MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Edebiyat tr (https://www.msxlabs.org/forum/edebiyat-tr/)
-   -   Ozanlarımız (https://www.msxlabs.org/forum/edebiyat-tr/9855-ozanlarimiz.html)

AreX 28 Eylül 2006 15:03

Ozanlarımız (Ozanlarımız Hakkında)
 
ŞEMŞİ YASTIMAN


http://www.dosthane.de/semsiyastiman.jpg
Hayatı ve Şiirleri

Asıl adı ''Mehmet Galip Şemsettin'' olan Şemsi Yastıman, Şekerci Ahmed Ağa ve Ilhamiye Hatun'un oğlu olarak 10 Temmuz 1923'de Kırşehir'de doğdu. Bir süre Izmir'de bulunan ve burada evlenen Şemsi Yastıman, daha sonra Istanbul'a yerleşti ve san'at hayatını burada sürdürmeye başladı. Kısa sürede şöhreti arttı, gazinolarda çalışmaya başladı.Aşıklık geleneğinin çesitli türlerinde seslendirdiği eserlerle ve bilhassa dönemi içinde unutulmaya yüz tutmuş olan ''destan'' ve ''taşlamaları'' ile sevildi.
Şemsi Yastıman, doğduğu gün ve ay'a tesadüf eden 10 Temmuz 1994 tarihinde Lapseki'de vefat etti.






Memleket Hasreti


Ölmez, sağ olursam bu yaz inşallah
Sılayı bir daha görmek istiyom
Çuğun'a varınca ya ağşam, zabah
Topraklara yüzüm sürmek istiyom

Kaman'ı, Mucur'u, Çiçekdağı'nı
Kindam, Dinekbağı, hem Özbağ'ını
Köylü, kentli, hastasını, sağını
Görüp bir muhabbet kurmak istiyom.

Hacı Bektaş, Ahi Evran Sultanı
Aşık Paşa, Kaya Şeyhi cananı
İmarette neslim Şeyh Süleyman'ı
Aşk ile bağrıma sarmak istiyom.

Ahievran, çarşı içi, hökümet
Kümbetaltı, Kayabaşı, İmaret.
Akrabayı, eşi dostu ziyaret
Ugrayıp, hal-hatır sormak istiyom.

Ne büyüktür zevki yurdu görmenin
Kaç senenin hasretine ermenin
Dört bir yanda methedilen termenin
Şifalı suyuna girmek istiyom.

Halam sağ olsa da, sesim duysaydı
Cebime devramel, iğde koysaydı
(Şunda yi) diyerek alma soysaydı
Cevizi de dişle kırmak istiyom.

Bir de gitsem tezem beni görseydi
İçi çokelikli dürüm dürseydi
Hele azıcık da sızgıt verseydi
O an pirzolayı yermek istiyom.

Dayım gilden acık köğtür aldırsam
Emmim gilden armıt kak'ı buldursam
Ceblerime şak leblebi doldursam
Töhmeleyip, uşgur kırmak istiyom.

Söğürmelik bir et çıksa satırdan
Höşmerim, çullama gitmez hatırdan
Kuşlukleyin hedik gelse tandırdan
Çölmeğin içine girmek istiyom.

Bir hağbe kemeyi yüklesem sırta
Çıksam bir alamaç yapacak sırta
Beş gö suvan, üç kaynamış yımırta
Bazlama içine sarmak istiyom.

Bunları her daim arzular özüm
Memleket mahsülü vücuda lüzum
Tokaloğlu kaysı, dirani üzüm
Tek, yimeyim, şöyle dermek istiyom.

Bir düğün olsa da bir kayın gitsek
Dokuz butlu tavuk lafını etsek
Dam pilavu, gelse yisek tüketsek
Davullu zurnalı dernek istiyom.

Harmana denk gelse, düvene binsem
Şöyle dabaz olup, kaşınsa ensem
Acık bağ bellesem, acık dinlensem
Çayıra bir pala sermek istiyom.

Bağ bozumu üzüm haftına batsak
Bekmez kazanına hayvalar atsak
Boranıynan damla şiresi datsak
Arı soksa, çamır sürmek istiyom.

Üç arkadaş şöyle bir bahça bulsak
Çalpıdan hatlayıp, bir üzüm yolsak
Sağbisi dutsa da, bir rezil olsak
O tatlı günlere ermek istiyom.

Seğirdip, dolaşsak hep tarla dapan
Keklik dutmak için kursaydık kapan
Daş döğüşü olsa, vızlasa sapan
Kafamı, gözümü yarmak istiyom.

Bilmem ki olur mu gine becerim?
Çayırda oynasak zıkka, acerim
Terleyip, karakıp, bir su içerim
Dalağim kabarıp, böğrmek istiyom.

Enteremi giysem, sümüğüm aksa
Koluma silerim, yaglığım yoksa
Başangı dır diye mahalle bıksa
Kesekle camları kırmak istiyom.

Cesurluğum dutsa, şöyle kasılsam
Yaylıların arkasına asılsam
Kımçiyi yiyince yere yassılsam
Yollarda ağlayıp durmak istiyom.

Ceviz kaval etsem, sakam da toksa
Çizgili oynarım, eneğim çoksa
Koluma söylerken bir döğüş çıksa
Sumsuk yimek, hem de cırnak istiyom

Tok, çık, opban, mirre bir aşşık atsam
Şakanın dımığna kurşun akıtsam
Üç yüz enek ütüp, cebe bakıtsam
Ne şişiyon la dedirmek istiyom.

Görür m-ola bu fakirin gözleri?
Delice Çay'ını, berrak özleri
Kıssıkkaya serinledir bizleri..
Neyleyim denizi, ırmak istiyom.

Kim sorarsa yazdın bunlari niye
Gelecek nesile kalsın hediye
Kirşehir'de doğdum, Türkmen'im diye
Her yerde göğsümü germek istiyom.

Ey Şemsi Yastıman, ümitli kulsun
Kismet ise gayen yerini bulsun
Hemşeriler buna vasıta olsun
Kirşehir'e selam vermek istiyom.




Bir baltaya sap olamadım

Allah her kula bir zenahat vermis
Megerki bol nasip kismet yazıla
Kimine hoş geçim ganahat vermiş
Kimine hırs vermiş doymaz az ile

Terki diyar ettim 15 yasımda
Dolaştım bir hayli kendi başımda
Her ne is tuttuysam felek karşımda
Naçar kaldım paylaşılmaz göz ile

Torpil yoktu kimse yardim etmedi
Küçük memur oldum maaş yetmedi
Ev geçimi hiç de düzgün gitmedi
Ceryan'ı kestiler galdık gaz ile

Tuhafiyeciliği seçtim olmadı
Terzi oldum kestim biçtim olmadı
Kumaş mağazası açtım olmadı
Hep malları güve yedi haz ile

Marangoz olduk el kaptırdık hızara
Tellal olduk kıtlık geldi pazara
Fırıncı oldum yangın çıktı kazara
Malım mülküm harap oldu köz ile

Kasap oldum bereketin adı yok
Kimi et yağsız der kimi budu yok
Aşcı oldum yemeklerin tadı yok
El alemi suya boğdum tuz ile

Berber oldum belediye kapattı
Kahvecilik yaptım sermayem battı
Meyhaneci oldum dükkan top attı
İçen kaçtı hepsi başka poz ile

Demirci oldum herkes beni haşladı
Gürültüden şikayete başladı
Çöpcü oldum mahalleli taşladı
Süpürürken evler doldu toz ile

Şoför oldum arabayı devirdim
Pilot oldum uçakları savurdum
Vatman kaptan oldum dümen çevirdim
Hiç bir gün rotam gitmedi düz ile

Müteahhit oldum tez iflas ettim
Avukat oldum hep bos dava güttüm
Gazeteci oldum çok fazla öttüm
Dıhtılar mapusa bir kaç söz ile

Doktor oldum tedaviye geldiler
İlaç verdim zehirlenip öldüler
Dişci oldum suçu bende bildiler
Zayıf giren çıktı şişman yüz ile

Üfürükçü oldum kendim çıldırdım
Müezzin oldum cemaati yıldırdım
İmam oldum yanlış namaz kıldırdım
Müftü el çektirdi işten vaaz ile

Baktım hayırsızım ortada kaldım
Vaz geçtim sanattan başka iş buldum
İnşaata girdim amele oldum
Ta üst kattan yere düştüm hız ile

Vel hasılı hiç bir işte gülmedim
Meğer kader böyleymiş bilmedim
Birde hovardalık yapayım dedim
Yedik mali mülkü karı kız ile

Şemsi derki münasip bir iş bulamadım
Gidip bir baltaya sap olamadım
Bağlamadan başka saz çalamadım
Akibet nafaka Çıktı saz ile.




INIFERNO 28 Eylül 2006 15:08

Aşık Veysel Şatıroğlu
http://img138.imageshack.us/img138/1593/veysel11bf5.gif
Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın


Can bedenden ayrılacak
Tütmez baca, yanmaz ocak
Selam olsun kucak kucak
Dostlar beni hatırlasın...

Aşık Veysel, hayatini anlattığı bir şiirinde "Ücyüz-onda gelmiş idim cihana" diyor. Yıl 1894 oluyor hesapça. Sivas'a bağlı Şarkışla ilçesinin Sivrialan Köyünde dünyaya gelmiş. Anasi Gulizar, bir yaz günü koy dolaylarındaki Ayıpınar merasına koyun sağmaya gittiğinde; oracıkta bir yol üstünde doğurmuş Veysel'i. Göbeğini de kendi eliyle kesmiş. Yaman kadınmış Gülizar ana. Bebesini bir çaputa sarıp yürüye yürüye köye dönmüş. Babası Ahmet; b****** adini Veysel koymuş. Yıllar geçmiş aradan büyümüş, konuşmuş, yürümüş Veysel çocuk. Böylece yedi yaşına varmış. O yıl bir çiçek hastalığı salgını olmuş Sivas'ta. Küçük Veysel de yakalanmış. Sol gözünde, cicegin beyi çıkmış kendi deyimiyle... Göz akıp gitmiş. Sağ gözüne de perde inmiş, önceleri. Yalnız ışığı seçebiliyormuş, bu gözüyle. Babasına "Çocuğu Akdağmadeni'ne götür, orada bu gözünü açacak bir doktor var." demişler. Sevinmiş Ahmet emmi. Gel gör ki talihsizlik yine yakasını bırakmamış Veysel'in. Bir gün inek sağarken babası yanına gelmiş. Veysel ansızın donuverince; yakında bulunan bir değneğin ucu öteki gözüne girivermiş. O göz de akıp gitmiş böylece. Veysel'in Ali adında bir ağabeysi ve Elif adında bir kız kardeşi varmış. Hepsi çok üzülmüşler Veysel'in kotu kaderine.

Babası meraklı adammış. Halk ozanlarından şiirler okuyup ezberleterek avutmaya çalışmış oğlunu. Sivas'ın köyleri saz sairleriyle dolu. Onlar da ara sıra gelip Ahmet emminin evine uğrarlarmış. Veysel ilgiyle dinlermiş calip söylediklerini. Babası, oğlunun ilgisini görünce; bir saz alıp vermiş ona. İlk saz derslerini, babasının arkadaşı olan Çamşıh'lı Ali Ağa'dan almış. Ve gitgide, kendini iyice saza vermiş Veysel. Unlu Halk ozanlarının şiirlerini çalıp söylemiş bir zaman. Yirmibes yasındayken (1919) anası, babası Veysel'i Esma adında bir kızla evermişler ve kısa sure sonra ikisi de göçüp gitmiş bu dünyadan (1921). Acı üstüne acı gelmiş, ama bitmemiş talihin kotu oyunu. İkinci çocuğu on günlükken, anasının memesi ağzına tıkanarak ölmüş, ardından da karisi yanaşmalarıyla evden kaçmış. Bu olay çok koymuş Veysel'e. Daha dertli olmuş ve iyice içine kapanmış. Karisi koyup gittiğinde bir kızı varmış Veysel'in. Daha bir yasini bile bitirmemiş. İki yıl kucağında gezdirmiş Veysel, ne çare o da yaşamamış. Bu sıralar Veysel'i yeniden evermişler. Bu karisi çocuk vermiş Aşığa. Biri olmuş, iki oğlan, dört kız, altısı sağ. Onlar da 18 torun vermiş Veysel'e.

Aşık Veysel, Cumhuriyetin Onuncu yıl dönümüne rastlayan 1933 yılına kadar, başka ozanların şiirlerini çalıp söylemiş. Kendi deyişlerini söylemekten utanır, çekinirmiş. O yıllarda sairlerimizden rahmetli Ahmet Kutsi Tecer tanımış Veysel'i. Onun ışık tutuculuğuyla Veysel'in şiirleri aydınlığa kavuşmuş. Veysel; şairliğinin gelişmesinde Tecer'in büyük yardımlarını gördüğünü söylerdi her zaman. Veysel'in gün ışığına çıkan ilk şiiri Gazi Mustafa Kemal Pasa için söylediği: "Türkiye'nin ihyası Hazreti Gazi" mısrasıyla başlayan şiirdir. Bundan sonra bütün yazdıklarını calip söyler olmuştu. 1933 yılına kadar, köyünden dışarı hemen hemen hiç çıkmadığı halde; bundan sonra bütün yurdu dolaşmış, yurdunun çeşitli şehirleriyle kasabalarını, köylerini yakından tanımıştır. Halk ozanlarından en çok Karacaoglan'i, Yunus'u, Emrah'i, Dertli'yi severdi. Çağımızın ozanlarından Ahmet Kutsi Tecer'in ayrı bir yeri vardı Veysel'de. Onun aracılığıyla Koy Enstitülerinde bir sure saz öğretmenliği de yapmıştı Veysel. Sırasıyla Arifiye, Hasanoğlan, Cifteler, Kastamonu, Yildizeli, Akpınar Koy Enstitülerinde bulunmuştu. 1952 yılında İstanbul'da büyük bir jübilesi yapılan Aşık Veysel'e 1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi, "Anadilimize ve Milli Birliğimize yaptığı hizmetlerden dolayı" özel bir kanunla vatani hizmet tertibinden aylık bağlamıştı.

Veysel'in bir başka özelliği daha vardı; köyünde ve çevresinde ondan önce bir tek meyve ağacı olmadığı halde, Sivrialan'da ilk meyve bahçesini o yetiştirmişti. Hem öyle bir bahçe ki, içinde elmadan kayısıya, kirazdan cevize kadar turlu turlu meyve ve çiçek vardı. Veysel, kardeşlerinin yardımıyla bu bahçeyi yapmaya başladığı zaman köylüleri "Atalarımız bunca yıl böyle bir is yapmamışlar, su kor adam onlardan iyi mi bilecek ki böyle ise kalkıştı?" demişler. Birkaç yıl sonra ağaçlar yetişmiş, meyve vermiş. Köylüler önceki dediklerini hatırlayıp utanmışlar ve bu defa "O kor değilmiş, meğer kor olan bizmişiz diyerek Aşık Veysel'i kutlamışlar. iste böylesine uzağı gören bir insandı o... Yetmiş yıl karanlık bir dünyada yaşadı (ölümü 21 Mart 1973). Fakat karanlık gözlerindeydi yalnız, içi apaydınlıktı, şiirleri de öyle... Halk şiirimizin bu güçlü ozanı yarim yüzyılı aşkın bir sure yazdıklarıyla, calip söyledikleriyle çevresine ışıklar saçtı. Sanırım simdi de mezarında son uykusunu ışıklar içinde uyuyordur. Yalnız çağımızda yasayanlar değil, bizden çok sonra yasayacaklar da "Dostlar Beni Hatırlasın" şiirini unutmayacaklar ve her zaman rahmetle anacaklardır.




AreX 28 Eylül 2006 15:23

ERCİŞLİ EMRAH


http://www.dosthane.de/ozan.jpg

Hayatı ve Şiirleri

Yaşamı ile ilgi kesin bilgiler yok. Van'ın Erciş ilçesinde doğduğu ve 17'nci yüzyılda yaşadığı biliniyor. Arı bir Türkçe kullandı. İçten ve halk zevkine yakın bir söyleyişi vardır. Yurt sevgisi, aşk, doğa güzelliği, özlem gibi konuları işlediği ve hayatını anlattığı Emrah ile Selvihan adlı halk öyküsüyle ün kazandı. Bu öykü Doğu Anadolu'nun yanısıra Azerbaycan, Türkmenistan ve Ermenistan'da da değişik isimlerle tanınır ve sevilir. Ercişli Emrah'ın en şansız yanı Erzurumlu Emrah ile karıştırılmasıdır. Bazı şiirleri Erzurumlu Emrah'a mal edilmiştir.






YÜZBİN MİHNET İLE BİR BAĞ YETİRDİM

Yüzbin mihnet ile bir bağ yetirdim
Yemedim meyvesin el aldı gitti
Ağlar gözyaşımı Ceyhun eyledim
Çalkandı dünyayı sel aldı gitti

Yüzbin dert çekmişim bin dahi gerek
Çok ömür ister ki bir dahi görek
Yârim elden aldı o zalim felek
Hoyrat dost bağından gül aldı gitti

Nazlı yâre kem haberim geliptir
Dostlar ağlar düşmanlarım gülüptür
Dediler ki Dertli Emrah oluptur
Kimi kazma kimi bel aldı gitti




Seherde ugradim ben bir güzele

Seherde ugradim ben bir güzele
Dedim sarhos musun söyledi yoh yoh
Ag elleri bogum bogum kinali
Dedim bayram midir söyledi yoh yoh

Dedim ala nedin dedi gözümdür
Dedim seker nedir dedi sözümdür
Dedim alma nedir dedi (y)üzümdür
Dedim öpeyim mi söyledi yoh yoh

Dedim Inci nedir dedi disimdir
Dedim kalem nedir dedi kasimdir
Dedim onbes nedir dedi yasimdir
Dedim daha var mi söyledi yoh yoh

Dedim ölüm nedir dedi aynimda
Dedim zulum nedir dedi boynumda
Dedim turunç nedIr dedi koynumda
Dedim ver agzima söyledi yoh yoh

Dedim sirma nedir dedi telimdir
Dedim Ince nedir dedi belimdir
Dedim Emrah nedir dedi kulumdur
Dedim satar misan söyledi yoh yoh




Agalar gurbetten geldim

Agalar gurbetten geldim
Geldim ki nazanim gitmis
Silam bana hor göründü
Salinip gezenim gitmis

Içmisim ezel sarabi
Yine kavustur yarabbi
Destinde askin kitabi
Okuyup yazanim gitmis

Hasret içtim elde bade
Oldu efganim ziyade
Ördek uçtu kaldi ada
Göllerde yüzenim gitmis

Bir dahi saz almam ele
Mailim ben tatli dile
Top zülfünü ince bele
Tarayip düzenim gitmis

Bir dahi içmeyem bade
Kuzum seni vermem yade
Süt beyaz üstüne sade
Giyinip tozanim gitmis

Istemem bahçeyi bagi
Içirdiler bana agi
Beyaz fese penhe bagi
Baglayip gezenim gitmis

Bu dünya böyle kalirsa
Küffardan öç alinirsa
Va'de gelüben ölürsem
Mezarim kazanim gitmis

Dün gece gördüm düsümde
Civan duruyor karsimda
Tarihim mezar tasimda
Okuyup yazanim gitmis

Emrah eder nedir bela
Baba düstüm gurbet ele
Yine saz alayim ele
Eyveh ki nazanim gitmis


(Emrah der ki hele hele
Baba kalk gidelim yola
Bir daha saz almam ele
Sazimi düzenim gitmis)




Bir yigit gurbete çiksa

Bir (y)igit gurbete çiksa
Gör basina neler gelir
Silasi fikrine düser
Yas gözüne dolar gelir

Kalemnen çekilmis kaslar
Gözümden akittim yaslar
Yuvasin terk eden kuslar
Yuvam diyer döner gelir

Emrah diyer servi boyun
Hürü melem midir soyun
Sürüden ayrilan koyun
Kuzum diyer meler gelir




Tutam yar elinden tutam

Tutam yar elinden tutam
Çikam daglara daglara
Olam bir yareli bülbül
Inem baglara baglara

Birin bilir binin bilmez
Bu dünya kimseye kalmaz
Yar ismini desem gelmez
Düser dillere dillere

Emrah der ki bu günümdür
Arsa çikan tütünümdür
Yare gidecek günümdür
Düssem yollara yollara




Uca daglarin basindan

Uca daglarin basindan
Perim güle güle gelir
Ondört onbes nazeninnen
Elin vermis ele gelir

Yeriyip terliyip izi
Humarlanip ala gözi
Deriptir deste nergizi
Terin sile sile gelir

Emrah diyer üç-ce bayram
Olam gözlerine hayran
Ya maraldir ya da ceyran
Düsüp çölden çöle gelir



Cigdemcan 28 Eylül 2006 15:27

Dadaloğlu

Dadaloğlum yarın kavga kurulur
Öter tüfek davlumbazlar vurulur
Nice koç yiğitler yere serilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir

19. yüzyılda yaşamış güney illerinin büyük şairi Dadaloğlu hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz. Bu durum hemen bütün halk şairleri için böyledir. Bunun sebebi saz şairlerinin çoğunun ümmi oluşu ve aydın zümrenin onlara önem vermemiş olmasıdır. Bu yüzden yazılı belge bulmak çok güçtür. Hele divan şairlerinden bahseden tezkerelerde halk şairlerinin adlarına rastlamak mümkün değildir. Bunun için yaşadıkları zamanda hayatlarına dair bilgi vermeyen halk şairlerini incelemek zorlaşmaktadır. Bu durumda rivayetler ve şiirleri ile yetinmek zorundayız.

Dadaloğlu içinde durum aynıdır. Her büyük şair için olduğu gibi güneyde her bölge onu kendine mal etmeye çalışmıştır. Rivayetler birbirini tutmaz olur.

Dadaloğlu toros dağlarında dolaşan göçebe Türkmen aşiretlerinin Avşar boyundandır. Şiirlerinde ;

Kalktı göç eyledi Avşar elleri
Ağır ağır giden iller bizimdir

Gibi mısralara rastlanmaktadır.

Bu aşiretin gezdiği yerle Torosların Erzin, Payas, Adana, Kozan çevreleridir. Türkülerinde onun hayalini görür gibi oluruz. Bir elinde sazı bir elinde tüfeği tepeden tepeye koşarak aşiret erlerini savaşa teşvik ederek Osmanlıya hıncını haykırır.

Kaypak Osmanlılar size aman mı
Biraz sonra :

Şahdan ferman türkmen ili göçünce
Daha da hey Osmanlıya aman mı

der. Top gürültülerine karışan sazının tellerine dokunur. Padişaha meydan okur.

Hakkımızda devlet etmiş fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir

Diye haykırır. Bunun gibi tarihi olaylarla ilgili türküleri çoktur.

Dadaloğlu kavga olmadığı zamanlar bir tabiat ve aşk şairidir. Her türlü güzelliğe vurgundur.
Fakat asıl özelliği ve kudreti cenkler için yaptığı türkülerinde görülür. Yaşadığı çevrenin tarihi olayları onu bir cenk şairi yapmıştır. belki de en güzel eserleri dağlarda dövüşler arasında kaybolup gitmiştir.

Dadaloğlu büyük bir halk şairidir. Şiirlerinde kudretli bir sanat ifadesi görülür. İlgilendiği olaylar dolayısıyla hem bir devrin tarihini hem de bir toplumun duyuş ve düşüncelerini yaşatmıştır. Bu bakımdan Dadaloğlu edebiyatımızın dikkatle üzerinde durulmaya değer şairlerinden biridir. en çok bilinen şiirlerinden bir tanesi avşar elleridir.



Avşar Elleri

Kalktı göç eyledi avşar elleri
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eyler ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir

Belimizde kılıcımız kirmani
Taşı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda Devlet Vermiş Fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir

Dadaloğlum yarın kavga kurulur
Öter tüfek davlumbazlar vurulur
Nice koç yiğitler yere serilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir


AreX 28 Eylül 2006 15:40

AŞIK FEYMANİ


http://www.dosthane.de/feymani.jpg
Hayatı ve Şiirleri

1942 yılında Adana'nın Kadirli İlçesinin Azaplı köyünde dünyaya geldi. Babası Mehmet, Van'ın Gevaş İlçesi'nin Avşar köyünden Hallac aşiretinden, annesi Hüsne ise Kayseri'nin Pınarbaşı İlçesi'nin Avşar Potuklu köyünden ve Avşar aşiretindendir.

Babası Van'dan 1914 yılında Kadirli'ye göç etti. Bu yöreye gelinceye kadar Osman Taşkaya'nın babası, Güneydoğu Anadolu'da çok güç koşullarda hayat memat savaşı verir. Hiçbir yerde mekan tutamaz. Sonunda Kadirli'nin Azapil köyüne yerleşir. İki kez evlenir. Fakat her iki eşi de vefat eder. Aşık Feymani'nin anası Hüsne'nin aşireti Avşardadaloğlular yazı Kayseri'de, kışı ise Çukurova'da geçirmektedirler. Yine bir kış, Çukurova'da geçirmektedirler. Yine bir kış, Çukurova'ya geldiklerinde Osman'ın babası Hüsne Hanım'la evlenir. Aşık Feymani dünyaya geldiğinde oğluna kendi babasının adını koyar.

Özgeçmişi hakkında bu bilgileri bize veren Aşık Feymani, aşıklığı hakkında şunları söyledi: "Küçük yaşta mecazi dediğimiz aşka tutuldum. Bu aşk 15 yaşıma kadar devam etti. Çoban Osman mahlasıyla şiir yazar, türkü söylerdim. 1964'ün sonbaharında ve 1965'in ilkbahar ve yaz aylarında birkaç kez rüyamda Nurani yüzlü bir zatı görmüştüm. Bana hep ''Feymani'' diye seslenmişti. Bu yüzden bu adı mahlas olarak aldım. 1972 yılında evlendim. Üçü oğlan, biri kız olmak üzere dört çocuğum oldu. Halen Azaplı köyü'nde oturuyorum''. Aşık Feymani, 1966 yılında başlatılan Türkiye Aşıklar Bayramı'na 1968'den itibaren katılmaya başladı. Şiir ve atışma dalında büyük başarı gösterdi. Çeşitli ödüller kazandı. Daha sonra yurt genelinde yapılan Aşıklar şölenlerine de katıldı. Şiirlerinde tasavvufi deyişlere geniş yer verir. Çukurovalı aşıklar arasında büyük saygınlığı vardır.


GELSİN DE BAK

Dağlar al yeşil süslenir,
Hele bahar gelsin de bak.
Bülbül aşkınan seslenir,
Güle bahar gelsin de bak.

Bayramlığın giyer dağlar,
Her örnekten basın bağlar.
Türkü söyleyerek çağlar,
Sele bahar gelsin de bak.

Emanet versen götürür,
Menziline tez yetirir.
Dertliye derman getirir,
Yele bahar gelsin de bak.

Cennet sanarsın cihanı,
Kalkar dağların dumanı.
İner ovanın ceylanı,
Çöle bahar gelsin de bak.

Dere kenarında taşlar,
Hep yosun tutmağa başlar.
Yuva için tüner kuşlar,
Dala bahar gelsin de bak.

Turnam kanadını düzler,
Ördek avcısını gözler.
Çığrışarak konar kazlar,
Göle bahar gelsin de bak.

Feymani biter acılar,
Kağnılar yürür gıcılar.
Kervan düzer yaylacılar,
Yola bahar gelsin de bak


SORAN ÖĞRENİR

Her mücevher değerini bulmazdı,
Sarrafından ayar danışmasaydı.
Kerpıç yığılmayan bina olmazdı,
Ustası mimara yanaşmasaydı.

Köprüsüz dereden yolcu geçmezdi,
Kuş kanatsız olsa gökte uçmazdı.
Kamili, cahili kimse seçmezdi,
Oturup üç beş laf konuşmasaydı.

Hak olmasa dağlar yüce olmazdı.
Yük olmasa canlı cüce olmazdı,
Gündüz gündüz olur gece olmazdı,
Dağların ardına gün aşmasaydı.

Feymani her güzel yar edilmezdi,
Aşka düşmeyince zar edilmezdi.
Hayırlı, hayırsız kar edilmezdi,
Herkes mesleğine sınaşmasaydı


Ahu Gözlüm

Ahu Gözlüm Tut Elimden,
Vazgeçmeden Emelimden.
Aşkın Beni Temelinden,
Yıkmadan Gel, Yakmadan Gel.

Derde Salmadan Başımı,
Noksan Etmeden İşimi.
Damla Damla Göz Yaşımı,
Dökmeden Gel, Akmadan Gel.

Feymani'yim, Kaçma Benden,
Usanmadı Gönül Senden.
Ecel Tatlı Canı Tenden,
Çekmeden Gel Çıkmadan Gel


BELLİ OLMAZ

Baki değil şu dünyanın ziyneti,
Ölüm kıyametin bir alameti
Yolcuya yıldızın, ayın alameti.
Karanlıkta bakmayınca bell'olmaz

Kimi yaşar birlik dirlik içinde,
Kimi nefse esir hürlük içinde.
İnsan hoş görünür varlık içinde,
Yiğit düşüp kalkmayınca bell'olmaz.

Zalimlerin bu dünyada nesi var?
Amma o dünyada endişesi var.
Kimin torbasında neyi nesi var,
Ağz'aşağı silkmeyince bell'olmaz.

Feymani kefinmiş servetin malın,
Hakka yakın eyler ahvalin, halin.
Sabrı var mı yok mu öğünen kulun,
Beliları ilkmeyince bell'olmaz


EVVEL
Var mıyıdım yok muyudum,
Şu ilemde bundan evvel.
Az mıyıdım çok muyudum,
Şu alemde bundan evvel.

Gelen miydim, giden miydim ?
Yaprak mıydım, beden miydim?
Toprak mıydım, maden miydim?
Şu alemde bundan evvel.

Yürür müydüm adım adım,
Yine Adem miydi adım.
Ne yedim içtim yaşadım,
Şu alemde bundan evvel.

Ayna mıydım resim miydin?
Manamıydım cisim miydi?
Feymani'ye isim miydin?
Şu alemde bundan evvel


AreX 28 Eylül 2006 16:13

AŞIK MAHZUNİ ŞERİF


http://www.dosthane.de/mahzuni1.jpg

Hayatı ve Şiirleri

1940 'ın başlarında, ileride ' Pir Sultanların ' ölümsüzlüğünün en büyük kanıtlarından biri olacak Mahzuni Şerif, Afşin' in Berçenek Köyünde doğar.
1956yılında Berçeneğe gelen ilk okuldan mezun olur. Berçeneğin okulsuz yıllarında, Elbistan' ın Alembey Köyü' nde, Lütfü Efendi Medresesinde Kur 'an eğtimi almış, Eski Türkçe okumuş ve yazmıştır.
1957 yılında Mersin Astsubay Okulu' na gider. 17 yaşındayken babasının zoruyla dayısının kızı Emine ile evlenir. Bu evlilikten bir kızı olsa da Mahzuni bu evliliği bir mektupla bitirir.
1960 yılında Ankara Ordu Donatım Teknik Okulu' nu başarıyla bitirir. Başarısının gereği Kuleli Askeri Lisesi' ni aynı yıllarda hak etmesine karşılık, toplumculuğa ve halk edebiyatına gönül verdiği ve Alevi olduğu için ordudan ihraç edilir.
1961Ankara'da İtalyan asıllı Sovina (Suna) isimli bir kızla tanışır. Bu evlilikten Züleyha, Emrah, Ferhat adlı üç çocuğu olur. Bu yıldan itibaren, sevip gönül verdiği yoldan giderek, yüzlerce plak ve kaset yapar. Hakkında yazılan ve yazdığı kitaplar uluslararası edebi tartışmalara konu olur.
1971Mahzuni üçüncü eşi Fatma Hanım ı görür beğenir sever ve evlenir. Bu evliliklerinden Derya, Ali, Şeyda ve Yetiş adlı dört çocukları oldur. Aynı yılolan askeri darbeden sonra kurulan Nihat Erim hükümeti nin Deniz Gezmiş ve Arkadaşlarına kıymasına dayanamayıp 'Erim Erim Eriyesin' türküsünü patlatmasından dolayı hemen tutuklanıp dört ay cezaya çarptırılır. Tahliye olur ve yeniden tutuklanır.
1972 de Gaziantep' deki evi kundaklandı. Ozanmız' ın tüm ödülleri ve arşivinin yandığı söyleniyor.
1973yılında halkı suça teşvik etmekten tutuklanır. Ankara'da Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanır.
1962 - 1988 sürecinde defalarca saldırıya uğrar, evi yakılır, mahkemelik olur, tutuklanır, hapse atılır, dövülür, dişleri sökülür...
1989-1991yılları arasında 'Halk Ozanları Derneği' genel başkanlığını yapmıştır.1997yılının haziran ayında Almanya'da beyin kanaması geçirip, Almanya 'nın Ulm Şehrinde tedavi görür.
1998yılında, 58 kaset sahibi olan Ozanımız, dünyanın yaşayan üç büyük ozanı arasında birinci sırayı aldı. Bir çok yabancı ülkede deyişleri değişik dillerde okunmuştur. Tüm türkülerinin yer aldıığı 8 kiyabı bulunan Ozanımız 'ın, Bektaşı Kültürünün ve Anadolu Ezgilerinin dünyaya tanıtılmasında önemli bir yeri vardır.
2001 in başlarında rahatsızlanarak, kalp ve solunum yetmezliği nedeniyle, JFK Hospital'da yoğun bakım altına alındı. Mayıs ayında, günümüzün Pir Sultan'ı Aşık Mahzuni Şerif, bir kez daha ölümü yenmeyi başardı. Ve aynı yılın kasım ayında kendisine, ''Elhamdülüllah Kızılbaşım ve Laikim. Ben değil yedi sülalem kızılbaştır. Bir suç varsa oda dedemdedir! " dediği için,DGM tarafından dava açıldı. Duruşma 27. 12. 01 tarihinde DGM ' de yapıldı.
2002 Mayıs ayının 17 si Mahzuni Severler için kara bir gün: Evli, sekiz çocuk, dört torun sahibi olan Değerli Ozanımız 62 yaşında Almanyanın Köln Şehrinde hayata gözlerini yumdu. Bu acı ana kadar O, devletin düzenini yıkmak suçundan, hala yargılanıyordu.Şu an son ikamatkahı olan Hacı Bektaş Veli Külliyesi'nin yakınındaki Çilehane adı verilen bölgede huzur içinde yatıyor.

İŞTE GİDİYORUM

İşte gidiyorum çeşmi siyahım
Önümüze dağlar sıralansa da
Sermayem derdimdir servetim ahım
Karardıkça bahtım karalansa da

Haydi dolaşalım yüce dağlarda
Dost beni bıraktı ah ile zarda
Ötmek istiyorum viran bağlarda
Ayağıma cennet kiralansa da

Bağladım canımı zülfün teline
Sen beni bıraktın elin dilinde
Güldün Mahzuni'nin berbat haline
Mervan'ın elinde parelense de


BAYRAM GÜNÜ


Bahar kış ile barışır
Güller biter bayram günü
Küskünler hak'ka varışır
Kinler biter bayram günü

İnsanın kökü derinde
Hak'kı vardır bir yerinde
Baykuşun bozgun dilinde
Bülbül öter bayram günü

Şu bizim köyler bucaklar
Bayramda dostu kucaklar
Hak'ka bakan kör ocaklar
Yanar tüter bayram günü

Der Mahzuni ahu zarım
Ahu zarım benim kârım
Hey bana küsen dostlarım
Artık yeter bayram günü


SAVULSUN GİTSİN


Ambargo mambargo dinleme gardaş
Gelin Amerika kovulsun gitsin
Üsleri müsleri çıksın burdan
Kendi toprağına savulsun gitsin

Bu herifler senden alır haşhaşı
Morfin eder sana açar savaşı
Boşuna vurmadan gardaş gardaşı
Bir bayram davulu çalınsın gitsin

Elin gavurunu boşa çagırma
Evdeki dövüşü ele duyurma
Seni senden, beni benden ayırma
Böyle bir memleket öğünsün gitsin

Bu topraklar bizimdir bizim olacak
Amerika bela buldu bulacak
Mahzuni bağımsız şehit kalacak
Yeter ki Türkiye'm dev olsun gitsin.


BULDUĞU ZAMAN


Gökte yıldız yerde ışık görülmez
Güneş doğup gündüz olduğu zaman
İnsanoğlu ara yerde sürünmez
Baş koyacak yastık bulduğu zaman

Çalışmadan yetim hakkını yeme
O kül kafan ile bilirim deme
Dağılır ordular, kalkar mahkeme
İnsanlık kavgasız kaldığı zaman

Bak ne hale koydun garip başımı
Zehir ettin ekmek ile aşımı
Boşa süslemeyin mezar taşımı
Mahzuni Şerif' im öldüğü zaman


ZALİMİN ZULMÜ VARSA


Karamanın koyunu
sonra çıkar oyunu
Ben artık seyredemem
devrilesi boyunu

Zalımın zulmü varsa
mazlumun allahı var
Ahım seni kül eder
vallahi billahi yar

At ölür meydan kalır
yiğit ölür şan kalır
Kör olası dünyada
can gider zaman kalır

Mahzuni bu rıhtıma
yanaşıyor son gemi
Düşenin dostu olmaz
bunu unutma emi


YORGUNUM BUGÜN


Ey doktor çekil başımdan
Gönlümden yorgunum bugün
O yar bana inanmıyor
Dargınım bugün, dargınım bugün

Geçen günüm aylar gibi
Eğilmişim yaylar gibi
Coşup giden çaylar gibi
Durgunum bugün, durgunum bugün

Bu yol gider vara vara
Etrafını yara yara
Eski sevdigim dostlara
Kırgınım bugün, kırgınım bugün

Der Mahzuni bile bile
Taşa tutu beni hile
Aşık oldum azraile
Vurgunum bugün, vugunum bugün.


CANANIM


Bana yücelerden seyreden dilber
Siyah kirpiklerin ok mu cananım
İnsaf et yüzünü yüzüme dönder
Istırabın sonu yok mu cananım

Gönül sevdi benim günahım nedir
Yandım ateşine bunca senedir
Mecnun'un derdinden derdim fenadır
Bu derdin dermanı yok mu cananım

Bu dünya misaldir çatısız hana
Ebedi kalmadı şah'a sultan'a
Deryanın içinde bir damla bana
Bu da Mahzuni 'ye çok mu cananım.


AĞLAMA

Kader böyle imiş böyle yazılmış
Gidiyorum kara gözlüm ağlama
Mezarımız gurbet ele kazılmış
Gidiyorum dudu dilim ağlama

Ceylan bakışını üzme boşuna
Kurbanlar olayım gözün yaşına
Keder yakışmıyor hilal kaşına
Gidiyorum kara gözlüm ağlama

Emanet eyledim benli kuzumu
Arkalarda koyma benim gözümü
Getir ver çalayım kırık sazımı
Gidiyorum kara gözlüm ağlama

Mahzuni Şerif 'im yollar göründü
Garip başım dertten derde büründü
Fadime'm duvağın yerde süründü
Gidiyorum kara gözlüm ağlama.


BARIŞAK

Ömrümün serdar'ı gönlümün şah'ı
Sana bu günlerde noldu barışak
Gönderme ardımdan ahu imamı
Bahar geldi bayram oldu barışak

Ben giderim gönül senden gitmiyor
Kuru çöl'de mavi sümbül bitmiyor
Küsenlere mevlam yardım etmiyor
Ömür bitti çile doldu barışak

Kara zülüflerin dökmüş kaşına
Ben seni sevmedim boşu boşuna
Gücenmek günahtır mezar taşına
Farzet ki Mahzuni öldü barışak


GERİ DÖN


Düşündükçe kan ağlıyor gözlerim
Onbeşinde bahar günüm geri dön
Birbirini tutmaz oldu sözlerim
Nerdesin pirim benim geri dön

Göçüm kalkmış Acemistan hoyunda
Sülalem sulanmış Dersim soyunda
Dünyaya gelmiştik Zeynel soyunda
Hemen gitme tatlı canım geri dön

Varıp gidip Elbistana karışsam
Ben kimim ki Yaradanla yarışam
Mahzuni'yem kırdım isem barışam
Yandı Kerem Aslı Hanım geri dön


ÇEKER GİDERİM


Ben de bir peygamber olmuş olsaydım
Birlik tohumunu eker giderdim
Önce yasaklardım kula kulluğu
İnsan Hak'tır deyip çeker giderdim

Bakmazdım zalimin gözü yaşına
Sabıra bağlamazdım boşu boşuna
İtikat etmezdim mezar taşına
Taş yerine çiçek eker giderdim

İnsan olduğu yön kıbledir bana
Ben böyle inandım çünkü insana
Çok sebeptir diye kavgaya kana
Bütün hududları söker giderdim

Cehalet insana pusudur pusu
Kolay bilinmiyor işin doğrusu
Hocam çekmeseydi ahret korkusu
Dünyaya bal gelir şeker giderdim

Mahzuni hüner yok şah'ın tacında
Aşk yanamaz cehennemin sacında
Son isim isterse dar ağacında
İnsan der boynumu büker giderdim.


DERMANIM MI VAR


Ben de şu dünyanın nesini sevem
Ovada savrulan harmanım mı var
Çıkıp seyran edem hangi yaylayı
He deyip kalkacak dermanım mı var

Anlamaz da garip gönlüm anlamaz
Mazlum öldürünce yiğit şanlanmaz
Ağardı saçlarım sözüm dinlenmez
Benim padişahtan fermanım mı var

Pare pare etti hakim yaramı
Şaşırdım dünyamı ak mı kara mı
Der Mahzuni neyim alır harami
Benim soyulacak kervanım mı var.


DOKUNMA KEYFİNE


Dokunma keyfine yalan dünya'nın
İpini eline dolamış gider
Gözlerinin yaşı bana gizlidir
Dertliyi dertsizi sulamış gider

Kimi hızlı gider uzun yol tutar
Kimi altın satar kimi pul yutar
Kimi soğan bulmaz kimi bal yutar
Kimi parmağını yalamış gider

Mahzuni bu nasıl yazı Mahzuni
Bazen Şerif olur Bazı Mahzuni
Yurdunda anasız kuzu Mahzuni
İnsanlık ardından melemiş gider


VASİYETİM


Ben Ölünce sevenlerim toplansın
Ağlamayıp benim sesim çalsınlar
Dualar etsinler kendi dilimden
Gökyüzüne kızıl ışık salsınlar

Ankarada yüklesinler dengimi
Berçenekte başlatmıştım cengimi
Nevşehire taşısınlar rengimi
Hacı Bektaşı şeyhine dalsınlar

İnanarak gittim yüce Allaha
Hüseyinle düştüm ah ile vaha
Yanlış imam elin vurmasın daha
Bir seyitle namazımı kılsınlar
Üstüme 'Bir Ozan Bektaşı' yazın
Ama yazıları derince kazın
Çekem diye şu beş taşın ayazın
Ara sıra kışın beni bulsunlar

İki fidan dikin selviden olsun
Cemler yapılırken yüreğim dolsun
Bir de bostan yapın altında kalsın
At yolcular karpuz kelek alsınlar

Yakın kaldı, yakın kaldı zamanım
İşte gidiyorum kaşı kemanım
Benim sevgiydi dinim imanım
Sevenlerim beni böyle bilsinler

Can taşıyan canlı mutlaka ölür
Değişir dünyadan başka şey gelir
Benim kim olduğum yavrular bilir
Ehlibeyt dünyası sahip olsunlar

Mahzuni asalet sözüne doydum
İnsanlık adına serimi koydum
Ben Ali'yi sevdim, Ali oğluydum
Bütün sevenlerim hoşça kalsınlar.


DERMANIM MI VAR


Ben de şu dünyanın nesini sevem
Ovada savrulan harmanım mı var
Çıkıp seyran edem hangi yaylayı
He deyip kalkacak dermanım mı var

Anlamaz da garip gönlüm anlamaz
Mazlum öldürünce yiğit şanlanmaz
Ağardı saçlarım sözüm dinlenmez
Benim padişahtan fermanım mı var

Pare pare etti hakim yaramı
Şaşırdım dünyamı ak mı kara mı
Der Mahzuni neyim alır harami
Benim soyulacak kervanım mı var.


VEYSEL'E MEKTUP


Sen bu bahçelerden çok gelip geçtin
Dostlar seni unutur mu Veysel'im
Arılarla çiçeklerde inleştin
Dostlar seni unutur mu Veysel'im

Ne haktan incindin ne de incittin
Taş ile geleni gül ile ittin
Koyunu kurdunan güderek gittin
Dostlar seni unutur mu Veysel'im

Hak nurunu insanlarda aradın
Sabrı tarif ettin derde yaradın
Gönüllerde kaldın gözden ıradın
Dostlar seni unutur mu Veysel'im

Dopdoluydun gezdim dedin beyhuda
Bin göz vermiş sana Cenabı Hüda
Sen dostları unutmadın dünyada
Dostlar seni unutur mu Veysel'im

Kuru laf etmedin Mahzuni gibi
Gözünde berraktı deryanın dibi
Mustafa Kemal'in gerçek talibi
Dostlar seni unutur mu Veysel'im


EFENDİM ( Güzel Dostum )


Güzel dostum aramızda senlik benlik olur mu
Neden gönlüm sarayını tarumar ettin böyle
Bilirsin ki viranede hanedanlık olur mu
Bir nefes alayım derken, bin zarar ettim böyle

Aman aman aman güzel efendim
İkrarım sana bağlıdır efendim
Nefsim gitti sonbahara ulaştı
Seller suskun bağlar gazel efendim

Her baharda boz bulanıp, coşup coşup çağladın
Geçemedim sellerinden yollarımı bağladın
Diyarı gurbete saldın, ardım sıra ağladın
Figanı figana katıp, ahuzar ettin böyle

Aman aman aman güzel efendim
İkrarım sana bağlıdır efendim
Nefsim gitti sonbahara ulaştı
Seller suskun bağlar gazel efendim

Hey Mahzuni sevdiğimin sözünü ferman gördüm
Kuru çöllerde dolaştım, susuz değirmen gördüm
Ayaklarına yüz sürdüm, elinden derman gördüm
Kaldırıp vurdun sineme, zülfükar ettin böyle

Aman aman aman güzel efendim
İkrarım sana bağlıdır efendim
Nefsim gitti sonbahara ulaştı
Seller suskun bağlar gazel efend
im


MARLON 28 Eylül 2006 16:18

GERÇEKTEN SÜPERSİN YA


AreX 28 Eylül 2006 16:35

AŞIK ŞAHTURNA


http://www.dosthane.de/sahturnaailesi.jpg
SANATCI AİLE Aşık Şahturna, Ozan Şiar, Şafak ve Şirin



Hayatı ve Şiirleri

1950 Sivas Gürün'de doğdu. 10 yaşlarında saz çalıp, türkü-deyişler okudu. 15 yaşında kendi yapıtı ilk plağıyla büyük üne kavuştu. Konser turneleri, kasetler, plaklar, uzunçalar, long playler ve günümüz evriminde CD'ler dizileri birbirini takip etti. Yurdun dört bir yanını dolaştı. Birçok uluslararasi seçkin meslektaslariyla, aydinlarla dünyanin birçok ülkelerinde konserlere çikti. Felsefi duygu yüklü yapıtlarının yanısıra, sosyal-toplumsal, sevda-umut dolu eserlerini güçlü şiirleri, kendine özgün yanık sesiyle icra eden büyük Halk Ozanı ŞAHTURNA gerek güçlü yapıtları, gerekse de toplumsal duyarlılığı, büyük mücadeleleri, başeğmez, onurlu sanatçı-duruşu ile çağından-ülkesinden sorumlu seçkin kişiliğe haizdir.
Uzun yıllar ağır bedellerini ödediği İNSANLIK-DOSTLUK-SEVDA-PAYLAŞIM Dünyası'nın öncü sanatçı-ozanlarından ŞahTurna çok ağır baskılara ve zor koşullara rağmen nakış-nakış işlediği yüzlerce yapıta (ki birçok eseri başka ünlü sanatçılar tarafından da seslendirildi), kaset-plaklara, şiirlere imza attı. Yapıtları Üniversite, TV-Arşivlerine geçti. Uluslararası dillere çevrildi. Yayımlandı. Birçok bilim adamı, yazarlar araştırmacılar yüzlerce makale, röpörtaj ve araştırma dizileri yaptılar. Doktora tezlerine konu oldu. Ozan ŞahTurna 'Dünya çapında birçok aydın yazar, sanat ve kültür erbabı ile yakın çalışma ve dostluk yaşamları ile apayrı özellik ve güzelliklerle bezenmiştir...
Uluslararası Dostluk-Barış ve Özgürlük ödülüne de layik görülen Aşık Şahturna yasamını tanınmış Sanatçı ve yazar ŞİAR CAN' la birleştirdi. ŞAFAK ve ŞİRİN adlarındaki kiz çocukları da çok başarılı sanatçı ve şairdirler.






Insanı başa taç yaptım

Ne eğildim, ne de saptım.
Acılardan ilaç yaptım.
Insanı; başa taç yaptım.
Tacı-tahtı yıktım canlar!

Özümü çektim darlara.
Güneşim vurur karlara.
Uyuyan bakan körlere,
Acı acı baktım canlar!

Insanlık için yürüdüm.
Bedenim korla bürüdüm.
Mum oldum yandım, eridim.
Meşaleler yaktım canlar!

Şah Turna, yar yarasından.
Güneş doğar arasından.
Nesimi'nin derisinden,
Boynuma ip taktım canlar!



Ateşi Yakar Güneşim

Ateşi yakar Güneşim
Yıldızları Avuçlarım
Dogmadan bin yillik yasim
Insanligi Amaçlarim

Dolu aktım,boşa doldum
Denizlere buhar oldum
Güze kışa bahar oldum
Düze çıkar Yamaçlarım

ŞahTurna şakır dalında
Rengim var gülün alında
Mazlum insanlık yolunda
Çekildi tel tel saçlarım!




Güllerde boğdular beni

Büyük okyanusta yüzdüm
Göllerde boğdular beni
Dikenli yollarda gezdim
Güllerde boğdular beni

Geçmiş 'anıları' andım
Bazı yandım bazı dondum
Yüce dağlara tırmandım
Yollarda boğdular beni

ŞahTurna güller kokladım
Her seher vakti yokladım
Arıydım çiçek topladım
Ballarda boğdular beni




Bir yaralı kuşum!

Hasret kaldım gül kokuna
Emdiğim sütün akına
Takıldım zulmün okuna
Yetiş kaldım darda anam

Ben bir yaralı kuş idim
Hasret çekene düş idim
Yerlere düştüm üşüdüm
Kurtar beni karda anam!

Gönülde şahım atlandı
Gecem gündüze katlandı
Umutlarım kanatlandı
Koyma beni zarda anam

ŞahTurna'yım samah çeker
'Bin üzülür', bir ah çeker
Her gece bir sabah çeker
Yetiş kaldım darda anam!




Başım dimdik bel götürdüler

Hasretin, gurbetin ağacı oldum
Meyvemi toplayıp bal götürdüler
Mazlumun derdinin ilacı oldum
Elimi uzattım kol götürdüler

Bahçıvanım deyip bağa girdiler
Hoyrat olup,güllerimiz kırdılar
Önde durup,arkamızdan vurdular
Başım dimdik ama bel götürdüler

ŞahTurna'yım dost bağında gül aldım
Siyahla savaştım, beyaz-al aldım
Arı oldum her çiçekten bal aldım
Acı bana kaldı bal götürdüler





Dar çatı altına sığınamam ben

Dar çatı altına sığınamam ben
Duvarsız, çatısız dünya istiyorum
Dar kalıp, dar fikir savunamam ben
Sınırsız, kapısız dünya istiyorum

Acı olan ağız, dudak ballansın
Mavi, yeşil, beyaz sarı allansın
Dünyada bir tek bayrak sallansın
Doğusuz-batısız dünya istiyorum

Kültürler arası köprü kurulsun
Akan kan, bulanık sular durulsun
Silah deposuna kilit vurulsun
Senetsiz-hapissiz dünya istiyorum

Kirli insan, kirli doğa yok olsun
Karanlık dünyalar aydın, ak olsun
Halklar kucaklaşsın, paylar hak olsun
Sürgünsüz, savaşsız dünya istiyorum

ŞahTurna barış tohumu ekilsin
Suçlular Mansur darına çekilsin
Ordular dağılsın, surlar sökülsün
Gümrüksüz, kapısız dünya istiyorum!





Alev közlendi elimden!

