MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Edebiyat tr (https://www.msxlabs.org/forum/edebiyat-tr/)
-   -   Atilla İlhan (https://www.msxlabs.org/forum/edebiyat-tr/21437-atilla-ilhan.html)

M.u.R.a.T 24 Şubat 2007 21:32

Atilla İlhan
 
1 ek
Alıntıdaki Ek 63960

Attilâ İlhan


(d. 15 Haziran 1925, Menemen)
Şair, romancı, gazeteci, deneme, eleştiri ve senaryo yazarı. Çeşitli türlerdeki yapıtlarıyla Cumhuriyet sonrası Türk edebiyatında kendine özgü bir yer edinmiştir.

İzmir’de Karşıyaka Cumhuriyet İlkokulu’ nu ve Karşıyaka Ortaokulu’nu bitirdi. Atatürk Lisesi’ndeki öğrenciliği sırasında Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 141. maddesine aykırı davrandığı gerekçesiyle tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı (1941). Danıştay kararıyla öğrenimini sürdürme hakkını kazanarak İstanbul’da Işık Lisesi’ni bitirdi (1946). İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini yarıda bıraktı (1949). 1949-65 arasında, aralıklarla altı yıl Paris’te yaşadı. Ali Kaptanoğlu takma adıyla senaryolar yazdı. Demokrat İzmir gazetesinin genel yayın müdürlüğünü üstlendi ve başyazılarını yazdı. Ankara’da Bilgi Yayınevi’nin danışmanlığını yaptı (1973-79). Vatan gazetesinde sinema eleştirileri, Yeni Ortam, Dünya, Milliyet ve Söz gazetelerinde köşe yazıları yazdı. Yelken, Sanat Olayı ve Cönk dergilerini yönetti.

İlk şiiri “Balıkçı Türküsü”nü 1941’de Yeni Edebiyat dergisinde yayımlayan Attilâ İlhan, daha sonra Nevin Yıldız takma adıyla İstanbul, Beteroğlu takma adıyla Yücel dergilerinde göründü. 1946 CHP Şiir Yarışması’nda “Cebbaroğlu Mehemmed” adlı şiiriyle birincilik ödülünü kazanınca ünü kısa sürede yayıldı. Sonraki yıllarda Genç Nesil, Fikirler, Varlık, Aile, Yirminci Asır, Seçilmiş Hikâyeler Dergisi, Kaynak, Ufuklar, Mavi, Yeditepe, Dost, Yelken, Ataç, Yön, Milliyet Sanat, Sanat Olayı gibi dergilerde şiir, deneme ve eleştirileriyle edebiyat dünyasının önde gelen adları arasında yer aldı. Garip akımına ve İkinci Yeni şiirine karşı çıktı ve Mavi dergisinde yayımladığı yazılarla Mavi ya da Maviciler olarak bilinen toplumsal gerçekçilik akımını başlattı. Şiire yeni bir söz düzeni, taşkın bir anlatım ve kendine özgü bir duyarlık getiren yapıtlarıyla adından söz ettirdi. 1950’lerin ortalarında, başlangıçta bağlandığı Nâzım Hikmet çizgisini ve halk şiirinin biçimsel özelliklerini bırakarak daha karmaşık bir duyarlılığa yöneldi.

Eleştirilerinde ise, hemen her zaman toplumsal gerçekçiliğe bağlı kaldı. Sisler Bulvarı (1954, 1991), Yağmur Kaçağı (1955, 1991) ve Ben Sana Mecburum (1960, 1988) adlı yapıtlarıyla yalnızca genç şairleri değil, bütün bir genç kuşağı etkiledi. Yasak Sevişmek (1968, 1991) ve Elde Var Hüzün (1982) gibi sonraki yapıtlarında, divan şiirinden ve şarkılardan da yararlandı. İlk romanları Sokaktaki Adam (1953, 1982) ve Zenciler Birbirine Benzemez'den (1957, 1987) sonra romanlarında giderek tarihsel boyutlara yer vermeye başladı. Özellikle bu tür yapıtlarında, öz Türkçeye karşı çıktı. Yakın tarihin gerçek ve ortalama tiplerini ele alarak siyasal ve ideolojik mücadelelerin arkasındaki insani durumu görmeye çalıştı.

ÖBÜR ÖNEMLİ YAPITLARI. Şiir. Duvar (1948, 1990), Belâ Çiçeği (1962, 1991), Korkunun Krallığı (1987). Roman. Kurtlar Sofrası (1963-64; 2 cilt, 1982), Bıçağın Ucu (1973,1981), Yaraya Tuz Basmak (1978, 1982), Fena Halde Leman (1980, 1985), Dersaadette Sabah Ezanları (1982, 1988), Haco Hanım Vay (1984). Gezi, deneme ve eleştiri. Abbas Yolcu (1959), Hangi Sol (1971, 1980), Hangi Batı (1972, 1982), Faşizmin Ayak Sesleri (1975), Hangi Seks (1976, 1982), Hangi Sağ (1980), Gerçekçilik Savaşı (1980), Hangi Atatürk (1981), Batının Deli Gömleği (1982), İkinci Yeni Savaşı (1983), Sağım Solum Sobe (1985), Yanlış Kadınlar Yanlış Erkekler (1985), Ulusal Kültür Savaşı (1986).

Kaynak: Ana Britannica


BLacK_HawK 14 Nisan 2007 09:12

1 ek
Alıntıdaki Ek 63965

Ayrılık Sevdaya Dahil


Acilmis sarmasik gulleri kokulariyla baygin
En gorkemli saatinde yildiz alacasinin
Gizli bir yilan gibi yuvarlanmis icimde kader
Uzak bir telefonda aglayan yagmurlu genc kadin
Ruzgar uzak karanliklara surmus yildizlari
Mor kivilcimlar geciyor daginik yalnizligimdan
Onu cok ariyorum onu cok ariyorum
Heryerimde vucudumun agir yanik sizilari
Bir yerlere yildirim dusuyorum
Ayriligimizi hisettigim an demirler eriyor hirsimdan
Ay isigina batmis karabiber agaclari gumus tozu
Gecenin irmaginda yuzuyor zambaklar yaseminler unutulmus
Tedirgin gulumser
Cunku ayrilik da sevdaya dahil cunku ayrilanlar hala sevgili
Hic bir ani tek basina yasayamazlar
Her an otekisiyle birlikte hersey onunla ilgili
Telasli karanlikta yumusak yarasalar
Gittikce genisliyen yakilmis ot kokusu
Yildizlar inanilmiyacak bir irilikte
Yansimalar tutmus butun sahili
Cunku ayrilmanin da vahsi bir tadi var
Oyle vahsi bir tad ki dayanilir gibi degil
Cunku ayriliklar da sevdaya dahil
Cunku ayrilanlar hala sevgili
Yanlizlik hizla alcalan bulutlar karanlik bir agirlik
Hava agir toprak agir yaprak agir
Su tozlari yagiyor ustumuze
Ozgurlugumuz yoksa yalnizligimiz midir
Eflatuna calar puslu lacivert bir sis kusatti ormani
Karanlik coktu denize
Yanlizlik cakmak tasi gibi sert elmas gibi keskin
Ne yanina donsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
Kapini bir calan olmadi mi hele elini bir tutan
Bilekleri bembeyaz kugu boynu parmaklari uzun ve ince
Simsicak bakislari suc ortagi kacamak gulusleri gizlice
Yalnizlarin en buyuk sorunu tek basina ozgurluk ne ise yarayacak
Bir turlu cozemedikleri bu olu bir gezegenin soguk tenhaligina
Benzemesin diye ozgurluk mutlaka paylasilacak suc ortagi bir sevgiliyle
Sanmistik ki ikimiz yeryuzunde ancak birbirimiz icin variz
Ikimiz sanmistik ki tek kisilik bir yalnizliga bile rahatca sigariz
Hic yanilmamisiz her an dusup dusup kristal bir bardak gibi
Tuz parca kirilsak da hala icimizde o yanardag agzi
Hala kipkizil gulumseyen sanki atesten bir tebessum zehir zemberek AŞKIMIZ

Atilla İlhan


caner gözübüyük 14 Nisan 2007 13:34

BEN SANA MECBURUM

Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum.
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul’mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Birkaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu.

Fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.

Belki Haziran’da mavi benekli çocuksun
Ahh seni bilmiyor, kimseler bilmiyor
Bir şileb sızıyor ıssız gözlerinde
Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın, tüylerin ürperiyor
Belki körsün, kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem bu kurtlar sofrasında
Belki zor, ayıpsız, fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum.
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerim
Hayır başka türlü olmayacak


NihLe 29 Haziran 2007 12:31

1 ek

Attila İlhan

15 Haziran 1925’te Menemen’de doğdu. İlk ve orta eğitiminin büyük bir bölümünü İzmir ve babasının işi dolayısıyla gittikleri farklı kentlerde tamamladı. İzmir Atatürk Lisesi birinci sınıfındayken mektuplaştığı bir kıza Nazım Hikmet şiiri göndermesi nedeniyle 1941’de tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı. Üç hafta gözetim altında kaldı. İki ay hapiste yattı.

CHP ŞİİR ARMAĞANI’NDA İKİNCİLİK ÖDÜLÜNÜ KAZANDI


Türkiye’nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge verilince, eğitim hayatına ara vermek zorunda kaldı. Danıştay kararıyla, 1944 yılında okuma hakkını tekrar kazandı ve İstanbul Işık Lisesi’ne yazıldı. Lise son sınıftayken amcasının kendisinden habersiz katıldığı CHP Şiir Armağanı’nda Cebbaroğlu Mehemmed şiiriyle ikincilik ödülünü kazandı. 1946’ta mezun oldu. İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. Üniversite yıllarında Yığın ve Gün gibi dergilerde ilk şiirleri yayınlanmaya başladı. 1948’de ilk şiir kitabı Duvar’ı yayınladı. 1949 yılında, üniversite ikinci sınıftayken Paris’e gitti. Fransız toplumu ve orada bulunduğu çevreye ilişkin gözlemleri daha sonraki eserlerinde yer alan bir çok karakter ve olaya temel oluşturmuştur. Türkiye’ye geri dönüşünde sıklıkla başı polisle derde girdi. Bir kaç kez gözaltına alındı.

1950’Lİ YILLARDA ADINI DUYURDU


1951 yılında Gerçek gazetesinde bir yazısından dolayı kovuşturmaya uğrayınca tekrar Paris’e gitti. Fransa’daki bu dönem Attilâ İlhan’ın Fransızca’yı ve Marksizmi öğrendiği yıllardır. 1950’li yılları İstanbul - İzmir - Paris üçgeni içerisinde geçiren Attilâ İlhan, bu dönemde ismini Türkiye çapında duyurmaya başladı. Yurda döndükten sonra, Hukuk Fakültesi’ne devam etti. Ancak son sınıfta gazeteciliğe başlamasıyla beraber öğrenimini yarıda bıraktı. Sinemayla olan ilişkisi, yine bu dönemde, 1953’te Vatan gazetesinde sinema eleştirileri yazmasıyla başlar. 1957’de askerliğini yaptıktan sonra sinema çalışmalarına ağırlık verdi. Ali Kaptanoğlu adıyla onbeşe yakın senaryo yazdı.
Alıntıdaki Ek 63966

’YASAK SEVİŞMEK’ ve ‘AYNANIN İÇİNDEKİLER’


1960’ta Paris’e geri döndü. Babasının ölmesiyle birlikte İzmir’e döndü. Sekiz yıl İzmir’de kaldığı dönemde, Demokrat İzmir gazetesinin başyazarlığını ve genel yayın yönetmenliğini yürüttü. Aynı yıllarda, şiir kitabı olarak Yasak Sevişmek ve Aynanın İçindekiler serisinden Bıçağın Ucu yayınlandı. 1968’te evlendi, 15 yıl evli kaldı. 1973’te Bilgi Yayınevi’nin danışmanlığını üstlenerek Ankara’ya taşındı. Sırtlan Payı ve Yaraya Tuz Basmak’ı Ankara’da yazdı. 81’e kadar Ankara’da kalan yazar Fena Halde Leman adlı romanını tamamladıktan sonra İstanbul’a yerleşti.

‘SEKİZ SÜTUNA MANŞET’, ‘KARTALLAR YÜKSEK UÇAR’ VE ‘YARIN ARTIK BUGÜNDÜR’


İstanbul’da gazetecilik serüveni Milliyet ve Gelişim Yayınları ile devam etti. Bir süre Güneş gazetesinde yazan Attilâ İlhan, 1993-1996 yılları arasında Meydan gazetesinde yazmaya devam etti. 1996 yılından beri köşe yazılarını Cumhuriyet gazetesi’nde sürdürmekteydi. 1970’lerde Türkiye’de televizyon yayınlarının başlaması ve geniş kitlelere ulaşmasıyla beraber Attilâ İlhan da senaryo yazmaya geri dönüş yaptı. Sekiz Sütuna Manşet, Kartallar Yüksek Uçar ve Yarın Artık Bugündür senaryosunu yazdığı dizilerdi.

Türk edebiyatının usta kalemi Attila İlhan, 80 yaşında hayatını kaybetti.

ATTİLÂ İLHAN KİTAPLARI



ŞİİR
  • Duvar
  • Sisler Bulvarı
  • Yağmur Kaçağı
  • Ben Sana Mecburum
  • Belâ Çiçeği
  • Yasak Sevişmek
  • Tutuklunun Günlüğü
  • Böyle Bir Sevmek
  • Elde Var Hüzün
  • Korkunun Krallığı
  • Ayrılık Sevdaya Dâhil
  • Kimi Sevsem Sensin
ROMAN
  • Sokaktaki Adam
  • Zenciler Birbirine Benzemez
  • Kurtlar Sofrası
  • Aynanın İçindekiler
  • Bıçağın Ucu
  • Sırtlan Payı
  • Yaraya Tuz Basmak
  • Dersaadet’te Sabah Ezanları
  • O Karanlıkta Biz
  • Fena Halde Leman
  • Haco Hanım Vay
  • Allahın Süngüleri-Reis Paşa
ÖYKÜ
  • Yengecin Kıskacı
DENEME-ANI
  • Abbas Yolcu
  • Yanlış Kadınlar Yanlış Erkekler
  • Anılar ve Acılar
  • Hangi Sol Hangi Batı
  • Hangi Seks
  • Hangi Sağ
  • Hangi Atatürk
  • Hangi Edebiyat
  • Hangi Laiklik
  • Hangi Küreselleşme
ATTİLÂ İLHAN’IN DEFTERİ
  • Gerçekçilik Savaşı
  • ‘İkinci Yeni’ Savaşı
  • Faşizmin Ayak Sesleri
  • Batı’nın ‘Deli Gömleği’
  • Sağım Solum Sobe
  • Ulusal Kültür Savaşı
  • Sosyalizm Asıl Şimdi
  • Aydınlar Savaşı
  • Kadınlar Savaşı
CUMHURİYET SÖYLEŞİLERİ
  • Bir Sap Kırmızı Karanfil
  • Ufkun Arkasını Görebilmek
  • Sultan Galiyef
  • Dönek Bereketi
  • Yıldız, Hilâl ve Kalpak
ÇEVİRİLERİ
  • Kanton’da İsyan (Malraux)
  • Umut (Malraux)
  • Basel’in Çanları (Aragon)
AN GELİR
an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
o eski heyecan ölür
an gelir biter muhabbet
çalgılar susar heves kalmaz
şatârâbân ölür

şarabın gazabından kork
çünkü fena kırmızıdır
kan tutar / tutan ölür
sokaklar kuşatılmış
karakollar taranır
yağmurda bir militan ölür

an gelir
ömrünün hırsızıdır
her ölen pişman ölür
hep yanlış anlaşılmıştır
hayalleri yasaklanmış
an gelir şimşek yalar
masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
direkler çatırdar yalnızlıktan
sehpada pir sultan ölür

son umut kırılmıştır
kaf dağı'nın ardındaki
ne selam artık ne sabah
kimseler bilmez nerdeler
namlı masal sevdalıları
evvel zaman içinde
kalbur saman ölür
kubbelerde uğuldar bâkî
çeşmelerden akar sinan
an gelir
-lâ ilâhe illallah-
kanunî süleyman ölür

görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
saatli bir bombadır patlar
an gelir
Attila ölür

Attila İLHAN


Misafir 29 Haziran 2007 12:41

SOKAKLARDA MIZIKA ÇALMA ÇOCUK


Boynuna o yeşil fuları sarma çocuk
Gece trenlerine binme, kaybolursun
Sokaklarda mızıka çalma çocuk
Vurulursun..

ATİLLA İLHAN

SEN BENİM HİÇBİR ŞEYİMSİN


Sen benim hiçbir şeyimsin
Yazdıklarımdan çok daha az
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Lüzumundan fazla beyaz
Sen benim hiçbir şeyimsin
Varlığın yokluğun anlaşılmaz

Galiba eski liman üzerindesin
Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak
Dudaklarınla cama çizdiğin
En fazla sonbahar otellerinde
Üniversiteli bir kız uykusu bulmak
Yalnızlığı öldüresiye çirkin
Sabaha karşı öldüresiye korkak
Kulağı çabucak telefon zillerinde

Sen benim hiçbir şeyimsin
Hiçbir sevişmek yaşamışlığım
Henüz boş bir roman sahifesinde
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Ne çok çığlıkların silemediği
Zaten yok bir tren penceresinde

Sen benim hiçbir şeyimsin
Yabancı bir şarkı gibi yarım
Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Uykumun arasında çağırdığım
Çocukluk sesimle ağlayarak

Sen benim hiçbir şeyimsin

ATİLLA İLHAN


NiliM 29 Haziran 2007 14:31

Bir yıldız kaydı (Büyük ustad Atilla Ilhan anısına.)



Akşam çöktü yer yüzüne,
Herkes kendi yolunda...
Kimi eve,kimler işe nöbetine telesti
Sema serdi gök yüzüne..
Yıldızları,cok hoş oldu gece de
Bulutlarım pembe,pembe yarışmaya hevesli
Gece çöktü yer yüzüne..
Kapandı lambalar da,
Herkes kendi yatağına telesti,
Tek bir evde hüzün vardı,
Keder dolu yüzlerde,
Kayb olunmuş bir insanın hasreti.
Yatağına yaslanmıştı yaşlı ustad
Düşünceye kapılmıştı..
Hey,gidi dünya, hey....
Kimler geldi,kimler gitti...
Ve nihayet geldi benim sonum da.
Biliyorum,öleceğim bu gece..
Son menzile.son bahar da
Gidiyorum......
Parıldaşan yıldızların içinde
Melek adlı birisi bekliyordu...
Son baharın,son sabahı açılırdı,
Uzaklarda gemi çaldı fitini....
Gök yüzünden yıldız kaydı.....
Ezan sesi minberlerden ucaldı....
Yaşlı ustad son kez bakıp gözlerini kapattı..
Bir damla yaş düştü gözden gizlice...
Son akordun tamamladı bu gece.
Yer yüzünün bir yıldızı kayboldu...

Büyük Ustadım ruhun şad olsun.

Gulnare Leman


_PaPiLLoN_ 23 Ağustos 2007 22:40

Attila İlhan - Yağmur Kaçağı



Elimden tut yoksa düşeceğim
yoksa bir bir yıldızlar düşecek
eğer şairsem beni tanırsan
yağmurdan korktuğumu bilirsen
gözlerim aklına gelirse
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni
geceleri bir çarpıntı duyarsan
telaş telaş yağmurdan kaçıyorum
sarayburnu'ndan geçiyorum
akşamsa eylülse ıslanmışsam
beni görsen belki anlayamazsın
içlenir gizli gizli ağlarsın
eğer ben yalnızsam yanılmışsam
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni


asla_asla_deme 3 Kasım 2008 16:23

1 ek

Atilla İlhan

Alıntıdaki Ek 63961

(doğumu 1925)
Şair, roman­cı, eleştirmen, senaryo yazarı ve gazeteci olarak Attilâ İlhan edebiyatımızın çok yönlü sanatçılarından biridir.

Şiire çok erken yaşlar­da, ilkokul döneminde başlayan Attilâ İlhan Menemen'de doğdu. Edebiyat sevgisini şiire meraklı babasındanjve edebiyat tutkunu an­nesinden küçük yaşlarda aldı. İlköğrenimini İzmir'de, lise eğitimini İstanbul'da Işık Lise-si'nde tamamladı, ilişe yıllarında siyasal dü­şüncelerinden dolayı yargılandı, okuldan uzaklaştırıldıysa da Danıştay kararıyla yeni­den okula dönüp ortaöğrenimini tamamladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde bir süre okudu ama öğrenimini yarıda bırakıp Paris'e gitti. 1949-62! arasında üç kez gittiği ve toplam altı yıl kaldığı Paris'te şiir, düşünce akımları, siyaset, sanat konularında bilgisini derinleştirdi.

İstanbul'da çeşitli dergi ve gazetelerde eleş­tiri ve sinema yazıları yazan Attilâ İlhan, bu arada "Ali Kaptanoğlu" imzasıyla film se­naryoları da kaleme alıyordu. 1973-79 yılları arasında Ankara'da bir yayınevinin danış­manlığını da üstlenen Attilâ İlhan şiirleriyle, romanlarıyla, gazete ve dergilerde tartışmala­ra yol açan yazılarıyla, çıkardığı dergilerle okurun ilgisini çekmeyi başardı.

İlk şiirini 1941'de takma adla yayımlayan Attilâ İlhan, asıl ününü 1946'da Cumhuriyet Halk Partisi Şiir Yarışması'nda aldığı ikincilik ödülüyle kazandı. Ödül kazanan şiiri "Cebbaroğlu Mehemmed" adını taşıyor ve şair, destan dilinden yararlanarak güçlü bir şiir yaratıyordu. Attilâ İlhan 1948'de ilk şiir kitabı Duvari yayımladığında artık şiir anlayışı iyice belirginleşmişti. Duvafda yer alan şiirler, bireyin ve toplumun sorunlarını özgürlük ve mutluluk arayışıyla, geleceğe duyduğu güven­le işleyen şiirlerdi.

Attilâ İlhan toplumcu gerçekçi anlayışı benimseyen bir şair olarak tanındı . Halk ve Divan şiirinin özellikle­rinden de yararlandı, ama bunları çağdaş şiir anlayışı içinde ustaca kullandı. Attilâ İlhan'ın en çok sevilen şiirleri, serüvenci bir bireyin yalnızlık, avarelik, yolculuk, ayrılık, aşk ve ölüm konusundaki duygularını coşkulu bir dille işlediği şiirleridir. Sisler Bulvarı (1954), Yağmur Kaçağı (1955), Ben Sana Mecburum (1960), Bela Çiçeği (1962) adlı kitaplarında ağırlık bu tür şiirlerindedir. Dili açık, yalın ve çarpıcıdır. İmge gücünün zengin çağrışımları­nı oldukça abartılı bir biçimde; ama akıcı bir dille işler. Şiirleri bir coşku havası ve güçlü bir gerilim taşır. Şair, daha sonra da bireyin duygularını, cinsel sorunlarını, toplumsal ku­rallarla çatışmalarını konu edinen şiirler yaz­mayı sürdürdü. Yasak Sevişmek (1968), Tu­tuklunun Günlüğü (1973), Böyle Bir Sevmek (1977) ve Elde Var Hüzün (1982) bu tür şiirlerinin yer aldığı yapıtlardandır. Attilâ İlhan'ın kitaplarının bir özelliği de sonunda "Meraklısı İçin Notlar" bölümünün bulunma­sıdır. Şair, bu notlarda şiiri ya da yazıyı hangi durumda, nasıl bir etki altında yazdığını anlatır; okuruna ürünüyle ilgili ipuçları verir.

Attilâ İlhan şairliğinin yanı sıra romancılığı ile de tanınır. İlk romanı 1953'te yayımlanan Sokaktaki Adamd\. Bu romanda anlayışlı, duyarlı ama ne istediğini bilmeyen bir genci anlatır. Zenciler Birbirine Benzemez (1957) adlı ikinci romanı Paris yaşantısının izlerini taşır. Daha sonraki romanlarında ise Türkiye' nin yakın tarihindeki toplumsal olayları konu eder. Aynanın İçindekiler genel başlığı altında yayımlanan; Bıçağın Ucu (1973), Sırtlan Payı (1974), Yaraya Tuz Basmak (1978) adlı ro­manlarında toplumsal olaylar içinde çeşitli sınıf ve kesimlerden insanların yaşama biçim­leri ile davranışları sergilenir. Dersaadette Sabah Ezanları (1981), O Karanlıkta Biz (1987) adlı romanlarında ise Türkiye'nin siya­sal olayları içindeki sol hareketlere katılanla­rın yaşamlarını işler. Attilâ İlhan'ın cinsel sapkınlıkları konu aldığı romanları ise Fena Halde Leman (1980), Haco Hanım Vay (1984) adlarıyla yayımlandı.

Attilâ İlhan, eleştiri ve deneme yazılarında sorgulayan, tartışan, kalıplaşmış düşünceyi eleştiren bir yazar kimliğini hep sürdürdü. Bu tür yazıları Hangi Sol (1970), Hangi Batı (1977), Hangi Seks (1976), Hangi Sağ (1980), Gerçekçilik Savaşı (1980) gibi yapıtlarında topladı.

MsxLabs & Temel Britannica


sanar 4 Kasım 2008 00:27

BÖYLE BİR SEVMEK



Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
Azıcık okşasam sanki çocuktular
Bıraksam korkudan gözleri sislenir
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir

Hayır sanmayın ki beni unuttular
Hâlâ arasıra mektupları gelir
Gerçek değildiler birer umuttular
Eski bir şarkı belki bir şiir
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir

Yalnızlıklarımda elimden tuttular
Uzak fısıltıları içimi ürpertir
Sanki gökyüzünde bir buluttular
Nereye kayboldular şimdi kimbilir
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir

Attila İLHAN


bi quan 27 Mart 2009 16:19

MAHUR BESTE



Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız

Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı

Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
Geceler uzar hazırlık sonbahara


Daisy-BT 26 Temmuz 2009 12:33

Büyük Yolların Haydudu



İşte sımsıcak lejyoner bakalları içinde
Margot'nun sigarillosuna ateş tutuyor
Tersine dönük gözkapakları uykusuzluktan
Kirli sarı bir gök birikmiş kadehinde
Hiçbir kibriti bir seferde yakamıyor

Asıl bu ödlek flüt onu böyle yıkan
Uykusuzluktan çok bu ödlek flüt margot'nun
Çıplak gözlerindeki rom lekesi dişlerindeki
Tebeşir beyazı açlık paletindeki karanlık
Rimelindeki is ve dudak rujundaki kan
Je hais les dimanches şarkısı juliette greco'nun

İşte dudaklarını konyağa vermiş dinlendiriyor
Tersine dönük gözkapakları uykusuzluktan
Bir yatak biliyor musunuz ah biliyor musunuz

Göğsüne yeşil mürekkeple margot'nun gözleri oyulmuş
Her gittiği yere bir tutam sigarillo dumanı götürecek
Margot'nun paketinden bir siyah götürecek kusuk siyah
Kendine geceler boyamak için izmir'de istanbul'da

Nasıl yapıyor bilmiyorum bir türlü aklım almıyor
Beyoğlu'ndan st-placide'e çıkıyor basmane'den passy'e
İzmir'de 15945'ten soruyorsunuz gitti diyorlar
İstanbul'da siyasi polis bile adresini bulmamış

Attila İlhan


Daisy-BT 26 Temmuz 2009 23:44

İstanbul Ağrısı



Kanatları parça parça bu ağustos geceleri
Yıldızlar kaynarken
Şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen
Sen
Eğer yine İstanbul'san
Yine kan kopuklu cehennem sarmaşıkları büyüteceğim
Pançak pançak şiirler tüküreceğim
Demek yine ben
Limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor
Kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler
Yahudi sokaklarını aydınlatan Telaviv şarkıları
Mavi asfaltlara çökmüş
Diz bağlıyor
Eğer sen yine İstanbul'san
Kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan
Sirkeci Garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp
İntihar dumanları içindeki Haydarpaşa'dan
Anadolu üstlerine bakıp bakıp
Ağlayan
Sen eğer yine İstanbul'san
Aldanmıyorsam
Yakaları karanfilli ....... eğer beni aldatmıyorsa
Kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
Yine senin emrindeyim
Utanmasam
Gözlerimi damla damla kadehime damlatarak
Kendimi yani şu bildiğim Atilla İlhan'i
Zehirleyebilirim
Sonbahar karanlıklari tuttu tutacak
Tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor
İmtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den
Tophane İskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş
Direksiyonlarının koynuna girmiş biçkin soförler
Uykusuz dalgalanıyor
Ulan İstanbul sen misin
Senin ellerin mi bu eller
Ulan bu gemiler senin gemilerin mi
Minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında
Liman liman götüren
Ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi
Akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar
Neden durmaksızın imdat kıvilcımlari fışkırıyor
Antenlerinden
Neden
Peki İstanbul ya ben
Ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy
Gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu abbas
Ya benim kahrım
Ya senin ağrın
Ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın
Çaresiz zehirler kusan çılgın bir yılan gibi
Burgu burgu içime boşalttığın
O senin ağrın
O senin
Eğer sen yine İstanbul'san
Yanılmıyorsam
Koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim
Sicilyalı balıkçılara Marsilyalı dok işçilerine
Satır satır okumak istediğim
Sen
Eğer yine İstanbul'san
Eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim
Ulan yine sen kazandın İstanbul
Sen kazandın ben yenildim
Kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
Yine emrindeyim
Ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa
Parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam
Hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa
Yanılmıyorsam
Sen eğer yine İstanbul'san
Senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar
Gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan
Bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir
Ulan bunu sen de bilirsin İstanbul
Kaç kere yazdım kimbilir
Kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken
1949 Eylül'ünde birader mirc ve ben
Sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık
Sana taptık ulan
Unuttun mu
Sana taptık.

Attila İlhan


Daisy-BT 29 Temmuz 2009 17:26

Cinayet Saati



Haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
Demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
Dört bıçak çekip vurdular dört kişi
Yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu

Deli cafer ismail tayfur ve şaşı
Maktulün onbeş yıllık arkadaşı
Üçü kamarot öteki aşçıbaşı
Dört bıçak çekip vurdular dört kişi

Cinayeti kör bir balıkçı gördü
Ben gördüm kulaklarım gördü
Vapur kudurdu kuduz gibi böğürdü
Hiçbiriniz orada yoktunuz

Demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
On üç damla gözyaşını saydım
Allahına kitabına sövüp saydım
Şafak nabız gibi atıyordu
Sarhoştum Kasımpaşa'daydım
Hiçbiriniz orada yoktunuz

Haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
Polis kaatilleri arıyordu
Deli cafer ismail tayfur ve şaşı
Üzerime yüklediler bu işi
Sarhoştum Kasımpaşa'daydım
Vapuru onlar vurdu ben vurmadım
Cinayeti kör bir balıkçı gördü

Ben vursam kendimi vuracaktım

Attila İlhan


pesimist 8 Ocak 2011 23:07

Gözlerin gözlerime değince
Felaketim olurdu ağlardım
Beni sevmiyordun bilirdim
Bir sevdiğin vardı duyardım
Çöp gibi bir oğlan ipince
Hayırsızın biriydi fikrimce
Ne vakit karşımda görsem
Öldüreceğimden korkardım
Felaketim olurdu ağlardım
Ne vakit Maçka'dan geçsem
Limanda hep gemiler olurdu
Ağaçlar kuş gibi gülerdi
Sessizce bir cigara yakardın
Parmaklarımın ucunu yakardın
Kirpiklerini eğerdin bakardın
Üşürdüm içim ürperirdi
Felaketim olurdu ağlardım
Akşamlar bir roman gibi biterdi
Jezabel kan içinde yatardı
Limandan bir gemi giderdi
Sen kalkıp ona giderdin
Benzin mum gibi giderdin
Sabaha kadar kalırdın
Hayırsızın biriydi fikrimce
Güldü mü cenazeye benzerdi
Hele seni kollarına aldı mı
Felaketim olurdu ağlardım

Attila İlhan


Mavi Peri 8 Temmuz 2012 15:00

1 ek
Alıntıdaki Ek 63962

Atilla İlhan


(1925 Menemen),
Şair, yazar.

İzmir Atatürk Lisesi'nde okurken Ceza Yasası'nın 141. maddesine aykırı eylemde bulunma savıyla tutuklandığı için okuldan ihraç edildi (1941). Danıştay'da açılan dava sonunda yeniden öğrenim hakkını kazanarak (1944) Işık Lisesi'ne girdi. Bir süre Hukuk Fakültesi'nde okudu (1946-1949). Askerliğinden önce ve sonra üç kez gittiği (1949), (1951-1952), (1962-1965) Paris'te altı yıl yaşadı. Uzun süre Ali Kaptanoğlu takma adıyla senaryo yazarlığı yaptı.

Demokrat İzmir gazetesi genel yayın müdürüyken bu gazetenin başyazılarını yazdı. Bir süre Bilgi Yayınevi'nde danışman olarak çalıştı (1973-1979). Dünya gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. İlk deneylerini Yeni Edebiyat (ilk şiiri 1941), İstanbul (Nevin Yıldız takma adıyla), Yücel (Beteroğlu takma adıyla), Gün dergilerinde (1944-1946) yayımlanan İlhan, CHP Şiir Yarışması'nda ikincilik kazanınca (1946) yeni edebiyatın ünlü kalemleri arasına girdi. Daha sonra Genç Nesil, Adım Adım, Fikirler, Varlık, Aile (1946-1948), Yirminci Asır, Seçilmiş Hikâyeler, Kaynak, Ufuklar, Mavi, Yeditepe, Dost, Yelken, Ataç, Yön, Cumhuriyet, Varlık, Milliyet-Sanat dergi ve gazetelerinde yayımladığı şiir ve eleştiri yazılarıyla dönemin aralıksız yazan edebiyat adamlarından biri oldu. 1946-1950 yıllarında, Nâzım Hikmet estetiğine yakın dize kuruluşları içinde halk şiiri kaynaklarından yararlanarak yeni bileşimler kurdu.

Özellikle "Sisler Bulvarı"ndan (1954) sonra kendisinden önce edebiyatımızda rastlanmayan konulara açıldı. "Zengin imgeler", "taşkın duyarlıklar", "egzotik tasvirler" ile "şiirden lirizmi kovan Garip akımına karşı", Türk şiir tarihinde kendine özgü bir çizgi keserek birçok şairi peşinden sürükledi. Yakın tarihimizin gelişim çizgisini izlediği romanlarında, çağdaşlaşma sürecine özgü sorunları yaşayan okumuş kişileri tipleştirmeye çalıştı.

Yapıtları: "Duvar" (şiirler, 1948), "Sokaktaki Adam" (1953), "Sisler Bulvarı" (şiirler, 1954), "Yağmur Kaçağı" (şiirler, 1955), "Zenciler Birbirine Benzemez" (roman, 1957), "Abbas Yolcu" (gezi notları, 1959), "Ben Sana Mecburum" (şiirler, 1960), "Belâ Çiçeği" (şiirler, 1962), "Kurtlar Sofrası" (roman, 1963-1964), "Yasak Sevişmek" (şiirler, 1968), "Hangi Sol" (inceleme, 1971), "Hangi Batı" (anılar, 1972), "Bıçağın Ucu" (roman, 1973), "Tutuklunun Günlüğü" (şiirler, 1973), "Sırtlan Payı" (roman, 1974), "Faşizmin Ayak Sesleri" (yazılar, 1975), "Hangi Seks" (yazılar, 1976), "Yaraya Tuz Basmak" (roman, 1978), "Hangi Sağ" (yazılar, 1980), "Fena Hâlde Leman" (roman, 1980), "Hangi Atatürk" (1981), "Gerçekçilik Savaşı" (eleştiriler, 1981), "Dersaadette Sabah Ezanları" (roman, 1981), "Batının Deli Gömleği" (yazılar, 1982), "Elde Var Hüzün" (şiirler, 1982), "İkinci Yeni Savaşı" (1983), "Haco Hanım Vay" (roman, 1984), "Sağım Solum Sobe" (1985), "Yanlış Kadınlar Yanlış Erkekler" (1985), "Ulusal Kültür Savaşı" (1986), "Korkunun Krallığı" (şiir, 1987), "O Karanlıkta Biz" (şiir, 1987), "Sosyalizm Asıl Şimdi" (deneme, 1991), "Aydınlar Savaşı" (deneme, 1991), "Hangi Edebiyat" (deneme, 1993).

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi


_İrem_ 1 Nisan 2013 19:17

Attila İlhan
 

ATTİLÂ İLHAN


15 Haziran 1925 tarihinde Menemen (İzmir)' de doğdu. İzmir'de Karşıyaka Cumhuriyet İlkokulu' ve Karşıyaka Ortaokulu'nu bitirdi. İzmir Atatürk Lisesi'nde öğrenci iken, Türk Ceza Kanunu'nun 141. maddesine aykırı davranma savıyla tutuklandı, okulundan uzaklaştırıldı. Danıştay kararı ile yeniden öğrenim hakkı kazanarak İstanbul Işık Lisesi'ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde başladığı yüksek öğrenimini yarıda bırakarak 1949-1965 arasında aralıklı olarak altı yıl Paris'te yaşamını sürdürdü. Dönüşünde gazetecilik, yayın yönetmenliği, yayın danışmanlığı, yazarlıkla yaşamını kazandı.

Yeni Edebiyat, Yücel, Genç Nesil, Fikirler, Varlık, Aile, Yirminci Asır, Seçilmiş Hikâyeler, Kaynak, Ufuklar, Mavi, Yeditepe, Dost, Yelken, Ataç, Yön, Milliyet Sanat, Sanat Olayı dergilerinde şiirleri yayınlandı. Garip ve İkinci Yeni şiirine karşıydı. Mavi dergisinde Maviciler diye bilinen toplumsal gerçekçilik akımının sözcüsü oldu. Şiiri başlangıçta Nâzım Hikmet ve halk şiirinin biçimsel özelliklerinden etkiler taşıyordu. Zamanla taşkın, çarpıcı, belleklerde kolay yer eden imgelerle örülü, toplumsallaşmış bireyi temel alan, kimi zaman öykülemeye dayalı, divan şiiri olanaklarından da yararlanmayı bilen, duyarlılığı yüksek bir nitelik kazandı.

11 Ekim 2005 tarihinde İstanbul'da yaşamını yitirdi.

YAPITLARI
  • Duvar (1948)
  • Sisler Bulvarı (1954)
  • Yağmur Kaçağı (1955)
  • Ben Sana Mecburum (1960)
  • Belâ Çiçeği (1962)
  • Yasak Sevişmek (1968)
  • Tutuklunun Günlüğü (1973)
  • Böyle Bir Sevmek (1977)
  • Elde Var Hüzün (1982)
  • Korkunun Krallığı (1987)
  • Ayrılık Sevdaya Dahil (1993)
  • Kimi Sevsem Sensin (2002)
ÖDÜLLERİ
  • 1946 Cumhuriyet Halk Partisi Şiir Yarışması İkincilik
  • 1974 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü
ŞİİRLERİ
  • Adım Sonbahar
  • An Gelir
  • Belâ Çiçeği
  • Ben Sana Mecburum
  • Böyle Bir Sevmek
  • Cebbar Oğlu Mehemmed
  • Cinayet Saati
  • Duvar
  • Elde Var Hüzün
  • Kim O?
  • Kimi Sevsem Sensin
  • Kirli Yüzlü Melekler
  • Muhayyer
  • Mustafa Kemal
  • Pia
  • Rüzgâr Gülü
  • Sana Ne Yaptılar
  • Sisler Bulvarı
  • Sultan-ı Yegâh
  • Tutuklunun Günlüğü'nden
  • Üçüncü Şahsın Şiiri
  • Yağmur Kaçağı
ŞİİR ÇEVİRİLERİ
  • P.L.M. (Marsilya Treni) - Vítezslav NEZVAL
BESTELENEN ŞİİRLERİ
  • Acı Ninni, Ahmet Kaya - Acı Ninni
  • Ah!, Ahmet Kaya - Ah!
  • An Gelir, Ahmet Kaya - An Gelir
  • Böyle Bir Sevmek, Ahmet Kaya - Böyle Bir Sevmek
  • Cinayet Saati, Ahmet Kaya - Cinayet Saati
  • Grev(Dilekçe), Ahmet Kaya - Grev(Dilekçe)
  • Haçan Ölesim Gelir, Ahmet Kaya - Haçan Ölesim Gelir
  • Hiçbir Şeyimsin, Ahmet Kaya - Hiçbir Şeyimsin
  • Jilet Yiyen Kız, Ahmet Kaya - Hiçbir Şeyimsin
  • Lili Marlen Türküsü, Ahmet Kaya - Lili Marlen Türküsü
  • Mahur, Ahmet Kaya - Mahur
  • Rinna Rinna Nay, Ahmet Kaya - Rinna Rinna Nay
  • Sen İnsansın, Ahmet Kaya - Sen İnsansın
  • Tut ki Gecedir, Ahmet Kaya - Tut ki Gecedir
  • Yangın Gecesi, Ahmet Kaya - Başım Belada


Baturalp 29 Nisan 2017 23:29

1 ek

ATİLLA İLHAN

Alıntıdaki Ek 63964

Atilla İlhan’ı anlatmak zordur. Kime sorsanız farklı tanımlar onu Özellikle edebiyata meraklı entellektüel tarafı güçlü kadınların kahramanıdır, onunla bir gün geçirip İzmir’de kordonda yürüyüp şiirlerini dinlemeyi ya da İlhan’in aşık olduğu efsane kadınlardan olmayı hayal ederler.

Atilla İlhan şiir ve hikayelerine ek olarak TRT için hazırladığı senaryolarıyla da ünlüdür. Yayınlandığında Türkiye’yi ekran başına bağlayan “Kartallar Yüksek Uçar” Atilla Ilhan’in kaleminden çıkmıştır.

İlhan’ın TV dizi senaryoları arasında benim en sevdiğim “Yıldızlar Gece Büyür”dü. 1992 yılında yapılan, belki de TRT’nin son epik dizisiydi. Oyuncu kadrosu, çekim teknikleri, kullanılan mekanlar ve yapım için harcanan emek ve para bugünün mega dizilerini bile gölgede bırakırdı. Haluk Kurtoğlu, Yavuzer Çetinkaya, Yaman Okay, Arsen Gürzap, Şahika Tekand, Selda Özer ve Nedret Güvenç gibi dönemin en iyi tiyatrocuları Atilla İlhan’ın tasarladığı karakterlere hayat vermişlerdi.

Edebiyat eleştirmeni olmamakla beraber, Yıldızlar Gece Büyür’ü, İlhan’ın doruk noktalarından birisi olarak görmüşümdür. Yazdığı diyaloglar ve oluşturduğu kurgu gerçekten çarpıcıydı. Dizinin ana karakterlerinin hemen hepsi dışarıdan bakıldığında algılanan özelliklerinin çok ötesinde derinliklere sahiptiler.

Özetle hikaye 1980’lerin ortasında, otuzlu yaşlarını süren bir grup gencin, üniversite yıllarında yaşadıkları buhranlı dönemden (1970’lerin başı) hızla değişen seksenlerin Türkiye’sine adapte olma çabalarını anlatıyor.

Dizinin ana kahramanlarından iş adamı, yaşı ergin, eski zaman aşığı, Saffet Zeki Kosova’nın (Haluk Kurtoglu), uzatmalı sevgilisi Mediha Sultan’ın (Arsel Gürzap) kıskançlıklarından sıkıldığı bir anda söylediği o unutulmaz sözler…

“Aşkın zimmeti yoktur…
Aktif pasif hesabı yapamazsın…
Alt tarafı bir gönül ilişkisidir çünkü…
Kalın kafan bunu bir türlü almadı…”

Bu cümleleri sıralayabilen bir yazar/şaire dahi den başka hangi sıfat yakıştırılabilir ki? Türkiye’nin en iyi hatırladığı dizilerden “Kartallar Yüksek Uçar” ın isminde içe donük gizli bir ego olduğunu düşünmüyor değilim.

Attilâ İlhan'ı bir tek gruba indirgeyerek, onu dar kalıplar içerisinde değerlendirmek oldukça güç. O, yüzyılımıza imzasını atan, dünyayı çözmüş, yorumlamış ve ona çözümler türetmiş bir düşün adamıdır. Kendisini ifade etmek adına tek bir yolu izlemekle yetinmemiş şiirle başladığı serüvenini roman, deneme, senaryo ve köşe yazılarıyla zenginleştirerek topluma ulaştırmıştır. Çoğu yazarın dolaşmak istemeyeceği alanlarda korkusuzca yazılar yazan Attilâ İlhan, topluma ve çağımıza bir anlamda ayna tutmakta, zamanın tanıklığını yapmaktadır.

İLK GENÇLIK YILLARI


15 Haziran 1925'te Menemen'de doğdu. İlk ve orta eğitiminin büyük bir bölümünü İzmir ve babasının işi dolayısıyla gittikleri farklı bölgelerde tamamladı. İzmir Atatürk Lisesi birinci sınıfındayken mektuplaştığı bir kıza yazdığı Nazım Hikmet şiirleriyle yakalanmasıyla 1941 Şubat'ında, 16 yaşındayken tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı.

Üç hafta gözetim altında kaldı. İki ay hapiste yattı. Türkiye'nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge verilince, eğitim hayatına ara vermek zorunda kaldı. Danıştay kararıyla, 1944 yılında okuma hakkını tekrar kazandı ve İstanbul Işık Lisesi'ne yazıldı. Lise son sınıftayken amcasının kendisinden habersiz katıldığı CHP Şiir Armağanı'nda Cebbaroğlu Mehemmed şiiriyle ikincilik ödülünü pek çok ünlü şairi geride bırakarak aldı.

1946'ta mezun oldu. İstanbul Hukuk Fakültesi'ne kaydoldu. Üniversite hayatının başarılı geçen yıllarında Yığın ve Gün gibi dergilerde ilk şiirleri yayınlanmaya başladı. 1948'de ilk şiir kitabı Duvar'ı kendi imkanlarıyla yayınladı.

PARİS YILLARI


1949 yılında, üniversite ikinci sınıftayken Nazım Hikmet'i kurtarma hareketine katılmak üzere ilk kez Paris'e gitti. Bu harekette aktif rol oynadı. Fransız toplumu ve orada bulunduğu çevreye ilişkin gözlemleri daha sonraki eserlerinde yer alan bir çok karakter ve olaya temel oluşturmuştur.

Türkiye'ye geri dönüşünde sıklıkla başı polisle derde girdi. Sansaryan Han'daki sorgulamalar ölüm, tehlike, gerilim temalarının işlendiği eserlerinde önemli rol oynamıştır. Bir kaç kez gözaltına alındı.

İSTANBUL - PARIS - İZMİR ÜÇGENİ


1951 yılında Gerçek gazetesinde bir yazısından dolayı kovuşturmaya uğrayınca Paris'e tekrar gitti. Fransa'daki bu dönem Attilâ İlhan'ın Fransızca'yı ve Marksizmi öğrendiği yıllardır. 1950'li yılları İstanbul - İzmir - Paris üçgeni içerisinde geçiren Attilâ İlhan, bu dönemde ismini yavaş yavaş Türkiye çapında duyurmaya başladı.

Yurda döndükten sonra, Hukuk Fakültesi'ne devam etti. Ancak son sınıfta gazeteciliğe başlamasıyla beraber öğrenimini yarıda bıraktı. Sinemayla olan ilişkisi, yine bu dönemde, 1953'te Vatan gazetesinde sinema eleştirileri yazmasıyla başlar.

SANATTA ÇOK YÖNLÜLÜK


1957'de gittiği Erzincan'da askerliğini yaptıktan sonra, tekrar İstanbul'a dönüş yapan Attilâ İlhan sinema çalışmalarına ağırlık verdi. Onbeşe yakın senaryoya Ali Kaptanoğlu adıyla imza attı. Sinemada aradığını bulamayınca, 1960'ta Paris'e geri döndü.

Sosyalizmin geldiği aşamaları ve televizyonculuğu incelediği bu dönem, babasının ölmesiyle birlikte yazarın İzmir dönemini başlattı. Sekiz yıl İzmir'de kaldığı dönemde, Demokrat İzmir gazetesinin başyazarlığını ve genel yayın yönetmenliğini yürüttü. Aynı yıllarda, şiir kitabı olarak Yasak Sevişmek ve Aynanın İçindekiler serisinden Bıçağın Ucu yayınlandı. 1968'te evlendi, 15 yıl evli kaldı.

İSTANBUL'A DÖNÜŞ


1973'te Bilgi Yayınevi'nin danışmanlığını üstlenerek Ankara'ya taşındı. Sırtlan Payı ve Yaraya Tuz Basmak'ı Ankara'da yazdı. 81'e kadar Ankara'da kalan yazar Fena Halde Leman adlı romanını tamamladıktan sonra İstanbul'a yerleşti. İstanbul'da gazetecilik serüveni Milliyet ve Gelişim Yayınları ile devam etti. Bir süre Güneş gazetesinde yazan Attilâ İlhan, 1993-1996 yılları arasında Meydan gazetesinde yazmaya devam etti.

1996 yılından beri köşe yazılarını Cumhuriyet gazetesi'nde sürdürmektedir. 1970'lerde Türkiye'de televizyon yayınlarının başlaması ve geniş kitlelere ulaşmasıyla beraber Attilâ İlhan da senaryo yazmaya geri dönüş yaptı. Sekiz Sütuna Manşet, Kartallar Yüksek Uçar Yarın Artık Bugündür ve Yıldızlar Gece Büyür, halk tarafından beğeniyle izlenilen diziler oldu.

OLGUNLUK DÖNEMİ


Yazarın "olgunluk dönemi" diye tanımlanabilecek edebiyat süreci KurtlarSofrası ile başlar. SokaktakiAdam'da ne istediğini değil, ne istemediğini bilen biri anlatılırken; ZencilerBirbirineBenzemez'de Mehmed-Ali istedikleri ile istemedikleri arasında mütereddit bir karakteri yansıtmaktadır. Oysa Kurtlar Sofrası'nda Mahmud ne istediğini çok iyi bilen bir karakteri çizer. Bu üç romanıyla Attilâ İlhan Türk aydınına farklı açılardan bakar, fikirlerini diyalektik-materyalist bir sentez içinde derleyerek Türkiye için bir sentez önerir- ki sonradan yazdığı beş kitaplık Aynanın İçindekiler serisi de bu zemine oturmuştur-. BıçağınUcu, Sırtlan Payı, Yaraya TuzBasmak, Dersaadet'teSabahEzanları ve O Karanlıkta Biz bu seriyi oluşturan romanlar. Her romanda yer alan karakterler, Türkiye'nin tarihinde köşebaşlarını oluşturmuş dönemlere ayna tutan aydınlardır. Tarihi olaylar, politik ve sosyal dengelerle ele alınır. Birbirleriyle bağlantısı olan karakterlerden herbiri bir romanda ön plana çıkar ve olaylar onun gözlemleriyle aktarılır. Bu serinin bütünü irdelendiğinde yine, yazarın Türk aydınına yakın tarihimize bir bakma şansı tanıdığını ve kendi toplumcu-gerçekçi bakış açısıyla önergeler sunduğu görülür.

ÖLÜMÜ


Attilâ İlhan ilk kalp krizini 1985 yılında geçirdi. Bu tarihten sonra kardiyolojik sorunları devam eden İlhan'ın 2004'ten itibaren sağlık durumu daha da bozuldu. 10 Ekim 2005'te İstanbul'daki evinde geçirdiği ikinci kalp krizi sonucu hayata veda ettiğinde 80 yaşındaydı.


Baturalp 18 Haziran 2017 10:41

Atilla İlhan


teknikcisefa 8 Şubat 2020 14:36

Attilâ İlhan, Türk şair, romancı, düşünür, deneme yazarı, gazeteci, senarist ve eleştirmen.

Gözlerin gözlerime değince
Felaketim olurdu, ağlardım
Beni sevmiyordun, bilirdim
Bir sevdiğin vardı, duyardım
Çöp gibi bir oğlan, ipince
Hayırsızın biriydi fikrimce



Saat: 13:34

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık