Arama

İskender Pala

Güncelleme: 20 Temmuz 2007 Gösterim: 83.196 Cevap: 3
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
20 Temmuz 2007       Mesaj #1
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Sponsorlu Bağlantılar
Ad:  IMG_9823(1).jpg
Gösterim: 1313
Boyut:  40.0 KB

Profesör Doktor İskender Pala (8 Haziran 1958 Uşak), edebiyatçı ve edebiyat araştırmacısıdır. Divan Edebiyatı üzerine yaptığı çalışmalar ile tanındı. İstanbul’da ikamet eden yazar 3 çocuk babasıdır.


İlkokul’ u Uşak’ta ki Cumhuriyet İlköğretim okulu’nda bitirdi. Lise’yi Kütahya’ da ki Kütahya Lisesi’nde bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fak. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okumaya hak kazandı. Aynı okulda yaptığı Lisans Tez çalışması ;Câmiu'n-Nezâir’dir. Doktora çalışmasını ise yine İstanbul Üniversitesi’nde yaptı; Aşkî, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Divânı. Divan edebiyatı dalında 1983 yılında Doktor, 1993 yılında İstanbul Üniversitesi’nde Doçent, 1998 yılında da Kültür Üniversitesi’nde Profesör oldu.

Okuma hayatına Peyami Safa’nın eserleri ile başladığını belirten yazar, ilk okuduğu kitapların 9. Hariciye Koğuşu ve Yalnızız olduğunu söylüyor. Ömer Seyfeddin, Refik Hâlid, Reşat Ekrem okunduktan sonra, Osmanlı Tarihi ve Edebiyatla tanışması Erzurum ve İstanbul’da ki üniversite yıllarına denk gelmiş.

Bir ara Hilmi Yavuz ile TRT’ de Şairane adlı programı sunan yazar; şu anda TRT 2 de Perşembe günleri 22.10 Divançe adlı programı hazırlıyor.

Düzenli olarak Altunizade ve Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezlerinde Divan Şiiri Saati adı ile etkinlikleri olup sık sık okur günleri de düzenlemektedir.

* 1979-1982 İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Seminer Kütüphane.Memuru
* 1982-1984 Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Deniz Lisesi Komutanlığı'nda teğmen
* 1984-1986 Üsteğmen
* 1986-1987 Boğaziçi Üniversitesinde part-time Türk Dili ve Edebiyatı öğretim üyesi
* 1987-1994 Yüzbaşı, Dz.K.K.lığı Tarihi Deniz Arşivi kuruluş ve faaliyetleri
* 1994-1996 Tarihi Deniz Arşiv Araştırmaları ve Dz.K.K.lığı yayın faaliyetlerinin yürütülmesi
* 1996-1997 Öğretim yılı, MSÜ Fen-Edebiyat Fak. Eski Türk Edebiyatı öğretim üyesi ve İSAM redakte kurulu üyeliği
* 1997 Öğretim yılı İstanbul Kültür Üniversitesi öğretim üyesi

Ad:  IMG_9969d.jpg
Gösterim: 1433
Boyut:  155.7 KB
Ödülleri
* 1989 Türkiye Yazarlar Birliği dil ödülü
* 1989 (Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü)
* AKDTYK Türk Dil Kurumu ödülü, 1990 (Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü)
* Türkiye Yazarlar Birliği inceleme ödülü, 1996 (Şairlerin Dilinden)
* Aydınlar Ocağı Kayseri Şb. Yılın Edebiyat Adamı ödülü, 2001
* YTB Uşak Halk Kahramanı ödülü, 2001
* 2003 Türk - Eğitim-Sen, Türkiye Yazarlar Birliği, Polis Akademisi ve Emniyet Teşkilatı "Yılın Romanı Ödülü" ( Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk )

Eserleri
* Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü
* Kronolojik Divan Şiiri Antolojisi
* Akademik Divan Şiiri Araştırmaları
* Divan Edebiyatı
* Atasözleri Sözlüğü
* Müstesna Güzeller
* Şairlerin Dilinden
* Aşina Güzeller
* Ah Mine’l-Aşk
* Efsane Güzeller
* Kudemanın Kırk Atlısı
* Kırklar Meclisi
* Şiirler Şairler Meclisler
* Şi’r-i Kadim
* …Ve Gazel Yeniden
* Perişan Gazeller
* Peri-şan Güzeller
* İki Dirhem Bir Çekirdek
* Ayine
* Gözgü
* Tavan Arası
* Kahve Molası
* Güldeste
* Gül Şiirleri
* Hayriyye
* Hilye-i Saadet
* Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk
* Kadılar Kitabı
* Kırk Güzeller Çeşmesi
* Kitab-ı Aşk
* Kırk Ambar
Biyografi Konusu: İskender Pala nereli hayatı kimdir.
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
20 Temmuz 2007       Mesaj #2
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
Yıllara geçiyordu... İskender Pala

Sponsorlu Bağlantılar
DOĞDU

08.06.1958, UŞAK

OKUDU

Cumhuriyet İlkokulu, 1969 (Uşak)
Kütahya Lisesi, 1975 (Kütahya)
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fak. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,
Lisans, 1979 (İstanbul) Tez: Câmiu'n-Nezâir -Transkripsiyonlu metin-

İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Eski Türk Edebiyatı A.B.D.
Doktora, 1983 (İstanbul) Tez : Aşkî, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Divânı
YÖK, Üniversitelerarası Kurul, Eski Türk Edebiyatı ABD,
Doçent, 1993 (İstanbul Üniversitesi) Profesör, 1998 (İ. Kültür Üniversitesi)

ÇALIŞTI
1979-1982 İ.Ü.Edebiyat Fakültesi Türkoloji Seminer Ktp. memuru
1982-1984 Deniz Kuvvetleri K.lığı Deniz Lisesi Komutanlığı'nda teğmen
1984-1986 Üsteğmen
1986-1987 Boğaziçi Üni'de part-time Türk Dili ve Edebiyatı öğretim üyesi
1987-1994 Yüzbaşı, Dz.K.K.lığı Tarihi Deniz Arşivi kuruluş ve faaliyetleri
1994-l996 Tarihi Deniz Arşiv Araştırmaları ve Dz.K.K.lığı yayın faaliyetlerinin yürütülmesi
1996-1997 Öğretim yılı, MSÜ Fen-Edebiyat Fak. Eski Türk Edebiyatı öğretim üyesi ve İSAM redakte kurulu üyeliği
1997 Öğretim yılı İstanbul Kültür Üniversitesi öğretim üyesi

ÖDÜLLENDİRİLDİ
Türkiye Yazarlar Birliği dil ödülü, 1989 (Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü)
AKDTYK Türk Dil Kurumu ödülü, 1990 (Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü)
Türkiye Yazarlar Birliği inceleme ödülü, 1996 (Şairlerin Dilinden)
Aydınlar Ocağı Kayseri Şb. Yılın Edebiyat Adamı ödülü, 2001
YTB Uşak Halk Kahramanı ödülü, 2001

YAZDI
Ortaokul ve liseler için Türkçe ve Edebiyat ders kitapları (1990-1997)
Osmanlı Deniz tarihiyle ilgili çeviri ve araştırma kitapları (1991-1996)
Divan edebiyatının halk kitlelerince anlaşılabilmesi için edebiyat ve sanat dergilerine yönelik vulgarize denemeler, hikayeler, fıkralar (1982 >)
Kültür, sanat, edebiyat içerikli gazete yazıları (Zaman, 1993 >)

KONUŞTU
Osmanlı Şiir Okumaları, Divan Şiiri Seminerleri adlı halka açık seminerler (1994 >)

DERS VERDİ
İstanbul Kültür Üniversitesi'nde öğretim üyesi (1997 >)

BABA OLDU
Hilye Banu (1982)
Elif Dilasa (1986)
Alperen Ahmet (1992)
iskenderpala.net

NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
20 Temmuz 2007       Mesaj #3
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
Ah Mine’l-Aşk
"Aşk, yerine göre yol olur yürünür, yerine göre iman olur uyulur. Bazen ateş olup yakar, bazen deniz olup boğar. Sultan olur ülke yönetir, şarap olur sarhoş eder. At olup koşar, kuş olup uçar. Hazine olur viran gönüllerde saklanır, kimya olur hakir topraklan altına dönüştürür. Sır olur saklanır, gonca olur açılır. Gül bahçesi olur kokusuyla âşıkları mest eder, güneş olur âşıklarının ümit meyvelerini olgunlaştırır.

Aşk olunca gönüller birleşir, aşk olunca kıyamet koparcasma hareketlilik olur. Aşk olunca şimşekler çakar, rahmetler yağar. Âlemler kıyama kalkarsa aşktandır. Hastaların şifa bulması aşktandır. Aşk ile döner gökler, aşk ile durur kâinat.

Aşk, Mecnun'dan Leyla'ya bir feryat, Mansur'dan dara bir sır, gözden kalbe bir yoldur.Velhasıl, klâsik edebiyatımızda aşk her şeydir, her şey de aşktır. Bütün bu sayılanlar divan edebiyatına bir aşk edebiyatı dememiz için kâfidir."



Vikipedi, özgür ansiklopedi
Ah Mine’l-Aşk, İskender Pala'nın yazdığı, ilk baskısı 1999 yılında Ötüken Yayınları tarafından yayınlanan, Divan Edebiyatı, Divan şairleri ve aşk konularını ele alan bir eserdir. Bunların yanında eser; Osmanlı Tarihi’nden olaylar, hikayeler ve örnekler ile zenginleştirilmiştir. Şubat 2006’da 7. baskısı Kapı Yayınları tarafından yapılan kitap, 7 bölümden oluşmaktadır.

Basım
* 1. ve 2. basım Ötüken Yayınları
* 3-5 Basım:L&M Yayınları
* 6 ve 7. Basım: Kapı Yayınları
* Yayın Yönetmeni: Cahit Akın
* Kapak Tasarımı: Utku Lomlu
* Dizgi: Bahar Kuru
* Baskı ve Cilt: Melisa Matbaacılık
* Dağıtım: Alfa Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti
* Sayfa Sayısı:367

Kitabın Bölümleri

Feth-i Kelam için (Giriş Bölümü)
700 Yılının Şiiri diyerek başlıyor yazar kitabına ve Osmanlı şiirinin tıpkı Osmanlı Devletinin hukuku, felsefesi, dili, mimarisi, musikisi gibi kendi ulusal kültürünün bir parçası olduğunu belirtiyor. “Toplumu bütün acıları ve zevkleri, bütün sosyal ve beşeri çağrışımlarıyla kucaklamış bir edebiyatın binlerce, on binlerce eserini yok saymaktan , kültürel aforizmalar ile gündem dışına itmekten” yakınıyor ve bunun en önemli problemlerimizden bir olarak gösteriyor. Ve bununla ilgili olarak ekliyor; “Bizim nesil, Osmanlının kendisi gibi yüksek kültürünü ve o kültürü taşıyan şiiri de reddetti. Onu halktan uzakmış gibi göstermeye, fildişi kulelerde ahbap- çavuş pazarlıklarının metaı gibi tanıtmaya çaba harcadı. Tek haklı iddiamız. Dilinin artık anlaşılmaz olmasıydı ama yazık ki bu da onlardan(şairlerden) değil, bizden(okuyamayanlardan) kaynaklanıyordu.”

İlerleyen satırlarda Osmanlı şiiri ve şairlerini konu alıp, onları kategorize ediyor. Yine yukarıda ki sorunlara dem vurduktan sonra Osmanlı şiirini tanıtmaya, okurun Osmanlı Şiirine olan ön yargısını kırmaya çalışıyor.

Divan Edebiyatı’nı Anlayabilmek
İskender Pala bu bölümde Divan Edebiyatı’nın genel kanının aksine anlaşılmaz bir edebiyat olmadığını “Fuzuli’yi Baki’yi Nedim’i anlayabilmek için üniversite eğitimine beş yüz kelimelik bir repetuvarın eklenmesinin yeterli olacağını” belirtiyor.

Aşkın İlinden(aşkın yalın hali)
İskender Pala bu bölüme saltanat ile sanat arasında ki ilişkiyi irdeleyerek başlıyor. Ortaçağ’da gerek Batı’da gerek Doğu’da saltanatların sanat vasıtası ile kendilerini gelecek kuşaklara anlattığını, sanatın da kalıcılığını saltanat ile sağladığını belirtiyor. Yazara göre Osmanlı Hanedanı zamanında bu durum daha belirgin hale geliyor. “Osmanlı padişahlarının bir çoğunun sanatla ilgilenmesi sonucu sanat ve sanatçı Osmanlı asırlarında her zaman korunmuştur.” diyen yazar daha sonra sanatkar padişahlardan örnekler sunmaktadır. Fatih, Kanuni, Yavuz gibi şair padişahların şiirleri açıklanmıştır. İlerleyen kısımlarda Türk Klasik Şiirinden örnekler verilmeye devam edilecek ve Osmanlı’dan Cumhuriyet’e şiirde Türk kimliği incelenecektir.
My Love For You - avatarı
My Love For You
Ziyaretçi
20 Temmuz 2007       Mesaj #4
My Love For You - avatarı
Ziyaretçi
179735952cfda69f9b2od7
Kainat adeta bir aynalar mahzeni.
Yaradılmış her şey kabiliyeti nisbetinde ayna.
Zaman ayna, mekan ayna, eşya ayna…
Kulak sese, damak lezzete, akıl bilgiye ayna…
Can hayata, ölüm sonsuzluğa, kalp sevgiye ayna…
Bütün aynalara gölgesini düşürmeyi başaran, bütün aynalarda akisler ötesi gerçeği görmekle yükümlü tutulan insan ayna.
-Kelam?
O da ayna.

İSKENDER PALA / Ayine

iskender pala
Edebiyatı,
Leyla’yı Mecnun’u yeniden tarif eden
İskender Pala ülkemizde önde gelen edebiyat aydınlarından birisidir ….

Leyla’nın çılgınlığı

Mecnun kelimesinin sözlükte “deli, çılgın, cin tutmuş, cinnet getirmiş” gibi karşılıkları yanında bir de “tutkun âşık, aşırı seven” anlamı vardır.
Bu ikinci anlam, Mecnun denildiği zaman aklımıza gelen ünlü âşık yüzünden olsa gerektir. Amiroğullarından Kays b. Mülevvah’ın (ö. 698) veya Emeviler çağında yaşamış Kays adlı bir beyzadenin (Kays bin Şame) lakabı olan Mecnun kelimesinin eski kaynaklardaki kullanımı “Mecnun–ı Leylî (Leyla’nın çılgını, Leyla’nın delisi)” biçiminde olup, kelime daha çok sözlük anlamıyla ön plana çıkar. Bu öyküye konu olan Leyla’nın gerçek adı ise “Leyla binti Mehdî bin Sa’di’l–Âmirî (Amiroğulları’ndan Sa’d oğlu Mehdî’nin kızı Leyla)”dir.




Leyla ile Mecnun, Leylî vü Mecnun, Mecnûn u Leylî gibi isimler altında anlatılan bu ünlü aşk öyküsü, aslında Arap sözlü geleneğinde Mecnûn–ı Leylî (Leyla’nın delisi) biçiminde adlandırılan halk hikayesinden türetilerek kaleme alınmış ve gitgide sanatlı bir üsluba bürünmüştür.

Bütün bu adlandırmalarda mecnun kelimesinin bir “cins isim” iken, Kays’a önce sıfat, sonra lakap, sonra da özel isim olacak kadar yakıştırılmasının en önemli sebebi Kays’ın delilikte ileri derecelere varmış ve bununla ünlenmiş olmasıdır. Nitekim Ebü’l–Kasım el–Neysabûrî’nin Ukalâu’l–Mecânîn (Türkçesi; Akıllı Deliler kitabı, Şule Yayınları, İstanbul 2002) adlı kitabında onun hayatı Üveys el–Karenî’den sonra ikinci sırada anılmaktadır.

Kays kendisi şair olduğu için şiirlerinden pek çoğu halk arasında dilden dile yayılmış ve deliliği bu şiirlerinden dolayı dillere destan olmuştur. Ne ki onun deliliği bin akla bedeldir. Öyle bir çılgınlık ki, daha sonra geçecek binlerce yılda milyonlarca akıllı tarafından gıpta ile karşılanacak, bütün akıllılar o delilikten bahsedecektir. Öyle bir delilik ki akıl sahiplerinin bile erişemediği bir şöhrete erecek, onun gibi deli olmaya ve hatta canlar vermeye hazır milyonlarca akıllı gelecektir dünyaya.

Akıllı Deliler kitabı “Mecnun öyle müthiş bir deliydi ki” der, “Deliliği adının önüne geçti ve ismiyle çağrılmaz oldu. Onun adını anan hiçbir Arap kaynağı babasının adına nisbetle anmadı ve bu yüzden adı bile ihtilaflara konu oldu. Onu anan kaynaklar ‘Benî Amir’in delisi şöyle yaptı… Mecnun şunu dedi:… Mecnun’un babası bir gün…” gibi anlatımlarla doludur.

Oysa Mecnun adını şiirlerinde anan bütün şairler bir yandan ona özenirken diğer yandan onu, aşkını gizlemeyip ortaya dökmekle kınarlar. Aşk sırlarının gizli olması gerektiğini, Kays’ın bu kurala uymadığını ve bu yüzden delirdiğini söylerler. O ise delirdiği için sırları tutamadığını bir mazeret olarak öne sürer. Nitekim Leyla’ya sorulmuş:

–Senin Mecnun’a olan sevgin mi daha büyük, yoksa Mecnun’un sana olan sevgisi mi?

–Benim ona olan sevgim, demiş Leyla ve sonra açıklamış: “Çünki onun bana olan sevgisi meşhur oldu, benim ona olan sevgim ise gizli kaldı.”

Mecnun’un şiirlerinden:

Toplulukta ve tenhada, gece ve gündüz, yirmi sene insanların İlah’ına dua ettim.

Leyla’nın da benim çilem gibi çile çekmesi için; benim halimi anlaması veya bana acıması için.

Allah duamı kabul etmedi ve benim aşkımdan öte geçen de olmadı. Ama beni mahveden o sevgi durmadan artırıldı.

Tanrım! Ya sevdir ona beni, ya onunla şifa ver bana. Ya da dinlendirileyim artık kalbimin çektiği çileden…

* * *

Leyla’yı henüz göğsünde tomurcukları belirmeden sevdim. İkimiz de çocuktuk; kuzuları otlatıyorduk. Keşke ne biz büyüseydik, ne de kuzular.

* * *

Biz Mina’da iken birisi, küçük kızını çağırırken “Leyla!” diye seslendi ve kalbimin hüzünlerini uyandırdı. Leyla ismiyle benim için bir başkasını çağırdığını bilmiyordu o. Sanki göğsümde olan bir kuşu kalbimden uçurduğunu da. Onun adı anıldığı vakit kalbim titriyor; yağmurdan ıslanmış serçenin titrediği gibi.


Benzer Konular

18 Mayıs 2014 / Misafir Cevaplanmış
9 Ocak 2013 / Misafir Soru-Cevap
16 Nisan 2014 / ozkanx123 Soru-Cevap
24 Mayıs 2012 / _Yağmur_ Edebiyat
24 Mayıs 2012 / Misafir Soru-Cevap