Ateşe sürdüm elimi
Alev közlendi elimden
Bağa akıttım selimi
Dost sevda kokar YELİMDEN


Başsızlar başa taç oldu
Gönlüm sevgiye haç oldu
Doğru söylemek suç oldu
Eğriler kaçar DİLİMDEN


Sevgi taş kapıyı açar
Gül bülbüle ıtır saçar
Beton bile çiçek açar
Taşlar güllenir KÜLÜMDEN


Bilmeyen bileni bilsin
Ağlayan gözyaşın silsin
Yeter ki İnsanlık gülsün
Şah Turna yılmaz ZULÜMDEN




AreX 28 Eylül 2006 17:25

AŞIK GEVHERİ


http://www.dosthane.de/karacaoglan.jpg

Hayatı ve Şiirleri

17'nci yüzyılın ikinci yarısıyla 18'inci yüzyılın ilk yarısı arasında yaşadı. Asıl adı Mehmet ya da Mustafa. Yaşamına ilişkin kesin bilgiler yok. Nereli olduğu da kesin olarak bilinmiyor. Kırımlı, İstanbullu ya da devşirme olduğu yolunda tahminler var. Ancak Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın ikinci Viyana kuşatması üzerine söylediği şiirler, onun bu savaşa katıldığını göstermese de dönemin olaylarıyla ilgili bilgisi olduğuna işaret eder. Osmanlı devletinin birçok yerini gezdi. Hem aruz, hem hece ölçüsüyle şiirler söyledi. Aruzda, hecedeki kadar başarılı olamadı. Pek çok eski eserde ondan sözedilmesi şiirlerinin çokça tanındığını ve sevildiğini gösterir. Müzikle de ilgilendi. Şiirlerinde pekçok makam kullandı. Bazı şiirleri başkaları tarafından bestelendi. Kendi adıyla bilinen bir de makam vardır. Yani "Gevheri Makamı."






BEYAZ GÖĞSÜN BANA KARŞI

Beyaz göğsün bana karşı
Açma, beni öldürürsün!
Elâ gözler süze süze
Bakma, beni öldürürsün!

Öldürüp kanıma girme
Herbir yada gönül verme
Elâ göze siyah sürme
Çekme, beni öldürürsün!

Gevheri der: Şah-ı bülbül,
Beyaz gerdan bina-yı pül
Yanağına kırmızı gül
Takma, beni öldürürsün!





EY EFENDİM BANA MEYLİN VAR İSE

Ey Efendim, bana meylin var ise
Mahabbetin benim ile yâr olsun
Eğer senden gayri güzel seversem
Bülbül gibi işim ah ü zar olsun.

Tamahım yok bu dünyanın malına
Atlasına, dilbasına, şalına
Ben de Mecnun gibi dostun yoluna
Terkettiğim namus ile ar olsun.

T'an eyleyip niçin eli kınarım
Yad elinden giryan olup yanarım
Pervaneyim, dost şem'ine dönerim
Gam değildir, ko meskenim yâr olsun.

Gevheri der: Fırsat gitti elimden
Anın için korkum yoktur ölümden
Kim cüda kıldıysa beni gülümden
Bencileyin gonceleri hâr olsun!





CEMALİN BAĞINDA SEYRAN EYLEDİM

Cemalin bağında seyran eyledim
Bülbül sesi, gonca sesi, gül sesi
Gûşume dokundu, ihsana geldim
Ayva sesi, turunç sesi, nar sesi.

Sende ne halet var, ey peri sanem!
Gönül verir sana her gören âdem
Kâkülünden gelir gûşume her dem
Zenci sesi, Mansur sesi, dâr sesi.

Dost ele alınca tir-ü kemanı
Gör nice eyledi divane beni
Gördüm âşıkların, tutulmuş cihanı
Efgan sesi, girye sesi, zil sesi.

Gevheri! Gözyaşım döndü ırmağa
Yine minnet düştü elden ayağa
Beni Mecnun edip düşürdü dağa
Ahu sesi, maral sesi, yâr sesi.





TAZELENDİ ÂLEM NEVBAHAR OLDU

Tazelendi âlem nevbahar oldu
Gel sevdiğim senin ele gidelim
Açıldı her taraf sebzezar oldu
Gel efendin Şam'a doğru gidelim

Tîg-i gam ile hasmını hakla
Okunu düşmanın bağrında sakla
Küheylan at ile kargı mızrakla
Gel efendim yaylalara gidelim

Andelipsiz bağlar gülşen olmaz
Bunda gamlı gönüller şen olmaz
Bu diyarlar bana mesken olmaz
Gel efendim Şam'a doğru gidelim

İş edelim mest-i müdam olunca
Çamlıbel'de çay kenarı bulunca
Eğlenelim uz-i kasım gelince
Gel efendim Şam'a doğru gidelim

Bilemizce ola şeştar
Amma arada olmaya ağyar
Bu Gevheri bir sen bir de hizmetkar
Gel efendim çöllere doğru gidelim





NE KAÇARSIN BENDEN EY YÜZÜ MÂHIM

Ne kaçarsın benden ey yüzü mâhım
Seni seven var mı benden ziyâde
Rûz u şeb durmayıp alırsın âhım
Âşıkım ağlatma bundan ziyâde

Gece gündüz bir visâle ermedim
Bülbül olup gonce gülün dermedim
Bu cefâlar nedir ben de bilmedim
Var mı ki bir zâlim senden ziyâde

Söyle murâdını ben de bileyim
İnsaf eyle çok ağlattın güleyim
Kabul eyle sözüm kurban olayım
Haddim yoktur sana bundan ziyâde

Hercâisin gonce gülüm kokulmaz
Geçer gider hatırcığım sorulmaz
Der Gevherî mâh yüzüne bakılmaz
Yakar hüsnün beni nârdan ziyâde





KOŞMA

Elâ gözlerini sevdiğim dilber!
Salınıp geldiğin yolar öğünsün
Ne güzel yaratmış seni Yaradan
İnce belin saran kollar öğünsün.

Aman, hey eğlencem, gel yine aman!
Yok mudur zerrece göğsünde iman?
Soyunup koynuma girdiğin zaman
Göğsünü okşayan eller öğünsün.

Bir melek nesli mi vardır soyunda
Hak nazarım kaldı selvi boyunda.
Ol günlerde, bahar bayram ayında
Üstüne gölge olan dallar öğünsün.

Gevheri yârinin gülleri aktır
Var yürü yüzüne perdeler döktür.
Bilemem, sevdiğim, akranım yoktur.
Zülfüne dokunan yeller öğünsün...





TÜRKÜ

Beni kimse eğleyemez
Benim gönlüm alan gelsin
Tabipler bilmez ilâcım
Beni derde salan gelsin.

Mailim selvi boyuna
Melek karışmış soyuna
Soyunup uryan koynuna
Sinesine saran gelsin.

Kaşların yay, kirpiğin ok
Sana mail olanlar çok
Şu cihanda akranın yok
O kaşları keman gelsin.

Gevheri'yi kimse bilemez
Aşıkın ağlatan gülmez
İsmini söylemek olmaz
Filân kızı filân gelsin...




AreX 28 Eylül 2006 22:29

MUHLİS AKARSU

http://www.dosthane.de/muhlisakarsu.jpg


Hayatı ve Şiirleri

Muhlis Akarsu, 1948 yılında Sivas'ın Kangal ilçesi Minarekaya köyünde doğdu. Küçük yaşlardan itibaren katıldığı muhabbetlerde ve cemlerde Alevi-Bektaşi kültürünü öğrendi;saz çalıp türkü söylemeye başladı. Kısa zamanda sesinin güzelliği ile fark edildi. Gençlik yıllarında geldiği İstanbul'da Mahzuni Şerif'in, Davut Sulari'nin deyişleriyle tanıştı. İlk söylediği deyişlerde gerek saz çalış gerekse okuyuş itibarıyla Davut Sulari'nin etkisi görülür. Davut Sulari'nin kendine özgü bol hançere hareketlerini içeren tavrından uzun süre kurtulamayan Akarsu, kendi deyişlerinde de bu tavrı-kısa bir süre de olsa- denemiştir. Daha sonraları deyişlerinde ve deyiş söyleme tavrında Sulari'nin etkisinden kurtulduğu görülür. 1970'lerden itibaren dönemin etkili aşığı Mahzuni Şerif'in izleri belirir Akasu'da...Uzunca bir süre Mahzuni'nin deyişlerini çalar, okur. Bu arada Alevi-Bektaşi aşık geleneğinden de kopmaz. Pir Sultan, Kul Himmet gibi büyük ozanların birçok deyişini geleneksel kalıplardan çıkmadan seslendirir.

1980'li yıllarda ise Akarsu, artık kendi kimliğini bulur. O güne kadar usta malı deyişlerle kendini gösteren Akarsu, 80'lerin başından itibaren deyişlerindeki anlatımı güçlü, bağlamasına hakim ve sesini deyiş tavrında kullanabilen bir sanatçı görünümündedir. Bu yıllar adeta parladığı yıllardır Akarsu'nun... "Muhabbet" serisinin her yapıtında yer alır. Eserleri çeşitli türlerde şarkı söyleyen sanatçılar tarafından okunur. Ancak sanatının en verimli ve olgun döneminde yaşama veda eder (2 Temmuz 1993, Sivas Madımak Oteli yangını) Ardında ise milyonlarca seveni ile birlikte 100'den fazla kırkbeşlik plak, 4 uzunçalar, 20 kaset ve yüzlerce deyiş bırakır.

Muhlis Akarsu'nun yapıtlarına şöyle bir bakıldığında, tümünün lirik bir ifadeyle yapıldığı ve söylendiği hemen fark edilir. Repertuarının büyük bir bölümünde aşk ve sevda deyişlerine yer verdiği görülür. Akarsu'nun yar üzerine söylediği, feleğe çattığı, gurbete içerlediği, ayrılığa üzüldüğü yüzlerce deyişi vardır. Deyişlerinde toplumsal konulara da kayıtsız kalmaz;ancak bu, sevgi üzerine söylediği deyişler kadar çok öne çıkmaz. Birkaç deyişinde cahilliğe, köleliğe, yoksulluğa başkaldırdığı görülür. Alevi-Bektaşi edebiyatının ve müziğinin deyiş türüyle ünlenen aşığı Muhlis Akarsu'nun Pir Sultan Abdal ve Karacaoğlan etkisindeki tavrını her zaman hissetmek mümkündür. Muhlis Akarsu'nun eserlerini dinledikçe gerçekten de akarsu gibi çağlayan sesini hissedecek ve onu sevgiyle anacağız. Ruhu şad olsun.


Nenni Nenni

Bunca Gamın Bunca Derdin İçinde
Yaşamak Bizlere Zor Nenni Nenni
Sizden Umudumu Kesmem Erenler
Elbet Bir Çaresi Var Nenni Nenni

Üstümüzde Duman Vardır Dağ Gibi
Her Yandan Kuşatmış Sanki Ağ Gibi
Güz Gelince Bozulmuş Bir Bağ Gibi
Ne Hallara Düştük Gör Nenni Nenni

Eğil Gel Akarsu Gel Hakka Eğil
Bir Kere Ağ Yara Vermedin Meyil
Suç Bizim Sevdiğim Kimsede Değil
Gelmişiz Dünyaya Kör Nenni Nenni

Yoruldum Yorgunum

Yoruldum Yorgunum Fazla Gidemem
Neler Etti Kahır Beni Zulm Beni
Kolay Değil Ben Bu Derdi Çekemem
Zalimin Elinde Koydu Hal Beni

Arsız Değilidim Arsız Ettiler
Saldılar Gurbete Yurtsuz Ettiler
Yardan Ayırdılar Yarsız Ettiler
Şimdi Gizli Gizli Kınar El Beni

Akarsuyu Aşka Yaktı Yaradan
Ömür Bir Gün Gibi Geçti Aradan
İşte Geldim Gidiyorum Dünyadan
Oturmuş Bekliyor Kuru Sal Beni

Pazarlık Edelim Alim Seninle

Pazarlık Edelim Alim Seninle
İki Cihan Senin Haydar Olsun Sen Benim
Hayrını Gör İmanınla Dininle
Hatmin Kur'an Senin Olsun Sen Benim

Ayıp Değilmidir Ademe Minnet
Başına Çalınsın Haydar Hurili Cennet
Dostluk Pazarında Olma Muhannet
Huri Kılman Senin Olsun Sen Benim

Akarsuyum Böyle Vereyim Dursun
Senin Aşkın Onu Yaksın Kavursun
Anladım Alimsin Canımsın Nursun
Kanber Selman Senin Olsun Sen Benim

Ey Sevdiğim Sana Şikayetim Var

Ey Sevdiğim Sana Şikayetim Var
Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin
Ben De Bir İnsanım Bir De Canım Var

Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin
Hainsin Oy Zalimsin Oy Nedeyim Oy

Eski Günler Hayalimden Gitmiyor
Dün Dediğin Bugünkünü Tutmuyor
Yiğidim Ya Sana Gücüm Yetmiyor

Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin
Hainsin Oy Zalimsin Oy Nedeyim Oy

Akarsuyum Böyle Miydi Ahtımız
Onun İçin Viran Oldu Tahtımız
Umudum Yok Gülmez Artık Bahtımız

Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin
Hainsin Oy Zalimsin Oy Nedeyim Oy

Ağlama Gülüm

Günler Gelir Geçer Boşa
Ağlama Gülüm Ağlama
Yazılan Mı Gelir Başa
Ağlama Gülüm Ağlama

Bir Gün Kara Günler Biter
Üzme Beni Artık Yeter
Kavuşmamız Gelir Çatar
Ağlama Gülüm Ağlama

Yaktın Akarsuyu Yaktın
Gurbetten Gurbete Attın
Öldürmekten Beter Ettin
Ağlama Gülüm Ağlama

Deli misin Divanemi Sevdiğim

Her gün başka bir taraftan esersin
Deli misin divanemi sevdiğim vah beni beni
Ne dedim de benden ayrı gezersin
Deli misin divanemi sevdiğim

Yüreğimde açan gülümdün benim
Aşkın deryasında salımdın benim ah beni
Dünyada kanadım kolumdun benim
Deli misin divanemi sevdiğim

Akarsuyu bilmem böyle mi sevdin
Aşkın ateşiyle sinemi deldin ah beni beni
Benim bu halıma sen sebep oldun
Deli misin divane mi sevdiğim

Sen Yaralı Değilsin Ki

Zalim Felek Duymadın Mı Sesimi
Sen Yaralı Değilsin Ki Bilesin
Bilemezsin Matemimi Yaşımı
Sen Yaralı Değilsin Ki Bilesin

Gurbet Elde Günde Ömrüm Çürüyor
Eller Beni Bir Biçare Biliyor
Akarsuya Gelen Bir Tas Vuruyor
Sen Yaralı Değilsin Ki Bilesin


AreX 28 Eylül 2006 22:47

AŞIK HÜDAİ


http://www.dosthane.de/hudai.jpg

Hayatı ve Şiirleri

1940 yılında Maraş' ın Göksun ilçesinin Yoğunoluk köyünde doğdu. 11 yaşından itibaren irticalen şiir söylemeye başladı. Yaşlı ve usta aşıkların yanında kendisini yetiştirmiştir. Küçük yaşta babasını yitirir. Okumayı yazmayı birçokları gibi Hüdai de askerlikte öğrenir.

İki yıl Konya da yapılan aşıklar bayramına katıldı. 1968 yılında şiir dalında birinci olarak Fuzuli ödülünü aldı. 1969 da atışma ve şiir dallarında ikinci olarak Dadaloğlu ve Yunus Emre ödüllerini kazanmıştır. Şiirleri iç dünyasını yansıtır. Tasavvufa yönelmiştir. Şiirlerinde kendine özgü bir incelik ve deyiş güzelliği vardır. 23 Kasım 2001 tarihinde aramızdan ayrıldı...


