Arama

Tromboz Hastalığı

Güncelleme: 11 Ekim 2009 Gösterim: 28.418 Cevap: 0
Pasakli_Prenses - avatarı
Pasakli_Prenses
Ziyaretçi
15 Eylül 2008       Mesaj #1
Pasakli_Prenses - avatarı
Ziyaretçi
Tromboz Hastalığı

Sponsorlu Bağlantılar
Bu maddedeki yazılar yalnızca bilgi verme amaçlıdır. Yazılanlar, doktor uyarısı ya da uzman önerisi değildir.


Kanın bir atardamar ya da toplardamar içinde, ya da bir organda pıhtılaşması. Pıhtıya ise trombus denir. Tromboz sözcüğü yanına koroner (kalp damarları), veya serebral (beyin damarları) gibi bir sıfat gelmeden yalnız olarak kullanılırsa, çevresel (kol, bacak gibi) organlardaki atar ya da toplardamarlardan birinde ya da bir kaçında, veya bu damarları besleyen daha büyük damar gruplarında olan tıkanmalar anlaşılır. Koroner tromboz ya da serebral tromboz terimleri ise, kalbi ve beyni besleyen damarlardaki trombozları belirtir.

Toplardamarda oluşan pıhtılaşmaların nedeni patolojik nedenlerdir. Bu nedenler bölgesel ya da genel olabilir. Etkisi atardamarlara, toplardamarlara ya da her ikisine birden olabilir. Trombozları incelemeden önce trombozla çok sıkı bağlantılı olan ambolus üzerinde durmak yerinde olur.

Bir trombusun bir ya da birkaç parçası yerinden koparak vücudun uzak kısımlarına kan yoluyla taşınıp buralarda tıkanıklara neden olabilirler. Buna ambolus denir. Örneğin, bazı kalp hastalıklarında kalbin sol taraftaki boşluklarından birinde oluşan bir trombustan ayrılan bir parça, beyin damarlarından birinde ambolus yapabilir. Bu durumda beynin o bölümü, kan alamayacağından beslenemez. Bu bir tür inmedir. Ana atardamarda oluşan bir trombustan kopan bir parça bacağın önemli atardamarlarından birini tıkarsa kan yolu tıkanacağından bacakta kanser oluşabilir. Toplardamarlarda oluşan bir trombustan kopan bir parça akciğerlere ulaşabilir. Trombuslarda her zaman ambolus tehdidi vardır.

Tromboz genellikle bir damarın iç yüzündeki bir bozukluk sonucu meydana gelir. Bu bozukluk o tabakada oluşan bir yozlaşma (aterom, travma) olabileceği gibi, kaza sonucu ya da ameliyat sırasında da olabilir. Bu duruma bazı zehirler, ilaçlar, mikrobik hastalıklar ve bazı kan bozuklukları da yol açabilir.

Ateromda ya atardamarın iç yüzünü örten intima katı kalınlaşır, ya da aterom plakları damar iç yüzünde oluşarak damarları kısmen ya da tümüyle tıkar. Kanın damarda düzgün akışı bozulduğundan trombus oluşması olanağı kolaylaşmıştır. Buna benzer bir durum kaza sırasında ya da ameliyatla bir atardamar iç yüzünde bir bozukluk olmasıyla de görülür. Bu durumda da tromboz olur.

Uzun süre yatakta kalmayı gerektiren ya da hastayı zayıf düşüren hastalıklar ve ameliyatlar kan akımını ya da kanın pıhtılaşma yöntemini etkileyerek tromboz oluşumunda rol oynarlar. Trombozlar çoğunlukla toplardamarlarda oluşur.

Ameliyat sırasında, büyük kazalar sonucu görülen şoklarda, büyük kanamalarda (hemoraji) ve doğumdan sonra bazı kan öğelerinin normal dışı davranışlarında tromboz tehlikesi doğar. Bu öğelerin en önemlisi kan yuvarlandır. Öbür öğelerin de trombozda önemli rolü vardır. Öte taraftan vücudun fibrinolitik (fibrin eritici) sistemi ise pıhtılaşmayı engellemeye çabalar. Trombus uygun olmayan kan nakillerinde ve bazı kan hastalıklarında (polisitemi, kan kanseri) da oluşur.

Trombusu kolaylaştıran iki durum daha vardır. Bunlardan biri atardamarlarda görülen Tromboangitis obliterans adlı yangılanmalardır. Bu hastalık ilk kez 1908'de Amerikalı doktor Leo Buerger tarafından tanımlanmıştır. Hastalık atar ve toplardamarların iç tabakalarında nedeni bilinmeyen bir şişmeye yol açar; bu durum trombus oluşumuna etken olur. Buerger başlangıçta bu hastalığın özellikle Yahudi ırkının erkeklerinde görüldüğünü öne sürmüştü. Sonra, bunun her ırkta fakat genellikle erkeklerde görülebileceği saptanmıştır. Ateromun tersine bu hastalık oldukça genç yaşlarda (2545 yaşlar arasında) görülür. Buerger hastalığı olarak bilinen bu rahatsızlığın bir başka özelliği de sigara içmeyenlerde görülmemesidir. Çavdar mahmuzu zehirlenmesi de tromboza yol açar. Çocuk düşürmek için çavdar mahmuzu alanlarda zaman zaman tromboz görülmektedir.

Toplardamar trombozları atardamar trombozlarına göre daha sık görülmekte ve daha tehlikeli olmaktadır. Bu tehlike yalnız ambolushtimalinden dolayı değil, aynı zamanda çok geniş bir yaş grubunu ilgilendirmesinin sonucudur. Atardamarlarda ateromlara bağlı tromboz tehlikesi ileri yaşlarda belirir. Fakat toplardamar trombozları on yaşla doksan yaş aramda görülebilir. Toplardamar trombozları tam olarak sağlıklı, hiç bir yangısı olmayan damarlarda bile görülebilir. Trombus toplar! amamı içinde birkaç saatten fazla kalacak olursa damarın iç yüzünde şiş (filebit) oluşur. Trombozla filebitin birlikte bulunması tromboilebit adını alır. Bugün bu terim toplardamar trombozlarının genel adı olarak kullamlmakadır.

Toplardamar trombozları, ya da trombofileoitler tromboamboli (tromboz+amboli) olayına neden olabilirler. Bunlar yerel ve ikincil olarak sınıflandırılırlar. Yerel trömbofilebitier hiç bir hastalığı olmayan normal toplardamarlarda görülür (örneğin kol toplardamarlarından birinden iğne ile kan aldıktan sonra o bölgede ağrılı bir şişin oluşması). Genellikle bu şiş kendiliğinden yok olur, fakat kimi zaman da damar boyunca yayılır; ağrı ve deride kızarıklık görülür. Damar içi şırıngaları da böyle bir olaya neden olabilir. Varisli (toplardamarların bölgesel genişlemeleri) bacaklarda birden oluşan trombozlar, bacağı bir yere çarpmak gibi basit nedenlerin sonucu olabilir.

İkincil toplardamar trombozları çok daha sık görülür. Burada yine önceden geçirilen bir hastalık, ya da damarın herhangi bir nedenle zedelenmesinin rolü vardır. Bu konuda en çok ameliyat sonrası trombozları önemlidir. Kadınlarda erkeklere oranla daha çok görülür. Bunun nedeni kadınların leğen bölgesi organlarında daha çok sayıda ameliyat geçirmeleri olabilir. Bununla birlikte, ameliyat sonrasında hastanın erken ayağa kaldırılması olanakları, ameliyat sonrası trombozlarının oranını çok düşürmüştür.

Doğumdan sonra görülen toplardamar trombozları oldukça sıktır. Özellikle doğum güç olmuşsa, ya da herhangi bir terslik olmuşsa tromboz olasılığı artar. Gebelik sırasında toplardamar trombozu enderdir.

Bulaşıcı hastalıklardan sonra yan etki olarak da toplardamar trombozu görülebilir. Tifo, verem, çocuk felci, beyin yangısı gibi virüs ve bakteri hastalıkları bu duruma neden olabilir. Uzun süren kalp hastalıkları, özellikle, toplardamar trombozuna, tromboz da ölüme neden olabilecek akciğer amboluslarına yol açabilir.

Kanserle toplardamar trombozları arasında ilginç bir ilişki vardır. İlerlemiş kanser hastalarının son zamanlarında toplardamar trombozları görülebilir. Ayrıca kanser ameliyatı geçirmiş hastalarda da ameliyat sonrasında bu tür trombozlar olağandır. Toplardamar trombozları, bazen pankreas ve akciğer kanserlerinin etken belirtileridir. Kanser ve belirtileri bu durumdan çok sonra ortaya çıkar. Hatta metastaz denilen ikincil kanser odakları oluştuktan sonra bu belirtiler görülebilir. Bu nedenle orta yaşlı bir kişide beklenmedik bir toplardamar Bazen de baldır kaslarında yumuşama ve bacağı yukarı kaldırıp bükme sırasında ağrı görülür.

Toplardamar trombozlarında en çok korkulan sonuç akciğer ambolusudur. Fakat akciğer ambolusunun her zaman ölümle sonuçlanmayacağı, üstelik böyle bir durumla karşılaşma tehlikesinde olan hastalara bu açıdan özen gösterilmesiyle ambolus tehdidinin azaldığını belirtmek yerinde olur. Akciğerde oluşan ambolus akciğerin bir kısmının ya da tamamının kanla beslenmesini engeller. Akciğer amboluslarının bir kısmı vücudun savunma sisteminin etkisiyle çabucak ve kendi kendine erir. Akciğer ambolusunun belirtileri, göğüste hafiften çok şiddetliye kadar değişen ağrı, soluma güçlüğü, tansiyon düşmesi, hızlı fakat güçsüz nabız ve ateştir.

Toplardamar trombozlarının tedavisi daha çok önleme çabalarına dayanır. Bunlar ameliyat sonrasında hastayı çabuk ayağa kaldırıp yürütmek, kan, pıhtılaşmasını önleyen ilaçların kullanılması ve oluşmuş bir trombusun ameliyat yöntemleriyle alınmasıdır. Uzun süre yatakta kalması gerekli hastalar, özellikle bir toplardamar dolaşım bozukluğu ya da varis hastalığı varsa, yatakta esnek çorap (varis çorabı gibi) giyerek yatmalıdırlar.

Son yıllarda ağızdan alınan doğum kontrol hapları ile tromboz ve tromboambolus arasında bir ilişki olduğu kanısı doğmuştur. 1967'de yapılan bir incelemede böyle bir ilişkinin var olabileceği açıklanmıştır. Hapların yapısında bulunan östrojenin bu duruma yol açtığı anlaşılmıştır. 1961'de kalp ve beyin damarları hastalıklarında bu madde bol olarak kullanılmış ve tromboambolus olaylarının artmasına yol açmıştır.

İstatistikler yüksek dozlarda östrojen bulunan hapları almış olan kadınlarda troboambolusun daha çok görüldüğünü göstermektedir. Yetkililer bu ilaçları alan on kadından birinde tromboambolus görüldüğünü belirtmektedirler. Bu nedenle yüksek dozda östrojen içeren haplar tehlikeli olduğundan 50 mikrogramdan fazla östrojen içeren doğum kontrol hapları kullanılmamalıdır.
Son düzenleyen Daisy-BT; 11 Ekim 2009 16:56

Benzer Konular

28 Haziran 2012 / Pollyanna Tıp Bilimleri
28 Mart 2012 / drzombie Tıp Bilimleri
29 Mart 2009 / HipHopRocK Tıp Bilimleri
25 Ağustos 2015 / Safi X-Sözlük