Arama

Çocuk Oyunları

Güncelleme: 16 Ekim 2009 Gösterim: 59.782 Cevap: 3
HayLaZ61 - avatarı
HayLaZ61
VIP BuGS_BuNNY
13 Mayıs 2007       Mesaj #1
HayLaZ61 - avatarı
VIP BuGS_BuNNY
Oyun bir taklit midir?

Sponsorlu Bağlantılar
Oyun, bir yaratma eylemidir dedik. Bu daha çok taklide yönelik bir eylem midir?

Oyun, beşikten mezara kadar insanoğlunun ruhunda esen bir rüzgardır. Beşikteki bebek, oyun ve oyuncakla avunur. Hele bir de yürümeye, konuşmaya başladı mı dünyası oyunla süslenir.

Dikkat edilirse bu oyunların kaynağında aşırı bir taklitçilik vardır. Kız çocuğu ******* taklit eder. Çer-çöp, çal çaputtan bebek yapar. Beşiğinde sallar, ninnisini söyler, emzirir, uyutur, bunlar hep taklit duygusundan gelir.

Erkek çocuk ise babasını, başka erkekleri taklit eder. Bir sopaya ip bağlayarak bacakları arasına alır, at gibi koşturur, ev yapar, dükkan işletir. Neyin etkisinde kalmışsa onu canlandırmaya çalışır. Yani taklit eder.

Bu taklit etme duygusu, büyüdükçe birtakım sosyal olayların taklidi, yani dramatize edilmesine yönelir. Köylerdeki kız kaçırma oyunu ‘hasta Minnoş’ oyunu sosyal olayların taklidinden başka nedir ki! Aslında bugün tiyatro adını verdiğimiz oyun düzeni, dünün veya bugünün sosyal olaylarının taklidi değil midir?”

Çocuk Oyunları

Oyun Adları

Aşık Oyunu: Türkiye’de Aşık, Azerbaycan’da Aşığ, Kazakistan’da Asık, Kırgızistan’da Aşık, Çükö, Özbekistan’da Aşık, Türkmenistan’da Aşık.

Tutmalı Çelik: Türkiye’de Tutmalı Çelik, Kırgızistan’da Çikit, Al, KKTC’de Çıkkıldak, Marra, Kızberiş, Terletiş, Türkmenistan’da Toyak.

Atçılık Oyunu: Türkiye’de Atçılık Oyunu, KKTC’de Atcıg, Özbekistan’da At at.

Birdirbir Oyunu: Türkiye’de Birdirbir, Azerbaycan’da Hostana, Eşşek beli, KKTC’de Birdirbir.

Çatal matal kaç çatal : Türkiye’de Çatal matal kaç çatal, Duvar Zıkkası, Uzun eşek, Kırgızistan’da Eşek sekirmey, Türkmenistan’da Eşek eşek.

İp Atlama: Türkiye’de İp atlama, Kırgızistan’da Sekurgaç, Özbekistan’da Arkan Oyunu.

Sekmen : Türkiye’de Sekmen, Sekleme, KKTC’de Bir ayag.

Çizgi Oyunu: Türkiye’de Çizgi, Çiziktaş.

Bop: Türkiye’de Bop, Bız Bum, KKTC’de Sayı Oyunu.

Kar yağmur: Türkiye’de Kar yağmur, Rüzgar Boynuzlar Havaya, Kazakistan’da Uştu uştu.

Sessiz Telefon: Türkiye’de Sessiz Telefon, Kazakistan’da Sımsız Telefon, Kırgızistan’da Buzulgan Telefon.

Kim Vurdu: Türkiye’de Kim Vurdu, Azerbaycan’da Kim vurdu, Kazakistan’da Kim urdu, KKTC’de Kim vurdu, Özbekistan’da Kim urdu, Türkmenistan’da Kim urdu.

Körebe: Türkiye’de Körebe, Vırrık, Ebe Ebelebel, Körlebbek, Kırgızistan’da Kim zkenin tap, Köz tanmay, KKTC’de Körebe, Türkmenistan’da Göz dangdı, Kazakistan’da Sokurteke.

Kulak kopartmaca: Türkiye’de Kulak kopartmaca, Kırgızistan’da Kulakka Çapmay.

Sandıkbaşı: Türkiye’de Sandıkbaşı, Kırgızistan’da Şıngır mıngır toz.

Çiğdem Pilavı: Türkiye’de Çiğdem Pilavı, Hatapıya, Özbekistan’da Bayçiçek.

Yağmur Gelini: Türkiye’de Yağmur Gelini, Gode-gode, Bodi-bostan, Yağmurcuk, Kepçe Gelin, Özbekistan’da Sushatun.

Bebek: Türkiye’de Bebek, Özbekistan’da Kavurşak, Türkmenistan’da Gurçakgaş.

Arabistan buğdayları: Türkiye’de Arabistan buğdayları, KKTC’de Arabistan buğdayları.

Aliden, Aliden: Türkiye’de Aliden Aliden, Hey alaylar alaylar, Alaylım-pulaylım, KKTC’de Alaydan Malaydan.

Bezirganbaşı: Türkiye’de Bezirganbaşı, KKTC’de Bezirganbaşı, Kapucubaşı.

Mendilim Dört Köşe: Türkiye’de Mendilim Dört Köşe, Mermer menevşe, Mor menekşe, Azerbaycan’da Menevşe, Kazakistan’da Kim kerek, Kırgızistan’da Ek terek gök terek, Özbekistan’da Ak terek gök terek, Türkmenistan’da Ay terek gün terek.

Mendil kapmaca: Türkiye’de Mendil kapmaca, KKTC’de Değnekli mendil, Türkmenistan’da Yağlık aldı.

En Men tra: Türkiye’de En men tra, Bir iki üç zum, KKTC’de Ender tuna.

Tavşan kaç tazı tut: Türkiye’de Tavşan kaç tazı tut, Kurt kuzu, Kazakistan’da Aykulak, KKTC’de Tavşanınan tilki, Özbekistan’da Pisik sıçan Moşik sıçkan, Türkmenistan’da Pisik sıçan.

Çuval Yarışı: Türkiye’de Çuval yarışı, KKTC’De Torba Oyunu, Türkmenistan’da Holtada Bökmek.

Sobe-Saklanbaç: Türkiye’de Sobe, Sıglempitik, Gözyümüç, Senlinmecik, Saklanbaç, Kazakistan’da Marlamkaş, Kırgızistan’da Çaşınmak, KKTC’de Mirmillo, Saglanmaca, Özbekistan’da Kumulmacak, Gizlenmecek, Bekinmacak, Türkmenistan’da Gizlempeçek.

Kemik Saklama: Türkiye’de Kemik saklama, Kazakistan’da Aksüyek.

Mendil Saklama: Türkiye’de Mendil saklama, Kırgızistan’da Cooluk taşlamay, Özbekistan’da Lav lav teke.

Beş taş: Türkiye’de Beş taş, Kırgızistan’da Top taş, Türkmenistan’da Beş taş.

Yedi taş: Türkiye’de Yedi taş, Azerbaycan’da Yedi taş, KKTC’de Gugo Oyunu.

Üç taş: Türkiye’de Üç taş, KKTC’de Andres, Türkmenistan’da Düzdüm.

Altıev: Türkiye’de Altıev, Pıç, Kırgızistan’da Uyum tuudu.

Gömücü, Meneli: Türkiye’de Gömücü, Meneli.

Taş evcik: Türkiye’de Taş evcik.

İstop: Türkiye’de Hava Stobu, Azerbaycan’da Dedeboy, KKTC’de Memleket.

Yakan Top: Türkiye’de Yakan Top, Yakar Top, Özbekistan’da Bazara Top.
Pirana Kovalayan Çılgın Hamsi...
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
12 Ekim 2009       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Çocuk Oyunları
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Sponsorlu Bağlantılar
Ad:  hoola2.gif
Gösterim: 1470
Boyut:  7.5 KB
Çocuk oyunları, genel anlamda çocukların oynadığı oyunlardır. Ama bazı oyunları çocuklar ile büyükler birlikte oynayabilir. Bazı oyunlar için geniş bir alan ve çok sayıda oyuncu gerekirken, öbürleri yalnızca birkaç kişiyle, küçük bir odada da oynanabilir.
Birçok ülkede bazı farklılıklara karşın çocuklar tarafından aynı oyunlar oynanır. Zaman içinde bazı oyunların yerini yenileri alırken, "Aç kapıyı bezirgan başı" gibi geleneksel oyunlardan bazıları varlığını sürdürmüştür.
Pekçok oyun yüzyıllar öncesinden günümüze ulaşmıştır. Günümüzdeki seksek, körebe, ip çekme gibi oyunların Eski Roma döneminde de çocukların sevdiği oyunlar olduğu bilinmektedir. Dünyadaki bütün oyunlarda, atlama, atma, koşma, sallanma ve çeşitli toplar gibi ortak öğeler bulunmaktadır.
Çocuk oyunları;
  1. Açık hava oyunları
    • 1.1 Kovalamaca oyunları
      • 1.1.1 Saklambaç
      • 1.1.2 Köşe kapmaca
      • 1.1.3 Gölge kovalamacası
      • 1.1.4 Kaç kurtul
      • 1.1.5 Tutsak almaca
      • 1.1.6 Mendil kapmaca
      • 1.1.7 Yağ satarım
    • 1.2 Topla oynanan oyunlar
      • 1.2.1 Yakan Top
      • 1.2.2 İstop
      • 1.2.3 Top Yetiştirme
      • 1.2.4 On pas
    • 1.3 Diğer açık hava oyunları
      • 1.3.1 Bilye oyunu
      • 1.3.2 İp atlama
      • 1.3.3 Birdirbir
  2. Ev içi oyunları
    • 2.1 Yüksük oyunu
    • 2.2 İğne-İplik Oyunu
    • 2.3 Kulaktan kulağa
  3. Müzikli oyunlar
  4. Bellek oyunları
    • 4.1 Çağrışım Oyunları
  5. Kâğıt ve kalem oyunları
    • 5.1 Amiral Battı
    • 5.2 Kutu Kutu
  6. İsim, Şehir, Bitki, Hayvan
    • 6.1 Tren Oyunu
    • 6.2 Telgraf Oyunu
  7. Sözcük oyunları
  8. Masa oyunları ve taşlı oyunlar
başlıkları altında toplanabilir.

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
12 Ekim 2009       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Çocuk Oyunları
MsXLabs.org & Temel Britannica

Çocuk oyunları eğlence, sağlık, spor ya da oyalanma amacıyla yapılan, bedensel oldu­ğu kadar zihinsel beceri de gerektiren etkin­liklerdir. Bazı oyunları çocuklar ile büyükler bir arada oynayabilir. Bazı oyunlar için geniş bir alan ve çok sayıda oyuncu gerekirken, öbürleri yalnızca birkaç kişiyle, küçük bir odada oynanabilir. Bunlardan bazıları karma­şık kuralları olan ve pahalı gereçler gerektiren oyunlardır. Bunun yanı sıra kolay ve hemen hemen hiç gereç gerektirmeyen oyunlar da pek çoktur. Oyunların genellikle çeşitli kural­ları vardır ve yenme ya da yenilme söz konusudur. Birçok ülkede ufak tefek değişik­liklerle çocuklar arasında aynı oyunlar oyna­nır. Zaman içinde bazı oyunların modası geçmiş, onların yerini yenileri almış, "Aç kapıyı bezirgan başı" gibi geleneksel oyunlar­dan bazıları ise, kuşaklar boyunca çocukların ilgisini çekerek oyun alanlarında kalmayı başarmıştır. Oyun, çocukları ırk, ulus, dil farkı gözetmeksizin birbirine yaklaştırır.
Burada çocukların bahçede, parkta ve evde oynadıkları bazı oyunların kuralları açıklanacaktır. Değişik sayılarda oyuncuyla oynanan bu oyunlar çok fazla gereç istemez.
Oyunlar "Ev Oyunları" ve "Açık Hava Oyunları" başlıkları altında top­lanabilir. Ev oyunları bulmaca, canlandırma, bellek, kalem ve kâğıt, sözcük, masa oyunla­rını ve müzikli oyunları kapsar. Açık hava oyunları ise kovalamaca, saklambaç, top, seksek, ip atlama gibi oyunlardan oluşur. Bu oyunların çoğunda çocuklar bir "ebe" seçer­ler. Ebe genellikle baş olan ya da takıma karşı tek başına oynayan çocuktur.

1. Ev Oyunları
Ev oyunlarına çoğu zaman bir halka oluştura­rak başlanır.
"Nesi var?" oyununda bir kişi ebe seçildikten sonra, öbür çocuklar araların­da bir nesne ya da kişiyi tutarlar. Ebe her çocuğa sırayla "Nesi var?" diye sorarak, aldığı yanıta göre tutulan nesneyi bulmaya çalışır. Örneğin, odada bulunan TV aygıtının nesne olarak tutulduğunu varsayalım:
-Nesi var?
-Camı var.
-Nesi var?
-Sesi var.
Ebe hangi çocuğun yanıtı üzerine tutulan nesneyi bilirse, ipucunu veren çocuk ebe olur ve oyuna yeniden başlanır. Öte yandan, ebenin daha önceden saptanan sayıda soru sormasına karşın nesneyi bilememesi duru­munda, ebeliği sonraki oyunda da sürer.
"Körebe" 10–12 çocuk bir arada bulunduğu zaman oynanabilir. Önce ebe belirlenir. Bun­dan sonra bir başörtüsü ya da bezle ebenin gözleri hiçbir şey göremeyecek biçimde bağla­nır. Çocuklar, gözleri bağlanan ebenin çevre­sinde bir halka oluşturarak,
"Türkü söyler döneriz
Bil bakalım biz kimiz
Elindeki değnekle
Göster bizi körebe"
derken oluşturdukları halkayı bozmadan el çırparak ebenin çevresinde dönerler. Ebe bu sırada kollarını öne doğru uzatarak tutabildiği arkadaşının başını, yüzünü ve üstünü yoklar. Kim olduğunu anlayabilirse adını söyler. Yakaladığı çocuğu gerçekten tanımışsa, ebe­likten çıkar ve yerine yakalanan çocuk ebe olur. Tanıyamamışsa, oyuna aynı ebeyle yeni­den başlanır. Körebe evde oynandığı gibi bahçede de oynanır.
"Yüksük Oyunu" küçük çocukların sevdiği bir oyundur. Ebe seçiminden sonra yüksük ağır bir eşyanın kaldırılmasını ya da yerinden oynatılmasını gerektirmeyecek bir yere sakla­nır. Ebe yüksüğe yaklaşırsa, çocuklar hep bir ağızdan "sıcak", uzaklaşırsa da "soğuk" der­ler. Bu oyun yüksüğün yerini belirtmek için el çırparak da oynanır. Ebe saklanan yüksüğe yaklaştıkça el çırpma kuvvetlenir.
Bir de "cicoz" denen yüzük oyunu vardır. Yüzük uzun bir sicime geçirilerek, sicimin iki ucu birbirine bağlanır. Oyuncular bir halka oluşturarak otururlar, bir elleriyle ipi tutarken öbürüyle yüzüğü ebe görmeden yanlarındakine geçirirler. Yüzük elden ele geçer­ken,
"Al cicozu, ver cicozu, geldi cicoz, gitti cicoz.
Haniya cicoz, işte cicoz.
Kimde cicoz, bende cicoz"
diye bir türkü tuttururlar. Ebe ortada durarak yüzüğün kimin avucunda oldu­ğunu bulmaya çalışır; şüphelendiği oyuncuya elini açtırır. Yüzüğü bulursa ebeler değişir. Değilse oyun sürer.
"Bom Oyunu"nda da gene 8–10 ya da daha çok sayıda çocuk bir halka oluşturarak otu­rurlar. Çocuklardan biri "Bir" diye saymaya başlar. Sırayla sayarken, beş, on, on beş gibi beşin katlarını söylemesi gereken oyuncu bu sayı yerine "Bom" demek zorundadır. "Bom" demeyi unutarak sayı söyleyen oyuncu oyun­dan çıkarılır. Hiç yanlış yapmadan sona kalan çocuk oyunu kazanır. Oyunu biraz zorlaştır­mak için üçün ya da yedinin katlan da ola­bilir.
"Estepeta", herkesin kendi işine daldığı bir sırada oynanır. Her oyunda olduğu gibi bir ebe seçilir. Ebe çocukların dalgın bir anını kollar ve "Estepeta!" diye bağırır. Ebeyi duyan çocuklar bulundukları yerde, oldukları gibi kalmak zorundadırlar. Ne kımıldayabilir, ne de bir şey diyebilirler. Bu durum ebenin "Boz!" demesine kadar sürer. Ebe "Boz" demeden kımıldayan ya da konuşan olursa, bu kez o ebe olur. Bazı yörelerde bu oyun "Tıp" olarak adlandırılır.
"İğne-İplik Oyunu" iki grup halinde, eşit sayıda oyuncuyla oynanır. Her gruba bir dikiş iğnesi ve iplik verilir. "Başla!" uyarısı verilir verilmez, her iki grupta da birinciler ipliği iğ­neye geçirir. İkinciler çıkarır, üçüncüler geçi­rir, böylece sonuncu oyuncuya kadar oyun sü­rer. İlk bitiren grup iğne ipliği oyunu yöneten arkadaşlarına ya da hakeme verir ve oyunu kazanmış olur.
"Sözcük Bulma" hem çocuklar, hem de yetişkinlerce sevilen oyunlardandır. İki takım arasında oynanır ve sözcüğü seçen takımdan seçilen bir oyuncu sözcüğü karşı takıma pan­tomimle anlatmaya çalışır. "Kartopu" gibi bi­leşik sözcükler bölünerek anlatılabilir.
"Sessiz Film Oyunu" da iki takım arasında oynanır. Takımlardan birinin tuttuğu bir film ya da kitap adı karşı takımın oyuncularından birine söylenir. Oyuncu bunu pantomimle takım arkadaşlarına aktarmaya çalışır. Örne­ğin, Ağaçlar Ayakta Ölür'ü anlatmaya başlar­ken, önce üç sözcük olduğunu anlatmak için parmaklarıyla üç işareti verir. Sonra da söz­cükleri teker teker, oynayarak anlatır. Karşı taraf bilirse bu kez onlar bir ad tutarlar.
"Ateş, Toprak, Hava, Su", yumuşak bir top ya da düğüm atılmış bir mendilin oyuncu­dan oyuncuya atılmasıyla oynanır. Topu atan oyuncu, "Ateş" derse, topu tutan oyuncu sessiz kalır. Eğer "Toprak" derse, topu tutan oyuncunun atıcı 10'a kadar saymadan bir kara hayvanı adı; "Hava" derse bir kuş adı; "Su" derse bir balık adı söylemesi gerekir. Oyuncu yanarsa cezalandırılır.
"Yutturma Oyunu"nda çocuklar kendileri­ne birer eş seçerler. Eşlerin yan yana oturma­larında yarar vardır; çünkü o zaman daha az şaşırırlar. Eşlerden birisi oyunu başlatır:
"An­nemle çarşıdan gelirken yolda bir armut sapı buldum, evirdim, çevirdim, sildim, süpürdüm, Hülya'nın ağzına tıktım!"
der. Hülya' nın eşi, sözü alır, hemen
"Yutturmam!"
der. Oyunu yöneten çocuk,
"Ya ne yaparsın?"
diye sorar.
"Eviririm, çeviririm, Barış'ın ağzı­na sokarım."
der. Barış'ın eşi boş bulunur da onu savunmazsa, oyundan çıkarılır. "Ya ne yaparsın?" sorusu, "Senin ağzına tıkarım", diye de yanıtlanabilir. O zaman savunma işi, soruyu soranın eşine düşer.
"Nuhun Gemisi" birbirini tanımayan ço­cukların bir arada bulunduğu bir toplulukta tanışmayı ve kaynaşmayı kolaylaştıran bir oyundur. Eşit sayıda kız ve oğlan çocukla oynanan bu oyunda herkese gizlice bir hayvan adı takılır. Çocuklar adını taşıdıkları hayvanın sesini taküt ederek (hırlama, havlama, ötme, tıslama gibi) eşlerini bulacaklarından, aynı hayvanın adı biri kız, öbürü oğlan olmak koşuluyla iki çocuğa birden verilir. Oyunun sonunda eşini bulamayanlar önceden sapta­nan bir cezayı yerine getirir.

1.1. Müzikli Oyunlar
Müzikli oyunlar, kaset ya da plak çalınarak oynanabilir.
"Paketi Geçir" oyununda ödül olarak belirlenen bir nesne kâğıt ile kat kat sarılır. Oyuncular bir halka oluşturarak otu­rurlar ve müzik çalarken paketi birbirlerine geçirirler. Müzik durur durmaz elinde paket kalan oyuncu onu açmaya başlar, ama müzik başladığı anda paketi geçirmek zorundadır. Paketin en son katını açan oyuncu oyunu kazanır ve ödülü alır.

"Müzikli Sandalyeler Oyunu"nda, oyuncu­lar müzik çalarken halka oluşturarak sırt sırta dizilen sandalyelerin çevresinde müziğin rit­mine uyarak yürürler. Müzik durunca en yakın sandalyeye otururlar. Sandalyelerin sa­yısı her zaman oyuncuların sayısından bir eksiktir. Her duruştan sonra bir sandalye çıkarılır, böylece sonunda bir sandalyenin çevresinde dönen iki oyuncu kalır. Sandalyeyi kapan kazanır. Küçük çocuklar için olan "Müzikle Zıplama Oyunu"nda, oyuncular müzik çalarken zıplarlar. Müzik durduğunda yere oturup bağdaş kurmak zorundadırlar. Bunu en son yapan oyuncu oyundan çıkar.

1.2. Bellek Oyunları
"Teyzem Çarşıya Gitti" oyununda ilk oyuncu "Teyzem çarşıya gitti ve... (A ile başlayan bir nesne) aldı" der. İkinci oyuncu bu cümleyi yeniden söyleyip A ile başlayan yeni bir nesne ekler. Oyuncuların "Teyzem çarşıya gitti ve bir armut, bir atkı, bir araba, bir anahtar,... aldı" gibi bir cümleyi anımsamaları ve her birinin buna bir nesne eklemesi gerekir. Sözcük bulamayan ya da geciken oyundan çıkarılır. "Babam Çin'den Geldi" oyununda ise. oyunu başlatan oyuncu "Babam Çin'den gel­di" dedikten sonra, yanındaki "Ne getirdi?" diye sorar. Yanıt "Bisiklet"se, tüm oyuncu­lar pedal çevirmeye başlar. İkinci oyuncu da "Babam Çin'den geldi" der ve "Ne getirdi?" sorusuna, örneğin “Yelpaze" yanıtı verdikten sonra, herkes pedal çevirmeyi sürdürürken, bir yandan da yelpazelenmeye başlar. Oyun bunun gibi, hareketle anlatılabilecek yanıtlar­la sürer.
"Çağrışım Oyunu"
nda oyunculardan biri aklına ilk gelen sözcüğü (örneğin, dondurma) söyler. Sonraki oyuncu bu sözcüğün çağrış­tırdığı bir başka sözcüğü söyler ve böylece bir­birini çağrıştıran sözcüklerden bir zincir oluş­turulur. İlgisiz bir sözcük söyleyen oyundan çıkarılır. Her oyuncu üçer sözcük söyledikten sonra oyun durur ve zincirin hiçbir halkasını atlamadan geriye dönüp, yeniden "dondur­ma" sözcüğüne ulaşmaya çalışılır.
"Bellek Oyunu"nda herkese bir dakika süre içinde 20 değişik nesne olan bir tepsi gösterilir. Tepsi ortadan kaldırılır ve her oyuncu aklında kalan nesnelerin listesini ya­zar. Seçilen nesneler basit ama hemen akılda kalacak türden olmamalıdır; örneğin bir tüy, bir çizgi roman, bir kalem ve bir yumurta çır­pıcı olabilir.
"Tadını Anlama" bir anlamda bellek oyu­nudur. Yarım düzine kadar bardak su, limo­nata, süt ya da kola gibi içeceklerle dolduru­lur. Oyuncuların gözleri bağlanır ve yalnızca tadarak bardaklardaki içeceklerin ne olduğu­nu anlamaya çalışırlar.
"Ne Kokuyor?" da yukarıdakine benzer bir oyundur; fincan tabak­larına lavanta çiçeği, soğan, nane, sarmısak, tütün gibi şeyler koyulur. Her tabağın üstüne tülbent örtülmesi gerekir.
"Ses Algılama"da gözü bağlı oyuncular tahta bir yüzeye düşürülen nesnelerin ne ol­duğunu çıkan sesten anlamaya çalışırlar. Nes­neler bir havlu, ıslak bir sünger, bir kalem, bir tava ve bir pingpong topu olabilir.


1.3. Kâğıt ve Kalem Oyunları
"SOS" belki de kâğıt kalemle oynanan en ba­sit oyunlardan biridir. İki oyuncuyla oynanır. Kâğıda karşılıklı dört çizgi çizilir ve ilk oyun­cu karelerden birine bir "artı", öbür oyuncu ise başka bir kareye bir "sıfır" koyar. Oyun böylece sürer ve oyuncular dikey, yatay ya da çapraz sırada üç artı ya da üç sıfır elde etmeye çalışırlar.
"Amiral Battı Oyunu" da iki oyuncuyla oy­nanır. Oyunculardan her biri önlerindeki kâ­ğıda 10 x 10 santimetrelik birer kare çizer ve bunu santimetre karelere ayırırlar. Karenin üst kenarına, her bir küçük karenin üstüne gelecek biçimde, A'dan başlayarak harfler ya­zılır; sol kenarına ise 1'den 10'a kadar yukarı­dan aşağıya numaralar sıralanır. Birinci oyun­cu kendi kâğıdına,
  1. Amiral (XXXX ile gösterilir)
  2. Kruvazör (XXX ile gösterilir)
  3. Muhrip (XX ile gösterilir)
  4. Denizaltı (X ile gösterilir)
olmak üzere toplam 10 savaş gemisini karşısındakine gös­termeden yerleştirir. Öbür oyuncu, elindeki boş kareler üzerinden, önce bir sayı sonra da bir harf söyleyerek ve bunları kâğıt üzerinde işaret ederek rakibinin gemilerini batırmaya çalışır. Örneğin 4'ün B'si, 5'in F'si, 6'nın E'si gibi. Gemileri saldırıya uğrayan oyuncu da karşısındakine, "Muhrip yara aldı", "Denizaltılardan biri battı" türünden bilgi verir. Üç atıştan sonra sıra ikinciye gelir. Oyunu, tüm gemileri önce kim batırırsa o kazanır.
"Kutu Kutu Oyunu"nda, varsa kareli bir kâğıda, düzenli aralıklarla soldan sağa ve yu­karıdan aşağıya, hayali bir kare oluşturacak gibi aynı sayıda noktalar konur. Örneğin, 10 x 10 bir kare oluşturacak gibi 100 adet nokta işaretlenir. İki kişiyle oynanan oyunda, öncelik kimdeyse o, iki noktayı birleştiren bir çizgi çeker. Amaç çizgileri kareye tamamlaya­rak, en çok kutuyu elde etmektir. Rakipler birbirlerine kutu kaptırmamak için dikkat et­melidir. Dördüncü kenarı çizen kutunun içine adının baş harfini yazar. 100 karelik bir kutu kutu oyununda 51 ve daha fazla kare alan oyunu kazanır.
"Tren Oyunu" da iki kişiyle oynanır. Taraf­lar önlerindeki kâğıda birden dokuza kadar sırayla sayıları yazarlar. Oyunu başlatan, tut­tuğu bir sayıyı gizlice yazarak, arkadaşından bunu tahmin etmesini ister. Sözgelimi "3"ü tutmuşsa ve arkadaşı bunu bilememişse, 3 sa­yısının üzerine bir çizgi çeker. Eğer bilirse çiz­gi çizemez. Oyun sırası karşı tarafa geçer. Bir sayıda dört kez yanılınırsa, o sayı kutuya alı­narak "vagon" olur. Dokuz sayının da çevresi kapatılınca tren kalkar. Treni kalkan oyunu kazanır.
"Telgraf Oyunu"nda bir sözcük seçilir ve her oyuncu her biri seçilen sözcüğün harfle­riyle başlayan sözcüklerden oluşan bir telgraf yazmak zorundadır. Örneğin "BOYACI" sözcüğü ile "Bütün Oyuncular Yarın Artık Cem'i Isırabilirler" gibi bir telgraf oluşturula­bilir. Telgrafı yazmak için beş dakika süre ve­rilir ve en komiğini yazan oyuncu ödüllendi­rilir.
"Sözcük Uydurmaca", belli bir süre içinde, seçilen bir sözcüğün harfleri ile olabildiğince çok sözcük yazmaya çalışarak oynanır.
"Kim Kiminle Ne Yaptı Oyunu"nda her­kes kâğıdının en üstüne bir erkek adı yazar, kâğıdı adın görülemeyeceği biçimde katlar ve yanında oturan oyuncuya geçirir. Bu oyuncu kıvrımın altına bir kız adı yazar ve kâğıdı yine katlayıp geçirir. Daha sonra sıra ile nerede karşılaştıkları, erkeğin ne söylediği, kızın ne söylediği, bundan doğan sonuç ve en son ola­rak da komşuların ne dediği yazılır. Kâğıtlar bir kez daha geçirildikten sonra açılıp sonuç­lar okunur.

1.4. Sözcük Oyunları
Sözcük oyunlarında, çıkacak tartışmaları ön­lemek için sözlüğü olan bir hakemin bulun­ması iyi olur.
"Gezginin Masalları Oyunu"nda ilk oyuncu yanındakine "Duyduğuma göre A....'ya gezi­ye gidiyormuşsun. Orada ne yapacaksın?" di­ye sorar. Yanındaki oyuncu, sözcükleri "A" harfiyle başlayan bir yanıt vermek zorunda­dır. Örneğin, "Amcamın ayakkabısını alaca­ğım" gibi. Bundan sonra ikinci oyuncu, üçün­cüye döner ve aynı soruyu "B" ile başlayan bir yer söyleyerek tekrarlar.
"Ünlüler Oyunu"nda, oyunu yöneten bir harf söyler. Amaç, o harfle başlayan bilgin, devlet adamı, sanatçı, sporcu adlarını sırala­maktır. Örneğin "E" ile başlayan Einstein, Enver Paşa, Ehrenburg, Edison gibi. En çok ad yazan oyunu kazanır.
"Hece Oyunu"nda ilk oyuncu bir sözcük söyler. Yanındaki bu sözcüğün son hecesiyle başlayan bir sözcük söylemek zorundadır. Ör­neğin "elma"dan sonra "masal". Bundan son­raki oyuncu "salkım" dedikten sonra, yanın­daki "kim" hecesiyle başlayan bir sözcük bu­lamazsa oyundan çıkmak zorunda kalır. Sona kalan oyunu kazanır.
Bir başka sözcük türetme oyunu da verilen bir sözcüğe yeni heceler ekleyerek oynanır.
Örneğin, "Say" sözcüğünden saydam, sayı, saygı, sayıklamak, sayfa gibi sözcükler türeti­lir. En fazla sözcük bulan oyuncu kazanır.
"Hortlak" ise her oyuncunun bir sözcük oluşturmak için sırayla alfabeden bir harf söy­lediği, ama sözcüğün kendisinde bitmesini en­gellemeye çalıştığı bir oyundur. İlk oyuncu "k", ikinci "ö", üçüncü "p", dördüncü "e" di­yebilir. Beşinci eğer "k" derse, sözcük (kö­pek) tamamlanmış olur ve beşinci oyuncu bir canını kaybeder; üç can kaybeden oyuncu "hortlak" olur. Özel adlar sayılmaz, üç harfli bir sözcük için ceza yoktur.
"Dedektif Oyunu"nda, her oyuncu bir şap­kanın içinde duran katlanmış kâğıtlardan bi­rer tane çeker. İkisi dışında tüm kâğıtlar boş­tur. İki kâğıttan birinde "Katil", öbüründe "Dedektif" yazmaktadır. Yalnızca dedektif kimliğini açıklayabilir. Tüm ışıklar söndürü­lür ve oyuncular evin içine dağılırlar. Bir süre sonra "Katil" kendine bir kurban seçer ve ona sarılır. Kurban "Katil var!" diye bağırarak kendini yere atar. Katilden başka herkes ol­duğu yerde kalır. Katil yerini değiştirebilir. Bundan sonra ışıklar açılır ve dedektif sorgu­ya başlar. İstediği kadar yalan söyleyebilen katil dışındaki oyuncular doğruyu söylemek zorundadır. Dedektifin katili bulabilmesi için iki hakkı vardır, ama yanlış kişiyi suçlarsa ka­til serbest kalır.

1.5. Masa Oyunları ve Taşlı Oyunlar
Masa oyunları genellikle üzerinde belli bir şeklin çizili olduğu bir tahta üzerinde, taşların hareket ettirilmesiyle oynanır. İki tür masa oyunu vardır:
  1. Taş hareketlerinin "Kızma Bi­rader"de olduğu gibi zar atmayla belirlendiği şans oyunları
  2. Taşların belli ku­rallara göre hareket ettirilerek, genellikle ka­fasını kullanan oyuncunun kazandığı yetenek oyunları
En çok bilinen yetenek oyunları arasında satranç, dama ve domino vardır. Yetenek oyunlarının ço­ğunda amaç, karşı oyuncunun taşlarını almak, onun bölgesine saldırmak ya da taşları özel bir biçime göre düzenleyerek sayı kazan­maktır.
"Dokuz Taş" iki çocuk arasında oynanır. Her çocuğun elinde dokuz tane taş vardır. Bir kâğıda yukarıda görülen şekil çizildikten son­ra, taşlarını sırayla bu şekil üzerine yerleştirir­ler. Yeni bir taş koyma ya da bir taşı hareket ettirme yoluyla, üç taşı aynı sıraya dizmeyi başaran oyuncu öbürünün bir taşını alır. Oyunculardan birinde iki taş kalınca oyun biter.
"Dilmece", kullanım sıklığına göre sayısal değeri belirlenmiş olan harflerle ve en çok dört kişiyle oynanır. Çapraz bulmaca gibi ka­relere ayrılmış bir tablosu vardır. Tabloda, çaprazlama yerleştirilmiş renkli karelerin de ayrı değerleri bulunmaktadır. Oyuncular ye­dişer harfle oyuna başlarlar. Tablonun orta­sında yer alan renkli kare başlangıç noktası­dır. Amaç soldan sağa ve yukarıdan aşağı an­lamlı sözcükler yazmaktır. Yazdığı sözcükler­le en çok sayıyı toplayan oyunu kazanır.
"Mikado" küçük çubuklarla oynanan bir oyundur. Masa üzerine atılan bu çubuklardan her biri teker teker, öbürlerini oynatmadan alınmaya çalışılır.

1.6. Cezalar
Grup halinde oynanan oyunların çoğunda kaybedenler cezalandırılır. Cezanın amacı oyu­nun sonunda gülmek ve neşelenmek olmalı, ceza verilenin kişiliğini zedelememeye özen göstermelidir.
Çocuk oyunlarının sonunda uygulanan ce­zaların bazılarını belirtirken, bunların sürekli değişime uğradığını ve durmadan yenilerinin bulunduğunu eklemeliyiz:
  • Arkadaşlarının en güzelinin önünde diz çök, en akıllısının önünde eğil ve içlerinde en çok sevdiğini öp.
  • Yerde duran kabın içindeki sütü yalayarak İÇ!
  • Ayna ol: Cezalı arkadaşların önüne gidilir, onlar ne yaparsa taklit edilir.
  • Tek elinle bir paketi sarıp iple bağla.
  • Odanın bir köşesinde şarkı söyle, öteki kö­şesinde dans et, üçüncüsünde ağla ve dör­düncüsünde gül.
  • Alfabeyi tersten oku.
  • Bir tekerleme söyle.
  • Bir elmanın kabuğunu hiç koparmadan soy.
  • Tek ayak durarak ayakkabını çıkar, giy.
  • Dört ayak yürü.
  • Kollarını kavuşturup yere boylu boyunca uzan ve kollarını açmadan ayağa kalk.
  • Amuda kalk.
  • Takla at.
  • Odadan iki bacaklı çık ve altı bacakla geri gel (bir sandalye ya da sehpa taşıyarak).
  • Öyle bir soru sor ki, tek cevabı "Evet" olsun.
Oyun başlamadan önce bir ceza listesi ha­zırlanabilir ve ebeler gözleri kapalıyken ka­lemle listeye dokunarak kendi cezalarını be­lirleyebilirler.

2. Açık Hava Oyunları
2.1. Kovalamaca Oyunları
Çocuk parklarında en çok oynanan kovalamaca oyunları arasında en basiti "Elim Sende Oyunu"dur. Oyuncu­lardan biri öbürünü kovalayıp dokunmaya ça­lışır. Dokunduğu kişi ebe olur ve başka birine dokunmaya çalışır. Geçerli bir nedeni olan herhangi bir oyuncu kısa bir süre için kova­lanmaktan kurtulmak isterse "kemik" diye bağırabilir.

"Saklambaç" çocukların çok sevdiği oyun­lardandır. Bu oyunda da önce ebe belirlenir. Ebe olan çocuk, kollarını birbiri üzerine ka­vuşturarak bir duvara dayar ve başını çevresi­ni göremeyecek biçimde kollarına gömerek "yumulur". Sonra en çok 50'ye kadar yüksek sesle saymaya başlar. Bu arada öbür çocuklar dağılarak saklanırlar. Ebe saklananları arar­ken oyuncular gizlendikleri yerden çıkıp ko­şarak, ebenin sayı saydığı yere ellerini dokun­durup "Sobe!" demeye çalışırlar. Ebe ise yeri­ni bulduğu oyuncuyu sobeler. Sobelenen oyunculardan biri ebe olur ve oyun yeniden başlar.
"Köşe Kapmaca" genellikle sokakta oyna­nan bir oyundur. Çocuklar kendilerine köşe olarak evlerin kapılarını, iki ağaç ya da pencere arası gibi yerleri seçerler. Az sayıda çocukla oynanan bu oyunda, ebe çocuklara göre orta­da bir yerde durur. Çocuklar ebeye yakalan­madan, birbirleriyle durmadan köşeleri değiş­tirmeye çalışırlar. Köşesini değiştirirken ebe tarafından tutulan çocuk köşesini kaybeder ve ebe olur. Oyun çocuklar bıkana kadar sü­rer. Oyun sırasında ebeyi şaşırtmak için, ya­lancıktan yer değiştiriyormuş gibi yaparak, başka köşelerdeki çocukların ebenin dikkatini çekmeden yer değiştirmesi sağlanır.
Güneşli günlerde oynanabilen "Gölge Kovalamacası"nda ebe olan oyuncu öbür oyun­culardan birinin gölgesine basmak zorunda­dır. Bu oyun için ebenin gölgeye basıp basma­dığına karar verecek bir hakem gereklidir.
"Kaç Kurtul Oyunu"nda ebe belirlendikten sonra çocuklar bir sıra oluşturarak dururlar. Sıranın başındaki oyuncu, karşıda duran ebe görmeden sıradan ayrılarak koşmaya başlar. Ebe onu gördüğü anda kovalar. Koşan oyun­cu yakalanırsa ebe olur, yakalanmaksızın öbür oyuncuların yanına dönerek onlardan birinin önünde durursa, sırasını savmış olur ve ebe olmaktan kurtulur. Bundan sonra, önünde durduğu oyuncu kaçmaya başlar. Ebe oyunculardan hiçbirini yakalayamazsa, oyun aynı ebeyle yeniden başlar.
"Tutsak Almaca Oyunu"nda 8–10 oyuncu­dan oluşan iki takım karşı karşıya durur. Ta­kımlar arasında geniş bir alan bırakılır. Oyu­nu başlatan takımdan bir çocuk ileri atılır. Bunun üzerine karşı takımdan bir çocuk ona doğru koşar. İlk çocuk kendi takımına doğru kaçmaya çalışır. Öteki onu kovalayıp yakala­mak ister. Amaç, arada sırada yakalanacakmış gibi davranıp, yakalanmadan, kovalayanı kendi takımına yaklaştırmak ve tutsak almak­tır. Her iki takım verdiği tutsakları kurtarma­ya ve karşı takımdan tutsak almaya çalışır. Tümü tutsak edilen takım yenilir.
"Mendil Kapmaca Oyunu"nda eşit sayıda çocuk, 20-25 metre aralıkla, karşılıklı birer sı­ra oluşturarak yüz yüze dizilir. İki sıranın or­tasındaki alanda, yarım metre çapındaki bir dairenin içine mendil ya da başka bir nesne konur. Hakem ya da kaptan, "5'ler!" diye ba­ğırınca, her iki takımdan da beşinciler koşa­rak mendili kapıp kaçmaya çalışırlar. Mendili kapanı kovalayan öbür oyuncu onu yakala­maya çalışır. Mendili alan oyuncu yakalanma­dan eski yerine gelebilirse, takımına bir sayı kazandırır. Yakalanıp mendili kaptırırsa, ta­kımı bir sayı kaybeder. Mendili alan oyuncu­nun yakalanmadan yerine dönmesi üzerine, kaptan yeniden her iki takıma seslenir ve oyun sürer. Sonuçta daha çok sayı alan takım oyunu kazanır.
"Yağ Satarım Oyunu"nda gene önce ebe belirlenir. Bundan sonra oyuncular halka oluşturarak yere otururlar. Ebe büyükçe bir mendilin ucunu düğümleyerek eline alır. Bu­nu arkasında tutup saklayarak halkanın çev­resinde dolaşmaya başlar. Bu sırada da oyu­nun şarkısını söyler:
Yağ satarım, bal satarım.
Ustam öldü, ben satarım.
Dolaşırken mendili elinden geldiği kadar belli etmeden oyunculardan birinin arkasına saklar. Arkasına mendil bırakılan çocuk, bu­nun farkına vardığı anda ayağa kalkarak men­dili alır ve ebenin ardından koşmaya başlar. Ebe, yakalanmadan onun yerine oturmaya çalışır. Oturabilirse, mendili alan çocuk ebe olur; yakalanırsa, oyun aynı ebeyle yeniden oynanır.
"Aç Kapıyı Bezirgânbaşı Oyunu"nda iki oyuncu kendilerine birer ad seçerler. Örneğin biri "Elma", öbürü "Armut" olur. Öbürleri bunu bilmezler. "Elma" ile "Armut" karşılıklı durarak el ele tutuşurlar. Oyuncular sırayla onların kolları altından geçerken oyunun şar­kısını söylerler.
"Aç kapıyı bezirgânbaşı, bezirgânbaşı...
Kapı hakkı ne verirsin?
Ne verirsin?
Arkamdaki yadigâr olsun, yadigâr olsun!"
Şarkının son hecesine rastlayan oyuncu tu­tularak usulca:
"Elma mı, armut mu?"
diye sorulur ve hangisini seçerse onun ardına ge­çer. Bütün oyuncuların bu seçimi yapmasın­dan sonra ortaya bir çizgi çekilir. Gruplar kar­şı karşıya geçerek çekişmeye başlarlar. Güçlü grup oyunu kazanır.

2.2. Topla Oynanan Oyunlar
"Yakar Top" ge­niş bir alanda oynanır. Her biri 10–15 kişilik iki takım oluşturulur. Takımın biri ortada yer alırken, öbür takımın oyuncuları onları belli bir uzaklıktan kuşatır. Amaç ortadaki oyun­cuları topla vurmaktır. Vurulan çocuk oyun dışı kalır. Ortadaki çocukların tümü vurulun­ca dışarıdakiler ortaya geçer. Oyunun önemli bir noktası, top atıldığında ortadaki oyuncular­dan birinin topu yere düşmeden yakalamasıdır. Bu durumda oyuncu bir "can" kazanır. Bu "can"ı ya oyundan çıkarılmış bir çocuk yararı­na ya da kendi vurulması durumunda kullanır.

"İstop", açık hava oyunları içinde en çok heyecan verenlerindendir. Oyuncular bir dai­re oluşturur. İçlerinden ebe olan topu arka­daşlarından birinin adını bağırarak havaya atar. Top geri gelirken, adı söylenen topu ha­vada tutabilirse, başka birinin adını söyleye­rek topu yeniden havaya atar. Adı söylenip de topu tutamayan oyuncu, topu ele geçirince "İstop!" diye bağırır. Kaçışan oyuncular "İs­top" dendiği anda oldukları yerde durmak zo­rundadır. Ebe en yakınındakini vurmaya çalı­şır. Vurulan oyuncu bir puan kaybeder ve ebe olur. Üç puan kaybeden oyundan çıkar. Ebe kimseyi vuramazsa, birini vuruncaya kadar ebeliği sürer.

2.3. Diğer Açık Hava Oyunları
"Bilye Oyunu", bilye denen küçük, sert küre biçiminde top­larla oynanan en eski çocuk oyunlarından biridir. Roma İmparatoru Augustus Caesar da (İÖ 63-İS 14) çocukluğunda bilye oynarmış. Eskiden yuvarlak çakıllar ya da meyve çe­kirdekleri bilye olarak kullanılırken, 18. yüz­yılda mermer bilyeler yapıldı. Bilye oyunları­nın adı ve kuralları oynandığı ülkeye göre de­ğişiklik gösterir. Türkiye'de renkli cam bilye­lere "misket" denir. En çok oynanan bilye oyunları ise Kafa Karış, Kaptan ve Üçgen'dir.

Bilye oyunlarında ortak nokta, bilyeyi yu­varlayarak başka bir bilyeye çarptırmak ve onu almaktır. Bilye, kıvrılan işaret parmağı­nın içine oturtulur ve başparmakla itilerek atı­lır. "Kaptan Oyunu"nda, bilyeler yerde açılan belirli sayıda çukura önceden saptanmış bir sıraya göre sokulmaya çalışılır. Bunu başaran rakibinin bilyesine atış yapma hakkı kazanır.
"Seksek Oyunu"nda yere, tebeşirle numa­ralanmış kareler ya da dairelerden bir şe­kil çizilir. Bu oyunun birkaç çeşidi vardır ama en basiti şöyledir: Her oyuncunun, boşluklara sırayla atılan yassı bir taşı ya da kiremit parça­sı vardır. Oyuncu tek ayağı üzerinde sekerken bu taşı ayağıyla iterek bütün boşluklardan ge­çirmek zorundadır. Eğer öbür ayağı yere de­ğer ya da boşlukların arasındaki çizgilerden birine basarsa yanar ve sırasını kaybeder. Her sekme başlangıcında taşlar doğru boşluğa atıl­malı ve çizgilerin herhangi birinin üstünde kalmadan geri getirilmelidir.
"İp Atlama" daha çok kız çocukların oyna­dığı bir oyundur. Tek başına oynanabildiği gi­bi, birkaç çocuk bir araya gelerek de oynanır. Değişik ip atlama yöntemleri vardır: Tek ba­şına ip atlamak isteyen çocuk boyuna uygun uzunca bir ip alır; bunu iki eliyle uçlarından tutar, döndükçe bir halka oluşturacak biçim­de ipi çevirerek başının üzerinden ve zıplaya­rak ayaklarının altından geçirir. Birkaç çocuk bir araya gelmişse, iki çocuk uygun uzunlukta ve kalınlıkta bir ipin iki ucundan tutar. İp çev­rilirken öbür çocuklar sırayla zıplayarak ip at­larlar. Bu sırada ipin düzgün çevrilmesi ve her çevrilişinde yere değdirilmesi gerekir. İp, at­layanın ayağına takılınca oyuncu yanmış olur. Bir başka yol da, iki çocuğun yan yana ip atla­masıdır.
"Birdirbir Oyunu"nda çocuklardan biri el­lerini dizlerine koyarak eğilir ve öbür oyuncu­ların üstünden atlayacağı bir kambur oluştu­rur. Atlayan her çocuk biraz ötede aynı bi­çimde eğilerek durur ve öbürleri eğilmiş du­ran bütün oyuncuların üzerinden atlar.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
reyan - avatarı
reyan
Ziyaretçi
16 Ekim 2009       Mesaj #4
reyan - avatarı
Ziyaretçi
İp Atlayan Çocuklar


Hazırlayan Prof. Dr. Şükrü Hatun
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Endokrinoloji ve Diyabet Bilim Dalı Başkanı


Çoğumuz kemikleri biyoloji derslerinde gösterilen iskelet maketlerinden hatırlarız ve kırılıp çıkmazlarsa pek düşünmeyiz onları. Kemik sözcüğünü de gündelik dilde olumsuz bir içerikle kullanılırız genellikle. Oysa, kemiklerimiz vücudumuzun görünmez çilekeşleridir; ağırlığımızı taşırlar ve çeşitli fiziksel stresler sırasında ayakta durmamızı sağlarlar. Bunun için sert olmaları gereklidir. Esas önemlisi ise beyin, omirilik ve kemik iliği gibi yaşamsal dokuların korunağıdırlar. Kemiklerin en önemli özelliği sert olmalarıdır ama bu onların cansız ve hissiz oldukları anlamına gelmez. Bir çok hormonun etkisiyle kemikler uzar ve çocuklar bu sayede büyür. Kemikler, bir taraftan uzarken bir taraftan sertleşir. Örneğin bir yaşın sonunda kemiklerin artık en az 10 kg ağırlığı taşıyacak kadar sağlamlaşmış olmaları gereklidir; yoksa çocuk ayakta durmaya başlayınca “eğrilmeye” başlarlar. Daha sonraki yaşlarda, özellikle de ileri yaşlarda sağlam olmayan kemikler “kırılarak” hatırlatırlar kendilerini. Son yıllarda hemen herkesin öğrendiği “osteoporoz” basitçe kemiklerin sağlamlığını yitirmesi olarak tanımlanabilir. Osteoporoz, giderek önem kazanan bir halk sağlığı sorunudur çünkü, örneğin ingiltere’de her yıl 150.000 kişide osteoporoza bağlı kemik kırıkları meydana geldiği bunun da 750 milyon sterlin sağlık harcamasına neden olduğu bildirilmektedir. Osteoporoz, ileri yaşlara görülür ama sağlam ve sağlıklı kemiklere sahip olmak ancak çocukluk çağında alınacak önlemler ile mümkündür. Bu o kadar önemlidir ki yakın zamanda ABD’de 9-12 yaş grubundaki çocuklar ve ailelerine yönelik bir “Ulusal Kemik Sağlığı Kampanyası” başlatılmıştır. Peki kemikler nasıl sağlamlaşır ve kemik sağlığı için neler önemlidir?
Kemik sağlığı
Kemikler en iyi beton yapılara benzetilerek anlatılabilir ve kemiklerdeki “harfiyat” yaşam boyu sürer. Kemikler, protein yapısındaki ince lifler (matriks) ve bu matrikse çöken minerallerden oluşmaktadır. Bu minerallerin başında kalsiyum ve fosfor gelmektedir. Matriksi oluşturan lifler beton yapılardaki “demir ağlara”, mineraller ise çimentoya benzetilebilir. Kemiklerin sağlamlığı hem matriksin kalitesine (bir bakıma mikromimarinin kalitesine) hem de gram kemik dokusu başına çöken mineral yoğunluğuna bağlıdır. Bu arada harfiyatı yapan hücreleri( çilekeş inşaat işçilerini) unutmamak gereklidir. Kemikleri oluşturan yapıların tümün “kemik kitlesi” olarak isimlendirilmekte ve bu kemiklerin sağlamlığı “kemik kitlesinin” miktarı ile belirlenmektedir. Son yıllardaki araştırmalar en yüksek kemik kitlesi miktarına( pik kemik kitlesi ) 25 yaşından önce ulaşıldığını, bundan sonraki yaşlarda oluşan bu “kemik bankası”ndan harcama yapıldığını göstermektedir. . Pik kemik kitlesi büyük oranda genetik faktörlerce belirlenmekle birlikte, öngörülen genetik potansiyele ulaşılması beslenme, aktivite, endokrin fonksiyon ve yaşam tarzını oluşturan diğer faktörlere bağlıdır Kemik kitlesi gelişiminin en yoğun olduğu dönem 9-14 yaş arası, yani ergenlik dönemidir. İşte bu nedenle ,erişkin yaştaki osteoporosizin önlenmesi büyük oranda “pik kemik kitlesinin” miktarının arttırılmasına, dolayısıyla çocukluk döneminde atılacak adımlara bağlıdır. Peki ne yapılmalıdır? Öncelikle kemik yapımından sorumlu hücrelerin uyarılması ( bir başka deyişle inşaat işçilerinin motive edilmesi) gereklidir. Bunun için yapılacak en önemli şey kasları dolayısıyla kemik zarını gerecek türde( yani yerçekimi etkisinden kurtulmadan) yapılacak egzersizlerdir. Uzayda uzun süre kalanlardan biliyoruz ki kemiklerin yerçekimi etkisiyle bile olsa gerilimden uzak kalması kemiklerin erimesine neden olmaktadır. Benzer nedenlerle elit yüzücülerin kemik yoğunlukları, elit jimnastikçilere göre düşük bulunmaktadır. Yakın zamanda yayınlanan bir araştırmada 8 ay süreyle günde 10 veya daha fazla sıçrama hareketi yapan çocukların, normal okul aktivite programındaki çocuklara göre kemik yoğunluklarında %1.2 oranında bir artma olduğu gösterilmiştir. Kemik yoğunluğundaki % 5 oranındaki artmanın osteoporotik kırılma riskini %40 azalttığı düşünüldüğünde bu derecedeki kemik yoğunluğu artımının bile çok önemli olduğu üzerinde durulmaktadır.

Tahmin edileceği gibi, kemik sağlığı için kemik yapımında görevli hücrelerin egzersizle uyarılması kadar, kemiklerin sağlamlığından sorumlu minerallerin yeterli ölçüde alınması da önemlidir. Bu minerallerin başında kalsiyum gelmekte ve çocukların ergenlik öncesinde günde 600-800 mg, ergenlik döneminden başlayarak günde 1200-1500 mg kalsiyum alınması önerilmektedir. Besinlerin arasında en önemli kalsiyum kaynağı süt ve süt ürünleridir. Bu nedenle erken çocukluk döneminde süt, yoğurt ve peynir yeme alışkanlığını kazandırılması önemlidir. Bu nedenle anne-babaların “süt içmeden yatağına girme” şeklindeki ısrarları yarinde bir tutumdur. Şişmanlık korkusuyla süt içmeyen ergenlik dönemindeki kızlara yağ içeriği düşük sütlerin kalsiyum içeriğinin değişmediği hatırlatılmalıdır. Bir çok sebze de kalsiyum içermektedir. Kalsiyum ile zenginleştirilmiş meyva suyu ve kahvaltılık besinler de süt ve süt ürünlerini sevmeyen çocuklar için alternatif besinlerdir. Bütün çabalara rağmen yeterli miktarda kalsiyumdan zengin besin tüketmeyen çocuk ve ergenlere mineral desteği yapılması gereklidir. Sonuç
Yazının başlığına dönecek olursak, ileri yaşlardaki kemik erimesine bağlı kırıkların önlenmesi büyük ölçüde çocukluk, özellikle de ergenlik dönemindeki yaşam tarzına bağlıdır. Bu nedenle “Yaşlılıktaki osteoporoz bir çocukluk hastalığıdır” denmektedir. Osteoporoz kadınlarda daha sık görüldüğünden ergenlik döneminde ip atlayan, spor yapan, beden eğitimi derslerini ekmeyen kızlar kemik sağlığı bakımından avantajlı olmaktadırlar. Sigara, hareketsiz yaşam ve kolalı içeceklerin çok tüketilmesi kemik sağlığını olumsuz etkileyen diğer faktörlerdir. Ülkemizde de ABD benzeri “Kemik sağlığı kampanyası” na ihtiyaç vardır. Bununla birlikte şimdiden ailelerin erken yaştan itibaren çocuklarının kalsiyumdan zengin besinlerle beslenmesine önem vermeleri, bu amaçla okul programlarında kalsiyumdan zengin süt ve süt ürünleri ile beslenmenin vurgulanması ve spor derslerinde atlama, sıçrama, koşma,jimnastik hareketleri gibi aktivitelere daha fazla yer verilmesi gereklidir.

Benzer Konular

1 Ekim 2012 / Misafir Cevaplanmış
2 Nisan 2011 / mamiman Soru-Cevap
12 Ekim 2009 / Misafir Cevaplanmış
2 Mayıs 2012 / Misafir Soru-Cevap