Duygular Dönüştü Söze

Erenler Zehir Getirin
Balınan Öldürmen Beni
Bağrıma Diken Batırın
Gülünen Öldürmen Beni

Hiçlik Aleminde Mestim
Varlık Sevdasını Kestim
Yokluk Benim Eski Dostum
Malınan Öldürmen Beni

Yar Diyerek Yana Yana
Can Teslim Ettik Canana
En Yakınım Kıysın Bana
Elinen Öldürmen Beni
Bir Aşktır Düştü Özüme
Yanarım Kendi Közüme
Leyla Görünüp Gözüme
Çölinen Öldürmen Beni

Duygular Dönüştü Söze
Yanık Seda İşler Öze
Dertli Dertli Vurup Saza
Telinen Öldürmen Beni

Hüdaiyim Daldım Gama
Saldı Beni Demden Deme
Asın Kesin Yüzün Amma
Dilinen Öldürmen Beni

Makbuldür

Faydası olmayan bahardan yazdan
Yüce dağbaşının kışı makbuldür
Cahilin ettiği sohbetten sözden
Alimin hayali düşü makbuldür

Lokma yeme muhannetin elinden
Kurtulaman sonra acı dilinden
Namertlerin kaymağından balından
Merdin kuru yavan aşı makbuldür

Hüdai konuşur bir ince dilden
Hal ehli olmayan bilir mi halden
Bilgisiz görgüsüz duygusuz kuldan
Ölülerin mezar taşı makbuldür


Gönül Çalamazsan

Gönül çalamazsan aşkın sazını
Ne perdeye dokun ne teli incit
Eğer çekemezsen gülün nazını
Ne dikene dokun ne gülü incit

Bülbülü dinle ki gelesin coşa
Karganın namesi gider mi hoşa
Meyvesiz ağacı sallama boşa
Ne yaprağını dök ne dalı incit

Bekle dost kapısın sadık dost isen
Gönüller tamir et ehli dil isen
Sevda Sahrasında Mecnun değilsen
Ne Leyla'yı çağır ne çölü incit

Rızaya razı ol hakka kailsen
Ara bul mürşidi müşkülde isen
Hakikat şehrine yolcu değilsen
Ne yolcuyu eğle ne yolu incit

Gel haktan ayrılma hakkı seversen
Nefsini ıslah et er oğlu ersen
Hüdai incinir inciden versen
Ne kimseden incin ne eli incit


Öyle Gel

Bu aşkın sırrına ereyim dersen
Önce bir ermişe sor da öyle gel
Hakkın cemalini göreyim dersen
Evvela sen seni gör de öyle gel

Hakikat ilminin sabırdır başı
Şah olsa da benlik gütmez er kişi
Sen kendi nefsinle eyle savaşı
Sadık ol sözünde dur da öyle gel

Hüdai emeğin gitmesin zaya
Bozulan süt artık tutmuyor maya
Bu aşkın yoluna gidilmez yaya
Aşk atına binip sür de öyle gel


Bana Sor

Adım adım gezdim gurbet elleri
Gezdim ama kardaş gel de bana sor
Ömrümün yükünü dert sıraladım
Dizdim ama kardaş gel de bana sor

Genç yaşımda terk eyledim yurdumu
Geri dönüp gözlemedim ardımı
Gönül defterine gizli derdimi
Yazdım ama kardaş gel de bana sor

Hüdai hastayı eylerim nazar
Ben kendi içimde kurdum bir pazar
Bu kötü nefsime kazmasız mezar
Kazdım ama kardaş gel de bana sor


Zamanı Geldi

Bahar geldi çayır çimen yürüdü
Yaylaya göçmenin zamanı geldi
Dağlar yeşil giydi karı eridi
Suyundan içmenin zamanı geldi

Çok şükür bu yıl da erdik bahara
Gülü gördü bülbül başladı zara
Açıldı sinemde bin türlü yara
Yine dert açmanın zamanı geldi

Pınarı var ormanı var gölü var
Çiğdemi var çiçeği var gülü var
Arısı var peteği var balı var
Bunları seçmenin zamanı geldi

Hüdai zamanın geçer boşuna
Kuşlar bile hep kavuştu eşine
Şimdi bu mevsimde dağlar başına
Yar ile kaçmanın zamanı geldi

Kız Niçin

Kız niçin bakıp bakıp gülersin
Yanağında güller açılasıca
Gülüp gülüp ne aklımı çelersin
Güzeller sultanı seçilesice

Bilir misin bana ne iş eyledin
Aklımı fikrimi bir hoş eyledin
İçkisiz mezesiz sarhoş eyledin
Elinden badeler içilesice

Koymayasın beni eller yerine
Sana hizmet edem kullar yerine
Gel bir koklayayım güller yerine
Gül gibi kokusu saçılasıca

Hüdai aşıktır ey ahu gözlü
Yüreğimi yaktın ciğerim közlü
İçimde yıllardır hasretin gizli
Gel uğruna candan geçilesice


Dostlarım

Dostlarım hep bende kusur aradı
Gerçek yanlarımı göremediler
Yar dediğim yad ellere yaradı
Sevdiklerim bana eremediler

Saflar kandı fitnelerin sözüne
Körler düştü kalleşlerin izine
Dinamitler kondu suyun gözüne
Yine de farkına varamadılar

Kalmadı sevdiğim lezzetim tadım
Devrildi seneler bak adım adım
Yıllarımı insanlara adadım
Bir günümü geri veremediler

Göz koydular varlığıma malıma
Kurtlar çoban oldu kuzularıma
Zalimi koydular mazlum yerine
Haklının hakkını aramadılar

Hüdai'nin yaraları döşünde
Duman eksik olmaz garip başında
Yar yari pişirir aşk ateşinde
Yarsızlar yarasın saramadılar


Anlamaz ki

Aşık olmak bir alemdir
Tatmayanlar anlamaz ki
Her sözü bir mücevherdir
Tartmayanlar anlamaz ki

Kim ki haktan olsa cüda
İbadetten almaz gıda
Bu yolda başını feda
Etmeyenler anlamaz ki

Sil gönlünün kem pasını
Gütme benlik davasını
Daim hasretlik yasını
Tutmayanlar anlamaz ki

Hüdai'yim kalksın perde
Aşk ateşi yanar serde
Eyüp gibi dertten derde
Batmayanlar anlamaz ki


Ateş İcat Olup

Ateş icat olup tütün tütmeden
Aşkın ocağında biz yanıp tüttük
Güller açılmadan bülbül ötmeden
Mana aleminde şakıdık öttük

Her kaynaktan akmaz böyle duru su
Bu yer gerçek erenlerin korusu
Duygu çiçeğinden ilham arısı
Sevgiden bal yaptı önce biz tattık

Gönül diyarında sevda elinden
Hasret dağlarından çile çölünden
Peygamber izinden Allah yolundan
Yirminci asırda biz geldik gittik

İrfan sofrasının altın tasıyım
Muhabbet suyunun şelalesiyim
Hüdai Yunus'un sülalesiyim
Tasavvuf ilmini biz tamam ettik


Ayrı Duruyor

Ey erenler yine bozuldu bendim
Manalar dilimden ayrı duruyor
Aşkın ateşine yandıkça yandım
Dumanım külümden ayrı duruyor

Bağbancı hasiret sümbül çiğdeme
Bir od düştü yanar dertli sineme
Seher vakti bülbül gelmez bu deme
Bülbülüm gülümden ayrı duruyor

Bu benim derdimin yok mu ilacı
Bitip tükenmiyor çektiğim acı
Gazel döktü şu ömrümün ağacı
Yaprağım dalımdan ayrı duruyor

Katlanayım dedim derde mihnete
Gayrı gönül dayanmıyor hasrete
Kader kısmet aldı attı gurbete
Hüdai ilimden ayrı duruyor


AreX 29 Eylül 2006 14:15

YUNUS EMRE

http://www.dosthane.de/yunusemre.jpg



Hayatı ve Şiirleri

Yaşamına ilişkin bilgiler sınırlı. Doğum yeri bilinmiyor. 13'üncü yüzyılın ortalarına doğru Moğal istilası ve Selçuklu Devleti'nin yıkıldığı dönemde yaşadığı sanılıyor. Bu dönemin sarsıntı ve acıları Yunus'un eserlerinde derin izler bıraktı. Babasının adı İsmail. Medrese eğitimi gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. İran ve Yunan mitolojisiyle, tasavvuf tarihini inceledi. Hacı Bektaş ya da Sinan Ata'nın halifesi Taptuk Emre'nin dergahında hizmet etti. Taptuk Emre'nin düşüncelerini yaymak için Anadolu'yu dolaştı. Eskişehir Sarıköy, Manisa Buna ve Emreköy, Erzurum Dutçu Köyü, Isparta Keçiborlu ve Karaman'da adına yapılmış mezarlar var. Ama nerede öldüğü ve gömüldüğü kesin belli değil. Tasavvuf yorumunu benimseyen Yunus Emre'nin keskin bir gözlem gücü, derin bir hoşgörü anlayışı var. Şiirlerini hece ölçüyle yazdı. Ama aruz denemelerine de yer verdi. Hece ölçüseyle yazdığı dörtlüklerin yanısıra yine hece ile beyitler ve gazeller de yazdı. Dili arı Türkçe değil. Yer yer Arapça ve Farsça tamlamalar kullandı. Sağlığında düzenlediği divanı bulunamadı. Günümüzdeki divanları derlemedir. 1904'te birinci, 1924'te ikinci basımları yapılan Divan-ı Aşık Yunus Emre'nin yanısıra Burhan Toprak ve Abdülbaki Gölpınarlı'nın derleyip yayınladığı Yunus Emre divanları var.





AH NİDEYİM ÖMRÜM SENİ

Yok yere geçirdim günü
Ah nideyim ömrüm seni
Seninle olmadım gani
Ah nideyim ömrüm seni

Geldim ve geçtim bilmedim
Ağlayıp güssa yemedim
Senden ayrılam demedim
Ah nideyim ömrüm seni

Hayrım şerim yazılacak
Ömrüm ipi üzülecek
Suret benden bozulacak
Ah nideyim ömrüm seni

Gidip geri gelmiyesin
Gelip beni bulmayasın
Bu benliğe sermayesin
Ah nideyim ömrüm seni

Hani sana güvendiğim
Guveniben yuvandığım
Kaldı külli kazandığım
Ah nideyim ömrüm seni

Miskin Yunus gideceksin
Acep sefer edeceksin
Hasret ile kalacaksın
Ah nideyim ömrüm seni



ŞOL CENNETİN IRMAKLARI

Şol cennetin ırmakları
Akar Allah deyu deyu
Çıkmış islam bülbülleri
Öter Allah deyu deyu

Aydan aydındır yüzleri
Şekerden tatlı sozleri
Cennette huri kızları
Gezer Allah deyu deyu

Yunus Emre var yarına
Koma bugünü yarına
Yarin Hakk'ın divanına
Çıkam Allah deyu deyu



İLİM KENDİN BİLMEKTİR

İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır

Okumaktan murat ne
Kişi Hak'kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emektir

Okudum bildim deme
Çok taat kıldım deme
Eğer Hak bilmez isen
Abes yere yelmektir

Dört kitabın ma'nisi
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin
Bu nice okumaktır

Yiğirmi dokuz hece
Okursun uçtan uca
Sen elif dersin hoca
Ma'nisi ne demektir

Yunus Emre der hoca
Gerekse bin var hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir




NİÇİN AĞLARSIN BÜLBÜL HEY

Sen burda garip mi geldin
Niçin ağlarsın bülbül hey
Yorulup iz mi yanıldın
Niçin ağlarsın bülbül hey

Karlı dağlardan mı aştın
Derin ırmaklar mı geçtin
Yârinden ayrı mı düştün
Niçin ağlarsın bülbül hey

Hey, ne yavuz inilersin
Benim derdim yenilersin
Dostu görmek mi dilersin
Niçin ağlarsın bülbül hey

Kal'alı şehir mi yıkıldı
Ya nam-u arın mi kaldı
Gurbette yârin mi kaldı
Niçin ağlarsın bülbül hey

Gulistanlarda yaylarsın
Taze gülleri yeğlersin
Yavlak zarılık eylersin
Niçin ağlarsın bülbül hey

Uykudan gözüm uyandı
Uyandı kana boyandı
Yandı sol yüreğim yandı
Niçin ağlarsın bülbül hey

N'oldu şu Yunus'a n'oldu
Aşkın deryasına daldı
Yine baharistan oldu
Niçin ağlarsın bülbül hey



GELİN EY KARDEŞLER

Gelin ey kardeşler gelin
Bu menzil uzağa benzer
Nazar kıldım şu dünyaya
Kurulmuş tuzağa benzer

Bir pirin eteğin tuttum
"Ana beni" deyip gittim
Nice yüzbin günah ettim
Her biri de bir dağa benzer

Çağla Derviş Yunus çağla
Sen özünü Hakk'a bağla
Ağlar isen haline ağla
Erdem vefa yoğa benzer



ŞÖYLE GARİP BENCİLEYİN

Acep şu yerde varm'ola
Şöyle garip bencileyin
Bağrı başlı gözü yaşlı
Şöyle garip bencileyin

Gezdim urum ile şamı
Yukarı illeri kamu
Çok istedim bulamadım
Şöyle garip bencileyin

Kimseler garip olmasın
Hasret oduna yanmasın
Hocam kimseler duymasın
Şöyle garip bencileyin

Söyler dilim ağlar gözüm
Gariplere göynür özüm
Meğer ki gökte yıldızım
Şöyle garip bencileyin

Nice bu dert ile yanam
Ecel ere bir gün ölem
Meğer ki sinimde bulam
Şöyle garip bencileyin

Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin

Hey Emre'm Yunus biçare
Bulunmaz derdine çare
Var imdi gez şardan şara
Şöyle garip bencileyin




GÖNÜL ARZULAR SENİ

Arayı arayı bulsam izini
İzinin tozuna sürsem yüzümü
Hakk nasip eylese görsem yüzünü
Ey sevdiğim gönül arzular seni

Yitirdim o dostu bilmem ne yanda
Sevgisi gönülde muhabbet canda
Yarın mahşer günü ulu divanda
Ey sevdiğim gönül arzular seni

Yunus senin methin eder dillerde
Sevilirsin bütün bu gönüllerde
Ağlayı ağlayı gurbet ellerde
Ey sevdiğim gönül arzular seni



GEL GÖR BENİ AŞK NEYLEDİ

Ben yürürüm yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne deliyem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi

Gah eserim yeller gibi
Gah tozarım yollar gibi
Gah akarım seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi

Akar suların çağlarım
Dertli ciğerim dağlarım
Şeyhim anuban ağlarım
Gel gör beni aşk neyledi

Ya elim al kaldır beni
Ya vaslına erdir beni
Çok ağlattın güldür beni
Gel gör beni aşk neyledi

Ben yürürüm ilden ile
Şeyh anarım dilden dile
Gurbette halım kim bile
Gel gör beni aşk neyledi

Mecnun oluban yürürüm
O yâri düşte görürüm
Uyanıp melül olurum
Gel gör beni aşk neyledi

Miskin Yunus biçareyim
Baştan ayağa yareyim
Dost elinde avareyim
Gel gör beni aşk neyledi



ÇEKE GELDİ ÇEKE GİDER

Aşkın odu ciğerimi
Yaka geldi yaka gider
Garip başım bu sevdayı
Çeke geldi çeke gider

Kâr etti firak canıma
Aşık oldum cananıma
As zencirin dost boynuma
Taka geldi taka gider

Sadıklar durur sözüne
Gayri görünmez gözüne
Bu gözlerim dost yüzüne
Baka geldi baka gider

Bülbül eder ah-ü figan
Hasret ile yandı bu can
Benim gönülcüğüm ey can
Hakk'a geldi Hakk'a gider

Arada olmasın asi
Onulmaz bağrımın başı
Gözlerimin kanlı yaşı
Aka geldi aka gider

Miskin Yunus'un sözleri
Efgan eder bülbülleri
Dost bahçesinin gülleri
Koka geldi koka gider




GEL GİDELİM DOSTA GÖNÜL

Bir karardan durmayalım
Gel gidelim dosta gönül
Hasretinden yanmayalım
Gel gidelim dosta gönül

Kılavuz ol gönül bana
Gel gidelim yârdan yana
Canım kurbandır canana
Gel gidelim dosta gönül

Kara haberin almadan
Can bedenden ayrılmadan
Azrail bizi bulmadan
Gel gidelim dosta gönül

Gerçek murada varalım
Yârin hatırın soralım
Yunus Emre'yi alalım
Gel gidelim dosta gönül



KALANLARA SELAM OLSUN

Bu dünyadan gider olduk
Kalanlara selam olsun
Bizim için hayır dua
Kılanlara selam olsun

Ecel büke belimizi
Söyletmeye dilimizi
Hasta iken halimizi
Soranlara selam olsun

Tenim ortaya açıla
Yakasız gömlek biçile
Bizi bir aşan vech-ile
Yunanlara selam olsun

Azrail alır canımız
Kurur damarda kanımız
Yuyacağın kefenimiz
Saranlara selam olsun

Sala verile kasdimize
Gider olduk dostumuza
Namaz için üstümüze
Duranlara selam olsun

Dünyaya gelenler gider
Hergiz gelmez yola gider
Bizim halimizden haber
Soranlara selam olsun

Miskin Yunus söyler sözün
Yaş doldurmuş iki gözün
Bizi bilmeyen ne bilsin
Bilenlere selam olsun




DURUN DURUN AŞKA SELA

Divaneler divaneler
Durun durun aşka sela
Aşk esriği mestaneler
Durun durun aşka sela

Mest-i elestler kandaksız
Mestane mestler kanatsız
Saki duruptur çanaksız
Durun durun aşka sela

Merdaneler merdaneler
Erlik demi bu gündürür
Baş verüben can terkini
Vurun vurun aşka sela

Ey nice hamle idelim
İşbu fenadan gidelim
Binin binin şevk atalım
Sürün sürün aşka sela

Muhabbet yoluna girip
Aşktan dava kılan kişi
Tan eylemiş aşıklara
Görün görün aşka sela

Akıl ne bilir aşkı kim
Mağrur oluptur aklına
Aşkı bu gün bu Yunus'a
Sorun sorun aşka sela




AŞKIN ALDI BENDEN BENİ

Aşkın aldı benden beni bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum bana seni gerek seni

Aşkın aşıklar öldürür aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur bana seni gerek seni
Aşkın şarabından içem Mecnun olup yola düşem
Sensin dün ü gün endişem bana seni gerek seni

Sufilere sohbet gerek Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek bana seni gerek seni
Eğer beni öldüreler kulum göğe savuralar
Toprağım anda çağırır bana seni gerek seni

Cennet dedikleri ne ki bir kaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onları bana seni gerek seni
Yunus-durur benim adım gün geçtikce artar ödüm
İki cihanda maksudum bana seni gerek seni




ELHAMDÜLİLLAH

Haktan gelen şerbeti içtik elhamdulillah
Şol kudret denizini geçtik elhamdulillah
Şol karşıki dağları meşeleri bağları
Sağlık safalık ile aştık elhamdulillah

Kuru idik yaş olduk kanatlandık kuş olduk
Birbirmize eş olduk uçtuk elhamdulillah
Vardığımız illere şol safa gönüllere
Halka tapduk manisin saçtık elhamdulillah

Beri gel barışalım yad isen bilişelim
Atımız eğerlendi estik elhamdulillah
İndik Rum'u kışladık çok hayır şer işledik
Uş bahar geldi geri göçtük elhamdulillah

Dirildik pınar olduk irkildik ırmak olduk
Artık denize dolduk taştık elhamdulillah
Taptuğun tapusuna kul olduk kapusuna
Yunus miskin çiğ idik piştik elhamdulillah



DOLAP NİÇİN İNİLERSİN

Dolap niçin inilersin
Derdim vardır inilerim
Ben Mevlaya aşık oldum
Anın için inilerim

Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş çalap
Derdim vardır inilerim

Beni bir dağda buldular
Kolum kanadım yoldular
Dolaba layık gördüler
Derdim var inilerim

Ben bir dağın ağacıyım
Ne tatlıyım ne acıyım
Ben mevlaya duacıyım
Derdim vardır inilerim

Dağdan kestiler hezenim
Bozuldu türlü düzenim
Ben bir usanmaz ozanım
Derdim var inilerim

Dülgerler her yanım yondu
Her azam yerine kondu
Bu iniltim Haktan geldi
Derdim vardır inilerim

Suyum alçaktan çekerim
Dönüp yükseğe dökerim
Görün ben neler çekerim
Derdim vardır inilerim

Yunus bunda gelen gülmez
Kişi muradına ermez
Bu fanide kimse kalmaz
Derdim var inilerim






AreX 29 Eylül 2006 14:58

PİR SULTAN ABDAL

http://www.dosthane.de/pirsultan.jpg
Hayatı ve Şiirleri

16'ncı yüzyılda yaşadı. Hakkında fazla bilgi yok. Asıl adı Haydar. yaşamının büyük bölümü Banaz köyünde geçti. 16'ncı yüzyılın ikinci yarısında Sivas çevresinde boy gösteren Alevi-Bektaşi kökenli ve İran yanlısı mezhep olaylarına karıştı. Sivas Beylerbeyi Deli Hızır Paşa, Pir Sultan'ı astırdı. Ölümümün, 1547-1551 ya da 1587-1590 arasındaki bir tarih olduğu sanılıyor. Çeşitli araştırmalarda 6 ayrı Pir Sultan kimliğine değinilir. Sırasıyla, Çorum yöresinden olup bir süre Ankara'da Hasan Dede tekkesinde kalan Pir Sultan'ım Haydar, aruzla şiirler yazan Pir Sultan, Divriği yöresinde yetişen ve asıl adı Halil İbrahim olan Pir Sultan Abdal, 18'inci yüzyılın ikinci yarısı ile 19'uncu yüzyılın başında yaşamış olan Abdal Pir Sultan, 16'ncı yüzyıl sonu ile 17'nci yüzyıl başında yaşayan ve Pir Sultan'ın asılmasıyla ilgili deyişleri söyleyen Pir Sultan Abdal. ve son olarak menkıbeleşmiş yaşamıyla tanınan, Hızır Paşa'nın astığı kabul edilen 16'ncı yüzyıl şairi Banazlı Pir Sultan Abdal. Halk edebiyatı araştırmacıları, gerçek Pir Sultan Abdal olarak Banazlıyı kabul eder. Pir Sultan Abdal, Alevi gelenekleri ve tarikat içinde yetişti. Hayati (Şah İsmail), Kul Hüseyin ve Kul Himmet'ten etkilendi. Şiirlerinde duru ve yalın bir kullandı. Ana konuları, aşk, tasavvuf ve kavgadır. Tekke ve tasavvufun kalıplarını aşıp geniş bir halk kesimine seslenebildi. Medrese öğrenimi görmediği için, diğer bazı halk şairlerinin tersine, Divan Edebiyatı'ndan hiç etkilemedi. Saaddin Nüzhet Ergun, Abdülbaki Gölpınarlı, Pertev Naili Boratav, Cevdet Kudret, Cahit Öztelli, Sabahattin Eyuboğlu, Mehmet Fuad, Ohan Ural, Mehmet Bayrak ve Erol Toy'un Pir Sultan Abdal araştırma ve kitapları var.



Ötme Bülbül


Ötme bülbül ötme şen değil bağım
Dost senin derdinden ben yana yana
Tükendi fitilim eridi yağım
Dost senin derdinden ben yana yana

Deryadan bölünmüş sellere döndüm
Ateşi kararmış küllere döndüm
Vakitsiz açılmış güllere döndüm
Dost senin derdinden ben yana yana

Haberin duyarsın peyikler ile
Yaramı sarsınlar şehidler ile
Kırk yıl dağda gezdim geyikler ile
Dost senin derdinden ben yana yana

Abdal Pir Sultan'ım, doldum eksildim
Yemeden içmeden sudan kesildim
Zülfün kemendine kondum asıldım
Dost senin derdinden ben yana yana


Ötme bülbül ötme

Ötme bülbül ötme şen değil bağım
Dost senin derdinden ben yana yana
Tükendi fitilim eridi yağım
Dost senin derdinden ben yana yana

Deryadan bölünmüş sellere döndüm
Ateşi kararmış küllere döndüm
Vakitsiz açılmış güllere döndüm
Dost senin derdinden ben yana yana

Haberin duyarsın peyikler ile
Yaramı sarsınlar şehidler ile
Kırk yıl dağda gezdim geyikler ile
Dost senin derdinden ben yana yana

Abdal Pir Sultan'ım, doldum eksildim
Yemeden içmeden sudan kesildim
Zülfün kemendine kondum asıldım
Dost senin derdinden ben yana yana


Bende bu yayladan şaha giderim

Karşıdan görünen ne güzel yayla
Bir dem süremedin giderim böyle
Ala gözlü pirim sen himmet eyle
Ben de bu yayladan şaha giderim

Eğer göverüben bostan olursam
Şu halkın diline destan olursam
Kara toprak senden üstün olursam
Ben de bu yayladan şaha giderim

Bir bölük turnaya sökün dediler
Yürekteki derdi dökün dediler
Yayladan ötesi yakın dediler
Ben de bu yayladan şaha giderim

Dost elinden dolu içmiş deliyim
Üstü kan köpüklü meşe seliyim
Ben bir yol oğluyum yol sefiliyim
Ben de bu yayladan şaha giderim

Alınmış abdestim aldırırlarsa
Kılınmış namazın kıldırırlarsa
Sizde şah diyeni öldürürlerse
Ben de bu yayladan şaha giderim

Pir Sultan Abdal´ım dünya durulmaz
Gitti giden ömür geri dönülmez
Gözlerim de şah yolundan ayrılmaz
Ben de bu yayladan şaha gider


Dostun bir gülü yaralar beni

Şu Kanlı Zalımın Ettiyi İşler
Garip Bülbül Gibi Beni Zareyler
Yağmur Gibi Yağar Taşlar Başıma
İllede Dostun Bir Fiskesi Yaralar Beni Beni Beni
Can Beni Beni Beni Dost Beni Beni Beni

Dar Günümde Dustum Düşmanı Beli Oldu
Bir Derdim Var İdi Şimdi El Oldu
Ecel Fermanı Boymuna Takıldı
Gerek Vura Gerek Asa lar Beni Beni Beni
Can Beni Beni Beni Dost Beni Beni Beni

Pir Sultan Abdalım Can Göye Almaz
Haktan Emir Olmasa ı Rahmet Yağmaz
Şu Ellerin Taşı Bana Hiç Degmez
İllede Dostun Bir Tek Gülü Yaralar Beni Beni
Can Beni Beni Beni Dost Beni Beni Beni.


Başlıksız

Varıp yoldaş olma sen uğursuza
Komşu olma namussuza arsıza
Sabah selâmını verme pîrsize
Adamın başına belâ getirir

Muhib yolldaş olma kalleş yâr ile
O yâr da durmadı bir ikrar ile
Sakın sohbet etme münkir kör ile
Altının adını pula getirir

PİR SULTAN ABDAL'ım derdim ziyade
İçilirmi yârsız yad ile bade
Yâr odur ahrette şefaat ede
Sadık yâr insanı yola getirir.


Bir Güzelin Aşığıyım


Bir güzelin aşığıyım erenler
Onun için taşa tutar el beni
Gündüz hayalimde gece düşümde
Kumdan kuma savuruyor yel beni

Al gül olsam al gerdana takılsam
Kemer olsam ince bele sarılsam
Köle olsam pazarlarda satılsam
Yarim deyi al sinene sar beni

Abdal Pir Sultan'ım gamzeler oktur
Hezaran sinemde yaralar çoktur
Benim senden özge sevdiğim yoktur
İnanmazsan git Allah'a sor beni


Bin Cefalar Etsen Almam Üstüme


Bin cefâlar etsen almam üstüme
Gayet şirin geldi dillerin dostum
Varıp yad ellere meyil verirsen
Kış ola bağlana yolların dostum

İlâhi onmaya yardan ayıran
Bahçede bülbüller ötüyor uyan
Kula gölge olsa Allah'a ayan
Senden ayrılalı gülmedim dostum

Pir Sultan Abdal'ım gülüm dermişler
Bu şirin canıma nasıl kıymışlar
İster isem dünya malın vermişler
Sensiz dünya malın neylerim dostum


Nefes


Güzel aşık cevrimizi
Çekemezsin demedimmi
Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedimmi

Yemeyenler kalır naçar
Gözlerinden kanlar saçar
Bu bir demdir gelir geçer
Duyamazsın demedimmi

Pir sultan ALİ şahımız
Hakka ulaşır ahımız
Oniki imam katarımız
Uyamazsın demedimmi


Dağlar


Ey benim divane gönlüm
Dağlara düştüm yalınız
Bu cefayı kendi özüm
Pek mail gördüm yalınız

Dağlar var dağlardan yüce
Dağmı dayanır bu güce
Derdimi üç gün üç gece
Söylerim bitmez yalınız

Şah'ın ayağına varsam
Hayırlı gülbengin alsam
Kızılırmağa gark olsam
Çağlasam aksam yalınız

Pir Sultanım ey erenler
Erine niyaz edenler
Üçler, kırklar, yediler
Mürvete geldim yalınız


Derdim Çoktur


Derdim çoktur hangisine yanayım
Yine tazalendi yürek yarası
Ben bu derde kande derman bulayım
Meğer Şah elinden ola çaresi

Efendim efendim benim efendim
Benim bu derdime derman efendim

Türlü donlar giyer gülden naziktir
Bülbül cevreyleme güle yazıktır
Çok hasretlik çektim bağrım eziktir
Güle güle gelir canlar paresi

Benim uzun boylu servi çınarım
Yüreğime bir od düştü yanarım
Kıblem sensin yüzüm sana dönerim
Mihrabımdır kaşlarının arası

Didar ile muhabbete doyulmaz
Muhabbetten kaçan insan sayılmaz
Münkir üflemekle çırağ söyünmez
Tutuşunca yanar aşkın çırası

Pir Sultan'ım katı yüksek uçarsın
Selamsız sabahsız gelir geeçersin
Dilber muhabbetten niçin kaçarsın
Böyle midir ilimizin töresi


Nasıl Yar Diyeyim


Nasıl yar diyeyim ben böyle yare
Mecnun edip çöle saldıktan sonra
Alemin bağında bülbüller öter
Giden benim gülüm solduktan sonra

Coşkun sular gibi çağlamayan yar
Gönlünü gönlüme bağlamayan yar
Benim şu halime ağlamayan yar
Daha ağlamasın öldükten sonra

PİR SULTAN ABDAL'ım sürem bu yolu
İnsanın kamili olmuşam kulu
İster yağmur yağsın isterse dolu
Gidem ben ummana daldıktan sonra


Dönen Dönsün


Koyun beni hak aşkına yanayım
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Yolumdan dönüp de mahrum mu kalayım
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

Kadılar müftüler fetva yazarsa
İşte kement işte boynum asarsa
İşte hançer işte başım keserse
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

Bir gün mahşer olur divan kurulur
Suçlu suçsuz varsa orda bulunur
Piri olmayanlar anda bilinir
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

PİR SULTAN'ım arşa çıkar ünümüz
O da bizim ulumuzdur pirimiz
Hakka teslim olsun garip canımız
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

Gafil Gezme Şaşkın

Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün
Yalan dünya senin olsa ne fayda
Akibet alırlar tatlı canın
Bülbül gibi dilin olsa ne fayda

Söylersin de söz içinde şaşmazsın
Helâli haramı yersin seçmezsin
Nasibin kesilir de sular içmezsin
Akar çaylar senin olsa ne fayda

Söylersin de el içinde sözün var
Yeler çalışırsın oğlun kızın var
Bu dünyada üç beş arşın bezin var
Bedestenler senin olsa ne fayda

Bir gün alır götürürler evinden
Hakk'ın kelâmını koyma dilinden
Kurtulaman Ezrail'in elinden
Dünya dolu malın olsa ne fayda

Pir Sultan Abdal'ım çıktık oturduk
Kaza lokmasını burda yetirdik
Dünya bizim diye çektik getirdik
Yalan dünya bizim olsa ne fayda


Geçti Dost Kervanı

Şu karşı yaylada göç katar katar
Bir güzel sevdası gözümde tüter
Bu ayrılık bize ölümden beter
Geçti dost kervanı eyleme beni

Şu benim sevdiğim başta oturur
Bir güzelin derdi beni bitirir
Bu ayrılık bize ölüm getirir
Geçti dost kervanı eyleme beni

Pir Sultan Abdal'ım kalkın aşalım
Aşıp yüce dağı engin düşelim
Çok nimetin yedik helallaşalım
Geçti dost kervanı eyleme beni


Kul Olayım Kalem Tutan Eline


Kul olayım kalem tutan eline
Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz
Şekerler ezeyim şirin diline
Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz

Allahı seversen kâtip böyle yaz
Dün ü gün ol şah'a eylerim niyaz
Umarım yıkılır şu kanlı Sivas
Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz

Sivas illerinde sazım çalınır
Çamlı beller bölük bölük bölünür
Ben dosttan ayrıldım bağrım delinir
Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz

Münafıkın her dediği oluyor
Gül benzimiz sararuban soluyor
Gidi Mervan sâd oluban gülüyor
Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz

Pir Sultan Abdal'ım ey Hızır Paşa
Gör ki neler gelir sağ olan başa
Hasret koydu bizi kavim kardaşa
Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz


AreX 29 Eylül 2006 15:47

KUL NESİMİ


http://www.dosthane.de/ozanlar.jpg

Hayatı ve Şiirleri

17'nci yüzyılda Anadolu'da yaşamış tekke şairi. Alevi-Beştaşi inançlarını dile getirdiği şiirleriyle tanınır. yaşadığı yer ile doğum ölüm yılları ve tarihleri konusunda bilgi yok. Şirleri Hurufilik, Caferilik ve Haydariliğe olan ilgisini yansıtır. Şiirlerinde hem hece hem aruz ölçüsünü başarıyla kullandı. Nefesleri Bektaşi ve Alevi'ler arasında çok tutulur. Bazıları günümüze kadar ulaşmıştır. Azeri asıllı Hurufi şair Nesimi ile uzunca sür süre karıştırıldı. Ama ikisinin ayrı şairler olduğunu ilk kez Cahit Öztelli ortaya çıkardı (Pir Sultan'ın Dostları-1984).



YÂR BENİMDİR KİME NE

Ben yitirdim, ben ararim yâr benimdir kime ne
Gah giderim öz bağıma gül dererim kime ne
Gah giderim medreseye ders okurum Hak için
Gah giderim medreseye dem çekerim kime ne

Kelb rakip haram diyormuş şarabın bir katresine
Saki doldur ben içerim günah benim kime ne
Ben mekamet gömleğini deldim, taktım eğnime
Ar-u namus şişesini taşa çaldım kime ne

Ah Yezid seccadeni al yürü mescid yoluna
Pir eşiği benim kabem kıblegahım kime ne
Gah çıkarım gökyüzüne hükmeder kaftan kafa
Gah inerim yeryüzüne yâr severim kime ne

Kelb rakip böyle diyormuş güzel sevmek pek günah
Ben severim sevdiğimi, günah benim kime ne
Nesimi'ye sordular, yârin ile hoş musun
Hoş olayım hoş olmayım o yâr benim kime ne



CANIM ERENLERE KURBAN

Canım erenlere kurban
Serim meydanda meydanda
İkrarım ezelden kadim
Canım meydanda meydanda

Yanarım yoktur dumanım
Gönlümde yoktur gümanım
Al malım bağışla canım
Varım meydanda meydanda

Kellem koltuğuma aldım
Kan ettim kapuna geldim
Ettiğime pişman oldum
Darım meydanda meydanda

Münkir rakipten kaçın
Müminim hülle don biçin
Ben bülbülüm bir gül için
Zarım meydanda meydanda

Gerçek olan olur gani
Gani olan olur veli
Nesimi'yem yüzün beni
Derim meydanda meydanda



SORMA MEZHEBİMİZİ

Sorma be birader mezhebimizi
Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır
Çağırma meclis-i riyaya bizi
Biz şerbet bilmeyiz dolumuz vardır

Biz müftü bilmeyiz fetva bilmeyiz
Kıl ü kal bilmeyiz ifta bilmeyiz
Hakikat bağında hata bilmeyiz
Şah-ı Merdan gibi ulumuz vardır

Bizlerden bekleme zühd ü ibadet
Tutmuşuz evvelden rah-ı selamet
Tevalla olmaktır bize alamet
Sanma ki sağımız solumuz vardır

Ey zahit surete tapma hakkı bul
Şah-ı velayete olmuşuz hep kul
Hakikat şehrinden geçer bize yol
Başka şey bilmeyiz Ali'miz vardır

Nesimi esrarı faş etme sakın
Ne bilsin ham ervah likasın hakkın
Hakk'ı bilmeyene Hak olmaz yakın
Bizim Hak katında elimiz vardır



YANDI YÜREK YÂR ELİNDEN

Yandı yürek yâr elinden
Bilmem yara ne edeyim
Takatım yok dosta varam
Çare bilmem ne edeyim

Bir yara dışardan olsa
Halk ona bir merhem çalar
Benim yaram içerdendir
Çare bilmem ne edeyim

İki hekim geldi üstüme
Biri dilli birisi lal
Dilliye cevap veremedim
Bilmem ki lala ne deyim

Nesimi'ye dediler ki
Derdine bir derman ara
Bize derman Hakk'tan ola
Çare bilmem ne edeyim




UYKUDAN UYANMIŞ ŞAHİN BAKIŞLIM

Uykudan uyanmış şahin bakışlım
Dedim sarhoş musun söyledi yok yok
Ak ellerin elvan elvan kınalım
Dedim bayram mıdır söyledi yok yok

Dedim ne gülersin dedi nazımdır
Dedim kaşın mıdır dedi gözümdür
Dedim ay mı doğdu dedi yüzümdür
Dedim ver öpeyim söyledi yok yok

Dedim aydınlık var dedi aynımda
Dedim günahım çok dedi boynumda
Dedim meh-tab nedir dedi koynumda
Dedim ki göreyim söyledi yok yok

Dedim vatanın mı dedi ilimdir
Dedim bülbül müdür dedi dilimdir
Dedim Nesimi Şah dedi kulumdur
Dedim satar mısın söyledi yok yok




AreX 29 Eylül 2006 16:20

KÖROĞLU
http://www.dosthane.de/ozanlarimiz.jpg

Hayatı ve Şiirleri

Kimliğiyle ilgili iki ayrı tartışma var. Birincisi, 16 ve 17'nci yüzyılda yaşadı. Yeniçeri ocağından yetişen bir şair. 1578-1590 arasındaki Osmanlı-İran savaşlarına katıldı. Bir tür ordu şairidir. Diğeri ise Balkanlar'dan Orta Asya'ya kadar geniş bir alana yayılmış destansı ve türkülü halk öyküsündeki karaman Köroğlu. İkinci Köroğlu, Bolu Gerede çevresinde yaşadı. Asıl adı Ruşen. Devlete karşı ayaklandı. Sivas-Tokat yolu üzerindeki Çamlıbel'e yerleşip eşkıyalık yaptı. Ama adil bir eşkıya idi. Bir başka söylentiye göre de, Bolu Beyi'nin seyisi Yusuf'un oğlu Ruşen Ali asıl Köroğlu'dur. Bolu Beyi, babası Yusuf'un gözlerine mil çektirdi. Ruşen Ali, babasını sağaltmak için Aras Irmağı'na götürdü. Ama ilaç olacak köpükleri kendisi içip yiğitlik ve şairlik gücü kazandı. Çamlıbel'e yerleşip babasının intikamını almak üzere Bolu Beyi'ne savaş açtı. Köroğlu hikayesi, Azerbaycan, İran, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Balkanlar'da da bilinir. Yeniçeri aşığı Köroğlu'nin şiirleri dil ve anlatım bakımından öykü kahramanı Köroğlu adına söylenen şiirlerden çok farklıdır. Köroğlu ile ilgili ilk araştırmayı Pertev Naili Borotav yaptı. Cahit Öztelli'nin de Köroğlu-Dadaloğlu ve Kuloğlu adlı yayınlanmış bir araştırması var.



BENDEN SELAM OLSUN BOLU BEYİ'NE

Benden selam olsun Bolu Beyi'ne
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
Ok gıcırtısından kalkan sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir

Düşman geldi bölük bölük dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Tüfenk icad oldu mertlik bozuldu
Eğri kılıç kında paslanmalıdır

Köroğlu düşer mi hele şanından
Çogunu ayırır er meydanından
Kırat köpüğünden düşman kanından
Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır




BAĞDAT'A SEFER EDENLER

Bağdat'a sefer edenler
Hoylu'm nic'oldu gelmedi
Turna teline gidenler
Hoylu'm nic'oldu gelmedi

Bağdat'a sefer eyledim
Hoylu'm da kaldı gelmedi
Acem ile ceng eyledim
Hoylu'm da kaldı gelmedi

Düğünü bozup gidenler
Badeyi süzüp gidenler
Acem ile ceng edenler
Hoylu'm nic'oldu gelmedi

N'olsam koç Köğoğlu n'olsam
Hoylu'yu düşümde görsem
N'olaydı da ben de ölsem
Hoylu'm da kaldı gelmedi




HAN OĞLUM AYVAZ

Dinle sözlerimi han oğlum Ayvaz
Yükletin kervanı dengine bakın
Erlik meydanına girdiğin zaman
Kuşanın kılıcı gencine bakın

Düşmanın üstüne eyledim akın
Dönüşüm yok zamanım yakın
Fakir fukarayı incitmen sakın
Mal yemez tamahkar zengine bakın

Köroğlu her zaman kurdu meydanı
Ben bilirim yahşi ile yamanı
Aman dileyenden kesmen amanı
Dertli olanların derdine bakın



KARLI DAĞLARIN ARDINDAN

Karlı dağların ardından
Yel olup estiğin var mı
Tek başına bu çöllerde
Ordular bastığın var mı

Kargıyı ucundan salla
Düşman deme eyvallah
Her taraftan üç beş kelle
Terkiden astığın var mı

Köroğlu söyle şanından
Kuş uçurmaz divanından
Avuçla düşman kanından
Doldurup içtiğin var mı



YÜRÜN ASLANLARIM SAVAŞ EDELİM

Yürün aslanlarım savaş edelim
Buna kavga derler bey ne paşa ne
Haykırıp haykırıp kelle keselim
Seyreyleyin eli ayağı şaşana

Yürü beyler cenge harbi çalınır
İyi kötü bu meydanda bilinir
Kılıç değer adam iki bölünür
Nusret bizim beyler neci paşa ne

Gürzün kösteğini kola takmalı
Arap atı sağa sola yıkmalı
Kargılar mızraklar birden kalkmalı
Fırsat vermen Arap atlar kaçana

Köroğlu der durun edek cengimiz
Bundan belli olsun yiğit hangimiz
Üç saat sürmeli burda hengimiz
Tarih yazın şu dağlara nişane





MERT DAYANIR NAMERT KAÇAR

Mert dayanır namert kaçar
Meydan gümbür gümbürdenir
Şahlar şahı divan açar
Divan gümbür gümbürdenir

Yiğit kendini öğende
Oklar menzilin döğende
Sespe kalkana değende
Kalkan gümbür gümbürdenir

Ok atılır kalasından
Hak saklasın belasından
Köroğlu'nun narasindan
Her yan gümbür gümbürdenir



AreX 29 Eylül 2006 17:03

AŞIK DAİMİ
http://www.dosthane.de/ozanlar2.jpg

Hayatı ve Şiirleri

Aşık Daimi 1932 yılında İstanbul'da doğdu, aslen Erzincan'ın Tercan ilçesindendir. Ali Babaoğullarından Baba Daimi, Birinci Dünya savaşı sıralarında İstanbul'a göç etmiştir. Aşık Dami'nin iki dedesi de saz şairiydi o nedenle saz çalmayı ve söylemeyi kolayca öğrendi. Bir süre sonra da kendi deyişlerini okumuştur. İstanbul'dan ayrılarak bir süre baba diyarında kalan aşık 1950 yılında evlendi iki kızı ile iki oğlu dünyaya geldi. 1962 yılında bir daha dönmemek üzere İstanbul'a yerleşti.

TRT Genel Müdürlüğü'nce açılan sınavı kazandı. O tarihten sonra kaşeli sanatçı olarak görevini sürdürdü. Zaman zaman yurtiçi ve yurtdışında konserler verdi. 17 Nisan 1983 tarihinde aramızdan ayrıldı. En çok bilinen eserleri: Ne ağlarsın, seherde bir bağa girdim, bir seher vaktinde.......


Bir Seher Vaktinde

Bir Seher Vaktinde İndim Bağlara
Öter Şeyda Bülbül, Dil Yarelenir
Bakmaz Mısın Sinemde Dağlara
Derdim Dökmeye Dil Yarelenir

Boş Geçirmeyelim Gel Bu Çağları
Dolaşalım Sahraları Dağları
Bir Gün Gazel Döker Ömrün Bağları
Eser Sam Yelleri Dal Yarelenir

Daimi'yim Yanar Aşkın Çırağı
Dostun Muhabbeti Cennet Otağı
Ancak Şu Dünyada Derdim Ortağı
Sazım Figan Eder Tel Yarelenir


Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahim

Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahim,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.
Göklere Erişti Figânım Ahım,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.

Bir Gülün Çevresi Dikendir Hardır,
Bülbül Har Elinde Ah İle Zardır.
Ne Olsa Da Kışın Sonu Bahardır,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.

Daimi'yem Her Can Ermez Bu Sırra,
Gerçek Aşık Olan Erer O Nûra.
Yusuf Sabır İle Vardı Mısır'a,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama


AreX 30 Eylül 2006 10:00

KARACAOĞLAN

http://www.dosthane.de/karacaoglan.jpg



Hayatı ve Şiirleri

17'nci yüzyılda yaşadığı sanılıyor. Göçebe Türkmen obalarında yetişti. Asıl adının İsmail, Halil ya da Hasan olduğu yolunda görüşler var. Hatta aynı mahlasla şiirler yazmış birçok Karacaoğlan'ın varlığı bile savunuluyor. Ahmet Kutsi Tecer ve Şükrü Elçin'in araştırmaları, yaşamının büyük bölümünü Rumeli'nde geçiren ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde Avusturya seferine katılan bir Karacaoğlan'ın varlığını ortaya koyar. Fuad Köprülü ve Cahit Öztelli gibi araştırmacılar da, 17'nci yüzyılda yaşadığını savunuyor. Bu araştırmacılara göre Karacaoğlan, şiirlerinde Abaza Hasan paşa'nın öldürülmesi, Köprülü Fazıl Ahmed Paşa'nın Avusturya seferi gibi bu döneme ait tarihsel olaylardan sözeder. Karacaoğlan'ın şiiri aşk ve doğa üzerinde kuruludur. Ayrılık, gurbet, sıla özlemi ve ölüm en çok değindiği konulardır. Şiirlerinde sıkça adları geçen Elif, Zeynep ve İsmikan adlı kadınların sevgilileri olduğu sanılıyor. Duygularını, yaşadıklarını, düşüncelerini içten, gerçekçi ve özgün bir şiir yapısı içinde anlatır. Karacaoğlan, Türk aşık edebiyatına yepyeni bir söyleyiş biçimi getirdi. Doğa benzetmelerini sık sık kullanır. Çok yalın ve temiz bir Türkçe kullanır. Kendisinden sonra gelen birçok ozanı derinden etkiledi. Bu olumlu etkiler günümüz Türk şiirine kadar uzanır. Şiirlerini ilk kez Nüzhet Ergun derleyip yayınladı. Cahit Öztelli'nin Karacaoğlan-Bütün Şiirleri adlı derlemesi de önemli Karacaoğlan araştırmalarından. Birçok şiiri bestelendi.



ALA GÖZLÜM BEN BU İLDEN GİDERSEM

Ala gözlüm ben bu ilden gidersem
Zülfü perişanım kal melil melil
Kerem et aklından çıkarma beni
Ağla gözyaşını sil melil melil

Yeğin ey sevdiğim sen seni düzet
Karayi bağla da beyazı çöz at
Doldur ver badeyi bir daha uzat
Ayrılık şerbetin ver melil melil

Elvan çiçeklerden sokma başına
Kudret kalemini çekme kaşına
Beni unutursan doyma yaşına
Gez benim aşkımla yar melil melil

Karac'oğlan der ki olup ölünce
Bende güzel sevdim kendi halimce
Varıp gurbet ele vasıl olunca
Dostlardan haberim al melil melil


VİRAN OLDUM MOR SÜMBÜLLÜ BAĞ İKEN

şu yalan dünyaya geldim geleli
Tas tas içtim ağulari sağ iken
***** felek vermez benim muradım
Viran oldum mor sümbüllü bağ iken

Aradılar bir tenhada buldular
Yaslandılar şıvgalarım kırdılar
Yaz bahar ayında bir od verdiler
Yandım gittim alkarlı dağ iken

Farımaz da deli gönlüm farımaz
Akar gözlerimin yaşı kurumaz
Şimden geri benim hükmüm yürümez
Azil oldum güzellere beğ iken

Karac'oğlan der ki bakın geline
Ömrümün yarısı gitti talana
Sual eylen bizden evvel gelene
Kim var imiş biz burada yoğ iken


NAZLI YÂRDAN GELDİ BANA BİR NAME

Nazlı yârdan geldi bana bir name
Eğer doğru ise kırdı belimi
Dediler ki yarini yad iller almış
Kadir Mevlam nasib eyle ölümü

Bülbüle söyleyin gülüne konsun
Beni yârdan eden Allah'tan bulsun
Sabreyle sevdiğim ilkbahar olsun
Terkedeyim vatanımı ilimi

Ak yâri gördükçe ağladım coştum
Al elinden dolu badeler içtim
Kötüler sandı ki ben yârdan geçtim
Ölmeyince çeker miyim elimi

Karac'oğlan derki konmadan göçmem
Her olur olmaza sırrımı açmam
Kötüler köprü olsa üstünden geçmem
Taşık suya uğradırım yolumu


DELİ GÖNÜL

Deli gonul gezer gezer gelirsin
Arı gibi her çicekten alırsın
Nerde güzel görsen orda kalırsın
Ben senin derdini çekemem gönül

Santur mu istersin saz mı istersin
Ördek mi istersin kaz mı istersin
Tomurcuk memeli kız mı istersin
Ben senin derdini çekemem gönül

Çıkıp yücelere bakmak istersin
Coşkun sular gibi akmak istersin
Her güzelle yatıp kalkmak istersin
Ben senin derdini çekemem gönül

Karac'oğlan der ki okuyam yazam
Keleş değilim ki kervanlar bozam
Giyinem kuşanam bir hosça gezem
Ben senin derdini çekemem gönül


GEL

Bağlandı yollarım, kaldım çaresiz
Gayri dünya bana aralandı gel
Derildi defterim artsız arasız
Üst üste dizildi sıralandı gel

Yâri görse idim haftada ayda
Sevip ayrılmaktan ne buldum fayda
Azrail göğsümde canım hay hayda
Ciğerimin başı yaralandı gel

Karac'oğlan der ki başa yazıldı
Gözüm yaşı ceyhun oldu süzüldü
Kefenim biçildi, kabrim kazıldı
Mezarımın üstü karalandı gel


CAN VERMEYE DERMANIM MI VAR

Üryan geldim gene üryan giderim
Ölmemeye elde fermanım mı var
Azrail gelmiş de can talep eder
Benim can vermeye dermanım mı var

Dirilirler dirilirler gelirler
Huzur-u mahşerde divan dururlar
Harami var diye korku verirler
Benim ipek yuklu kervanım mı var

Er isen erliğin meydana getir
Kadir Mevlam noksanımı sen yetir
Bana derler gam yükünü sen götür
Benim yük götürür dermanım mı var

Karac'oğlan der ki, ismim öğerler
Ağı oldu yediğimiz şekerler
Güzel sever diye isnad ederler
Benim Hakk'tan özge sevdiğim mi var


BİR AYRILIK BİR YOKSULLUK BİR ÖLÜM

Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret kodun beni kavim kardaşa
Sebep gözden akan bu kanlı yaşa
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm

Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm

Karac'oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm


YÜRÜ BİRE YALAN DÜNYA

Yürü bire yalan dünya
Sana konan göçer bir gün
İnsan bir ekine misal
Seni eken biçer bir gün

Ağalar içmesi hoştur
O da züğürtlere güçtür
Can kafeste duran kuştur
Elbet uçar gider bir gün

Aşıklar der ki n'olacak
Bu dünya mamur olacak
Haleb'i Osmanlı alacak
Dağı taşa katar bir gün

Yerimi serin bucağa
Suyumu koyun ocağa
Kafamı alin kucağa
Garip anam ağlar bir gün

Yer yüzünde yeşil yaprak
Yer altında kefen yırtmak
Yastığımız kara toprak
O da bizi atar bir gün

Bindirirler cansız ata
İndirirler tuta tuta
Var dünyadan yol ahrete
Yelgin gider salın bir gün

Karac'oğlan der nasıma
Çok işler gelir başıma
Mezarımın baş taşına
Baykuş konar öter bir gün


AŞAM DEDİM KARLI DAĞIN BAŞINDAN

Aşam dedim, karlı dağlar başından
Yüce dağlar koç yiğide dağ m'olur
Ağrır bedenim, sızlar yaralarım
Bu yarayı çeken yiğit sağ m'olur

Sıra sıra dikemedim söğüdü
Ben başıma veremedim öğüdü
Elleri göğsünde görün yiğidi
Yiğit mağrur gezmek ile bey m'olur

Ögüt versen, bana öğüt kâr etmez
O yârin hayali karşımdan gitmez
Kementle bağlasam, kolun bağ tutmaz
Yârin zülüfünden özge bağ m'olur

Karac'oğlan der ki, fani dünyadan
Korkmaz mısın haram ile zinadan
Ayırır seni anan babandan
Gurbet ile düşen yiğit sağ m'olur


ALA GÖZLERİNİ SEVDİĞİM DİLBER

Ala gözlerini sevdiğim dilber
Göster cemalini görmeye geldim
Şeftalini derde derman dediler
Gerçek mi sevdiğim sormaya geldim

Gündüz hayallerim gece düşlerim

Uyandıkça ağlamaya başlarım
Sevdiğim üstünde uçan kuşların
Tutup kanatların kırmaya geldim

Senin aşkların gülmez dediler
Ağlayıp yaşını silmez dediler
Seni bir kez saran ölmez dediler
Gerçek mi efendim sormaya geldim

Senin işin yiyip içmek dediler
Yaren ile konup göçmek dediler
Göğsün cennet koynun uçmak dediler
Hak nasip ederse görmeye geldim

Mail oldum senin ince beline
Canım kurban olsun tatlı diline
Aşık olup senin hüsnün bağına
Kırmızı güllerin dermeye geldim

Karac'oğlan der ki işin doğrusu
Gokte melek yerde huma yavrusu
Söyleyim ben sana sözün doğrusu
Soyunup koynuna girmeye geldim



YEŞİL BAŞLI GÖVEL ÖRDEK

Yeşil başlı gövel ördek
Uçar gider göle karşı
Eğricesin tel tel etmiş
Döker gider yâre karşı

Telli turnam sökün gelir
İnci mercan yükün gelir
Elvan elvan kokun gelir
Yâr oturmuş yele karşı

Şahinim var bazlarım var
Tel alışkın sazlarım var
Yâre gizli sözlerim var
Diyemiyom ele karşı

Hani Karac'oğlan hani
Veren alır tatlı canı
Yakışmazsa öldür beni
Yeşil bağla ala karşı



VAR GİT ÖLÜM

Ölüm ardıma düşüp de yorulma
Var git ölüm bir zaman da gene gel
Akıbet alırsın komazsın beni
Var git ölüm bir zaman da gene gel

Şöyle bir vakitler yiyip içerken
Yiyip içip yaylalarda gezerken
Gene mi geldin ben senden kaçarken
Var git ölüm bir zaman gene gel

Çıkıp boz kurtlayın ulaşamadım
Yalan dünya sana çıkışamadım
Eşimle dostumla buluşamadım
Var git ölüm bir zaman da gene gel

Karac'oğlan der ki derdim pek beter
Bahçede bülbüller şakıyıp öter
Anayı atayı dün aldın yeter
Var git ölüm bir zaman gene gel



KADİR MEVLAM SENDEN BİR DİLEĞİM VAR

Kadir Mevlam senden bir dileğim var
Muhannes kuluna muhtaç eyleme
Cennet-i alâyı nasib et bana
Sırat köprüsünden yolum bağlama

Kapımıza kara deve çökünce
Fırtınasi şol alemi yıkınca
Cehenneme kul seçilip çıkınca
Kadir Mevlam o kullardan eyleme

Kadir Mevlam ateş atma özüme
Dünya malı görünmüyor gözüme
Kadir Mevlam sen bak benim yüzüme
Cehennemin ateşiyle dağlama

Karac'oğlan hata çıkmaz dilimden
Kocadım da hayır gelmez elimden
Kadir Mevlam asla geçmez kulundan
Deli gönül ah çekip de ağlama



ELİF

İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif Elif diye

Elif'in uğru nakışlı
Yavru balaban bakışlı
Yayla çiçeği kokuşlu
Kokar Elif Elif diye

Elif kaşlarını çatar
Gamzesi bağrıma batar
Ak elleri kalem tutar
Yazar Elif Elif diye

Evlerinin önü çardak
Elif'in elinde bardak
Sanki yeşil başlı ördek
Yüzer Elif Elif diye

Karac'oğlan eğmelerin
Gönül sevmez değmelerin
İliklenmiş düğmelerin
Çözer Elif Elif diye



AreX 30 Eylül 2006 10:22

KUL HİMMET

http://www.dosthane.de/ozan.jpg

Hayatı ve Şiirleri

16'ncı yüzyılın sonlarında Tokat Almus Güdümlü köyünde doğdu. 17'nci yüzyılın ilk yarısında öldü. Coşkulu deyişleriyle tanınan ve Hatayi ile Pir Sultan'dan sonra gelen üçüncü büyük Alevi-Bektaşı şairi. Pir Sultan ile yakın arkadaştı. Onun asılmasından sonra uzun süre saklandı. Şiirlerinde tarikat kurallarını her kültür düzeyinden Alevi-Bektaşilerin anlayabileceği bir yalınlıkla anlattı. Bazı şiirleri asıl isimleri İbrahim ve Hacik Kız olan "Kul Himmet Üstadım" takma isimli şairler ve başka Himmetlerin yazdıklarıyla karıştı. Kul Himmet'le ilgili bilgi ve şiirleri Cahit Öztelli, "Pir Sultan'ın Dostları" (1984) adlı kitabında derledi.


SEYYAH OLUP ŞU ÂLEMİ GEZERİM

Seyyah olup şu alemi gezerim
Bir dost bulamadım gün akşam oldu
Kendi efkarımca okur yazarım
Bir dost bulamadım gün akşam oldu

İki elim gitmez oldu yüzümden
Ah ettikçe yaşlar gelir gözümden
Kusurumu gördüm kendi özümden
Bir dost bulamadım gün akşam oldu

Bozuk şu dünyanın temeli bozuk
Tükendi daneler kalmadı azık
Yazıktır şu geçen ömre yazık
Bir dost bulamadım gün akşam oldu

Kul Himmet üstadım ummana dalam
Gidenler gelmedi bir haber alam
Abdal oldum şal giydim bir zaman
Bir dost bulamadım gün akşam oldu


Dün gece seyrim içinde



Dün gece seyrim içinde
Ben dedem Ali'yi gördüm
Egildim niyaz eyledim
Düldül'ün nalini gördüm

Kanber'i durur saginda
Salinir cennet baginda
Ali, Musa Turdagi'nda
Ben dedem Ali'yi gördüm

Üç çerag yanar sisede
Arslanlar gizli mesede
Yedi iklim dört kösede
Ben dedem Ali'yi gördüm

Yüce daglar boran coskun
Kul Himmet askina düskün
Cümle meleklerden üstün
Ben dedem Ali'yi gördüm



Aklim fikrim yâr eyledim ben bana


Aklim fikrim yâr eyledim ben bana
Ögüt verdim deli gönül almadi
Bir kilecigi var almis eline
Dünyayi içine koydum dolmadi

Almasi farz imis sünnettir selâm
Hak nurdan yaratmis yaz dedi kalem
Bir çiçek yaratti ol Rabb'ül-âlem
Ani kokulayan mahrum kalmadi

Var bir pire eris serseri gezme
Gözet gözün önün yolundan kalma
Degme bir dükkâna yükünü çözme
Bunda çok bazergân assi kalmadi

Gençlik yaza benzer kocalik güze
Yüregim baslidir dertlerim taze
Boynun eg de hizmet eyle üstâza
Seytan benlik ile menzil bulmadi

Kul Himmet'in deste gülü elinde
Daima zikreder Hakk'i dilinde
Bir güzel sevmisim Hakk'in yolunda
Hayali gönülden zail olmadi



AreX 30 Eylül 2006 10:48

KAZAK ABDAL
http://www.dosthane.de/ozan.jpg

Hayatı ve Şiirleri

Romanya Türklerindendir. Onyedinci yüzyilda yasadigi sanilan bir ozandir. Siirlerinin bir kismi hiciv örnekleriyle doludur. Dili yalin ve sadedir. Rahat okunur. Siirleri güncelligini halen korumaktadir.
Kazak Abdal'in ucu tenteneli ve taslanmis bir mendilinin, Demir Baba dergahinda bulundugunu, Deliorman'dan gelen göçmenler söylemektedirler. Kazak Abdal, Denizli'deki dergahinda yatmaktadir.

ORMANDA BÜYÜYEN ADAM AZGINI

Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda insan beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermeğe dervişan beğenmez

Alemi tan eder yanına varsan
Seni yanıltır bir mesele sorsan
Bir çim bile çıkmaz karnını yarsan
Camiye gelir de erkan beğenmez

Elin kapusunda kul kardaş olan
Burnu sümüklü gözü yaş olan
Bayramdan bayrama bir tıraş olan
Berber dükkanında oğlan beğenmez

Dağda bayırda gezen bir yörük
Kimi tımarlı sipahi kimi bir bölük
Bir elife dili dönmeyen hödük
Şehristana gelir ezan beğenmez

Bir çubuğu vardır gayet küçücek
Zu'mü fa'sidince keyf getirecek
Kırık çanağı yok ayran içecek
Kahveye gelir de fincan beğenmez

Yaz olunca yayla yayla göçenler
Topuz korkusundan şardan kaçanlar
Meşe yaprağını kıyıp içenler
Rumeli Yenice'si dühan beğenmez

Aslında neslinde giymemiş hare
İş gelmez elinden gitmez bir kare
Sandığı gömleksiz duran mekkare
Bedestene gelir de kaftan beğenmez

Kazak Abdal söyler bu türlü sözü
Yoğur ayran ile hallolmuş özü
Köyden şehre gelse bir Türk'ün kızı
İnci yakut ister mercan beğenmez



EŞEĞİ SALDIM ÇAYIRA



Eşeği saldım çayıra
Otlaya karnın doyura
Gördüğü düşü hayıra
Yoranın da avradını

Münkir münafıkın soyu
Yıktı harap etti köyü
Mezarına bir tas suyu
Dökenin de avradını

Derince kazın kuyusun
İnim inim inilesin
Kefen dikmeye iğnesin
Verenin de avradını

Dağdan tahta indirenin
Iskatına oturanın
Hizmetini bitirenin
İmamın da avradını

Müfşidin bir de gammazın
Malı vardır da yemezin
İkisin meyyid namazın
Kılanın da avradını

Kazak Abdal söz söyledi
Cümle halkı dahleyledi
Sorarlarsa kim söyledi
Soranın da avradını



BENIM PIRIM HACI BEKTAS VELI'DIR


Benim pirim Haci Bektas Veli'dir
Pirim piri Sâh-i Merdân Ali'dir
Seyit Ali Sultan Kizil Deli'dir
Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir

Erenlerin lokmasindan yer isen
Gerçek imâmlarin aslin der isen
Dinle pendi san derim er isen
Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir

Arslan gibi apul apul yürüyen
Kendi özün Hak sirrina bürüyen
Kepenegin yani sira sürüyen
Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir

Mümin olan lokmasini yedirir
Her sözleri rumuz ile bildirir
Gümânsiz bil onu gerçek velidir
Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir

Kizil Deli ocagindan uyanan
Bastan basa yesillere boyanan
Varip pirin esigine dayanan
Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir

Mekân tutmus Hanbagi'nda bucagin
Bulutlara agip tutan sancagin
Uyandiran pirimizin ocagin
Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir

Kazak Abdal der rivâyet eyledim
Üç yüz altmis er ziyâret eyledim
Bu da söz basi hikâyet eyledim
Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir


proot 16 Kasım 2011 14:46

Virani...
 
VİRANİ


Gel Dilber Ağlatma Beni Şah-I Merdan Aşkına
Dü Cihanın Ranimasi Şii Yezdan Aşkına
Şahım Hasan Pir Hüseyin Kerbela Meydan İçin
Lütfedip Bağışla Cürmüm Ali Süphan Aşkına

Virani, 16. yy.'ın sonu ile 17. yy .başlarında yaşayan güçlü bir ozandır.

Bektaşiliğin ikinci piri Balım Sultan'dan el almıştır. Bir süre Necef-i Eşref de Hz. Ali Türbesi'nde türbedarlık, babalık yapmıştır, (1587-1618) yıllarında İran'da saltanat süren Şah Abbas'la görüş*müştür. Anadolu'nun bir çok yerlerini ve daha sonra da, Bulgaris*tan'da Deliorman ve Debruca'yı dolaşmıştır. Neceften dönüşünde, Deliorman yöresinde bulunan Demir Baba tekkesini ziyaret etmiş ve ondan bilgilenmiştir. Demir Baba, soy zinciri itibariyle Peygam*ber'e ulaşır.

Demir Baba Velayetnamesi'nde, Virani'nin Demir Baba ile görüşmesi şöyle anlatılır: Demir Baba'ya, Arap ve Açem dillerini bi*len bir kimse geldiği ve müridleriyle Rumeli'ye geçtiği ve bu kişi*nin adının da Viranı olarak söylendiği bildirilir. Ancak gaflet içinde olduğu ve "Kutupluk'' davası güttüğü de ilave edilir. Demir Baba manevi yönden kendisinin daha üstün olduğunu göstermek ister. Demir Baba, o tarihlerde yüz yirmi yaşına ulaşmış ulu bir ihtiyar*dır.

Virani, onun batın kılıcıyla yenilir, yere geçer. Huzurunda di*van durup, niyaz eder. Demir Baba'dan icazet ister. Ancak, önce Virani'ye nasihatler verir ''kişi böyle sevdalarda olmasa gerek. Kur'an'a uy Sure-i Fatiha'da ne kadar harf olduğunu bilir misin? Onlardan geçmeyen veli olmaz. Bu kadar suhufla (hartle) dört kita*bı yutsa bile. Kapıdan girmeyen, içeride ne olduğunu bilmez. Bilen aşık da, dava kılmaz. Kimse kusuruna kalmaz,..'' Bu nasihatten sonra Demir Baba, Virani'ye icazet verir.

Virani, oradan Otman Baba Sultan'ı ziyaret etmek için yola çı*kar. Sabahleyin Karlıova'da Hafız Zade Türbesi'ne gelir. Ancak Virani rahatsızlanır ve öğleden sonra orada hakka yürür. Avlu kapısı önüne gömülür.

Demir Baba Velayetnamesi'nde de söz edildiği üzere, Virani, Arapça, Farsça bilen güçlü bir şairdir. "Virani Baba Divanı'' ile ''Virani Baba Risalesi''adlı basılmış eserleri günümüze kadar gelmiştir, Özellikle Hz. Ali'yi öven, On iki İmam'ı dile getiren coşkulu methiyeleri vardır.


Eserlerinden bazıları:

Dilinde canan olubdur

Dilinde canan olubdur
Sücudum sacidim insan olubdur
Vücudum şehrine Şahı-muhakkak
Bilin ki fazl-ı Hak Yezdan olubdur

Gönül didara karşı ol sebebden
Ayrılmaz Vallahi hayran olubdur
Virani dervişe lütfetti Haydar
Erişti üçlere Selman olubdur.


İstemem alemde gayrı meyvayı

İstemem alemde gayrı meyvayı
Tadına doyulmaz balımdır Ali
İstemem eşyayı verseler dahi
Kokmazam sünbülü gülümdür Ali

Ali'mdir kadehim Ali'mdir şişe
Ali'm sahralarda morlu menekşe
Ali'm dolu yedi iklim dört köşe
Ali'm saki Kevser dolumdur Ali

Ali vahid şah-ı Resul kibriya
İmam Hasan Hüseyn Şah-ı Kerbela
İmam Zeynel-Aba ol sahib-liva
Büküldü kametim dalımdır Ali

Muhamrned Bakır'dır tendeki canım
Ca'ferüs -Sadık'tır dinim imanım
Musa-i Kazım'dır derde dermanım
Varlığım kalmadı malımdır Ali

Aliyyür -Rıza'dır Şah-ı Horasan
Taki ile Naki gösterdi burhan
Hasanül-Askeri mah-ı dırahşan
Yokladım talihim falımdır Ali

Muhamrned Mehdi'dir sahibüz-zaman
Oniki İmam'a kul oldum heman
Ma'sum-ı pakandır envar -ı cihan
Esrar-ı Huda'ya alemdir Ali

Virani'yem düştüm şimdi derdine
Vücudum gark oldu çile bendine
Gönül sormaz oldu kendi kendine
Söyler dehanımda dilimdir Ali
Gel Dilber Ağlatma Beni

Gel Dilber Ağlatma Beni Şah-I Merdan Aşkına
Dü Cihanın Ranimasi Şii Yezdan Aşkına
Şahım Hasan Pir Hüseyin Kerbela Meydan İçin
Lütfedip Bağışla Cürmüm Ali Süphan Aşkına

İmam Zeynel Abidin'in Abina Umdumusa
Arayıp Özünde Bakiri Buldunusa
Ceddin Evlad-I Muhammet Cafer'i Bildin İse
Rahme Gel Ol Şah-I Merdan Ali Ümran Aşkına

Seyit Musa'yı Kazım'dır Ehl-İ Beytin Serveri
Cani Aşkı Nuş Edenler Müpteladır Ekseri
Sahi Şehidi Horasan İmam Rıza'dan Beri
Müptelayı Merhamet Kıl Kalb-İ Viran Aşkına

Ey Virani Çıkma Yoldan Doğru Raha Gel Beri
Muhabbet Şevkat Senindir Ey Hasan-Ül Askeri
Evliyalar Serfirazi Haci Bektaş-ı Veli
Sen Ganisin Ver Muradı Devri Mihtan Aşkına


Nedir Ey Gaziler Benim Yandığım

Nedir Ey Gaziler Benim Yandığım
Haldan Bilmez Yar Elinden Dertliyim
Bu Aşkın Ateşi Yaktı Sinemi
Pervaneyim Nar Elinden Dertliyim

Gafletten Uyandım Gözümü Açtım
Aşkın Küresinde Kaynadım Piştim
Yavru Şahan Gibi Tuzağa Düştüm
Kurtulamam Tor Elinden Dertliyim

Binbir Niyaz Ettin Eğledin Beni
Bir Kadım İkrara Bağladın Beni
Gül Diye Tikene Dağladın Beni
Kokulatmaz Har Elinden Dertliyim

Çıktım Şu Alemi Seyran Etmeye
İkrar Verdim Bu İkrarı Gütmeye
İndim Bedest Ana Pazar Etmeye
Şenliği Yok Şar Elinden Dertliyim

Virani'yem Çekem Yarın Kahrını
Ver Doldur İçeyim Aşkın Zehrini
Muhabbete Saldık Gönül Bahrını
Geçti Zaman Zar Elinden Dertliyim



Saat: 21:45

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık