Ozanlarımız (Ozanlarımız Hakkında) ŞEMŞİ YASTIMAN http://www.dosthane.de/semsiyastiman.jpg Hayatı ve Şiirleri Asıl adı ''Mehmet Galip Şemsettin'' olan Şemsi Yastıman, Şekerci Ahmed Ağa ve Ilhamiye Hatun'un oğlu olarak 10 Temmuz 1923'de Kırşehir'de doğdu. Bir süre Izmir'de bulunan ve burada evlenen Şemsi Yastıman, daha sonra Istanbul'a yerleşti ve san'at hayatını burada sürdürmeye başladı. Kısa sürede şöhreti arttı, gazinolarda çalışmaya başladı.Aşıklık geleneğinin çesitli türlerinde seslendirdiği eserlerle ve bilhassa dönemi içinde unutulmaya yüz tutmuş olan ''destan'' ve ''taşlamaları'' ile sevildi. Şemsi Yastıman, doğduğu gün ve ay'a tesadüf eden 10 Temmuz 1994 tarihinde Lapseki'de vefat etti. Memleket Hasreti Ölmez, sağ olursam bu yaz inşallah Sılayı bir daha görmek istiyom Çuğun'a varınca ya ağşam, zabah Topraklara yüzüm sürmek istiyom Kaman'ı, Mucur'u, Çiçekdağı'nı Kindam, Dinekbağı, hem Özbağ'ını Köylü, kentli, hastasını, sağını Görüp bir muhabbet kurmak istiyom. Hacı Bektaş, Ahi Evran Sultanı Aşık Paşa, Kaya Şeyhi cananı İmarette neslim Şeyh Süleyman'ı Aşk ile bağrıma sarmak istiyom. Ahievran, çarşı içi, hökümet Kümbetaltı, Kayabaşı, İmaret. Akrabayı, eşi dostu ziyaret Ugrayıp, hal-hatır sormak istiyom. Ne büyüktür zevki yurdu görmenin Kaç senenin hasretine ermenin Dört bir yanda methedilen termenin Şifalı suyuna girmek istiyom. Halam sağ olsa da, sesim duysaydı Cebime devramel, iğde koysaydı (Şunda yi) diyerek alma soysaydı Cevizi de dişle kırmak istiyom. Bir de gitsem tezem beni görseydi İçi çokelikli dürüm dürseydi Hele azıcık da sızgıt verseydi O an pirzolayı yermek istiyom. Dayım gilden acık köğtür aldırsam Emmim gilden armıt kak'ı buldursam Ceblerime şak leblebi doldursam Töhmeleyip, uşgur kırmak istiyom. Söğürmelik bir et çıksa satırdan Höşmerim, çullama gitmez hatırdan Kuşlukleyin hedik gelse tandırdan Çölmeğin içine girmek istiyom. Bir hağbe kemeyi yüklesem sırta Çıksam bir alamaç yapacak sırta Beş gö suvan, üç kaynamış yımırta Bazlama içine sarmak istiyom. Bunları her daim arzular özüm Memleket mahsülü vücuda lüzum Tokaloğlu kaysı, dirani üzüm Tek, yimeyim, şöyle dermek istiyom. Bir düğün olsa da bir kayın gitsek Dokuz butlu tavuk lafını etsek Dam pilavu, gelse yisek tüketsek Davullu zurnalı dernek istiyom. Harmana denk gelse, düvene binsem Şöyle dabaz olup, kaşınsa ensem Acık bağ bellesem, acık dinlensem Çayıra bir pala sermek istiyom. Bağ bozumu üzüm haftına batsak Bekmez kazanına hayvalar atsak Boranıynan damla şiresi datsak Arı soksa, çamır sürmek istiyom. Üç arkadaş şöyle bir bahça bulsak Çalpıdan hatlayıp, bir üzüm yolsak Sağbisi dutsa da, bir rezil olsak O tatlı günlere ermek istiyom. Seğirdip, dolaşsak hep tarla dapan Keklik dutmak için kursaydık kapan Daş döğüşü olsa, vızlasa sapan Kafamı, gözümü yarmak istiyom. Bilmem ki olur mu gine becerim? Çayırda oynasak zıkka, acerim Terleyip, karakıp, bir su içerim Dalağim kabarıp, böğrmek istiyom. Enteremi giysem, sümüğüm aksa Koluma silerim, yaglığım yoksa Başangı dır diye mahalle bıksa Kesekle camları kırmak istiyom. Cesurluğum dutsa, şöyle kasılsam Yaylıların arkasına asılsam Kımçiyi yiyince yere yassılsam Yollarda ağlayıp durmak istiyom. Ceviz kaval etsem, sakam da toksa Çizgili oynarım, eneğim çoksa Koluma söylerken bir döğüş çıksa Sumsuk yimek, hem de cırnak istiyom Tok, çık, opban, mirre bir aşşık atsam Şakanın dımığna kurşun akıtsam Üç yüz enek ütüp, cebe bakıtsam Ne şişiyon la dedirmek istiyom. Görür m-ola bu fakirin gözleri? Delice Çay'ını, berrak özleri Kıssıkkaya serinledir bizleri.. Neyleyim denizi, ırmak istiyom. Kim sorarsa yazdın bunlari niye Gelecek nesile kalsın hediye Kirşehir'de doğdum, Türkmen'im diye Her yerde göğsümü germek istiyom. Ey Şemsi Yastıman, ümitli kulsun Kismet ise gayen yerini bulsun Hemşeriler buna vasıta olsun Kirşehir'e selam vermek istiyom. Bir baltaya sap olamadım Allah her kula bir zenahat vermis Megerki bol nasip kismet yazıla Kimine hoş geçim ganahat vermiş Kimine hırs vermiş doymaz az ile Terki diyar ettim 15 yasımda Dolaştım bir hayli kendi başımda Her ne is tuttuysam felek karşımda Naçar kaldım paylaşılmaz göz ile Torpil yoktu kimse yardim etmedi Küçük memur oldum maaş yetmedi Ev geçimi hiç de düzgün gitmedi Ceryan'ı kestiler galdık gaz ile Tuhafiyeciliği seçtim olmadı Terzi oldum kestim biçtim olmadı Kumaş mağazası açtım olmadı Hep malları güve yedi haz ile Marangoz olduk el kaptırdık hızara Tellal olduk kıtlık geldi pazara Fırıncı oldum yangın çıktı kazara Malım mülküm harap oldu köz ile Kasap oldum bereketin adı yok Kimi et yağsız der kimi budu yok Aşcı oldum yemeklerin tadı yok El alemi suya boğdum tuz ile Berber oldum belediye kapattı Kahvecilik yaptım sermayem battı Meyhaneci oldum dükkan top attı İçen kaçtı hepsi başka poz ile Demirci oldum herkes beni haşladı Gürültüden şikayete başladı Çöpcü oldum mahalleli taşladı Süpürürken evler doldu toz ile Şoför oldum arabayı devirdim Pilot oldum uçakları savurdum Vatman kaptan oldum dümen çevirdim Hiç bir gün rotam gitmedi düz ile Müteahhit oldum tez iflas ettim Avukat oldum hep bos dava güttüm Gazeteci oldum çok fazla öttüm Dıhtılar mapusa bir kaç söz ile Doktor oldum tedaviye geldiler İlaç verdim zehirlenip öldüler Dişci oldum suçu bende bildiler Zayıf giren çıktı şişman yüz ile Üfürükçü oldum kendim çıldırdım Müezzin oldum cemaati yıldırdım İmam oldum yanlış namaz kıldırdım Müftü el çektirdi işten vaaz ile Baktım hayırsızım ortada kaldım Vaz geçtim sanattan başka iş buldum İnşaata girdim amele oldum Ta üst kattan yere düştüm hız ile Vel hasılı hiç bir işte gülmedim Meğer kader böyleymiş bilmedim Birde hovardalık yapayım dedim Yedik mali mülkü karı kız ile Şemsi derki münasip bir iş bulamadım Gidip bir baltaya sap olamadım Bağlamadan başka saz çalamadım Akibet nafaka Çıktı saz ile. |
Aşık Veysel Şatıroğlu http://img138.imageshack.us/img138/1593/veysel11bf5.gif Ben giderim adım kalır Dostlar beni hatırlasın Düğün olur bayram gelir Dostlar beni hatırlasın Can bedenden ayrılacak Tütmez baca, yanmaz ocak Selam olsun kucak kucak Dostlar beni hatırlasın... Aşık Veysel, hayatini anlattığı bir şiirinde "Ücyüz-onda gelmiş idim cihana" diyor. Yıl 1894 oluyor hesapça. Sivas'a bağlı Şarkışla ilçesinin Sivrialan Köyünde dünyaya gelmiş. Anasi Gulizar, bir yaz günü koy dolaylarındaki Ayıpınar merasına koyun sağmaya gittiğinde; oracıkta bir yol üstünde doğurmuş Veysel'i. Göbeğini de kendi eliyle kesmiş. Yaman kadınmış Gülizar ana. Bebesini bir çaputa sarıp yürüye yürüye köye dönmüş. Babası Ahmet; b****** adini Veysel koymuş. Yıllar geçmiş aradan büyümüş, konuşmuş, yürümüş Veysel çocuk. Böylece yedi yaşına varmış. O yıl bir çiçek hastalığı salgını olmuş Sivas'ta. Küçük Veysel de yakalanmış. Sol gözünde, cicegin beyi çıkmış kendi deyimiyle... Göz akıp gitmiş. Sağ gözüne de perde inmiş, önceleri. Yalnız ışığı seçebiliyormuş, bu gözüyle. Babasına "Çocuğu Akdağmadeni'ne götür, orada bu gözünü açacak bir doktor var." demişler. Sevinmiş Ahmet emmi. Gel gör ki talihsizlik yine yakasını bırakmamış Veysel'in. Bir gün inek sağarken babası yanına gelmiş. Veysel ansızın donuverince; yakında bulunan bir değneğin ucu öteki gözüne girivermiş. O göz de akıp gitmiş böylece. Veysel'in Ali adında bir ağabeysi ve Elif adında bir kız kardeşi varmış. Hepsi çok üzülmüşler Veysel'in kotu kaderine. Babası meraklı adammış. Halk ozanlarından şiirler okuyup ezberleterek avutmaya çalışmış oğlunu. Sivas'ın köyleri saz sairleriyle dolu. Onlar da ara sıra gelip Ahmet emminin evine uğrarlarmış. Veysel ilgiyle dinlermiş calip söylediklerini. Babası, oğlunun ilgisini görünce; bir saz alıp vermiş ona. İlk saz derslerini, babasının arkadaşı olan Çamşıh'lı Ali Ağa'dan almış. Ve gitgide, kendini iyice saza vermiş Veysel. Unlu Halk ozanlarının şiirlerini çalıp söylemiş bir zaman. Yirmibes yasındayken (1919) anası, babası Veysel'i Esma adında bir kızla evermişler ve kısa sure sonra ikisi de göçüp gitmiş bu dünyadan (1921). Acı üstüne acı gelmiş, ama bitmemiş talihin kotu oyunu. İkinci çocuğu on günlükken, anasının memesi ağzına tıkanarak ölmüş, ardından da karisi yanaşmalarıyla evden kaçmış. Bu olay çok koymuş Veysel'e. Daha dertli olmuş ve iyice içine kapanmış. Karisi koyup gittiğinde bir kızı varmış Veysel'in. Daha bir yasini bile bitirmemiş. İki yıl kucağında gezdirmiş Veysel, ne çare o da yaşamamış. Bu sıralar Veysel'i yeniden evermişler. Bu karisi çocuk vermiş Aşığa. Biri olmuş, iki oğlan, dört kız, altısı sağ. Onlar da 18 torun vermiş Veysel'e. Aşık Veysel, Cumhuriyetin Onuncu yıl dönümüne rastlayan 1933 yılına kadar, başka ozanların şiirlerini çalıp söylemiş. Kendi deyişlerini söylemekten utanır, çekinirmiş. O yıllarda sairlerimizden rahmetli Ahmet Kutsi Tecer tanımış Veysel'i. Onun ışık tutuculuğuyla Veysel'in şiirleri aydınlığa kavuşmuş. Veysel; şairliğinin gelişmesinde Tecer'in büyük yardımlarını gördüğünü söylerdi her zaman. Veysel'in gün ışığına çıkan ilk şiiri Gazi Mustafa Kemal Pasa için söylediği: "Türkiye'nin ihyası Hazreti Gazi" mısrasıyla başlayan şiirdir. Bundan sonra bütün yazdıklarını calip söyler olmuştu. 1933 yılına kadar, köyünden dışarı hemen hemen hiç çıkmadığı halde; bundan sonra bütün yurdu dolaşmış, yurdunun çeşitli şehirleriyle kasabalarını, köylerini yakından tanımıştır. Halk ozanlarından en çok Karacaoglan'i, Yunus'u, Emrah'i, Dertli'yi severdi. Çağımızın ozanlarından Ahmet Kutsi Tecer'in ayrı bir yeri vardı Veysel'de. Onun aracılığıyla Koy Enstitülerinde bir sure saz öğretmenliği de yapmıştı Veysel. Sırasıyla Arifiye, Hasanoğlan, Cifteler, Kastamonu, Yildizeli, Akpınar Koy Enstitülerinde bulunmuştu. 1952 yılında İstanbul'da büyük bir jübilesi yapılan Aşık Veysel'e 1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi, "Anadilimize ve Milli Birliğimize yaptığı hizmetlerden dolayı" özel bir kanunla vatani hizmet tertibinden aylık bağlamıştı. Veysel'in bir başka özelliği daha vardı; köyünde ve çevresinde ondan önce bir tek meyve ağacı olmadığı halde, Sivrialan'da ilk meyve bahçesini o yetiştirmişti. Hem öyle bir bahçe ki, içinde elmadan kayısıya, kirazdan cevize kadar turlu turlu meyve ve çiçek vardı. Veysel, kardeşlerinin yardımıyla bu bahçeyi yapmaya başladığı zaman köylüleri "Atalarımız bunca yıl böyle bir is yapmamışlar, su kor adam onlardan iyi mi bilecek ki böyle ise kalkıştı?" demişler. Birkaç yıl sonra ağaçlar yetişmiş, meyve vermiş. Köylüler önceki dediklerini hatırlayıp utanmışlar ve bu defa "O kor değilmiş, meğer kor olan bizmişiz diyerek Aşık Veysel'i kutlamışlar. iste böylesine uzağı gören bir insandı o... Yetmiş yıl karanlık bir dünyada yaşadı (ölümü 21 Mart 1973). Fakat karanlık gözlerindeydi yalnız, içi apaydınlıktı, şiirleri de öyle... Halk şiirimizin bu güçlü ozanı yarim yüzyılı aşkın bir sure yazdıklarıyla, calip söyledikleriyle çevresine ışıklar saçtı. Sanırım simdi de mezarında son uykusunu ışıklar içinde uyuyordur. Yalnız çağımızda yasayanlar değil, bizden çok sonra yasayacaklar da "Dostlar Beni Hatırlasın" şiirini unutmayacaklar ve her zaman rahmetle anacaklardır. |
ERCİŞLİ EMRAH http://www.dosthane.de/ozan.jpg Hayatı ve Şiirleri Yaşamı ile ilgi kesin bilgiler yok. Van'ın Erciş ilçesinde doğduğu ve 17'nci yüzyılda yaşadığı biliniyor. Arı bir Türkçe kullandı. İçten ve halk zevkine yakın bir söyleyişi vardır. Yurt sevgisi, aşk, doğa güzelliği, özlem gibi konuları işlediği ve hayatını anlattığı Emrah ile Selvihan adlı halk öyküsüyle ün kazandı. Bu öykü Doğu Anadolu'nun yanısıra Azerbaycan, Türkmenistan ve Ermenistan'da da değişik isimlerle tanınır ve sevilir. Ercişli Emrah'ın en şansız yanı Erzurumlu Emrah ile karıştırılmasıdır. Bazı şiirleri Erzurumlu Emrah'a mal edilmiştir. YÜZBİN MİHNET İLE BİR BAĞ YETİRDİM Yüzbin mihnet ile bir bağ yetirdim Yemedim meyvesin el aldı gitti Ağlar gözyaşımı Ceyhun eyledim Çalkandı dünyayı sel aldı gitti Yüzbin dert çekmişim bin dahi gerek Çok ömür ister ki bir dahi görek Yârim elden aldı o zalim felek Hoyrat dost bağından gül aldı gitti Nazlı yâre kem haberim geliptir Dostlar ağlar düşmanlarım gülüptür Dediler ki Dertli Emrah oluptur Kimi kazma kimi bel aldı gitti Seherde ugradim ben bir güzele Seherde ugradim ben bir güzele Dedim sarhos musun söyledi yoh yoh Ag elleri bogum bogum kinali Dedim bayram midir söyledi yoh yoh Dedim ala nedin dedi gözümdür Dedim seker nedir dedi sözümdür Dedim alma nedir dedi (y)üzümdür Dedim öpeyim mi söyledi yoh yoh Dedim Inci nedir dedi disimdir Dedim kalem nedir dedi kasimdir Dedim onbes nedir dedi yasimdir Dedim daha var mi söyledi yoh yoh Dedim ölüm nedir dedi aynimda Dedim zulum nedir dedi boynumda Dedim turunç nedIr dedi koynumda Dedim ver agzima söyledi yoh yoh Dedim sirma nedir dedi telimdir Dedim Ince nedir dedi belimdir Dedim Emrah nedir dedi kulumdur Dedim satar misan söyledi yoh yoh Agalar gurbetten geldim Agalar gurbetten geldim Geldim ki nazanim gitmis Silam bana hor göründü Salinip gezenim gitmis Içmisim ezel sarabi Yine kavustur yarabbi Destinde askin kitabi Okuyup yazanim gitmis Hasret içtim elde bade Oldu efganim ziyade Ördek uçtu kaldi ada Göllerde yüzenim gitmis Bir dahi saz almam ele Mailim ben tatli dile Top zülfünü ince bele Tarayip düzenim gitmis Bir dahi içmeyem bade Kuzum seni vermem yade Süt beyaz üstüne sade Giyinip tozanim gitmis Istemem bahçeyi bagi Içirdiler bana agi Beyaz fese penhe bagi Baglayip gezenim gitmis Bu dünya böyle kalirsa Küffardan öç alinirsa Va'de gelüben ölürsem Mezarim kazanim gitmis Dün gece gördüm düsümde Civan duruyor karsimda Tarihim mezar tasimda Okuyup yazanim gitmis Emrah eder nedir bela Baba düstüm gurbet ele Yine saz alayim ele Eyveh ki nazanim gitmis (Emrah der ki hele hele Baba kalk gidelim yola Bir daha saz almam ele Sazimi düzenim gitmis) Bir yigit gurbete çiksa Bir (y)igit gurbete çiksa Gör basina neler gelir Silasi fikrine düser Yas gözüne dolar gelir Kalemnen çekilmis kaslar Gözümden akittim yaslar Yuvasin terk eden kuslar Yuvam diyer döner gelir Emrah diyer servi boyun Hürü melem midir soyun Sürüden ayrilan koyun Kuzum diyer meler gelir Tutam yar elinden tutam Tutam yar elinden tutam Çikam daglara daglara Olam bir yareli bülbül Inem baglara baglara Birin bilir binin bilmez Bu dünya kimseye kalmaz Yar ismini desem gelmez Düser dillere dillere Emrah der ki bu günümdür Arsa çikan tütünümdür Yare gidecek günümdür Düssem yollara yollara Uca daglarin basindan Uca daglarin basindan Perim güle güle gelir Ondört onbes nazeninnen Elin vermis ele gelir Yeriyip terliyip izi Humarlanip ala gözi Deriptir deste nergizi Terin sile sile gelir Emrah diyer üç-ce bayram Olam gözlerine hayran Ya maraldir ya da ceyran Düsüp çölden çöle gelir |
Dadaloğlu Dadaloğlum yarın kavga kurulur Öter tüfek davlumbazlar vurulur Nice koç yiğitler yere serilir Ölen ölür kalan sağlar bizimdir 19. yüzyılda yaşamış güney illerinin büyük şairi Dadaloğlu hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz. Bu durum hemen bütün halk şairleri için böyledir. Bunun sebebi saz şairlerinin çoğunun ümmi oluşu ve aydın zümrenin onlara önem vermemiş olmasıdır. Bu yüzden yazılı belge bulmak çok güçtür. Hele divan şairlerinden bahseden tezkerelerde halk şairlerinin adlarına rastlamak mümkün değildir. Bunun için yaşadıkları zamanda hayatlarına dair bilgi vermeyen halk şairlerini incelemek zorlaşmaktadır. Bu durumda rivayetler ve şiirleri ile yetinmek zorundayız. Dadaloğlu içinde durum aynıdır. Her büyük şair için olduğu gibi güneyde her bölge onu kendine mal etmeye çalışmıştır. Rivayetler birbirini tutmaz olur. Dadaloğlu toros dağlarında dolaşan göçebe Türkmen aşiretlerinin Avşar boyundandır. Şiirlerinde ; Kalktı göç eyledi Avşar elleri Ağır ağır giden iller bizimdir Gibi mısralara rastlanmaktadır. Bu aşiretin gezdiği yerle Torosların Erzin, Payas, Adana, Kozan çevreleridir. Türkülerinde onun hayalini görür gibi oluruz. Bir elinde sazı bir elinde tüfeği tepeden tepeye koşarak aşiret erlerini savaşa teşvik ederek Osmanlıya hıncını haykırır. Kaypak Osmanlılar size aman mı Biraz sonra : Şahdan ferman türkmen ili göçünce Daha da hey Osmanlıya aman mı der. Top gürültülerine karışan sazının tellerine dokunur. Padişaha meydan okur. Hakkımızda devlet etmiş fermanı Ferman padişahın dağlar bizimdir Diye haykırır. Bunun gibi tarihi olaylarla ilgili türküleri çoktur. Dadaloğlu kavga olmadığı zamanlar bir tabiat ve aşk şairidir. Her türlü güzelliğe vurgundur. Fakat asıl özelliği ve kudreti cenkler için yaptığı türkülerinde görülür. Yaşadığı çevrenin tarihi olayları onu bir cenk şairi yapmıştır. belki de en güzel eserleri dağlarda dövüşler arasında kaybolup gitmiştir. Dadaloğlu büyük bir halk şairidir. Şiirlerinde kudretli bir sanat ifadesi görülür. İlgilendiği olaylar dolayısıyla hem bir devrin tarihini hem de bir toplumun duyuş ve düşüncelerini yaşatmıştır. Bu bakımdan Dadaloğlu edebiyatımızın dikkatle üzerinde durulmaya değer şairlerinden biridir. en çok bilinen şiirlerinden bir tanesi avşar elleridir. Avşar Elleri Kalktı göç eyledi avşar elleri Ağır ağır giden eller bizimdir Arap atlar yakın eyler ırağı Yüce dağdan aşan yollar bizimdir Belimizde kılıcımız kirmani Taşı deler mızrağımın temreni Hakkımızda Devlet Vermiş Fermanı Ferman padişahın dağlar bizimdir Dadaloğlum yarın kavga kurulur Öter tüfek davlumbazlar vurulur Nice koç yiğitler yere serilir Ölen ölür kalan sağlar bizimdir |
AŞIK FEYMANİ http://www.dosthane.de/feymani.jpg Hayatı ve Şiirleri 1942 yılında Adana'nın Kadirli İlçesinin Azaplı köyünde dünyaya geldi. Babası Mehmet, Van'ın Gevaş İlçesi'nin Avşar köyünden Hallac aşiretinden, annesi Hüsne ise Kayseri'nin Pınarbaşı İlçesi'nin Avşar Potuklu köyünden ve Avşar aşiretindendir. Babası Van'dan 1914 yılında Kadirli'ye göç etti. Bu yöreye gelinceye kadar Osman Taşkaya'nın babası, Güneydoğu Anadolu'da çok güç koşullarda hayat memat savaşı verir. Hiçbir yerde mekan tutamaz. Sonunda Kadirli'nin Azapil köyüne yerleşir. İki kez evlenir. Fakat her iki eşi de vefat eder. Aşık Feymani'nin anası Hüsne'nin aşireti Avşardadaloğlular yazı Kayseri'de, kışı ise Çukurova'da geçirmektedirler. Yine bir kış, Çukurova'da geçirmektedirler. Yine bir kış, Çukurova'ya geldiklerinde Osman'ın babası Hüsne Hanım'la evlenir. Aşık Feymani dünyaya geldiğinde oğluna kendi babasının adını koyar. Özgeçmişi hakkında bu bilgileri bize veren Aşık Feymani, aşıklığı hakkında şunları söyledi: "Küçük yaşta mecazi dediğimiz aşka tutuldum. Bu aşk 15 yaşıma kadar devam etti. Çoban Osman mahlasıyla şiir yazar, türkü söylerdim. 1964'ün sonbaharında ve 1965'in ilkbahar ve yaz aylarında birkaç kez rüyamda Nurani yüzlü bir zatı görmüştüm. Bana hep ''Feymani'' diye seslenmişti. Bu yüzden bu adı mahlas olarak aldım. 1972 yılında evlendim. Üçü oğlan, biri kız olmak üzere dört çocuğum oldu. Halen Azaplı köyü'nde oturuyorum''. Aşık Feymani, 1966 yılında başlatılan Türkiye Aşıklar Bayramı'na 1968'den itibaren katılmaya başladı. Şiir ve atışma dalında büyük başarı gösterdi. Çeşitli ödüller kazandı. Daha sonra yurt genelinde yapılan Aşıklar şölenlerine de katıldı. Şiirlerinde tasavvufi deyişlere geniş yer verir. Çukurovalı aşıklar arasında büyük saygınlığı vardır. GELSİN DE BAK Dağlar al yeşil süslenir, Hele bahar gelsin de bak. Bülbül aşkınan seslenir, Güle bahar gelsin de bak. Bayramlığın giyer dağlar, Her örnekten basın bağlar. Türkü söyleyerek çağlar, Sele bahar gelsin de bak. Emanet versen götürür, Menziline tez yetirir. Dertliye derman getirir, Yele bahar gelsin de bak. Cennet sanarsın cihanı, Kalkar dağların dumanı. İner ovanın ceylanı, Çöle bahar gelsin de bak. Dere kenarında taşlar, Hep yosun tutmağa başlar. Yuva için tüner kuşlar, Dala bahar gelsin de bak. Turnam kanadını düzler, Ördek avcısını gözler. Çığrışarak konar kazlar, Göle bahar gelsin de bak. Feymani biter acılar, Kağnılar yürür gıcılar. Kervan düzer yaylacılar, Yola bahar gelsin de bak SORAN ÖĞRENİR Her mücevher değerini bulmazdı, Sarrafından ayar danışmasaydı. Kerpıç yığılmayan bina olmazdı, Ustası mimara yanaşmasaydı. Köprüsüz dereden yolcu geçmezdi, Kuş kanatsız olsa gökte uçmazdı. Kamili, cahili kimse seçmezdi, Oturup üç beş laf konuşmasaydı. Hak olmasa dağlar yüce olmazdı. Yük olmasa canlı cüce olmazdı, Gündüz gündüz olur gece olmazdı, Dağların ardına gün aşmasaydı. Feymani her güzel yar edilmezdi, Aşka düşmeyince zar edilmezdi. Hayırlı, hayırsız kar edilmezdi, Herkes mesleğine sınaşmasaydı Ahu Gözlüm Ahu Gözlüm Tut Elimden, Vazgeçmeden Emelimden. Aşkın Beni Temelinden, Yıkmadan Gel, Yakmadan Gel. Derde Salmadan Başımı, Noksan Etmeden İşimi. Damla Damla Göz Yaşımı, Dökmeden Gel, Akmadan Gel. Feymani'yim, Kaçma Benden, Usanmadı Gönül Senden. Ecel Tatlı Canı Tenden, Çekmeden Gel Çıkmadan Gel BELLİ OLMAZ Baki değil şu dünyanın ziyneti, Ölüm kıyametin bir alameti Yolcuya yıldızın, ayın alameti. Karanlıkta bakmayınca bell'olmaz Kimi yaşar birlik dirlik içinde, Kimi nefse esir hürlük içinde. İnsan hoş görünür varlık içinde, Yiğit düşüp kalkmayınca bell'olmaz. Zalimlerin bu dünyada nesi var? Amma o dünyada endişesi var. Kimin torbasında neyi nesi var, Ağz'aşağı silkmeyince bell'olmaz. Feymani kefinmiş servetin malın, Hakka yakın eyler ahvalin, halin. Sabrı var mı yok mu öğünen kulun, Beliları ilkmeyince bell'olmaz EVVEL Var mıyıdım yok muyudum, Şu ilemde bundan evvel. Az mıyıdım çok muyudum, Şu alemde bundan evvel. Gelen miydim, giden miydim ? Yaprak mıydım, beden miydim? Toprak mıydım, maden miydim? Şu alemde bundan evvel. Yürür müydüm adım adım, Yine Adem miydi adım. Ne yedim içtim yaşadım, Şu alemde bundan evvel. Ayna mıydım resim miydin? Manamıydım cisim miydi? Feymani'ye isim miydin? Şu alemde bundan evvel |
AŞIK MAHZUNİ ŞERİF http://www.dosthane.de/mahzuni1.jpg Hayatı ve Şiirleri 1940 'ın başlarında, ileride ' Pir Sultanların ' ölümsüzlüğünün en büyük kanıtlarından biri olacak Mahzuni Şerif, Afşin' in Berçenek Köyünde doğar. 1956yılında Berçeneğe gelen ilk okuldan mezun olur. Berçeneğin okulsuz yıllarında, Elbistan' ın Alembey Köyü' nde, Lütfü Efendi Medresesinde Kur 'an eğtimi almış, Eski Türkçe okumuş ve yazmıştır. 1957 yılında Mersin Astsubay Okulu' na gider. 17 yaşındayken babasının zoruyla dayısının kızı Emine ile evlenir. Bu evlilikten bir kızı olsa da Mahzuni bu evliliği bir mektupla bitirir. 1960 yılında Ankara Ordu Donatım Teknik Okulu' nu başarıyla bitirir. Başarısının gereği Kuleli Askeri Lisesi' ni aynı yıllarda hak etmesine karşılık, toplumculuğa ve halk edebiyatına gönül verdiği ve Alevi olduğu için ordudan ihraç edilir. 1961Ankara'da İtalyan asıllı Sovina (Suna) isimli bir kızla tanışır. Bu evlilikten Züleyha, Emrah, Ferhat adlı üç çocuğu olur. Bu yıldan itibaren, sevip gönül verdiği yoldan giderek, yüzlerce plak ve kaset yapar. Hakkında yazılan ve yazdığı kitaplar uluslararası edebi tartışmalara konu olur. 1971Mahzuni üçüncü eşi Fatma Hanım ı görür beğenir sever ve evlenir. Bu evliliklerinden Derya, Ali, Şeyda ve Yetiş adlı dört çocukları oldur. Aynı yılolan askeri darbeden sonra kurulan Nihat Erim hükümeti nin Deniz Gezmiş ve Arkadaşlarına kıymasına dayanamayıp 'Erim Erim Eriyesin' türküsünü patlatmasından dolayı hemen tutuklanıp dört ay cezaya çarptırılır. Tahliye olur ve yeniden tutuklanır. 1972 de Gaziantep' deki evi kundaklandı. Ozanmız' ın tüm ödülleri ve arşivinin yandığı söyleniyor. 1973yılında halkı suça teşvik etmekten tutuklanır. Ankara'da Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanır. 1962 - 1988 sürecinde defalarca saldırıya uğrar, evi yakılır, mahkemelik olur, tutuklanır, hapse atılır, dövülür, dişleri sökülür... 1989-1991yılları arasında 'Halk Ozanları Derneği' genel başkanlığını yapmıştır.1997yılının haziran ayında Almanya'da beyin kanaması geçirip, Almanya 'nın Ulm Şehrinde tedavi görür. 1998yılında, 58 kaset sahibi olan Ozanımız, dünyanın yaşayan üç büyük ozanı arasında birinci sırayı aldı. Bir çok yabancı ülkede deyişleri değişik dillerde okunmuştur. Tüm türkülerinin yer aldıığı 8 kiyabı bulunan Ozanımız 'ın, Bektaşı Kültürünün ve Anadolu Ezgilerinin dünyaya tanıtılmasında önemli bir yeri vardır. 2001 in başlarında rahatsızlanarak, kalp ve solunum yetmezliği nedeniyle, JFK Hospital'da yoğun bakım altına alındı. Mayıs ayında, günümüzün Pir Sultan'ı Aşık Mahzuni Şerif, bir kez daha ölümü yenmeyi başardı. Ve aynı yılın kasım ayında kendisine, ''Elhamdülüllah Kızılbaşım ve Laikim. Ben değil yedi sülalem kızılbaştır. Bir suç varsa oda dedemdedir! " dediği için,DGM tarafından dava açıldı. Duruşma 27. 12. 01 tarihinde DGM ' de yapıldı. 2002 Mayıs ayının 17 si Mahzuni Severler için kara bir gün: Evli, sekiz çocuk, dört torun sahibi olan Değerli Ozanımız 62 yaşında Almanyanın Köln Şehrinde hayata gözlerini yumdu. Bu acı ana kadar O, devletin düzenini yıkmak suçundan, hala yargılanıyordu.Şu an son ikamatkahı olan Hacı Bektaş Veli Külliyesi'nin yakınındaki Çilehane adı verilen bölgede huzur içinde yatıyor. İŞTE GİDİYORUM İşte gidiyorum çeşmi siyahım Önümüze dağlar sıralansa da Sermayem derdimdir servetim ahım Karardıkça bahtım karalansa da Haydi dolaşalım yüce dağlarda Dost beni bıraktı ah ile zarda Ötmek istiyorum viran bağlarda Ayağıma cennet kiralansa da Bağladım canımı zülfün teline Sen beni bıraktın elin dilinde Güldün Mahzuni'nin berbat haline Mervan'ın elinde parelense de BAYRAM GÜNÜ Bahar kış ile barışır Güller biter bayram günü Küskünler hak'ka varışır Kinler biter bayram günü İnsanın kökü derinde Hak'kı vardır bir yerinde Baykuşun bozgun dilinde Bülbül öter bayram günü Şu bizim köyler bucaklar Bayramda dostu kucaklar Hak'ka bakan kör ocaklar Yanar tüter bayram günü Der Mahzuni ahu zarım Ahu zarım benim kârım Hey bana küsen dostlarım Artık yeter bayram günü SAVULSUN GİTSİN Ambargo mambargo dinleme gardaş Gelin Amerika kovulsun gitsin Üsleri müsleri çıksın burdan Kendi toprağına savulsun gitsin Bu herifler senden alır haşhaşı Morfin eder sana açar savaşı Boşuna vurmadan gardaş gardaşı Bir bayram davulu çalınsın gitsin Elin gavurunu boşa çagırma Evdeki dövüşü ele duyurma Seni senden, beni benden ayırma Böyle bir memleket öğünsün gitsin Bu topraklar bizimdir bizim olacak Amerika bela buldu bulacak Mahzuni bağımsız şehit kalacak Yeter ki Türkiye'm dev olsun gitsin. BULDUĞU ZAMAN Gökte yıldız yerde ışık görülmez Güneş doğup gündüz olduğu zaman İnsanoğlu ara yerde sürünmez Baş koyacak yastık bulduğu zaman Çalışmadan yetim hakkını yeme O kül kafan ile bilirim deme Dağılır ordular, kalkar mahkeme İnsanlık kavgasız kaldığı zaman Bak ne hale koydun garip başımı Zehir ettin ekmek ile aşımı Boşa süslemeyin mezar taşımı Mahzuni Şerif' im öldüğü zaman ZALİMİN ZULMÜ VARSA Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu Ben artık seyredemem devrilesi boyunu Zalımın zulmü varsa mazlumun allahı var Ahım seni kül eder vallahi billahi yar At ölür meydan kalır yiğit ölür şan kalır Kör olası dünyada can gider zaman kalır Mahzuni bu rıhtıma yanaşıyor son gemi Düşenin dostu olmaz bunu unutma emi YORGUNUM BUGÜN Ey doktor çekil başımdan Gönlümden yorgunum bugün O yar bana inanmıyor Dargınım bugün, dargınım bugün Geçen günüm aylar gibi Eğilmişim yaylar gibi Coşup giden çaylar gibi Durgunum bugün, durgunum bugün Bu yol gider vara vara Etrafını yara yara Eski sevdigim dostlara Kırgınım bugün, kırgınım bugün Der Mahzuni bile bile Taşa tutu beni hile Aşık oldum azraile Vurgunum bugün, vugunum bugün. CANANIM Bana yücelerden seyreden dilber Siyah kirpiklerin ok mu cananım İnsaf et yüzünü yüzüme dönder Istırabın sonu yok mu cananım Gönül sevdi benim günahım nedir Yandım ateşine bunca senedir Mecnun'un derdinden derdim fenadır Bu derdin dermanı yok mu cananım Bu dünya misaldir çatısız hana Ebedi kalmadı şah'a sultan'a Deryanın içinde bir damla bana Bu da Mahzuni 'ye çok mu cananım. AĞLAMA Kader böyle imiş böyle yazılmış Gidiyorum kara gözlüm ağlama Mezarımız gurbet ele kazılmış Gidiyorum dudu dilim ağlama Ceylan bakışını üzme boşuna Kurbanlar olayım gözün yaşına Keder yakışmıyor hilal kaşına Gidiyorum kara gözlüm ağlama Emanet eyledim benli kuzumu Arkalarda koyma benim gözümü Getir ver çalayım kırık sazımı Gidiyorum kara gözlüm ağlama Mahzuni Şerif 'im yollar göründü Garip başım dertten derde büründü Fadime'm duvağın yerde süründü Gidiyorum kara gözlüm ağlama. BARIŞAK Ömrümün serdar'ı gönlümün şah'ı Sana bu günlerde noldu barışak Gönderme ardımdan ahu imamı Bahar geldi bayram oldu barışak Ben giderim gönül senden gitmiyor Kuru çöl'de mavi sümbül bitmiyor Küsenlere mevlam yardım etmiyor Ömür bitti çile doldu barışak Kara zülüflerin dökmüş kaşına Ben seni sevmedim boşu boşuna Gücenmek günahtır mezar taşına Farzet ki Mahzuni öldü barışak GERİ DÖN Düşündükçe kan ağlıyor gözlerim Onbeşinde bahar günüm geri dön Birbirini tutmaz oldu sözlerim Nerdesin pirim benim geri dön Göçüm kalkmış Acemistan hoyunda Sülalem sulanmış Dersim soyunda Dünyaya gelmiştik Zeynel soyunda Hemen gitme tatlı canım geri dön Varıp gidip Elbistana karışsam Ben kimim ki Yaradanla yarışam Mahzuni'yem kırdım isem barışam Yandı Kerem Aslı Hanım geri dön ÇEKER GİDERİM Ben de bir peygamber olmuş olsaydım Birlik tohumunu eker giderdim Önce yasaklardım kula kulluğu İnsan Hak'tır deyip çeker giderdim Bakmazdım zalimin gözü yaşına Sabıra bağlamazdım boşu boşuna İtikat etmezdim mezar taşına Taş yerine çiçek eker giderdim İnsan olduğu yön kıbledir bana Ben böyle inandım çünkü insana Çok sebeptir diye kavgaya kana Bütün hududları söker giderdim Cehalet insana pusudur pusu Kolay bilinmiyor işin doğrusu Hocam çekmeseydi ahret korkusu Dünyaya bal gelir şeker giderdim Mahzuni hüner yok şah'ın tacında Aşk yanamaz cehennemin sacında Son isim isterse dar ağacında İnsan der boynumu büker giderdim. DERMANIM MI VAR Ben de şu dünyanın nesini sevem Ovada savrulan harmanım mı var Çıkıp seyran edem hangi yaylayı He deyip kalkacak dermanım mı var Anlamaz da garip gönlüm anlamaz Mazlum öldürünce yiğit şanlanmaz Ağardı saçlarım sözüm dinlenmez Benim padişahtan fermanım mı var Pare pare etti hakim yaramı Şaşırdım dünyamı ak mı kara mı Der Mahzuni neyim alır harami Benim soyulacak kervanım mı var. DOKUNMA KEYFİNE Dokunma keyfine yalan dünya'nın İpini eline dolamış gider Gözlerinin yaşı bana gizlidir Dertliyi dertsizi sulamış gider Kimi hızlı gider uzun yol tutar Kimi altın satar kimi pul yutar Kimi soğan bulmaz kimi bal yutar Kimi parmağını yalamış gider Mahzuni bu nasıl yazı Mahzuni Bazen Şerif olur Bazı Mahzuni Yurdunda anasız kuzu Mahzuni İnsanlık ardından melemiş gider VASİYETİM Ben Ölünce sevenlerim toplansın Ağlamayıp benim sesim çalsınlar Dualar etsinler kendi dilimden Gökyüzüne kızıl ışık salsınlar Ankarada yüklesinler dengimi Berçenekte başlatmıştım cengimi Nevşehire taşısınlar rengimi Hacı Bektaşı şeyhine dalsınlar İnanarak gittim yüce Allaha Hüseyinle düştüm ah ile vaha Yanlış imam elin vurmasın daha Bir seyitle namazımı kılsınlarÜstüme 'Bir Ozan Bektaşı' yazın Ama yazıları derince kazın Çekem diye şu beş taşın ayazın Ara sıra kışın beni bulsunlar İki fidan dikin selviden olsun Cemler yapılırken yüreğim dolsun Bir de bostan yapın altında kalsın At yolcular karpuz kelek alsınlar Yakın kaldı, yakın kaldı zamanım İşte gidiyorum kaşı kemanım Benim sevgiydi dinim imanım Sevenlerim beni böyle bilsinler Can taşıyan canlı mutlaka ölür Değişir dünyadan başka şey gelir Benim kim olduğum yavrular bilir Ehlibeyt dünyası sahip olsunlar Mahzuni asalet sözüne doydum İnsanlık adına serimi koydum Ben Ali'yi sevdim, Ali oğluydum Bütün sevenlerim hoşça kalsınlar. DERMANIM MI VAR Ben de şu dünyanın nesini sevem Ovada savrulan harmanım mı var Çıkıp seyran edem hangi yaylayı He deyip kalkacak dermanım mı var Anlamaz da garip gönlüm anlamaz Mazlum öldürünce yiğit şanlanmaz Ağardı saçlarım sözüm dinlenmez Benim padişahtan fermanım mı var Pare pare etti hakim yaramı Şaşırdım dünyamı ak mı kara mı Der Mahzuni neyim alır harami Benim soyulacak kervanım mı var. VEYSEL'E MEKTUP Sen bu bahçelerden çok gelip geçtin Dostlar seni unutur mu Veysel'im Arılarla çiçeklerde inleştin Dostlar seni unutur mu Veysel'im Ne haktan incindin ne de incittin Taş ile geleni gül ile ittin Koyunu kurdunan güderek gittin Dostlar seni unutur mu Veysel'im Hak nurunu insanlarda aradın Sabrı tarif ettin derde yaradın Gönüllerde kaldın gözden ıradın Dostlar seni unutur mu Veysel'im Dopdoluydun gezdim dedin beyhuda Bin göz vermiş sana Cenabı Hüda Sen dostları unutmadın dünyada Dostlar seni unutur mu Veysel'im Kuru laf etmedin Mahzuni gibi Gözünde berraktı deryanın dibi Mustafa Kemal'in gerçek talibi Dostlar seni unutur mu Veysel'im EFENDİM ( Güzel Dostum ) Güzel dostum aramızda senlik benlik olur mu Neden gönlüm sarayını tarumar ettin böyle Bilirsin ki viranede hanedanlık olur mu Bir nefes alayım derken, bin zarar ettim böyle Aman aman aman güzel efendim İkrarım sana bağlıdır efendim Nefsim gitti sonbahara ulaştı Seller suskun bağlar gazel efendim Her baharda boz bulanıp, coşup coşup çağladın Geçemedim sellerinden yollarımı bağladın Diyarı gurbete saldın, ardım sıra ağladın Figanı figana katıp, ahuzar ettin böyle Aman aman aman güzel efendim İkrarım sana bağlıdır efendim Nefsim gitti sonbahara ulaştı Seller suskun bağlar gazel efendim Hey Mahzuni sevdiğimin sözünü ferman gördüm Kuru çöllerde dolaştım, susuz değirmen gördüm Ayaklarına yüz sürdüm, elinden derman gördüm Kaldırıp vurdun sineme, zülfükar ettin böyle Aman aman aman güzel efendim İkrarım sana bağlıdır efendim Nefsim gitti sonbahara ulaştı Seller suskun bağlar gazel efendim |
GERÇEKTEN SÜPERSİN YA |
AŞIK ŞAHTURNA http://www.dosthane.de/sahturnaailesi.jpg SANATCI AİLE Aşık Şahturna, Ozan Şiar, Şafak ve Şirin Hayatı ve Şiirleri 1950 Sivas Gürün'de doğdu. 10 yaşlarında saz çalıp, türkü-deyişler okudu. 15 yaşında kendi yapıtı ilk plağıyla büyük üne kavuştu. Konser turneleri, kasetler, plaklar, uzunçalar, long playler ve günümüz evriminde CD'ler dizileri birbirini takip etti. Yurdun dört bir yanını dolaştı. Birçok uluslararasi seçkin meslektaslariyla, aydinlarla dünyanin birçok ülkelerinde konserlere çikti. Felsefi duygu yüklü yapıtlarının yanısıra, sosyal-toplumsal, sevda-umut dolu eserlerini güçlü şiirleri, kendine özgün yanık sesiyle icra eden büyük Halk Ozanı ŞAHTURNA gerek güçlü yapıtları, gerekse de toplumsal duyarlılığı, büyük mücadeleleri, başeğmez, onurlu sanatçı-duruşu ile çağından-ülkesinden sorumlu seçkin kişiliğe haizdir. Uzun yıllar ağır bedellerini ödediği İNSANLIK-DOSTLUK-SEVDA-PAYLAŞIM Dünyası'nın öncü sanatçı-ozanlarından ŞahTurna çok ağır baskılara ve zor koşullara rağmen nakış-nakış işlediği yüzlerce yapıta (ki birçok eseri başka ünlü sanatçılar tarafından da seslendirildi), kaset-plaklara, şiirlere imza attı. Yapıtları Üniversite, TV-Arşivlerine geçti. Uluslararası dillere çevrildi. Yayımlandı. Birçok bilim adamı, yazarlar araştırmacılar yüzlerce makale, röpörtaj ve araştırma dizileri yaptılar. Doktora tezlerine konu oldu. Ozan ŞahTurna 'Dünya çapında birçok aydın yazar, sanat ve kültür erbabı ile yakın çalışma ve dostluk yaşamları ile apayrı özellik ve güzelliklerle bezenmiştir... Uluslararası Dostluk-Barış ve Özgürlük ödülüne de layik görülen Aşık Şahturna yasamını tanınmış Sanatçı ve yazar ŞİAR CAN' la birleştirdi. ŞAFAK ve ŞİRİN adlarındaki kiz çocukları da çok başarılı sanatçı ve şairdirler. Insanı başa taç yaptım Ne eğildim, ne de saptım. Acılardan ilaç yaptım. Insanı; başa taç yaptım. Tacı-tahtı yıktım canlar! Özümü çektim darlara. Güneşim vurur karlara. Uyuyan bakan körlere, Acı acı baktım canlar! Insanlık için yürüdüm. Bedenim korla bürüdüm. Mum oldum yandım, eridim. Meşaleler yaktım canlar! Şah Turna, yar yarasından. Güneş doğar arasından. Nesimi'nin derisinden, Boynuma ip taktım canlar! Ateşi Yakar Güneşim Ateşi yakar Güneşim Yıldızları Avuçlarım Dogmadan bin yillik yasim Insanligi Amaçlarim Dolu aktım,boşa doldum Denizlere buhar oldum Güze kışa bahar oldum Düze çıkar Yamaçlarım ŞahTurna şakır dalında Rengim var gülün alında Mazlum insanlık yolunda Çekildi tel tel saçlarım! Güllerde boğdular beni Büyük okyanusta yüzdüm Göllerde boğdular beni Dikenli yollarda gezdim Güllerde boğdular beni Geçmiş 'anıları' andım Bazı yandım bazı dondum Yüce dağlara tırmandım Yollarda boğdular beni ŞahTurna güller kokladım Her seher vakti yokladım Arıydım çiçek topladım Ballarda boğdular beni Bir yaralı kuşum! Hasret kaldım gül kokuna Emdiğim sütün akına Takıldım zulmün okuna Yetiş kaldım darda anam Ben bir yaralı kuş idim Hasret çekene düş idim Yerlere düştüm üşüdüm Kurtar beni karda anam! Gönülde şahım atlandı Gecem gündüze katlandı Umutlarım kanatlandı Koyma beni zarda anam ŞahTurna'yım samah çeker 'Bin üzülür', bir ah çeker Her gece bir sabah çeker Yetiş kaldım darda anam! Başım dimdik bel götürdüler Hasretin, gurbetin ağacı oldum Meyvemi toplayıp bal götürdüler Mazlumun derdinin ilacı oldum Elimi uzattım kol götürdüler Bahçıvanım deyip bağa girdiler Hoyrat olup,güllerimiz kırdılar Önde durup,arkamızdan vurdular Başım dimdik ama bel götürdüler ŞahTurna'yım dost bağında gül aldım Siyahla savaştım, beyaz-al aldım Arı oldum her çiçekten bal aldım Acı bana kaldı bal götürdüler Dar çatı altına sığınamam ben Dar çatı altına sığınamam ben Duvarsız, çatısız dünya istiyorum Dar kalıp, dar fikir savunamam ben Sınırsız, kapısız dünya istiyorum Acı olan ağız, dudak ballansın Mavi, yeşil, beyaz sarı allansın Dünyada bir tek bayrak sallansın Doğusuz-batısız dünya istiyorum Kültürler arası köprü kurulsun Akan kan, bulanık sular durulsun Silah deposuna kilit vurulsun Senetsiz-hapissiz dünya istiyorum Kirli insan, kirli doğa yok olsun Karanlık dünyalar aydın, ak olsun Halklar kucaklaşsın, paylar hak olsun Sürgünsüz, savaşsız dünya istiyorum ŞahTurna barış tohumu ekilsin Suçlular Mansur darına çekilsin Ordular dağılsın, surlar sökülsün Gümrüksüz, kapısız dünya istiyorum! Alev közlendi elimden! Ateşe sürdüm elimi Alev közlendi elimden Bağa akıttım selimi Dost sevda kokar YELİMDEN Başsızlar başa taç oldu Gönlüm sevgiye haç oldu Doğru söylemek suç oldu Eğriler kaçar DİLİMDEN Sevgi taş kapıyı açar Gül bülbüle ıtır saçar Beton bile çiçek açar Taşlar güllenir KÜLÜMDEN Bilmeyen bileni bilsin Ağlayan gözyaşın silsin Yeter ki İnsanlık gülsün Şah Turna yılmaz ZULÜMDEN |
AŞIK GEVHERİ http://www.dosthane.de/karacaoglan.jpg Hayatı ve Şiirleri 17'nci yüzyılın ikinci yarısıyla 18'inci yüzyılın ilk yarısı arasında yaşadı. Asıl adı Mehmet ya da Mustafa. Yaşamına ilişkin kesin bilgiler yok. Nereli olduğu da kesin olarak bilinmiyor. Kırımlı, İstanbullu ya da devşirme olduğu yolunda tahminler var. Ancak Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın ikinci Viyana kuşatması üzerine söylediği şiirler, onun bu savaşa katıldığını göstermese de dönemin olaylarıyla ilgili bilgisi olduğuna işaret eder. Osmanlı devletinin birçok yerini gezdi. Hem aruz, hem hece ölçüsüyle şiirler söyledi. Aruzda, hecedeki kadar başarılı olamadı. Pek çok eski eserde ondan sözedilmesi şiirlerinin çokça tanındığını ve sevildiğini gösterir. Müzikle de ilgilendi. Şiirlerinde pekçok makam kullandı. Bazı şiirleri başkaları tarafından bestelendi. Kendi adıyla bilinen bir de makam vardır. Yani "Gevheri Makamı." BEYAZ GÖĞSÜN BANA KARŞI Beyaz göğsün bana karşı Açma, beni öldürürsün! Elâ gözler süze süze Bakma, beni öldürürsün! Öldürüp kanıma girme Herbir yada gönül verme Elâ göze siyah sürme Çekme, beni öldürürsün! Gevheri der: Şah-ı bülbül, Beyaz gerdan bina-yı pül Yanağına kırmızı gül Takma, beni öldürürsün! EY EFENDİM BANA MEYLİN VAR İSE Ey Efendim, bana meylin var ise Mahabbetin benim ile yâr olsun Eğer senden gayri güzel seversem Bülbül gibi işim ah ü zar olsun. Tamahım yok bu dünyanın malına Atlasına, dilbasına, şalına Ben de Mecnun gibi dostun yoluna Terkettiğim namus ile ar olsun. T'an eyleyip niçin eli kınarım Yad elinden giryan olup yanarım Pervaneyim, dost şem'ine dönerim Gam değildir, ko meskenim yâr olsun. Gevheri der: Fırsat gitti elimden Anın için korkum yoktur ölümden Kim cüda kıldıysa beni gülümden Bencileyin gonceleri hâr olsun! CEMALİN BAĞINDA SEYRAN EYLEDİM Cemalin bağında seyran eyledim Bülbül sesi, gonca sesi, gül sesi Gûşume dokundu, ihsana geldim Ayva sesi, turunç sesi, nar sesi. Sende ne halet var, ey peri sanem! Gönül verir sana her gören âdem Kâkülünden gelir gûşume her dem Zenci sesi, Mansur sesi, dâr sesi. Dost ele alınca tir-ü kemanı Gör nice eyledi divane beni Gördüm âşıkların, tutulmuş cihanı Efgan sesi, girye sesi, zil sesi. Gevheri! Gözyaşım döndü ırmağa Yine minnet düştü elden ayağa Beni Mecnun edip düşürdü dağa Ahu sesi, maral sesi, yâr sesi. TAZELENDİ ÂLEM NEVBAHAR OLDU Tazelendi âlem nevbahar oldu Gel sevdiğim senin ele gidelim Açıldı her taraf sebzezar oldu Gel efendin Şam'a doğru gidelim Tîg-i gam ile hasmını hakla Okunu düşmanın bağrında sakla Küheylan at ile kargı mızrakla Gel efendim yaylalara gidelim Andelipsiz bağlar gülşen olmaz Bunda gamlı gönüller şen olmaz Bu diyarlar bana mesken olmaz Gel efendim Şam'a doğru gidelim İş edelim mest-i müdam olunca Çamlıbel'de çay kenarı bulunca Eğlenelim uz-i kasım gelince Gel efendim Şam'a doğru gidelim Bilemizce ola şeştar Amma arada olmaya ağyar Bu Gevheri bir sen bir de hizmetkar Gel efendim çöllere doğru gidelim NE KAÇARSIN BENDEN EY YÜZÜ MÂHIM Ne kaçarsın benden ey yüzü mâhım Seni seven var mı benden ziyâde Rûz u şeb durmayıp alırsın âhım Âşıkım ağlatma bundan ziyâde Gece gündüz bir visâle ermedim Bülbül olup gonce gülün dermedim Bu cefâlar nedir ben de bilmedim Var mı ki bir zâlim senden ziyâde Söyle murâdını ben de bileyim İnsaf eyle çok ağlattın güleyim Kabul eyle sözüm kurban olayım Haddim yoktur sana bundan ziyâde Hercâisin gonce gülüm kokulmaz Geçer gider hatırcığım sorulmaz Der Gevherî mâh yüzüne bakılmaz Yakar hüsnün beni nârdan ziyâde KOŞMA Elâ gözlerini sevdiğim dilber! Salınıp geldiğin yolar öğünsün Ne güzel yaratmış seni Yaradan İnce belin saran kollar öğünsün. Aman, hey eğlencem, gel yine aman! Yok mudur zerrece göğsünde iman? Soyunup koynuma girdiğin zaman Göğsünü okşayan eller öğünsün. Bir melek nesli mi vardır soyunda Hak nazarım kaldı selvi boyunda. Ol günlerde, bahar bayram ayında Üstüne gölge olan dallar öğünsün. Gevheri yârinin gülleri aktır Var yürü yüzüne perdeler döktür. Bilemem, sevdiğim, akranım yoktur. Zülfüne dokunan yeller öğünsün... TÜRKÜ Beni kimse eğleyemez Benim gönlüm alan gelsin Tabipler bilmez ilâcım Beni derde salan gelsin. Mailim selvi boyuna Melek karışmış soyuna Soyunup uryan koynuna Sinesine saran gelsin. Kaşların yay, kirpiğin ok Sana mail olanlar çok Şu cihanda akranın yok O kaşları keman gelsin. Gevheri'yi kimse bilemez Aşıkın ağlatan gülmez İsmini söylemek olmaz Filân kızı filân gelsin... |
MUHLİS AKARSU http://www.dosthane.de/muhlisakarsu.jpg Hayatı ve Şiirleri Muhlis Akarsu, 1948 yılında Sivas'ın Kangal ilçesi Minarekaya köyünde doğdu. Küçük yaşlardan itibaren katıldığı muhabbetlerde ve cemlerde Alevi-Bektaşi kültürünü öğrendi;saz çalıp türkü söylemeye başladı. Kısa zamanda sesinin güzelliği ile fark edildi. Gençlik yıllarında geldiği İstanbul'da Mahzuni Şerif'in, Davut Sulari'nin deyişleriyle tanıştı. İlk söylediği deyişlerde gerek saz çalış gerekse okuyuş itibarıyla Davut Sulari'nin etkisi görülür. Davut Sulari'nin kendine özgü bol hançere hareketlerini içeren tavrından uzun süre kurtulamayan Akarsu, kendi deyişlerinde de bu tavrı-kısa bir süre de olsa- denemiştir. Daha sonraları deyişlerinde ve deyiş söyleme tavrında Sulari'nin etkisinden kurtulduğu görülür. 1970'lerden itibaren dönemin etkili aşığı Mahzuni Şerif'in izleri belirir Akasu'da...Uzunca bir süre Mahzuni'nin deyişlerini çalar, okur. Bu arada Alevi-Bektaşi aşık geleneğinden de kopmaz. Pir Sultan, Kul Himmet gibi büyük ozanların birçok deyişini geleneksel kalıplardan çıkmadan seslendirir. 1980'li yıllarda ise Akarsu, artık kendi kimliğini bulur. O güne kadar usta malı deyişlerle kendini gösteren Akarsu, 80'lerin başından itibaren deyişlerindeki anlatımı güçlü, bağlamasına hakim ve sesini deyiş tavrında kullanabilen bir sanatçı görünümündedir. Bu yıllar adeta parladığı yıllardır Akarsu'nun... "Muhabbet" serisinin her yapıtında yer alır. Eserleri çeşitli türlerde şarkı söyleyen sanatçılar tarafından okunur. Ancak sanatının en verimli ve olgun döneminde yaşama veda eder (2 Temmuz 1993, Sivas Madımak Oteli yangını) Ardında ise milyonlarca seveni ile birlikte 100'den fazla kırkbeşlik plak, 4 uzunçalar, 20 kaset ve yüzlerce deyiş bırakır. Muhlis Akarsu'nun yapıtlarına şöyle bir bakıldığında, tümünün lirik bir ifadeyle yapıldığı ve söylendiği hemen fark edilir. Repertuarının büyük bir bölümünde aşk ve sevda deyişlerine yer verdiği görülür. Akarsu'nun yar üzerine söylediği, feleğe çattığı, gurbete içerlediği, ayrılığa üzüldüğü yüzlerce deyişi vardır. Deyişlerinde toplumsal konulara da kayıtsız kalmaz;ancak bu, sevgi üzerine söylediği deyişler kadar çok öne çıkmaz. Birkaç deyişinde cahilliğe, köleliğe, yoksulluğa başkaldırdığı görülür. Alevi-Bektaşi edebiyatının ve müziğinin deyiş türüyle ünlenen aşığı Muhlis Akarsu'nun Pir Sultan Abdal ve Karacaoğlan etkisindeki tavrını her zaman hissetmek mümkündür. Muhlis Akarsu'nun eserlerini dinledikçe gerçekten de akarsu gibi çağlayan sesini hissedecek ve onu sevgiyle anacağız. Ruhu şad olsun. Nenni Nenni Bunca Gamın Bunca Derdin İçinde Yaşamak Bizlere Zor Nenni Nenni Sizden Umudumu Kesmem Erenler Elbet Bir Çaresi Var Nenni Nenni Üstümüzde Duman Vardır Dağ Gibi Her Yandan Kuşatmış Sanki Ağ Gibi Güz Gelince Bozulmuş Bir Bağ Gibi Ne Hallara Düştük Gör Nenni Nenni Eğil Gel Akarsu Gel Hakka Eğil Bir Kere Ağ Yara Vermedin Meyil Suç Bizim Sevdiğim Kimsede Değil Gelmişiz Dünyaya Kör Nenni Nenni Yoruldum Yorgunum Yoruldum Yorgunum Fazla Gidemem Neler Etti Kahır Beni Zulm Beni Kolay Değil Ben Bu Derdi Çekemem Zalimin Elinde Koydu Hal Beni Arsız Değilidim Arsız Ettiler Saldılar Gurbete Yurtsuz Ettiler Yardan Ayırdılar Yarsız Ettiler Şimdi Gizli Gizli Kınar El Beni Akarsuyu Aşka Yaktı Yaradan Ömür Bir Gün Gibi Geçti Aradan İşte Geldim Gidiyorum Dünyadan Oturmuş Bekliyor Kuru Sal Beni Pazarlık Edelim Alim Seninle Pazarlık Edelim Alim Seninle İki Cihan Senin Haydar Olsun Sen Benim Hayrını Gör İmanınla Dininle Hatmin Kur'an Senin Olsun Sen Benim Ayıp Değilmidir Ademe Minnet Başına Çalınsın Haydar Hurili Cennet Dostluk Pazarında Olma Muhannet Huri Kılman Senin Olsun Sen Benim Akarsuyum Böyle Vereyim Dursun Senin Aşkın Onu Yaksın Kavursun Anladım Alimsin Canımsın Nursun Kanber Selman Senin Olsun Sen Benim Ey Sevdiğim Sana Şikayetim Var Ey Sevdiğim Sana Şikayetim Var Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin Ben De Bir İnsanım Bir De Canım Var Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin Hainsin Oy Zalimsin Oy Nedeyim Oy Eski Günler Hayalimden Gitmiyor Dün Dediğin Bugünkünü Tutmuyor Yiğidim Ya Sana Gücüm Yetmiyor Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin Hainsin Oy Zalimsin Oy Nedeyim Oy Akarsuyum Böyle Miydi Ahtımız Onun İçin Viran Oldu Tahtımız Umudum Yok Gülmez Artık Bahtımız Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin Hainsin Oy Zalimsin Oy Nedeyim Oy Ağlama Gülüm Günler Gelir Geçer Boşa Ağlama Gülüm Ağlama Yazılan Mı Gelir Başa Ağlama Gülüm Ağlama Bir Gün Kara Günler Biter Üzme Beni Artık Yeter Kavuşmamız Gelir Çatar Ağlama Gülüm Ağlama Yaktın Akarsuyu Yaktın Gurbetten Gurbete Attın Öldürmekten Beter Ettin Ağlama Gülüm Ağlama Deli misin Divanemi Sevdiğim Her gün başka bir taraftan esersin Deli misin divanemi sevdiğim vah beni beni Ne dedim de benden ayrı gezersin Deli misin divanemi sevdiğim Yüreğimde açan gülümdün benim Aşkın deryasında salımdın benim ah beni Dünyada kanadım kolumdun benim Deli misin divanemi sevdiğim Akarsuyu bilmem böyle mi sevdin Aşkın ateşiyle sinemi deldin ah beni beni Benim bu halıma sen sebep oldun Deli misin divane mi sevdiğim Sen Yaralı Değilsin Ki Zalim Felek Duymadın Mı Sesimi Sen Yaralı Değilsin Ki Bilesin Bilemezsin Matemimi Yaşımı Sen Yaralı Değilsin Ki Bilesin Gurbet Elde Günde Ömrüm Çürüyor Eller Beni Bir Biçare Biliyor Akarsuya Gelen Bir Tas Vuruyor Sen Yaralı Değilsin Ki Bilesin |
AŞIK HÜDAİ http://www.dosthane.de/hudai.jpg Hayatı ve Şiirleri 1940 yılında Maraş' ın Göksun ilçesinin Yoğunoluk köyünde doğdu. 11 yaşından itibaren irticalen şiir söylemeye başladı. Yaşlı ve usta aşıkların yanında kendisini yetiştirmiştir. Küçük yaşta babasını yitirir. Okumayı yazmayı birçokları gibi Hüdai de askerlikte öğrenir. İki yıl Konya da yapılan aşıklar bayramına katıldı. 1968 yılında şiir dalında birinci olarak Fuzuli ödülünü aldı. 1969 da atışma ve şiir dallarında ikinci olarak Dadaloğlu ve Yunus Emre ödüllerini kazanmıştır. Şiirleri iç dünyasını yansıtır. Tasavvufa yönelmiştir. Şiirlerinde kendine özgü bir incelik ve deyiş güzelliği vardır. 23 Kasım 2001 tarihinde aramızdan ayrıldı... Duygular Dönüştü Söze Erenler Zehir Getirin Balınan Öldürmen Beni Bağrıma Diken Batırın Gülünen Öldürmen Beni Hiçlik Aleminde Mestim Varlık Sevdasını Kestim Yokluk Benim Eski Dostum Malınan Öldürmen Beni Yar Diyerek Yana Yana Can Teslim Ettik Canana En Yakınım Kıysın Bana Elinen Öldürmen Beni Bir Aşktır Düştü Özüme Yanarım Kendi Közüme Leyla Görünüp Gözüme Çölinen Öldürmen Beni Duygular Dönüştü Söze Yanık Seda İşler Öze Dertli Dertli Vurup Saza Telinen Öldürmen Beni Hüdaiyim Daldım Gama Saldı Beni Demden Deme Asın Kesin Yüzün Amma Dilinen Öldürmen Beni Makbuldür Faydası olmayan bahardan yazdan Yüce dağbaşının kışı makbuldür Cahilin ettiği sohbetten sözden Alimin hayali düşü makbuldür Lokma yeme muhannetin elinden Kurtulaman sonra acı dilinden Namertlerin kaymağından balından Merdin kuru yavan aşı makbuldür Hüdai konuşur bir ince dilden Hal ehli olmayan bilir mi halden Bilgisiz görgüsüz duygusuz kuldan Ölülerin mezar taşı makbuldür Gönül Çalamazsan Gönül çalamazsan aşkın sazını Ne perdeye dokun ne teli incit Eğer çekemezsen gülün nazını Ne dikene dokun ne gülü incit Bülbülü dinle ki gelesin coşa Karganın namesi gider mi hoşa Meyvesiz ağacı sallama boşa Ne yaprağını dök ne dalı incit Bekle dost kapısın sadık dost isen Gönüller tamir et ehli dil isen Sevda Sahrasında Mecnun değilsen Ne Leyla'yı çağır ne çölü incit Rızaya razı ol hakka kailsen Ara bul mürşidi müşkülde isen Hakikat şehrine yolcu değilsen Ne yolcuyu eğle ne yolu incit Gel haktan ayrılma hakkı seversen Nefsini ıslah et er oğlu ersen Hüdai incinir inciden versen Ne kimseden incin ne eli incit Öyle Gel Bu aşkın sırrına ereyim dersen Önce bir ermişe sor da öyle gel Hakkın cemalini göreyim dersen Evvela sen seni gör de öyle gel Hakikat ilminin sabırdır başı Şah olsa da benlik gütmez er kişi Sen kendi nefsinle eyle savaşı Sadık ol sözünde dur da öyle gel Hüdai emeğin gitmesin zaya Bozulan süt artık tutmuyor maya Bu aşkın yoluna gidilmez yaya Aşk atına binip sür de öyle gel Bana Sor Adım adım gezdim gurbet elleri Gezdim ama kardaş gel de bana sor Ömrümün yükünü dert sıraladım Dizdim ama kardaş gel de bana sor Genç yaşımda terk eyledim yurdumu Geri dönüp gözlemedim ardımı Gönül defterine gizli derdimi Yazdım ama kardaş gel de bana sor Hüdai hastayı eylerim nazar Ben kendi içimde kurdum bir pazar Bu kötü nefsime kazmasız mezar Kazdım ama kardaş gel de bana sor Zamanı Geldi Bahar geldi çayır çimen yürüdü Yaylaya göçmenin zamanı geldi Dağlar yeşil giydi karı eridi Suyundan içmenin zamanı geldi Çok şükür bu yıl da erdik bahara Gülü gördü bülbül başladı zara Açıldı sinemde bin türlü yara Yine dert açmanın zamanı geldi Pınarı var ormanı var gölü var Çiğdemi var çiçeği var gülü var Arısı var peteği var balı var Bunları seçmenin zamanı geldi Hüdai zamanın geçer boşuna Kuşlar bile hep kavuştu eşine Şimdi bu mevsimde dağlar başına Yar ile kaçmanın zamanı geldi Kız Niçin Kız niçin bakıp bakıp gülersin Yanağında güller açılasıca Gülüp gülüp ne aklımı çelersin Güzeller sultanı seçilesice Bilir misin bana ne iş eyledin Aklımı fikrimi bir hoş eyledin İçkisiz mezesiz sarhoş eyledin Elinden badeler içilesice Koymayasın beni eller yerine Sana hizmet edem kullar yerine Gel bir koklayayım güller yerine Gül gibi kokusu saçılasıca Hüdai aşıktır ey ahu gözlü Yüreğimi yaktın ciğerim közlü İçimde yıllardır hasretin gizli Gel uğruna candan geçilesice Dostlarım Dostlarım hep bende kusur aradı Gerçek yanlarımı göremediler Yar dediğim yad ellere yaradı Sevdiklerim bana eremediler Saflar kandı fitnelerin sözüne Körler düştü kalleşlerin izine Dinamitler kondu suyun gözüne Yine de farkına varamadılar Kalmadı sevdiğim lezzetim tadım Devrildi seneler bak adım adım Yıllarımı insanlara adadım Bir günümü geri veremediler Göz koydular varlığıma malıma Kurtlar çoban oldu kuzularıma Zalimi koydular mazlum yerine Haklının hakkını aramadılar Hüdai'nin yaraları döşünde Duman eksik olmaz garip başında Yar yari pişirir aşk ateşinde Yarsızlar yarasın saramadılar Anlamaz ki Aşık olmak bir alemdir Tatmayanlar anlamaz ki Her sözü bir mücevherdir Tartmayanlar anlamaz ki Kim ki haktan olsa cüda İbadetten almaz gıda Bu yolda başını feda Etmeyenler anlamaz ki Sil gönlünün kem pasını Gütme benlik davasını Daim hasretlik yasını Tutmayanlar anlamaz ki Hüdai'yim kalksın perde Aşk ateşi yanar serde Eyüp gibi dertten derde Batmayanlar anlamaz ki Ateş İcat Olup Ateş icat olup tütün tütmeden Aşkın ocağında biz yanıp tüttük Güller açılmadan bülbül ötmeden Mana aleminde şakıdık öttük Her kaynaktan akmaz böyle duru su Bu yer gerçek erenlerin korusu Duygu çiçeğinden ilham arısı Sevgiden bal yaptı önce biz tattık Gönül diyarında sevda elinden Hasret dağlarından çile çölünden Peygamber izinden Allah yolundan Yirminci asırda biz geldik gittik İrfan sofrasının altın tasıyım Muhabbet suyunun şelalesiyim Hüdai Yunus'un sülalesiyim Tasavvuf ilmini biz tamam ettik Ayrı Duruyor Ey erenler yine bozuldu bendim Manalar dilimden ayrı duruyor Aşkın ateşine yandıkça yandım Dumanım külümden ayrı duruyor Bağbancı hasiret sümbül çiğdeme Bir od düştü yanar dertli sineme Seher vakti bülbül gelmez bu deme Bülbülüm gülümden ayrı duruyor Bu benim derdimin yok mu ilacı Bitip tükenmiyor çektiğim acı Gazel döktü şu ömrümün ağacı Yaprağım dalımdan ayrı duruyor Katlanayım dedim derde mihnete Gayrı gönül dayanmıyor hasrete Kader kısmet aldı attı gurbete Hüdai ilimden ayrı duruyor |
YUNUS EMRE http://www.dosthane.de/yunusemre.jpg Hayatı ve Şiirleri Yaşamına ilişkin bilgiler sınırlı. Doğum yeri bilinmiyor. 13'üncü yüzyılın ortalarına doğru Moğal istilası ve Selçuklu Devleti'nin yıkıldığı dönemde yaşadığı sanılıyor. Bu dönemin sarsıntı ve acıları Yunus'un eserlerinde derin izler bıraktı. Babasının adı İsmail. Medrese eğitimi gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. İran ve Yunan mitolojisiyle, tasavvuf tarihini inceledi. Hacı Bektaş ya da Sinan Ata'nın halifesi Taptuk Emre'nin dergahında hizmet etti. Taptuk Emre'nin düşüncelerini yaymak için Anadolu'yu dolaştı. Eskişehir Sarıköy, Manisa Buna ve Emreköy, Erzurum Dutçu Köyü, Isparta Keçiborlu ve Karaman'da adına yapılmış mezarlar var. Ama nerede öldüğü ve gömüldüğü kesin belli değil. Tasavvuf yorumunu benimseyen Yunus Emre'nin keskin bir gözlem gücü, derin bir hoşgörü anlayışı var. Şiirlerini hece ölçüyle yazdı. Ama aruz denemelerine de yer verdi. Hece ölçüseyle yazdığı dörtlüklerin yanısıra yine hece ile beyitler ve gazeller de yazdı. Dili arı Türkçe değil. Yer yer Arapça ve Farsça tamlamalar kullandı. Sağlığında düzenlediği divanı bulunamadı. Günümüzdeki divanları derlemedir. 1904'te birinci, 1924'te ikinci basımları yapılan Divan-ı Aşık Yunus Emre'nin yanısıra Burhan Toprak ve Abdülbaki Gölpınarlı'nın derleyip yayınladığı Yunus Emre divanları var. AH NİDEYİM ÖMRÜM SENİ Yok yere geçirdim günü Ah nideyim ömrüm seni Seninle olmadım gani Ah nideyim ömrüm seni Geldim ve geçtim bilmedim Ağlayıp güssa yemedim Senden ayrılam demedim Ah nideyim ömrüm seni Hayrım şerim yazılacak Ömrüm ipi üzülecek Suret benden bozulacak Ah nideyim ömrüm seni Gidip geri gelmiyesin Gelip beni bulmayasın Bu benliğe sermayesin Ah nideyim ömrüm seni Hani sana güvendiğim Guveniben yuvandığım Kaldı külli kazandığım Ah nideyim ömrüm seni Miskin Yunus gideceksin Acep sefer edeceksin Hasret ile kalacaksın Ah nideyim ömrüm seni ŞOL CENNETİN IRMAKLARI Şol cennetin ırmakları Akar Allah deyu deyu Çıkmış islam bülbülleri Öter Allah deyu deyu Aydan aydındır yüzleri Şekerden tatlı sozleri Cennette huri kızları Gezer Allah deyu deyu Yunus Emre var yarına Koma bugünü yarına Yarin Hakk'ın divanına Çıkam Allah deyu deyu İLİM KENDİN BİLMEKTİR İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir Sen kendini bilmezsin Ya nice okumaktır Okumaktan murat ne Kişi Hak'kı bilmektir Çün okudun bilmezsin Ha bir kuru emektir Okudum bildim deme Çok taat kıldım deme Eğer Hak bilmez isen Abes yere yelmektir Dört kitabın ma'nisi Bellidir bir elifte Sen elifi bilmezsin Bu nice okumaktır Yiğirmi dokuz hece Okursun uçtan uca Sen elif dersin hoca Ma'nisi ne demektir Yunus Emre der hoca Gerekse bin var hacca Hepisinden iyice Bir gönüle girmektir NİÇİN AĞLARSIN BÜLBÜL HEY Sen burda garip mi geldin Niçin ağlarsın bülbül hey Yorulup iz mi yanıldın Niçin ağlarsın bülbül hey Karlı dağlardan mı aştın Derin ırmaklar mı geçtin Yârinden ayrı mı düştün Niçin ağlarsın bülbül hey Hey, ne yavuz inilersin Benim derdim yenilersin Dostu görmek mi dilersin Niçin ağlarsın bülbül hey Kal'alı şehir mi yıkıldı Ya nam-u arın mi kaldı Gurbette yârin mi kaldı Niçin ağlarsın bülbül hey Gulistanlarda yaylarsın Taze gülleri yeğlersin Yavlak zarılık eylersin Niçin ağlarsın bülbül hey Uykudan gözüm uyandı Uyandı kana boyandı Yandı sol yüreğim yandı Niçin ağlarsın bülbül hey N'oldu şu Yunus'a n'oldu Aşkın deryasına daldı Yine baharistan oldu Niçin ağlarsın bülbül hey GELİN EY KARDEŞLER Gelin ey kardeşler gelin Bu menzil uzağa benzer Nazar kıldım şu dünyaya Kurulmuş tuzağa benzer Bir pirin eteğin tuttum "Ana beni" deyip gittim Nice yüzbin günah ettim Her biri de bir dağa benzer Çağla Derviş Yunus çağla Sen özünü Hakk'a bağla Ağlar isen haline ağla Erdem vefa yoğa benzer ŞÖYLE GARİP BENCİLEYİN Acep şu yerde varm'ola Şöyle garip bencileyin Bağrı başlı gözü yaşlı Şöyle garip bencileyin Gezdim urum ile şamı Yukarı illeri kamu Çok istedim bulamadım Şöyle garip bencileyin Kimseler garip olmasın Hasret oduna yanmasın Hocam kimseler duymasın Şöyle garip bencileyin Söyler dilim ağlar gözüm Gariplere göynür özüm Meğer ki gökte yıldızım Şöyle garip bencileyin Nice bu dert ile yanam Ecel ere bir gün ölem Meğer ki sinimde bulam Şöyle garip bencileyin Bir garip ölmüş diyeler Üç günden sonra duyalar Soğuk su ile yuyalar Şöyle garip bencileyin Hey Emre'm Yunus biçare Bulunmaz derdine çare Var imdi gez şardan şara Şöyle garip bencileyin GÖNÜL ARZULAR SENİ Arayı arayı bulsam izini İzinin tozuna sürsem yüzümü Hakk nasip eylese görsem yüzünü Ey sevdiğim gönül arzular seni Yitirdim o dostu bilmem ne yanda Sevgisi gönülde muhabbet canda Yarın mahşer günü ulu divanda Ey sevdiğim gönül arzular seni Yunus senin methin eder dillerde Sevilirsin bütün bu gönüllerde Ağlayı ağlayı gurbet ellerde Ey sevdiğim gönül arzular seni GEL GÖR BENİ AŞK NEYLEDİ Ben yürürüm yana yana Aşk boyadı beni kana Ne deliyem ne divane Gel gör beni aşk neyledi Gah eserim yeller gibi Gah tozarım yollar gibi Gah akarım seller gibi Gel gör beni aşk neyledi Akar suların çağlarım Dertli ciğerim dağlarım Şeyhim anuban ağlarım Gel gör beni aşk neyledi Ya elim al kaldır beni Ya vaslına erdir beni Çok ağlattın güldür beni Gel gör beni aşk neyledi Ben yürürüm ilden ile Şeyh anarım dilden dile Gurbette halım kim bile Gel gör beni aşk neyledi Mecnun oluban yürürüm O yâri düşte görürüm Uyanıp melül olurum Gel gör beni aşk neyledi Miskin Yunus biçareyim Baştan ayağa yareyim Dost elinde avareyim Gel gör beni aşk neyledi ÇEKE GELDİ ÇEKE GİDER Aşkın odu ciğerimi Yaka geldi yaka gider Garip başım bu sevdayı Çeke geldi çeke gider Kâr etti firak canıma Aşık oldum cananıma As zencirin dost boynuma Taka geldi taka gider Sadıklar durur sözüne Gayri görünmez gözüne Bu gözlerim dost yüzüne Baka geldi baka gider Bülbül eder ah-ü figan Hasret ile yandı bu can Benim gönülcüğüm ey can Hakk'a geldi Hakk'a gider Arada olmasın asi Onulmaz bağrımın başı Gözlerimin kanlı yaşı Aka geldi aka gider Miskin Yunus'un sözleri Efgan eder bülbülleri Dost bahçesinin gülleri Koka geldi koka gider GEL GİDELİM DOSTA GÖNÜL Bir karardan durmayalım Gel gidelim dosta gönül Hasretinden yanmayalım Gel gidelim dosta gönül Kılavuz ol gönül bana Gel gidelim yârdan yana Canım kurbandır canana Gel gidelim dosta gönül Kara haberin almadan Can bedenden ayrılmadan Azrail bizi bulmadan Gel gidelim dosta gönül Gerçek murada varalım Yârin hatırın soralım Yunus Emre'yi alalım Gel gidelim dosta gönül KALANLARA SELAM OLSUN Bu dünyadan gider olduk Kalanlara selam olsun Bizim için hayır dua Kılanlara selam olsun Ecel büke belimizi Söyletmeye dilimizi Hasta iken halimizi Soranlara selam olsun Tenim ortaya açıla Yakasız gömlek biçile Bizi bir aşan vech-ile Yunanlara selam olsun Azrail alır canımız Kurur damarda kanımız Yuyacağın kefenimiz Saranlara selam olsun Sala verile kasdimize Gider olduk dostumuza Namaz için üstümüze Duranlara selam olsun Dünyaya gelenler gider Hergiz gelmez yola gider Bizim halimizden haber Soranlara selam olsun Miskin Yunus söyler sözün Yaş doldurmuş iki gözün Bizi bilmeyen ne bilsin Bilenlere selam olsun DURUN DURUN AŞKA SELA Divaneler divaneler Durun durun aşka sela Aşk esriği mestaneler Durun durun aşka sela Mest-i elestler kandaksız Mestane mestler kanatsız Saki duruptur çanaksız Durun durun aşka sela Merdaneler merdaneler Erlik demi bu gündürür Baş verüben can terkini Vurun vurun aşka sela Ey nice hamle idelim İşbu fenadan gidelim Binin binin şevk atalım Sürün sürün aşka sela Muhabbet yoluna girip Aşktan dava kılan kişi Tan eylemiş aşıklara Görün görün aşka sela Akıl ne bilir aşkı kim Mağrur oluptur aklına Aşkı bu gün bu Yunus'a Sorun sorun aşka sela AŞKIN ALDI BENDEN BENİ Aşkın aldı benden beni bana seni gerek seni Ben yanarım dün ü günü bana seni gerek seni Ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim Aşkın ile avunurum bana seni gerek seni Aşkın aşıklar öldürür aşk denizine daldırır Tecelli ile doldurur bana seni gerek seni Aşkın şarabından içem Mecnun olup yola düşem Sensin dün ü gün endişem bana seni gerek seni Sufilere sohbet gerek Ahilere ahret gerek Mecnunlara Leyla gerek bana seni gerek seni Eğer beni öldüreler kulum göğe savuralar Toprağım anda çağırır bana seni gerek seni Cennet dedikleri ne ki bir kaç köşkle birkaç huri İsteyene ver onları bana seni gerek seni Yunus-durur benim adım gün geçtikce artar ödüm İki cihanda maksudum bana seni gerek seni ELHAMDÜLİLLAH Haktan gelen şerbeti içtik elhamdulillah Şol kudret denizini geçtik elhamdulillah Şol karşıki dağları meşeleri bağları Sağlık safalık ile aştık elhamdulillah Kuru idik yaş olduk kanatlandık kuş olduk Birbirmize eş olduk uçtuk elhamdulillah Vardığımız illere şol safa gönüllere Halka tapduk manisin saçtık elhamdulillah Beri gel barışalım yad isen bilişelim Atımız eğerlendi estik elhamdulillah İndik Rum'u kışladık çok hayır şer işledik Uş bahar geldi geri göçtük elhamdulillah Dirildik pınar olduk irkildik ırmak olduk Artık denize dolduk taştık elhamdulillah Taptuğun tapusuna kul olduk kapusuna Yunus miskin çiğ idik piştik elhamdulillah DOLAP NİÇİN İNİLERSİN Dolap niçin inilersin Derdim vardır inilerim Ben Mevlaya aşık oldum Anın için inilerim Benim adım dertli dolap Suyum akar yalap yalap Böyle emreylemiş çalap Derdim vardır inilerim Beni bir dağda buldular Kolum kanadım yoldular Dolaba layık gördüler Derdim var inilerim Ben bir dağın ağacıyım Ne tatlıyım ne acıyım Ben mevlaya duacıyım Derdim vardır inilerim Dağdan kestiler hezenim Bozuldu türlü düzenim Ben bir usanmaz ozanım Derdim var inilerim Dülgerler her yanım yondu Her azam yerine kondu Bu iniltim Haktan geldi Derdim vardır inilerim Suyum alçaktan çekerim Dönüp yükseğe dökerim Görün ben neler çekerim Derdim vardır inilerim Yunus bunda gelen gülmez Kişi muradına ermez Bu fanide kimse kalmaz Derdim var inilerim |
PİR SULTAN ABDAL http://www.dosthane.de/pirsultan.jpg Hayatı ve Şiirleri 16'ncı yüzyılda yaşadı. Hakkında fazla bilgi yok. Asıl adı Haydar. yaşamının büyük bölümü Banaz köyünde geçti. 16'ncı yüzyılın ikinci yarısında Sivas çevresinde boy gösteren Alevi-Bektaşi kökenli ve İran yanlısı mezhep olaylarına karıştı. Sivas Beylerbeyi Deli Hızır Paşa, Pir Sultan'ı astırdı. Ölümümün, 1547-1551 ya da 1587-1590 arasındaki bir tarih olduğu sanılıyor. Çeşitli araştırmalarda 6 ayrı Pir Sultan kimliğine değinilir. Sırasıyla, Çorum yöresinden olup bir süre Ankara'da Hasan Dede tekkesinde kalan Pir Sultan'ım Haydar, aruzla şiirler yazan Pir Sultan, Divriği yöresinde yetişen ve asıl adı Halil İbrahim olan Pir Sultan Abdal, 18'inci yüzyılın ikinci yarısı ile 19'uncu yüzyılın başında yaşamış olan Abdal Pir Sultan, 16'ncı yüzyıl sonu ile 17'nci yüzyıl başında yaşayan ve Pir Sultan'ın asılmasıyla ilgili deyişleri söyleyen Pir Sultan Abdal. ve son olarak menkıbeleşmiş yaşamıyla tanınan, Hızır Paşa'nın astığı kabul edilen 16'ncı yüzyıl şairi Banazlı Pir Sultan Abdal. Halk edebiyatı araştırmacıları, gerçek Pir Sultan Abdal olarak Banazlıyı kabul eder. Pir Sultan Abdal, Alevi gelenekleri ve tarikat içinde yetişti. Hayati (Şah İsmail), Kul Hüseyin ve Kul Himmet'ten etkilendi. Şiirlerinde duru ve yalın bir kullandı. Ana konuları, aşk, tasavvuf ve kavgadır. Tekke ve tasavvufun kalıplarını aşıp geniş bir halk kesimine seslenebildi. Medrese öğrenimi görmediği için, diğer bazı halk şairlerinin tersine, Divan Edebiyatı'ndan hiç etkilemedi. Saaddin Nüzhet Ergun, Abdülbaki Gölpınarlı, Pertev Naili Boratav, Cevdet Kudret, Cahit Öztelli, Sabahattin Eyuboğlu, Mehmet Fuad, Ohan Ural, Mehmet Bayrak ve Erol Toy'un Pir Sultan Abdal araştırma ve kitapları var. Ötme Bülbül Ötme bülbül ötme şen değil bağım Dost senin derdinden ben yana yana Tükendi fitilim eridi yağım Dost senin derdinden ben yana yana Deryadan bölünmüş sellere döndüm Ateşi kararmış küllere döndüm Vakitsiz açılmış güllere döndüm Dost senin derdinden ben yana yana Haberin duyarsın peyikler ile Yaramı sarsınlar şehidler ile Kırk yıl dağda gezdim geyikler ile Dost senin derdinden ben yana yana Abdal Pir Sultan'ım, doldum eksildim Yemeden içmeden sudan kesildim Zülfün kemendine kondum asıldım Dost senin derdinden ben yana yana Ötme bülbül ötme Ötme bülbül ötme şen değil bağım Dost senin derdinden ben yana yana Tükendi fitilim eridi yağım Dost senin derdinden ben yana yana Deryadan bölünmüş sellere döndüm Ateşi kararmış küllere döndüm Vakitsiz açılmış güllere döndüm Dost senin derdinden ben yana yana Haberin duyarsın peyikler ile Yaramı sarsınlar şehidler ile Kırk yıl dağda gezdim geyikler ile Dost senin derdinden ben yana yana Abdal Pir Sultan'ım, doldum eksildim Yemeden içmeden sudan kesildim Zülfün kemendine kondum asıldım Dost senin derdinden ben yana yana Bende bu yayladan şaha giderim Karşıdan görünen ne güzel yayla Bir dem süremedin giderim böyle Ala gözlü pirim sen himmet eyle Ben de bu yayladan şaha giderim Eğer göverüben bostan olursam Şu halkın diline destan olursam Kara toprak senden üstün olursam Ben de bu yayladan şaha giderim Bir bölük turnaya sökün dediler Yürekteki derdi dökün dediler Yayladan ötesi yakın dediler Ben de bu yayladan şaha giderim Dost elinden dolu içmiş deliyim Üstü kan köpüklü meşe seliyim Ben bir yol oğluyum yol sefiliyim Ben de bu yayladan şaha giderim Alınmış abdestim aldırırlarsa Kılınmış namazın kıldırırlarsa Sizde şah diyeni öldürürlerse Ben de bu yayladan şaha giderim Pir Sultan Abdal´ım dünya durulmaz Gitti giden ömür geri dönülmez Gözlerim de şah yolundan ayrılmaz Ben de bu yayladan şaha gider Dostun bir gülü yaralar beni Şu Kanlı Zalımın Ettiyi İşler Garip Bülbül Gibi Beni Zareyler Yağmur Gibi Yağar Taşlar Başıma İllede Dostun Bir Fiskesi Yaralar Beni Beni Beni Can Beni Beni Beni Dost Beni Beni Beni Dar Günümde Dustum Düşmanı Beli Oldu Bir Derdim Var İdi Şimdi El Oldu Ecel Fermanı Boymuna Takıldı Gerek Vura Gerek Asa lar Beni Beni Beni Can Beni Beni Beni Dost Beni Beni Beni Pir Sultan Abdalım Can Göye Almaz Haktan Emir Olmasa ı Rahmet Yağmaz Şu Ellerin Taşı Bana Hiç Degmez İllede Dostun Bir Tek Gülü Yaralar Beni Beni Can Beni Beni Beni Dost Beni Beni Beni. Başlıksız Varıp yoldaş olma sen uğursuza Komşu olma namussuza arsıza Sabah selâmını verme pîrsize Adamın başına belâ getirir Muhib yolldaş olma kalleş yâr ile O yâr da durmadı bir ikrar ile Sakın sohbet etme münkir kör ile Altının adını pula getirir PİR SULTAN ABDAL'ım derdim ziyade İçilirmi yârsız yad ile bade Yâr odur ahrette şefaat ede Sadık yâr insanı yola getirir. Bir Güzelin Aşığıyım Bir güzelin aşığıyım erenler Onun için taşa tutar el beni Gündüz hayalimde gece düşümde Kumdan kuma savuruyor yel beni Al gül olsam al gerdana takılsam Kemer olsam ince bele sarılsam Köle olsam pazarlarda satılsam Yarim deyi al sinene sar beni Abdal Pir Sultan'ım gamzeler oktur Hezaran sinemde yaralar çoktur Benim senden özge sevdiğim yoktur İnanmazsan git Allah'a sor beni Bin Cefalar Etsen Almam Üstüme Bin cefâlar etsen almam üstüme Gayet şirin geldi dillerin dostum Varıp yad ellere meyil verirsen Kış ola bağlana yolların dostum İlâhi onmaya yardan ayıran Bahçede bülbüller ötüyor uyan Kula gölge olsa Allah'a ayan Senden ayrılalı gülmedim dostum Pir Sultan Abdal'ım gülüm dermişler Bu şirin canıma nasıl kıymışlar İster isem dünya malın vermişler Sensiz dünya malın neylerim dostum Nefes Güzel aşık cevrimizi Çekemezsin demedimmi Bu bir rıza lokmasıdır Yiyemezsin demedimmi Yemeyenler kalır naçar Gözlerinden kanlar saçar Bu bir demdir gelir geçer Duyamazsın demedimmi Pir sultan ALİ şahımız Hakka ulaşır ahımız Oniki imam katarımız Uyamazsın demedimmi Dağlar Ey benim divane gönlüm Dağlara düştüm yalınız Bu cefayı kendi özüm Pek mail gördüm yalınız Dağlar var dağlardan yüce Dağmı dayanır bu güce Derdimi üç gün üç gece Söylerim bitmez yalınız Şah'ın ayağına varsam Hayırlı gülbengin alsam Kızılırmağa gark olsam Çağlasam aksam yalınız Pir Sultanım ey erenler Erine niyaz edenler Üçler, kırklar, yediler Mürvete geldim yalınız Derdim Çoktur Derdim çoktur hangisine yanayım Yine tazalendi yürek yarası Ben bu derde kande derman bulayım Meğer Şah elinden ola çaresi Efendim efendim benim efendim Benim bu derdime derman efendim Türlü donlar giyer gülden naziktir Bülbül cevreyleme güle yazıktır Çok hasretlik çektim bağrım eziktir Güle güle gelir canlar paresi Benim uzun boylu servi çınarım Yüreğime bir od düştü yanarım Kıblem sensin yüzüm sana dönerim Mihrabımdır kaşlarının arası Didar ile muhabbete doyulmaz Muhabbetten kaçan insan sayılmaz Münkir üflemekle çırağ söyünmez Tutuşunca yanar aşkın çırası Pir Sultan'ım katı yüksek uçarsın Selamsız sabahsız gelir geeçersin Dilber muhabbetten niçin kaçarsın Böyle midir ilimizin töresi Nasıl Yar Diyeyim Nasıl yar diyeyim ben böyle yare Mecnun edip çöle saldıktan sonra Alemin bağında bülbüller öter Giden benim gülüm solduktan sonra Coşkun sular gibi çağlamayan yar Gönlünü gönlüme bağlamayan yar Benim şu halime ağlamayan yar Daha ağlamasın öldükten sonra PİR SULTAN ABDAL'ım sürem bu yolu İnsanın kamili olmuşam kulu İster yağmur yağsın isterse dolu Gidem ben ummana daldıktan sonra Dönen Dönsün Koyun beni hak aşkına yanayım Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan Yolumdan dönüp de mahrum mu kalayım Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan Kadılar müftüler fetva yazarsa İşte kement işte boynum asarsa İşte hançer işte başım keserse Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan Bir gün mahşer olur divan kurulur Suçlu suçsuz varsa orda bulunur Piri olmayanlar anda bilinir Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan PİR SULTAN'ım arşa çıkar ünümüz O da bizim ulumuzdur pirimiz Hakka teslim olsun garip canımız Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan Gafil Gezme Şaşkın Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün Yalan dünya senin olsa ne fayda Akibet alırlar tatlı canın Bülbül gibi dilin olsa ne fayda Söylersin de söz içinde şaşmazsın Helâli haramı yersin seçmezsin Nasibin kesilir de sular içmezsin Akar çaylar senin olsa ne fayda Söylersin de el içinde sözün var Yeler çalışırsın oğlun kızın var Bu dünyada üç beş arşın bezin var Bedestenler senin olsa ne fayda Bir gün alır götürürler evinden Hakk'ın kelâmını koyma dilinden Kurtulaman Ezrail'in elinden Dünya dolu malın olsa ne fayda Pir Sultan Abdal'ım çıktık oturduk Kaza lokmasını burda yetirdik Dünya bizim diye çektik getirdik Yalan dünya bizim olsa ne fayda Geçti Dost Kervanı Şu karşı yaylada göç katar katar Bir güzel sevdası gözümde tüter Bu ayrılık bize ölümden beter Geçti dost kervanı eyleme beni Şu benim sevdiğim başta oturur Bir güzelin derdi beni bitirir Bu ayrılık bize ölüm getirir Geçti dost kervanı eyleme beni Pir Sultan Abdal'ım kalkın aşalım Aşıp yüce dağı engin düşelim Çok nimetin yedik helallaşalım Geçti dost kervanı eyleme beni Kul Olayım Kalem Tutan Eline Kul olayım kalem tutan eline Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz Şekerler ezeyim şirin diline Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz Allahı seversen kâtip böyle yaz Dün ü gün ol şah'a eylerim niyaz Umarım yıkılır şu kanlı Sivas Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz Sivas illerinde sazım çalınır Çamlı beller bölük bölük bölünür Ben dosttan ayrıldım bağrım delinir Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz Münafıkın her dediği oluyor Gül benzimiz sararuban soluyor Gidi Mervan sâd oluban gülüyor Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz Pir Sultan Abdal'ım ey Hızır Paşa Gör ki neler gelir sağ olan başa Hasret koydu bizi kavim kardaşa Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz |
KUL NESİMİ http://www.dosthane.de/ozanlar.jpg Hayatı ve Şiirleri 17'nci yüzyılda Anadolu'da yaşamış tekke şairi. Alevi-Beştaşi inançlarını dile getirdiği şiirleriyle tanınır. yaşadığı yer ile doğum ölüm yılları ve tarihleri konusunda bilgi yok. Şirleri Hurufilik, Caferilik ve Haydariliğe olan ilgisini yansıtır. Şiirlerinde hem hece hem aruz ölçüsünü başarıyla kullandı. Nefesleri Bektaşi ve Alevi'ler arasında çok tutulur. Bazıları günümüze kadar ulaşmıştır. Azeri asıllı Hurufi şair Nesimi ile uzunca sür süre karıştırıldı. Ama ikisinin ayrı şairler olduğunu ilk kez Cahit Öztelli ortaya çıkardı (Pir Sultan'ın Dostları-1984). YÂR BENİMDİR KİME NE Ben yitirdim, ben ararim yâr benimdir kime ne Gah giderim öz bağıma gül dererim kime ne Gah giderim medreseye ders okurum Hak için Gah giderim medreseye dem çekerim kime ne Kelb rakip haram diyormuş şarabın bir katresine Saki doldur ben içerim günah benim kime ne Ben mekamet gömleğini deldim, taktım eğnime Ar-u namus şişesini taşa çaldım kime ne Ah Yezid seccadeni al yürü mescid yoluna Pir eşiği benim kabem kıblegahım kime ne Gah çıkarım gökyüzüne hükmeder kaftan kafa Gah inerim yeryüzüne yâr severim kime ne Kelb rakip böyle diyormuş güzel sevmek pek günah Ben severim sevdiğimi, günah benim kime ne Nesimi'ye sordular, yârin ile hoş musun Hoş olayım hoş olmayım o yâr benim kime ne CANIM ERENLERE KURBAN Canım erenlere kurban Serim meydanda meydanda İkrarım ezelden kadim Canım meydanda meydanda Yanarım yoktur dumanım Gönlümde yoktur gümanım Al malım bağışla canım Varım meydanda meydanda Kellem koltuğuma aldım Kan ettim kapuna geldim Ettiğime pişman oldum Darım meydanda meydanda Münkir rakipten kaçın Müminim hülle don biçin Ben bülbülüm bir gül için Zarım meydanda meydanda Gerçek olan olur gani Gani olan olur veli Nesimi'yem yüzün beni Derim meydanda meydanda SORMA MEZHEBİMİZİ Sorma be birader mezhebimizi Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır Çağırma meclis-i riyaya bizi Biz şerbet bilmeyiz dolumuz vardır Biz müftü bilmeyiz fetva bilmeyiz Kıl ü kal bilmeyiz ifta bilmeyiz Hakikat bağında hata bilmeyiz Şah-ı Merdan gibi ulumuz vardır Bizlerden bekleme zühd ü ibadet Tutmuşuz evvelden rah-ı selamet Tevalla olmaktır bize alamet Sanma ki sağımız solumuz vardır Ey zahit surete tapma hakkı bul Şah-ı velayete olmuşuz hep kul Hakikat şehrinden geçer bize yol Başka şey bilmeyiz Ali'miz vardır Nesimi esrarı faş etme sakın Ne bilsin ham ervah likasın hakkın Hakk'ı bilmeyene Hak olmaz yakın Bizim Hak katında elimiz vardır YANDI YÜREK YÂR ELİNDEN Yandı yürek yâr elinden Bilmem yara ne edeyim Takatım yok dosta varam Çare bilmem ne edeyim Bir yara dışardan olsa Halk ona bir merhem çalar Benim yaram içerdendir Çare bilmem ne edeyim İki hekim geldi üstüme Biri dilli birisi lal Dilliye cevap veremedim Bilmem ki lala ne deyim Nesimi'ye dediler ki Derdine bir derman ara Bize derman Hakk'tan ola Çare bilmem ne edeyim UYKUDAN UYANMIŞ ŞAHİN BAKIŞLIM Uykudan uyanmış şahin bakışlım Dedim sarhoş musun söyledi yok yok Ak ellerin elvan elvan kınalım Dedim bayram mıdır söyledi yok yok Dedim ne gülersin dedi nazımdır Dedim kaşın mıdır dedi gözümdür Dedim ay mı doğdu dedi yüzümdür Dedim ver öpeyim söyledi yok yok Dedim aydınlık var dedi aynımda Dedim günahım çok dedi boynumda Dedim meh-tab nedir dedi koynumda Dedim ki göreyim söyledi yok yok Dedim vatanın mı dedi ilimdir Dedim bülbül müdür dedi dilimdir Dedim Nesimi Şah dedi kulumdur Dedim satar mısın söyledi yok yok |
KÖROĞLU http://www.dosthane.de/ozanlarimiz.jpg Hayatı ve Şiirleri Kimliğiyle ilgili iki ayrı tartışma var. Birincisi, 16 ve 17'nci yüzyılda yaşadı. Yeniçeri ocağından yetişen bir şair. 1578-1590 arasındaki Osmanlı-İran savaşlarına katıldı. Bir tür ordu şairidir. Diğeri ise Balkanlar'dan Orta Asya'ya kadar geniş bir alana yayılmış destansı ve türkülü halk öyküsündeki karaman Köroğlu. İkinci Köroğlu, Bolu Gerede çevresinde yaşadı. Asıl adı Ruşen. Devlete karşı ayaklandı. Sivas-Tokat yolu üzerindeki Çamlıbel'e yerleşip eşkıyalık yaptı. Ama adil bir eşkıya idi. Bir başka söylentiye göre de, Bolu Beyi'nin seyisi Yusuf'un oğlu Ruşen Ali asıl Köroğlu'dur. Bolu Beyi, babası Yusuf'un gözlerine mil çektirdi. Ruşen Ali, babasını sağaltmak için Aras Irmağı'na götürdü. Ama ilaç olacak köpükleri kendisi içip yiğitlik ve şairlik gücü kazandı. Çamlıbel'e yerleşip babasının intikamını almak üzere Bolu Beyi'ne savaş açtı. Köroğlu hikayesi, Azerbaycan, İran, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Balkanlar'da da bilinir. Yeniçeri aşığı Köroğlu'nin şiirleri dil ve anlatım bakımından öykü kahramanı Köroğlu adına söylenen şiirlerden çok farklıdır. Köroğlu ile ilgili ilk araştırmayı Pertev Naili Borotav yaptı. Cahit Öztelli'nin de Köroğlu-Dadaloğlu ve Kuloğlu adlı yayınlanmış bir araştırması var. BENDEN SELAM OLSUN BOLU BEYİ'NE Benden selam olsun Bolu Beyi'ne Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır Ok gıcırtısından kalkan sesinden Dağlar seda verip seslenmelidir Düşman geldi bölük bölük dizildi Alnımıza kara yazı yazıldı Tüfenk icad oldu mertlik bozuldu Eğri kılıç kında paslanmalıdır Köroğlu düşer mi hele şanından Çogunu ayırır er meydanından Kırat köpüğünden düşman kanından Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır BAĞDAT'A SEFER EDENLER Bağdat'a sefer edenler Hoylu'm nic'oldu gelmedi Turna teline gidenler Hoylu'm nic'oldu gelmedi Bağdat'a sefer eyledim Hoylu'm da kaldı gelmedi Acem ile ceng eyledim Hoylu'm da kaldı gelmedi Düğünü bozup gidenler Badeyi süzüp gidenler Acem ile ceng edenler Hoylu'm nic'oldu gelmedi N'olsam koç Köğoğlu n'olsam Hoylu'yu düşümde görsem N'olaydı da ben de ölsem Hoylu'm da kaldı gelmedi HAN OĞLUM AYVAZ Dinle sözlerimi han oğlum Ayvaz Yükletin kervanı dengine bakın Erlik meydanına girdiğin zaman Kuşanın kılıcı gencine bakın Düşmanın üstüne eyledim akın Dönüşüm yok zamanım yakın Fakir fukarayı incitmen sakın Mal yemez tamahkar zengine bakın Köroğlu her zaman kurdu meydanı Ben bilirim yahşi ile yamanı Aman dileyenden kesmen amanı Dertli olanların derdine bakın KARLI DAĞLARIN ARDINDAN Karlı dağların ardından Yel olup estiğin var mı Tek başına bu çöllerde Ordular bastığın var mı Kargıyı ucundan salla Düşman deme eyvallah Her taraftan üç beş kelle Terkiden astığın var mı Köroğlu söyle şanından Kuş uçurmaz divanından Avuçla düşman kanından Doldurup içtiğin var mı YÜRÜN ASLANLARIM SAVAŞ EDELİM Yürün aslanlarım savaş edelim Buna kavga derler bey ne paşa ne Haykırıp haykırıp kelle keselim Seyreyleyin eli ayağı şaşana Yürü beyler cenge harbi çalınır İyi kötü bu meydanda bilinir Kılıç değer adam iki bölünür Nusret bizim beyler neci paşa ne Gürzün kösteğini kola takmalı Arap atı sağa sola yıkmalı Kargılar mızraklar birden kalkmalı Fırsat vermen Arap atlar kaçana Köroğlu der durun edek cengimiz Bundan belli olsun yiğit hangimiz Üç saat sürmeli burda hengimiz Tarih yazın şu dağlara nişane MERT DAYANIR NAMERT KAÇAR Mert dayanır namert kaçar Meydan gümbür gümbürdenir Şahlar şahı divan açar Divan gümbür gümbürdenir Yiğit kendini öğende Oklar menzilin döğende Sespe kalkana değende Kalkan gümbür gümbürdenir Ok atılır kalasından Hak saklasın belasından Köroğlu'nun narasindan Her yan gümbür gümbürdenir |
AŞIK DAİMİ http://www.dosthane.de/ozanlar2.jpg Hayatı ve Şiirleri Aşık Daimi 1932 yılında İstanbul'da doğdu, aslen Erzincan'ın Tercan ilçesindendir. Ali Babaoğullarından Baba Daimi, Birinci Dünya savaşı sıralarında İstanbul'a göç etmiştir. Aşık Dami'nin iki dedesi de saz şairiydi o nedenle saz çalmayı ve söylemeyi kolayca öğrendi. Bir süre sonra da kendi deyişlerini okumuştur. İstanbul'dan ayrılarak bir süre baba diyarında kalan aşık 1950 yılında evlendi iki kızı ile iki oğlu dünyaya geldi. 1962 yılında bir daha dönmemek üzere İstanbul'a yerleşti. TRT Genel Müdürlüğü'nce açılan sınavı kazandı. O tarihten sonra kaşeli sanatçı olarak görevini sürdürdü. Zaman zaman yurtiçi ve yurtdışında konserler verdi. 17 Nisan 1983 tarihinde aramızdan ayrıldı. En çok bilinen eserleri: Ne ağlarsın, seherde bir bağa girdim, bir seher vaktinde....... Bir Seher Vaktinde Bir Seher Vaktinde İndim Bağlara Öter Şeyda Bülbül, Dil Yarelenir Bakmaz Mısın Sinemde Dağlara Derdim Dökmeye Dil Yarelenir Boş Geçirmeyelim Gel Bu Çağları Dolaşalım Sahraları Dağları Bir Gün Gazel Döker Ömrün Bağları Eser Sam Yelleri Dal Yarelenir Daimi'yim Yanar Aşkın Çırağı Dostun Muhabbeti Cennet Otağı Ancak Şu Dünyada Derdim Ortağı Sazım Figan Eder Tel Yarelenir Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahim Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahim, Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama. Göklere Erişti Figânım Ahım, Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama. Bir Gülün Çevresi Dikendir Hardır, Bülbül Har Elinde Ah İle Zardır. Ne Olsa Da Kışın Sonu Bahardır, Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama. Daimi'yem Her Can Ermez Bu Sırra, Gerçek Aşık Olan Erer O Nûra. Yusuf Sabır İle Vardı Mısır'a, Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama |
KARACAOĞLAN http://www.dosthane.de/karacaoglan.jpg Hayatı ve Şiirleri 17'nci yüzyılda yaşadığı sanılıyor. Göçebe Türkmen obalarında yetişti. Asıl adının İsmail, Halil ya da Hasan olduğu yolunda görüşler var. Hatta aynı mahlasla şiirler yazmış birçok Karacaoğlan'ın varlığı bile savunuluyor. Ahmet Kutsi Tecer ve Şükrü Elçin'in araştırmaları, yaşamının büyük bölümünü Rumeli'nde geçiren ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde Avusturya seferine katılan bir Karacaoğlan'ın varlığını ortaya koyar. Fuad Köprülü ve Cahit Öztelli gibi araştırmacılar da, 17'nci yüzyılda yaşadığını savunuyor. Bu araştırmacılara göre Karacaoğlan, şiirlerinde Abaza Hasan paşa'nın öldürülmesi, Köprülü Fazıl Ahmed Paşa'nın Avusturya seferi gibi bu döneme ait tarihsel olaylardan sözeder. Karacaoğlan'ın şiiri aşk ve doğa üzerinde kuruludur. Ayrılık, gurbet, sıla özlemi ve ölüm en çok değindiği konulardır. Şiirlerinde sıkça adları geçen Elif, Zeynep ve İsmikan adlı kadınların sevgilileri olduğu sanılıyor. Duygularını, yaşadıklarını, düşüncelerini içten, gerçekçi ve özgün bir şiir yapısı içinde anlatır. Karacaoğlan, Türk aşık edebiyatına yepyeni bir söyleyiş biçimi getirdi. Doğa benzetmelerini sık sık kullanır. Çok yalın ve temiz bir Türkçe kullanır. Kendisinden sonra gelen birçok ozanı derinden etkiledi. Bu olumlu etkiler günümüz Türk şiirine kadar uzanır. Şiirlerini ilk kez Nüzhet Ergun derleyip yayınladı. Cahit Öztelli'nin Karacaoğlan-Bütün Şiirleri adlı derlemesi de önemli Karacaoğlan araştırmalarından. Birçok şiiri bestelendi. ALA GÖZLÜM BEN BU İLDEN GİDERSEM Ala gözlüm ben bu ilden gidersem Zülfü perişanım kal melil melil Kerem et aklından çıkarma beni Ağla gözyaşını sil melil melil Yeğin ey sevdiğim sen seni düzet Karayi bağla da beyazı çöz at Doldur ver badeyi bir daha uzat Ayrılık şerbetin ver melil melil Elvan çiçeklerden sokma başına Kudret kalemini çekme kaşına Beni unutursan doyma yaşına Gez benim aşkımla yar melil melil Karac'oğlan der ki olup ölünce Bende güzel sevdim kendi halimce Varıp gurbet ele vasıl olunca Dostlardan haberim al melil melil VİRAN OLDUM MOR SÜMBÜLLÜ BAĞ İKEN şu yalan dünyaya geldim geleli Tas tas içtim ağulari sağ iken ***** felek vermez benim muradım Viran oldum mor sümbüllü bağ iken Aradılar bir tenhada buldular Yaslandılar şıvgalarım kırdılar Yaz bahar ayında bir od verdiler Yandım gittim alkarlı dağ iken Farımaz da deli gönlüm farımaz Akar gözlerimin yaşı kurumaz Şimden geri benim hükmüm yürümez Azil oldum güzellere beğ iken Karac'oğlan der ki bakın geline Ömrümün yarısı gitti talana Sual eylen bizden evvel gelene Kim var imiş biz burada yoğ iken NAZLI YÂRDAN GELDİ BANA BİR NAME Nazlı yârdan geldi bana bir name Eğer doğru ise kırdı belimi Dediler ki yarini yad iller almış Kadir Mevlam nasib eyle ölümü Bülbüle söyleyin gülüne konsun Beni yârdan eden Allah'tan bulsun Sabreyle sevdiğim ilkbahar olsun Terkedeyim vatanımı ilimi Ak yâri gördükçe ağladım coştum Al elinden dolu badeler içtim Kötüler sandı ki ben yârdan geçtim Ölmeyince çeker miyim elimi Karac'oğlan derki konmadan göçmem Her olur olmaza sırrımı açmam Kötüler köprü olsa üstünden geçmem Taşık suya uğradırım yolumu DELİ GÖNÜL Deli gonul gezer gezer gelirsin Arı gibi her çicekten alırsın Nerde güzel görsen orda kalırsın Ben senin derdini çekemem gönül Santur mu istersin saz mı istersin Ördek mi istersin kaz mı istersin Tomurcuk memeli kız mı istersin Ben senin derdini çekemem gönül Çıkıp yücelere bakmak istersin Coşkun sular gibi akmak istersin Her güzelle yatıp kalkmak istersin Ben senin derdini çekemem gönül Karac'oğlan der ki okuyam yazam Keleş değilim ki kervanlar bozam Giyinem kuşanam bir hosça gezem Ben senin derdini çekemem gönül GEL Bağlandı yollarım, kaldım çaresiz Gayri dünya bana aralandı gel Derildi defterim artsız arasız Üst üste dizildi sıralandı gel Yâri görse idim haftada ayda Sevip ayrılmaktan ne buldum fayda Azrail göğsümde canım hay hayda Ciğerimin başı yaralandı gel Karac'oğlan der ki başa yazıldı Gözüm yaşı ceyhun oldu süzüldü Kefenim biçildi, kabrim kazıldı Mezarımın üstü karalandı gel CAN VERMEYE DERMANIM MI VAR Üryan geldim gene üryan giderim Ölmemeye elde fermanım mı var Azrail gelmiş de can talep eder Benim can vermeye dermanım mı var Dirilirler dirilirler gelirler Huzur-u mahşerde divan dururlar Harami var diye korku verirler Benim ipek yuklu kervanım mı var Er isen erliğin meydana getir Kadir Mevlam noksanımı sen yetir Bana derler gam yükünü sen götür Benim yük götürür dermanım mı var Karac'oğlan der ki, ismim öğerler Ağı oldu yediğimiz şekerler Güzel sever diye isnad ederler Benim Hakk'tan özge sevdiğim mi var BİR AYRILIK BİR YOKSULLUK BİR ÖLÜM Vara vara vardım ol kara taşa Hasret kodun beni kavim kardaşa Sebep gözden akan bu kanlı yaşa Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm Nice sultanları tahttan indirdi Nicesinin gül benzini soldurdu Nicelerin gelmez yola gönderdi Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm Karac'oğlan der ki kondum göçülmez Acıdır ecel şerbeti içilmez Üç derdim var birbirinden seçilmez Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm YÜRÜ BİRE YALAN DÜNYA Yürü bire yalan dünya Sana konan göçer bir gün İnsan bir ekine misal Seni eken biçer bir gün Ağalar içmesi hoştur O da züğürtlere güçtür Can kafeste duran kuştur Elbet uçar gider bir gün Aşıklar der ki n'olacak Bu dünya mamur olacak Haleb'i Osmanlı alacak Dağı taşa katar bir gün Yerimi serin bucağa Suyumu koyun ocağa Kafamı alin kucağa Garip anam ağlar bir gün Yer yüzünde yeşil yaprak Yer altında kefen yırtmak Yastığımız kara toprak O da bizi atar bir gün Bindirirler cansız ata İndirirler tuta tuta Var dünyadan yol ahrete Yelgin gider salın bir gün Karac'oğlan der nasıma Çok işler gelir başıma Mezarımın baş taşına Baykuş konar öter bir gün AŞAM DEDİM KARLI DAĞIN BAŞINDAN Aşam dedim, karlı dağlar başından Yüce dağlar koç yiğide dağ m'olur Ağrır bedenim, sızlar yaralarım Bu yarayı çeken yiğit sağ m'olur Sıra sıra dikemedim söğüdü Ben başıma veremedim öğüdü Elleri göğsünde görün yiğidi Yiğit mağrur gezmek ile bey m'olur Ögüt versen, bana öğüt kâr etmez O yârin hayali karşımdan gitmez Kementle bağlasam, kolun bağ tutmaz Yârin zülüfünden özge bağ m'olur Karac'oğlan der ki, fani dünyadan Korkmaz mısın haram ile zinadan Ayırır seni anan babandan Gurbet ile düşen yiğit sağ m'olur ALA GÖZLERİNİ SEVDİĞİM DİLBER Ala gözlerini sevdiğim dilber Göster cemalini görmeye geldim Şeftalini derde derman dediler Gerçek mi sevdiğim sormaya geldim Gündüz hayallerim gece düşlerim Uyandıkça ağlamaya başlarım Sevdiğim üstünde uçan kuşların Tutup kanatların kırmaya geldim Senin aşkların gülmez dediler Ağlayıp yaşını silmez dediler Seni bir kez saran ölmez dediler Gerçek mi efendim sormaya geldim Senin işin yiyip içmek dediler Yaren ile konup göçmek dediler Göğsün cennet koynun uçmak dediler Hak nasip ederse görmeye geldim Mail oldum senin ince beline Canım kurban olsun tatlı diline Aşık olup senin hüsnün bağına Kırmızı güllerin dermeye geldim Karac'oğlan der ki işin doğrusu Gokte melek yerde huma yavrusu Söyleyim ben sana sözün doğrusu Soyunup koynuna girmeye geldim YEŞİL BAŞLI GÖVEL ÖRDEK Yeşil başlı gövel ördek Uçar gider göle karşı Eğricesin tel tel etmiş Döker gider yâre karşı Telli turnam sökün gelir İnci mercan yükün gelir Elvan elvan kokun gelir Yâr oturmuş yele karşı Şahinim var bazlarım var Tel alışkın sazlarım var Yâre gizli sözlerim var Diyemiyom ele karşı Hani Karac'oğlan hani Veren alır tatlı canı Yakışmazsa öldür beni Yeşil bağla ala karşı VAR GİT ÖLÜM Ölüm ardıma düşüp de yorulma Var git ölüm bir zaman da gene gel Akıbet alırsın komazsın beni Var git ölüm bir zaman da gene gel Şöyle bir vakitler yiyip içerken Yiyip içip yaylalarda gezerken Gene mi geldin ben senden kaçarken Var git ölüm bir zaman gene gel Çıkıp boz kurtlayın ulaşamadım Yalan dünya sana çıkışamadım Eşimle dostumla buluşamadım Var git ölüm bir zaman da gene gel Karac'oğlan der ki derdim pek beter Bahçede bülbüller şakıyıp öter Anayı atayı dün aldın yeter Var git ölüm bir zaman gene gel KADİR MEVLAM SENDEN BİR DİLEĞİM VAR Kadir Mevlam senden bir dileğim var Muhannes kuluna muhtaç eyleme Cennet-i alâyı nasib et bana Sırat köprüsünden yolum bağlama Kapımıza kara deve çökünce Fırtınasi şol alemi yıkınca Cehenneme kul seçilip çıkınca Kadir Mevlam o kullardan eyleme Kadir Mevlam ateş atma özüme Dünya malı görünmüyor gözüme Kadir Mevlam sen bak benim yüzüme Cehennemin ateşiyle dağlama Karac'oğlan hata çıkmaz dilimden Kocadım da hayır gelmez elimden Kadir Mevlam asla geçmez kulundan Deli gönül ah çekip de ağlama ELİF İncecikten bir kar yağar Tozar Elif Elif diye Deli gönül abdal olmuş Gezer Elif Elif diye Elif'in uğru nakışlı Yavru balaban bakışlı Yayla çiçeği kokuşlu Kokar Elif Elif diye Elif kaşlarını çatar Gamzesi bağrıma batar Ak elleri kalem tutar Yazar Elif Elif diye Evlerinin önü çardak Elif'in elinde bardak Sanki yeşil başlı ördek Yüzer Elif Elif diye Karac'oğlan eğmelerin Gönül sevmez değmelerin İliklenmiş düğmelerin Çözer Elif Elif diye |
KUL HİMMET http://www.dosthane.de/ozan.jpg Hayatı ve Şiirleri 16'ncı yüzyılın sonlarında Tokat Almus Güdümlü köyünde doğdu. 17'nci yüzyılın ilk yarısında öldü. Coşkulu deyişleriyle tanınan ve Hatayi ile Pir Sultan'dan sonra gelen üçüncü büyük Alevi-Bektaşı şairi. Pir Sultan ile yakın arkadaştı. Onun asılmasından sonra uzun süre saklandı. Şiirlerinde tarikat kurallarını her kültür düzeyinden Alevi-Bektaşilerin anlayabileceği bir yalınlıkla anlattı. Bazı şiirleri asıl isimleri İbrahim ve Hacik Kız olan "Kul Himmet Üstadım" takma isimli şairler ve başka Himmetlerin yazdıklarıyla karıştı. Kul Himmet'le ilgili bilgi ve şiirleri Cahit Öztelli, "Pir Sultan'ın Dostları" (1984) adlı kitabında derledi. SEYYAH OLUP ŞU ÂLEMİ GEZERİM Seyyah olup şu alemi gezerim Bir dost bulamadım gün akşam oldu Kendi efkarımca okur yazarım Bir dost bulamadım gün akşam oldu İki elim gitmez oldu yüzümden Ah ettikçe yaşlar gelir gözümden Kusurumu gördüm kendi özümden Bir dost bulamadım gün akşam oldu Bozuk şu dünyanın temeli bozuk Tükendi daneler kalmadı azık Yazıktır şu geçen ömre yazık Bir dost bulamadım gün akşam oldu Kul Himmet üstadım ummana dalam Gidenler gelmedi bir haber alam Abdal oldum şal giydim bir zaman Bir dost bulamadım gün akşam oldu Dün gece seyrim içinde Dün gece seyrim içinde Ben dedem Ali'yi gördüm Egildim niyaz eyledim Düldül'ün nalini gördüm Kanber'i durur saginda Salinir cennet baginda Ali, Musa Turdagi'nda Ben dedem Ali'yi gördüm Üç çerag yanar sisede Arslanlar gizli mesede Yedi iklim dört kösede Ben dedem Ali'yi gördüm Yüce daglar boran coskun Kul Himmet askina düskün Cümle meleklerden üstün Ben dedem Ali'yi gördüm Aklim fikrim yâr eyledim ben bana Aklim fikrim yâr eyledim ben bana Ögüt verdim deli gönül almadi Bir kilecigi var almis eline Dünyayi içine koydum dolmadi Almasi farz imis sünnettir selâm Hak nurdan yaratmis yaz dedi kalem Bir çiçek yaratti ol Rabb'ül-âlem Ani kokulayan mahrum kalmadi Var bir pire eris serseri gezme Gözet gözün önün yolundan kalma Degme bir dükkâna yükünü çözme Bunda çok bazergân assi kalmadi Gençlik yaza benzer kocalik güze Yüregim baslidir dertlerim taze Boynun eg de hizmet eyle üstâza Seytan benlik ile menzil bulmadi Kul Himmet'in deste gülü elinde Daima zikreder Hakk'i dilinde Bir güzel sevmisim Hakk'in yolunda Hayali gönülden zail olmadi |
KAZAK ABDAL http://www.dosthane.de/ozan.jpg Hayatı ve Şiirleri Romanya Türklerindendir. Onyedinci yüzyilda yasadigi sanilan bir ozandir. Siirlerinin bir kismi hiciv örnekleriyle doludur. Dili yalin ve sadedir. Rahat okunur. Siirleri güncelligini halen korumaktadir. Kazak Abdal'in ucu tenteneli ve taslanmis bir mendilinin, Demir Baba dergahinda bulundugunu, Deliorman'dan gelen göçmenler söylemektedirler. Kazak Abdal, Denizli'deki dergahinda yatmaktadir. ORMANDA BÜYÜYEN ADAM AZGINI Ormanda büyüyen adam azgını Çarşıda pazarda insan beğenmez Medrese kaçkını softa bozgunu Selam vermeğe dervişan beğenmez Alemi tan eder yanına varsan Seni yanıltır bir mesele sorsan Bir çim bile çıkmaz karnını yarsan Camiye gelir de erkan beğenmez Elin kapusunda kul kardaş olan Burnu sümüklü gözü yaş olan Bayramdan bayrama bir tıraş olan Berber dükkanında oğlan beğenmez Dağda bayırda gezen bir yörük Kimi tımarlı sipahi kimi bir bölük Bir elife dili dönmeyen hödük Şehristana gelir ezan beğenmez Bir çubuğu vardır gayet küçücek Zu'mü fa'sidince keyf getirecek Kırık çanağı yok ayran içecek Kahveye gelir de fincan beğenmez Yaz olunca yayla yayla göçenler Topuz korkusundan şardan kaçanlar Meşe yaprağını kıyıp içenler Rumeli Yenice'si dühan beğenmez Aslında neslinde giymemiş hare İş gelmez elinden gitmez bir kare Sandığı gömleksiz duran mekkare Bedestene gelir de kaftan beğenmez Kazak Abdal söyler bu türlü sözü Yoğur ayran ile hallolmuş özü Köyden şehre gelse bir Türk'ün kızı İnci yakut ister mercan beğenmez EŞEĞİ SALDIM ÇAYIRA Eşeği saldım çayıra Otlaya karnın doyura Gördüğü düşü hayıra Yoranın da avradını Münkir münafıkın soyu Yıktı harap etti köyü Mezarına bir tas suyu Dökenin de avradını Derince kazın kuyusun İnim inim inilesin Kefen dikmeye iğnesin Verenin de avradını Dağdan tahta indirenin Iskatına oturanın Hizmetini bitirenin İmamın da avradını Müfşidin bir de gammazın Malı vardır da yemezin İkisin meyyid namazın Kılanın da avradını Kazak Abdal söz söyledi Cümle halkı dahleyledi Sorarlarsa kim söyledi Soranın da avradını BENIM PIRIM HACI BEKTAS VELI'DIR Benim pirim Haci Bektas Veli'dir Pirim piri Sâh-i Merdân Ali'dir Seyit Ali Sultan Kizil Deli'dir Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir Erenlerin lokmasindan yer isen Gerçek imâmlarin aslin der isen Dinle pendi san derim er isen Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir Arslan gibi apul apul yürüyen Kendi özün Hak sirrina bürüyen Kepenegin yani sira sürüyen Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir Mümin olan lokmasini yedirir Her sözleri rumuz ile bildirir Gümânsiz bil onu gerçek velidir Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir Kizil Deli ocagindan uyanan Bastan basa yesillere boyanan Varip pirin esigine dayanan Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir Mekân tutmus Hanbagi'nda bucagin Bulutlara agip tutan sancagin Uyandiran pirimizin ocagin Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir Kazak Abdal der rivâyet eyledim Üç yüz altmis er ziyâret eyledim Bu da söz basi hikâyet eyledim Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir |
Virani... VİRANİ Gel Dilber Ağlatma Beni Şah-I Merdan Aşkına Dü Cihanın Ranimasi Şii Yezdan Aşkına Şahım Hasan Pir Hüseyin Kerbela Meydan İçin Lütfedip Bağışla Cürmüm Ali Süphan Aşkına Virani, 16. yy.'ın sonu ile 17. yy .başlarında yaşayan güçlü bir ozandır. Bektaşiliğin ikinci piri Balım Sultan'dan el almıştır. Bir süre Necef-i Eşref de Hz. Ali Türbesi'nde türbedarlık, babalık yapmıştır, (1587-1618) yıllarında İran'da saltanat süren Şah Abbas'la görüş*müştür. Anadolu'nun bir çok yerlerini ve daha sonra da, Bulgaris*tan'da Deliorman ve Debruca'yı dolaşmıştır. Neceften dönüşünde, Deliorman yöresinde bulunan Demir Baba tekkesini ziyaret etmiş ve ondan bilgilenmiştir. Demir Baba, soy zinciri itibariyle Peygam*ber'e ulaşır. Demir Baba Velayetnamesi'nde, Virani'nin Demir Baba ile görüşmesi şöyle anlatılır: Demir Baba'ya, Arap ve Açem dillerini bi*len bir kimse geldiği ve müridleriyle Rumeli'ye geçtiği ve bu kişi*nin adının da Viranı olarak söylendiği bildirilir. Ancak gaflet içinde olduğu ve "Kutupluk'' davası güttüğü de ilave edilir. Demir Baba manevi yönden kendisinin daha üstün olduğunu göstermek ister. Demir Baba, o tarihlerde yüz yirmi yaşına ulaşmış ulu bir ihtiyar*dır. Virani, onun batın kılıcıyla yenilir, yere geçer. Huzurunda di*van durup, niyaz eder. Demir Baba'dan icazet ister. Ancak, önce Virani'ye nasihatler verir ''kişi böyle sevdalarda olmasa gerek. Kur'an'a uy Sure-i Fatiha'da ne kadar harf olduğunu bilir misin? Onlardan geçmeyen veli olmaz. Bu kadar suhufla (hartle) dört kita*bı yutsa bile. Kapıdan girmeyen, içeride ne olduğunu bilmez. Bilen aşık da, dava kılmaz. Kimse kusuruna kalmaz,..'' Bu nasihatten sonra Demir Baba, Virani'ye icazet verir. Virani, oradan Otman Baba Sultan'ı ziyaret etmek için yola çı*kar. Sabahleyin Karlıova'da Hafız Zade Türbesi'ne gelir. Ancak Virani rahatsızlanır ve öğleden sonra orada hakka yürür. Avlu kapısı önüne gömülür. Demir Baba Velayetnamesi'nde de söz edildiği üzere, Virani, Arapça, Farsça bilen güçlü bir şairdir. "Virani Baba Divanı'' ile ''Virani Baba Risalesi''adlı basılmış eserleri günümüze kadar gelmiştir, Özellikle Hz. Ali'yi öven, On iki İmam'ı dile getiren coşkulu methiyeleri vardır. Eserlerinden bazıları: Dilinde canan olubdur Dilinde canan olubdur Sücudum sacidim insan olubdur Vücudum şehrine Şahı-muhakkak Bilin ki fazl-ı Hak Yezdan olubdur Gönül didara karşı ol sebebden Ayrılmaz Vallahi hayran olubdur Virani dervişe lütfetti Haydar Erişti üçlere Selman olubdur. İstemem alemde gayrı meyvayı İstemem alemde gayrı meyvayı Tadına doyulmaz balımdır Ali İstemem eşyayı verseler dahi Kokmazam sünbülü gülümdür Ali Ali'mdir kadehim Ali'mdir şişe Ali'm sahralarda morlu menekşe Ali'm dolu yedi iklim dört köşe Ali'm saki Kevser dolumdur Ali Ali vahid şah-ı Resul kibriya İmam Hasan Hüseyn Şah-ı Kerbela İmam Zeynel-Aba ol sahib-liva Büküldü kametim dalımdır Ali Muhamrned Bakır'dır tendeki canım Ca'ferüs -Sadık'tır dinim imanım Musa-i Kazım'dır derde dermanım Varlığım kalmadı malımdır Ali Aliyyür -Rıza'dır Şah-ı Horasan Taki ile Naki gösterdi burhan Hasanül-Askeri mah-ı dırahşan Yokladım talihim falımdır Ali Muhamrned Mehdi'dir sahibüz-zaman Oniki İmam'a kul oldum heman Ma'sum-ı pakandır envar -ı cihan Esrar-ı Huda'ya alemdir Ali Virani'yem düştüm şimdi derdine Vücudum gark oldu çile bendine Gönül sormaz oldu kendi kendine Söyler dehanımda dilimdir Ali Gel Dilber Ağlatma Beni Gel Dilber Ağlatma Beni Şah-I Merdan Aşkına Dü Cihanın Ranimasi Şii Yezdan Aşkına Şahım Hasan Pir Hüseyin Kerbela Meydan İçin Lütfedip Bağışla Cürmüm Ali Süphan Aşkına İmam Zeynel Abidin'in Abina Umdumusa Arayıp Özünde Bakiri Buldunusa Ceddin Evlad-I Muhammet Cafer'i Bildin İse Rahme Gel Ol Şah-I Merdan Ali Ümran Aşkına Seyit Musa'yı Kazım'dır Ehl-İ Beytin Serveri Cani Aşkı Nuş Edenler Müpteladır Ekseri Sahi Şehidi Horasan İmam Rıza'dan Beri Müptelayı Merhamet Kıl Kalb-İ Viran Aşkına Ey Virani Çıkma Yoldan Doğru Raha Gel Beri Muhabbet Şevkat Senindir Ey Hasan-Ül Askeri Evliyalar Serfirazi Haci Bektaş-ı Veli Sen Ganisin Ver Muradı Devri Mihtan Aşkına Nedir Ey Gaziler Benim Yandığım Nedir Ey Gaziler Benim Yandığım Haldan Bilmez Yar Elinden Dertliyim Bu Aşkın Ateşi Yaktı Sinemi Pervaneyim Nar Elinden Dertliyim Gafletten Uyandım Gözümü Açtım Aşkın Küresinde Kaynadım Piştim Yavru Şahan Gibi Tuzağa Düştüm Kurtulamam Tor Elinden Dertliyim Binbir Niyaz Ettin Eğledin Beni Bir Kadım İkrara Bağladın Beni Gül Diye Tikene Dağladın Beni Kokulatmaz Har Elinden Dertliyim Çıktım Şu Alemi Seyran Etmeye İkrar Verdim Bu İkrarı Gütmeye İndim Bedest Ana Pazar Etmeye Şenliği Yok Şar Elinden Dertliyim Virani'yem Çekem Yarın Kahrını Ver Doldur İçeyim Aşkın Zehrini Muhabbete Saldık Gönül Bahrını Geçti Zaman Zar Elinden Dertliyim |
Saat: 21:45 |
©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık