MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Soru-Cevap (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/)
-   -   Bursa'nın kültürü hakında bilgi verir misiniz? (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/281292-bursanin-kulturu-hakinda-bilgi-verir-misiniz.html)

Misafir 15 Kasım 2009 13:26

Bana acil Bursa'nın kültürünün ne olduğu açıklanılması gerekiyor


fadedliver 15 Kasım 2009 13:59

Alıntı:

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 1567248)
Bana acil Bursa'nın kültürünün ne olduğu açıklanılması gerekiyor

Toplum ve Kültür
Doğal yapısının tarıma elverişliliği ve coğrafya bakımından konumunun yerleşime uygunluğu Bursa ili topraklarını tarih boyunca önemli bir yerleşim merkezi yapmıştır. Çeşitli tarih dö­nemlerinde yöreye egemen olan halklar arka­larında önemli kültür kalıntıları bırakmışlar­dır. Bursa bugünkü görünümünü 12. yüzyıl­dan sonra Türklerle birlikte kazanmaya baş­lamıştır. 14. yüzyıldan sonra iyiden iyiye belirginleşen Türk uygarlığı kuşkusuz kendi­sinden önceki değişik uygarlıkların bir bileşi­midir. Örneğin birçok Bizans söylencesi deği­şime uğrayarak Türk söylencesi durumuna gelmiştir.
Bursa Osmanlılar döneminde ülkenin en önemli dokuma merkeziydi. Kemha, atlas, kadife, tafta, bürümcük gibi çeşitli ipekli dokumanın yanı sıra havluculuk da il doku­macılığının önde gelen ürünlerindendir. İlin ün kazanan el sanatlarından biri de çinicilik­tir. İznik'te Bizans'ın son dönemlerinde baş­layan çinicilik 17. yüzyıl sonuna kadar önemi­ni korumuştur. İznik çinilerinde egemen renk maviye çalan yeşildir. Osmanlı döneminde birçok mimari yapıtı süsleyen bu çiniler hâlâ yapıldıkları günün parlaklığını korumaktadır.
Bursa ilinin yaşamında yöreye yerleştirilen Balkan göçmenlerinin önemli bir yeri vardır. Günümüzde ün kazanan Bursa bıçakçılığını göçmen ustalar geliştirerek bugünkü düzeye getirmiştir.
Bursa ilinin çeşitli yerleşim merkezlerinde Osmanlılar döneminden kalma birçok eski yapı vardır. Ayrıca Türk evlerinin en eski ve özgün örnekleri de Bursa ilindedir. 17. yüzyı­lın başlarında Bursa ve Mudanya'da yapılan evlerin üst ve alt katları aynı plandadır. Çıkma bulunmayan bu evlerin alt katlarının dış yüzeyleri tümüyle kapalıdır.

mesajın devamı için Bursa


Misafir 10 Mart 2010 17:42

cevap verirmisiniz
 
ya ben bursanın tarihini kültürünü sanatını ve cografyasını bulursanız sevinirim :))


Misafir 7 Nisan 2010 12:43

bursanın sanatını ve coğrafyasını anlatan varmı?
 
ödevim varda bursanın sanatı ve coğrefyasını anlatablecek varmı


Misafir 7 Nisan 2010 13:00

Alıntı:

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 1750907)
ödevim varda bursanın sanatı ve coğrefyasını anlatablecek varmı

Kültür ve sanat

Mutfak Kültürüİskender Kebap, yörenin ünlü yemeğidir.Kestane Şekeri de ünlü tatlısıdır. Trilye Zeytini de Dünyanın en iyi cins zeytinlerindendir.Kemal Paşa Tatlısı da en ünlü tatlısıdır
Karagöz Gölge oyunu, tarihte Bursa'nın Türk kültür yaşamına kazandırdığı en önemli etkinliklerdendir.

Coğrafya


Bursa 1890

Bursa ili topraklarının yaklaşık % 35 ini dağlar kaplamaktadır. Dağlar genellikle doğu-batı yönünde uzanan sıradağlar şeklindedir. Bunlar; Orhangazi'nin batısından Gemlik Körfezi'nin batı ucunda bulunan Bozburun'a doğru uzanan Samanlı Dağları, Gemlik Körfezi'nin güney yüzünü kaplayan ve Bursa Ovası'nı denizden ayıran Mudanya Dağları, İznik Gölü'nün güneyi, ile Bursa Ovası'nın kuzey kesimleri arasında yer alan Katırlı Dağları, Mudanya Dağlarının uzantısı olan Karadağ ve Marmara Bölgesinin en yüksek dağı olan Uludağ'dır (2.543 m). İlde en büyük yükselti 2543m ile Uludağ'dır. Bursa sınırları içinde iki önemli göl bulunmaktadır. Bunlardan biri Marmara Bölgesi'nin en büyük gölü olan İznik Gölü ve bir diğeri de Uluabat Gölü'dür. İlin en önemli akarsuyu Nilüfer Çayı' dır. Uludağ'ın güney yamaçlarından doğan ve Uludağ'dan kaynaklanan birçok küçük dere ile beslenen Nilüfer Çayı Bursa Ovası'nı sular. Bursa ili sınırları içinde birçok büyük ve verimli ova vardır. Bunlardan en önemlisi Bursa Ovası'dır. Verimli topraklarıyla Yenişehir, İnegöl, Karacabey, Orhangazi ve İznik ovaları da bitkisel üretimin yoğunlaştığı yerlerdendir. Türkiye'nin 4. büyük ili olan Bursa topraklarının % 17'sini ovalar oluşturmaktadır. En büyük illerimizden birisidir.

Vikipedi




Alıntı:

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 1724905)
ya ben bursanın tarihini kültürünü sanatını ve cografyasını bulursanız sevinirim :))

İnceleyiniz.=) Bursa


hakan0023 20 Kasım 2010 21:27

işte bursanın sanatları
 
El Sanatları

Bursa Osmanlı'nın ilk zamanlarında başkent olması ve ipek yolu üzerinde bulunması dolayısıyla Ekonomik ve Kültürel olarak tam anlamıyla bir merkez durumundadır.

Bursa'nın bu konumu el sanatlarının da zenginleşmesini sağlamıştır. Geçmişte el tezgahlarında ipek kumaşlar, ipek halı , kilim , çuval ve heybe dokunmaktaydı. Günümüzde bu dokumalar fabrikalarda veya büyük atölyelerde yapılıyor.

Bursa'da ipekböcekçiliğinin çok yaygın olması ipekçiliği de geliştirmiş, ipekli dokumaların merkezi olmuştur. Bursa'da dokumalardan başka urgancılık, saraçlık, bıçakcılık, demircilik,sedefçilik ,gümüş kakma sanatı, tenekecilik, köfüncülük, çarıkçılık,Dokumacılık, semercilik gibi el sanatları yapılmaktadır.
Köfüncülük

Köfün, Kestane ağacından yapılan , boyutlarına göre kullanım alanları da değişebilen bir çeşit sepettir. Bursa'da zanaatla uğraşan bir köfün ustası vardır. Bu zanaat işgücü ve ekonomik yetersizlikten dolayı kaybolmak üzeredir.

Köfünün boyutlarına göre kullanım alanları da değişmektedir. Büyük boy köfün kavun ve karpuz taşımada, orta boy köfün elma, portakal, küçük boy köfün de ise çilek, zeytin gibi meyveler taşınmaktadır.

Köfün yapımında kestane ağacı ve fındık ağacından yararlanılmaktadır. Bu ağaçların köfün yapımında kullanılmak üzere seçilmesinin sebebi dayanıklı olmasından ileri gelmektedir. Malzemeleri ise İznik'ten temin edilmektedir.

Bir köfün yapımda ortalama 20 tane ağaçtan kesilen ince ve uzun parça kullanılıyor. Elde edilen bu parçaların boyu yaklaşık 2 metredir. Köfün yapımında kullanılacak parçalar tezgahta sıyırgı ve ortak ile inceltiliyor. İnceltilmiş ve örülmeye hazır olan ağaçlara 'Yarma' adı veriliyor. Örme işlemi köfünün dip ve ağız kısmında kullanılan ağaç parçaları kalınlık ve ebat olarak farklıdır. Köfünleri ölçmek ve boyutları arasındaki farklılıkları ortadan kaldırmak için 50-70-80 cm'lik sopalar ölçü için kullanılmaktadır.

Elde edilen köfün ve sepetler tarlada meyve toplama ve taşıma maksatlı kullanımı dışında çeşitli mesleklerde de çok amaçlı olarak kullanılmaktadır.
Saraçlık

Saraçlık ; binek ya da çeki hayvanlarının takımlarının yapıma , süsleme ve onarma işidir.
Bursa'da saraçlık geçmiş yıllarda geleneksel zanaatlar arasında önemli bir yer tutmaktaydı. Ancak teknolojinin gelişmesi , motorlu taşıtların artması ile birlikte koşum atına ve yük atına gereksinim her geçen gün azalmaktadır. Bursa'da saraçlar ürünlerine ilçe ve köylerde alıcı bulmaktadırlar. Günümüzde Bursa'da saraçlık zanaatini sürdüren iki atölye bulunmaktadır. Bu atölyelerde hamut ve koşum malzemeleri yapılmaktadır.
Atın boynuna geçirilen ve koşum takımlarının bağlanarak atın arabayı çekmesini sağlayan parçaya hamut denir Hamut , iki ağaç parçasının birleştirilerek sırayla üzerine simit, fitil, dolma ve kabak gibi bölümlerden oluşur.
Hamut yapımında kullanılan malzemeler; ağaç , keçi derisi, manda derisi ve keçe'dir.
Deri parçalarının kesilerek koşum takımlarının yapılmasına ise koşumculuk denir.
Koşumculuk içinde yer alan parçalar ise şunlardır.
Paldum, başlık, gem, çeki kayışı, yan kayışı, yular ve dizgin. Saraçlarda koşum takımları dışında deri ile ilgili ürünlerde yapılmaktadır.
Saraçlıkta kullanılan aletler:
Çizgi pergeli , kayış inceltme tıraş bıçağı, manda boynuzu (Halkadan geçirilen deriye yuvarlak şekil vermek için), saraç bıcağı, Mat (Şimşirden yapılır), küçük hatte, büyük hatte biz veya tığı, nalpara kolu (Deriyi düzeltmek için kullanılıyor.)
Sıyırgı makinesi (Eğer yapımında), kesim makinesi (Deriyi dikmede) , sanayi tipi dikiş makinesi (Derinin dikilecek kısımları dikilir).
Bıçakçılık

Bursa'ya bıçakçılık '93'savaşından sonra Balkan göçmenleri tarafından getirilmiştir. Bu tarihten itibaren göçmen ustalar ve yetiştirdikleri çıraklar aracılığı ile bıçakçılık mesleğini geliştirerek bu günkü düzeyine getirmişlerdir.

Bursa el zanaatları arasında geçmişten günümüze kadar özel bir yeri olan bıçakların ünü günümüzde de sürmektedir. Geleneksel yöntemlerle el işi ile yapılan bıçaklar kullanım alanlarına göre ortalama 150 çeşit bıçak olduğu bilinmektedir. Bel bıçağı, et bıçağı, kıyma bıçağı, kaymak bıçağı, pastırma bıçağı, börek bıçağı, bekçi bıçağı , kasap bıçağı gibi çeşitlerini sayabiliriz.

Bursa bıçakçılığı içinde Arnavut çakısının da ayrı bir yeri vardır. Bu çakıların sap kısmı boynuzdan yapılmaktadır. Genelde koç boynuzu kullanılmaktadır. Bu boynuzlara kesteki adı verilen bıçak ile kazınarak şekil veriliyor. Kullanılan koç boynuzları kemik fabrikalarından, bıçak kısmında ise Karabük çeliği kullanılıyor. Arnavut çakıları daha çok Trakya bölgesinde alıcı buluyor. Genellikle hayvancılıkla uğraşan çifçiler, tırnak ve hayvan kesmek için kullanıyorlar.

Bıçakların üzerindeki yıldız sayıları bıçağın büyüklüğünü gösteriyor. Bunun yanı sıra bıçağı yapan usta üzerine ismini işliyor.
Semercilik

Semerin kullanım alanlarının daralması semere olan ihtiyacı da azaltmaktadır. Bursa'da iki semer ustası bulunmaktadır. Semer yapılırken kullanılan malzemeler ilçelerden temin ediliyor.

Semerin ahşap kısmında kullanılan gürgen ağacı dağ köylerinden, tabaklanmış keçi derisi Balıkesir'den getiriliyor. Keçi derisini doldurmak için kullanılan sazlar Bursa'nın merkezine yakın göllerden toplanıyor.

Semer yapılmaya başlanırken ; önce kasnak adı verilen gürgen ağacından yapılıyor. Kasnak yay şeklinde iki parçanın bir araya getirilmesiyle oluşturuluyor. Kasnağın üzerine içi saz ile doldurulmuş keçi derisi monte ediliyor. Keçi derisinin üzeri keçe ile kaplanıyor. Semerin ön ve arka kısmını da belirtiyor. Renkli ponponlar sadece binek semerlerine takılıyor, yük taşımak için yapılan semerlere ponpon takılmıyor.
İpekçilik

Şer'i Mahkeme sicileri Bursa daki ipekli dokumacılığın XlV. Yy. sonlarında oldukça gelişmiş olduğunu göstermektedir.
1845 yılında Bursa da 40 ipek iplik fabrikası varken 1860 yılında iplik iplik üreten imalathane sayısı 85'e yükselmiştir. Ancak 1856 yılında Fransa'da ortaya çıkan (Karataban) hastalığının 1860 yılında Bursa7da yayımlanması ile ipek üretiminde gerileme olmuş. Pastör üretimi adı verilen yöntemle tohum üretiminin başlaması ile 1888 yılında Torkomyan Efendi tarafından Darülharir adlı ilk İpekböcekçiliği okulu Bursa da hazırlanmış ve hastalıksız tohum üretimine başlanmıştır.

Bursa'da ipekçiliğin merkezi durumunda bulunan Kozahan ipek kozalarının satıldığı ve dokunan ipekli kumaşların satıldığı yer olma özelliğini günümüze kadar korumuştur. İpek böceğinin temel gıdası olan dut ağaçlarının zamanla azalması ve ipek böcekçiliği üretiminin maliyetinin artması nedeniyle Bursa da ipek böceği üretimi azalmıştır. İpek ve farklı sentetik kumaşların bulunmasında Bursa ipekçiliğini etkileyin faktörlerdendir. Tarihinde Bursa Atlasları ipeklileri ve kadifeleri ile Dünyada ün yapmış olan Bursa son yıllarda araştırmacı ve uzmanların bu konuya dikkat çekmeleri ile gündeme gelmiştir. Gün geçtikçe azalan ipek böceği üretimi ile yok olmak üzere olan Bursa ipeklileri tarihteki tozlu raflarda yerini almadan önce bu konuda çalışmalar yapılmaktadır.
Çarıkçılık

Anadolu insanının tarlada, bahçede giydiği çarık kullanım alanın daralmasıyla günümüzde artık Halk Oyunlarında ve evlerin şark köşelerinde bir süs eşyası olarak kullanılmaktadır.

Çarık 1960'lı yıllara kadar tarlada çalışan köylülerin yaygın olarak kullanıldığı, günlük yaşamında da giydiği temel bir ihtiyaçtır. Daha sonraki yıllarda tarımda makineleşmeyle birlikte insan gücünün ve karasabanın yerini tarım makinelerinin almasıyla birlikte çarığın kullanımı da yok olmaya yüz tutmuştur. Bununu yanında köyden kente göç sonucunda insanların şehirleşmesi, ayakkabı sanayinin gelişmesi de çarıkçılığın yok olması nedenlerindendir.

Bursa'da çarıkçılığın son durumu ise bu mesleğin yok olmak üzere olduğunu göstermektedir. Bursa Merkezde çarıkçılık mesleği ile uğraşan bir tane çarık ustası kalmıştır. Çarıkçılık mesleğinin bu duruma düşmesinde kazancının az olması ve buna bağlı olarak da çırak yetiştirilmemesi bu mesleğin bitmesine neden olmuştur.
Çarık yapımı: Çarık yapımında şaplı manda derisi kullanılıyor. Deriler Tabakhaneden elde ediliyor. Derinin kalınlığı çarığın kullanım alanına göre değişiyor. Tarlada kullanılacaksa kalın deri, Halk oyunlarında kullanılacaksa ince deri kullanılmaktadır. Manda derisi öncelikle boy boy kesiliyor. Çarıkçılıkta bu kesme işine Davlum deniliyor. Bayanlar için 15 cm. eninde , erkeler içinse 16.5 cm. eninde çift çift boylar kesiliyor. Ortaya çıkan dikdörtgen şeklindeki deriler keskilerle burun kısmı delinerek ince sırımla dikiliyor. Çarığın dili olan parçası sonradan ilave ediliyor. Bu kısma takılan boncuk ise süs amacıyla konulmaktadır. Daha sonra çarığın yan tarafları bir dar bir geniş alarak kesiliyor. Bu deliklerden sırım geçiriliyor. Sırım geçiriliyor. Sırım geçirildikten sonra gürgen veya meşeden yapılmış ahşap kalıplara çarıklar giydiriliyor. Kalıbın şeklini alan çarıklar kurumaya bırakılıyor. Kalıp çıkarıldıktan sonra hemen kurumaması ve yumuşak kalması için içine motor yağı sürülüyor. Çarık kullanıma hazır hale geliyor.
İZNİK ÇİNİCİLİĞİ
İznik çiniciliği İznik ve çevresinde yapılan kazılarda prehistorik çağlardan kalan seramik parçaları ortaya çıkarılmıştır. Bu kazılar sonucunda İznik te İ.Ö. 7000 li yıllarda seramik üretiminin Osmanlı mimari ürünlerinde yaygın olarak kullanılmıştır. İznikli çini ustaları Osmanlı Sarayı'nın himayesindeki kaşici başı tarafından bir locada örgütlendiler ve İstanbul ile diğer yerlerdeki bütün büyük yapıları çini ile süslemişlerdir. İznik çinilerinin desenleri ve renkleri Venedik ve Cenovalı tüccarların dikkatini çekmiş, çini ustaları bu talebi karşılamak için İznik surları dışında çini fırınları kurmuşlardır. 17.yy. dan sonra Osmanlı askeri ve ekonomik olarak zayıflaması ile çini fırınları da kapanmaya başlamıştır. İznik de geleneksel çini atölyeleri 1985 yılında Faik Kırımlı tarafından açılmış Eşref Eroğlu usta ile devam etmiştir. Rasih Kocaman , Adil Cangüven gibi ustalar dışında 1995 yılında İznik Eğitim ve Öğretim Vakfı çatısı altında İznik çini ve araştırma merkezi kurulmuştur. Ayrıcı Uludağ Üniversitesine bağlı Meslek Yüksek Okulunda çini ve seramik konusunda eğitim verilmektedir.

Günümüzde İznihttp://www.bursaworld.com/images/iznik_cinicilik.jpgk çini atölyelerini ve İznikli sanatçıları buluşturan Süleymanpaşa medresesi restore edilerek Turizm'e açılmıştır.
Renklerini ve desenlerini İznik doğasından alan İznik çinileri yapımında kuvars, cam tozu ve kil kullanılmaktadır. Bu malzemeler fırınlanıp öğütüldükten sonra hamur haline getiriliyor kalıplarda şekil verdikten sonra bir hafta kurumaya bırakılıyor daha sonra astarlama yapılarak tekrar kurutuluyor ve 930 derecede fırınlanıyor bir gün süreyle bu ısıda kalan plakalar fırın kapatıldıktan sonra kapağı açılmadan soğumaya bırakılıyor. Desenleme kısmında parşümen kağıdının üzerine çizilen motifin üzeri iğneye delinip kömür tozu dökülerek desenin plakanın üzerine çıkması sağlanıyor.Boyama kısmında İznik kırmızısı adı verilen kırmızının bulunması için yapılan işlemler ve kullanılan malzemeler genellikle ustalar tarafından saklanıyor. Boyama işleminden sonra plakalar sırlanarak 1000 derecelik fırında pişiriliyor.İznik çinilerinde en çok Çin temani , hatai, haliç işi, narlı desen, minyatürler, İznik kuşu , gül , karanfil motifleri kullanılmaktadır.

Çorapçılık

Malzemesi yün veya pamuk iplik olan Çorapları örerken iğ adı verilen beş küçük şiş kullanılmaktadır. İğler yaklaşık 10-15 cm uzunluğunda bir ucu çengelli çelikten yapılmış şişlerdir. Düz demir çubuklar eğe ve zımparanın yardımıyla; pürüzsüz yuvarlak hale getiriliyor. İğin ucuna eğe ardımı ile çengel şekli verilmektedir.Şişin ucundaki çengel sayesinde daha hızlı çorap örmektedirler .Çorabın ana malzemesi olan kuzu yünü genellikle Uşaktan getirtiliyor krem renginde olan bu yünleri kullanırken,motifler için renkli yün veya sentetik iplik kullanılmaktadır.Bursa çok göç alan bir kent olması nedeniyle kültürel anlamda faklılıkları da bir arada yaşamaktadır.Her kültür kendi çorap motifi ,örme tekniğini beraberinde getirmiş ve günümüze kadar yaşatmıştır.Özellikle Karacabey ilçesine bağlı Yenikaraağaç köyü çorapçı köy olarak tanınmakta ve ördükleri Drama çorabı ile isimlerini duyurmaktadır,Drama çorabı dışında ,'Yörük çorabı ' Pomak çorabı' gibi her kültürün kendini motifleri ile ifade ettiği çorap çeşitleri bulunmaktadır. :@:@:@:@:@:@:@:@:@:@:@:@yazın yazın bitmez


Misafir 14 Aralık 2010 17:11

Misafir

Bursa'nın kültürü hakında bilgi verebilir misiniz?
Bana acil Bursa'nın kültürünün ne olduğu açıklanılması gerekiyor
Cevaplandı Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
En İyi Cevap fadedliver tarafından gönderildi
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı Mesajı Görüntüle
Bana acil Bursa'nın kültürünün ne olduğu açıklanılması gerekiyor
Toplum ve Kültür
Doğal yapısının tarıma elverişliliği ve coğrafya bakımından konumunun yerleşime uygunluğu Bursa ili topraklarını tarih boyunca önemli bir yerleşim merkezi yapmıştır. Çeşitli tarih dö­nemlerinde yöreye egemen olan halklar arka­larında önemli kültür kalıntıları bırakmışlar­dır. Bursa bugünkü görünümünü 12. yüzyıl­dan sonra Türklerle birlikte kazanmaya baş­lamıştır. 14. yüzyıldan sonra iyiden iyiye belirginleşen Türk uygarlığı kuşkusuz kendi­sinden önceki değişik uygarlıkların bir bileşi­midir. Örneğin birçok Bizans söylencesi deği­şime uğrayarak Türk söylencesi durumuna gelmiştir.
Bursa Osmanlılar döneminde ülkenin en önemli dokuma merkeziydi. Kemha, atlas, kadife, tafta, bürümcük gibi çeşitli ipekli dokumanın yanı sıra havluculuk da il doku­macılığının önde gelen ürünlerindendir. İlin ün kazanan el sanatlarından biri de çinicilik­tir. İznik'te Bizans'ın son dönemlerinde baş­layan çinicilik 17. yüzyıl sonuna kadar önemi­ni korumuştur. İznik çinilerinde egemen renk maviye çalan yeşildir. Osmanlı döneminde birçok mimari yapıtı süsleyen bu çiniler hâlâ yapıldıkları günün parlaklığını korumaktadır.
Bursa ilinin yaşamında yöreye yerleştirilen Balkan göçmenlerinin önemli bir yeri vardır. Günümüzde ün kazanan Bursa bıçakçılığını göçmen ustalar geliştirerek bugünkü düzeye getirmiştir.
Bursa ilinin çeşitli yerleşim merkezlerinde Osmanlılar döneminden kalma birçok eski yapı vardır. Ayrıca Türk evlerinin en eski ve özgün örnekleri de Bursa ilindedir. 17. yüzyı­lın başlarında Bursa ve Mudanya'da yapılan evlerin üst ve alt katları aynı plandadır. Çıkma bulunmayan bu evlerin alt katlarının dış yüzeyleri tümüyle kapalıdır.

mesajın devamı için https://www.msxlabs.org/forum/turkiye...062-bursa.html
Eski 15-11-2009 #2 (mesaj-linki)
fadedliver Bayan-F
fadedliver - avatarı

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı Mesajı Görüntüle
Bana acil Bursa'nın kültürünün ne olduğu açıklanılması gerekiyor
Toplum ve Kültür
Doğal yapısının tarıma elverişliliği ve coğrafya bakımından konumunun yerleşime uygunluğu Bursa ili topraklarını tarih boyunca önemli bir yerleşim merkezi yapmıştır. Çeşitli tarih dö­nemlerinde yöreye egemen olan halklar arka­larında önemli kültür kalıntıları bırakmışlar­dır. Bursa bugünkü görünümünü 12. yüzyıl­dan sonra Türklerle birlikte kazanmaya baş­lamıştır. 14. yüzyıldan sonra iyiden iyiye belirginleşen Türk uygarlığı kuşkusuz kendi­sinden önceki değişik uygarlıkların bir bileşi­midir. Örneğin birçok Bizans söylencesi deği­şime uğrayarak Türk söylencesi durumuna gelmiştir.
Bursa Osmanlılar döneminde ülkenin en önemli dokuma merkeziydi. Kemha, atlas, kadife, tafta, bürümcük gibi çeşitli ipekli dokumanın yanı sıra havluculuk da il doku­macılığının önde gelen ürünlerindendir. İlin ün kazanan el sanatlarından biri de çinicilik­tir. İznik'te Bizans'ın son dönemlerinde baş­layan çinicilik 17. yüzyıl sonuna kadar önemi­ni korumuştur. İznik çinilerinde egemen renk maviye çalan yeşildir. Osmanlı döneminde birçok mimari yapıtı süsleyen bu çiniler hâlâ yapıldıkları günün parlaklığını korumaktadır.
Bursa ilinin yaşamında yöreye yerleştirilen Balkan göçmenlerinin önemli bir yeri vardır. Günümüzde ün kazanan Bursa bıçakçılığını göçmen ustalar geliştirerek bugünkü düzeye getirmiştir.
Bursa ilinin çeşitli yerleşim merkezlerinde Osmanlılar döneminden kalma birçok eski yapı vardır. Ayrıca Türk evlerinin en eski ve özgün örnekleri de Bursa ilindedir. 17. yüzyı­lın başlarında Bursa ve Mudanya'da yapılan evlerin üst ve alt katları aynı plandadır. Çıkma bulunmayan bu evlerin alt katlarının dış yüzeyleri tümüyle kapalıdır.

mesajın devamı için Bursa
Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
Eski 10-03-2010 #3 (mesaj-linki)
Misafir

cevap verirmisiniz
ya ben bursanın tarihini kültürünü sanatını ve cografyasını bulursanız sevinirim )
Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
Eski 07-04-2010 #4 (mesaj-linki)
Misafir

bursanın sanatını ve coğrafyasını anlatan varmı?
ödevim varda bursanın sanatı ve coğrefyasını anlatablecek varmı
Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
Eski 07-04-2010 #5 (mesaj-linki)
Blue Blood Bayan-F
Blue Blood - avatarı

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı Mesajı Görüntüle
ödevim varda bursanın sanatı ve coğrefyasını anlatablecek varmı
Kültür ve sanat

Mutfak Kültürüİskender Kebap, yörenin ünlü yemeğidir.Kestane Şekeri de ünlü tatlısıdır. Trilye Zeytini de Dünyanın en iyi cins zeytinlerindendir.Kemal Paşa Tatlısı da en ünlü tatlısıdır
Karagöz Gölge oyunu, tarihte Bursa'nın Türk kültür yaşamına kazandırdığı en önemli etkinliklerdendir.

Coğrafya



Bursa 1890

Bursa ili topraklarının yaklaşık % 35 ini dağlar kaplamaktadır. Dağlar genellikle doğu-batı yönünde uzanan sıradağlar şeklindedir. Bunlar; Orhangazi'nin batısından Gemlik Körfezi'nin batı ucunda bulunan Bozburun'a doğru uzanan Samanlı Dağları, Gemlik Körfezi'nin güney yüzünü kaplayan ve Bursa Ovası'nı denizden ayıran Mudanya Dağları, İznik Gölü'nün güneyi, ile Bursa Ovası'nın kuzey kesimleri arasında yer alan Katırlı Dağları, Mudanya Dağlarının uzantısı olan Karadağ ve Marmara Bölgesinin en yüksek dağı olan Uludağ'dır (2.543 m). İlde en büyük yükselti 2543m ile Uludağ'dır. Bursa sınırları içinde iki önemli göl bulunmaktadır. Bunlardan biri Marmara Bölgesi'nin en büyük gölü olan İznik Gölü ve bir diğeri de Uluabat Gölü'dür. İlin en önemli akarsuyu Nilüfer Çayı' dır. Uludağ'ın güney yamaçlarından doğan ve Uludağ'dan kaynaklanan birçok küçük dere ile beslenen Nilüfer Çayı Bursa Ovası'nı sular. Bursa ili sınırları içinde birçok büyük ve verimli ova vardır. Bunlardan en önemlisi Bursa Ovası'dır. Verimli topraklarıyla Yenişehir, İnegöl, Karacabey, Orhangazi ve İznik ovaları da bitkisel üretimin yoğunlaştığı yerlerdendir. Türkiye'nin 4. büyük ili olan Bursa topraklarının % 17'sini ovalar oluşturmaktadır. En büyük illerimizden birisidir.

Vikipedi




Misafir adlı kullanıcıdan alıntı Mesajı Görüntüle
ya ben bursanın tarihini kültürünü sanatını ve cografyasını bulursanız sevinirim )
İnceleyiniz.=) Bursa

Son Düzenleyen Blue Blood; 07-04-2010 @ 13:01. Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
Eski 3 Hafta Önce #6 (mesaj-linki)
hakan0023 Bay-M

işte bursanın sanatları
El Sanatları

Bursa Osmanlı'nın ilk zamanlarında başkent olması ve ipek yolu üzerinde bulunması dolayısıyla Ekonomik ve Kültürel olarak tam anlamıyla bir merkez durumundadır.

Bursa'nın bu konumu el sanatlarının da zenginleşmesini sağlamıştır. Geçmişte el tezgahlarında ipek kumaşlar, ipek halı , kilim , çuval ve heybe dokunmaktaydı. Günümüzde bu dokumalar fabrikalarda veya büyük atölyelerde yapılıyor.

Bursa'da ipekböcekçiliğinin çok yaygın olması ipekçiliği de geliştirmiş, ipekli dokumaların merkezi olmuştur. Bursa'da dokumalardan başka urgancılık, saraçlık, bıçakcılık, demircilik,sedefçilik ,gümüş kakma sanatı, tenekecilik, köfüncülük, çarıkçılık,Dokumacılık, semercilik gibi el sanatları yapılmaktadır.
Köfüncülük

Köfün, Kestane ağacından yapılan , boyutlarına göre kullanım alanları da değişebilen bir çeşit sepettir. Bursa'da zanaatla uğraşan bir köfün ustası vardır. Bu zanaat işgücü ve ekonomik yetersizlikten dolayı kaybolmak üzeredir.

Köfünün boyutlarına göre kullanım alanları da değişmektedir. Büyük boy köfün kavun ve karpuz taşımada, orta boy köfün elma, portakal, küçük boy köfün de ise çilek, zeytin gibi meyveler taşınmaktadır.

Köfün yapımında kestane ağacı ve fındık ağacından yararlanılmaktadır. Bu ağaçların köfün yapımında kullanılmak üzere seçilmesinin sebebi dayanıklı olmasından ileri gelmektedir. Malzemeleri ise İznik'ten temin edilmektedir.

Bir köfün yapımda ortalama 20 tane ağaçtan kesilen ince ve uzun parça kullanılıyor. Elde edilen bu parçaların boyu yaklaşık 2 metredir. Köfün yapımında kullanılacak parçalar tezgahta sıyırgı ve ortak ile inceltiliyor. İnceltilmiş ve örülmeye hazır olan ağaçlara 'Yarma' adı veriliyor. Örme işlemi köfünün dip ve ağız kısmında kullanılan ağaç parçaları kalınlık ve ebat olarak farklıdır. Köfünleri ölçmek ve boyutları arasındaki farklılıkları ortadan kaldırmak için 50-70-80 cm'lik sopalar ölçü için kullanılmaktadır.

Elde edilen köfün ve sepetler tarlada meyve toplama ve taşıma maksatlı kullanımı dışında çeşitli mesleklerde de çok amaçlı olarak kullanılmaktadır.
Saraçlık

Saraçlık ; binek ya da çeki hayvanlarının takımlarının yapıma , süsleme ve onarma işidir.
Bursa'da saraçlık geçmiş yıllarda geleneksel zanaatlar arasında önemli bir yer tutmaktaydı. Ancak teknolojinin gelişmesi , motorlu taşıtların artması ile birlikte koşum atına ve yük atına gereksinim her geçen gün azalmaktadır. Bursa'da saraçlar ürünlerine ilçe ve köylerde alıcı bulmaktadırlar. Günümüzde Bursa'da saraçlık zanaatini sürdüren iki atölye bulunmaktadır. Bu atölyelerde hamut ve koşum malzemeleri yapılmaktadır.
Atın boynuna geçirilen ve koşum takımlarının bağlanarak atın arabayı çekmesini sağlayan parçaya hamut denir Hamut , iki ağaç parçasının birleştirilerek sırayla üzerine simit, fitil, dolma ve kabak gibi bölümlerden oluşur.
Hamut yapımında kullanılan malzemeler; ağaç , keçi derisi, manda derisi ve keçe'dir.
Deri parçalarının kesilerek koşum takımlarının yapılmasına ise koşumculuk denir.
Koşumculuk içinde yer alan parçalar ise şunlardır.
Paldum, başlık, gem, çeki kayışı, yan kayışı, yular ve dizgin. Saraçlarda koşum takımları dışında deri ile ilgili ürünlerde yapılmaktadır.
Saraçlıkta kullanılan aletler:
Çizgi pergeli , kayış inceltme tıraş bıçağı, manda boynuzu (Halkadan geçirilen deriye yuvarlak şekil vermek için), saraç bıcağı, Mat (Şimşirden yapılır), küçük hatte, büyük hatte biz veya tığı, nalpara kolu (Deriyi düzeltmek için kullanılıyor.)
Sıyırgı makinesi (Eğer yapımında), kesim makinesi (Deriyi dikmede) , sanayi tipi dikiş makinesi (Derinin dikilecek kısımları dikilir).
Bıçakçılık

Bursa'ya bıçakçılık '93'savaşından sonra Balkan göçmenleri tarafından getirilmiştir. Bu tarihten itibaren göçmen ustalar ve yetiştirdikleri çıraklar aracılığı ile bıçakçılık mesleğini geliştirerek bu günkü düzeyine getirmişlerdir.

Bursa el zanaatları arasında geçmişten günümüze kadar özel bir yeri olan bıçakların ünü günümüzde de sürmektedir. Geleneksel yöntemlerle el işi ile yapılan bıçaklar kullanım alanlarına göre ortalama 150 çeşit bıçak olduğu bilinmektedir. Bel bıçağı, et bıçağı, kıyma bıçağı, kaymak bıçağı, pastırma bıçağı, börek bıçağı, bekçi bıçağı , kasap bıçağı gibi çeşitlerini sayabiliriz.

Bursa bıçakçılığı içinde Arnavut çakısının da ayrı bir yeri vardır. Bu çakıların sap kısmı boynuzdan yapılmaktadır. Genelde koç boynuzu kullanılmaktadır. Bu boynuzlara kesteki adı verilen bıçak ile kazınarak şekil veriliyor. Kullanılan koç boynuzları kemik fabrikalarından, bıçak kısmında ise Karabük çeliği kullanılıyor. Arnavut çakıları daha çok Trakya bölgesinde alıcı buluyor. Genellikle hayvancılıkla uğraşan çifçiler, tırnak ve hayvan kesmek için kullanıyorlar.

Bıçakların üzerindeki yıldız sayıları bıçağın büyüklüğünü gösteriyor. Bunun yanı sıra bıçağı yapan usta üzerine ismini işliyor.
Semercilik

Semerin kullanım alanlarının daralması semere olan ihtiyacı da azaltmaktadır. Bursa'da iki semer ustası bulunmaktadır. Semer yapılırken kullanılan malzemeler ilçelerden temin ediliyor.

Semerin ahşap kısmında kullanılan gürgen ağacı dağ köylerinden, tabaklanmış keçi derisi Balıkesir'den getiriliyor. Keçi derisini doldurmak için kullanılan sazlar Bursa'nın merkezine yakın göllerden toplanıyor.

Semer yapılmaya başlanırken ; önce kasnak adı verilen gürgen ağacından yapılıyor. Kasnak yay şeklinde iki parçanın bir araya getirilmesiyle oluşturuluyor. Kasnağın üzerine içi saz ile doldurulmuş keçi derisi monte ediliyor. Keçi derisinin üzeri keçe ile kaplanıyor. Semerin ön ve arka kısmını da belirtiyor. Renkli ponponlar sadece binek semerlerine takılıyor, yük taşımak için yapılan semerlere ponpon takılmıyor.
İpekçilik

Şer'i Mahkeme sicileri Bursa daki ipekli dokumacılığın XlV. Yy. sonlarında oldukça gelişmiş olduğunu göstermektedir.
1845 yılında Bursa da 40 ipek iplik fabrikası varken 1860 yılında iplik iplik üreten imalathane sayısı 85'e yükselmiştir. Ancak 1856 yılında Fransa'da ortaya çıkan (Karataban) hastalığının 1860 yılında Bursa7da yayımlanması ile ipek üretiminde gerileme olmuş. Pastör üretimi adı verilen yöntemle tohum üretiminin başlaması ile 1888 yılında Torkomyan Efendi tarafından Darülharir adlı ilk İpekböcekçiliği okulu Bursa da hazırlanmış ve hastalıksız tohum üretimine başlanmıştır.

Bursa'da ipekçiliğin merkezi durumunda bulunan Kozahan ipek kozalarının satıldığı ve dokunan ipekli kumaşların satıldığı yer olma özelliğini günümüze kadar korumuştur. İpek böceğinin temel gıdası olan dut ağaçlarının zamanla azalması ve ipek böcekçiliği üretiminin maliyetinin artması nedeniyle Bursa da ipek böceği üretimi azalmıştır. İpek ve farklı sentetik kumaşların bulunmasında Bursa ipekçiliğini etkileyin faktörlerdendir. Tarihinde Bursa Atlasları ipeklileri ve kadifeleri ile Dünyada ün yapmış olan Bursa son yıllarda araştırmacı ve uzmanların bu konuya dikkat çekmeleri ile gündeme gelmiştir. Gün geçtikçe azalan ipek böceği üretimi ile yok olmak üzere olan Bursa ipeklileri tarihteki tozlu raflarda yerini almadan önce bu konuda çalışmalar yapılmaktadır.
Çarıkçılık

Anadolu insanının tarlada, bahçede giydiği çarık kullanım alanın daralmasıyla günümüzde artık Halk Oyunlarında ve evlerin şark köşelerinde bir süs eşyası olarak kullanılmaktadır.

Çarık 1960'lı yıllara kadar tarlada çalışan köylülerin yaygın olarak kullanıldığı, günlük yaşamında da giydiği temel bir ihtiyaçtır. Daha sonraki yıllarda tarımda makineleşmeyle birlikte insan gücünün ve karasabanın yerini tarım makinelerinin almasıyla birlikte çarığın kullanımı da yok olmaya yüz tutmuştur. Bununu yanında köyden kente göç sonucunda insanların şehirleşmesi, ayakkabı sanayinin gelişmesi de çarıkçılığın yok olması nedenlerindendir.

Bursa'da çarıkçılığın son durumu ise bu mesleğin yok olmak üzere olduğunu göstermektedir. Bursa Merkezde çarıkçılık mesleği ile uğraşan bir tane çarık ustası kalmıştır. Çarıkçılık mesleğinin bu duruma düşmesinde kazancının az olması ve buna bağlı olarak da çırak yetiştirilmemesi bu mesleğin bitmesine neden olmuştur.
Çarık yapımı: Çarık yapımında şaplı manda derisi kullanılıyor. Deriler Tabakhaneden elde ediliyor. Derinin kalınlığı çarığın kullanım alanına göre değişiyor. Tarlada kullanılacaksa kalın deri, Halk oyunlarında kullanılacaksa ince deri kullanılmaktadır. Manda derisi öncelikle boy boy kesiliyor. Çarıkçılıkta bu kesme işine Davlum deniliyor. Bayanlar için 15 cm. eninde , erkeler içinse 16.5 cm. eninde çift çift boylar kesiliyor. Ortaya çıkan dikdörtgen şeklindeki deriler keskilerle burun kısmı delinerek ince sırımla dikiliyor. Çarığın dili olan parçası sonradan ilave ediliyor. Bu kısma takılan boncuk ise süs amacıyla konulmaktadır. Daha sonra çarığın yan tarafları bir dar bir geniş alarak kesiliyor. Bu deliklerden sırım geçiriliyor. Sırım geçiriliyor. Sırım geçirildikten sonra gürgen veya meşeden yapılmış ahşap kalıplara çarıklar giydiriliyor. Kalıbın şeklini alan çarıklar kurumaya bırakılıyor. Kalıp çıkarıldıktan sonra hemen kurumaması ve yumuşak kalması için içine motor yağı sürülüyor. Çarık kullanıma hazır hale geliyor.
İZNİK ÇİNİCİLİĞİ
İznik çiniciliği İznik ve çevresinde yapılan kazılarda prehistorik çağlardan kalan seramik parçaları ortaya çıkarılmıştır. Bu kazılar sonucunda İznik te İ.Ö. 7000 li yıllarda seramik üretiminin Osmanlı mimari ürünlerinde yaygın olarak kullanılmıştır. İznikli çini ustaları Osmanlı Sarayı'nın himayesindeki kaşici başı tarafından bir locada örgütlendiler ve İstanbul ile diğer yerlerdeki bütün büyük yapıları çini ile süslemişlerdir. İznik çinilerinin desenleri ve renkleri Venedik ve Cenovalı tüccarların dikkatini çekmiş, çini ustaları bu talebi karşılamak için İznik surları dışında çini fırınları kurmuşlardır. 17.yy. dan sonra Osmanlı askeri ve ekonomik olarak zayıflaması ile çini fırınları da kapanmaya başlamıştır. İznik de geleneksel çini atölyeleri 1985 yılında Faik Kırımlı tarafından açılmış Eşref Eroğlu usta ile devam etmiştir. Rasih Kocaman , Adil Cangüven gibi ustalar dışında 1995 yılında İznik Eğitim ve Öğretim Vakfı çatısı altında İznik çini ve araştırma merkezi kurulmuştur. Ayrıcı Uludağ Üniversitesine bağlı Meslek Yüksek Okulunda çini ve seramik konusunda eğitim verilmektedir.

Günümüzde İznik çini atölyelerini ve İznikli sanatçıları buluşturan Süleymanpaşa medresesi restore edilerek Turizm'e açılmıştır.
Renklerini ve desenlerini İznik doğasından alan İznik çinileri yapımında kuvars, cam tozu ve kil kullanılmaktadır. Bu malzemeler fırınlanıp öğütüldükten sonra hamur haline getiriliyor kalıplarda şekil verdikten sonra bir hafta kurumaya bırakılıyor daha sonra astarlama yapılarak tekrar kurutuluyor ve 930 derecede fırınlanıyor bir gün süreyle bu ısıda kalan plakalar fırın kapatıldıktan sonra kapağı açılmadan soğumaya bırakılıyor. Desenleme kısmında parşümen kağıdının üzerine çizilen motifin üzeri iğneye delinip kömür tozu dökülerek desenin plakanın üzerine çıkması sağlanıyor.Boyama kısmında İznik kırmızısı adı verilen kırmızının bulunması için yapılan işlemler ve kullanılan malzemeler genellikle ustalar tarafından saklanıyor. Boyama işleminden sonra plakalar sırlanarak 1000 derecelik fırında pişiriliyor.İznik çinilerinde en çok Çin temani , hatai, haliç işi, narlı desen, minyatürler, İznik kuşu , gül , karanfil motifleri kullanılmaktadır.

Çorapçılık

Malzemesi yün veya pamuk iplik olan Çorapları örerken iğ adı verilen beş küçük şiş kullanılmaktadır. İğler yaklaşık 10-15 cm uzunluğunda bir ucu çengelli çelikten yapılmış şişlerdir. Düz demir çubuklar eğe ve zımparanın yardımıyla; pürüzsüz yuvarlak hale getiriliyor. İğin ucuna eğe ardımı ile çengel şekli verilmektedir.Şişin ucundaki çengel sayesinde daha hızlı çorap örmektedirler .Çorabın ana malzemesi olan kuzu yünü genellikle Uşaktan getirtiliyor krem renginde olan bu yünleri kullanırken,motifler için renkli yün veya sentetik iplik kullanılmaktadır.Bursa çok göç alan bir kent olması nedeniyle kültürel anlamda faklılıkları da bir arada yaşamaktadır.Her kültür kendi çorap motifi ,örme tekniğini beraberinde getirmiş ve günümüze kadar yaşatmıştır.Özellikle Karacabey ilçesine bağlı Yenikaraağaç köyü çorapçı köy olarak tanınmakta ve ördükleri Drama çorabı ile isimlerini duyurmaktadır,Drama çorabı dışında ,'Yörük çorabı ' Pomak çorabı' gibi her kültürün kendini motifleri ile ifade ettiği çorap çeşitleri bulunmaktadır. yazın yazın bitmez


Misafir 20 Ocak 2011 17:47

Bursada hngi tarihi yerler vardır?
 
ulu camii olabilir arkadaşlar.


Misafir 9 Kasım 2011 17:08

Kültür ve sanat

Mutfak Kültürüİskender Kebap, yörenin ünlü yemeğidir.Kestane Şekeri de ünlü tatlısıdır. Trilye Zeytini de Dünyanın en iyi cins zeytinlerindendir.Kemal Paşa Tatlısı da en ünlü tatlısıdır
Karagöz Gölge oyunu, tarihte Bursa'nın Türk kültür yaşamına kazandırdığı en önemli etkinliklerdendir.

Coğrafya






Bursa 1890

Bursa ili topraklarının yaklaşık % 35 ini dağlar kaplamaktadır. Dağlar genellikle doğu-batı yönünde uzanan sıradağlar şeklindedir. Bunlar; Orhangazi'nin batısından Gemlik Körfezi'nin batı ucunda bulunan Bozburun'a doğru uzanan Samanlı Dağları, Gemlik Körfezi'nin güney yüzünü kaplayan ve Bursa Ovası'nı denizden ayıran Mudanya Dağları, İznik Gölü'nün güneyi, ile Bursa Ovası'nın kuzey kesimleri arasında yer alan Katırlı Dağları, Mudanya Dağlarının uzantısı olan Karadağ ve Marmara Bölgesinin en yüksek dağı olan Uludağ'dır (2.543 m). İlde en büyük yükselti 2543m ile Uludağ'dır. Bursa sınırları içinde iki önemli göl bulunmaktadır. Bunlardan biri Marmara Bölgesi'nin en büyük gölü olan İznik Gölü ve bir diğeri de Uluabat Gölü'dür. İlin en önemli akarsuyu Nilüfer Çayı' dır. Uludağ'ın güney yamaçlarından doğan ve Uludağ'dan kaynaklanan birçok küçük dere ile beslenen Nilüfer Çayı Bursa Ovası'nı sular. Bursa ili sınırları içinde birçok büyük ve verimli ova vardır. Bunlardan en önemlisi Bursa Ovası'dır. Verimli topraklarıyla Yenişehir, İnegöl, Karacabey, Orhangazi ve İznik ovaları da bitkisel üretimin yoğunlaştığı yerlerdendir. Türkiye'nin 4. büyük ili olan Bursa topraklarının % 17'sini ovalar oluşturmaktadır. En büyük illerimizden birisidir.



Kaynak: Bursa'nın kültürü hakında bilgi verir misiniz?


Misafir 27 Mart 2012 18:47

Misafir

Bursa'nın kültürü hakında bilgi verebilir misiniz?
Bana acil Bursa'nın kültürünün ne olduğu açıklanılması gerekiyor
Cevaplandı Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
En İyi Cevap fadedliver tarafından gönderildi
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı Mesajı Görüntüle
Bana acil Bursa'nın kültürünün ne olduğu açıklanılması gerekiyor
Toplum ve Kültür
Doğal yapısının tarıma elverişliliği ve coğrafya bakımından konumunun yerleşime uygunluğu Bursa ili topraklarını tarih boyunca önemli bir yerleşim merkezi yapmıştır. Çeşitli tarih dö­nemlerinde yöreye egemen olan halklar arka­larında önemli kültür kalıntıları bırakmışlar­dır. Bursa bugünkü görünümünü 12. yüzyıl­dan sonra Türklerle birlikte kazanmaya baş­lamıştır. 14. yüzyıldan sonra iyiden iyiye belirginleşen Türk uygarlığı kuşkusuz kendi­sinden önceki değişik uygarlıkların bir bileşi­midir. Örneğin birçok Bizans söylencesi deği­şime uğrayarak Türk söylencesi durumuna gelmiştir.
Bursa Osmanlılar döneminde ülkenin en önemli dokuma merkeziydi. Kemha, atlas, kadife, tafta, bürümcük gibi çeşitli ipekli dokumanın yanı sıra havluculuk da il doku­macılığının önde gelen ürünlerindendir. İlin ün kazanan el sanatlarından biri de çinicilik­tir. İznik'te Bizans'ın son dönemlerinde baş­layan çinicilik 17. yüzyıl sonuna kadar önemi­ni korumuştur. İznik çinilerinde egemen renk maviye çalan yeşildir. Osmanlı döneminde birçok mimari yapıtı süsleyen bu çiniler hâlâ yapıldıkları günün parlaklığını korumaktadır.
Bursa ilinin yaşamında yöreye yerleştirilen Balkan göçmenlerinin önemli bir yeri vardır. Günümüzde ün kazanan Bursa bıçakçılığını göçmen ustalar geliştirerek bugünkü düzeye getirmiştir.
Bursa ilinin çeşitli yerleşim merkezlerinde Osmanlılar döneminden kalma birçok eski yapı vardır. Ayrıca Türk evlerinin en eski ve özgün örnekleri de Bursa ilindedir. 17. yüzyı­lın başlarında Bursa ve Mudanya'da yapılan evlerin üst ve alt katları aynı plandadır. Çıkma bulunmayan bu evlerin alt katlarının dış yüzeyleri tümüyle kapalıdır.

mesajın devamı için https://www.msxlabs.org/forum/turkiye...062-bursa.html
Eski 15-11-2009 #2 (mesaj-linki)
fadedliver Bayan-F
fadedliver - avatarı

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı Mesajı Görüntüle
Bana acil Bursa'nın kültürünün ne olduğu açıklanılması gerekiyor
Toplum ve Kültür
Doğal yapısının tarıma elverişliliği ve coğrafya bakımından konumunun yerleşime uygunluğu Bursa ili topraklarını tarih boyunca önemli bir yerleşim merkezi yapmıştır. Çeşitli tarih dö­nemlerinde yöreye egemen olan halklar arka­larında önemli kültür kalıntıları bırakmışlar­dır. Bursa bugünkü görünümünü 12. yüzyıl­dan sonra Türklerle birlikte kazanmaya baş­lamıştır. 14. yüzyıldan sonra iyiden iyiye belirginleşen Türk uygarlığı kuşkusuz kendi­sinden önceki değişik uygarlıkların bir bileşi­midir. Örneğin birçok Bizans söylencesi deği­şime uğrayarak Türk söylencesi durumuna gelmiştir.
Bursa Osmanlılar döneminde ülkenin en önemli dokuma merkeziydi. Kemha, atlas, kadife, tafta, bürümcük gibi çeşitli ipekli dokumanın yanı sıra havluculuk da il doku­macılığının önde gelen ürünlerindendir. İlin ün kazanan el sanatlarından biri de çinicilik­tir. İznik'te Bizans'ın son dönemlerinde baş­layan çinicilik 17. yüzyıl sonuna kadar önemi­ni korumuştur. İznik çinilerinde egemen renk maviye çalan yeşildir. Osmanlı döneminde birçok mimari yapıtı süsleyen bu çiniler hâlâ yapıldıkları günün parlaklığını korumaktadır.
Bursa ilinin yaşamında yöreye yerleştirilen Balkan göçmenlerinin önemli bir yeri vardır. Günümüzde ün kazanan Bursa bıçakçılığını göçmen ustalar geliştirerek bugünkü düzeye getirmiştir.
Bursa ilinin çeşitli yerleşim merkezlerinde Osmanlılar döneminden kalma birçok eski yapı vardır. Ayrıca Türk evlerinin en eski ve özgün örnekleri de Bursa ilindedir. 17. yüzyı­lın başlarında Bursa ve Mudanya'da yapılan evlerin üst ve alt katları aynı plandadır. Çıkma bulunmayan bu evlerin alt katlarının dış yüzeyleri tümüyle kapalıdır.

mesajın devamı için Bursa
Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
Eski 10-03-2010 #3 (mesaj-linki)
Misafir

cevap verirmisiniz
ya ben bursanın tarihini kültürünü sanatını ve cografyasını bulursanız sevinirim )
Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
Eski 07-04-2010 #4 (mesaj-linki)
Misafir

bursanın sanatını ve coğrafyasını anlatan varmı?
ödevim varda bursanın sanatı ve coğrefyasını anlatablecek varmı
Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
Eski 07-04-2010 #5 (mesaj-linki)
Blue Blood Bayan-F
Blue Blood - avatarı

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı Mesajı Görüntüle
ödevim varda bursanın sanatı ve coğrefyasını anlatablecek varmı
Kültür ve sanat

Mutfak Kültürüİskender Kebap, yörenin ünlü yemeğidir.Kestane Şekeri de ünlü tatlısıdır. Trilye Zeytini de Dünyanın en iyi cins zeytinlerindendir.Kemal Paşa Tatlısı da en ünlü tatlısıdır
Karagöz Gölge oyunu, tarihte Bursa'nın Türk kültür yaşamına kazandırdığı en önemli etkinliklerdendir.

Coğrafya



Bursa 1890

Bursa ili topraklarının yaklaşık % 35 ini dağlar kaplamaktadır. Dağlar genellikle doğu-batı yönünde uzanan sıradağlar şeklindedir. Bunlar; Orhangazi'nin batısından Gemlik Körfezi'nin batı ucunda bulunan Bozburun'a doğru uzanan Samanlı Dağları, Gemlik Körfezi'nin güney yüzünü kaplayan ve Bursa Ovası'nı denizden ayıran Mudanya Dağları, İznik Gölü'nün güneyi, ile Bursa Ovası'nın kuzey kesimleri arasında yer alan Katırlı Dağları, Mudanya Dağlarının uzantısı olan Karadağ ve Marmara Bölgesinin en yüksek dağı olan Uludağ'dır (2.543 m). İlde en büyük yükselti 2543m ile Uludağ'dır. Bursa sınırları içinde iki önemli göl bulunmaktadır. Bunlardan biri Marmara Bölgesi'nin en büyük gölü olan İznik Gölü ve bir diğeri de Uluabat Gölü'dür. İlin en önemli akarsuyu Nilüfer Çayı' dır. Uludağ'ın güney yamaçlarından doğan ve Uludağ'dan kaynaklanan birçok küçük dere ile beslenen Nilüfer Çayı Bursa Ovası'nı sular. Bursa ili sınırları içinde birçok büyük ve verimli ova vardır. Bunlardan en önemlisi Bursa Ovası'dır. Verimli topraklarıyla Yenişehir, İnegöl, Karacabey, Orhangazi ve İznik ovaları da bitkisel üretimin yoğunlaştığı yerlerdendir. Türkiye'nin 4. büyük ili olan Bursa topraklarının % 17'sini ovalar oluşturmaktadır. En büyük illerimizden birisidir.

Vikipedi




Misafir adlı kullanıcıdan alıntı Mesajı Görüntüle
ya ben bursanın tarihini kültürünü sanatını ve cografyasını bulursanız sevinirim )
İnceleyiniz.=) Bursa

Son Düzenleyen Blue Blood; 07-04-2010 @ 13:01. Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
Eski 3 Hafta Önce #6 (mesaj-linki)
hakan0023 Bay-M

işte bursanın sanatları
El Sanatları

Bursa Osmanlı'nın ilk zamanlarında başkent olması ve ipek yolu üzerinde bulunması dolayısıyla Ekonomik ve Kültürel olarak tam anlamıyla bir merkez durumundadır.

Bursa'nın bu konumu el sanatlarının da zenginleşmesini sağlamıştır. Geçmişte el tezgahlarında ipek kumaşlar, ipek halı , kilim , çuval ve heybe dokunmaktaydı. Günümüzde bu dokumalar fabrikalarda veya büyük atölyelerde yapılıyor.

Bursa'da ipekböcekçiliğinin çok yaygın olması ipekçiliği de geliştirmiş, ipekli dokumaların merkezi olmuştur. Bursa'da dokumalardan başka urgancılık, saraçlık, bıçakcılık, demircilik,sedefçilik ,gümüş kakma sanatı, tenekecilik, köfüncülük, çarıkçılık,Dokumacılık, semercilik gibi el sanatları yapılmaktadır.
Köfüncülük

Köfün, Kestane ağacından yapılan , boyutlarına göre kullanım alanları da değişebilen bir çeşit sepettir. Bursa'da zanaatla uğraşan bir köfün ustası vardır. Bu zanaat işgücü ve ekonomik yetersizlikten dolayı kaybolmak üzeredir.

Köfünün boyutlarına göre kullanım alanları da değişmektedir. Büyük boy köfün kavun ve karpuz taşımada, orta boy köfün elma, portakal, küçük boy köfün de ise çilek, zeytin gibi meyveler taşınmaktadır.

Köfün yapımında kestane ağacı ve fındık ağacından yararlanılmaktadır. Bu ağaçların köfün yapımında kullanılmak üzere seçilmesinin sebebi dayanıklı olmasından ileri gelmektedir. Malzemeleri ise İznik'ten temin edilmektedir.

Bir köfün yapımda ortalama 20 tane ağaçtan kesilen ince ve uzun parça kullanılıyor. Elde edilen bu parçaların boyu yaklaşık 2 metredir. Köfün yapımında kullanılacak parçalar tezgahta sıyırgı ve ortak ile inceltiliyor. İnceltilmiş ve örülmeye hazır olan ağaçlara 'Yarma' adı veriliyor. Örme işlemi köfünün dip ve ağız kısmında kullanılan ağaç parçaları kalınlık ve ebat olarak farklıdır. Köfünleri ölçmek ve boyutları arasındaki farklılıkları ortadan kaldırmak için 50-70-80 cm'lik sopalar ölçü için kullanılmaktadır.

Elde edilen köfün ve sepetler tarlada meyve toplama ve taşıma maksatlı kullanımı dışında çeşitli mesleklerde de çok amaçlı olarak kullanılmaktadır.
Saraçlık

Saraçlık ; binek ya da çeki hayvanlarının takımlarının yapıma , süsleme ve onarma işidir.
Bursa'da saraçlık geçmiş yıllarda geleneksel zanaatlar arasında önemli bir yer tutmaktaydı. Ancak teknolojinin gelişmesi , motorlu taşıtların artması ile birlikte koşum atına ve yük atına gereksinim her geçen gün azalmaktadır. Bursa'da saraçlar ürünlerine ilçe ve köylerde alıcı bulmaktadırlar. Günümüzde Bursa'da saraçlık zanaatini sürdüren iki atölye bulunmaktadır. Bu atölyelerde hamut ve koşum malzemeleri yapılmaktadır.
Atın boynuna geçirilen ve koşum takımlarının bağlanarak atın arabayı çekmesini sağlayan parçaya hamut denir Hamut , iki ağaç parçasının birleştirilerek sırayla üzerine simit, fitil, dolma ve kabak gibi bölümlerden oluşur.
Hamut yapımında kullanılan malzemeler; ağaç , keçi derisi, manda derisi ve keçe'dir.
Deri parçalarının kesilerek koşum takımlarının yapılmasına ise koşumculuk denir.
Koşumculuk içinde yer alan parçalar ise şunlardır.
Paldum, başlık, gem, çeki kayışı, yan kayışı, yular ve dizgin. Saraçlarda koşum takımları dışında deri ile ilgili ürünlerde yapılmaktadır.
Saraçlıkta kullanılan aletler:
Çizgi pergeli , kayış inceltme tıraş bıçağı, manda boynuzu (Halkadan geçirilen deriye yuvarlak şekil vermek için), saraç bıcağı, Mat (Şimşirden yapılır), küçük hatte, büyük hatte biz veya tığı, nalpara kolu (Deriyi düzeltmek için kullanılıyor.)
Sıyırgı makinesi (Eğer yapımında), kesim makinesi (Deriyi dikmede) , sanayi tipi dikiş makinesi (Derinin dikilecek kısımları dikilir).
Bıçakçılık

Bursa'ya bıçakçılık '93'savaşından sonra Balkan göçmenleri tarafından getirilmiştir. Bu tarihten itibaren göçmen ustalar ve yetiştirdikleri çıraklar aracılığı ile bıçakçılık mesleğini geliştirerek bu günkü düzeyine getirmişlerdir.

Bursa el zanaatları arasında geçmişten günümüze kadar özel bir yeri olan bıçakların ünü günümüzde de sürmektedir. Geleneksel yöntemlerle el işi ile yapılan bıçaklar kullanım alanlarına göre ortalama 150 çeşit bıçak olduğu bilinmektedir. Bel bıçağı, et bıçağı, kıyma bıçağı, kaymak bıçağı, pastırma bıçağı, börek bıçağı, bekçi bıçağı , kasap bıçağı gibi çeşitlerini sayabiliriz.

Bursa bıçakçılığı içinde Arnavut çakısının da ayrı bir yeri vardır. Bu çakıların sap kısmı boynuzdan yapılmaktadır. Genelde koç boynuzu kullanılmaktadır. Bu boynuzlara kesteki adı verilen bıçak ile kazınarak şekil veriliyor. Kullanılan koç boynuzları kemik fabrikalarından, bıçak kısmında ise Karabük çeliği kullanılıyor. Arnavut çakıları daha çok Trakya bölgesinde alıcı buluyor. Genellikle hayvancılıkla uğraşan çifçiler, tırnak ve hayvan kesmek için kullanıyorlar.

Bıçakların üzerindeki yıldız sayıları bıçağın büyüklüğünü gösteriyor. Bunun yanı sıra bıçağı yapan usta üzerine ismini işliyor.
Semercilik

Semerin kullanım alanlarının daralması semere olan ihtiyacı da azaltmaktadır. Bursa'da iki semer ustası bulunmaktadır. Semer yapılırken kullanılan malzemeler ilçelerden temin ediliyor.

Semerin ahşap kısmında kullanılan gürgen ağacı dağ köylerinden, tabaklanmış keçi derisi Balıkesir'den getiriliyor. Keçi derisini doldurmak için kullanılan sazlar Bursa'nın merkezine yakın göllerden toplanıyor.

Semer yapılmaya başlanırken ; önce kasnak adı verilen gürgen ağacından yapılıyor. Kasnak yay şeklinde iki parçanın bir araya getirilmesiyle oluşturuluyor. Kasnağın üzerine içi saz ile doldurulmuş keçi derisi monte ediliyor. Keçi derisinin üzeri keçe ile kaplanıyor. Semerin ön ve arka kısmını da belirtiyor. Renkli ponponlar sadece binek semerlerine takılıyor, yük taşımak için yapılan semerlere ponpon takılmıyor.
İpekçilik

Şer'i Mahkeme sicileri Bursa daki ipekli dokumacılığın XlV. Yy. sonlarında oldukça gelişmiş olduğunu göstermektedir.
1845 yılında Bursa da 40 ipek iplik fabrikası varken 1860 yılında iplik iplik üreten imalathane sayısı 85'e yükselmiştir. Ancak 1856 yılında Fransa'da ortaya çıkan (Karataban) hastalığının 1860 yılında Bursa7da yayımlanması ile ipek üretiminde gerileme olmuş. Pastör üretimi adı verilen yöntemle tohum üretiminin başlaması ile 1888 yılında Torkomyan Efendi tarafından Darülharir adlı ilk İpekböcekçiliği okulu Bursa da hazırlanmış ve hastalıksız tohum üretimine başlanmıştır.

Bursa'da ipekçiliğin merkezi durumunda bulunan Kozahan ipek kozalarının satıldığı ve dokunan ipekli kumaşların satıldığı yer olma özelliğini günümüze kadar korumuştur. İpek böceğinin temel gıdası olan dut ağaçlarının zamanla azalması ve ipek böcekçiliği üretiminin maliyetinin artması nedeniyle Bursa da ipek böceği üretimi azalmıştır. İpek ve farklı sentetik kumaşların bulunmasında Bursa ipekçiliğini etkileyin faktörlerdendir. Tarihinde Bursa Atlasları ipeklileri ve kadifeleri ile Dünyada ün yapmış olan Bursa son yıllarda araştırmacı ve uzmanların bu konuya dikkat çekmeleri ile gündeme gelmiştir. Gün geçtikçe azalan ipek böceği üretimi ile yok olmak üzere olan Bursa ipeklileri tarihteki tozlu raflarda yerini almadan önce bu konuda çalışmalar yapılmaktadır.
Çarıkçılık

Anadolu insanının tarlada, bahçede giydiği çarık kullanım alanın daralmasıyla günümüzde artık Halk Oyunlarında ve evlerin şark köşelerinde bir süs eşyası olarak kullanılmaktadır.

Çarık 1960'lı yıllara kadar tarlada çalışan köylülerin yaygın olarak kullanıldığı, günlük yaşamında da giydiği temel bir ihtiyaçtır. Daha sonraki yıllarda tarımda makineleşmeyle birlikte insan gücünün ve karasabanın yerini tarım makinelerinin almasıyla birlikte çarığın kullanımı da yok olmaya yüz tutmuştur. Bununu yanında köyden kente göç sonucunda insanların şehirleşmesi, ayakkabı sanayinin gelişmesi de çarıkçılığın yok olması nedenlerindendir.

Bursa'da çarıkçılığın son durumu ise bu mesleğin yok olmak üzere olduğunu göstermektedir. Bursa Merkezde çarıkçılık mesleği ile uğraşan bir tane çarık ustası kalmıştır. Çarıkçılık mesleğinin bu duruma düşmesinde kazancının az olması ve buna bağlı olarak da çırak yetiştirilmemesi bu mesleğin bitmesine neden olmuştur.
Çarık yapımı: Çarık yapımında şaplı manda derisi kullanılıyor. Deriler Tabakhaneden elde ediliyor. Derinin kalınlığı çarığın kullanım alanına göre değişiyor. Tarlada kullanılacaksa kalın deri, Halk oyunlarında kullanılacaksa ince deri kullanılmaktadır. Manda derisi öncelikle boy boy kesiliyor. Çarıkçılıkta bu kesme işine Davlum deniliyor. Bayanlar için 15 cm. eninde , erkeler içinse 16.5 cm. eninde çift çift boylar kesiliyor. Ortaya çıkan dikdörtgen şeklindeki deriler keskilerle burun kısmı delinerek ince sırımla dikiliyor. Çarığın dili olan parçası sonradan ilave ediliyor. Bu kısma takılan boncuk ise süs amacıyla konulmaktadır. Daha sonra çarığın yan tarafları bir dar bir geniş alarak kesiliyor. Bu deliklerden sırım geçiriliyor. Sırım geçiriliyor. Sırım geçirildikten sonra gürgen veya meşeden yapılmış ahşap kalıplara çarıklar giydiriliyor. Kalıbın şeklini alan çarıklar kurumaya bırakılıyor. Kalıp çıkarıldıktan sonra hemen kurumaması ve yumuşak kalması için içine motor yağı sürülüyor. Çarık kullanıma hazır hale geliyor.
İZNİK ÇİNİCİLİĞİ
İznik çiniciliği İznik ve çevresinde yapılan kazılarda prehistorik çağlardan kalan seramik parçaları ortaya çıkarılmıştır. Bu kazılar sonucunda İznik te İ.Ö. 7000 li yıllarda seramik üretiminin Osmanlı mimari ürünlerinde yaygın olarak kullanılmıştır. İznikli çini ustaları Osmanlı Sarayı'nın himayesindeki kaşici başı tarafından bir locada örgütlendiler ve İstanbul ile diğer yerlerdeki bütün büyük yapıları çini ile süslemişlerdir. İznik çinilerinin desenleri ve renkleri Venedik ve Cenovalı tüccarların dikkatini çekmiş, çini ustaları bu talebi karşılamak için İznik surları dışında çini fırınları kurmuşlardır. 17.yy. dan sonra Osmanlı askeri ve ekonomik olarak zayıflaması ile çini fırınları da kapanmaya başlamıştır. İznik de geleneksel çini atölyeleri 1985 yılında Faik Kırımlı tarafından açılmış Eşref Eroğlu usta ile devam etmiştir. Rasih Kocaman , Adil Cangüven gibi ustalar dışında 1995 yılında İznik Eğitim ve Öğretim Vakfı çatısı altında İznik çini ve araştırma merkezi kurulmuştur. Ayrıcı Uludağ Üniversitesine bağlı Meslek Yüksek Okulunda çini ve seramik konusunda eğitim verilmektedir.

Günümüzde İznik çini atölyelerini ve İznikli sanatçıları buluşturan Süleymanpaşa medresesi restore edilerek Turizm'e açılmıştır.
Renklerini ve desenlerini İznik doğasından alan İznik çinileri yapımında kuvars, cam tozu ve kil kullanılmaktadır. Bu malzemeler fırınlanıp öğütüldükten sonra hamur haline getiriliyor kalıplarda şekil verdikten sonra bir hafta kurumaya bırakılıyor daha sonra astarlama yapılarak tekrar kurutuluyor ve 930 derecede fırınlanıyor bir gün süreyle bu ısıda kalan plakalar fırın kapatıldıktan sonra kapağı açılmadan soğumaya bırakılıyor. Desenleme kısmında parşümen kağıdının üzerine çizilen motifin üzeri iğneye delinip kömür tozu dökülerek desenin plakanın üzerine çıkması sağlanıyor.Boyama kısmında İznik kırmızısı adı verilen kırmızının bulunması için yapılan işlemler ve kullanılan malzemeler genellikle ustalar tarafından saklanıyor. Boyama işleminden sonra plakalar sırlanarak 1000 derecelik fırında pişiriliyor.İznik çinilerinde en çok Çin temani , hatai, haliç işi, narlı desen, minyatürler, İznik kuşu , gül , karanfil motifleri kullanılmaktadır.

Çorapçılık

Malzemesi yün veya pamuk iplik olan Çorapları örerken iğ adı verilen beş küçük şiş kullanılmaktadır. İğler yaklaşık 10-15 cm uzunluğunda bir ucu çengelli çelikten yapılmış şişlerdir. Düz demir çubuklar eğe ve zımparanın yardımıyla; pürüzsüz yuvarlak hale getiriliyor. İğin ucuna eğe ardımı ile çengel şekli verilmektedir.Şişin ucundaki çengel sayesinde daha hızlı çorap örmektedirler .Çorabın ana malzemesi olan kuzu yünü genellikle Uşaktan getirtiliyor krem renginde olan bu yünleri kullanırken,motifler için renkli yün veya sentetik iplik kullanılmaktadır.Bursa çok göç alan bir kent olması nedeniyle kültürel anlamda faklılıkları da bir arada yaşamaktadır.Her kültür kendi çorap motifi ,örme tekniğini beraberinde getirmiş ve günümüze kadar yaşatmıştır.Özellikle Karacabey ilçesine bağlı Yenikaraağaç köyü çorapçı köy olarak tanınmakta ve ördükleri Drama çorabı ile isimlerini duyurmaktadır,Drama çorabı dışında ,'Yörük çorabı ' Pomak çorabı' gibi her kültürün kendini motifleri ile ifade ettiği çorap çeşitleri bulunmaktadır. yazın yazın bitmez


Kaynak: Bursa'nın kültürü hakında bilgi verir misiniz?


Mxlabs 28 Nisan 2014 13:15

Bursa Genel Anlatım
Köklü geçmişi ile tarih ve kültür kenti; Büyük Cihan Devleti Osmanlı’nın ilk başkenti Bursa… Birçok uygarlığı bağrına basmış bir anne… Roma, Bizans, Selçuklu’dan Osmanlı’ya geçiş, Osmanlı ile Cumhuriyet dönemlerinin mekânsal ve mimari özelliklerini günümüze taşıyan kültür ve tarih kenti, aynı zamanda ilklerin şehri Bursa…

Festivalleri, otantik ve kırsal kesimdeki etkinlikleriyle halk oyunları, Hacivat-Karagöz’ü, mehteri ve kılıç-kalkanıyla kültür-sanat şehri Bursa…

İznik Çinisi ile zaman tünelinde 15. – 16. yüzyılı bulursunuz Bursa’da, Bitinya, Roma ve Osmanlı Dönemi’nin eşsiz eserlerinin zenginliği ile göz kamaştıran Bursa; tarih, kültür ve inanç turizminin yanında termal turizm açısından Türkiye’nin en önemli kentlerinden biri, hemen yanı başındaki Uludağ ile Türkiye’nin en büyük kış ve doğa sporları merkezi, Marmara’nın göz bebeği, turizm cenneti Bursa …

İznik ve Uluabat Gölleri, bütün ihtişamı ile Bursa’ya tanıklık eden Uludağ, şifalı termal suları, Oylat Kaplıcaları, Kükürtlü ve Tümbüldek Kaplıcaları, Saitabat ve Suuçtu Şelaleleri, geniş verimli ovaları ve özellikle zengin bitki örtüsü, mağaraları ile doğa harikası, yeşil Bursa…

Doğal güzelliklerle yetinmeyip sanayi ve teknolojisini dünyanın ileri ülkeleri ile eşit düzeye yükselten sanayi ve ticaret merkezi, Türkiye’nin dördüncü büyük kenti Bursa…

İpek böceği, kozası, ipeği ve tekstili ile Bursa…

Marka kenttir Bursa…

UNESCO dünya kültür mirası adayıdır…

Dünya kenti yolunda ilerleyen Osmanlı şehri Bursa…

Avrupa Kenti ödüllü Bursa…

Avrupa Tarihi Termal Kentler üyesi Bursa…

Dünya coğrafyasında açık hava müzesi Türkiye’nin kültür kalbi Bursa…

Bursa da yaşamak… Genç kızların, Bakırcılar Çarşısı’ndan çeyiz alışverişi yaparken ki heyecanı, kuyumcular çarşısındaki ışıltı ve gösteriş merakıdır. İskender Kebabı’nın lezzeti, kestane şekerinin damakta bıraktığı doyumsuz tada alışkın olmak, kahvaltıda Gemlik zeytini ile ekmeğin yeterli olduğunu söyleyebilmektir. Yemeğin üzerine Kemalpaşa Tatlısı istemek, sulu şeftalisini yiyen birini gördüğünde özenme hissidir. İnegöl’de mobilyacıları gezerken, köfte yemeyi düşünmektir. Karacabey’den geçerken bir çuval soğan almaktır. Mudanya’da denizin havasını içine çekip rahatlamak, Atatürk’ün av köşkü Hünkar’da çay içerken tüm yorgunluğunu atabilmektir. Tophane sırtlarında Osman Gazi ve Orhan Gazi Türbelerinden Ulucami ve Hanlar Bölgesi’ni seyredebilmektir. Uludağ’da kayak yaparken hissettiğin özgürlüktür. Ramazan eğlencelerinden sonra sahur yapmak, yeşil çinilerindeki kırmızı lalelere sinen Kur’an sesleri ile bezenmiş olan Yeşil Cami’de huzur bulmaktır. Hacivat ile Karagöz’ün meşhur atışmalarını kulağınızda duymak ve gülümsemektir. Cumalıkızık ile 700 yıllık tarihe yolculuk yapmak, İznik surlarının gölgesinde İznik Gölü’nü seyretmek, Uludağ’ın arka yüzü; Keles, Orhaneli, Harmancık, Büyükorhan’ da renkli kıyafetleri ve el sanatları ile yörük kültürü yaşamaktır, Dağyenice, Yenişehir, Mudanya, Tirilye, Gölyazı ilçe ve beldeleriyle can içinde canandır Bursa…

Şeftalisi, çileği, kirazı, ahududusu, armudu, inciri, zeytini, kestanesi… Kebabı, köftesi, hünkarbeğendisi, Kemalpaşa Tatlısı, Cennet Künkü ile ülkemin ağız tadı, sebze ve meyve cenneti Bursa…

Sonbaharda, Kapalıçarşı’nın tarih kokan bir fincan kahvesidir Bursa, kış mevsiminde ipeğe sarınmış nazlı bir gelin olur… İlkbaharda çocukların cıvıltısıyla dans eden, kaynağını Ulu bir dağdan alan serin bir sudur… Belki de 600 yaşında yeşeren koca bir çınar… Yazın ise, şanlı Türk bayraklarıyla süslenmiş, Marmara’da süzülen keyifli bir feribot…

Doğal zenginlikler yeşil doku, bine yakın anıt ağaç ve termal sularıyla şifalı kaplıcalara sahip “Yeşil Bursa” olarak ün salan bu tarihi kent, günümüzde olduğu gibi geçmişte de birçok gezginin ve tarihçinin ilgisini çekmiştir. Hz. Süleyman’ın; ”İşte Cennet Burası” dediği Bursa… Yeşil ve mavi yanında, aynı zamanda turkuazdır, erguvandır Bursa… Bal sarısı, zümrüt yeşili, narçiçeği rengimizle bir başkadır Bursa…

Bursa’nın Emirsultanı, Emirsultan’ın Erguvanı, Süleyman Çelebi’nin:

“Ey azizler işte başlarız söze,

Bir vasiyet kılaruz illa size” mevlidi,

Çelebi Mehmet’in Yeşil Türbesi… Geyikli Baba (Babasultan), Cezayirli Emir Abdülkadir’in özlemle andığı, manevi iklimi ile büyük alim ve din adamlarının yetiştiği “Ruhaniyetli Şehirdir” Bursa…

Evliya ÇELEBİ’nin beş kez ziyaret ettiği ve kendi ifadesiyle “Velhasıl Sudan İbarettir Bursa”… Bursa’nın suyu ile tokalaşmak güvendir, berekettir, şifadır. Havlusuyla tanışmak ayrıcalıktır, huzur verir. Havasını solumak ise tarihin bir sırrını paylaşıyormuş gibi hissettirir bazen.. (Ahmet GEDİK, Bursa İl Kültür ve Turizm Müdürü)



İLÇELER:

Bursa ilinin ilçeleri; Osmangazi, Nilüfer, Yıldırım, Büyükorhan, Gemlik, Gürsu, Harmancık, İnegöl, İznik, Karacabey, Kales, Kestel, Mudanya, Mustafakemalpaşa, Orhaneli, Orhangazi ve Yenişehir'dir.

İznik :

İznik (ayrıntılı bilgi için tıklayınız)

Gemlik :

Gemlik Bursa şehir merkezinin 32 km kuzeyinde, Marmara denizinin en sakin ve adını verdiği körfezi kıyısında kurulmuştur. 29.13 derece Doğu meridyeni ile 40.12 derece Kuzey enlemi üzerinde bulunmaktadır. İlçe yüzölçümü 413 km² olup, kuzeyde Yalova'nın Armutlu ve Çınarcık, doğuda Orhangazi, güneydoğuda Yenişehir, güneyde Kestel, Gürsu ve Osmangazi ve batıda Mudanya'yla çevrilidir. Gemlik Körfezini çevreleyen dağların körfeze dönük yamaçları ilçenin arazisini oluşturmaktadır. Dağlarla kıyı arasında sıkışmış bulunan çok sayıda ova bulunmaktadır. Bunların en büyükleri Engürücük ve Gemlik ovalarıdır. İlçe merkezi Gemlik ovasının batı ucunda kurulmuştur. İlçenin en yüksek noktası, Katırlı dağları üzerindeki Üçkaya Tepesidir. Gemlik, akarsu ve göller açısından zengin bir yer değildir. Karsak Çayı İlçenin en fazla su taşıyan akarsuyudur. Uzunluk yönünden ilçenin en büyük akarsuyu olan Kocadere Katırlı Dağlarından doğar ve Engürücük Ovasını suladıktan sonra körfeze dökülür. 2011 Yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayımına göre İlçenin nüfusu 101.590’dir. Gemlik, Bursa civarında kurulan en eski kenttir. Tarihi M.Ö. 12. yüzyıla kadar uzanır. Efsaneye göre Gemlik'e ilk olarak Herkül'ün geldiği ve buraya kaybolan arkadaşı 'Syrus'un adını verdiği söylenir. Daha sonra M.Ö. 630'da Milet'ten gelen kolonilerce Kios adıyla yeniden kurulur. Daha sonra M.Ö. 556'da Lidya'lıların eline geçen bu kent, M.Ö. 499'da Perslerin eline geçmiş, M.Ö. 466'da Delos Konfederasyonu'na katılsa da M.Ö. 412'de yeniden Perslerin eline geçmiştir. M.Ö. 334'te Büyük İskender'in eline geçen, daha sonra M.Ö. 301'de Büyük İskender'in eski komutanlarından Lysimakhos'un ve M.Ö. 281'de onu Korupedion savaşında yenen 1. Selevkos'un eline geçen kasaba, MÖ. 280'de Bitinya Krallığı'nın korumasında bağımsız bir kent devletine dönüşmüş ve Roma'yla birlikte Makedonya Krallığı'na karşı ittifak kuran Etolya Birliği'nini müttefiği olması nedeniyle M.Ö. 202'de Makedonya Kralı V. Filip tarafından ele geçirilip yağmalanmış ve kayınbiraderi Bitinya Kralı 1. Prusias'a verilerek bağımsızlığına son verilmiştir. 1. Prusias buranın adını Prusias ad Mare (Denizdeki Prusias) olarak değiştirmiştir. M.Ö. 89-M.Ö. 85 ve M.Ö. 73 – M.Ö. 71 arasında Pontus Kralı (Büyük) 6. Mithridates'in işgalinde kalan kent, M.Ö. 74'te Bitinya Krallığı'yla birlikte Roma Cumhuriyeti'ne (sonradan imparatorluk) geçmiştir. Daha sonra M.S. 395'te Doğu Roma İmparatorluğu'na geçen kent, 1087 yılında burayı ele geçiren Selçuklu kumandanlarından Ebul Kasım'ın burada bir donanma yaptırması üzerine kentin "gemilerin yanaştığı ve üretildiği yer" anlamına gelen Gemilik adını almıştır. Zaman ilerledikçe bu isim Gemlik olur ve bu zamana kadar Gemlik olarak kullanılır. Gemlik aynı zamanda Ertuğrul Gazinin kıyı boyuna mensup olan Katırlı köyüne sahiptir. İçerisinde hanlar ve hamamlar bulunmaktadır. 1. Haçlı seferi nedeniyle 1097'de yeniden Doğu Roma'nın eline geçen kent, 4. Haçlı Seferi'yle Doğu Roma'nın parçalanması sonucu kurulan ve 1261'de Doğu Roma'yı ihya eden İznik İmparatorluğu'na bağlandı ve 1207-1224 arasındaki Latin İmparatorluğu işgali hariç buraya bağlı kaldı. Burası nihayet 1336'da Orhan Bey döneminde Osmanlı'nın eline geçti. Gemlik, Osmanlı devrinde Bursa'daki Yıldırım Camii ve Medresesi'ne vakfedilmiş bir kasaba idi. Kasabanın gelirleri bu vakıflara yollanırdı. Uzun yıllar Kite'ye (Bugün Nilüfer'in Ürünlü köyü) bağlı bir köy olan Gemlik, 1856'da Gemlik-Bursa karayolunun yapılmasından sonra canlanmış ve belediye örgütü kurulmuştur. Bölgede yer alan Umurbey Beldesinde 3. Cumhurbaşkanı merhum Celal Bayar'ın anıt mezarı yer almaktadır. 1891 yılı Osmanlı nüfus sayımına göre Gemlik kazasında yaşayan kişi sayısı 38.812 kişidir. Bunların çoğunluğu (%43) Ermenilerden oluşmaktadır (16.623 kişi). Kazadaki Türk nüfus 15.340 kişiydi ve nüfusun %39'unu teşkil etmekteydi. Kentteki Rum nüfus ise 6.575 kişiden oluşmaktaydı (%17). Bu senelerde Gemlik nüfusunun %61'i Hıristiyanlardan oluşmaktaydı.

İnegöl :

İnegöl Bursa’nın en büyük ilçesidir. Birçok ilden daha büyük bir kenttir. Türkiye’nin 40.büyük kenttir. İnegöl Kent olarak Anadolu’nun önemli ulaşım yolları üzerinde bulunuyor. En eski çağlardan beri İnegöl’den geçen ulaşım yolu, canlılığını korumaktadır. İnegöl; Ülke nüfusunun % 50’sinden fazlasına hitap eden İstanbul, Ankara, İzmir şehirlerinin üçgenin tam ortasında, her birine otoyoldan 3-5 saat uzaklıkta, ulaşımı kolay olan, merkezi bir yerdedir. Özellikle Gemlik ve Mudanya Limanlarına 1-1,5 saatte karayolu ile ulaşmak mümkündür. Yenişehir Uluslararası Havaalanı ise yarım saatlik mesafededir. İnegöl’ün iklimi Karadeniz ile Akdeniz iklimi arasında geçiş karakteri göstermektedir. Yaz ayları daha çok Akdeniz İklimine benzer. Sıcak ve az yağışlıdır. Kış ayları ise soğuk ve bol yağışlıdır. Kar yağışları normal, don olayları fazladır. Yıllık ortalama sıcaklık 12,4 C’dir. Yaz sıcaklık ortalaması 21,9 C, Kış sıcaklık ortalaması ise 2,3 C’dir. Bu güne kadar ölçülen en yüksek sıcaklık 41,2 C ile Ağustos ayına aittir. En düşük sıcaklık ise -22,7 C olarak ölçülmüştür. Başlıca ağaç türleri çam, kayın, köknar, meşe, ıhlamur, kestane ve cevizdir. 104 bin 447 hektarlık yüz ölçümüne sahip olan ilçemiz orman alanı bakımından ülke ortalamasının üzerinde bir yere sahiptir. İnegöl'de tarım topraklarının %72,8'i tarla tarımına, %19'u bağ-bahçeye, %7.7'si sebze tarımına ayrılmıştır. %49'luk bir bölümde ormanlarla kaplıdır. Yerli halk, Kafkas Göçmenleri, Balkan Göçmenleri ve Anadolu Göçmenlerinden oluşur. Sosyo-kültürel yapısı ile İnegöl adeta bir Küçük İstanbul’dur. İnegöl halkı, cemiyetleri ve kültür dernekleri ile milli kültürüne bağlı bir yapıya sahiptir. 2013 yılı verilerine göre İnegöl, 236.000'i geçen nüfusa sahiptir. İnegöl’ün tarihi, 1847 ve 1942 yıllarında yapılan arkeolojik kazılardan elde edilen bulgulara göre M.Ö. 3.000 yıllarına kadar uzanmaktadır. 5.000 yıllık bir geçmişe sahip İnegöl’de sırasıyla Hititler (M.Ö.2.000), Bitinyalılar (M.Ö.7.yy.), Lidyalılar (M.Ö.6.yy.), Persler (M.Ö.5.yy.), Makedonyalılar (M.Ö.5.yy.) hüküm sürmüşlerdir. M.Ö. 2. yüzyılın sonlarında Bergama Krallığı ile beraber Roma İmparatorluğu hakimiyeti altına giren İnegöl, M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğunun bölünmesinden sonra, önce Doğu Roma İmparatorluğu, daha sonra da Bizans İmparatorluğu egemenliğine geçmiştir. Uzun süre Bizans İmparatorluğu egemenliğinde kalan İnegöl, 1071 Malazgirt zaferinden sonra kısa bir süre içinde Anadolu’nun Türkler tarafından fethiyle birlikte Selçuklu hakimiyeti altına girdi (1078). Ancak Haçlıların İznik’i geri almak için yaptıkları Haçlı Seferi sonucunda 1097 yılında tekrar Bizans egemenliğine bırakıldı. Bu tarihten sonra birkaç kez daha Türkler ve Bizans İmparatorluğu arasında el değiştiren İnegöl, Osmanlı Beyliğinin kuruluşuna kadar Bizans hakimiyeti altında kalmaya devam etti. Osmanlı Beyliğinin kuruluş yıllarına denk gelen dönemde (1299-1300) Osman Bey’in yakın dostu ve komutanlarından biri olan Turgut Alp, İnegöl’ün fethini gerçekleştirdi. (Bugün ilçemizin bir mahallesi ve bir köyüne Turgut Alp’in adı verilmiştir.) İnegöl’ün Bizans dönemindeki adı “Anglecoma”dır. Kaynaklarda İnegöl isminin değişik şekillerde yazımına rastlanmaktadır. Ancak Osmanlı eserlerinin çoğunda Ayna-Göl veya İne-Göl şeklinde yazıldığı görülmektedir. Seyahatnamesinde İnegöl’ün Ezinegöl’den türediğini anlatan Evliya Çelebi İnegöl’ün Cuma günü, yani o günkü söylenişe göre Ezine günü fethedildiği için “Ezinegöl” adını aldığını, zamanla baştaki “Ez” kısmının kaldırılarak yalnızca İnegöl olarak adlandırıldığını rivayet etmektedir. Uludağ ve onun uzantısı olan Domaniç Dağı ile Ahı Dağı ve eteklerinden doğan otuzdan fazla derenin beslediği beş büyük akarsu yenice ovasına sadece bir boğazdan geçerek ulaşmaktadır. Önceleri bu drenaj boğazının yükseltisinin fazlalığı nedeniyle İnegöl Ovasının uzun yıllar boyunca sular altında kaldığı tahmin edilmektedir.

Bursa'nın 45 km güneydoğusunda yer alan İnegöl, Antik dönemde Ankedoma adıyla tanınmaktaydı. İlçedeki önemli tarihi eserler Osmanlı döneminden kalmadır.

1481'de Sadrazam İshak Paşa tarafından yaptırılan İshak Paşa Cami ve Külliyesi, Hamza Bey Cami, Yıldırım Cami (Cuma Camii), Kurşunlu Cami, Kurşunlu Han ve Ortaköy Kervansarayı İnegöl'deki tarihi eserlerdir. İnegöl'ün 13 km batısında Sultan köyünde XIV. yüzyılda yaşamış Germiyanoğlu Geyik Baba ile Balım Sultan adına, Orhan Bey tarafından yaptırılmış Geyikli Baba Türbesi önemli bir ziyaret yeridir. Boğazova Yaylası, Arabaoturağı Yaylası, Alaçam Yaylası, tarihi çınarlar İnegöl'ün tabii güzellikleridir.

Karacabey :

Marmara bölgesinin güneyinde yer alan Karacabey, 40. Kuzey paralelin 25 km. kuzeyinde ve 28. Doğu meridyenin 20 km. doğusunda yer alır. İlçenin yüz ölçümü 1 247 km. karedir. Karacabey, Bursa'nın 65 km batısında yer alır. Karacabey, Marmara Bölgesinin güney Marmara bölümünde, Bursa iline bağlı bir ilçedir. Doğudan Mudanya ve Bursa, güneyden Mustafa Kemalpaşa ve Susurluk, güneybatıdan Manyas, Batıdan Balıkesir’ in ilçesi Bandırma ve kuzeyden Marmara denizi ile çevrilidir. Bursa- Çanakkale, Bursa – Balıkesir ve İzmir karayollarının kavşak noktasında yer alması ilçenin önemini arttırır. Karacabey ovası IV. Jeolojik zamanda meydana gelen çökmeler esnasında oluşmuştur. Bu çöküntü oluğunun daha derin olduğu doğu ve batıdaki çukurluklara göller yerleşmiştir. Bu göller Doğuda Uluabat, batıda Manyas (Kuş Gölüdür). Karacabey şehrinin olduğu alan eski bir dolgu deposudur. Ortalama yükseltisi (rakım) 24 m.'dır. Kıyı şekillerine baktığımızda; Karadağ’ın hemen denizden itibaren yükseldiğini, falezli kıyılar oluşturduğunu ve bilhassa Malkara, Kurşunlu arasında hilal şekilli küçük koyların bulunduğunu görmekteyiz. Yeniköy’ün doğusunda Kocadere nehrinin denize döküldüğü yer alüvyonlardan oluşmuş küçük bir delta ovası vardır. Bu delta ovası üzerinde akarsuyun her iki yanında iki “Lagün” gölü yer alır. Bu göllerin adları Arap Çiftliği Gölü ve Dalyan Gölüdür. Tarımsal faaliyet ve buna bağlı olarak gelişen sanayi ile birlikte Karacabey dışarıdan göç almaktadır. 2013 yılında yapılan ADSN nüfus sayımında Karacabey ilçe nüfusu 80,527 olmuştur. Yöredeki yerleşimin M.Ö. XII. Yy.da bölgeye göç eden Misiler’e dayandığı ve o dönemde Karacabey sınırları içinde Miletepolis adında bir şehir olduğu bilinmektedir. Karacabey ve civarına ilk yerleşenler, günümüzden 4000 yıl kadar önce Orta Asya’dan geldikleri öne sürülen Etiler’dir. Karacabey, Etilerden sonra; Misyalılar, Frigyalılar, Lidyalılar, Persler, Büyük İskender, Bergama Krallığı, Romalılar dönemlerini sırasıyla yaşamıştır. Bu bilgilere göre Karacabey, o sıralarda Mihaliç adıyla anılmaktadır. Osmanlıların Lipodyum (Uluabat) Kalesini 1336 yılında aldığını gören Kalemastarya (Kirmastı-M. K. Paşa) ve Mihaliç (Karacabey) Tekfurları armağanlarla gelerek, Orhan Gazi’ye bağlılıklarını bildirirler ve böylece Karacabey Osmanlı Beyliği sınırları içine katılır. 6 asır kadar Osmanlı egemenliğinde sükûnet içerisinde yaşayan Karacabey, 1. Dünya Savaşından sonra 6 Temmuz 1920’de Yunanlılar tarafından işgal edilmiş, 14 Eylül 1922’de ordumuzun şehre girmesiyle işgalden kurtarılmıştır. Kentin belli başlı tarihi eserleri Sultan I. Murat'ın yaptırdığı Ulu Cami, 1457 yılında Karaca Bey tarafından yaptırılan Karacabey Cami (İmaret Cami) ile Karacabey-Bursa yolu üzerinde ve Uluabat kıyısındaki Osmanlı dönemi yapısı Issız Han'dır.

Keles :

Ege Bölgesi'nin İç Batı Anadolu bölümünün en kuzeyinde, Uludağ’ın güney yamaçlarında kurulmuş küçük bir ilçedir. Yüzölçümü 640 km2 olup 36 köyü 6 mahallesi vardır. 2000 yılı nüfus sayımına göre 18.639 nüfusa sahiptir. İlçe merkezinin nüfusu 3.636’dır. İlçe; Uludağ'ın güneydoğu uzantılarından olan Tepel Dağı'nın yine güney ve güneybatı yamaçlarını içine alan, bazı bölümleri düz bazı bölümleri dalgalı bir araziye sahiptir. Arazinin hemen hemen tamamı dağlık olmasına rağmen genel olarak kültüre elverişlidir. Topraklarının % 57 'sini (364 km2) ormanların teşkil ettiği Keles, Bursa'nın orman bakımından en zengin ilçesidir. Keles, Bursa ilinin, şehir merkezine 61 km uzaklıktaki bir ilçesidir. İlçe topraklarının tamamı Ege Bölgesi sınırları içindedir. Topraklarını; doğuda İnegöl, güneydoğuda Domaniç ve Tavşanlı, güneyde Harmancık, batıda Orhaneli, kuzeyde Osmangazi ilçeleri çevirir. İlçenin yüzölçümü 640 kilometrekare, rakımı 1.050 metre civarındadır. Keles Deresi vadisinde kurulmuştur. Keles Deresi, Uludağ-Eğriöz Dağları arasındaki platoyu yaran Kocasu Çayı’nın bir koludur. Batıdan Hüseyin Alanı Geçidi ile Bursa'ya, doğudan Tepel Geçidi ile İnegöl'e bağlanır. İlçede hakim olan toprak tipi “kahverengi orman toprağı” olup fazla miktarda kireç ihtiva eder, ancak kil oranı düşük olduğundan kolay işlenir. Toprakta % 30 kireç, % 19 fosfor ve % 2 oranında organik madde bulunduğu, toprağın asidik derecesinin (PH) 7.70 olduğu tesbit edilmiştir. İlçe topraklarında birbirinden ayrı iki dağ sırası bulunmakta; bunlar güneydoğu-kuzeybatı doğrultusunda uzanmaktadır. Bu iki dağ sırası arasında yaylalar ve tepelik sahalar vardır. Genel olarak ilçenin deniz seviyesinden yüksekliği 1.050 m. olup en alçak yer Yazıbaşı Köyü'nün Kocasu kıyıları (500 m.), en yüksek yer Tepel Tepesi (2.052 m.) zirvesidir. Yöre; Marmara Denizi' ne yakın olmakla beraber Uludağ, deniz etkisinin içerilere kadar sokulmasını önler. Bu yüzden bölgede ılıman iklim ile karasal iklim arasında bir geçiş iklimi hüküm sürer. Yağışlar daha çok ilkbahar ve kış mevsimlerinde görülür. Kışın yağış genellikle kar şeklindedir. En soğuk ay Şubat, en sıcak ay ise Ağustos ayıdır. Yıllık ortalama 782,9 mm. ile Bursa'nın en çok yağış alan ilçesi Keles' te günlük yağış değeri en fazla 129,9 mm. olarak 23 Aralık 1986 günü ölçülmüştür. Rakıma bağlı olarak ilçenin tabii bitki örtüsü; iğne yapraklı çam ormanları ve bol çayırlı yaylalardır. Yükseklik arttıkça Uludağ göknarı (seneber), yabani kavak, kestane, ardıç ve gürgen gibi ağaç türlerine rastlanmakta olup yayvan yapraklı meşe/akmeşe ağaçları da boldur. Bununla beraber yörede çayır ve mer'a arazisi de büyük yer kaplamaktadır.

Uludağ'ın güney eteklerinde kurulu olan Keleş ilçesi, Bithynia, Roma, Bizans kalıntılarına sahiptir. XIV. yüzyılda Osmanlı egemenliğine girmiştir. İlçenin en önemli tarihi yapısı Sultan Yıldırım Bayezid'in Yakup Çelebi tarafından yaptırılan cami, hamam ve medreseden oluşan Yakup Çelebi Külliyesidir.

Kelesin Kocayayla mevkii kampçılık ve trekking için eşsiz bir doğa parçasıdır. Kocasu ırmağı rafting sporu için elverişli şartlara sahiptir.

Mudanya :

Bursa'nın 25 km kuzeybatısında ve Marmara Denizi kıyısında yer alan Mudanya, Bursa'nın iskelesi durumundadır. Temiz havası ile yaz turizminin yoğun olarak yaşandığı Mudanya civarında en tanınmış günübirlik gezi yeri Çanaklıçeşme'dir.

Osmanlı evlerinin en güzelleri Mudanya'dadır. Bu evlerin en önemlisi Tahir Paşa Konağıdır.

Mudanya (ayrıntılı bilgi için tıklayınız)

Mustafakemalpaşa : Anadolu yarımadasının Kuzey batısında Marmara Bölgesinde Bursa İline bağlı bir İlçedir. Kendi adı ile tanınan çay İlçenin ortasından geçer. Kuzeyde Uluabat Gölü, kuzey doğusunda Bursa, batısında Karacabey, Susurluk, güney batısında Kepsut, Güneyde Dursunbey ve Doğusunda Orhaneli İlçeleri ile çevrilidir. Yüzölçümü 1.621 km2’dir. İlçe merkezinin denizden yüksekliği 25 ile 40 metredir. Güney kısımları ise ortalama 400-500 metredir. En yüksek noktası Çataldağı’dır. Akdeniz iklimi özelliklerini taşır. Yazlar uzun, kışlar ise kısa sürelidir. Ilıman ve nemli iklim karakterini gösterir. Nem ortalaması % 71.6 ‘dır. Yıllık sıcaklık ortalaması 14.2 derecedir. Yıllık ortalama yağış miktarı ise 680 mm(kg)’dır. Yüzölçümü 1.621 km2 olan İlçenin 79.633 Ha. ormanlıktır. Ormanların çoğu yapraklarını döken ağaçlardır. Orman sınırından sonra ağaç yükseklikleri yavaş yavaş alçalarak fundalıklar teşekkül eder. Buraları Mer’a olarak kullanılır. Geri kalan arazi tarıma elverişlidir. Her türlü tarım yapılmaktadır. En önemli akarsuyu Mustafakemalpaşa Çayıdır. Eski adı Kirmasti olup daha eski tarihlerde adı KYUNDAKOS diye geçer.195 km. uzunluğundadır. İlçe kurulduğundan bu yana çay büyük taşmalara sahne olmuştur. Eskileri Koca su diye adlandırdıkları taşma olayı 20. yy. başında meydana gelmiş, büyük çapta can ve mal kaybına neden olmuştur. 2013 yılı nüfus sayımına göre toplam olarak İlçede 99.999 kişi yaşamaktadır. Eski adı KİRMASTI olan İlçe M.Ö.'ye kadar bir tarihe dayanmaktadır. Tarihçelerin bir kısmına göre İmparator Alexis Kommen Bursa civarını arapların istilasından korumak için Mustafakemalpaşa İlçesini tesis etmiştir. Osmanlı kaynaklarında İlçenin adı İlçenin hakimi olan Kirmastorya adlı bir kadına aittir. XIV. yüzyıldan 2 Temmuz 1920 yılına kadar Türk egemenliğinde bulunan Kirmasti bu tarihte Yunanlılar tarafından işgal edilmiş,14 Eylül 1922 tarihinde ise düşman işgalinden kurtarılmıştır. 31 Aralık 1922 tarihinde Belediye Meclisinin 285 sayılı kararı ile Kirmasti adı değiştirilerek bu günkü Mustafakemalpaşa adını almıştır.

İlkçağdan beri çeşitli yerleşimlere sahne olan ilçenin yakınında Miletopolis ören yeri bulunmaktadır. İlçe merkezinde Lala Şahin Türbesi, Hamzabey Cami ve Türbesi, Şeyhmüftü Cami ve Türbesi yanı sıra Dorak Hazineleri bölgesi, Kestelek Harabeleri ilgiye değer tarihi yerlerdir. Muradiye Sarnıç köyü yakınlarındaki Suuçtu Şelalesi, Söğütalan bucağındaki Suçıktı mesiresi Mustafakemalpaşa civarındaki eşsiz harikalarıdır.

Yenişehir :

Marmara Bölgesi'nin güneyinde Bursa’nın 55 km. doğusunda kendi ismini taşıyan ovanın doğuya yakın orta kısmında kurulmuştur. Köyleriyle birlikte 740 km. karelik yüzölçüme sahip, doğuda Bilecik, batıda Bursa, kuzeyde İznik, güneyde İnegöl, kuzey batıda Orhangazi ve Gemlik ile komşudur. Bursa, Bilecik, İnegöl, İznik, Orhangazi ve Gemlik’e karayolu ile bağlıdır. İlçemizin denizden yüksekliği 250 m'dir. Kuzeyinde Katırlı ve Samanlı dağları bulunmakta ve yükseklikleri 940 m'dir. Bu dağlar 4 üncü zamanda oluşmuş genç dağlardır. Batıda Dinboz ve Kazancı, güneyde Okuf, Ayaz, Subaşı, doğuda Köprühisar, Hayriye ve İncirli tepeleri bulunmaktadır. Ova, doğu ve batı istikametine uzanan bir elips şeklindedir. En büyük akarsuyu Uludağ’ın doğusundan doğup, ovanın güneyini takip ederek Osmaneli yakınlarından Sakarya’ya dökülen Göksu’dur. Uzunluğu 80 km'dir. İlçemiz Marmara Bölgesi'nin doğusunda, Batı Karadeniz Bölgesi'nin batısında olduğundan iklim olarak gösterdiği özelliklere yurdumuzun dört ana iklim bölgesinden olan Akdeniz iklimler bölgesinin Marmara iklimi altındadır. Aynı zamanda Marmara ile Batı Karadeniz iklimi arasında bir geçiş özelliği taşımaktadır. Bu sebeple yazlar sıcak, kışlar yağışlı ve serin-ılıman geçer. Yıllık yağış ortalaması 500-600 metreküp arasındadır. Hakim rüzgar genellikle kuzey-güney doğu (poyraz) olup, bahar aylarında ise lodos ve güney doğu rüzgarları olmaktadır. Yenişehir 40-41 derece kuzey paralelleriyle, 29-30 derece doğu meridyenleri arasında Marmara Bölgesi'nin güneyinde Bursa’nın 55 km. doğusunda kendi ismini taşıyan ovanın doğuya yakın orta kısmında kurulmuştur. Köyleriyle birlikte 740 km. karelik yüzölçümüne sahip, doğuda Bilecik, batıda Bursa, kuzeyde İznik, güneyde İnegöl, kuzey batıda Orhangazi ve Gemlik ile komşudur. Bursa, Bilecik, İnegöl, İznik, Orhangazi ve Gemlik’e karayolu ile bağlıdır. İlçemizin denizden yüksekliği 250 m'dir. Kuzeyinde Katırlı ve Samanlı dağları bulunmakta ve yükseklikleri 940 m'dir. Bu dağlar 4 üncü zamanda oluşmuş genç dağlardır. Batıda Dinboz ve Kazancı, güneyde Okuf, Ayaz, Subaşı, doğuda Köprühisar, Hayriye ve İncirli tepeleri bulunmaktadır. Ova, doğu ve batı istikametine uzanan bir elips şeklindedir. En büyük akarsuyu Uludağ’ın doğusundan doğup, ovanın güneyini takip ederek Osmaneli yakınlarından Sakarya’ya dökülen Göksu’dur. uzunluğu 80 km'dir. İlçe Marmara Bölgesi'nin doğusunda, Batı Karadeniz Bölgesi'nin batısında olduğundan iklim olarak gösterdiği özelliklere yurdumuzun dört ana iklim bölgesinden olan Akdeniz iklimler bölgesinin Marmara iklimi altındadır. Aynı zamanda Marmara ile Batı Karadeniz iklimi arasında bir geçiş özelliği taşımaktadır. Bu sebeple yazlar sıcak, kışlar yağışlı ve serin-ılıman geçer. Yıllık yağış ortalaması 500-600 metreküp arasındadır. Hakim rüzgar genellikle kuzey-güney doğu (poyraz) olup, bahar aylarında ise lodos ve güney doğu rüzgarları olmaktadır. İlçede toplam 52.132 (2013) kişi yaşamaktadır. Osmanlı Devletinin beylikten devlet haline geçtiği yıllarda Köprühisar ve Yarhisar’ın zaptedilmesinden sonra Yenişehir ovasını da topraklarına katan Osman Bey bu bölgeyi gazilerine kılıç hakkı olarak yurt edinmeleri için vermiştir. Yenişehir ilk defa o zaman iskana açıldığı için bu isim ile bilinir olmuştur. Bu konuda Uludağ Üniversitesi Öğretim görevlisi Doğan ŞENYÜZ’ün yaptığı araştırmalardan bilindiği kadarıyla Aşıkpaşazade tarihçesinde Yenişehir’in kuruluşu bu şekilde anlatılmaktadır. Yine İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI’nın Osmanlı Tarihi adlı kitabında da “Ovada bir Türk şehri kurulmuş ve harp sahasına yakın olması dolayısıyla karargah yapılmıştır” ifadesine yer verilmiştir. Bu bilgiler ışığında Yenişehir’in bir Türk şehri olarak kurulduğu ve ikamete açıldığı anlaşılmaktadır. 680 yıllık bir Türk şehri olan Yenişehir 27 Ekim 1920 ile 6 Eylül 1921 tarihleri arasında Yunan işgaline uğramış, 6 Eylül 1921 tarihinde işgalden kurtarılmıştır. Bursa'nın 45 km doğusunda yer alan Yenişehir antik çağda Neopolis olarak tanınıyordu. Osman Gazi döneminde Osmanlı topraklarına katılan ilçe, Osman Gazi tarafından gazilerine kılıç hakkı adıyla yurtluk olarak verilmiştir. İskana açılan yerde kurulan kent Yenişehir adını almıştır.

Osmanlı döneminden kalan zengin tarihi eserlere sahip Yenişehir'de Osman Gazi' nin yaptırdığı saraydan arda kalan Saray Hamamı, I. Murad döneminden kalma Postinpuş Baba Zaviyesi, XIV. yüzyılda inşa edilen Voyvoda Cami (Çınarlı Cami), XVI. yüzyılda yapılmış olan Koca Sinan Paşa Külliyesi, Bali Bey Cami, Orhan Bey tarafından yaptırılan Ulu Cami, Süleyman Paşa Külliyesi, 1645'de Yenişehirli Deli Hüseyin Paşanın yaptırdığı Çifte Hamam, Yarhisar Köyü Orhan Cami ve Saat Kulesi görülmeye değer tarihi yapılardır.

Büyükorhan :

Bursa'nın, şehir merkezine 81 km uzaklıkta bulunan bir ilçesidir. İlçe deniz seviyesinden 830 m. rakımlıdır. Marmara’nın şirin ve ormanlarla çevrili yeşil bir ilçesidir. Büyükorhan doğusunda Harmancık, batısında M.Kemalpaşa, kuzeyinde Orhaneli, güneyinde ise Balıkesir iline bağlı Dursunbey ilçeleri ile çevrili olup, yüzölçümü 11.300 hektardır. Yörede Marmara Bölgesinin iklim özellikleri hüküm sürmekte, yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı geçer. Yazın en yüksek sıcaklık 30 – 35 °C, kışın ise ısı ortalama 4 – 6 °C’ye düşmektedir. İlçenin güneyinden Aliova Çayı geçmektedir. Ayrıca tarımsal sulama amaçlı iki adet gölet bulunmaktadır. Arazi sulamasında ağırlıklı olarak yer altı su kaynaklarından istifade edilmektedir. Nüfusun ekonomik sektörlere göre dağılımı izlendiğinde çalışan nüfusun toplam nüfusa oranı % 29-% 30'dur. İlçenin en önemli geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Diğer önemli bir gelir kaynağı da mevsimlik işçiliktir. Özellikle enerji nakil hattı şantiyelerinde yazları çalışmaya eğilim gözlenmektedir. Tarım ürünlerine bakıldığında Buğdayın en önemli ürün olduğu gözlenir. Yükseltinin artması ve yazların kısa sürmesi ile buğday tarımının yerini Arpa alır. (Yüksek Kesimlerde) Patates hemen her evin ihtiyacına yönelik yetiştirdiği bir üründür. Diğer önemli bir tarımsal uğraş Çilekçiliktir. Sulanabilen yerlerde çilek tarımı yapılmaktadır. Ancak ilk yıllardaki kar oranı günümüzde düşmüştür. Yeraltı kaynakları açısından Karalar köyü çevresindeki Mermer yatakları en önemlisidir. Orman işletme şefliğine bağlı 41 orman köyü bulunmaktadır. Ağaç türleri Kızılçam, Karaçam, meşedir. Orman arazisinde sıklık bakımı yapılmakta olup bu çalışmalardan elde edilen ürünlerden köy halkıda yararlanmaktadır. Üretim esnasında elde edilen ürünlere bakıldığında Tomruk, Maden Direği, Tel Direği, Sanayii Odunu, Kağıtlık Odun ve Yakacak Odunu başta gelir.

Gürsu :

Susığırlık adıyla, XV. Yüzyıldan önce kurulmuş eski bir yerleşim yeridir. 1 Mart 1930 yılında Susığırlık Belediyesi adıyla belediye teşkilatı kurulmuş, 1931 yılında Gürsu adını almıştır. Bursa’nın Yıldırım İlçesine bağlı bucak iken, 9 Mayıs 1990 tarih ve 3644 sayılı kanunla ilçe statüsünü kazanmış, Ekim 1991 tarihinde kuruluş işlemlerini tamamlayarak ilçe olarak hizmete başlamıştır. Gürsu düz bir ovada kurulmuştur. Batısında Yıldırım ve Orhangazi Merkez ilçeleri, Kuzeyinde Gemlik, Doğu ve Güneyinde de Kestel ilçesi ile çevrilidir. 118 km2 alanı kapsar. Deniz seviyesinden yüksekliği 100 metredir. Yörede Marmara Bölgesi iklim özellikleri hüküm sürer. Yazları sıcak, kışları ise ılık geçer. Yazın en yüksek sıcaklık 36–40 derece olurken, kışın 8 ila 10 dereceye kadar düşmektedir. Bilhassa güz aylarında Uludağ’dan gelen hava akımına bağlı olarak şiddetli lodos fırtınası görülür. İlçenin 11.300 hektar arazisinin % 42,8’ü tarım hizmetlerinde kullanılmaktadır. % 46,6’ i orman arazisi, kalan miktar ise mera, meskûn mahal ve tarıma elverişsiz arazilerdir. İlçede en çok meyvecilik, sebzecilik ve tarla bitkileri üretimi yapılmaktadır. İki dağ köyünde hayvancılık ön plandadır. 2013 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre ilçe nüfusu 68.872’dir.

Bursa merkezine 12 km. uzaklıktaki Gürsu ilçesi, tarihi çınar ağaçları, Osmanlı evleri, tarihi hamam ve camisi ile şirin bir ilçedir.

Kestel :

09.05.1990 tarih ve 3644 Sayılı Kanunla ilçe yapılmıştır. Bursa İlinin Gürsu İlçesi ile birlikte en yeni ilçesidir. İlçe 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu gereğince 23 Temmuz 2004 tarihinden itibaren Büyükşehir Belediye sınırlarına dahil edilmiştir. Yüzölçümü Kadastro verilerine göre 423 km2’dir (42.310 ha). İlçe merkezi 7 mahalle ve 28 Köye sahip olan Kestel, tarım kenti olması yanında giderek önemli bir sanayi bölgesi hüviyetini taşımaktadır. 253 sanayi tesisini barındırmaktadır. Kestel dışarıdan göç ile büyümüş bir kenttir. Sanayi ve tarım potansiyeli göç açısından çekici bir ilçe yaratmıştır. Halen nüfusunun büyük çoğunluğunu yurt içi (Erzurum, Tunceli, Artvin, Bayburt, Erzincan, Bilecik, Elazığ, Diyarbakır, Muş) ve yurt dışından (ağırlıkla Bulgaristan) göç edenler oluşturmaktadır. Kestel Güney Marmara Bölgesinde Bursa İlinin doğusunda 29o12 boylam, 40o9 enlemde bulunmaktadır. Doğusunda; Yenişehir, İnegöl, batısında; Yıldırım, Osmangazi, güneyinde; Keles, Osmangazi, kuzeyinde; Gürsu ve Gemlik İlçeleri bulunmaktadır. Denizden yüksekliği 155 metre olup arazi genellikle dağlıktır. Yüzölçümü 423 km2 (42.310 ha) olup nemli ılıman bir iklim kuşağındadır. 24.588 ha. alan ormandır. Başlıca ağaç türleri; çam, köknar, kestane’dir. Tarım alanı 15.652 ha.’dır. Orman ve yerleşim alanları dışındaki arazinin tamamında tarım yapılmaktadır. Kestel İlçesi birinci derece deprem bölgesi içindedir. Özellikle ova kısmı deprem tehlikesiyle en çok karşı karşıya olan kesimidir. İlçenin dağ yamacındaki güney kısmı daha güvenlidir. Kestel genelde ılıman bir iklime sahiptir. Nem oranı yüksektir. En sıcak ay Ağustos, en soğuk ay Ocaktır. Ortalama yağış 759,4 kg/m2’dir. İlçe nüfus kütüklerine kayıtlı kişi sayısı 2009 yılı itibari ile 89.230 olup, 1991 yılından beri 2881 kişi naklen gelmiş ve 471 kişi nakil gitmiştir. Online işlemine geçildiğinden nakil işlemleri kaldırılmıştır. İlçenin toplam nüfusu 51.872’dir. Kestel ismi “KASTEL” kelimesinden zamanla değişerek olmuştur. KASTEL, Latin dilinde “Kalecik” demektir. Doğu Roma İmparatorluğu zamanında ön Asya’dan gelecek olası akınlara karşı koyabilmek için sınır kalesi olarak kurulmuştur. Kuruluşu bugün kale olarak adlandırılan mekan içindedir. Osmanlı Devleti kurucusu Osman Bey zamanında Yenişehir-Bursa arasında Dimboz Muharebesi sonunda 1306’da Türklerin eline geçen Kastel, zamanla KESTEL adını almıştır. Kestel’i bir sınır kalesi olmaktan çıkarıp yerleşim yeri olarak kuran Şeyhülislam Mehmet Vani Efendidir. Mehmet Vani Efendi Van’ın Hoşap kazasında doğmuştur. Tahsilini tamamlayıp İstanbul’da Saraya kadar yükselmiştir. II.Viyana Kuşatmasında Ordu ile birlikte sefere iştirak eden Vani Mehmet Efendi, Padişah IV. Mehmet’in gazabına uğrayıp Kestel’e sürgün gelmiştir. Kestel o tarihte; Serme, Baraktaki, Gürsu, Vakıf, İsabey topraklarını da içeren çiftlik halindeydi. Vani Mehmet Efendi; köye bir cami(halen türbesi de bunun içindedir), civarında imaret, fırın, medrese, un değirmeni ve hamam yaptırmış ve böylece yerleşim başlamıştır. 1487’de 9 hanesi Müslüman 16 hane mevcuttur. 1877-78 Osmanlı-Rus Harbinde; Bulgaristan’dan 40 hane Kestel’e gelmiş, bunu 1908’de 14, 1913’de 106 hane takip etmiştir. 1909’da 38 hane olan Kestel’in, 1927 yılındaki nüfusu 562’dir. 1938 yılına kadar bucak merkezi olan Kestel, bu tarihte Gürsu’ya bağlanıp köy durumuna gelmiştir. 1960 yılında Belediye Teşkilatı kurulmuştur.

Bursa’nın 12 km. doğusunda yer alan Kestel, Bursa ile hemen hemen birleşmiş gibidir.

Orhaneli :

Tarihin önemli yerlerinden biridir. Roma İmparatoru Hadrianus tarafından av mahalli olarak kuruldu. Buraya daha sonra Hadrioaia, sonraki yaygın adıyla (Atranos) dendi. Romalılar zamanında ilçe merkezi Adriani vilayetinin merkezi idi. Adranos ismi zaman içinde halk dilinde değişikliğe uğrayarak Adranos sonra da Adırnaz şeklini aldı. Roma ve Bizans dönemlerinde (1261’den itibaren) bir Tekfurluk merkezi idi. Bu statüsü yörenin Osmanlılarca fethine kadar sürdü. Osmanlı Devlet’nin ilk sancağı olan Sultanönü’nün nahiyeleri arasında Adranos da bulunmaktadır. Adranos’un Durdu Bey tarafından fethedilmesinden sonra bu yerleşim merkezine Durdu Bey’in adından dolayı “Beyce” denmiştir. 1869 yılına kadar Harmancık İlçesine bağlı bir bucak iken 1881 yılında İlçe olmuştur. Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlılar tarafından işgal edilen ilçe 9 EYLÜL 1922 tarihinde kurtarılmıştır. 1881 yılında İlçe olan Beyce’ de 1888 yılında Belediye Teşkilatı kurulmuştur. Osman Gazi’nin ilk savaşlarına sahne olması bakımından da büyük önem arz eden Orhaneli İlçesinin önceden Beyce olan isminin Orhaneli olarak değiştirilmesi T.B.M.M.'nin 1934 yılında aldığı kararla olmuştur. (İsim Orhan Gazi'nin adına izafetendir.) Orhaneli ilçesi konum itibarıyla Kuzey Ege ile Güney Marmara’nın kesişmesinde bulunan ilginç bir noktadır. Orhaneli İlçe Merkezi; Kuzeyinde Nilüfer ve Osmangazi, güneyinde Büyükorhan, Harmancık, batısında M.Kemalpaşa, doğusunda Keles ilçeleriyle sınırlıdır. Bursa’ya 58 km uzaklıktadır. Linyit, mermer, krom sıcak su, maden suyu ve orman gibi yer altı ve yer üstü kaynakları bakımından oldukça zengin olan ilçenin denizden yüksekliği 487 metre olup yüz ölçümü 764 Km2'dir. İlçede dağlar yüksek olmayıp, mevcut yerler genellikle ormanla kaplıdır. İlçede genel olarak net bir iklimden söz edilemezken, ılıman Akdeniz iklimi ile Ege ve Marmara'nın kara iklimini hatırlatan Bursa, İstanbul ve İzmir iklim özelliklerini zaman zaman hissettiren bir iklime sahiptir. Yağışlar genel olarak İlkbahar ve Sonbaharda yağmur olarak düşerken, kışın zaman zaman bol kar yağışı aldığı gözlenmektedir. Yaz ayları genellikle sıcak ve kuraktır. Karasal ve ılıman bir bölge yapısına sahip olan Orhaneli, çam ormanları, meşe ormanları, kayın, kızılçam, karaçam ve ardıç ormanları ve bazı bölümleri çamlık bitki örtüsü ile kaplıdır. Orhaneli'nin en önemli yer altı zenginlikleri, krom madeni ve linyit kömürüdür. Krom madeni en fazla Göynükbelen Beldesi ve Topuk köyü civarında çıkarılmaktadır. Kömür ise; Gümüşpınar, Dündar, Altıntaş Köyleri'nden çıkarılır. Bu bölgede çıkarılan kömürler, Orhaneli'de kışın yakacak olarak kullanıldığı gibi, ayrıca Orhaneli Termik Santrali'nde de kullanılmaktadır. Serçeler Köyü'nde ekonomik değeri yüksek mermer ocakları mevcuttur. Göynükbelen ve Topuk Köyü'nde üretimi yapılan talk ve amyant madenleri mevcuttur. İlçe; geniş orman sahası ve eşsiz güzelliğe sahip piknik alanlarıyla Bursa ve civar ilçelerin halkının tatil günlerini geçirmek üzere tercih ettiği bir yapıya sahiptir. İlçeye bağlı Sadağı Köyünde bulunan Kaya hamamları ile Ağaçhisar Köyündeki kaplıcalar ciddi termal turizm potansiyeline sahiptir. Kurt Dağı, Karagöz Piknik Alanı ve Karakoca mevkii Bursa Merkez dahil çevre halkının piknik ihtiyacına cevap verecek nitelikte mesire yerlerdir. Sadağı köyünde bulunan kanyonun doğa turizmi açısından eşsiz güzellikte görülmeye değer yerlerdendir.

Orhaneli yakınlarındaki Çınarcık günübirlik bir turistik alandır ve tabii güzellikleri ile ünlüdür.

Orhangazi :

Marmara Denizi´nin güneyinde bulunan, İznik Gölü´nün batısında yer alan Bursa ilçesidir. Kuzeyinde Yalova ile Karamürsel İlçesi, Batısında Gemlik, Güneyinde Yenişehir, Doğusunda İznik İlçeleri bulunmaktadır. Kuzeyinde Samanlı Dağları, güneyinde Katırlı Dağları ile çevrili, çanak şeklindedir. Bursa’ya 45 km. uzaklıktadır. Denizden yüksekliği 125 m.’dir. İlçede Karadeniz ve Akdeniz İklimleri arasında bir geçiş iklimi hakimdir. Doğal bitki örtüsü; nemli orman, kuru orman alanları ile maki (sürekli yeşil görünen ağaççık-çalılıklar ) ve psödomaki (maki benzeri çalılıklar) alanlarından oluşmaktadır. Marmara bölgesinin iklim özellikleri, ilçemizde de aynen görülür. Yazlar sıcak ve kurak (ancak Akdeniz Bölgesindeki kadar sıcak ve kurak değil), ilkbahar, sonbahar ve kış ayları da ılık ve yağışlı geçer. Yıllık yağış ortalaması 500 mm nin üzerinde olan yerlerde, doğal ormanlar (insan eli değmeden) kendiliğinden yetişebilmektedir. İlçemizde ise yıllık yağış ortalaması 701 mm.dir. İznik Gölü’nün %51’ine sahip olan ilçede Su Sporları, Katırlı ve Samanlı Dağlarında Tracking ve dağ sporları gelecek vaad etmektedir. Ayrıca son günlerde keşfedilen Gürle Dağı, yamaç paraşütü için çok elverişli olması hasebiyle önem arz etmektedir. Keramet Köyünde bulunan doğal ılıca Orhangazi turizmine alt yapı oluşturmaktadır. İlçenin bulunduğu alan çok eski devirlerden bu yana yoğun yerleşimlere sahne olmuştur. Geniş bir tarih hazinesine sahiptir.Bunların en önemlisi Ilıpınar kazılarında ortaya çıkmıştır. Dünyanın en eski eşyaları ve mezarları bu kazılar sonucu elde edilmiştir. Ilıpınar Höyüğü, ilk kez 1948 yılında Türk araştırmacı K.Köktem tarafından keşfedilip bilim dünyasına duyurulmuştur. Bursa bölgesinin en eski yerleşim birimi olduğu belirtilen Ilıpınar Höyüğünde yapılan kazılar sonucunda M.Ö.5400 yıllarına dayanan ve dünyanın en eski eşyaları ile mezarlarının bulunduğu çok sayıda tarihi eserler bulunmuştur. 1987 yılında başlayan II.dönem kazılarda çok sayıda tarihi eser bulunmuş, ilk yerleşim düzeni ve kullanılan alet ve eşyalar ile ilgili bilgiler bizlere sunulmuştur. Karsak Deresi tarihi köprüsü,Gürle Köyü eski kilise kalıntıları, Tarihi Osmanlı evlerinin çok olduğu Akharem Köyü ve Sölöz Beldesi, Gedelek Köyü Pınarbaşı mesire alanı,Nadır mesire alanı ve İznik gölü gezilebilecek yerler arasındadır. 2013 Yılı Nüfus tespitlerine göre nüfusu 75.672'dir. İlçe merkezine bağlı; 21 köy ve 6 mahalleden oluşmaktadır. Ilıpınar Höyüğünde yapılan kazılarda dünyanın en eski eşyaları ve mezarları elde edilmiştir. İlk kez 1948 yılında Türk araştırmacı K.Köktem tarafından keşfedilip bilim dünyasına duyurulmuştur. Bursa bölgesinin en eski yerleşim birimi olduğu belirtilen Ilıpınar Höyüğünde yapılan kazılar sonucunda M.Ö.5400 yıllarına dayanan ve dünyanın en eski eşyaları ile mezarlarının bulunduğu çok sayıda tarihi eserler bulunmuştur. Orhangazi´nin bilinen en eski sakinleri Bitinyalılar´dır. M.Ö 74 yılından sonra bölgemiz, Romalılar´ın eğemenliği altına girmiştir. Orhangazi, 365 yılında kent derecesine yükselmiştir. Roma İmparatorluğu´ nun ikiye ayrılmasından sonra 395 yılında Bizans Devleti´ ne bağlanmıştır. Basilinapolis adlı kent, III. yüzyılda kentimizin bulunduğu alanda kurulmuştu. Pazarköy olan eski adını da olasılıkla Bazilinaköy´ den almıştır. Bölge 1085 - 1097 yılları arasında Anadolu Selçuklu Devleti´ nin yönetimine girmiştir. 1097 yılında kentimiz ve çevresi Haçlılar tarafından yağma edilmiştir. 1024 - 1261 yılları arasında İznik Bizans İmparatorluğu egemenliği altında kalan eski Orhangazi, göle daha yakın bir yerde bulunuyordu. 1332 yılında Orhan Bey tarafından fethedilen bölgemizde, Yerleşim ünitesi olarak II. Osmanlı Padişahı Orhan Bey tarafından 1362 yılında kurulmuştur. Orhan Bey burada kendi adına bir camii ve hamam yaptırarak civarda bulunan Türk aşiretlerini buraya yerleştirmiştir. Pazarköy adını alan bu yerleşim merkezi o sıralarda İznik´e bağlıydı.

İznik Gölü’nün batı kıyısında uzanan topraklarda, Keramet Kaplıcası’nın kliminotolojik etkisi ile dünyanın en lezzetli zeytinin yetiştiği yer olmuştur.

Yıldırım :

Osmangazi ve Nilüfer ilçeleri ile birlikte Bursa İlinin merkez ilçelerini oluşturmaktadır. Yıldırım İlçesi idari olarak 1987 yılında kurulmuştur. Adını 4. Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt’ tan alan Yıldırım ilçesinde 67 mahalle bulunmaktadır. Yıldırım’da Osmanlı döneminin en önemli eserleri yer aldığı gibi, yeni yerleşim birimleri de bulunmaktadır. Türkiye’nin en gözde kış sporları merkezi Uludağ ile teleferik bağlantısı da Yıldırım’dan yapılmaktadır. Uludağ’ın eteklerine kurulmuş olan Yıldırım, nüfusu ve alan itibariyle Türkiye’nin pek çok ilinden büyüktür. Yüzölçümü 399 kilometrekaredir. Denizden yüksekliği 150-155 metredir. İlçenin güneyinde Uludağ yükselir, kuzeyi düzdür. İlçenin ortasından Bursa-Ankara otoyolu geçer. İlçenin nüfusu 2013 nüfus sayımına 637.888'dir. İlçe dışardan yoğun göç almaktadır. İlçede nüfus olarak çoğunluk Artvin, Posof, Ardahan ve Karslılar yoğun olarak yaşamaktadırlar. Ayrıca yurtdışından Gümülcine, Kırcaali illerinden bir çok Türk de Yıldırım'a yerleşmiştir.

Osmangazi :

Uludağ’ın eteklerinde, doğuda Gökdere Vadi­si’yle başlar; batıda Nilüfer Deresi ve Yeni Mudanya Yolu, kuzeyde Katırlı Dağları, Nilüfer Çayı ve Bursa Ovası'nı içine alan topraklara sınır oluşturan bölgeyi kapsar. 1165,2 kilometrekarelik bir alana yayılmıştır. İlçenin denizden yüksekliği ortalama 150 metredir. İzmir, İstanbul, Eskişehir yollarının kesiştiği kavşak noktasında bulunan Osmangazi, Mudanya Limanı’na 31 km, Yalova’ya 74 km, Gemlik’e 30 km uzaklıktadır. Araştırmalar sonucunda Bursa ve civarında M.Ö. 4000'li yıllardan itibaren çeşitli yerleşimlerin olduğu saptanmıştır. Fakat yöreye ait kesin bilgiler M.Ö. 700'lere dayanmaktadır. Homeros bölgeden Mysia olarak söz etmektedir. Günümüzde Bursa yöresinde Mysia yerleşmelerini anımsatan iki köy bulunmaktadır. Misi (Gümüştepe) ve Misebolu. Tarihi coğrafyada bölgeye Phrygia denilmektedir. M.Ö. 700'lerde Skyth'lerden kaçan Kimmer'lerin Phygia devletini yıktıkları bilinmektedir. Bursa adı, bu şehri kuran Bithinya Kralı Prussias'dan gelmektedir. M.Ö. 7. yüzyılda bu bölgeye göç eden Bityn'ler, buraya Bithynia adını verirler. M.Ö. 185'te Kartaca'nın yetiştirdiği büyük generallerden Hannibal'ın Kral 1. Prusias'a, Prusias ve Olympus kentinin kurulmasını örgütlediği bilinmektedir. Prusias adı zamanla Prusa, sonra da Bursa'ya dönüşmüştür. M.Ö. 74'te Roma İmparatorluğunun egemenliğine geçen Bithynia Roma'dan gönderilen Proconsul (Eyalet Valisi)'lerce yönetilen bir Asya Eyaleti haline gelmiştir. Bursa M.S. 385-1326 yılları arasında ise Bizans dönemini yaşamıştır. M.S. 550'lerde bölgede ipek üretimine başlanmış ve doğal sıcak sulu kaplıcaların üretilmesi ile küçük bir kaplıca kenti kurulmuştur. Bursa 1307 yılında Osman Bey tarafından kuşatılmış, uzun süren kuşatmadan sonra 6 Nisan 1326'da Osman Bey'in oğlu Orhan Bey tarafından alınmıştır. İmparatorluğun başkenti 1335 yılında Bursa'ya taşınmış ve kentte büyük imar hareketleri yaşanmıştır. Osmanlılar Bursa'yı aldıklarında kent sadece hisar içinden ibaretken, Orhan Gazi, şehri Hisarın dışına çıkararak Orhan Gazi Külliyesi'ni kurdurtmuştur. Surlar dışında mevcut yerleşmeye yakın, hakim noktalarda cami, hamam, imarethane, darüşşifa, medrese gibi kamu yapıları inşa edilerek bu külliyelerin çevrelerinde konut alanları yaratılmış, böylece bir yerleşme geleneği başlamıştır. Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethetmesinden sonra ise Bursa'nın faal rolü son bulmuş ve yönetim merkezi niteliğini kaybetmiştir. Bursa'da Roma ve Bizans dönemlerinden günümüze ulaşabilmiş yapı yoktur. Kenti çevreleyen surların ilk olarak Bithynialılarca yapıldığı, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde ise onarılarak kullanıldığı düşünülmektedir. Bursa, Osmanlı İmparatorluğunun ilk 200 yıllık döneminde diğer kentlere göre büyük gelişmeler göstermiş, bir çok mimari yapı ile süslenmiş, devrinin tanınmış medreseleri ile bilim aleminin merkezi olmuş, canlı bir ticaret şehridir. 1. Murad zamanında başlayan Hüdavendigar Külliyesi, l. Beyazıd'ın yaptırdığı Yıldırım Külliyesi, 1. Mehmed (Çelebi) döneminde başlayıp 11. Murad zamanında tamamlanan Yeşil Külliyesi Bursa'nın mekansal gelişimini etkileyen ve bugün de ayakta duran büyük komplekslerdir. Cumhuriyet dönemiyle birlikte planlama çalışmalarına başlanan şehirde, 1960'lı yıllardan itibaren sanayinin önemi artmış, kentin nüfus ve kentsel gelişimi hızlı bir değişime uğramıştır. Coğrafi konumu, tarımsal, ticari ve sanayi potansiyelinin yüksek oluşu kentin çekiciliğini her dönem korumasını sağlamaktadır.

Nilüfer :

Doğusu Osmangazi, batısı Karacabey ve kısmen Mustafa Kemal Paşa, kuzeyi Mudanya, güneyi Orhaneli ilçesi ile çevrili olup toplam yüzölçümü 423.181 dönümdür. 50 bin 756 hektarlık ilçe sınırları içerisinde; Ahmet Yesevi, Akçalar Kurtuluş, Akçalar Zafer, Alaattinbey, Altınşehir, Ataevler, Balat, Barış, Beşevler, Büyükbalıklı, Cumhuriyet, Çalı, Çamlıca, Demirci, Ertuğrul, Esentepe, Fethiye, Gökçe, Gölyazı Merkez, Gölyazı Bayır, Görükle Dumlupınar, Görükle Kurtuluş, Görükle Sakarya, Görükle Zafer, Gümüştepe, Hasanağa, Işıktepe, İhsaniye, İrfaniye, Karaman, Kayapa Çamlık, Kayapa İstiklal, Kayapa Zafer, Kızılcıklı, Konak, Kültür, Minareliçavuş, Odunluk, Özlüce, Üçevler, Ürünlü,Yüzüncüyıl dan oluşan toplam 42 mahallesi, Atlas, Ayva, Badırga, Başköy, Çatalağıl, Çaylı, Dağyenice, Doğanköy, Fadıllı, Güngören, İnegazi, Kadriye, Karacaoba, Konaklı, Korubaşı, Kuruçeşme, Maksempınar, Tahtalı, Unçukuru, Üçpınar, Yaylacık, Yolçatı’dan oluşan 22 köyü mevcuttur. Nilüfer, ilçe merkezi hızlı bir kentsel gelişme gösterirken, yeşil dokunun korunup, zenginleştirilmesi için de özel çabalar sarfedilmektedir. Yemyeşil piknik alanlarıyla, hafta sonunu doğa ile baş başa geçirmek isteyenler için de cazip alternatifler sunuyor. Misi piknik alanı, Balat piknik alanı ve Atatürk Kent Ormanı alanı, piknik yaparak yorgunluk atmak isteyenler için kentin en güzel seçeneklerini oluşturuyor. İlçeye bağlı 42 mahalle, 22 köy muhtarlığı olmak üzere 64 idari birim bulunakta olup, İlçenin 2013 yılı nüfusu toplam 358.265 olarak tespit edilmiştir.Büyükşehir statüsüne 1987 yılında kavuşan Bursa'da, o tarihte Nilüfer, Osmangazi ve Yıldırım olmak üzere üç merkez ilçe kurulur. Kentin batısında bulunan Nilüfer, o yıllarda Bursa’nın konut ihtiyacına karşılık vermeye hazırlanan bir toplu konut bölgesi olarak dikkat çekmektedir. Batıya doğru büyüme eğilimi gösteren Bursa’ya kucak açmış bir yerleşim yeri olan ve bu nedenle de “geleceğin Bursa'sı” olarak anılan Nilüfer ilçesi işte böyle doğar. Nilüfer ilçesi adını içinden geçen Nilüfer Çayı'ndan, Nilüfer Çayı da adını Orhan Gazi’nin eşi Nilüfer Hatun’dan almıştır. Yeni yapılanan bir bölge olmanın da avantajıyla, kent planlamasından, çevresel şartlara kadar her konuda çağdaş standartlara sahip olan Nilüfer, bu yönüyle kısa sürede Bursa’nın cazibe merkezi olmuş bir ilçedir. Bu nedenle de Bursa’da nüfus artış hızı en fazla olan yerleşim yeridir. Kimi araştırmacılara göre Bursa bölgesindeki ilk yerleşime ev sahipliği yapan Nilüfer ilçesi, gerek Osmanlı ve Bizans, gerekse tarihin daha önceki dönemlerinin izlerini taşır. Nilüfer’de; Alaaddinbey Mahallesi’nde bulunan Tepecik Höyüğü, Gölyazı, Tahtalı Köyü, Akçalar beldesinin Aktopraklık Höyüğü ve Gölyazı adalar bölgesi, arkeolojik sit kapsamına alınmış bölgelerdir. Bu bölgelerde tarihin çeşitli dönemlerine ait kilise, cami, hamam, çeşme, manastır-kale kalıntıları gibi yapılar ile tescilli anıt ağaçlar ve hatta tarih öncesine ait buluntular yer almaktadır.

Harmancık :

Bursa'nın şirin bir ilçesi olup doğusunda Domaniç ve Tavşanlı, batısında Gökçedağ istasyonu ve Dursunbey ilçesi, kuzeyinde Keles ve Orhaneli, güneyinde Simav ilçeleri ile çevrili, Kütahya - Bursa- Balıkesir illerinin kesiştiği noktada yer almaktadır. Bursa ya uzaklığı 96 km, yüzölçümü ise 365 km2'dir. 2013 tarihi itibari ile toplm nüfusu 7.091'dir. Ekonomisi; madencilik, tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Başlıca yetiştirilen ürünler; arpa, buğday, nohut, mısır, ayçiçeği, çilek, şekerpancarı ve anasondur. İlçe özellikle krom madeni yönünden çok zengindir. Türkiye'de krom ilk defa 1848 yılında Amerikalı Jeolog Lawrence SMITH tarafından Harmancık'ta bulunmuştur. Bunun yanı sıra manyezit, mermer yatakları bulunmaktadır. Harmancık'a bağlı 20 km uzaklıktaki Gökçedağ Tren İstasyonu ile Bursa'nın tren istasyonu bulunan tek ilçe olma özelliği bulunmakta ve Harmancı-Balıkesir-İzmir, Harmancı-Eskişehir-Ankara illerine ulaşım kolaylıkla sağlanmaktadır. İstasyon Ilıca Kaplıcalarına 10 km uzaklıktadır. İlçede 13.220 hektar tarım alanı, 23.016 hektar orman ve fundalık bulunur. Bitki örtüsü olarak; kayın, kızılçam ve ardıç gibi çeşitli cinste ağaçlar bulunur. İlçenin batısında tarihi Bizans dönemine dayanan Ilıcaksu Köyü kaplıcaları bulunmaktadır. Kaynak, özellikle ağrılı hastalara iyi gelmekte ve çevre il ve ilçelerden yaz aylarında gelip konaklayan olmaktadır. Her yıl Ağustos ayında Harmancıkta panayır düzenlenmektedir. 1947 yılından buyana düzenlene panayır 5 gün büyük bir yoğunlukla sürmektedir. Panayıra çevre il ve ilçelerden (Kütahya, Balıkesir, Bursa, Simav, Tavşanlı v.b.) esnafı ve haklı büyük ilgi göstermektedir. Dolayısıyla ilçeye büyük canlılık getirmektedir. İlçenin dinlenme ve mesire yerleri; Karacaköy Göleti, Cevce Pınarı, Ilıcaksu Hamamları ve ilçe merkezindeki Akkuş Dede çevresidir. Ayrıca Gedikören Köyü yakınlarındaki çevreye hakim TV vericilerinin olduğu Asar Tepe de görülmeye değerdir. İlçenin toplam 22 köyü bulunmaktadır. Bunlar; Akpınar, Alutça, Balatdanişmend, Bekdemirler, Çakmak, Çatalsöğüt, Dedebali, Delicegüney, Dutluca, Gedikören, Gökçeler, Gülözü, Harmancıkakalan, Hopandanişmend, Ilıcaksu, İsaklar, Kışmanlar, Kocapınar, Kozluca, Nalbant, Okçula ve Yeşilyurt'dur. İlçe merkezinin; Merkez, Ece, Çamoğlu ve Saçaklı mahallelerinin yanı sıra, 01.01.2006 tarihi itibari ile Kılavuzlar, Kepekdere, Yayabaşı, Balısaray, Karaca olmak üzere toplam 5 mahalle Belediye Meclis kararı ile merkeze dahil edilmiştir. Harmancık Belediyesinin toplam 9 mahallesi bulunmaktadır. Harmancık'ın kuruluşu Osmanlı Devleti'nin kuruluşuna tekabül eder. 1324-1325 yıllarında Adronosun (Orhaneli) fethinden sonra oluşmuştur. Tarihi Adronos Kenti, Roma imparatoru Hadrianus tarafından kurulmuştur. Adronos Kenti Harmancık sınırlarını içine alan bir kentti. Hadrianus bugünkü Orhaneli'yi av mahalli olarak kullanmaktaydı. Buralara hamamlar inşa ettirdi. Bu hamamların kalıntılarına bugün Harmancık sınırları içinde bulunan Ilıcaksu kaplıcalarının üst tarafında rastlamak mümkün. Harmancık Merkezi'ne (Çardı) ilk Sipahiler sonra Habiboğulları daha sonra da Kara Veyisler Yörük cemaatleri yerleşmişlerdir. Osmanlı Devleti kuruluş zamanında Harmancık küçük bir köy olarak Adranos'a yani Orhaneli'ye bağlıydı. Fakat Osmanlı döneminde zaman zaman kaza yapılmıştır. Örneğin 1869 yılında Orhaneli "Beyce Bucağı" olarak Harmancık'a bağlıydı. Daha sonraki dönemlerde Harmancık nahiye ve bucak olarak yönetilmiştir. Harmancığın merkezine halk arasında "Çardı" denir. Bu ismin, Harmancık'ı çevreleyen dört dere veya dört tepeden ileri geldiği söylenir. Yunan işgalleri sırasında yörenin namlı efeleri başta Alabardalı Kabakçı Salih Efe, Harmancıkakalanlı Canip Efe, Kıranışıklar Köyünden Topal Sadettin Efe ve diğer yerli efeler karşı koymuşlar ve adlarına Dağ Müfrezesi denmiştir. 6 Eylül 1922 tarihinde, Harmancık Yunan işgalinden kurtulmuştur. İlçede tarihi eser yönünden 1. derecede Karaveyisoğlu Konakları bulunmaktadır.


Misafir 29 Mayıs 2014 16:50

istanbulun kültürünü açıklarmısınız lütfen



Saat: 01:57

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık