Dört Bir Yanı Tırlarla

Arabasına (gezi ya da eğlence amaçlı olduğu zamanlar hariç) her zamanki monotonluğuyla binerken; birazdan gireceği sabah trafiğini -yüksek öngörüsüyle- kayalık bir dağa elinde elli kilo yükle tırmanmak zorunda kalacak aceleci birisi gibi görüyor, ve bir o kadar da abartılı bir şekilde hayıflanıyordu. İlk birkaç kilometre sorun değildi. Günün hangi saati olursa olsun büyük bir huzurla ilerlediği bir yoldu. Ne var …

Öyle Bir Dünya Yok!

Hazzetmediğimi bilmelerine rağmen; “5 liralık şey şurada 1 liraymış!” ya da “Şöyle şöyle yaparsan, böyle oluyormuş, gerçekten!” veya “Aslında o öyle değilmiş, biliyor musun!” gibisinden heyecanlı ve ikna etmeye zorlayan tavırlarla bana gelmemeleri gerektiği konusunda yeterince net bir tavır sergilediğimi sanıyordum, yanılmışım. Hayır, bunu sadece “yakın” diye adlandırmadığım “arkadaş”larım yapsa yine iyi; hepsi, özellikle de yakın arkadaşlarım yapıyor. Benim “iddialı” …