Hüdai hastayı eylerim nazar Ben kendi içimde kurdum bir pazar Bu kötü nefsime kazmasız mezar Kazdım ama kardaş gel de bana sor Zamanı Geldi Bahar geldi çayır çimen yürüdü Yaylaya göçmenin zamanı geldi Dağlar yeşil giydi karı eridi Suyundan içmenin zamanı geldi Çok şükür bu yıl da erdik bahara Gülü gördü bülbül başladı zara Açıldı sinemde bin türlü yara Yine dert açmanın zamanı geldi Pınarı var ormanı var gölü var Çiğdemi var çiçeği var gülü var Arısı var peteği var balı var Bunları seçmenin zamanı geldi Hüdai zamanın geçer boşuna Kuşlar bile hep kavuştu eşine Şimdi bu mevsimde dağlar başına Yar ile kaçmanın zamanı geldi Kız Niçin Kız niçin bakıp bakıp gülersin Yanağında güller açılasıca Gülüp gülüp ne aklımı çelersin Güzeller sultanı seçilesice Bilir misin bana ne iş eyledin Aklımı fikrimi bir hoş eyledin İçkisiz mezesiz sarhoş eyledin Elinden badeler içilesice Koymayasın beni eller yerine Sana hizmet edem kullar yerine Gel bir koklayayım güller yerine Gül gibi kokusu saçılasıca Hüdai aşıktır ey ahu gözlü Yüreğimi yaktın ciğerim közlü İçimde yıllardır hasretin gizli Gel uğruna candan geçilesice Dostlarım Dostlarım hep bende kusur aradı Gerçek yanlarımı göremediler Yar dediğim yad ellere yaradı Sevdiklerim bana eremediler Saflar kandı fitnelerin sözüne Körler düştü kalleşlerin izine Dinamitler kondu suyun gözüne Yine de farkına varamadılar Kalmadı sevdiğim lezzetim tadım Devrildi seneler bak adım adım Yıllarımı insanlara adadım Bir günümü geri veremediler Göz koydular varlığıma malıma Kurtlar çoban oldu kuzularıma Zalimi koydular mazlum yerine Haklının hakkını aramadılar Hüdai'nin yaraları döşünde Duman eksik olmaz garip başında Yar yari pişirir aşk ateşinde Yarsızlar yarasın saramadılar Anlamaz ki Aşık olmak bir alemdir Tatmayanlar anlamaz ki Her sözü bir mücevherdir Tartmayanlar anlamaz ki Kim ki haktan olsa cüda İbadetten almaz gıda Bu yolda başını feda Etmeyenler anlamaz ki Sil gönlünün kem pasını Gütme benlik davasını Daim hasretlik yasını Tutmayanlar anlamaz ki Hüdai'yim kalksın perde Aşk ateşi yanar serde Eyüp gibi dertten derde Batmayanlar anlamaz ki Ateş İcat Olup Ateş icat olup tütün tütmeden Aşkın ocağında biz yanıp tüttük Güller açılmadan bülbül ötmeden Mana aleminde şakıdık öttük Her kaynaktan akmaz böyle duru su Bu yer gerçek erenlerin korusu Duygu çiçeğinden ilham arısı Sevgiden bal yaptı önce biz tattık Gönül diyarında sevda elinden Hasret dağlarından çile çölünden Peygamber izinden Allah yolundan Yirminci asırda biz geldik gittik İrfan sofrasının altın tasıyım Muhabbet suyunun şelalesiyim Hüdai Yunus'un sülalesiyim Tasavvuf ilmini biz tamam ettik Ayrı Duruyor Ey erenler yine bozuldu bendim Manalar dilimden ayrı duruyor Aşkın ateşine yandıkça yandım Dumanım külümden ayrı duruyor Bağbancı hasiret sümbül çiğdeme Bir od düştü yanar dertli sineme Seher vakti bülbül gelmez bu deme Bülbülüm gülümden ayrı duruyor Bu benim derdimin yok mu ilacı Bitip tükenmiyor çektiğim acı Gazel döktü şu ömrümün ağacı Yaprağım dalımdan ayrı duruyor Katlanayım dedim derde mihnete Gayrı gönül dayanmıyor hasrete Kader kısmet aldı attı gurbete Hüdai ilimden ayrı duruyor |
YUNUS EMRE http://www.dosthane.de/yunusemre.jpg Hayatı ve Şiirleri Yaşamına ilişkin bilgiler sınırlı. Doğum yeri bilinmiyor. 13'üncü yüzyılın ortalarına doğru Moğal istilası ve Selçuklu Devleti'nin yıkıldığı dönemde yaşadığı sanılıyor. Bu dönemin sarsıntı ve acıları Yunus'un eserlerinde derin izler bıraktı. Babasının adı İsmail. Medrese eğitimi gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. İran ve Yunan mitolojisiyle, tasavvuf tarihini inceledi. Hacı Bektaş ya da Sinan Ata'nın halifesi Taptuk Emre'nin dergahında hizmet etti. Taptuk Emre'nin düşüncelerini yaymak için Anadolu'yu dolaştı. Eskişehir Sarıköy, Manisa Buna ve Emreköy, Erzurum Dutçu Köyü, Isparta Keçiborlu ve Karaman'da adına yapılmış mezarlar var. Ama nerede öldüğü ve gömüldüğü kesin belli değil. Tasavvuf yorumunu benimseyen Yunus Emre'nin keskin bir gözlem gücü, derin bir hoşgörü anlayışı var. Şiirlerini hece ölçüyle yazdı. Ama aruz denemelerine de yer verdi. Hece ölçüseyle yazdığı dörtlüklerin yanısıra yine hece ile beyitler ve gazeller de yazdı. Dili arı Türkçe değil. Yer yer Arapça ve Farsça tamlamalar kullandı. Sağlığında düzenlediği divanı bulunamadı. Günümüzdeki divanları derlemedir. 1904'te birinci, 1924'te ikinci basımları yapılan Divan-ı Aşık Yunus Emre'nin yanısıra Burhan Toprak ve Abdülbaki Gölpınarlı'nın derleyip yayınladığı Yunus Emre divanları var. AH NİDEYİM ÖMRÜM SENİ Yok yere geçirdim günü Ah nideyim ömrüm seni Seninle olmadım gani Ah nideyim ömrüm seni Geldim ve geçtim bilmedim Ağlayıp güssa yemedim Senden ayrılam demedim Ah nideyim ömrüm seni Hayrım şerim yazılacak Ömrüm ipi üzülecek Suret benden bozulacak Ah nideyim ömrüm seni Gidip geri gelmiyesin Gelip beni bulmayasın Bu benliğe sermayesin Ah nideyim ömrüm seni Hani sana güvendiğim Guveniben yuvandığım Kaldı külli kazandığım Ah nideyim ömrüm seni Miskin Yunus gideceksin Acep sefer edeceksin Hasret ile kalacaksın Ah nideyim ömrüm seni ŞOL CENNETİN IRMAKLARI Şol cennetin ırmakları Akar Allah deyu deyu Çıkmış islam bülbülleri Öter Allah deyu deyu Aydan aydındır yüzleri Şekerden tatlı sozleri Cennette huri kızları Gezer Allah deyu deyu Yunus Emre var yarına Koma bugünü yarına Yarin Hakk'ın divanına Çıkam Allah deyu deyu İLİM KENDİN BİLMEKTİR İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir Sen kendini bilmezsin Ya nice okumaktır Okumaktan murat ne Kişi Hak'kı bilmektir Çün okudun bilmezsin Ha bir kuru emektir Okudum bildim deme Çok taat kıldım deme Eğer Hak bilmez isen Abes yere yelmektir Dört kitabın ma'nisi Bellidir bir elifte Sen elifi bilmezsin Bu nice okumaktır Yiğirmi dokuz hece Okursun uçtan uca Sen elif dersin hoca Ma'nisi ne demektir Yunus Emre der hoca Gerekse bin var hacca Hepisinden iyice Bir gönüle girmektir NİÇİN AĞLARSIN BÜLBÜL HEY Sen burda garip mi geldin Niçin ağlarsın bülbül hey Yorulup iz mi yanıldın Niçin ağlarsın bülbül hey Karlı dağlardan mı aştın Derin ırmaklar mı geçtin Yârinden ayrı mı düştün Niçin ağlarsın bülbül hey Hey, ne yavuz inilersin Benim derdim yenilersin Dostu görmek mi dilersin Niçin ağlarsın bülbül hey Kal'alı şehir mi yıkıldı Ya nam-u arın mi kaldı Gurbette yârin mi kaldı Niçin ağlarsın bülbül hey Gulistanlarda yaylarsın Taze gülleri yeğlersin Yavlak zarılık eylersin Niçin ağlarsın bülbül hey Uykudan gözüm uyandı Uyandı kana boyandı Yandı sol yüreğim yandı Niçin ağlarsın bülbül hey N'oldu şu Yunus'a n'oldu Aşkın deryasına daldı Yine baharistan oldu Niçin ağlarsın bülbül hey GELİN EY KARDEŞLER Gelin ey kardeşler gelin Bu menzil uzağa benzer Nazar kıldım şu dünyaya Kurulmuş tuzağa benzer Bir pirin eteğin tuttum "Ana beni" deyip gittim Nice yüzbin günah ettim Her biri de bir dağa benzer Çağla Derviş Yunus çağla Sen özünü Hakk'a bağla Ağlar isen haline ağla Erdem vefa yoğa benzer ŞÖYLE GARİP BENCİLEYİN Acep şu yerde varm'ola Şöyle garip bencileyin Bağrı başlı gözü yaşlı Şöyle garip bencileyin Gezdim urum ile şamı Yukarı illeri kamu Çok istedim bulamadım Şöyle garip bencileyin Kimseler garip olmasın Hasret oduna yanmasın Hocam kimseler duymasın Şöyle garip bencileyin Söyler dilim ağlar gözüm Gariplere göynür özüm Meğer ki gökte yıldızım Şöyle garip bencileyin Nice bu dert ile yanam Ecel ere bir gün ölem Meğer ki sinimde bulam Şöyle garip bencileyin Bir garip ölmüş diyeler Üç günden sonra duyalar Soğuk su ile yuyalar Şöyle garip bencileyin Hey Emre'm Yunus biçare Bulunmaz derdine çare Var imdi gez şardan şara Şöyle garip bencileyin GÖNÜL ARZULAR SENİ Arayı arayı bulsam izini İzinin tozuna sürsem yüzümü Hakk nasip eylese görsem yüzünü Ey sevdiğim gönül arzular seni Yitirdim o dostu bilmem ne yanda Sevgisi gönülde muhabbet canda Yarın mahşer günü ulu divanda Ey sevdiğim gönül arzular seni Yunus senin methin eder dillerde Sevilirsin bütün bu gönüllerde Ağlayı ağlayı gurbet ellerde Ey sevdiğim gönül arzular seni GEL GÖR BENİ AŞK NEYLEDİ Ben yürürüm yana yana Aşk boyadı beni kana Ne deliyem ne divane Gel gör beni aşk neyledi Gah eserim yeller gibi Gah tozarım yollar gibi Gah akarım seller gibi Gel gör beni aşk neyledi Akar suların çağlarım Dertli ciğerim dağlarım Şeyhim anuban ağlarım Gel gör beni aşk neyledi Ya elim al kaldır beni Ya vaslına erdir beni Çok ağlattın güldür beni Gel gör beni aşk neyledi Ben yürürüm ilden ile Şeyh anarım dilden dile Gurbette halım kim bile Gel gör beni aşk neyledi Mecnun oluban yürürüm O yâri düşte görürüm Uyanıp melül olurum Gel gör beni aşk neyledi Miskin Yunus biçareyim Baştan ayağa yareyim Dost elinde avareyim Gel gör beni aşk neyledi ÇEKE GELDİ ÇEKE GİDER Aşkın odu ciğerimi Yaka geldi yaka gider Garip başım bu sevdayı Çeke geldi çeke gider Kâr etti firak canıma Aşık oldum cananıma As zencirin dost boynuma Taka geldi taka gider Sadıklar durur sözüne Gayri görünmez gözüne Bu gözlerim dost yüzüne Baka geldi baka gider Bülbül eder ah-ü figan Hasret ile yandı bu can Benim gönülcüğüm ey can Hakk'a geldi Hakk'a gider Arada olmasın asi Onulmaz bağrımın başı Gözlerimin kanlı yaşı Aka geldi aka gider Miskin Yunus'un sözleri Efgan eder bülbülleri Dost bahçesinin gülleri Koka geldi koka gider GEL GİDELİM DOSTA GÖNÜL Bir karardan durmayalım Gel gidelim dosta gönül Hasretinden yanmayalım Gel gidelim dosta gönül Kılavuz ol gönül bana Gel gidelim yârdan yana Canım kurbandır canana Gel gidelim dosta gönül Kara haberin almadan Can bedenden ayrılmadan Azrail bizi bulmadan Gel gidelim dosta gönül Gerçek murada varalım Yârin hatırın soralım Yunus Emre'yi alalım Gel gidelim dosta gönül KALANLARA SELAM OLSUN Bu dünyadan gider olduk Kalanlara selam olsun Bizim için hayır dua Kılanlara selam olsun Ecel büke belimizi Söyletmeye dilimizi Hasta iken halimizi Soranlara selam olsun Tenim ortaya açıla Yakasız gömlek biçile Bizi bir aşan vech-ile Yunanlara selam olsun Azrail alır canımız Kurur damarda kanımız Yuyacağın kefenimiz Saranlara selam olsun Sala verile kasdimize Gider olduk dostumuza Namaz için üstümüze Duranlara selam olsun Dünyaya gelenler gider Hergiz gelmez yola gider Bizim halimizden haber Soranlara selam olsun Miskin Yunus söyler sözün Yaş doldurmuş iki gözün Bizi bilmeyen ne bilsin Bilenlere selam olsun DURUN DURUN AŞKA SELA Divaneler divaneler Durun durun aşka sela Aşk esriği mestaneler Durun durun aşka sela Mest-i elestler kandaksız Mestane mestler kanatsız Saki duruptur çanaksız Durun durun aşka sela Merdaneler merdaneler Erlik demi bu gündürür Baş verüben can terkini Vurun vurun aşka sela Ey nice hamle idelim İşbu fenadan gidelim Binin binin şevk atalım Sürün sürün aşka sela Muhabbet yoluna girip Aşktan dava kılan kişi Tan eylemiş aşıklara Görün görün aşka sela Akıl ne bilir aşkı kim Mağrur oluptur aklına Aşkı bu gün bu Yunus'a Sorun sorun aşka sela AŞKIN ALDI BENDEN BENİ Aşkın aldı benden beni bana seni gerek seni Ben yanarım dün ü günü bana seni gerek seni Ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim Aşkın ile avunurum bana seni gerek seni Aşkın aşıklar öldürür aşk denizine daldırır Tecelli ile doldurur bana seni gerek seni Aşkın şarabından içem Mecnun olup yola düşem Sensin dün ü gün endişem bana seni gerek seni Sufilere sohbet gerek Ahilere ahret gerek Mecnunlara Leyla gerek bana seni gerek seni Eğer beni öldüreler kulum göğe savuralar Toprağım anda çağırır bana seni gerek seni Cennet dedikleri ne ki bir kaç köşkle birkaç huri İsteyene ver onları bana seni gerek seni Yunus-durur benim adım gün geçtikce artar ödüm İki cihanda maksudum bana seni gerek seni ELHAMDÜLİLLAH Haktan gelen şerbeti içtik elhamdulillah Şol kudret denizini geçtik elhamdulillah Şol karşıki dağları meşeleri bağları Sağlık safalık ile aştık elhamdulillah Kuru idik yaş olduk kanatlandık kuş olduk Birbirmize eş olduk uçtuk elhamdulillah Vardığımız illere şol safa gönüllere Halka tapduk manisin saçtık elhamdulillah Beri gel barışalım yad isen bilişelim Atımız eğerlendi estik elhamdulillah İndik Rum'u kışladık çok hayır şer işledik Uş bahar geldi geri göçtük elhamdulillah Dirildik pınar olduk irkildik ırmak olduk Artık denize dolduk taştık elhamdulillah Taptuğun tapusuna kul olduk kapusuna Yunus miskin çiğ idik piştik elhamdulillah DOLAP NİÇİN İNİLERSİN Dolap niçin inilersin Derdim vardır inilerim Ben Mevlaya aşık oldum Anın için inilerim Benim adım dertli dolap Suyum akar yalap yalap Böyle emreylemiş çalap Derdim vardır inilerim Beni bir dağda buldular Kolum kanadım yoldular Dolaba layık gördüler Derdim var inilerim Ben bir dağın ağacıyım Ne tatlıyım ne acıyım Ben mevlaya duacıyım Derdim vardır inilerim Dağdan kestiler hezenim Bozuldu türlü düzenim Ben bir usanmaz ozanım Derdim var inilerim Dülgerler her yanım yondu Her azam yerine kondu Bu iniltim Haktan geldi Derdim vardır inilerim Suyum alçaktan çekerim Dönüp yükseğe dökerim Görün ben neler çekerim Derdim vardır inilerim Yunus bunda gelen gülmez Kişi muradına ermez Bu fanide kimse kalmaz Derdim var inilerim |
PİR SULTAN ABDAL http://www.dosthane.de/pirsultan.jpg Hayatı ve Şiirleri 16'ncı yüzyılda yaşadı. Hakkında fazla bilgi yok. Asıl adı Haydar. yaşamının büyük bölümü Banaz köyünde geçti. 16'ncı yüzyılın ikinci yarısında Sivas çevresinde boy gösteren Alevi-Bektaşi kökenli ve İran yanlısı mezhep olaylarına karıştı. Sivas Beylerbeyi Deli Hızır Paşa, Pir Sultan'ı astırdı. Ölümümün, 1547-1551 ya da 1587-1590 arasındaki bir tarih olduğu sanılıyor. Çeşitli araştırmalarda 6 ayrı Pir Sultan kimliğine değinilir. Sırasıyla, Çorum yöresinden olup bir süre Ankara'da Hasan Dede tekkesinde kalan Pir Sultan'ım Haydar, aruzla şiirler yazan Pir Sultan, Divriği yöresinde yetişen ve asıl adı Halil İbrahim olan Pir Sultan Abdal, 18'inci yüzyılın ikinci yarısı ile 19'uncu yüzyılın başında yaşamış olan Abdal Pir Sultan, 16'ncı yüzyıl sonu ile 17'nci yüzyıl başında yaşayan ve Pir Sultan'ın asılmasıyla ilgili deyişleri söyleyen Pir Sultan Abdal. ve son olarak menkıbeleşmiş yaşamıyla tanınan, Hızır Paşa'nın astığı kabul edilen 16'ncı yüzyıl şairi Banazlı Pir Sultan Abdal. Halk edebiyatı araştırmacıları, gerçek Pir Sultan Abdal olarak Banazlıyı kabul eder. Pir Sultan Abdal, Alevi gelenekleri ve tarikat içinde yetişti. Hayati (Şah İsmail), Kul Hüseyin ve Kul Himmet'ten etkilendi. Şiirlerinde duru ve yalın bir kullandı. Ana konuları, aşk, tasavvuf ve kavgadır. Tekke ve tasavvufun kalıplarını aşıp geniş bir halk kesimine seslenebildi. Medrese öğrenimi görmediği için, diğer bazı halk şairlerinin tersine, Divan Edebiyatı'ndan hiç etkilemedi. Saaddin Nüzhet Ergun, Abdülbaki Gölpınarlı, Pertev Naili Boratav, Cevdet Kudret, Cahit Öztelli, Sabahattin Eyuboğlu, Mehmet Fuad, Ohan Ural, Mehmet Bayrak ve Erol Toy'un Pir Sultan Abdal araştırma ve kitapları var. Ötme Bülbül Ötme bülbül ötme şen değil bağım Dost senin derdinden ben yana yana Tükendi fitilim eridi yağım Dost senin derdinden ben yana yana Deryadan bölünmüş sellere döndüm Ateşi kararmış küllere döndüm Vakitsiz açılmış güllere döndüm Dost senin derdinden ben yana yana Haberin duyarsın peyikler ile Yaramı sarsınlar şehidler ile Kırk yıl dağda gezdim geyikler ile Dost senin derdinden ben yana yana Abdal Pir Sultan'ım, doldum eksildim Yemeden içmeden sudan kesildim Zülfün kemendine kondum asıldım Dost senin derdinden ben yana yana Ötme bülbül ötme Ötme bülbül ötme şen değil bağım Dost senin derdinden ben yana yana Tükendi fitilim eridi yağım Dost senin derdinden ben yana yana Deryadan bölünmüş sellere döndüm Ateşi kararmış küllere döndüm Vakitsiz açılmış güllere döndüm Dost senin derdinden ben yana yana Haberin duyarsın peyikler ile Yaramı sarsınlar şehidler ile Kırk yıl dağda gezdim geyikler ile Dost senin derdinden ben yana yana Abdal Pir Sultan'ım, doldum eksildim Yemeden içmeden sudan kesildim Zülfün kemendine kondum asıldım Dost senin derdinden ben yana yana Bende bu yayladan şaha giderim Karşıdan görünen ne güzel yayla Bir dem süremedin giderim böyle Ala gözlü pirim sen himmet eyle Ben de bu yayladan şaha giderim Eğer göverüben bostan olursam Şu halkın diline destan olursam Kara toprak senden üstün olursam Ben de bu yayladan şaha giderim Bir bölük turnaya sökün dediler Yürekteki derdi dökün dediler Yayladan ötesi yakın dediler Ben de bu yayladan şaha giderim Dost elinden dolu içmiş deliyim Üstü kan köpüklü meşe seliyim Ben bir yol oğluyum yol sefiliyim Ben de bu yayladan şaha giderim Alınmış abdestim aldırırlarsa Kılınmış namazın kıldırırlarsa Sizde şah diyeni öldürürlerse Ben de bu yayladan şaha giderim Pir Sultan Abdal´ım dünya durulmaz Gitti giden ömür geri dönülmez Gözlerim de şah yolundan ayrılmaz Ben de bu yayladan şaha gider Dostun bir gülü yaralar beni Şu Kanlı Zalımın Ettiyi İşler Garip Bülbül Gibi Beni Zareyler Yağmur Gibi Yağar Taşlar Başıma İllede Dostun Bir Fiskesi Yaralar Beni Beni Beni Can Beni Beni Beni Dost Beni Beni Beni Dar Günümde Dustum Düşmanı Beli Oldu Bir Derdim Var İdi Şimdi El Oldu Ecel Fermanı Boymuna Takıldı Gerek Vura Gerek Asa lar Beni Beni Beni Can Beni Beni Beni Dost Beni Beni Beni Pir Sultan Abdalım Can Göye Almaz Haktan Emir Olmasa ı Rahmet Yağmaz Şu Ellerin Taşı Bana Hiç Degmez İllede Dostun Bir Tek Gülü Yaralar Beni Beni Can Beni Beni Beni Dost Beni Beni Beni. Başlıksız Varıp yoldaş olma sen uğursuza Komşu olma namussuza arsıza Sabah selâmını verme pîrsize Adamın başına belâ getirir Muhib yolldaş olma kalleş yâr ile O yâr da durmadı bir ikrar ile Sakın sohbet etme münkir kör ile Altının adını pula getirir PİR SULTAN ABDAL'ım derdim ziyade İçilirmi yârsız yad ile bade Yâr odur ahrette şefaat ede Sadık yâr insanı yola getirir. Bir Güzelin Aşığıyım Bir güzelin aşığıyım erenler Onun için taşa tutar el beni Gündüz hayalimde gece düşümde Kumdan kuma savuruyor yel beni Al gül olsam al gerdana takılsam Kemer olsam ince bele sarılsam Köle olsam pazarlarda satılsam Yarim deyi al sinene sar beni Abdal Pir Sultan'ım gamzeler oktur Hezaran sinemde yaralar çoktur Benim senden özge sevdiğim yoktur İnanmazsan git Allah'a sor beni Bin Cefalar Etsen Almam Üstüme Bin cefâlar etsen almam üstüme Gayet şirin geldi dillerin dostum Varıp yad ellere meyil verirsen Kış ola bağlana yolların dostum İlâhi onmaya yardan ayıran Bahçede bülbüller ötüyor uyan Kula gölge olsa Allah'a ayan Senden ayrılalı gülmedim dostum Pir Sultan Abdal'ım gülüm dermişler Bu şirin canıma nasıl kıymışlar İster isem dünya malın vermişler Sensiz dünya malın neylerim dostum Nefes Güzel aşık cevrimizi Çekemezsin demedimmi Bu bir rıza lokmasıdır Yiyemezsin demedimmi Yemeyenler kalır naçar Gözlerinden kanlar saçar Bu bir demdir gelir geçer Duyamazsın demedimmi Pir sultan ALİ şahımız Hakka ulaşır ahımız Oniki imam katarımız Uyamazsın demedimmi Dağlar Ey benim divane gönlüm Dağlara düştüm yalınız Bu cefayı kendi özüm Pek mail gördüm yalınız Dağlar var dağlardan yüce Dağmı dayanır bu güce Derdimi üç gün üç gece Söylerim bitmez yalınız Şah'ın ayağına varsam Hayırlı gülbengin alsam Kızılırmağa gark olsam Çağlasam aksam yalınız Pir Sultanım ey erenler Erine niyaz edenler Üçler, kırklar, yediler Mürvete geldim yalınız Derdim Çoktur Derdim çoktur hangisine yanayım Yine tazalendi yürek yarası Ben bu derde kande derman bulayım Meğer Şah elinden ola çaresi Efendim efendim benim efendim Benim bu derdime derman efendim Türlü donlar giyer gülden naziktir Bülbül cevreyleme güle yazıktır Çok hasretlik çektim bağrım eziktir Güle güle gelir canlar paresi Benim uzun boylu servi çınarım Yüreğime bir od düştü yanarım Kıblem sensin yüzüm sana dönerim Mihrabımdır kaşlarının arası Didar ile muhabbete doyulmaz Muhabbetten kaçan insan sayılmaz Münkir üflemekle çırağ söyünmez Tutuşunca yanar aşkın çırası Pir Sultan'ım katı yüksek uçarsın Selamsız sabahsız gelir geeçersin Dilber muhabbetten niçin kaçarsın Böyle midir ilimizin töresi Nasıl Yar Diyeyim Nasıl yar diyeyim ben böyle yare Mecnun edip çöle saldıktan sonra Alemin bağında bülbüller öter Giden benim gülüm solduktan sonra Coşkun sular gibi çağlamayan yar Gönlünü gönlüme bağlamayan yar Benim şu halime ağlamayan yar Daha ağlamasın öldükten sonra PİR SULTAN ABDAL'ım sürem bu yolu İnsanın kamili olmuşam kulu İster yağmur yağsın isterse dolu Gidem ben ummana daldıktan sonra Dönen Dönsün Koyun beni hak aşkına yanayım Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan Yolumdan dönüp de mahrum mu kalayım Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan Kadılar müftüler fetva yazarsa İşte kement işte boynum asarsa İşte hançer işte başım keserse Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan Bir gün mahşer olur divan kurulur Suçlu suçsuz varsa orda bulunur Piri olmayanlar anda bilinir Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan PİR SULTAN'ım arşa çıkar ünümüz O da bizim ulumuzdur pirimiz Hakka teslim olsun garip canımız Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan Gafil Gezme Şaşkın Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün Yalan dünya senin olsa ne fayda Akibet alırlar tatlı canın Bülbül gibi dilin olsa ne fayda Söylersin de söz içinde şaşmazsın Helâli haramı yersin seçmezsin Nasibin kesilir de sular içmezsin Akar çaylar senin olsa ne fayda Söylersin de el içinde sözün var Yeler çalışırsın oğlun kızın var Bu dünyada üç beş arşın bezin var Bedestenler senin olsa ne fayda Bir gün alır götürürler evinden Hakk'ın kelâmını koyma dilinden Kurtulaman Ezrail'in elinden Dünya dolu malın olsa ne fayda Pir Sultan Abdal'ım çıktık oturduk Kaza lokmasını burda yetirdik Dünya bizim diye çektik getirdik Yalan dünya bizim olsa ne fayda Geçti Dost Kervanı Şu karşı yaylada göç katar katar Bir güzel sevdası gözümde tüter Bu ayrılık bize ölümden beter Geçti dost kervanı eyleme beni Şu benim sevdiğim başta oturur Bir güzelin derdi beni bitirir Bu ayrılık bize ölüm getirir Geçti dost kervanı eyleme beni Pir Sultan Abdal'ım kalkın aşalım Aşıp yüce dağı engin düşelim Çok nimetin yedik helallaşalım Geçti dost kervanı eyleme beni Kul Olayım Kalem Tutan Eline Kul olayım kalem tutan eline Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz Şekerler ezeyim şirin diline Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz Allahı seversen kâtip böyle yaz Dün ü gün ol şah'a eylerim niyaz Umarım yıkılır şu kanlı Sivas Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz Sivas illerinde sazım çalınır Çamlı beller bölük bölük bölünür Ben dosttan ayrıldım bağrım delinir Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz Münafıkın her dediği oluyor Gül benzimiz sararuban soluyor Gidi Mervan sâd oluban gülüyor Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz Pir Sultan Abdal'ım ey Hızır Paşa Gör ki neler gelir sağ olan başa Hasret koydu bizi kavim kardaşa Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz |
KUL NESİMİ http://www.dosthane.de/ozanlar.jpg Hayatı ve Şiirleri 17'nci yüzyılda Anadolu'da yaşamış tekke şairi. Alevi-Beştaşi inançlarını dile getirdiği şiirleriyle tanınır. yaşadığı yer ile doğum ölüm yılları ve tarihleri konusunda bilgi yok. Şirleri Hurufilik, Caferilik ve Haydariliğe olan ilgisini yansıtır. Şiirlerinde hem hece hem aruz ölçüsünü başarıyla kullandı. Nefesleri Bektaşi ve Alevi'ler arasında çok tutulur. Bazıları günümüze kadar ulaşmıştır. Azeri asıllı Hurufi şair Nesimi ile uzunca sür süre karıştırıldı. Ama ikisinin ayrı şairler olduğunu ilk kez Cahit Öztelli ortaya çıkardı (Pir Sultan'ın Dostları-1984). YÂR BENİMDİR KİME NE Ben yitirdim, ben ararim yâr benimdir kime ne Gah giderim öz bağıma gül dererim kime ne Gah giderim medreseye ders okurum Hak için Gah giderim medreseye dem çekerim kime ne Kelb rakip haram diyormuş şarabın bir katresine Saki doldur ben içerim günah benim kime ne Ben mekamet gömleğini deldim, taktım eğnime Ar-u namus şişesini taşa çaldım kime ne Ah Yezid seccadeni al yürü mescid yoluna Pir eşiği benim kabem kıblegahım kime ne Gah çıkarım gökyüzüne hükmeder kaftan kafa Gah inerim yeryüzüne yâr severim kime ne Kelb rakip böyle diyormuş güzel sevmek pek günah Ben severim sevdiğimi, günah benim kime ne Nesimi'ye sordular, yârin ile hoş musun Hoş olayım hoş olmayım o yâr benim kime ne CANIM ERENLERE KURBAN Canım erenlere kurban Serim meydanda meydanda İkrarım ezelden kadim Canım meydanda meydanda Yanarım yoktur dumanım Gönlümde yoktur gümanım Al malım bağışla canım Varım meydanda meydanda Kellem koltuğuma aldım Kan ettim kapuna geldim Ettiğime pişman oldum Darım meydanda meydanda Münkir rakipten kaçın Müminim hülle don biçin Ben bülbülüm bir gül için Zarım meydanda meydanda Gerçek olan olur gani Gani olan olur veli Nesimi'yem yüzün beni Derim meydanda meydanda SORMA MEZHEBİMİZİ Sorma be birader mezhebimizi Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır Çağırma meclis-i riyaya bizi Biz şerbet bilmeyiz dolumuz vardır Biz müftü bilmeyiz fetva bilmeyiz Kıl ü kal bilmeyiz ifta bilmeyiz Hakikat bağında hata bilmeyiz Şah-ı Merdan gibi ulumuz vardır Bizlerden bekleme zühd ü ibadet Tutmuşuz evvelden rah-ı selamet Tevalla olmaktır bize alamet Sanma ki sağımız solumuz vardır Ey zahit surete tapma hakkı bul Şah-ı velayete olmuşuz hep kul Hakikat şehrinden geçer bize yol Başka şey bilmeyiz Ali'miz vardır Nesimi esrarı faş etme sakın Ne bilsin ham ervah likasın hakkın Hakk'ı bilmeyene Hak olmaz yakın Bizim Hak katında elimiz vardır YANDI YÜREK YÂR ELİNDEN Yandı yürek yâr elinden Bilmem yara ne edeyim Takatım yok dosta varam Çare bilmem ne edeyim Bir yara dışardan olsa Halk ona bir merhem çalar Benim yaram içerdendir Çare bilmem ne edeyim İki hekim geldi üstüme Biri dilli birisi lal Dilliye cevap veremedim Bilmem ki lala ne deyim Nesimi'ye dediler ki Derdine bir derman ara Bize derman Hakk'tan ola Çare bilmem ne edeyim UYKUDAN UYANMIŞ ŞAHİN BAKIŞLIM Uykudan uyanmış şahin bakışlım Dedim sarhoş musun söyledi yok yok Ak ellerin elvan elvan kınalım Dedim bayram mıdır söyledi yok yok Dedim ne gülersin dedi nazımdır Dedim kaşın mıdır dedi gözümdür Dedim ay mı doğdu dedi yüzümdür Dedim ver öpeyim söyledi yok yok Dedim aydınlık var dedi aynımda Dedim günahım çok dedi boynumda Dedim meh-tab nedir dedi koynumda Dedim ki göreyim söyledi yok yok Dedim vatanın mı dedi ilimdir Dedim bülbül müdür dedi dilimdir Dedim Nesimi Şah dedi kulumdur Dedim satar mısın söyledi yok yok |
KÖROĞLU http://www.dosthane.de/ozanlarimiz.jpg Hayatı ve Şiirleri Kimliğiyle ilgili iki ayrı tartışma var. Birincisi, 16 ve 17'nci yüzyılda yaşadı. Yeniçeri ocağından yetişen bir şair. 1578-1590 arasındaki Osmanlı-İran savaşlarına katıldı. Bir tür ordu şairidir. Diğeri ise Balkanlar'dan Orta Asya'ya kadar geniş bir alana yayılmış destansı ve türkülü halk öyküsündeki karaman Köroğlu. İkinci Köroğlu, Bolu Gerede çevresinde yaşadı. Asıl adı Ruşen. Devlete karşı ayaklandı. Sivas-Tokat yolu üzerindeki Çamlıbel'e yerleşip eşkıyalık yaptı. Ama adil bir eşkıya idi. Bir başka söylentiye göre de, Bolu Beyi'nin seyisi Yusuf'un oğlu Ruşen Ali asıl Köroğlu'dur. Bolu Beyi, babası Yusuf'un gözlerine mil çektirdi. Ruşen Ali, babasını sağaltmak için Aras Irmağı'na götürdü. Ama ilaç olacak köpükleri kendisi içip yiğitlik ve şairlik gücü kazandı. Çamlıbel'e yerleşip babasının intikamını almak üzere Bolu Beyi'ne savaş açtı. Köroğlu hikayesi, Azerbaycan, İran, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Balkanlar'da da bilinir. Yeniçeri aşığı Köroğlu'nin şiirleri dil ve anlatım bakımından öykü kahramanı Köroğlu adına söylenen şiirlerden çok farklıdır. Köroğlu ile ilgili ilk araştırmayı Pertev Naili Borotav yaptı. Cahit Öztelli'nin de Köroğlu-Dadaloğlu ve Kuloğlu adlı yayınlanmış bir araştırması var. BENDEN SELAM OLSUN BOLU BEYİ'NE Benden selam olsun Bolu Beyi'ne Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır Ok gıcırtısından kalkan sesinden Dağlar seda verip seslenmelidir Düşman geldi bölük bölük dizildi Alnımıza kara yazı yazıldı Tüfenk icad oldu mertlik bozuldu Eğri kılıç kında paslanmalıdır Köroğlu düşer mi hele şanından Çogunu ayırır er meydanından Kırat köpüğünden düşman kanından Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır BAĞDAT'A SEFER EDENLER Bağdat'a sefer edenler Hoylu'm nic'oldu gelmedi Turna teline gidenler Hoylu'm nic'oldu gelmedi Bağdat'a sefer eyledim Hoylu'm da kaldı gelmedi Acem ile ceng eyledim Hoylu'm da kaldı gelmedi Düğünü bozup gidenler Badeyi süzüp gidenler Acem ile ceng edenler Hoylu'm nic'oldu gelmedi N'olsam koç Köğoğlu n'olsam Hoylu'yu düşümde görsem N'olaydı da ben de ölsem Hoylu'm da kaldı gelmedi HAN OĞLUM AYVAZ Dinle sözlerimi han oğlum Ayvaz Yükletin kervanı dengine bakın Erlik meydanına girdiğin zaman Kuşanın kılıcı gencine bakın Düşmanın üstüne eyledim akın Dönüşüm yok zamanım yakın Fakir fukarayı incitmen sakın Mal yemez tamahkar zengine bakın Köroğlu her zaman kurdu meydanı Ben bilirim yahşi ile yamanı Aman dileyenden kesmen amanı Dertli olanların derdine bakın KARLI DAĞLARIN ARDINDAN Karlı dağların ardından Yel olup estiğin var mı Tek başına bu çöllerde Ordular bastığın var mı Kargıyı ucundan salla Düşman deme eyvallah Her taraftan üç beş kelle Terkiden astığın var mı Köroğlu söyle şanından Kuş uçurmaz divanından Avuçla düşman kanından Doldurup içtiğin var mı YÜRÜN ASLANLARIM SAVAŞ EDELİM Yürün aslanlarım savaş edelim Buna kavga derler bey ne paşa ne Haykırıp haykırıp kelle keselim Seyreyleyin eli ayağı şaşana Yürü beyler cenge harbi çalınır İyi kötü bu meydanda bilinir Kılıç değer adam iki bölünür Nusret bizim beyler neci paşa ne Gürzün kösteğini kola takmalı Arap atı sağa sola yıkmalı Kargılar mızraklar birden kalkmalı Fırsat vermen Arap atlar kaçana Köroğlu der durun edek cengimiz Bundan belli olsun yiğit hangimiz Üç saat sürmeli burda hengimiz Tarih yazın şu dağlara nişane MERT DAYANIR NAMERT KAÇAR Mert dayanır namert kaçar Meydan gümbür gümbürdenir Şahlar şahı divan açar Divan gümbür gümbürdenir Yiğit kendini öğende Oklar menzilin döğende Sespe kalkana değende Kalkan gümbür gümbürdenir Ok atılır kalasından Hak saklasın belasından Köroğlu'nun narasindan Her yan gümbür gümbürdenir |
AŞIK DAİMİ http://www.dosthane.de/ozanlar2.jpg Hayatı ve Şiirleri Aşık Daimi 1932 yılında İstanbul'da doğdu, aslen Erzincan'ın Tercan ilçesindendir. Ali Babaoğullarından Baba Daimi, Birinci Dünya savaşı sıralarında İstanbul'a göç etmiştir. Aşık Dami'nin iki dedesi de saz şairiydi o nedenle saz çalmayı ve söylemeyi kolayca öğrendi. Bir süre sonra da kendi deyişlerini okumuştur. İstanbul'dan ayrılarak bir süre baba diyarında kalan aşık 1950 yılında evlendi iki kızı ile iki oğlu dünyaya geldi. 1962 yılında bir daha dönmemek üzere İstanbul'a yerleşti. TRT Genel Müdürlüğü'nce açılan sınavı kazandı. O tarihten sonra kaşeli sanatçı olarak görevini sürdürdü. Zaman zaman yurtiçi ve yurtdışında konserler verdi. 17 Nisan 1983 tarihinde aramızdan ayrıldı. En çok bilinen eserleri: Ne ağlarsın, seherde bir bağa girdim, bir seher vaktinde....... Bir Seher Vaktinde Bir Seher Vaktinde İndim Bağlara Öter Şeyda Bülbül, Dil Yarelenir Bakmaz Mısın Sinemde Dağlara Derdim Dökmeye Dil Yarelenir Boş Geçirmeyelim Gel Bu Çağları Dolaşalım Sahraları Dağları Bir Gün Gazel Döker Ömrün Bağları Eser Sam Yelleri Dal Yarelenir Daimi'yim Yanar Aşkın Çırağı Dostun Muhabbeti Cennet Otağı Ancak Şu Dünyada Derdim Ortağı Sazım Figan Eder Tel Yarelenir Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahim Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahim, Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama. Göklere Erişti Figânım Ahım, Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama. Bir Gülün Çevresi Dikendir Hardır, Bülbül Har Elinde Ah İle Zardır. Ne Olsa Da Kışın Sonu Bahardır, Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama. Daimi'yem Her Can Ermez Bu Sırra, Gerçek Aşık Olan Erer O Nûra. Yusuf Sabır İle Vardı Mısır'a, Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama |
KARACAOĞLAN http://www.dosthane.de/karacaoglan.jpg Hayatı ve Şiirleri 17'nci yüzyılda yaşadığı sanılıyor. Göçebe Türkmen obalarında yetişti. Asıl adının İsmail, Halil ya da Hasan olduğu yolunda görüşler var. Hatta aynı mahlasla şiirler yazmış birçok Karacaoğlan'ın varlığı bile savunuluyor. Ahmet Kutsi Tecer ve Şükrü Elçin'in araştırmaları, yaşamının büyük bölümünü Rumeli'nde geçiren ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde Avusturya seferine katılan bir Karacaoğlan'ın varlığını ortaya koyar. Fuad Köprülü ve Cahit Öztelli gibi araştırmacılar da, 17'nci yüzyılda yaşadığını savunuyor. Bu araştırmacılara göre Karacaoğlan, şiirlerinde Abaza Hasan paşa'nın öldürülmesi, Köprülü Fazıl Ahmed Paşa'nın Avusturya seferi gibi bu döneme ait tarihsel olaylardan sözeder. Karacaoğlan'ın şiiri aşk ve doğa üzerinde kuruludur. Ayrılık, gurbet, sıla özlemi ve ölüm en çok değindiği konulardır. Şiirlerinde sıkça adları geçen Elif, Zeynep ve İsmikan adlı kadınların sevgilileri olduğu sanılıyor. Duygularını, yaşadıklarını, düşüncelerini içten, gerçekçi ve özgün bir şiir yapısı içinde anlatır. Karacaoğlan, Türk aşık edebiyatına yepyeni bir söyleyiş biçimi getirdi. Doğa benzetmelerini sık sık kullanır. Çok yalın ve temiz bir Türkçe kullanır. Kendisinden sonra gelen birçok ozanı derinden etkiledi. Bu olumlu etkiler günümüz Türk şiirine kadar uzanır. Şiirlerini ilk kez Nüzhet Ergun derleyip yayınladı. Cahit Öztelli'nin Karacaoğlan-Bütün Şiirleri adlı derlemesi de önemli Karacaoğlan araştırmalarından. Birçok şiiri bestelendi. ALA GÖZLÜM BEN BU İLDEN GİDERSEM Ala gözlüm ben bu ilden gidersem Zülfü perişanım kal melil melil Kerem et aklından çıkarma beni Ağla gözyaşını sil melil melil Yeğin ey sevdiğim sen seni düzet Karayi bağla da beyazı çöz at Doldur ver badeyi bir daha uzat Ayrılık şerbetin ver melil melil Elvan çiçeklerden sokma başına Kudret kalemini çekme kaşına Beni unutursan doyma yaşına Gez benim aşkımla yar melil melil Karac'oğlan der ki olup ölünce Bende güzel sevdim kendi halimce Varıp gurbet ele vasıl olunca Dostlardan haberim al melil melil VİRAN OLDUM MOR SÜMBÜLLÜ BAĞ İKEN şu yalan dünyaya geldim geleli Tas tas içtim ağulari sağ iken ***** felek vermez benim muradım Viran oldum mor sümbüllü bağ iken Aradılar bir tenhada buldular Yaslandılar şıvgalarım kırdılar Yaz bahar ayında bir od verdiler Yandım gittim alkarlı dağ iken Farımaz da deli gönlüm farımaz Akar gözlerimin yaşı kurumaz Şimden geri benim hükmüm yürümez Azil oldum güzellere beğ iken Karac'oğlan der ki bakın geline Ömrümün yarısı gitti talana Sual eylen bizden evvel gelene Kim var imiş biz burada yoğ iken NAZLI YÂRDAN GELDİ BANA BİR NAME Nazlı yârdan geldi bana bir name Eğer doğru ise kırdı belimi Dediler ki yarini yad iller almış Kadir Mevlam nasib eyle ölümü Bülbüle söyleyin gülüne konsun Beni yârdan eden Allah'tan bulsun Sabreyle sevdiğim ilkbahar olsun Terkedeyim vatanımı ilimi Ak yâri gördükçe ağladım coştum Al elinden dolu badeler içtim Kötüler sandı ki ben yârdan geçtim Ölmeyince çeker miyim elimi Karac'oğlan derki konmadan göçmem Her olur olmaza sırrımı açmam Kötüler köprü olsa üstünden geçmem Taşık suya uğradırım yolumu DELİ GÖNÜL Deli gonul gezer gezer gelirsin Arı gibi her çicekten alırsın Nerde güzel görsen orda kalırsın Ben senin derdini çekemem gönül Santur mu istersin saz mı istersin Ördek mi istersin kaz mı istersin Tomurcuk memeli kız mı istersin Ben senin derdini çekemem gönül Çıkıp yücelere bakmak istersin Coşkun sular gibi akmak istersin Her güzelle yatıp kalkmak istersin Ben senin derdini çekemem gönül Karac'oğlan der ki okuyam yazam Keleş değilim ki kervanlar bozam Giyinem kuşanam bir hosça gezem Ben senin derdini çekemem gönül GEL Bağlandı yollarım, kaldım çaresiz Gayri dünya bana aralandı gel Derildi defterim artsız arasız Üst üste dizildi sıralandı gel Yâri görse idim haftada ayda Sevip ayrılmaktan ne buldum fayda Azrail göğsümde canım hay hayda Ciğerimin başı yaralandı gel Karac'oğlan der ki başa yazıldı Gözüm yaşı ceyhun oldu süzüldü Kefenim biçildi, kabrim kazıldı Mezarımın üstü karalandı gel CAN VERMEYE DERMANIM MI VAR Üryan geldim gene üryan giderim Ölmemeye elde fermanım mı var Azrail gelmiş de can talep eder Benim can vermeye dermanım mı var Dirilirler dirilirler gelirler Huzur-u mahşerde divan dururlar Harami var diye korku verirler Benim ipek yuklu kervanım mı var Er isen erliğin meydana getir Kadir Mevlam noksanımı sen yetir Bana derler gam yükünü sen götür Benim yük götürür dermanım mı var Karac'oğlan der ki, ismim öğerler Ağı oldu yediğimiz şekerler Güzel sever diye isnad ederler Benim Hakk'tan özge sevdiğim mi var BİR AYRILIK BİR YOKSULLUK BİR ÖLÜM Vara vara vardım ol kara taşa Hasret kodun beni kavim kardaşa Sebep gözden akan bu kanlı yaşa Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm Nice sultanları tahttan indirdi Nicesinin gül benzini soldurdu Nicelerin gelmez yola gönderdi Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm Karac'oğlan der ki kondum göçülmez Acıdır ecel şerbeti içilmez Üç derdim var birbirinden seçilmez Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm YÜRÜ BİRE YALAN DÜNYA Yürü bire yalan dünya Sana konan göçer bir gün İnsan bir ekine misal Seni eken biçer bir gün Ağalar içmesi hoştur O da züğürtlere güçtür Can kafeste duran kuştur Elbet uçar gider bir gün Aşıklar der ki n'olacak Bu dünya mamur olacak Haleb'i Osmanlı alacak Dağı taşa katar bir gün Yerimi serin bucağa Suyumu koyun ocağa Kafamı alin kucağa Garip anam ağlar bir gün Yer yüzünde yeşil yaprak Yer altında kefen yırtmak Yastığımız kara toprak O da bizi atar bir gün Bindirirler cansız ata İndirirler tuta tuta Var dünyadan yol ahrete Yelgin gider salın bir gün Karac'oğlan der nasıma Çok işler gelir başıma Mezarımın baş taşına Baykuş konar öter bir gün AŞAM DEDİM KARLI DAĞIN BAŞINDAN Aşam dedim, karlı dağlar başından Yüce dağlar koç yiğide dağ m'olur Ağrır bedenim, sızlar yaralarım Bu yarayı çeken yiğit sağ m'olur Sıra sıra dikemedim söğüdü Ben başıma veremedim öğüdü Elleri göğsünde görün yiğidi Yiğit mağrur gezmek ile bey m'olur Ögüt versen, bana öğüt kâr etmez O yârin hayali karşımdan gitmez Kementle bağlasam, kolun bağ tutmaz Yârin zülüfünden özge bağ m'olur Karac'oğlan der ki, fani dünyadan Korkmaz mısın haram ile zinadan Ayırır seni anan babandan Gurbet ile düşen yiğit sağ m'olur ALA GÖZLERİNİ SEVDİĞİM DİLBER Ala gözlerini sevdiğim dilber Göster cemalini görmeye geldim Şeftalini derde derman dediler Gerçek mi sevdiğim sormaya geldim Gündüz hayallerim gece düşlerim Uyandıkça ağlamaya başlarım Sevdiğim üstünde uçan kuşların Tutup kanatların kırmaya geldim Senin aşkların gülmez dediler Ağlayıp yaşını silmez dediler Seni bir kez saran ölmez dediler Gerçek mi efendim sormaya geldim Senin işin yiyip içmek dediler Yaren ile konup göçmek dediler Göğsün cennet koynun uçmak dediler Hak nasip ederse görmeye geldim Mail oldum senin ince beline Canım kurban olsun tatlı diline Aşık olup senin hüsnün bağına Kırmızı güllerin dermeye geldim Karac'oğlan der ki işin doğrusu Gokte melek yerde huma yavrusu Söyleyim ben sana sözün doğrusu Soyunup koynuna girmeye geldim YEŞİL BAŞLI GÖVEL ÖRDEK Yeşil başlı gövel ördek Uçar gider göle karşı Eğricesin tel tel etmiş Döker gider yâre karşı Telli turnam sökün gelir İnci mercan yükün gelir Elvan elvan kokun gelir Yâr oturmuş yele karşı Şahinim var bazlarım var Tel alışkın sazlarım var Yâre gizli sözlerim var Diyemiyom ele karşı Hani Karac'oğlan hani Veren alır tatlı canı Yakışmazsa öldür beni Yeşil bağla ala karşı VAR GİT ÖLÜM Ölüm ardıma düşüp de yorulma Var git ölüm bir zaman da gene gel Akıbet alırsın komazsın beni Var git ölüm bir zaman da gene gel Şöyle bir vakitler yiyip içerken Yiyip içip yaylalarda gezerken Gene mi geldin ben senden kaçarken Var git ölüm bir zaman gene gel Çıkıp boz kurtlayın ulaşamadım Yalan dünya sana çıkışamadım Eşimle dostumla buluşamadım Var git ölüm bir zaman da gene gel Karac'oğlan der ki derdim pek beter Bahçede bülbüller şakıyıp öter Anayı atayı dün aldın yeter Var git ölüm bir zaman gene gel KADİR MEVLAM SENDEN BİR DİLEĞİM VAR Kadir Mevlam senden bir dileğim var Muhannes kuluna muhtaç eyleme Cennet-i alâyı nasib et bana Sırat köprüsünden yolum bağlama Kapımıza kara deve çökünce Fırtınasi şol alemi yıkınca Cehenneme kul seçilip çıkınca Kadir Mevlam o kullardan eyleme Kadir Mevlam ateş atma özüme Dünya malı görünmüyor gözüme Kadir Mevlam sen bak benim yüzüme Cehennemin ateşiyle dağlama Karac'oğlan hata çıkmaz dilimden Kocadım da hayır gelmez elimden Kadir Mevlam asla geçmez kulundan Deli gönül ah çekip de ağlama ELİF İncecikten bir kar yağar Tozar Elif Elif diye Deli gönül abdal olmuş Gezer Elif Elif diye Elif'in uğru nakışlı Yavru balaban bakışlı Yayla çiçeği kokuşlu Kokar Elif Elif diye Elif kaşlarını çatar Gamzesi bağrıma batar Ak elleri kalem tutar Yazar Elif Elif diye Evlerinin önü çardak Elif'in elinde bardak Sanki yeşil başlı ördek Yüzer Elif Elif diye Karac'oğlan eğmelerin Gönül sevmez değmelerin İliklenmiş düğmelerin Çözer Elif Elif diye |
KUL HİMMET http://www.dosthane.de/ozan.jpg Hayatı ve Şiirleri 16'ncı yüzyılın sonlarında Tokat Almus Güdümlü köyünde doğdu. 17'nci yüzyılın ilk yarısında öldü. Coşkulu deyişleriyle tanınan ve Hatayi ile Pir Sultan'dan sonra gelen üçüncü büyük Alevi-Bektaşı şairi. Pir Sultan ile yakın arkadaştı. Onun asılmasından sonra uzun süre saklandı. Şiirlerinde tarikat kurallarını her kültür düzeyinden Alevi-Bektaşilerin anlayabileceği bir yalınlıkla anlattı. Bazı şiirleri asıl isimleri İbrahim ve Hacik Kız olan "Kul Himmet Üstadım" takma isimli şairler ve başka Himmetlerin yazdıklarıyla karıştı. Kul Himmet'le ilgili bilgi ve şiirleri Cahit Öztelli, "Pir Sultan'ın Dostları" (1984) adlı kitabında derledi. SEYYAH OLUP ŞU ÂLEMİ GEZERİM Seyyah olup şu alemi gezerim Bir dost bulamadım gün akşam oldu Kendi efkarımca okur yazarım Bir dost bulamadım gün akşam oldu İki elim gitmez oldu yüzümden Ah ettikçe yaşlar gelir gözümden Kusurumu gördüm kendi özümden Bir dost bulamadım gün akşam oldu Bozuk şu dünyanın temeli bozuk Tükendi daneler kalmadı azık Yazıktır şu geçen ömre yazık Bir dost bulamadım gün akşam oldu Kul Himmet üstadım ummana dalam Gidenler gelmedi bir haber alam Abdal oldum şal giydim bir zaman Bir dost bulamadım gün akşam oldu Dün gece seyrim içinde Dün gece seyrim içinde Ben dedem Ali'yi gördüm Egildim niyaz eyledim Düldül'ün nalini gördüm Kanber'i durur saginda Salinir cennet baginda Ali, Musa Turdagi'nda Ben dedem Ali'yi gördüm Üç çerag yanar sisede Arslanlar gizli mesede Yedi iklim dört kösede Ben dedem Ali'yi gördüm Yüce daglar boran coskun Kul Himmet askina düskün Cümle meleklerden üstün Ben dedem Ali'yi gördüm Aklim fikrim yâr eyledim ben bana Aklim fikrim yâr eyledim ben bana Ögüt verdim deli gönül almadi Bir kilecigi var almis eline Dünyayi içine koydum dolmadi Almasi farz imis sünnettir selâm Hak nurdan yaratmis yaz dedi kalem Bir çiçek yaratti ol Rabb'ül-âlem Ani kokulayan mahrum kalmadi Var bir pire eris serseri gezme Gözet gözün önün yolundan kalma Degme bir dükkâna yükünü çözme Bunda çok bazergân assi kalmadi Gençlik yaza benzer kocalik güze Yüregim baslidir dertlerim taze Boynun eg de hizmet eyle üstâza Seytan benlik ile menzil bulmadi Kul Himmet'in deste gülü elinde Daima zikreder Hakk'i dilinde Bir güzel sevmisim Hakk'in yolunda Hayali gönülden zail olmadi |
KAZAK ABDAL http://www.dosthane.de/ozan.jpg Hayatı ve Şiirleri Romanya Türklerindendir. Onyedinci yüzyilda yasadigi sanilan bir ozandir. Siirlerinin bir kismi hiciv örnekleriyle doludur. Dili yalin ve sadedir. Rahat okunur. Siirleri güncelligini halen korumaktadir. Kazak Abdal'in ucu tenteneli ve taslanmis bir mendilinin, Demir Baba dergahinda bulundugunu, Deliorman'dan gelen göçmenler söylemektedirler. Kazak Abdal, Denizli'deki dergahinda yatmaktadir. ORMANDA BÜYÜYEN ADAM AZGINI Ormanda büyüyen adam azgını Çarşıda pazarda insan beğenmez Medrese kaçkını softa bozgunu Selam vermeğe dervişan beğenmez Alemi tan eder yanına varsan Seni yanıltır bir mesele sorsan Bir çim bile çıkmaz karnını yarsan Camiye gelir de erkan beğenmez Elin kapusunda kul kardaş olan Burnu sümüklü gözü yaş olan Bayramdan bayrama bir tıraş olan Berber dükkanında oğlan beğenmez Dağda bayırda gezen bir yörük Kimi tımarlı sipahi kimi bir bölük Bir elife dili dönmeyen hödük Şehristana gelir ezan beğenmez Bir çubuğu vardır gayet küçücek Zu'mü fa'sidince keyf getirecek Kırık çanağı yok ayran içecek Kahveye gelir de fincan beğenmez Yaz olunca yayla yayla göçenler Topuz korkusundan şardan kaçanlar Meşe yaprağını kıyıp içenler Rumeli Yenice'si dühan beğenmez Aslında neslinde giymemiş hare İş gelmez elinden gitmez bir kare Sandığı gömleksiz duran mekkare Bedestene gelir de kaftan beğenmez Kazak Abdal söyler bu türlü sözü Yoğur ayran ile hallolmuş özü Köyden şehre gelse bir Türk'ün kızı İnci yakut ister mercan beğenmez EŞEĞİ SALDIM ÇAYIRA Eşeği saldım çayıra Otlaya karnın doyura Gördüğü düşü hayıra Yoranın da avradını Münkir münafıkın soyu Yıktı harap etti köyü Mezarına bir tas suyu Dökenin de avradını Derince kazın kuyusun İnim inim inilesin Kefen dikmeye iğnesin Verenin de avradını Dağdan tahta indirenin Iskatına oturanın Hizmetini bitirenin İmamın da avradını Müfşidin bir de gammazın Malı vardır da yemezin İkisin meyyid namazın Kılanın da avradını Kazak Abdal söz söyledi Cümle halkı dahleyledi Sorarlarsa kim söyledi Soranın da avradını BENIM PIRIM HACI BEKTAS VELI'DIR Benim pirim Haci Bektas Veli'dir Pirim piri Sâh-i Merdân Ali'dir Seyit Ali Sultan Kizil Deli'dir Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir Erenlerin lokmasindan yer isen Gerçek imâmlarin aslin der isen Dinle pendi san derim er isen Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir Arslan gibi apul apul yürüyen Kendi özün Hak sirrina bürüyen Kepenegin yani sira sürüyen Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir Mümin olan lokmasini yedirir Her sözleri rumuz ile bildirir Gümânsiz bil onu gerçek velidir Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir Kizil Deli ocagindan uyanan Bastan basa yesillere boyanan Varip pirin esigine dayanan Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir Mekân tutmus Hanbagi'nda bucagin Bulutlara agip tutan sancagin Uyandiran pirimizin ocagin Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir Kazak Abdal der rivâyet eyledim Üç yüz altmis er ziyâret eyledim Bu da söz basi hikâyet eyledim Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir |
Virani... VİRANİ Gel Dilber Ağlatma Beni Şah-I Merdan Aşkına Dü Cihanın Ranimasi Şii Yezdan Aşkına Şahım Hasan Pir Hüseyin Kerbela Meydan İçin Lütfedip Bağışla Cürmüm Ali Süphan Aşkına Virani, 16. yy.'ın sonu ile 17. yy .başlarında yaşayan güçlü bir ozandır. Bektaşiliğin ikinci piri Balım Sultan'dan el almıştır. Bir süre Necef-i Eşref de Hz. Ali Türbesi'nde türbedarlık, babalık yapmıştır, (1587-1618) yıllarında İran'da saltanat süren Şah Abbas'la görüş*müştür. Anadolu'nun bir çok yerlerini ve daha sonra da, Bulgaris*tan'da Deliorman ve Debruca'yı dolaşmıştır. Neceften dönüşünde, Deliorman yöresinde bulunan Demir Baba tekkesini ziyaret etmiş ve ondan bilgilenmiştir. Demir Baba, soy zinciri itibariyle Peygam*ber'e ulaşır. Demir Baba Velayetnamesi'nde, Virani'nin Demir Baba ile görüşmesi şöyle anlatılır: Demir Baba'ya, Arap ve Açem dillerini bi*len bir kimse geldiği ve müridleriyle Rumeli'ye geçtiği ve bu kişi*nin adının da Viranı olarak söylendiği bildirilir. Ancak gaflet içinde olduğu ve "Kutupluk'' davası güttüğü de ilave edilir. Demir Baba manevi yönden kendisinin daha üstün olduğunu göstermek ister. Demir Baba, o tarihlerde yüz yirmi yaşına ulaşmış ulu bir ihtiyar*dır. Virani, onun batın kılıcıyla yenilir, yere geçer. Huzurunda di*van durup, niyaz eder. Demir Baba'dan icazet ister. Ancak, önce Virani'ye nasihatler verir ''kişi böyle sevdalarda olmasa gerek. Kur'an'a uy Sure-i Fatiha'da ne kadar harf olduğunu bilir misin? Onlardan geçmeyen veli olmaz. Bu kadar suhufla (hartle) dört kita*bı yutsa bile. Kapıdan girmeyen, içeride ne olduğunu bilmez. Bilen aşık da, dava kılmaz. Kimse kusuruna kalmaz,..'' Bu nasihatten sonra Demir Baba, Virani'ye icazet verir. Virani, oradan Otman Baba Sultan'ı ziyaret etmek için yola çı*kar. Sabahleyin Karlıova'da Hafız Zade Türbesi'ne gelir. Ancak Virani rahatsızlanır ve öğleden sonra orada hakka yürür. Avlu kapısı önüne gömülür. Demir Baba Velayetnamesi'nde de söz edildiği üzere, Virani, Arapça, Farsça bilen güçlü bir şairdir. "Virani Baba Divanı'' ile ''Virani Baba Risalesi''adlı basılmış eserleri günümüze kadar gelmiştir, Özellikle Hz. Ali'yi öven, On iki İmam'ı dile getiren coşkulu methiyeleri vardır. Eserlerinden bazıları: Dilinde canan olubdur Dilinde canan olubdur Sücudum sacidim insan olubdur Vücudum şehrine Şahı-muhakkak Bilin ki fazl-ı Hak Yezdan olubdur Gönül didara karşı ol sebebden Ayrılmaz Vallahi hayran olubdur Virani dervişe lütfetti Haydar Erişti üçlere Selman olubdur. İstemem alemde gayrı meyvayı İstemem alemde gayrı meyvayı Tadına doyulmaz balımdır Ali İstemem eşyayı verseler dahi Kokmazam sünbülü gülümdür Ali Ali'mdir kadehim Ali'mdir şişe Ali'm sahralarda morlu menekşe Ali'm dolu yedi iklim dört köşe Ali'm saki Kevser dolumdur Ali Ali vahid şah-ı Resul kibriya İmam Hasan Hüseyn Şah-ı Kerbela İmam Zeynel-Aba ol sahib-liva Büküldü kametim dalımdır Ali Muhamrned Bakır'dır tendeki canım Ca'ferüs -Sadık'tır dinim imanım Musa-i Kazım'dır derde dermanım Varlığım kalmadı malımdır Ali Aliyyür -Rıza'dır Şah-ı Horasan Taki ile Naki gösterdi burhan Hasanül-Askeri mah-ı dırahşan Yokladım talihim falımdır Ali Muhamrned Mehdi'dir sahibüz-zaman Oniki İmam'a kul oldum heman Ma'sum-ı pakandır envar -ı cihan Esrar-ı Huda'ya alemdir Ali Virani'yem düştüm şimdi derdine Vücudum gark oldu çile bendine Gönül sormaz oldu kendi kendine Söyler dehanımda dilimdir Ali Gel Dilber Ağlatma Beni Gel Dilber Ağlatma Beni Şah-I Merdan Aşkına Dü Cihanın Ranimasi Şii Yezdan Aşkına Şahım Hasan Pir Hüseyin Kerbela Meydan İçin Lütfedip Bağışla Cürmüm Ali Süphan Aşkına İmam Zeynel Abidin'in Abina Umdumusa Arayıp Özünde Bakiri Buldunusa Ceddin Evlad-I Muhammet Cafer'i Bildin İse Rahme Gel Ol Şah-I Merdan Ali Ümran Aşkına Seyit Musa'yı Kazım'dır Ehl-İ Beytin Serveri Cani Aşkı Nuş Edenler Müpteladır Ekseri Sahi Şehidi Horasan İmam Rıza'dan Beri Müptelayı Merhamet Kıl Kalb-İ Viran Aşkına Ey Virani Çıkma Yoldan Doğru Raha Gel Beri Muhabbet Şevkat Senindir Ey Hasan-Ül Askeri Evliyalar Serfirazi Haci Bektaş-ı Veli Sen Ganisin Ver Muradı Devri Mihtan Aşkına Nedir Ey Gaziler Benim Yandığım Nedir Ey Gaziler Benim Yandığım Haldan Bilmez Yar Elinden Dertliyim Bu Aşkın Ateşi Yaktı Sinemi Pervaneyim Nar Elinden Dertliyim Gafletten Uyandım Gözümü Açtım Aşkın Küresinde Kaynadım Piştim Yavru Şahan Gibi Tuzağa Düştüm Kurtulamam Tor Elinden Dertliyim Binbir Niyaz Ettin Eğledin Beni Bir Kadım İkrara Bağladın Beni Gül Diye Tikene Dağladın Beni Kokulatmaz Har Elinden Dertliyim Çıktım Şu Alemi Seyran Etmeye İkrar Verdim Bu İkrarı Gütmeye İndim Bedest Ana Pazar Etmeye Şenliği Yok Şar Elinden Dertliyim Virani'yem Çekem Yarın Kahrını Ver Doldur İçeyim Aşkın Zehrini Muhabbete Saldık Gönül Bahrını Geçti Zaman Zar Elinden Dertliyim |
Saat: 14:26 |
©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık