“Güzel bir kadının ölümü, kuşkusuz dünyanın en şiirsel konusudur.”
Bu ölümü kanlı bir ölüm sahnesi olarak düşünmekten ziyade, “ideal” kadının manevi anlamda ölümü olarak ele almakta fayda var. İdeal kadını öldürmenin “en iyi” yolu da, onu kendisinden ve şartlardan bağımsız olarak, içinizde tasarladığınız şekilde öldürmektir. Peki kimdir bu ideal kadın? Güzel, çekici, zeki, eğlenceli, türlü yeteneklerle donatılmış olan “büyüleyici” kadın mıdır? Hayır, tam olarak değil. Sizi kendisine yaklaştıran bir albenisinin olması yeterlidir. Zaten fazlası da şart değil.
Konumuza dönelim…
Bir başkasına yöneltilmiş tebessümüne şahit olup, o tebessümü hedefinden daha fazla sahiplenmeye karar verdiğininde, artık yakın gelecekte tasarladığı gibi öldürebileceği bir “ideal” kadını vardı. İşte onu bulmak bu kadar kolaydı. Cinayeti işleyebilmek için tek yapması gereken onu, kendisine yakınlaştırdığı kadar kendisinden uzaklaştırmaktı; yani en başa dönmekti.
Ansızın ve anlık da olsa, esiri olduğu tebessümü yüceltecek olan cinayetin detaylarına gelecek olursak…
Cinayet mahali, hayatın görünmez duvarlarından ona seken bu tebessümü “kıskanç” gözlerden uzak tutabilecek kadar sakin ve huzur verici bir ortamdı. Rahata erdiğine ve “kurban”la başbaşa kaldığına göre, daha fazla sessiz kalması gereksizdi.
“Neden burada olduğunu biliyor musun?” diye sordu.
“Hayır…” dedi kız, ürkek ve şaşkın bakışlarla.
“Buradasın, çünkü zincire vurulmuş ve kaderine terk edilmiş bir mahkumun bir yudum suya muhtaç olduğu gibi muhtacım tebessümüne. Buradasın, çünkü tebessümünü onu şereflendiremeyeceklere ihtiyaç fazlası bir mal gibi saçıyorsun. Buradasın, çünkü tebessümünü ölüme, ölümü de tebessümüne hediye edeceğim…”
