Atilla İlhan 1 ek Attilâ İlhan(d. 15 Haziran 1925, Menemen) Şair, romancı, gazeteci, deneme, eleştiri ve senaryo yazarı. Çeşitli türlerdeki yapıtlarıyla Cumhuriyet sonrası Türk edebiyatında kendine özgü bir yer edinmiştir. İzmir’de Karşıyaka Cumhuriyet İlkokulu’ nu ve Karşıyaka Ortaokulu’nu bitirdi. Atatürk Lisesi’ndeki öğrenciliği sırasında Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 141. maddesine aykırı davrandığı gerekçesiyle tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı (1941). Danıştay kararıyla öğrenimini sürdürme hakkını kazanarak İstanbul’da Işık Lisesi’ni bitirdi (1946). İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini yarıda bıraktı (1949). 1949-65 arasında, aralıklarla altı yıl Paris’te yaşadı. Ali Kaptanoğlu takma adıyla senaryolar yazdı. Demokrat İzmir gazetesinin genel yayın müdürlüğünü üstlendi ve başyazılarını yazdı. Ankara’da Bilgi Yayınevi’nin danışmanlığını yaptı (1973-79). Vatan gazetesinde sinema eleştirileri, Yeni Ortam, Dünya, Milliyet ve Söz gazetelerinde köşe yazıları yazdı. Yelken, Sanat Olayı ve Cönk dergilerini yönetti. İlk şiiri “Balıkçı Türküsü”nü 1941’de Yeni Edebiyat dergisinde yayımlayan Attilâ İlhan, daha sonra Nevin Yıldız takma adıyla İstanbul, Beteroğlu takma adıyla Yücel dergilerinde göründü. 1946 CHP Şiir Yarışması’nda “Cebbaroğlu Mehemmed” adlı şiiriyle birincilik ödülünü kazanınca ünü kısa sürede yayıldı. Sonraki yıllarda Genç Nesil, Fikirler, Varlık, Aile, Yirminci Asır, Seçilmiş Hikâyeler Dergisi, Kaynak, Ufuklar, Mavi, Yeditepe, Dost, Yelken, Ataç, Yön, Milliyet Sanat, Sanat Olayı gibi dergilerde şiir, deneme ve eleştirileriyle edebiyat dünyasının önde gelen adları arasında yer aldı. Garip akımına ve İkinci Yeni şiirine karşı çıktı ve Mavi dergisinde yayımladığı yazılarla Mavi ya da Maviciler olarak bilinen toplumsal gerçekçilik akımını başlattı. Şiire yeni bir söz düzeni, taşkın bir anlatım ve kendine özgü bir duyarlık getiren yapıtlarıyla adından söz ettirdi. 1950’lerin ortalarında, başlangıçta bağlandığı Nâzım Hikmet çizgisini ve halk şiirinin biçimsel özelliklerini bırakarak daha karmaşık bir duyarlılığa yöneldi. Eleştirilerinde ise, hemen her zaman toplumsal gerçekçiliğe bağlı kaldı. Sisler Bulvarı (1954, 1991), Yağmur Kaçağı (1955, 1991) ve Ben Sana Mecburum (1960, 1988) adlı yapıtlarıyla yalnızca genç şairleri değil, bütün bir genç kuşağı etkiledi. Yasak Sevişmek (1968, 1991) ve Elde Var Hüzün (1982) gibi sonraki yapıtlarında, divan şiirinden ve şarkılardan da yararlandı. İlk romanları Sokaktaki Adam (1953, 1982) ve Zenciler Birbirine Benzemez'den (1957, 1987) sonra romanlarında giderek tarihsel boyutlara yer vermeye başladı. Özellikle bu tür yapıtlarında, öz Türkçeye karşı çıktı. Yakın tarihin gerçek ve ortalama tiplerini ele alarak siyasal ve ideolojik mücadelelerin arkasındaki insani durumu görmeye çalıştı. ÖBÜR ÖNEMLİ YAPITLARI. Şiir. Duvar (1948, 1990), Belâ Çiçeği (1962, 1991), Korkunun Krallığı (1987). Roman. Kurtlar Sofrası (1963-64; 2 cilt, 1982), Bıçağın Ucu (1973,1981), Yaraya Tuz Basmak (1978, 1982), Fena Halde Leman (1980, 1985), Dersaadette Sabah Ezanları (1982, 1988), Haco Hanım Vay (1984). Gezi, deneme ve eleştiri. Abbas Yolcu (1959), Hangi Sol (1971, 1980), Hangi Batı (1972, 1982), Faşizmin Ayak Sesleri (1975), Hangi Seks (1976, 1982), Hangi Sağ (1980), Gerçekçilik Savaşı (1980), Hangi Atatürk (1981), Batının Deli Gömleği (1982), İkinci Yeni Savaşı (1983), Sağım Solum Sobe (1985), Yanlış Kadınlar Yanlış Erkekler (1985), Ulusal Kültür Savaşı (1986). Kaynak: Ana Britannica |
1 ek Ayrılık Sevdaya DahilAcilmis sarmasik gulleri kokulariyla baygin En gorkemli saatinde yildiz alacasinin Gizli bir yilan gibi yuvarlanmis icimde kader Uzak bir telefonda aglayan yagmurlu genc kadin Ruzgar uzak karanliklara surmus yildizlari Mor kivilcimlar geciyor daginik yalnizligimdan Onu cok ariyorum onu cok ariyorum Heryerimde vucudumun agir yanik sizilari Bir yerlere yildirim dusuyorum Ayriligimizi hisettigim an demirler eriyor hirsimdan Ay isigina batmis karabiber agaclari gumus tozu Gecenin irmaginda yuzuyor zambaklar yaseminler unutulmus Tedirgin gulumser Cunku ayrilik da sevdaya dahil cunku ayrilanlar hala sevgili Hic bir ani tek basina yasayamazlar Her an otekisiyle birlikte hersey onunla ilgili Telasli karanlikta yumusak yarasalar Gittikce genisliyen yakilmis ot kokusu Yildizlar inanilmiyacak bir irilikte Yansimalar tutmus butun sahili Cunku ayrilmanin da vahsi bir tadi var Oyle vahsi bir tad ki dayanilir gibi degil Cunku ayriliklar da sevdaya dahil Cunku ayrilanlar hala sevgili Yanlizlik hizla alcalan bulutlar karanlik bir agirlik Hava agir toprak agir yaprak agir Su tozlari yagiyor ustumuze Ozgurlugumuz yoksa yalnizligimiz midir Eflatuna calar puslu lacivert bir sis kusatti ormani Karanlik coktu denize Yanlizlik cakmak tasi gibi sert elmas gibi keskin Ne yanina donsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin Kapini bir calan olmadi mi hele elini bir tutan Bilekleri bembeyaz kugu boynu parmaklari uzun ve ince Simsicak bakislari suc ortagi kacamak gulusleri gizlice Yalnizlarin en buyuk sorunu tek basina ozgurluk ne ise yarayacak Bir turlu cozemedikleri bu olu bir gezegenin soguk tenhaligina Benzemesin diye ozgurluk mutlaka paylasilacak suc ortagi bir sevgiliyle Sanmistik ki ikimiz yeryuzunde ancak birbirimiz icin variz Ikimiz sanmistik ki tek kisilik bir yalnizliga bile rahatca sigariz Hic yanilmamisiz her an dusup dusup kristal bir bardak gibi Tuz parca kirilsak da hala icimizde o yanardag agzi Hala kipkizil gulumseyen sanki atesten bir tebessum zehir zemberek AŞKIMIZ Atilla İlhan |
BEN SANA MECBURUM Ben sana mecburum bilemezsin Adını mıh gibi aklımda tutuyorum. Büyüdükçe büyüyor gözlerin Ben sana mecburum bilemezsin İçimi seninle ısıtıyorum. Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor Bu şehir o eski İstanbul’mudur Karanlıkta bulutlar parçalanıyor Sokak lambaları birden yanıyor Kaldırımlarda yağmur kokusu Ben sana mecburum sen yoksun. Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur Tutsak ustura ağzında yaşamaktan Kimi zaman ellerini kırar tutkusu Birkaç hayat çıkarır yaşamasından Hangi kapıyı çalsa kimi zaman Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu. Fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor Durup köşe başında deliksiz dinlesem Sana kullanılmamış bir gök getirsem Haftalar ellerimde ufalanıyor Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem Ben sana mecburum sen yoksun. Belki Haziran’da mavi benekli çocuksun Ahh seni bilmiyor, kimseler bilmiyor Bir şileb sızıyor ıssız gözlerinde Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun Bütün ıslanmışsın, tüylerin ürperiyor Belki körsün, kırılmışsın telaş içindesin Kötü rüzgar saçlarını götürüyor Ne vakit bir yaşamak düşünsem bu kurtlar sofrasında Belki zor, ayıpsız, fakat ellerimizi kirletmeden Ne vakit bir yaşamak düşünsem Sus deyip adınla başlıyorum. İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerim Hayır başka türlü olmayacak |
1 ek Attila İlhan15 Haziran 1925’te Menemen’de doğdu. İlk ve orta eğitiminin büyük bir bölümünü İzmir ve babasının işi dolayısıyla gittikleri farklı kentlerde tamamladı. İzmir Atatürk Lisesi birinci sınıfındayken mektuplaştığı bir kıza Nazım Hikmet şiiri göndermesi nedeniyle 1941’de tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı. Üç hafta gözetim altında kaldı. İki ay hapiste yattı.CHP ŞİİR ARMAĞANI’NDA İKİNCİLİK ÖDÜLÜNÜ KAZANDITürkiye’nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge verilince, eğitim hayatına ara vermek zorunda kaldı. Danıştay kararıyla, 1944 yılında okuma hakkını tekrar kazandı ve İstanbul Işık Lisesi’ne yazıldı. Lise son sınıftayken amcasının kendisinden habersiz katıldığı CHP Şiir Armağanı’nda Cebbaroğlu Mehemmed şiiriyle ikincilik ödülünü kazandı. 1946’ta mezun oldu. İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. Üniversite yıllarında Yığın ve Gün gibi dergilerde ilk şiirleri yayınlanmaya başladı. 1948’de ilk şiir kitabı Duvar’ı yayınladı. 1949 yılında, üniversite ikinci sınıftayken Paris’e gitti. Fransız toplumu ve orada bulunduğu çevreye ilişkin gözlemleri daha sonraki eserlerinde yer alan bir çok karakter ve olaya temel oluşturmuştur. Türkiye’ye geri dönüşünde sıklıkla başı polisle derde girdi. Bir kaç kez gözaltına alındı. 1950’Lİ YILLARDA ADINI DUYURDU1951 yılında Gerçek gazetesinde bir yazısından dolayı kovuşturmaya uğrayınca tekrar Paris’e gitti. Fransa’daki bu dönem Attilâ İlhan’ın Fransızca’yı ve Marksizmi öğrendiği yıllardır. 1950’li yılları İstanbul - İzmir - Paris üçgeni içerisinde geçiren Attilâ İlhan, bu dönemde ismini Türkiye çapında duyurmaya başladı. Yurda döndükten sonra, Hukuk Fakültesi’ne devam etti. Ancak son sınıfta gazeteciliğe başlamasıyla beraber öğrenimini yarıda bıraktı. Sinemayla olan ilişkisi, yine bu dönemde, 1953’te Vatan gazetesinde sinema eleştirileri yazmasıyla başlar. 1957’de askerliğini yaptıktan sonra sinema çalışmalarına ağırlık verdi. Ali Kaptanoğlu adıyla onbeşe yakın senaryo yazdı. ’YASAK SEVİŞMEK’ ve ‘AYNANIN İÇİNDEKİLER’1960’ta Paris’e geri döndü. Babasının ölmesiyle birlikte İzmir’e döndü. Sekiz yıl İzmir’de kaldığı dönemde, Demokrat İzmir gazetesinin başyazarlığını ve genel yayın yönetmenliğini yürüttü. Aynı yıllarda, şiir kitabı olarak Yasak Sevişmek ve Aynanın İçindekiler serisinden Bıçağın Ucu yayınlandı. 1968’te evlendi, 15 yıl evli kaldı. 1973’te Bilgi Yayınevi’nin danışmanlığını üstlenerek Ankara’ya taşındı. Sırtlan Payı ve Yaraya Tuz Basmak’ı Ankara’da yazdı. 81’e kadar Ankara’da kalan yazar Fena Halde Leman adlı romanını tamamladıktan sonra İstanbul’a yerleşti. ‘SEKİZ SÜTUNA MANŞET’, ‘KARTALLAR YÜKSEK UÇAR’ VE ‘YARIN ARTIK BUGÜNDÜR’İstanbul’da gazetecilik serüveni Milliyet ve Gelişim Yayınları ile devam etti. Bir süre Güneş gazetesinde yazan Attilâ İlhan, 1993-1996 yılları arasında Meydan gazetesinde yazmaya devam etti. 1996 yılından beri köşe yazılarını Cumhuriyet gazetesi’nde sürdürmekteydi. 1970’lerde Türkiye’de televizyon yayınlarının başlaması ve geniş kitlelere ulaşmasıyla beraber Attilâ İlhan da senaryo yazmaya geri dönüş yaptı. Sekiz Sütuna Manşet, Kartallar Yüksek Uçar ve Yarın Artık Bugündür senaryosunu yazdığı dizilerdi. Türk edebiyatının usta kalemi Attila İlhan, 80 yaşında hayatını kaybetti. ATTİLÂ İLHAN KİTAPLARIŞİİR
an gelir paldır küldür yıkılır bulutlar gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet o eski heyecan ölür an gelir biter muhabbet çalgılar susar heves kalmaz şatârâbân ölür şarabın gazabından kork çünkü fena kırmızıdır kan tutar / tutan ölür sokaklar kuşatılmış karakollar taranır yağmurda bir militan ölür an gelir ömrünün hırsızıdır her ölen pişman ölür hep yanlış anlaşılmıştır hayalleri yasaklanmış an gelir şimşek yalar masmavi dehşetiyle siyaset meydanını direkler çatırdar yalnızlıktan sehpada pir sultan ölür son umut kırılmıştır kaf dağı'nın ardındaki ne selam artık ne sabah kimseler bilmez nerdeler namlı masal sevdalıları evvel zaman içinde kalbur saman ölür kubbelerde uğuldar bâkî çeşmelerden akar sinan an gelir -lâ ilâhe illallah- kanunî süleyman ölür görünmez bir mezarlıktır zaman şairler dolaşır saf saf tenhalarında şiir söyleyerek kim duysa / korkudan ölür -tahrip gücü yüksek- saatli bir bombadır patlar an gelir Attila ölür Attila İLHAN |
SOKAKLARDA MIZIKA ÇALMA ÇOCUKBoynuna o yeşil fuları sarma çocuk Gece trenlerine binme, kaybolursun Sokaklarda mızıka çalma çocuk Vurulursun.. ATİLLA İLHAN SEN BENİM HİÇBİR ŞEYİMSİNSen benim hiçbir şeyimsin Yazdıklarımdan çok daha az Hiç kimse misin bilmem ki nesin Lüzumundan fazla beyaz Sen benim hiçbir şeyimsin Varlığın yokluğun anlaşılmaz Galiba eski liman üzerindesin Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak Dudaklarınla cama çizdiğin En fazla sonbahar otellerinde Üniversiteli bir kız uykusu bulmak Yalnızlığı öldüresiye çirkin Sabaha karşı öldüresiye korkak Kulağı çabucak telefon zillerinde Sen benim hiçbir şeyimsin Hiçbir sevişmek yaşamışlığım Henüz boş bir roman sahifesinde Hiç kimse misin bilmem ki nesin Ne çok çığlıkların silemediği Zaten yok bir tren penceresinde Sen benim hiçbir şeyimsin Yabancı bir şarkı gibi yarım Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak Hiç kimse misin bilmem ki nesin Uykumun arasında çağırdığım Çocukluk sesimle ağlayarak Sen benim hiçbir şeyimsin ATİLLA İLHAN |
Bir yıldız kaydı (Büyük ustad Atilla Ilhan anısına.)Akşam çöktü yer yüzüne, Herkes kendi yolunda... Kimi eve,kimler işe nöbetine telesti Sema serdi gök yüzüne.. Yıldızları,cok hoş oldu gece de Bulutlarım pembe,pembe yarışmaya hevesli Gece çöktü yer yüzüne.. Kapandı lambalar da, Herkes kendi yatağına telesti, Tek bir evde hüzün vardı, Keder dolu yüzlerde, Kayb olunmuş bir insanın hasreti. Yatağına yaslanmıştı yaşlı ustad Düşünceye kapılmıştı.. Hey,gidi dünya, hey.... Kimler geldi,kimler gitti... Ve nihayet geldi benim sonum da. Biliyorum,öleceğim bu gece.. Son menzile.son bahar da Gidiyorum...... Parıldaşan yıldızların içinde Melek adlı birisi bekliyordu... Son baharın,son sabahı açılırdı, Uzaklarda gemi çaldı fitini.... Gök yüzünden yıldız kaydı..... Ezan sesi minberlerden ucaldı.... Yaşlı ustad son kez bakıp gözlerini kapattı.. Bir damla yaş düştü gözden gizlice... Son akordun tamamladı bu gece. Yer yüzünün bir yıldızı kayboldu... Büyük Ustadım ruhun şad olsun. Gulnare Leman |
Attila İlhan - Yağmur KaçağıElimden tut yoksa düşeceğim yoksa bir bir yıldızlar düşecek eğer şairsem beni tanırsan yağmurdan korktuğumu bilirsen gözlerim aklına gelirse elimden tut yoksa düşeceğim yağmur beni götürecek yoksa beni geceleri bir çarpıntı duyarsan telaş telaş yağmurdan kaçıyorum sarayburnu'ndan geçiyorum akşamsa eylülse ıslanmışsam beni görsen belki anlayamazsın içlenir gizli gizli ağlarsın eğer ben yalnızsam yanılmışsam elimden tut yoksa düşeceğim yağmur beni götürecek yoksa beni |
1 ek Atilla İlhan(doğumu 1925) Şair, romancı, eleştirmen, senaryo yazarı ve gazeteci olarak Attilâ İlhan edebiyatımızın çok yönlü sanatçılarından biridir. Şiire çok erken yaşlarda, ilkokul döneminde başlayan Attilâ İlhan Menemen'de doğdu. Edebiyat sevgisini şiire meraklı babasındanjve edebiyat tutkunu annesinden küçük yaşlarda aldı. İlköğrenimini İzmir'de, lise eğitimini İstanbul'da Işık Lise-si'nde tamamladı, ilişe yıllarında siyasal düşüncelerinden dolayı yargılandı, okuldan uzaklaştırıldıysa da Danıştay kararıyla yeniden okula dönüp ortaöğrenimini tamamladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde bir süre okudu ama öğrenimini yarıda bırakıp Paris'e gitti. 1949-62! arasında üç kez gittiği ve toplam altı yıl kaldığı Paris'te şiir, düşünce akımları, siyaset, sanat konularında bilgisini derinleştirdi. İstanbul'da çeşitli dergi ve gazetelerde eleştiri ve sinema yazıları yazan Attilâ İlhan, bu arada "Ali Kaptanoğlu" imzasıyla film senaryoları da kaleme alıyordu. 1973-79 yılları arasında Ankara'da bir yayınevinin danışmanlığını da üstlenen Attilâ İlhan şiirleriyle, romanlarıyla, gazete ve dergilerde tartışmalara yol açan yazılarıyla, çıkardığı dergilerle okurun ilgisini çekmeyi başardı. İlk şiirini 1941'de takma adla yayımlayan Attilâ İlhan, asıl ününü 1946'da Cumhuriyet Halk Partisi Şiir Yarışması'nda aldığı ikincilik ödülüyle kazandı. Ödül kazanan şiiri "Cebbaroğlu Mehemmed" adını taşıyor ve şair, destan dilinden yararlanarak güçlü bir şiir yaratıyordu. Attilâ İlhan 1948'de ilk şiir kitabı Duvari yayımladığında artık şiir anlayışı iyice belirginleşmişti. Duvafda yer alan şiirler, bireyin ve toplumun sorunlarını özgürlük ve mutluluk arayışıyla, geleceğe duyduğu güvenle işleyen şiirlerdi. Attilâ İlhan toplumcu gerçekçi anlayışı benimseyen bir şair olarak tanındı . Halk ve Divan şiirinin özelliklerinden de yararlandı, ama bunları çağdaş şiir anlayışı içinde ustaca kullandı. Attilâ İlhan'ın en çok sevilen şiirleri, serüvenci bir bireyin yalnızlık, avarelik, yolculuk, ayrılık, aşk ve ölüm konusundaki duygularını coşkulu bir dille işlediği şiirleridir. Sisler Bulvarı (1954), Yağmur Kaçağı (1955), Ben Sana Mecburum (1960), Bela Çiçeği (1962) adlı kitaplarında ağırlık bu tür şiirlerindedir. Dili açık, yalın ve çarpıcıdır. İmge gücünün zengin çağrışımlarını oldukça abartılı bir biçimde; ama akıcı bir dille işler. Şiirleri bir coşku havası ve güçlü bir gerilim taşır. Şair, daha sonra da bireyin duygularını, cinsel sorunlarını, toplumsal kurallarla çatışmalarını konu edinen şiirler yazmayı sürdürdü. Yasak Sevişmek (1968), Tutuklunun Günlüğü (1973), Böyle Bir Sevmek (1977) ve Elde Var Hüzün (1982) bu tür şiirlerinin yer aldığı yapıtlardandır. Attilâ İlhan'ın kitaplarının bir özelliği de sonunda "Meraklısı İçin Notlar" bölümünün bulunmasıdır. Şair, bu notlarda şiiri ya da yazıyı hangi durumda, nasıl bir etki altında yazdığını anlatır; okuruna ürünüyle ilgili ipuçları verir. Attilâ İlhan şairliğinin yanı sıra romancılığı ile de tanınır. İlk romanı 1953'te yayımlanan Sokaktaki Adamd\. Bu romanda anlayışlı, duyarlı ama ne istediğini bilmeyen bir genci anlatır. Zenciler Birbirine Benzemez (1957) adlı ikinci romanı Paris yaşantısının izlerini taşır. Daha sonraki romanlarında ise Türkiye' nin yakın tarihindeki toplumsal olayları konu eder. Aynanın İçindekiler genel başlığı altında yayımlanan; Bıçağın Ucu (1973), Sırtlan Payı (1974), Yaraya Tuz Basmak (1978) adlı romanlarında toplumsal olaylar içinde çeşitli sınıf ve kesimlerden insanların yaşama biçimleri ile davranışları sergilenir. Dersaadette Sabah Ezanları (1981), O Karanlıkta Biz (1987) adlı romanlarında ise Türkiye'nin siyasal olayları içindeki sol hareketlere katılanların yaşamlarını işler. Attilâ İlhan'ın cinsel sapkınlıkları konu aldığı romanları ise Fena Halde Leman (1980), Haco Hanım Vay (1984) adlarıyla yayımlandı. Attilâ İlhan, eleştiri ve deneme yazılarında sorgulayan, tartışan, kalıplaşmış düşünceyi eleştiren bir yazar kimliğini hep sürdürdü. Bu tür yazıları Hangi Sol (1970), Hangi Batı (1977), Hangi Seks (1976), Hangi Sağ (1980), Gerçekçilik Savaşı (1980) gibi yapıtlarında topladı. MsxLabs & Temel Britannica |
BÖYLE BİR SEVMEKNe kadınlar sevdim zaten yoktular Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir Azıcık okşasam sanki çocuktular Bıraksam korkudan gözleri sislenir Ne kadınlar sevdim zaten yoktular Böyle bir sevmek görülmemiştir Hayır sanmayın ki beni unuttular Hâlâ arasıra mektupları gelir Gerçek değildiler birer umuttular Eski bir şarkı belki bir şiir Ne kadınlar sevdim zaten yoktular Böyle bir sevmek görülmemiştir Yalnızlıklarımda elimden tuttular Uzak fısıltıları içimi ürpertir Sanki gökyüzünde bir buluttular Nereye kayboldular şimdi kimbilir Ne kadınlar sevdim zaten yoktular Böyle bir sevmek görülmemiştir Attila İLHAN |
MAHUR BESTEŞenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı Gittiler akşam olmadan ortalık karardı Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara Geceler uzar hazırlık sonbahara |
Büyük Yolların Hayduduİşte sımsıcak lejyoner bakalları içinde Margot'nun sigarillosuna ateş tutuyor Tersine dönük gözkapakları uykusuzluktan Kirli sarı bir gök birikmiş kadehinde Hiçbir kibriti bir seferde yakamıyor Asıl bu ödlek flüt onu böyle yıkan Uykusuzluktan çok bu ödlek flüt margot'nun Çıplak gözlerindeki rom lekesi dişlerindeki Tebeşir beyazı açlık paletindeki karanlık Rimelindeki is ve dudak rujundaki kan Je hais les dimanches şarkısı juliette greco'nun İşte dudaklarını konyağa vermiş dinlendiriyor Tersine dönük gözkapakları uykusuzluktan Bir yatak biliyor musunuz ah biliyor musunuz Göğsüne yeşil mürekkeple margot'nun gözleri oyulmuş Her gittiği yere bir tutam sigarillo dumanı götürecek Margot'nun paketinden bir siyah götürecek kusuk siyah Kendine geceler boyamak için izmir'de istanbul'da Nasıl yapıyor bilmiyorum bir türlü aklım almıyor Beyoğlu'ndan st-placide'e çıkıyor basmane'den passy'e İzmir'de 15945'ten soruyorsunuz gitti diyorlar İstanbul'da siyasi polis bile adresini bulmamış Attila İlhan |
İstanbul AğrısıKanatları parça parça bu ağustos geceleri Yıldızlar kaynarken Şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen Sen Eğer yine İstanbul'san Yine kan kopuklu cehennem sarmaşıkları büyüteceğim Pançak pançak şiirler tüküreceğim Demek yine ben Limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor Kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler Yahudi sokaklarını aydınlatan Telaviv şarkıları Mavi asfaltlara çökmüş Diz bağlıyor Eğer sen yine İstanbul'san Kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan Sirkeci Garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp İntihar dumanları içindeki Haydarpaşa'dan Anadolu üstlerine bakıp bakıp Ağlayan Sen eğer yine İstanbul'san Aldanmıyorsam Yakaları karanfilli ....... eğer beni aldatmıyorsa Kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar Yine senin emrindeyim Utanmasam Gözlerimi damla damla kadehime damlatarak Kendimi yani şu bildiğim Atilla İlhan'i Zehirleyebilirim Sonbahar karanlıklari tuttu tutacak Tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor İmtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den Tophane İskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş Direksiyonlarının koynuna girmiş biçkin soförler Uykusuz dalgalanıyor Ulan İstanbul sen misin Senin ellerin mi bu eller Ulan bu gemiler senin gemilerin mi Minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında Liman liman götüren Ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi Akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar Neden durmaksızın imdat kıvilcımlari fışkırıyor Antenlerinden Neden Peki İstanbul ya ben Ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy Gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu abbas Ya benim kahrım Ya senin ağrın Ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın Çaresiz zehirler kusan çılgın bir yılan gibi Burgu burgu içime boşalttığın O senin ağrın O senin Eğer sen yine İstanbul'san Yanılmıyorsam Koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim Sicilyalı balıkçılara Marsilyalı dok işçilerine Satır satır okumak istediğim Sen Eğer yine İstanbul'san Eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim Ulan yine sen kazandın İstanbul Sen kazandın ben yenildim Kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar Yine emrindeyim Ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa Parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam Hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa Yanılmıyorsam Sen eğer yine İstanbul'san Senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar Gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan Bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir Ulan bunu sen de bilirsin İstanbul Kaç kere yazdım kimbilir Kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken 1949 Eylül'ünde birader mirc ve ben Sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık Sana taptık ulan Unuttun mu Sana taptık. Attila İlhan |
Cinayet SaatiHaliç'te bir vapuru vurdular dört kişi Demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu Dört bıçak çekip vurdular dört kişi Yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu Deli cafer ismail tayfur ve şaşı Maktulün onbeş yıllık arkadaşı Üçü kamarot öteki aşçıbaşı Dört bıçak çekip vurdular dört kişi Cinayeti kör bir balıkçı gördü Ben gördüm kulaklarım gördü Vapur kudurdu kuduz gibi böğürdü Hiçbiriniz orada yoktunuz Demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu On üç damla gözyaşını saydım Allahına kitabına sövüp saydım Şafak nabız gibi atıyordu Sarhoştum Kasımpaşa'daydım Hiçbiriniz orada yoktunuz Haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi Polis kaatilleri arıyordu Deli cafer ismail tayfur ve şaşı Üzerime yüklediler bu işi Sarhoştum Kasımpaşa'daydım Vapuru onlar vurdu ben vurmadım Cinayeti kör bir balıkçı gördü Ben vursam kendimi vuracaktım Attila İlhan |
Gözlerin gözlerime değince Felaketim olurdu ağlardım Beni sevmiyordun bilirdim Bir sevdiğin vardı duyardım Çöp gibi bir oğlan ipince Hayırsızın biriydi fikrimce Ne vakit karşımda görsem Öldüreceğimden korkardım Felaketim olurdu ağlardım Ne vakit Maçka'dan geçsem Limanda hep gemiler olurdu Ağaçlar kuş gibi gülerdi Sessizce bir cigara yakardın Parmaklarımın ucunu yakardın Kirpiklerini eğerdin bakardın Üşürdüm içim ürperirdi Felaketim olurdu ağlardım Akşamlar bir roman gibi biterdi Jezabel kan içinde yatardı Limandan bir gemi giderdi Sen kalkıp ona giderdin Benzin mum gibi giderdin Sabaha kadar kalırdın Hayırsızın biriydi fikrimce Güldü mü cenazeye benzerdi Hele seni kollarına aldı mı Felaketim olurdu ağlardım Attila İlhan |
1 ek Atilla İlhan(1925 Menemen), Şair, yazar. İzmir Atatürk Lisesi'nde okurken Ceza Yasası'nın 141. maddesine aykırı eylemde bulunma savıyla tutuklandığı için okuldan ihraç edildi (1941). Danıştay'da açılan dava sonunda yeniden öğrenim hakkını kazanarak (1944) Işık Lisesi'ne girdi. Bir süre Hukuk Fakültesi'nde okudu (1946-1949). Askerliğinden önce ve sonra üç kez gittiği (1949), (1951-1952), (1962-1965) Paris'te altı yıl yaşadı. Uzun süre Ali Kaptanoğlu takma adıyla senaryo yazarlığı yaptı. Demokrat İzmir gazetesi genel yayın müdürüyken bu gazetenin başyazılarını yazdı. Bir süre Bilgi Yayınevi'nde danışman olarak çalıştı (1973-1979). Dünya gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. İlk deneylerini Yeni Edebiyat (ilk şiiri 1941), İstanbul (Nevin Yıldız takma adıyla), Yücel (Beteroğlu takma adıyla), Gün dergilerinde (1944-1946) yayımlanan İlhan, CHP Şiir Yarışması'nda ikincilik kazanınca (1946) yeni edebiyatın ünlü kalemleri arasına girdi. Daha sonra Genç Nesil, Adım Adım, Fikirler, Varlık, Aile (1946-1948), Yirminci Asır, Seçilmiş Hikâyeler, Kaynak, Ufuklar, Mavi, Yeditepe, Dost, Yelken, Ataç, Yön, Cumhuriyet, Varlık, Milliyet-Sanat dergi ve gazetelerinde yayımladığı şiir ve eleştiri yazılarıyla dönemin aralıksız yazan edebiyat adamlarından biri oldu. 1946-1950 yıllarında, Nâzım Hikmet estetiğine yakın dize kuruluşları içinde halk şiiri kaynaklarından yararlanarak yeni bileşimler kurdu. Özellikle "Sisler Bulvarı"ndan (1954) sonra kendisinden önce edebiyatımızda rastlanmayan konulara açıldı. "Zengin imgeler", "taşkın duyarlıklar", "egzotik tasvirler" ile "şiirden lirizmi kovan Garip akımına karşı", Türk şiir tarihinde kendine özgü bir çizgi keserek birçok şairi peşinden sürükledi. Yakın tarihimizin gelişim çizgisini izlediği romanlarında, çağdaşlaşma sürecine özgü sorunları yaşayan okumuş kişileri tipleştirmeye çalıştı. Yapıtları: "Duvar" (şiirler, 1948), "Sokaktaki Adam" (1953), "Sisler Bulvarı" (şiirler, 1954), "Yağmur Kaçağı" (şiirler, 1955), "Zenciler Birbirine Benzemez" (roman, 1957), "Abbas Yolcu" (gezi notları, 1959), "Ben Sana Mecburum" (şiirler, 1960), "Belâ Çiçeği" (şiirler, 1962), "Kurtlar Sofrası" (roman, 1963-1964), "Yasak Sevişmek" (şiirler, 1968), "Hangi Sol" (inceleme, 1971), "Hangi Batı" (anılar, 1972), "Bıçağın Ucu" (roman, 1973), "Tutuklunun Günlüğü" (şiirler, 1973), "Sırtlan Payı" (roman, 1974), "Faşizmin Ayak Sesleri" (yazılar, 1975), "Hangi Seks" (yazılar, 1976), "Yaraya Tuz Basmak" (roman, 1978), "Hangi Sağ" (yazılar, 1980), "Fena Hâlde Leman" (roman, 1980), "Hangi Atatürk" (1981), "Gerçekçilik Savaşı" (eleştiriler, 1981), "Dersaadette Sabah Ezanları" (roman, 1981), "Batının Deli Gömleği" (yazılar, 1982), "Elde Var Hüzün" (şiirler, 1982), "İkinci Yeni Savaşı" (1983), "Haco Hanım Vay" (roman, 1984), "Sağım Solum Sobe" (1985), "Yanlış Kadınlar Yanlış Erkekler" (1985), "Ulusal Kültür Savaşı" (1986), "Korkunun Krallığı" (şiir, 1987), "O Karanlıkta Biz" (şiir, 1987), "Sosyalizm Asıl Şimdi" (deneme, 1991), "Aydınlar Savaşı" (deneme, 1991), "Hangi Edebiyat" (deneme, 1993). MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi |
Attila İlhan ATTİLÂ İLHAN15 Haziran 1925 tarihinde Menemen (İzmir)' de doğdu. İzmir'de Karşıyaka Cumhuriyet İlkokulu' ve Karşıyaka Ortaokulu'nu bitirdi. İzmir Atatürk Lisesi'nde öğrenci iken, Türk Ceza Kanunu'nun 141. maddesine aykırı davranma savıyla tutuklandı, okulundan uzaklaştırıldı. Danıştay kararı ile yeniden öğrenim hakkı kazanarak İstanbul Işık Lisesi'ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde başladığı yüksek öğrenimini yarıda bırakarak 1949-1965 arasında aralıklı olarak altı yıl Paris'te yaşamını sürdürdü. Dönüşünde gazetecilik, yayın yönetmenliği, yayın danışmanlığı, yazarlıkla yaşamını kazandı. Yeni Edebiyat, Yücel, Genç Nesil, Fikirler, Varlık, Aile, Yirminci Asır, Seçilmiş Hikâyeler, Kaynak, Ufuklar, Mavi, Yeditepe, Dost, Yelken, Ataç, Yön, Milliyet Sanat, Sanat Olayı dergilerinde şiirleri yayınlandı. Garip ve İkinci Yeni şiirine karşıydı. Mavi dergisinde Maviciler diye bilinen toplumsal gerçekçilik akımının sözcüsü oldu. Şiiri başlangıçta Nâzım Hikmet ve halk şiirinin biçimsel özelliklerinden etkiler taşıyordu. Zamanla taşkın, çarpıcı, belleklerde kolay yer eden imgelerle örülü, toplumsallaşmış bireyi temel alan, kimi zaman öykülemeye dayalı, divan şiiri olanaklarından da yararlanmayı bilen, duyarlılığı yüksek bir nitelik kazandı. 11 Ekim 2005 tarihinde İstanbul'da yaşamını yitirdi. YAPITLARI
|
1 ek ATİLLA İLHANAtilla İlhan’ı anlatmak zordur. Kime sorsanız farklı tanımlar onu Özellikle edebiyata meraklı entellektüel tarafı güçlü kadınların kahramanıdır, onunla bir gün geçirip İzmir’de kordonda yürüyüp şiirlerini dinlemeyi ya da İlhan’in aşık olduğu efsane kadınlardan olmayı hayal ederler. Atilla İlhan şiir ve hikayelerine ek olarak TRT için hazırladığı senaryolarıyla da ünlüdür. Yayınlandığında Türkiye’yi ekran başına bağlayan “Kartallar Yüksek Uçar” Atilla Ilhan’in kaleminden çıkmıştır. İlhan’ın TV dizi senaryoları arasında benim en sevdiğim “Yıldızlar Gece Büyür”dü. 1992 yılında yapılan, belki de TRT’nin son epik dizisiydi. Oyuncu kadrosu, çekim teknikleri, kullanılan mekanlar ve yapım için harcanan emek ve para bugünün mega dizilerini bile gölgede bırakırdı. Haluk Kurtoğlu, Yavuzer Çetinkaya, Yaman Okay, Arsen Gürzap, Şahika Tekand, Selda Özer ve Nedret Güvenç gibi dönemin en iyi tiyatrocuları Atilla İlhan’ın tasarladığı karakterlere hayat vermişlerdi. Edebiyat eleştirmeni olmamakla beraber, Yıldızlar Gece Büyür’ü, İlhan’ın doruk noktalarından birisi olarak görmüşümdür. Yazdığı diyaloglar ve oluşturduğu kurgu gerçekten çarpıcıydı. Dizinin ana karakterlerinin hemen hepsi dışarıdan bakıldığında algılanan özelliklerinin çok ötesinde derinliklere sahiptiler. Özetle hikaye 1980’lerin ortasında, otuzlu yaşlarını süren bir grup gencin, üniversite yıllarında yaşadıkları buhranlı dönemden (1970’lerin başı) hızla değişen seksenlerin Türkiye’sine adapte olma çabalarını anlatıyor. Dizinin ana kahramanlarından iş adamı, yaşı ergin, eski zaman aşığı, Saffet Zeki Kosova’nın (Haluk Kurtoglu), uzatmalı sevgilisi Mediha Sultan’ın (Arsel Gürzap) kıskançlıklarından sıkıldığı bir anda söylediği o unutulmaz sözler… “Aşkın zimmeti yoktur… Aktif pasif hesabı yapamazsın… Alt tarafı bir gönül ilişkisidir çünkü… Kalın kafan bunu bir türlü almadı…” Bu cümleleri sıralayabilen bir yazar/şaire dahi den başka hangi sıfat yakıştırılabilir ki? Türkiye’nin en iyi hatırladığı dizilerden “Kartallar Yüksek Uçar” ın isminde içe donük gizli bir ego olduğunu düşünmüyor değilim. Attilâ İlhan'ı bir tek gruba indirgeyerek, onu dar kalıplar içerisinde değerlendirmek oldukça güç. O, yüzyılımıza imzasını atan, dünyayı çözmüş, yorumlamış ve ona çözümler türetmiş bir düşün adamıdır. Kendisini ifade etmek adına tek bir yolu izlemekle yetinmemiş şiirle başladığı serüvenini roman, deneme, senaryo ve köşe yazılarıyla zenginleştirerek topluma ulaştırmıştır. Çoğu yazarın dolaşmak istemeyeceği alanlarda korkusuzca yazılar yazan Attilâ İlhan, topluma ve çağımıza bir anlamda ayna tutmakta, zamanın tanıklığını yapmaktadır. İLK GENÇLIK YILLARI15 Haziran 1925'te Menemen'de doğdu. İlk ve orta eğitiminin büyük bir bölümünü İzmir ve babasının işi dolayısıyla gittikleri farklı bölgelerde tamamladı. İzmir Atatürk Lisesi birinci sınıfındayken mektuplaştığı bir kıza yazdığı Nazım Hikmet şiirleriyle yakalanmasıyla 1941 Şubat'ında, 16 yaşındayken tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı. Üç hafta gözetim altında kaldı. İki ay hapiste yattı. Türkiye'nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge verilince, eğitim hayatına ara vermek zorunda kaldı. Danıştay kararıyla, 1944 yılında okuma hakkını tekrar kazandı ve İstanbul Işık Lisesi'ne yazıldı. Lise son sınıftayken amcasının kendisinden habersiz katıldığı CHP Şiir Armağanı'nda Cebbaroğlu Mehemmed şiiriyle ikincilik ödülünü pek çok ünlü şairi geride bırakarak aldı. 1946'ta mezun oldu. İstanbul Hukuk Fakültesi'ne kaydoldu. Üniversite hayatının başarılı geçen yıllarında Yığın ve Gün gibi dergilerde ilk şiirleri yayınlanmaya başladı. 1948'de ilk şiir kitabı Duvar'ı kendi imkanlarıyla yayınladı. PARİS YILLARI1949 yılında, üniversite ikinci sınıftayken Nazım Hikmet'i kurtarma hareketine katılmak üzere ilk kez Paris'e gitti. Bu harekette aktif rol oynadı. Fransız toplumu ve orada bulunduğu çevreye ilişkin gözlemleri daha sonraki eserlerinde yer alan bir çok karakter ve olaya temel oluşturmuştur. Türkiye'ye geri dönüşünde sıklıkla başı polisle derde girdi. Sansaryan Han'daki sorgulamalar ölüm, tehlike, gerilim temalarının işlendiği eserlerinde önemli rol oynamıştır. Bir kaç kez gözaltına alındı. İSTANBUL - PARIS - İZMİR ÜÇGENİ1951 yılında Gerçek gazetesinde bir yazısından dolayı kovuşturmaya uğrayınca Paris'e tekrar gitti. Fransa'daki bu dönem Attilâ İlhan'ın Fransızca'yı ve Marksizmi öğrendiği yıllardır. 1950'li yılları İstanbul - İzmir - Paris üçgeni içerisinde geçiren Attilâ İlhan, bu dönemde ismini yavaş yavaş Türkiye çapında duyurmaya başladı. Yurda döndükten sonra, Hukuk Fakültesi'ne devam etti. Ancak son sınıfta gazeteciliğe başlamasıyla beraber öğrenimini yarıda bıraktı. Sinemayla olan ilişkisi, yine bu dönemde, 1953'te Vatan gazetesinde sinema eleştirileri yazmasıyla başlar. SANATTA ÇOK YÖNLÜLÜK1957'de gittiği Erzincan'da askerliğini yaptıktan sonra, tekrar İstanbul'a dönüş yapan Attilâ İlhan sinema çalışmalarına ağırlık verdi. Onbeşe yakın senaryoya Ali Kaptanoğlu adıyla imza attı. Sinemada aradığını bulamayınca, 1960'ta Paris'e geri döndü. Sosyalizmin geldiği aşamaları ve televizyonculuğu incelediği bu dönem, babasının ölmesiyle birlikte yazarın İzmir dönemini başlattı. Sekiz yıl İzmir'de kaldığı dönemde, Demokrat İzmir gazetesinin başyazarlığını ve genel yayın yönetmenliğini yürüttü. Aynı yıllarda, şiir kitabı olarak Yasak Sevişmek ve Aynanın İçindekiler serisinden Bıçağın Ucu yayınlandı. 1968'te evlendi, 15 yıl evli kaldı. İSTANBUL'A DÖNÜŞ1973'te Bilgi Yayınevi'nin danışmanlığını üstlenerek Ankara'ya taşındı. Sırtlan Payı ve Yaraya Tuz Basmak'ı Ankara'da yazdı. 81'e kadar Ankara'da kalan yazar Fena Halde Leman adlı romanını tamamladıktan sonra İstanbul'a yerleşti. İstanbul'da gazetecilik serüveni Milliyet ve Gelişim Yayınları ile devam etti. Bir süre Güneş gazetesinde yazan Attilâ İlhan, 1993-1996 yılları arasında Meydan gazetesinde yazmaya devam etti. 1996 yılından beri köşe yazılarını Cumhuriyet gazetesi'nde sürdürmektedir. 1970'lerde Türkiye'de televizyon yayınlarının başlaması ve geniş kitlelere ulaşmasıyla beraber Attilâ İlhan da senaryo yazmaya geri dönüş yaptı. Sekiz Sütuna Manşet, Kartallar Yüksek Uçar Yarın Artık Bugündür ve Yıldızlar Gece Büyür, halk tarafından beğeniyle izlenilen diziler oldu. OLGUNLUK DÖNEMİYazarın "olgunluk dönemi" diye tanımlanabilecek edebiyat süreci KurtlarSofrası ile başlar. SokaktakiAdam'da ne istediğini değil, ne istemediğini bilen biri anlatılırken; ZencilerBirbirineBenzemez'de Mehmed-Ali istedikleri ile istemedikleri arasında mütereddit bir karakteri yansıtmaktadır. Oysa Kurtlar Sofrası'nda Mahmud ne istediğini çok iyi bilen bir karakteri çizer. Bu üç romanıyla Attilâ İlhan Türk aydınına farklı açılardan bakar, fikirlerini diyalektik-materyalist bir sentez içinde derleyerek Türkiye için bir sentez önerir- ki sonradan yazdığı beş kitaplık Aynanın İçindekiler serisi de bu zemine oturmuştur-. BıçağınUcu, Sırtlan Payı, Yaraya TuzBasmak, Dersaadet'teSabahEzanları ve O Karanlıkta Biz bu seriyi oluşturan romanlar. Her romanda yer alan karakterler, Türkiye'nin tarihinde köşebaşlarını oluşturmuş dönemlere ayna tutan aydınlardır. Tarihi olaylar, politik ve sosyal dengelerle ele alınır. Birbirleriyle bağlantısı olan karakterlerden herbiri bir romanda ön plana çıkar ve olaylar onun gözlemleriyle aktarılır. Bu serinin bütünü irdelendiğinde yine, yazarın Türk aydınına yakın tarihimize bir bakma şansı tanıdığını ve kendi toplumcu-gerçekçi bakış açısıyla önergeler sunduğu görülür. ÖLÜMÜAttilâ İlhan ilk kalp krizini 1985 yılında geçirdi. Bu tarihten sonra kardiyolojik sorunları devam eden İlhan'ın 2004'ten itibaren sağlık durumu daha da bozuldu. 10 Ekim 2005'te İstanbul'daki evinde geçirdiği ikinci kalp krizi sonucu hayata veda ettiğinde 80 yaşındaydı. |
Atilla İlhan |
Attilâ İlhan, Türk şair, romancı, düşünür, deneme yazarı, gazeteci, senarist ve eleştirmen. Gözlerin gözlerime değince Felaketim olurdu, ağlardım Beni sevmiyordun, bilirdim Bir sevdiğin vardı, duyardım Çöp gibi bir oğlan, ipince Hayırsızın biriydi fikrimce |
Saat: 13:34 |
©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık