MsXLabs
Sayfa 5 / 15

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Kahve Molası (https://www.msxlabs.org/forum/kahve-molasi/)
-   -   Hayatın içinden Satır Araları (https://www.msxlabs.org/forum/kahve-molasi/18112-hayatin-icinden-satir-aralari.html)

Misafir 28 Temmuz 2007 20:59

hayat piskopat bir öğretmendir acıyla tatlıyı öğretir. örneklerden biri hayata 5 tane çiçek atsan, hayatta sana 10 tane ok atıyor yani 5 iylik yap 10 düşman kazan. hayat en iyi öğretmendir.


Misafir 3 Aralık 2007 19:19

Küçük derelerdir büyük nehirleri oluşturan
Küçük mutluluklar küçük küçücük derelerdir
Büyük nehri ararken üzerinden atladığın
Arkana dönüp de bakmadığın
Küçük mutluluklar...
Çıtır çıtır simittir çayın yanında
Aniden radyoda çıkan şarkı
Kar yağınca tatil olan okul
Başarılı bir rejimin birinci günü
Sokakta sevebildiğin bir kedi
Yürüyen güvercinin kafası
Tenekedeki fesleğen
Kurumuş çamaşırlar belki bir kış ikindisi
Geri gelen elektrik
Babanın hikayeleri,annenin yemekleri
Tamir ettiğin alet
Yeşil tişörtün yatarken giydiğin
Bir dostunun başarısı neler çektiğini bilmediğin
Elini sımsıkı tutan minicik el
Dudağında ıslık yürüdüğün yol
Birden çıktığın yolculuk
Sana açılan kapılar
Sana kapıyı açanlar
Hoş gelenler
Hoş buldukların
Yalnız kalabilmek dilediğinde
Kavuşabilmek özlediğinde.....

Bazen suskunluk kelimelerden daha çok şey anlatır ya...İşte öyle bir şey..Kendime ,çevreme yani pozitif elektrik vermek istediğim herkese....
Geçen gün bakkala girdim.Bizim bakkal,yaşlı bir amcayla sohbet ediyordu.Konu:"YTL"...Amca iyi olduğundan bahsediyordu. ‘Nasıl yani,şimdi biz yılbaşından önce yoksulduk,şimdi zengin mi olduk?’diye konuya girdim...Amca: ‘Karnımız doyuyor,daha ne isteyelim.’dedi.Ben önyargıya karşı olmama rağmen, direk olaya ideolojik olarak girdim...Sonra baktım ki amcam başka şeylerden bahsediyor..Diyor ki:
-Siz vitrin çocuklarısınız...Ne görürseniz istiyorsunuz,ne görürseniz alıyorsunuz.İdare etmeyi bilmiyorsunuz.Ondan sonra da paramız yetmiyor diye ağlıyorsunuz.Mutluluk karnının doymasıdır...Gerisi nasılsa gelir.Sen yağ kuyruğunda beklemenin,ekmeği karneyle almanın,savaşın ortasında her an ölmeyi beklemenin nasıl bir şey olduğunu biliyor musun?Sizler yetinmeyi,küçük şeylerle mutlu olmayı bilmiyorsunuz.Söyle bakalım,kaç tane ayakkabın var?Annenle babana sor,sana Kıbrıs harbinde tepelerinden geçen uçakları,karartmaları anlatsınlar...
Ben alacaklarımı aldım,hem de fazlasıyla!..Beraber çıktık.Eve kadar bana eşlik etti.Sohbet ederek yürüdük.Ne iş yaptığımı öğrenince yüzü ışıldadı.Çok hoşuna gitti.Çocuklarından filan bahsetti.Sonra vedalaştık,gitti...
Her insanın bir hikayesi vardır.Ayaküstü bir şeyler öğrendim.İnsanın karnının doyması,hatta nefes alabilmek kimi zaman...Güvenle uyuyup,yatağından güvenle kalkabilmek .Küçücük şeyler.Küçük, küçücük mutluluklar...Belki mutluluk öğrenilebilecek bir şey...Biraz pozitif bakabilmeli...
Mutluluk bazen o kadar kolay ki..Mutlu olmayı bilene,daha doğrusu mutlu olmak isteyene..Belki de bunu bir hayat felsefesi haline getirmeli,mutlu olmayı öğrenmeli..Kim olduğunu hatırlamıyorum,ünlü bir düşünür demiş ki: "Sadece aptallar mutlu olur..."Ara sıra aptal olmanın kime zararı olur ki...
Hadi yılın ilk erik çiçeği kokusunu ta ciğerlerinize kadar çekin...Bakalım siz de benim kadar mutlu olabilecek misiniz...Gerçi ben bu yıl,henüz bu mutluluğu yaşayamadım.Ama yakındır...
Mutluluk parfüm gibidir,kendine bulaştırmazsan,başkalarına veremezsin.. Bu bahar size mutluluk getirsin ve bulaştırın herkese...
Kaldırın başınızı,bakın gökyüzüne..
Aydınlık,mutlu bir geleceğe,gülümseyen bir yüzle...Tıpkı çakıl taşları gibi,rengarenk ama hepsi kendi renginde...


yüksel2 6 Aralık 2007 21:46

Bu kadar satır arasına manşette lazım


Hastanenin bir koğuşunda şifa bulmaz üç kötürüm bulunuyordu. Koğuşa ilk gelen, pencerenin yanında, sonra gelen ortada, en son gelen hasta ise kapının yanında yatıyordu.

Ortada yatan, "iyimser" bi adamdı. Canlı ve neşeli konuşmasıyla, arkadaşlarının kederlerini azaltmaya çalışıyordu...

Soğuk bir kış gecesi, pencerenin yanındaki hasta öldü. Onu kaldırdıktan sonra, ortadaki hastayı, pencerenin yanına, kapının yanındakinide ortaya yatırdılar. Kapının yanınada bir hasta geldi.

Pencerenin yanındaki iyimser adam, hergün dışarıdaki gördüklerini yatak arkadaşlarına anlatmaya başladı....

Karşıdaki parkı, ağaçları, kuşları, yoldan geçen insanları anlatıyordu. Neşeli neşeli oynayan çocukları, esrarengiz adamları söylüyor, onları uzun uzun anlatarak, çaresiz yatan arkadaşlarını eğlendiriyordu...

Hergün gelip geçenlere yavaş yavaş isimler takmaya başladı. Ötekiler artık, sabah işe gidenlerin, öğleyin geçen yolcuların akşam eve dönen kimselerin hikayelerini dinleye dinleye onları tanımaya başladılar..

Böylece, hastanenin ruha ağırlık veren havası dağılıyor, odaya biraz neşe yayılıyor, bir türlü geçmek bilmeyen can sıkıcı saatleri tatlı hikayeler dolduruyodu. Bundan dolayı öteki iki hasta, pencere yanındaki arkadaşlarına şükran duyguları besliyorlardı....

Birgün ortada yatan hastanın aklına ansızın bir düşünce geldi. Eğer pencerenin yanındaki hastaya bir şey olacak olursa, oaraya kendisi geçecek ve onun hikayesini dinlemektense, dışarıdaki bu renkli hayatı, kendi gözleriyle görecekti.

Bu düşünce günlere kafasında yer etti. Yattığı yerde hep bunu düşünüyor ve bir çare aryordu. Bir gün bunuda buldu....

Pencere yanındaki adama bazen bir kalp krizi geliyordu. İlaç şişesi ve kaşığı yanbaşındaki komidinin üzerinde duruyordu. Kalp krizi gelince güçlükle elini uzatıyor ve ilacını kendisi alıyordu. Çünkü çok kere oda da hasta bakıcı bulunmuyordu.

Bir gece yine pencerenin yanındaki hastaya bir kriz geldi. Elini ilaca uzattı ise de, ortadaki hasta büyük bir gayretle doğruldu ve şişeye elini vurarak yere düşürdü. Şişe paramparça olmuştu....

Ertesi sabah pencerenin yanındaki hastayı ölü buldular. Ortadaki hasta, pencerenin yanındaki yatağa geçeceğini düşünüyor, hayata yeniden kavuşacakmış gibi, için için seviniyordu.

Ölüyü kaldırdılar. Kendisinide pencerenin yanındaki yatağa geçirdiler.
İçinden:
-Pencereden dışarıya bakmak için, hasta bakıcısının çıkmasını beklemeliyim, diye düşlündü. Bakarsın benden şüphe duyabilirler.

Oda da yapayalnız kalınca, başını güçlükle doğrulttu ve büyük bir arzuyla pencereden dışarı baktı.

Birkaç metre ötede, SİMSİYAH DUVARDAN BAŞKA BİRŞEY YOKTU.....


nünü 15 Aralık 2007 11:39

hayat; çabadır, emektir..


MaRCeLLCaT 15 Aralık 2007 11:41

düşmediysen dizlerin kanamadıysa yürümeyi bilmiyorsun ....


Misafir 18 Aralık 2007 09:34

Gülmek “SAFTIR” denme riskini göze almaktır.
Ağlamak ise “DUYGUSAL” görünme riskini…
Birine yakınlaşmak “KENDİNİ KAPTIRMA” riskini göze almaktır.
Sevdiğini söylemek “SEVİLENİ YİTİRME” riskini…
Düşüncelerini söylemek ise “DOKUZ KÖYDEN KOVULMA” riskini…
Umutlanmak “HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRAMA” riskini göze almaktır.
Sevmek ise “KARŞILIK GÖRMEME” riskini…
Ama riskler alınmalıdır, çünkü hayatımızın en büyük riski hiç risk almamaktır.
Çünkü yaşamak “ÖLMEK” riskini göze almaktır.


nünü 18 Aralık 2007 17:31

hayat;

sen
ben
o
biz
siz
onlar


Misafir 5 Mart 2008 10:39

-- İnsan vardır ;

İnançlıdır.
Uyumludur.
Barışçıdır.
Elde ettiğinden fazlasını başkası için de ister.

Bunun için,
Hep mutludur.
Huzurludur.
Örnek insandır.
Ölüp gitse de ;
Kalplerde özel yeri vardır.

İnsan vardır ;
İnkarcıdır.
Doyumsuzdur.
Takdir edilince hoşlanır,
Fakat takdir etme duygusundan yoksundur.

Nefsinde gurur,
İçinde hep BEN duygusu vardır.
Ve o BEN e mahkumdur.

İşinde ona mahkumdur.
Sözünde ona mahkumdur.
Sosyal ilişkilerinde ona mahkumdur.
Ona göre;
Hep kendi işi, davranışı doğrudur.
Hep kendi sözü doğrudur.
Hep kendi görüşü doğrudur.
Hep kendisi üstündür ..

İnsan vardır;
Kendini yaratanı tanısın,
O nu ansın,
O na şükretsin diye yaratıldığı halde..
O başkasını tanımakta,
Başkasını anmakta,
Başkasını saymakta,
Başkasına şükretmektedir!..

Neden mi ?
Çünkü;
İnkar duygusu nefse hoş gelir.
Karşı koyma ve başkaldırma dürtüsü,
Nefsi tatmin eder.
İçteki ben i kamçılar.


İyiliği unutmayı,
Bir özellik, bir ayrıcalık sayar&
Ulu yaratıcıya karşı bile
Şükretmeyi unutturur!..

Şu halde ;
Ben mahkumları arasında,
Kimseden teşekkür bekleme !..
Biri senin iyiliğine karşı kötülük yaparsa...
İyi anıları yakıp yok ederse ...
Tüm iyilikleri unutursa;
Sakın şoka girme !..
Hayrete düşme !...

Unutma ki;
İyilik yaptığın için ;
Düşmanların çoğalabilir.
Seni çekemeyenler olabilir.
Hatta ;
Dışlanabilir,
Unutulabilirsin !..

Yine de gam yeme !..
Çünkü;
Bazen insan nankördür.

Bir anayı, bir babayı düşün !..
Evladını yetiştirmiş ...
Yedirmiş, içirmiş, giydirmiş ...
Eğitmiş, öğretmiştir !..
Uyuyuncaya kadar, hep uykusuz kalmış,
Onu doyuruncaya kadar aç kalmış,
Rahat etmesi için yorulmuştur!..

Ne var ki;
Bazen çocuk,
Büyüyüp güçlenince,
Kendi kendine yetince,
İçindeki ben kabarınca ;
*******, babasını dışlamış,

Dahası ;
Ağır sözler söylemeye,
Zulmetmeye,
Onlara el kaldırmaya başlamış !..

Fakat ne gam !..
Sütü bozuk,
Kişiliksiz kimseler
İyilikleri unutsa da,
Hiçbir şeyi unutmayan birine,
Yüce yaratıcıya güvenmek gerek !..

Öyle ise ;
Kimseden teşekkür bekleme !..

Hiçbir şey,
İyilik yapmana engel olmamalı ...
Başkasını düşünmekten,
Hakkı söylemekten,
Seni alıkoymamalı ...
Ümitsizliğe düşmeye,
Neden olmamalı ...

Yapacaksan ;
İyiliği teşekkür için değil.
Allah için yap !..
Ve her zaman
Kazançlı sen ol !..

Unutma !..
Kindarın kini sana zarar veremez !..
Ve sen,
İyilik yapabildiğin için şükret !..

Şükret ki ;
Sen iyisin, o kötü !..

Şükret ki;
Sen doğru yoldasın, o yanlış yolda ...

Şükret ki;
Sen mutlusun, o mutsuz !..

Kimseden Teşekkür Bekleme !..
Birine hediye ettiğin kalemle o,
Seni hicvedebilir, yerebilir,
Dayanması için verdiğin bastonla,
Senin başını yarabilir.
Öpmek için aldığı elini,
Hatta ısırabilir ...
Zîra
Aşağılık yaratık,
Kendini yaratana karşı,
Büyütene karşı,
Eğitene karşı..
Bu denli nankör olursa ;
Diğer varlıklara karşı,
Onun daha iyi olması beklenemez !..

Öyle ise ;
Yaptıkların için,
Yapacakların için,
Kimseden teşekkür bekleme !..

Ve bil ki ;
Her şeyi iyi bilen,
Her şeyi iyi değerlendiren,
Çok güçlü,
Çok yüce..
Bir yüce yaratıcı vardır !...
O, sana ve herkese yeter !..


Misafir 5 Mart 2008 10:40

Hepimizin hayatında hayal kırıklıkları vardır... Yaşadığımız büyük hayal kırıklıkları... O korkunç gerçekle yüzleştiğimiz anlar… En çok da ilişkilerimizde yaşadığımız hayal kırıklıkları acıtır canımızı…

Ulaşmaya çalıştığın şeyin aslında o şey olmadığını, yıllarını boşa verdiğini anlamak gibi...

Bir şarkıyı söylerken birden artık o şarkıyı kimsenin hatırlamadığını anlamak gibi...

Hayaline dokunup onunla sevişememek gibi...

Bir gece uyanıp yanındaki adama tüylerin ürpererek bakmak gibi...

Ya da sen ona çok alıştığını farkettiğinde onun ‘büyü bitti’ demesi gibi...

Bir adım atabilsen herşey değişeceğini çözdüğün anda artık yürüyemediğini anlamak gibi...

Aniden herkesin içinde birine aşık olduğunu belli eden bir laf ettiğinde herkesle birlikte onunda gülmesi gibi...

Ya da hayatının aşkının gözünün ucunda bir damla olarak durması gibi..

Aşık olduğuna pişman olmak ama bir türlü tüketememek gibi...

Ya da yıllardır baktığın aynanın camının kırık olduğunu anlamak gibi...

Onurlu bir hayat yaşayım derken, bütün eğlenceyi kaçırdığını görmek gibi...

Ya da, onunla konuşmak için can atarken msn'de seni blokladığını anlamak gibi...

Kucağındaki kedinini aslında oyuncak olduğunu anlamak gibi...

Yıllar aynı devam ediyor derken, elini attığında yüzünde kırışıklıkların varlığını hissedip yaşlandığını anlamak gibi...

Yediğin kuru ekmek içinde en sevdiğin şeyin olduğunu hayal ederken birinin ekmeğinin içinin boş olduğunu söylemesi gibi…

Kimseye kendini anlatamadığın için acı çekerken, kendimi anlatmak zorunda olduğum bu insanların yanında işim ne demek gibi...

Ya da için kan ağlarken gülmeye çalıştığın için aslında hiç üzülmediğini düşünmeleri gibi...

Tatlı uykunda tatlı yerlerde gezinirken karanlık bir odada yapayalnız uyanmak gibi...

Çok şey hissettiğin birinin ardından koşup yetişmeye çalışırken tam yetiştim dediğin anda onun başkasına sarıldığını görmek gibi...

Ya da başını çevirdiğinde hiç kimsenin seni dinlemediğini anlamak gibi...

Sevdiğin adamla konuşabilmek için onu aradığında telefonun hep meşgul çalması ve onun başka biriyle konuşarak mutlu olduğunu anlamak gibi...

Ya da hayatını verdiğin kişinin senin yüzüne gülerken aslında seni o anda aldattığını dakika dakika saniye saniye öğrenip yıkılmak gibi...

Bazı sabahlar uyandığında hala bazı şeyleri unutmamış ve aşamamış olduğunu anlamak gibi...

Ya da aldattığın kişinin, çaresiz sandığın ve ona istediğini yapabileceğinden emin olarak eve girdiğinde artık evde olmadığını anlamak gibi...

Ve yine unuttum sandım dediğin anda bir şeyin sana onu hatırlatması gibi...

Ya da çok sevdiğin hayranı olduğun bir şarkıcının konserine bilet alıp gittiğinde aslında konserin önceki gün olduğunu öğrenmek gibi...

Yıllarca beklediğin kişinin hiç gelmeyeceğinden emin olduğun an gibi...

Ya da eskiden çok üzgün ve kırgın gittiğin evine yıllar sonra ayakta ve dimdik gittiğinde artık bunu göstereceğin annen ve babanın olmadığını anladığın an gibi...

Çok yaşamak istediğin bir ilişkinin boğazında bir düğüm olarak kalması gibi...


Misafir 5 Haziran 2008 16:28

Kuşbakışı sevdalar, yalınayak koşan çocuklar kadar şanslı değildir.

Onlar evlerine kesiklerle dönerken; yaşadıklarını hisseder, siz sadece yaşadığınızı
sanırsınız..!

Elde edilenlerin hazzı için satınca elde ettiklerinizi, diz çökmüş çiçekler soluverir bahçenizde, bir dahaki bahara açar sandıklarınız, kuruyup gitmiştir çoktan...

Eziyet etmekten korkmazsanız, “buyurun” der hayat, kendi ruhunuzda
açtığınız deliklerden değil, başka ruhlardaki yarıklardan içeri girmekten korkar insan.

Sefalet denilen şey, ne kadar aç ya da açıkta kaldığınız değildir. Sefalet; yok
olan erdemleriniz için uydurduğunuz ve sizden başka kimsenin inanmadığı
bahanelerdir. Sevdiğiniz her şey, bir gün çekip gitmekte özgür olduğu halde,
çekip gitmek istemiyorsa, ona nedenlerini sormak hakkınız yok demektir. Bu
kadar sevmek, ilahi bir şeydir.

Sultanların bile hüzünlendiği, hüzünlerin bile acılaştığı, acıların bile gülümsediği
anlar vardır hayatta. Hepimiz için hem de!

Çoklukla bitmez sandığımız bütün kederler, çoklukla yaşanmaz sandığımız
mutluluklar, çoklukla bekleyip kavuşamadıklarımız varken, ümit etmek çocukça
geliyorsa, unuttuğunuz pek çok şey, hatırlanmayı bekliyordur. Ellerinizle
ördükleriniz, gönüllü verdikleriniz ve hesapsız yaşadıklarınız dururken, ne diye
umutsuzluğa düşer ki insan ¿

Sıçrayın uykunuzdan. Uyanmak ilk kez bu kadar heyecan versin. Bırakın el yüz
yıkamayı, kahvaltı etmeyi, fırlayın sokağa… Kaldırım taşlarını sayın eskisi gibi.

Tutulmamış birkaç dilek tutun, selam verin terk ettiğiniz yüreklere... “Eksilir”
diye korkmayın insanlığınız, çoğaltmak için sıvayın kollarınızı.

Beğenmedikleriniz varsa, içinize atmayın, yüzüne haykırın kusurları her neyse.
Düşman bildiklerinize bir şans daha verin. Belki de bu son şansınızdır affetmek
için.

Pek çokları gibi, çıkmazlarınızda size eşlik eden hayal kırıklıklarından yorulduysanız, başınızı alıp çok uzaklara gitmek yerine, başınızdakilerden kurtulup kendi içinize dönmeyi deneyin.

Farz edin ki; bugün yaşadığınız ilk ve son gündür.



Saat: 03:27
Sayfa 5 / 15

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık