Arama

Hukuk Nedir?

Güncelleme: 19 Mart 2017 Gösterim: 32.998 Cevap: 9
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Kasım 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

hukuk

Ad:  1.jpg
Gösterim: 1651
Boyut:  28.1 KB

belirli bir toplumda kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen ve devletin yaptırım gücüyle uyulması zorunlu kılınan davranış kurallarının oluşturduğu düzen.
Sponsorlu Bağlantılar

Yazılı olsun olmasın, hukuk kurallarını öteki toplumsal kurallardan ayıran en önemli özellik devletin yaptırım gücüyle desteklenmiş olmasıdır. Bununla birlikte iç hukuk düzeninde uyulması kişilerin isteğine bırakılmış tamamlayıcı hukuk kuralları gibi, uluslararası ilişkileri düzenleyen hukuk kuralları da devletlerin yaptırım gücünden yoksundur.

Hukuk, toplumsal ilişkilere bağlı olarak sürekli gelişen bir kurumdur. Devletin giderek artan bir biçimde toplumsal yaşama müdahale etmesi ve bunu hukuk kuralları koyarak gerçekleştirmesi, kişilerin hukuka bağımlılığını artırmanın yanı sıra yazılı hukuk kurallarının karmaşıklaşması sonucunu doğurmuştur. Bu nedenle hukuk ve hukukçuluk aynı zamanda bir uzmanlık alanı ve meslek niteliğini de kazanmıştır.

Evrensel nitelikleri nedeniyle uygar toplumların hepsinde geçerli olan ortak hukuk kurallarının dışında her toplumun yaşam biçimi, dünya görüşü, gelenek ve göreneklerine bağlı olarak farklılık gösteren hukuk kuralları da vardır. Hukuk özü bakımından bir üst yapı kurumu olduğundan, toplumların temel ve yapısal özelliklerine göre biçimlenmesi kaçınılmazdır. Bu bağlamda ekonomik yapının, hukuk düzeni üzerindeki etkisi büyük önem taşır. Bu nedenle kâr amacına yönelik özel girişimciliğe dayalı kapitalist sistemlerde geçerli hukuk kurallarıyla, ekonomik etkinlikleri büyük ölçüde devletleştirmiş olan kolektivist sistemlerde geçerli hukuk kuralları arasında önemli farklar bulunur. Bununla birlikte bazı kapitalist sistemlerde, devletleştirme ve planlı kalkınma gibi kolektivist ekonomi düzenine özgü öğeler yer alabilir; kolektivist sistemlerde de özel mülkiyet ve rekabet gibi kapitalist ekonomi düzenine özgü öğelere sınırlı olarak yer verilebilir. Devletin toplumsal yaşama müdahalesi bakımından özde büyük farklılıklar taşıyan bu iki sistemdeki özgürlük anlayışına bağlı olarak kişilerin irade serbestliğine ilişkin hukuk kuralları da büyük farklılıklar gösterir. Ayrıca azgelişmiş ülkelerin hukuk düzenleriyle gelişmiş ülkelerin hukuk düzenleri arasında da önemli farklar vardır.

Bir ülkenin hukuk düzeni yasama organınca oluşturulan yazılı hukuk kurallarını, yargı kararlarını ve devletin iradesi dışında oluşan genel hukuk ilkeleriyle örf ve âdet kurallarını kapsar. Genel hukuk ilkeleriyle örf ve âdet kuralları gibi yazılı olmayan hukuk kurallarının bağlayıcılık niteliği kazanarak hukuk düzeninde geçerli olabilmesi için devletin bu kuralları tanıyarak onları yaptırıma bağlaması zorunludur. Ayrıca hukuk kuralları emredici ve yasaklayıcı nitelikte olabileceği gibi kişilerin iradesini tamamlayıcı ve yorumlayıcı nitelikte de olabilir. Bir ülkede hukuk düzeni bir bütün oluşturmakla birlikte birbirinden farklı bölümleri de vardır. Klasikleşmiş ayrıma göre bunlar kamu hukuku ve özel hukuktur. Kamu hukuku, devletin organlarının oluşumunu, yetki ve görevlerini, kişilerin bu organlar karşısındaki hak ve yükümlülüklerini düzenleyen kurallardan oluşur. Özel hukuk ise kişiler arasındaki hak ve yükümlülük ilişkilerini düzenleyen kurallardan oluşur. Öğretide kamu hukuku ile özel hukuku birbirinden ayıran özelliklerin bu hukuk alanlarında egemen olduğu kabul edilmektedir. Kamu hukukunda kamu yararı, özel hukukta ise özel kişilerin çıkarları öne çıkar. Kamu hukuku kamu yararı ile özel kişilerin çıkarlarını, birincisinin üstünlüğüne zarar gelmeksizin uzlaştırmaya çalışır. Özel hukuk ise kişilerin birbiri karşısındaki çıkarlarını eşitlik kuralını zedelemeden uzlaştırmaya çalışır. Bu nedenle kamu hukuku öznelerinin özel hukuk özneleri (gerçek ve özel tüzel kişiler) karşısında üstün yetkilerle donatılmış olmasına karşın, özel hukuk özneleri arasında eşitlik kuralı geçerlidir.

Ayrıca kamu hukuku ve özel hukuk bölümleri çeşitli hukuk dallarını içerir. Başta anayasa hukuku olmak üzere uluslararası kamu hukuku, idare hukuku! , ceza hukuku, icra ve iflas hukuku, yargılama hukuku gibi hukuk dalları kamu hukuku bölümünü oluşturur. Buna karşılık medeni hukuk, borçlar hukuku, uluslararası özel hukuk ve ticaret hukuku gibi hukuk dalları da özel hukuk kapsamına girer. Karma nitelikte hukuk dalları arasında fikri hukuk, deniz hukuku, hava hukuku, iş hukuku ve toprak hukuku sayılabilir. Bu hukuk dallarını oluşturan hukuk kuralları bazı yönleriyle kamu hukukunun, bazı yönleriyle de özel hukukun özelliklerini taşırlar. Ayrıca önceleri idare hukuku dalı içerisinde yer alırken, kazandığı önem dolayısıyla giderek bağımsızlaşmaya başlayan maden ve petrol hukuku, ticaret hukukundan kopan bankalar hukuku ve uluslararası hukuktan ayrılarak farklı bir dal oluşturan uzay hukuku gibi yeni hukuk dalları da ortaya çıkmıştır.

hukuk kuralları hiyerarşisi


bir ülkenin hukuk düzenini oluşturan hukuk kuralları arasındaki sıralama.

AvusturyalI hukukçu Hans Kelsen’in ortaya attığı normativist kurama göre, bütün hukuk kurallarının en üst basamağında genel ve varsayımsal bir hukuk kuralı olan temel norm (Grundnorm) yer alır. Temel norm bir pozitif hukuk kuralı olmamakla birlikte, kendisine bağlı olan öteki hukuk normlarının yürürlük nedenidir. Normatif bir düzen olan hukuk düzeni en üstteki temel normdan başlayarak bir piramit biçiminde aşağı doğru sıralanan normlardan oluşur. Bir normun konması aynı zamanda onun üzerinde yer alan bir normun uygulanması demektir. Bu nedenle her norm kendisinin üzerinde yer alan öteki norma uygun olmalıdır.

Hukuk kurallarının (normlarının) sıralanışında biçimsel ve organik öğeler belirleyici bir rol oynar. Kurucu gücün yaptığı anayasa, olağan yasama gücünün yaptığı yasalardan üstündür. Yasaların altındaki basamakta yer alan tüzüklerin yerini belirleyen de gene organik ölçüttür. Bakanlar kurulunun yaptığı tüzükler alt idare makamlarının yaptığı yönetmeliklerden üstündür. Yönetmeliklerde de bir hiyerarşi vardır. Bakanlığın yaptığı yönetmelik, örneğin belediyenin yaptığı yönetmelikten üstündür. İdarenin birel işlemleri de üst basamaklarda yer alan genel kurallara uygun olmalıdır. Bu nedenle her idare makamı, birel işlem yaparken üst makamın koyduğu genel kurala bağlı kalmak zorundadır. Aynı zamanda her idare makamı Roma hukukundan gelen tu patere legem quam fecisti (kendi yaptığın yasaya uy) kuralına göre, kendi yaptığı genel düzenleyici işleme, yani genel kurala bağlı kalarak birel işlem yapabilir.

Aynı basamakta yer alan kurallar arasında bir çatışma varsa, sonraki kural öncekini yürürlükten kaldırmış sayılır (lex posterior derogat legi priori). Ayrıca özel kural, genel kuralın bir istisnası olduğu için ilişkin olduğu konularda öncelikle uygulanır (lex specia- lis derogat legi generali). Bu nedenle genel kural özel kuraldan daha sonra konmuş olsa da onu değiştirmez (lex posterior generalis non derogat legi priori speciali).

Normativist kuramın ortaya attığı hukuk kuralları hiyerarşisi kuralların içeriğini arka plana atan biçimsel ve pozitivist bir yaklaşım içerdiğinden, sert eleştirilere hedef olmuştur. Öte yandan yargı organlarının denetleme işlevini sağlam temellere dayandırdığından, hem kuramsal, hem pratik açıdan hukuka önemli katkılarda bulunmuştur. Yasaların anayasaya uygunluğunun denetimi demek olan anayasa yargısı, varlığını bu kurama borçludur.

Türk pozitif hukukunda da hukuk kuralları hiyerarşisini içeren hükümler vardır. 1982 Anayasasının 11. maddesine göre “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını.... bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anaya- sa’ya aykırı olamaz.” Ayrıca 115. maddeye göre tüzükler yasalara, 124. maddeye göre de yönetmelikler tüzüklere ve yasalara aykırı olamaz. 137. madde idarede üstün emirlerinin ast tarafından yerine getirilmesinin bir ölçüsü olarak pozitif hukuk kurallarının sıralamasını yönetmelik, tüzük, yasa ve anayasa biçiminde yapmıştır. Türk öğretisinde belirlenen hukuk kuralları hiyerarşisine göre, birinci basamakta anayasa, anayasa teamülleri ve Anayasa Mahkemesi kararları, ikinci basamakta uluslararası antlaşmalar, yasalar, içtihadı birleştirme kararlan, ve kanun hükmünde kararnameler (1982 Anayasasının 90. maddesine göre usulüne göre onaylanmış uluslararası antlaşmalar yasa hükmünde olmakla birlikte, bunlann anayasaya aykırılığı ileri sürülemez), üçüncü basamakta hükümetçe çıkarılan kural-kararna- meler ve tüzükler, dördüncü basamakta yönetmelikler, beşinci basamakta tekil idari işlemler yer alır.

kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Safi; 19 Mart 2017 00:52
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
21 Kasım 2007       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
İnsanların barış ve düzen içinde bir arada yaşamalarını sağlayan yasaları kapsar. İnsanların yaşadığı her yerde, çıkabilecek anlaşmazlıkları çözmek için hukuk kuralları gereklidir. Bunlar yürütme gücü, idare, polis ve mahkemeler eliyle uygulanır.
Hukukun amacı bireyler arasındaki, birey ile toplum ve devlet arasındaki ilişkileri ta­nımlamak ve düzenlemektir. Ayrıca her bire­ye, başkalarının haklarına saygı çerçevesi içinde, olabildiğince özgür davranabilme ola­nağı sağlamaya çalışır. Hukuk kuralları gele­nek ve göreneklerden doğup gelişmiştir. İlk bilinen hukuk kuralları sistemi İÖ 1700'lerde Babil Kralı Hammurabi tarafından düzenlen­miştir. Bu sistem kişisel hakları, mülkiyet haklarını, sözleşmeleri düzenleyen bir yasalar derlemesinden oluşuyordu.
Sponsorlu Bağlantılar

Gelenek ve görenekleri yasa haline getiren etken, devleti ve yönetimi ellerinde bulundu­ranların gücü olmuştur. Daha sonra ise hu­kuk, mahkeme kararları ve hukukçuların kendi bilgilerini aktardıkları kitaplar aracılı­ğıyla oluşup gelişti. Romalılar en önemli yasa koyuculardı; örneğin İmparator Jüstinyen (İS 527-565) Yasa Derlemesi 1.000 yıllık hukuk­sal uğraşın ve verilerin önemli bir özeti olmuştur.

Ortaçağın başlarında Hıristiyan ülkelerde insanların davranışlarını, büyük ölçüde kilise hukuku olarak adlandırılan kurallar yönlendi­riyordu. 12. yüzyılda Roma hukuku öncelikle İtalya'da incelenmeye başlandı ve sonra da aşamalı olarak bütün Avrupa'ya yayıldı. Böy­lelikle Roma hukuku temeli üzerine kurulan ve "medeni hukuk" denen kurallar topluluğu, kilise hukuku karşısındaki yerini aldı. Gene aynı dönemde İngiltere'de mahkeme kararla­rından kaynaklanan bir "örf ve âdet hukuku" ya da "görenek hukuku" doğdu.

Fransa'da medeni hukuk alanı 1804'te Na-polyon'un buyruğuyla kapsayıcı tek bir yasay­la düzenlendi. Fransız Medeni Kanunu ya da Napolyon Kanunu, İngiltere dışında, Avrupa kıtası ile Orta ve Güney Amerika'da örnek alınarak benimsendi. Böylelikle Roma huku­ku kökenli medeni hukuk sistemi İskandinav ülkeleri ve SSCB dışında kıta Avrupa'sında temel hukuk sistemi olarak kabul edildi.

Özel Hukuk ve Ceza Hukuku


Mahkemelere genellikle, biri özel hukuk, öbürü ceza hukuku alanında olmak üzere başlıca iki tür hukuk sorunu gelir. Özel hukuk, medeni hukuk, ticaret hukuku, borç­lar hukuku, icra-iflas hukuku gibi dallara ayrılır. Özel hukuk davalarında amaç, kişile­rin mülkiyet ve öteki haklarını korumak, haksız yere uğranılan zararları gidermektir. Örneğin, bir kişi hatalı olarak başka bir kişinin arabasında hasara yol açarsa, zarar gören kişi aracının onarım giderlerinin karşı­lanmasını özel hukuk davası açarak sağlaya­bilir. Özel hukuk olayları, şikâyetçinin başvu­rusu üzerine mahkemelere gelir.

Ceza hukuku davalarında ise amaç, suç işleyen kişiyi cezalandırmak ve böylece baş­kalarının suç işlemesini de önlemektir. Mah­kemeler bu durumda hapis ya da para cezası uygular. Bazı durumlarda kişisel başvuru gerekli olmakla beraber ceza hukuku olayları devlet görevlileri ve savcılar tarafından mah­keme önüne getirilir. Ama kamu görevlileri bu başvuruyu kendi adlarına değil, bütün toplum yani kamu adına yaparlar. Örneğin, sarhoş bir sürücü aracıyla bir kişiyi yaralarsa, zarar gören kişi şikayetçi olarak özel hukuk davası yoluyla hastane masraflarının, işgücü kaybının ve eğer varsa başka zararlarının karşılanmasını ve çalışamadığı günler için tazminat ödenmesini isteyebilir. Kamu adına hareket eden savcı ise aynı sürücü hakkında cezai kovuşturma açtırabilir, mahkeme de bu kişinin hapis, para cezası ya da her iki cezayla birden cezalandırılmasına karar verebilir.

Öteki Hukuk Dalları


Anayasa hukuku, devletin kuruluşunu, or­ganlarını, bunlar arasındaki ilişkileri, devlet ve birey arasındaki karşılıklı hak ve ödevleri inceleyen ve düzenleyen hukuk dalıdır.
İdare hukuku, idarenin işleyişinden, yöne­ticiler ile yönetilenlerin ilişkilerinden kaynak­lanan sorunları ele alır. Bu alanda idare mahkemeleri ve Danıştay görev yapar.

Uluslararası hukuk, devletler arasındaki ya da bunlarla uluslararası örgütler arasındaki ilişkileri düzenleyen geleneksel ve yazılı ku­rallar ile antlaşmalardan oluşur. Zorlayıcı yaptırım gücünün zayıflığı nedeniyle öbür hukuk dallarından farklıdır. Ne var ki, Birleş­miş Milletler, Avrupa Konseyi ve Avrupa Toplulukları gibi uluslararası kuruluş ve ör­gütlerin, yaptırım boşluklarını doldurmaya başladığı da görülmektedir.

Türk Hukuk Tarihi


Türk hukuk tarihinde başlıca dört dönemeç vardır: İslamiyet'ten öncesi, İslamiyet'ten sonrası, Tanzimat ve Cumhuriyet dönemleri.
İslamiyet'ten önceki dönemde Hunlar, Göktürkler ve Uygurlar'da kamu hukuku ile özel hukuk ayrımları vardı. Orhun Anıtları ve Kutadgu Bilig gibi kaynaklardan günümüze kadar bu konuda bazı bilgiler ulaşmıştır.
İslam hukukunun adı fıkıh Fıkıh, dine, devlete ve özel yaşayışa ilişkin kuralları kap­sar Tanzimat'a kadar olan dönemde Osmanlı hukuk kuralları bugünkü kurallara benzemi­yordu. Örneğin, padişahın ve onun vekilleri­nin çeşitli kamusal konulardaki buyrukları hukuk kuralı sayılırdı. Padişah tüm siyasal ve hukuki güçleri elinde toplamıştı. Yasama (kanunnameler, fermanlar) ve yürütme yetki­leri ona aitti. Genel İslam ilkelerine aykırı olmamak koşuluyla hukuk yaratma yetkisine sahip olan padişahlar kamu hukuku kuralları koyabilirlerdi.

Tanzimat dönemi, bugünkü hukuk sistemi­nin temellerini atması bakımından önemlidir. Tanzimat Fermanı ve onu tamamlayan Islahat Fermanı'nın ardından batı hukuku ülkeye girerken, İslam hukukunda da önemli düzen­lemeler yapıldı. Bunların ilki 1840 Ceza Ka-nunu'dur. 1868-76 arasında yapılan çalışma­lardan sonra İslam dünyasındaki ilk medeni kanun ve borçlar kanunu olan "Mecelle" hazırlanmıştır. Öbür hukuk alanlarında da birçok çalışmalar olmuş, 1876'da Kanun-ı Esasi adıyla ilk anayasa yürürlüğe girmiştir. Çağdaş hukuk devleti anlayışını benimsemenin ilk adımlan bu dönemde atılmıştır. II. Meşruti­yet (1908-18) de yeni ve laik kökenli yasaların çoğaldığı bir dönem olmuştur.

Cumhuriyet dönemi Türk hukukunun baş­lıca iki özelliği vardır. Birincisi, dinsel kay­naklı hukukun kaldırılarak laik hukuka ve yasalara geçilmesidir. Bu değişme, din devle­tinden laik devlete geçişin de bir parçasıdır. İkincisi, yeni yasaların pek çoğunun batı ülkelerinden alınması ve Türkçe'ye aktarıl­masıdır. Böylece laik ve batı kökenli hukuk ve yasalar Türkiye Cumhuriyeti hukuk siste­minin temelini oluşturmuştur.
  • SÖZLEŞME
  • SUÇ
  • ŞİRKET
  • TAZMİNAT
  • TELİF HAKKI
  • VASİYET YARGIÇ

MsxLabs & TemelBritannica

Son düzenleyen Safi; 19 Mart 2017 00:01
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
sedat sencan - avatarı
sedat sencan
VIP VIP Üye
29 Temmuz 2008       Mesaj #3
sedat sencan - avatarı
VIP VIP Üye

hukuk mahkemeleri


ceza mahkemeleri dışında kalan adliye mahkemeleri. Hukuk mahkemeleri genel ve özel görevli mahkemeler olarak ikiye ayrılır. Genel mahkemeler sulh hukuk ve asliye hukuk mahkemeleridir. Özel görevli mahkemeler ise iş mahkemeleri ve tapulama mahkemeleri gibi belirli kişiler arasındaki uyuşmazlıklara ya da belirli türden uyuşmazlıklara bakmak için kurulmuş mahkemelerdir. Asıl olan bir davanın genel mahkemelerde görülmesidir. Özel görevli mahkemelerde bakılacağına ilişkin özel bir yasa hükmü bulunmayan her dava genel mahkemelerde görülür. Bir yerde iş azlığı nedeniyle özel mahkeme kurulmamışsa, özel mahkemenin işlerine de o yerdeki genel mahkeme bakar.

Sulh hukuk mahkemesi tek yargıçlıdır; her ilçede ve hatta işi çok olan bucaklarda bulunur. İşi çok olan yerlerde sulh hukuk mahkemeleri çeşitli dairelere ayrılır. Asliye hukuk mahkemesi, her ilçede ve il merkezinde bulunur; bir başkan ve iki üyeden kurulu toplu bir mahkemedir. İşi az olan ilçelerde asliye ve sulh yargıçlığı görevlerini aynı yargıç yapar. Ankara, İstanbul, İzmir ve İçel il merkezlerinde ayrıca asliye ticaret mahkemeleri vardır. Bunlar da o yerdeki birden fazla asliye hukuk mahkemesi gibi o yer asliye hukuk mahkemesinin dairelerinden biri olmaktadır. Ticaret mahkemeleri bir başkan ve iki üyeden kurulu toplu mahkemelerdir. Asliye hukuk ve ticaret mahkemeleri arasındaki işbölümü yasayla düzenlenmiştir. Ticaret mahkemeleri yalnız ticari davalara bakar. Ayrı ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerdeki ticari davalar asliye hukuk mahkemesinde görülür. Usul hukukunda asıl hüküm mahkemesi asliye hukuk mahkemesidir.

İlk derecedeki hüküm (bidayet) mahkemeleri olan hukuk mahkemelerinin üstündeki kanun yolu mahkemesi, ceza yargılamasında olduğu gibi yargıtaydır.

hukuksal işlem


hukuksal sonuç yaratmaya yönelik irade açıklaması. Hukuksal işlemler, ilişkin oldukları hukuk alanına göre farklı kurallara tabi oldukları gibi, farklı kavramları da içerirler. Örneğin özel hukuk işlemleri oluşmaları, yapıları, içerdikleri sakatlıklar ve sonuçları bakımından kamu hukuku işlemlerinden farklıdırlar.

Bir hukuksal işlemin geçerli bir işlem olarak varlık kazanabilmesinin ilk ve en önemli koşulu onu yaratan bir iradenin bulunmasıdır. Bu irade ancak açığa vurulmakla gerçeklik kazanır. İrade bir ruhsal (iç) olay olarak kaldıkça hukuku ilgilendirmez. İradenin açıklanması sözle olabileceği gibi, yazıyla da olabilir; hatta bazı durumlarda işaret de (örn. trafik işaretleri) irade açıklaması yerine geçebilir. İrade açıklaması bazen duraksamalara ve kuşkulara yol açmayacak kadar açık (sarih), bazen de üstü kapalı (zımni) olabilir. Borçlar hukukunda üstü kapalı irade açıklamalarının birçok örneğine rastlanır. Borçlar Kanunu’nun (BK) 263. maddesine göre kira süresinin sona ermesine karşın kiracının kiraladığı taşınmazı terk etmemesi ve mal sahibinin de bunun karşısında hareketsiz kalması durumunda, tarafların kira sözleşmesinin yenilenmesi konusunda üstü kapalı bir irade beyanında bulunduğu kabul edilir. Özel hukuk işlemlerinde irade açıklamasının belli bir biçimde yapılması zorunlu değildir (BK m. 11). Biçim koşulu ancak kefalette görüldüğü gibi ayrık durumlarda söz konusudur. Buna karşılık kamu hukukunda bir hukuksal işlemin oluşabilmesi için irade açıklamasının belli bir biçimde yapılması kural olarak zorunludur. Yalnız idare hukuku alanında bazen sözlü irade açıklamaları da hukuksal sonuç yaratır (örn. üstün astına verdiği sözlü emir).

İrade açıklamasının geçerli bir hukuksal sonuç yaratabilmesi için sağlıklı ve sağlam bir temele dayanması gerekir. Bunun için her şeyden önce irade ve açıklamanın birbi- riyle tutarlı olması gerekir. Bunun tersi durumlarda irade sakatlığından söz edilir. İrade ile açıklama arasındaki uyumsuzluk isteyerek yaratılabileceği gibi istemeden de ortaya çıkabilir. Muvazaa, ihtirazi (gizli) kayıt ve şaka niteliğindeki irade açıklaması uyumsuzlukları isteyerek yaratılan uyumsuzluklardır. Buna karşılık hata, hile, korkutma gibi uyumsuzluklar ise istenmeden ortaya çıkan uyumsuzluk türleridir.

Hukuksal işlemler onları yaratan iradenin tek ya da birden çok olması, içerdikleri konu, dayandıkları temel, yarattıkları sonuç ve ortaya çıkardıkları hukuksal ilişkilerin ait olduğu hukuk dalı bakımından farklı türlere ayrılır. İradenin tek ya da birden çok olması bakımından hukuksal işlemler tek yanlı ya da çok yanlı olabilir. Evlilik dışı çocuğun babası tarafından tanınması, vasiyet ve bağışlama gibi işlemler tek yanlıdır. Sözleşmeler ise iki yanlıdır. Şirket ve dernek kurullarında alman kararlarda birden çok iradenin söz konusu olmasına karşın, bunlar sözleşmelerde olduğu gibi karşılıklı açıklanan ve içerikleri farklı iradeler olmayıp bir noktaya yönelik ve aynı içerikte iradelerdir; bu nedenle de çok yanlı değil, tek yanlı işlem niteliği taşıdıkları kabul edilir. Özel hukukta en geniş alanı çok yanlı işlemler kaplar. Kamu hukukunda ise idari sözleşmeler dışında, işlemler daima tek yanlıdır.
Hukuksal işlem taraflar için karşılıklı çıkarlar ve yükümler yaratırsa ivazlı, çıkar karşılığında bir yüküm doğurmazsa ivazsız nitelikte olur.

Hukuksal işlemler yarattıkları etki bakımından da tasarruf ve taahhüt işlemleri olarak ikiye ayrılır. İşlem bir hakkın aktarılması, değiştirilmesi ya da ortadan kaldırılması gibi dolaysız bir etki yarattığında tasarruf işlemi, taraflardan birinin ya da her ikisinin bir edimde bulunma yükümü altına girmesi gibi dolaylı bir etki yarattığında ise taahhüt işlemi niteliği taşır.
İşlemler sonuçlan bakımından kazandırıcı ya da yükümlendirici nitelikte olabilir. Burada kazandırma, bir kimsenin mal varlığının aktif bölümünde bir artışı içerebileceği gibi azalmanın önlenmesi biçiminde de ortaya çıkabilir.

Hukuksal işlemler dayandıklan temel bakımından nedene bağlı olan ve olmayan işlemler olarak ikiye ayrılır. Nedene bağlı olan işlemlerin özel hukukta aynk durumlarda söz konusu olmasına karşın, kamu hukukunda işlemler kural olarak nedene bağlıdır. BK’nın 17. maddesine göre “borcun sebebini içermemiş olsa bile, borç ikrarı geçerlidir”. Buna karşılık Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 933. maddesi, taşınmaz malın mülkiyetinin aktarılmasının nedene bağlı bir işlem olduğunu belirtir.

Hukuksal işlemler, ortaya çıkardıklan hukuksal ilişkilerin ait olduğu hukuk alanlarına göre de özel hukuk işlemleri ve kamu hukuku işlemleri olmak üzere iki büyük kategoriye ayrılır. Özel hukuk işlemleri medeni hukuk, borçlar hukuku, fikri hukuk gibi alanlarda ortaya çıkan işlemlerdir. Kamu hukuku işlemleri kategorisi ise yasama, yargı ve idare gibi devlet işlevlerini düzenleyen hukuk alanlarında ortaya çıkan ve bu alanlara göre yasama işlemleri, yargısal işlemler ve idari işlemler terimleriyle adlandırılan türlerden oluşur.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 19 Mart 2017 00:06
AeraCura - avatarı
AeraCura
Ziyaretçi
17 Temmuz 2009       Mesaj #4
AeraCura - avatarı
Ziyaretçi
Hukuk kurallarının nasıl ve ne suretle meydana geldiklerini, nereden çıktık­larını ifade eden kaynaklara hukuku doğuran kaynaklar veya hukuku yaratan kaynaklar denir. Hukuk kurallarının dışa karşı hangi şekillerde göründüğünü gösteren kaynaklara ise, hukuku bildiren kaynaklar veya mahiyetlerine de uy­gun düşecek biçimde hukukun şekli kaynakları denilmektedir.

1. HUKUKUN ŞEKLİ KAYNAKLARI
Hukukun şekli kaynakları denildiği zaman karşımıza yazılı kaynaklar, yazı­sız kaynaklar ve yardımcı kaynaklar olmak üzere başlıca üç kaynak çıkmakta­dır.

A. YAZILI KAYNAKLAR
Yazılı hukuk kurallarını içeren kaynaklardır. Bu kaynaklarda yer alan yazılı hukuk kuralları yetkili bir merci tarafından konulmuşlardır. Yetkili bir merci tara­fından konulmuş olan ve yürürlükte bulunan hukuk kurallarının tümüne birden “mevzu hukuk” (konulmuş hukuk) veya uygulamadaki deyimiyle mevzuat adı verilmektedir.
Yazılı kaynaklar; kanunlar, kanun hükmünde kararnameler, tüzükler ve yö­netmeliklerden oluşmaktadır.

1. Kanunlar
Hukukun yazılı kaynaklarının en başında kanunlar gelir. Kanun, Anayasa­nın yetkili kıldığı organ tarafından yazılı bir şekilde ve bu ad altında tespit edil­miş bulunan genel, sürekli ve soyut hukuk kurallarından ibarettir.
Meclise kanun teklif etmeye, Bakanlar Kurulu ve Türkiye Büyük Millet Mec­lisi üyeleri yetkilidirler. Bakanlar Kurulunun (hükümetin) hazırlayarak Meclise sunduğu kanun projelerine kanun tasarısı veya kanun layihası denir. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, yani milletvekillerinin sundukları projeye ise ka­nun teklifi denilmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul olunan kanun­ları Cumhurbaşkanı onbeş gün içinde yayımlar. Cumhurbaşkanı yayımlanma­sını uygun bulmadığı kanunları bir daha görüşülmek üzere gösterdiği gerekçe­le birlikte aynı süre içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir. Ancak, Cumhurbaşkanının bütçe kanunlarını geri gönderme yetkisi yoktur. Kanunlar, Başbakanlık tarafından çıkartılmakta olan Resmi Gazetede yayımlanır. Kanun­ların hangi tarihte yürürlüğe gireceği genellikle kendi metninin sonunda yer alan yürürlük maddesinde belirtilir. Kanun kendi metninde yürürlük tarihini gösterme mis bulunuyorsa, bu takdirde 1322 sayılı Kanun uyarınca, Resmi Gazete ile ya­yımını izleyen günden itibaren kırkbeş gün sonra yürürlüğe girer.
Kanunlar, kural olarak yürürlüğe girdikten sonraki olaylara uygulanırlar. Başka bir deyimle kural, kanunların geçmişe etkili (makable şamil) olmaması, yani geriye yürümemesidir.
Kanunların genel olması demek, kanunun belli bir kişi veya olayı değil, ay­nı durumda bulunan bütün kişileri ve aynı nitelikteki bütün olayları kapsaması demektir.
Kanunların sürekli olması ise, kanunların yürürlüğe girdikleri tarihten itiba­ren kapsamına giren kişi ve olaylara her zaman uygulanması demektir.
Milletlerarası andlaşmalar da nitelikleri itibariyle kanun sayılırlar. Kanunla­rın Anayasaya aykırı hükümler içermemesi gerekir. Buna Anayasanın üstün­lüğü ilkesi denir.
Kanunların Anayasaya uygunluğunun denetimi bakımından genellikle biri siyasal denetim diğeri ise yargısal denetim olmak üzere iki denetim türü sözko-nusu olabilir. Siyasal denetim, kanunların Anayasaya uygunluğunun siyasi bir organ, örneğin Meclis tarafından denetlenmesi yoludur. Yargısal denetim ise, bu kontrolün bağımsız bir yargı organı tarafından yapılmasını ifade eder.

2. Kanun Hükmünde Kararnameler
Kanun hükmünde kararnameler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir kanun­la yetki vermesi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından belli konuları düzenlemek amacıyla çıkarılan yazılı hukuk kurallarıdır. Bunlar da tıpkı kanunlar gibi resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girerler. Kanun hükmünde kararname çıkar­ma yetkisi, ülkemizde ilk defa 1961 tarihli eski Anayasamızın 64′ncü maddesin­de 1971 yılında yapılan bir değişiklikle ortaya çıkmıştır. Osmanlı imparatorlu­ğunda “1876 Kanunu Esasisi” (Anayasası), Vekiller Hey’etine Muvakkat Kanun adıyla kararname çıkartarak geçici hükümler koyma yetkisi tanımıştı; fakat Cumhuriyet döneminde gerek 1924 tarihli Anayasamız (Teşkilatı Esasiye Ka­nunumuz) gerek 1961 tarihli T.C. Anayasası Bakanlar Kurulu’na böyle bir yetki tanımamışlardır. Yetki veren kanunda (yetki kanununda), çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin amacı, kapsamı ve ilkeleriyle bu yetkiyi kullanma sü­resinin ve süresi içinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılamayacağının gösterilmesi gerekir.
Ancak, Anayasamızın 91′inci maddesinin ilk fıkrasında, sıkıyönetim ve ola­ğanüstü haller saklı kalmak üzere, temel haklar, kişi haklan ve ödevleri ile siya­si haklar ve ödevlerin kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceği belirtilmektedir. Kanun hükmünde kararnameler yayımlandıkları gün “Türkiye Büyük Millet Meclisi”ne sunulurlar. Yayımlandıkları gün TBMM’ne sunulmayan kararnameler bu tarihte, TBMM tarafından reddedilen kararnameleri ise, red kararının yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkarlar.

3. Tüzükler
Tüzükler, herhangi bir kanunun uygulanmasını göstermek veya kanunun emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak şartıyla ve Danıştayın incelemesinden geçirtilerek Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılırlar. Cumhur­başkanı tarafından imzalanırlar ve kanunlar gibi Resmi Gazete’de yayımlanır­lar. Tüzük çıkarma yetkisi Anayasamızca sadece Bakanlar Kuruluna tanınmış­tır. Tüzüklerin iptaline ilişkin davalara “Danıştay” bakar. Tüzüklere eskiden Ni­zamname denilirdi.

4. Yönetmelikler
Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin kendi görev alanlarını il­gilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla çıkardıkları yazılı hukuk kurallarıdır. Yönetmeliklerin ka­nuna aykırı olduğu iddiası adalet mahkemelerinde ileri sürülebileceği gibi, yö­netmeliğin iptali için Danıştay’a da başvurulabilir. Yönetmeliklere eskiden Tali­matname denilirdi.

B- YAZISIZ KAYNAKLAR ( Örf ve Adet Hukuku)
Örf ve adet hukuku Angto-Ameri/can hukuk sisteminde yazılı hukuktan da­ha önemli bir hukuk kaynağı olduğu halde, bizim hukuk sistemimizde ancak ta­li (ikinci derecede) bir hukuk kaynağıdır. Hakim ilk defa yazılı kaynaklara baş­vurmak zorunda olduğu içindir ki, yazılı kaynaklara asli kaynaklar da denilmek­tedir. Örf ve adet hukuku, yetkili bir organ tarafından bilerek ve istenerek konul­muş olan kurallar değildir. Bunlar toplumda kendi kendilerine doğarlar. Herhan­gi bir adetin, bir geleneğin bir örf ve adet hukuku kuralı düzeyine ulaşabilmesi için, birtakım unsurları içermekte olması gerekir.

1. Unsurları
Alelade bir adetin, bir geleneğin örf ve adet hukuku kuralı olabilmesi için üç unsurun birarada bulunması gerekir.

a- Maddi Unsur
Örf ve adet hukukunun maddi unsuru devamlılık veya tekrarlanmadır. O adetin, o geleneğin az çok uzunca bir süreden beri uygulanmakta olması, onun toplumda ilk defa kimin tarafından uygulanmış olduğunun bilinmemesi halinde mevcut sayılacaktır.

b- Manevi Unsur
Örf ve adet hukukunun manevi unsuru genel inanıştır. Toplum vicdanında, bu davranış biçiminde bulunmak zorunluluğu hakkında genel bir inanç yer et­memişse, o adetin bir örf ve adet hukuku kuralı niteliğini kazanması mümkün değildir.

c- Hukuki Unsur
Hukuki unsur maddi yaptırımdır. Uzun zamandan beri tekrarlanmakta olan ve kişilerin kendilerini uymaya mecbur ettikleri adetin aynı zamanda devlet gü­cüyle de desteklenmiş olması gerekir.

2-Türleri
a- Genel Örf ve Adet Hukuku
Memleketin her yerinde bilinen ve uygulanmakta olan kurallardır. Bu tür örf ve adet hukuku kurallarıfıa örnek olarak ortakçılık ve yarıcılık gösterilebilir. Or­takçılık, inek, koyun, keçi, manda gibi semere (ürün) veren hayvanlarla ilgili bir örf ve adet hukuku kuralıdır. Yarıcılık ise, tarıma elverişli toprakla ilgili bir örf ve adet hukuku kuralıdır.

b- Özel Örf ve Adet Hukuk
Ülkenin belli bir yöresinde veya belli bir meslek grubuna dahil bulunan kim­seler arasında bilinen ve uygulanan kurallardır. Belli bir yörede geçerli olan örf ve adet hukuku kurallarına “mahalli örf ve adet hukuku” denilmektedir. Örneğin sadece Ege bölgesinde, özellikle izmir ve dolaylarında çok eskiden beri uygu­lanmakta olan paftos ve örfü belde bu nitelikteki örf ve adetlerdendir.
Paftos, başkasına ait bir arazide bağ yetiştirme; örfü belde ise, başkasının arsasına bina yaptırma ile ilgilidir. Özel örf ve adet hukuku kurallarının bir kıs­mı ise, sadece belli bir meslek grubuna dahil bulunan kimseler arasında geçer­lidirler. Bunlara örnek olarak ticari örf ve adetler gösterilebilir. Ticari örf ve adet­ler, ticaret hukukunun tali kaynaklarındandır.

C.YARDIMCI KAYNAKLAR
Yardımcı kaynaklardan biri bilimsel görüşler, diğeri ise yargısal kararlardır.

1. BİLİMSEL GÖRÜŞLER
Bilimsel görüşler, genellikle tartışmalı olan hukuki konularda hukuk bilginle­rinin ileri sürmüş oldukları görüş, düşünce ve kanaatlerdir. Buna doktrin veya öğreti denilmektedir.

2.YARGISAL KARARLAR
Mahkemelerin vermiş oldukları kararlarda bir sorunun çözümlenmesi ile il­gili olarak kabul edilmiş olan ilkeleri yansıtırlar, benzer bir sorunun çözümlen­mesinde yardımcı bir rol oynarlar. Mahkeme kararlarının, yani yargısal kararla­rın hakimleri bağlayıcı niteliği yoktur. Ancak uygulamada mahkemelerin yargı­sal kararlara ve özellikle Yargılayın kararlarına büyük ölçüde uymakta oldukla­rı görülmektedir.
Yargılayın daire kararlarının ve hatta genel kurul kararlarının hakimleri bağlayıcı niteliği olmamasına karşılık, “içtihadı birleştirme kararlan”nın bağlayı­cı niteliği vardır, içtihadı birleştirme kararları Yargıtayda “İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu” (Büyük Genel Kurul ve Küçük Genel Kurullar) tarafından verilir ve Resmi Gazetede yayımlanır. İçtihadı birleştirme yoluna, Yargılayın iki daire­sinin kararları veya bir dairesinin çeşitli tarihlerde verdiği kararlar arasında bir aykırılık bulunduğu yahut yerleşmiş bir içtihadın değiştirilmesine gerek duyul­duğu zamanlar başvurulur.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
21 Kasım 2011       Mesaj #5
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Hukuk, toplumun genel menfaatini veya fertlerin ve toplumun ortak iyiliğini sağlamak maksadıyla konulan ve kamu gücüyle desteklenen kaide, hak ve kanunların bütünüdür. Daha yaygın bir tanımıyla hukuk, adalete yönelmiş toplumsal yaşama düzenidir.

Kelime anlamı
Hukuk kelimesi Arapça "hak" kökünden gelir ve hak kelimesinin çoğulu olarak bilinmektedir (galat-ı meşhur). Arapçda "hak" kelimesinin çoğulu "ah'kak"tır. Türk Dil Kurumu'na göre hukuk kelimesi, "Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünüdür". Bunun dışında hukukun "haklar" anlamı da vardır. Mecazi anlamda ise, ahbaplık, dostluk anlamında da kullanılır

Teknik Anlamı
Hukuk dönemden döneme değiştiği için hala doyurucu bir tanım yapılamamıştır. Kant "Hukukçular hala hukukun tanımını aramaktadırlar" der. Günümüzde en çok kabul edilen tanımı ise: "Belirli bir zamanda belirli bir toplumdaki ilişkileri düzenleyen ve uyulması devlet zoruna (müeyyide) bağlanmış kurallar bütünüdür".

Bilimsel bir disiplin olarak hukuk, kendi içinde temel olarak ikiye ayrılır. Genel olarak hukukun kişiler arası ilişkileri konu alan kısmına Özel Hukuk, kişiler ile devlet veya devleti oluşturan kurumlar arası ilişkileri düzenleyen kısmına ise Kamu Hukuku adı verilir. Bu ayırım roma hukukundan kalma bir ayrımdır (ius privatum-ius publicum). Medeni Hukuk, Ticaret Hukuku ve Devletler Özel Hukuku özel hukukun, buna karşılık Anayasa Hukuku, Ceza Hukuku ve İdare Hukuku kamu hukukunun başlıca alt dallarıdır.
Son düzenleyen Safi; 19 Mart 2017 00:07
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Mavi Peri - avatarı
Mavi Peri
Ziyaretçi
27 Haziran 2012       Mesaj #6
Mavi Peri - avatarı
Ziyaretçi
Hukuk
Kişilerin birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kuralların tümü ve bu ilişkileri inceleyen bilgi alanı. Hukuk kuralları nesneldir ve kaynağını yasalardan alır. Toplum yaşamını düzenleyen kuralların bütününe pozitif hukuk denir. Bu, halkların töre ve geleneklerinden doğmuştur, yani, modern devlet anlayışından ve hatta yazının ortaya çıkışından önce de böyle bir işlerlik söz konusudur. İlk yazılı hukuk metinlerinden biri olan Hammurabi Kanunları 4.000 yıllık bir geçmişe sahiptir. Pozitif hukuk, toplumun geçirdiği toplumsal ve ekonomik değişimlerle birlikte sürekli bir etkileşim içindedir.

Bununla birlikte, belirli kurum ve kurullarca uygulamaya konulur. Hukukun çiğnenmesi ceza ya da yaptırımlarla karşılanır. Geleneksel bir ayrımla, önce kamu ve özel hukuk olmak üzere ikiye ayrılır. Kendi içinde, özel hukuk; medeni, ticaret, mahkeme ve kamu hukuku; anayasa, idare, ceza ve devletler hukuku gibi dallara ayrılır.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi
Son düzenleyen Safi; 19 Mart 2017 00:07
_AERYU_ - avatarı
_AERYU_
Ziyaretçi
22 Haziran 2013       Mesaj #7
_AERYU_ - avatarı
Ziyaretçi
  • Hukuk sistemlerinde en çok aranan özellik,yasaların açık şekilde anlaşılır olması ve kesinlik göstermesidir.
  • Özellikle yazının icat edilmesinden sonra bütün yasalar yazılı hale getirilmiştir.
  • Yasal kurallar sistemli şekilde toplanmış,açıklık ve kesinlik kazanmış ve kolayca başvurulacak hale getirilmiştir.
  • Bilinen en eski yasa derlemelerinden biri, Babil kralı Hammurabi’nin koyduğu yasalardır.
  • 300 kadar yasadan oluşan bu derleme,bugün de var olan alım satım,miras,iş sözleşmesi,evlenme,hırsızlık ve adam öldürme gibi sorunları ele almıştı.
  • Değişik bir tür yasa da Musa’nın İsrail oğullarına Sina dağından getirdiği öne sürülen ve On Emir olarak bilinen yasalardır.
  • Bunlar hemen hemen bütün dünyada hukukun biçimlenmesine kaynaklık eden ahlak ilkelerini içeriyordu.
*
  • Eski Yunanlılar yasalara insancıl nitelik vermeye çalışmışlardı.
  • O dönemlerde toplumun ihtiyaçlarını karşılamayan birtakım kurallar vardı.
  • Zira mevcut yasaların tanrılar tarafından konulduğunu,bunların değişmez olduğunu sanıyorlardı.
  • Ama Solon,yasaları değiştirme gücünü elde edince toplumu yeniden örgütlemeyi sağlayan kurallar koydu.
  • Adaletsiz olan borçları kaldırdı.Halkın ekonomik durumunu düzelten birçok reformlar getirdi.
  • Ancak o dönemlerin sosyal şartları içinde hak ve görevler ile toplum üyelerinin birbiriyle çatışan çıkarlarını dengelemesi oldukça zordu.
  • Romalılar her işte olduğu gibi hukuk alanında da pratik uygulamaları tercih etmişlerdi.
  • Romalı yasa koyucuların başlıca düşüncesi,ülke yönetiminin etkinliği ve düzeniydi.
  • M.Ö. 450 yılında bir çeşit yasa derlemesi olan Oniki Levha Yasası temeldir.
  • Sonra geliştirilen ilavelerle M.S. altıncı yüzyılda son şeklini aldı.
  • Böylece çağdaş hukukun da temelini oluşturdu.
*
  • A.B.D. Anayasası ‘Biz halk’diye başlar.
  • Yeni kurulmuş olan ülkede yasal yetkinin krallardan veya benzeri kişilerden değil,kendi yurttaşlarından kaynaklandığını belirtir.
  • 1804 yılında Fransız yasaları derlenmiş ve ilk büyük medeni yasa özelliğini kazanmıştır.
  • Bu derleme Fransız ve Roma hukukuna dayanıyordu.
  • Kuzeyin geleneksel hukuku ile güney geleneklerinin bir uzlaşmasıydı.
  • Devrim öncesi yasaları ile devrim sonrasının yenilikleri iç içedir.
  • Çeşitli ülkelerin hukuki sistemleri farklı etkilerin izlerini taşır.
  • Medeni hukuk büyük ölçüde Roma’dan kaynaklanır.
  • Genel hukukta yargıçlar,yasa karşısında her insanın eşit olması ilkesini gözetirler.
  • Benzer davalarda daha önce alınmış olan kararlar da göz önünde tutulur.
*
  • Çağdaş dünyada pekçok hukuk sistemi bulunmakla beraber çoğu ilke ve yöntemlerin kaynağı aynıdır.
  • Bu nedenle belirli gruplarda toplanabilirler.
  • En büyük iki grup vardır.
  • Birincisi,büyük bölümü medeni hukuktan oluşan sistemlerdir.
  • Diğeri ise genel hükümleri kapsar.
  • Medeni hukuk sistemleri Roma hukukunun deney ve düşüncelerini temel alır.
  • Genel hükümlere dayalı sistemler ise İngiliz hukukundan kaynaklanır.
*
  • Hepimiz yasalara uyulması gerektiğini biliriz.
  • Aksi halde yaptırımların hiç te hoş olmayan yanları ile karşı karşıya kalırız.
  • Para cezası,hapis ya da diğer kısıtlamalar hiçbirimizin arzu etmediği örneklerdir.
  • Ancak hemen hemen hepimiz günlük yaşantımızı sürdürürken bu cezaların varlığını pek düşünmeyiz.
  • Zira yasaların, istediğimiz yaşam biçimini koruduğunu peşinen kabul etmişizdir.
  • Yasalara uymamızın başlıca nedenlerinden biri,yaptırımlardan kaçınma isteğidir.
  • Bir başka neden de yasalara uymanın bir gelenek olmasıdır.
*
Yasal yetkinin kaynağı nedir?
Jean-Jacques Rousseau,yasaların uygulanabilecek değerde olmaları için yurttaşlar tarafından özgürce kabul edilebilecek bir toplum sözleşmesi statüsüne sahip olması gerektiğine inanıyordu.
John Austin ise yasaların yönetenden yönetilene verilen bir dizi buyruktan başka bir şey olmadığını savunmuştu.
Friedrich von Savigny yasayı,bir ulusun ruhundan,çevreden ve tarihinden doğal olarak çıkan bir şey olarak tanımlamıştı.
Gerçekten de her ülkenin yasal sistemi kendine özgü nitelikler gösterir.
*
  • Her ne kadar yasalar ülkeden ülkeye değişseler bile bazı temel kavramlar bütün hukuk sistemlerinde aynıdır.
  • Bunların en önemlisi adalet kavramıdır.
  • Bu kavram bireyin ihtiyaçları ile toplumun ihtiyaçları arasındaki sınırdır.
  • Böyle bir sınırı bireyin çıkarları ile diğer bireylerin çıkarları arasında da düşünebiliriz.
  • Daha bir genelleme yaparsak,adaletin, kamu hukuku ile özel hukuk arasındaki sınır olduğunu söyleyebiliriz.
*
  • Ancak adaletin sağlanmasında birçok problem ortaya çıkmıştır.
  • Hem şu kişiye hem de bu kişiye uygulanan bir yasanın baskıcı özellik taşıdığı öne sürülür.
  • Herhangi bir kişi için adaletli olan bir yasa,başka biri için adaletsiz olabilir.
  • Ancak kabul etmek gerekir ki yasa koyucular toplumun her üyesi için ayrı ayrı yasa yapamazlar.
  • Yasalar toplumun bütünü için yapılır.
  • Bir çok hukuk sisteminde bu tür adaletsizlikleri giderecek çareler ortaya konulmuştur.
  • Bazı toplumlarda yargıçlara yasaları her türlü özel durumu gözönünde tutarak uygulamaları için yetki verilmiştir.
  • Günlük yaşantımızda bazı hallerde kuralların çiğnenmesi bile yasalarda yer alır.
  • Örneğin itfaiye araçları ile ambülanslar ivedi durumlarda trafik kurallarına uymazlar.
Son düzenleyen Safi; 19 Mart 2017 00:02
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
19 Mart 2017       Mesaj #8
Safi - avatarı
SMD MiSiM

HUKUK


-ku a. (ar hakk'ın çoğl. hukuk).
1. Bir toplumda kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen ve devlet gücüyle uyulması zorunlu hale getirilmiş olan kurallar bütünü.
2. Bu kuralları inceleyen bilim. (Bk. ansikl. böl.)
3. Üniversitenin hukuk eğitimi yapılan bölümü; hukuk fakültesi: Hukukta okuyor.
4. Bir kişinin (özel ya da tüzel) hakları: Bir kimsenin hukukunu ihlal etmek.
5. Uzun bir geçmişe dayanan dostluk: Onunla hukukumuz çok eskilere dayanır. Aramızdaki hukuka dayanarak, senden bunu yapmanı rica ediyorum.
6. Konusunu belirleyen bir tamlayanla ya da sıfatla tek bir alandaki kanunlar, yönetmelikler vb.: Aile hukuku. Ticaret hukuku. Uluslararası hukuk.
7. Tamlayan olarak, hukuka ilişkin, hukuka dayanan şeyi belirtir: Hukuk devleti. Hukuk kuralları. Hukuka aykırı.

—Esk. Hukuk-perver, hukuk-şinas, vefalı dost. ll Hukuk-i cezaiye, ceza hukuku. ll Hukuk-ı düvel, devletler hukuku. ll Hukuk -ı ibâd, insan hukuku.ll Hukuk-ı kadime, eskiden beri tanışık olma, eski dostluk. ll Hukuk-ı medeniye, medeni hukuk. ll Hukuk-ı mevzua, kanun, tüzük, yönetmelik vb.’nin oluşturduğu hukuk.ll Hukuk-ı milel, uluslararası hukuk: "Günden güne münteşir olmakta bulunan muhafaza-yı hukuk-ı milel efkârına meyyâl olarak..." (Cevdet Paşa, XIX. yy.). ll Hukuk-ı siyasiye, ülke yönetimini ve halkın hakkını tanıyan hükümlerin hepsi. ll Hukuk-ı şahsiye, kişi hukuku. llHukuk-ı tabiiye, doğal hukuk. ll Hukuk-ı teamüliye, yazılı olmayan, bir ülkenin âdet ve gelenekleriyle belirlenmiş hukuk. ll ilm-i hukuk, hukuk bilgisi,

—Huk.
  • Hukuk danışmanı, hukuk konusunda bilgisine başvurulan uzman kişi.
  • Hukuk devleti, hukuk kurallarına uyan, keyfi davranmayan devlet, hukuka bağlı devlet de denir. (Hukuk devletinde devletin tüm karar ve işlemleri yargı organlarının denetimi altındadır.) [Bk. ansikl. böl.].
  • Hukuk felsefesi, hukukun kaynağını ve niteliğini araştıran, hak ve adalet kavramlarını olması gereken açısından ele alan kuramlar bütünü. (Bk. ansikl. böl.)
  • Hukuk sosyolojisi, hukuk kurallarının toplumun yapısıyla ve öteki toplumsal olgularla olan ilişkilerini inceleyen bilim.
  • Hukuk tarihi, hukuk kurum ve kurallarının tarihsel evrimini inceleyen bilim.
  • Hukuka aykırılık - AYKIRILIK.
  • Doğal hukuk, insanın doğasına ve yeryüzündeki amacına önem veren kurallar bütünü, tabii hukuk da denir. (Doğal hukuk, pozitif hukukun aksine olması gereken hukuku dile getirir.)
  • iç hukuk ya da ulusal hukuk, bir ülke sınırları içindeki hukuk kurallarının tümü. (Bk. ansikl. böl.)
  • Kamu hukuku, devletin yapısını ve kişilerle olan ilişkilerini düzenleyen hukuk dalı, amme hukuku da denir. (Bk. ansikl. böl.)
  • Örf ve âdet hukuku -ÖRF ve ÂDET.
  • Özel hukuk, kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk dalı, hususi hukuk da denir. (Bk. ansikl. böl.)
  • Pozitif hukuk, belirli bir toplumda yürürlükte olan hukuk kurallarının tümü.
  • Yazılı hukuk, yetkili organlarca kabul edilip yayımlanan hukuk kurallarının tümü. (Yasa, tüzük vb.’den oluşan bu hukuk örf ve âdet kurallarının karşıtı anlamında kullanılır.)
  • Uluslararası hukuk, devletlerin kendi aralarında ve uluslararası örgütlerle olan ilişkilerini düzenleyen hukuk dalı, (Bk. ansikl. böl.)
—isi. huk. Hukuk-ı akit, sözleşmeden doğan haklar.
  • Hukuk-ı aile kararnamesi, İslam hukukuna uygun olarak düzenlenen ve 30 ekim 1917 tarihinde yürürlüğe giren OsmanlI aile hukuku kanunu. (Evlenme ve boşanmayla ilgili yüz elli yedi maddeden oluşan kanun 19 haziran 1919 tarihinde yürürlükten kaldırılmıştır Ancak kimi İslam ülkelerinde uzun süre yürürlükte kalmıştır.) ll Hukuk-ı amme, kamu hukuku. ll Hukuk-ı arz, toprak hukuku. ll Hukuk-ı cezaiye, ceza hukuku. ll Hukuk-ı düvel, ya da hukuk-ı milel, devletler hukuku. ll Hukuk-ı hükümraniye, hükümranlık hakları. ll Hukuk-ı mektube, yazılı hukuk. ll Hukuk-ı mücerrede, kişinin mülkiyet dışında bir mal üzerinde sahip olduğu öteki haklar. (Onalım hakkı, geçit hakkı vb.) ll Hukuk-ı tabiiye, kişinin doğal hakları. (Yaşama hakkı, kendini savunma hakkı, soyunu devam ettirme hakkı vb.) ll Hukuk-ı zevciyet, karı ve kocanın karşılıklı hakları.
Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
19 Mart 2017       Mesaj #9
Safi - avatarı
SMD MiSiM
HUKUK
—ANSİKL. Hukuk kuralları insan topluluklarında bir düzen yaratan kurallardır. Toplumu düzenleyen başka kurallar da vardır Ahlak ve din kuralları, hatta görgü kuralları da toplumsal yaşantıyı düzenli bir biçimde sürdürme işlevi görürler. Ancak hukuk kuralları ilkel insan topluluklarından başlayarak, din ve ahlak kurallarından farklı bir nitelik gösterirler Hukuk kurallarının en belirgin özelliği bu kurallara uymanın devletin zorlayıcı gücüyle sağlanmış olmalarıdır. Din ve ahlak kurallarına uymayı zorunlu hale getirecek maddi bir güç yoktur. Bu kurallara uymak manevi yaşamla ilgili bir konudur. Oysa hukuk kurallarına aykırı davranış her zaman bir yaptırım ile karşılanır.

Hukuk devleti


polis devleti kavramının karşıtı olarak kullanılır. Devletin hukukla bağlı oluşu, yurttaşların da hukuki güvenlik içinde olmalarını sağlar. Bu açıdan hukuk devleti, hak ve özgürlüklerin anayasal güvenceye bağlanmasını ve devlet işlemlerinin bağımsız yargı organları tarafından hukuka uygunluk denetiminden geçirilmesini gerekli kılar, idari eylem ve işlemler sözkonusu olduğunda bu denetim genel mahkemeler (anglosakson ülkeleri) ya da özel idare mahkemeleri (Türkiye, Fransa) tarafından yapılır. Yasama işlemlerinin anayasaya uygunluğunun sağlanması ise genellikle Anayasa mahkemesi adı verilen özel yargı organları eliyle gerçekleştirilir. Hukuk devleti ilkesi, mahkemelerin bağımsızlığını ve yargıç güvencesini olduğu kadar yönetilenlerin de haksız tutuklama ve cezalandırma işlemlerine karşı korunmasını gerektirir. 1961 ve 1982 türk anayasaları, hukuk devleti ilkesini devletin nitelikleri arasında saymışlar, gerek yasama gerekse yürütme organının eylem ve işlemlerinin yargısal denetimini ayrıntılı biçimde düzenlemişlerdir.

Hukukun kaynaklan


Hukukun kaynakları deyimi çeşitli anlamlarda kullanılır. Bir anlama göre, hukukun kaynağı hukuk kurallarının ortaya çıkışı ve oluşma biçimidir. Hukuk kaynağı deyimi kimi zaman parlamento, hükümdar gibi hukuk kurallarını koyan organlar için kullanılır. Ama hukukun uygulanması bakımından hukukun kaynakları yasa, tüzük, yönetmelik gibi hukuk kurallarının büründükleri biçimlerdir. Örf ve âdet hukuku kuralları da bir hukuk kaynağıdır. Mahkeme kararları (içtihatlar), bilimsel görüşler (doktrin) de hukuk kaynağı sayılır. Türk Medeni k.'nun 1. maddesi bu anlamdaki hukukun kaynakları konusuna bir açıklama getirmektedir. Hukuk kurallarını belirli bir anlaşmazlığa uygulamak durumunda olan yargıç anılan yasa maddesine göre şu kaynaklara başvuracaktır: yasa, örf ve âdet, mahkeme kararları, bilimsel görüşler. Buradaki yasa deyiminin dar anlamdaki yasanın (kanun) yanında anayasa, kararname, tüzük ve yönetmelikleri de kapsadığı kabul edilmektedir. Hukukun asıl kaynakları bunlardır. Örf ve âdet kurallarıyla mahkeme içtihatları (kararları) ve bilimsel görüşler (doktrin) hukukun yardımcı kararlarıdır. Ancak türk hukukunda Yargıtay içtihadı birleştirme kararları mahkemeler için bağlayıcı kural getiren kararlar olduğundan bunların da asıl kaynaklar içinde sayılacağı görüşü vardır. Uluslararası hukuk alanında antlaşmalar da bir hukuk kaynağı olarak kabul edilir.

Çeşitli hukuk dalları.


Çağımızda hukukun İlgi alanına giren konular çoğalmış ve çeşitlenmiştir, bunları eskiden beri var olan geleneksel kurallarla düzenleyebilme olanağı artık yoktur Bu yüzden de daha özel konuları düzenleyen "hukuk dalları"nın doğumu kaçınılmaz olmuştur, bunların sayısı da giderek artmaktadır. Hukukun çeşitli dalları iki kümede toplanabilir: kamu hukuku ve özel hukuk.

Kamu hukuku ve özel hukuk. Kişiler arasındaki uyuşmazlıkları çözmekle görevli bir yargı sisteminin yanında, kamuyla ilgili uyuşmazlıklara bakan bir yargı sisteminin de var olması, kamu hukuku-özel hukuk ayrımını önemli kılan bir noktadır. Şu var ki bu ayrım giderek silikleşmeye de başlamıştır. Şöyle ki, XX. yy. boyunca kamu hukuku ile özel hukuk arasında yer alan bir ara hukuk ortaya çıkmıştır. Bu, iş ilişkilerini düzenleyen ve bireyleri çeşitli ekonomik ve mesleki tehlikelere karşı koruyan Sosyal hukuk'tur. Bu anlamıyla sosyal hukuk iş hukuku ile birlikte bütün sosyal mevzuatı (yasaları) içerir (özellikle sosyal güvenlik yasaları).

Aynı şekilde ceza hukuku, ceza usul hukuku, özel ilişkilerle (medeni, ticari) ilgili usul hukukları da, amaçları bakımından kamusal, korudukları çıkarlar bakımından özel hukuk karakterini birlikte taşırlar, bu nedenle de kamu hukuku ile özel hukuk arasındaki sınır bölgesinde yer alırlar.
Nihayet, hukuki konu ve alanların karşılıklı olarak iç içe geçmeye başlamaları nedeniyle, kamu hukuku-özel hukuk ayrımı silikleşmeye yüz tutmuştur. Bir yandan devlet özel hukuk ilişkilerine karışmakta, öte yandan da kamu iktidarları kendi örgütlenmelerinde özel hukuk usul ve tekniklerini benimsemektedir Bu gelişmeler klasik ayrımın eski netliğini yitirmesine yol açmıştır. Bununla birlikte pozitif hukuk bugün hâlâ bu temel ayrım üzerine kuruludur.

iç hukuk ve uluslararası hukuk. Her siyasal toplumda, pozitif hukukun kural ve kurumlan, içinde bulundukları toplumun özelliklerine göre bir gelişme gösterirler. Ülkelerin her birinin bir iç hukuku vardır. Ama birtakım iç hukuk sistemleri arasında önemli benzerliklere rastlanır (örneğin, belçika ve transız hukukları arasında). Daha geniş bir ölçekte, büyük hukuk sistemlerinin varlığı göze çarpar: açıkça roma hukukunun etkisini taşıyan ve değişik ölçülerde Belçika, ispanya, Fransa, İtalya, Portekiz'in ve çeşitli Güney Amerika devletlerinin bağlı bulundukları latin ülkeleri sistemi; Britanya, ABD ve İngiliz milletler topluluğu’nun çeşitli ülkelerinin hukukunu içeren anglosakson sistemi; belli ölçüde yine roma hukukunun damgasını taşıyan ve Almanya, Avusturya, Hollanda, İsviçre gibi ülkeleri kucaklayan germanik sistem; İslam hukuku sistemi, vb. SSCB ile halk demokrasilerinde de marksizm- leninizmden esinlenen yeni bir hukuk sistemi oluşmuştur.
Bireyler yalnız kendi ülkelerinde yaşamazlar Değişik ülkelerin yurttaşları arasında da kişisel ilişkiler kurulur Ulusal yasaların farklılığından doğan uyuşmazlıkları çözme gereksinmesi, devletleri, yeni hukuk kuralları koymaya zorladı. Böylece her ülkede, iç hukukun özel bir dalı durumunda bir uluslararası özel hukuk doğdu.

Devletlerin de kendi aralarında kurdukları ilişkiler vardır; bunlar kendilerine özgü hukuk kurallarının konması gereğini doğurur. Bu kuralların kaynağı , bir yanda iki ya da çok taraflı antlaşmalar, öbür yanda da uluslararası sözleşmelerdir. Böylece bir de uluslararası kamu hukuku (devletler umumi hukuku) oluştu. Antlaşma ve sözleşmeler, tıpkı uluslararası kamu hukuku için olduğu gibi, giderek, uluslararası özel hukukun da kaynaklarını oluşturma yolundadırlar. Bugüne kadar uluslararası kamu hukuku (devletler hukuku), belli bir ölçüde, çeşitli devletlerin ortaklaşa olarak benimsedikleri bir iç hukuk özelliği taşıdı.

Uluslararası örgütlerin ve yeni tip konfederasyonların (Avrupa toplulukları) çoğalması, bunlara üye devletlerin her defasında ayrı ayrı onayını gerektirmeden bu ülke toprakları üzerinde uygulanabilecek yeni uluslararası hukuk kurallarının doğumuna da yol açtı. Örneğin, üye devletlerin uluslararası topluluğun organlarına tanıdıkları yetkilerin kullanılmasıyla birlikte, ulus üstü hukuk sistemlerinin oluşumuna (Avrupa hukuku gibi) tanık olundu. Gittikçe artan sayıda devletin çeşitli uluslararası örgütlere katılmaları, beraberinde, uluslararası hukuklar arasında birleşme eğilimini gündeme getirdi.

Hukuk felsefesi.


Grotius gibi, doğal hukuk okuluna bağlı siyaset felsefesi düşünürleri (ya da “doğal hukukçular”), doğal hukuk ilkelerinin ancak doğal aklın ışığında kavranabileceği™ kabul ederler: "Doğal hukuk, sağlam aklın belirli ilkelerine dayanır; bu ilkeler bize, bir eylemin, ussal ve toplumsal bir doğaya uyarlığı ya da uyarsızlığı açısından, ahlaken dürüst olup olmadığını tanıma olanağı verir" (De jure belli ac pacis, 1,1,10). Bu düşünürlere göre doğal hukuk sivil toplumda, bu topluma özgü hukukla birlikte yan yana yaşar. Bunun anlamı, bu hukukun doğal hukuka ters düşecek kurallar koymaması gereğidir. Sivil toplumlarda doğal hukukun bu biçimdeki sürekli varlığı, direnme haklar’nın en son dayanağını oluşturur. Doğal hukuk kuramcılarına göre, doğal hukuk ilkelerini çiğneyen baskıcı bir iktidara karşı ayaklanmak meşrudur. Çünkü bu hukuk, tanımı gereği, sonsuza dek uzanır ve değişmez niteliktedir: "Gerçek yasa diye bir şey vardır; bu, bütün insanlarda var olan, her zaman kendi kendisiyle tutarlı kalan, sonsuzluğa dek uzanan, doğaya uygun sağlam akıldır. Buyruklarıyla bize görevimizi yaptırtan, yasaklarıyla da bizi kötülük yapmaktan alıkoyan bu yasadır (...). Onda değişiklik yapılması, ona istisnalar getirilmesi hiçbir şekilde kabul edilemez; onun kaldırılmasına ise hiç mi hiç izin verilemez. Ne Senato ne de halk bizi ona uymaktan alıkoyamaz" (Cicero, De Republica, 3, 22).
Gens hukuku (bazen doğal hukukla eşanlamlı olarak görülmekle birlikte), gerçekte, uluslar arasındaki ilişkilere uygulanan hukuk kurallarının tümünü kapsar (günümüzde buna daha çok “uluslararası hukuk" denmektedir).

Nihayet, siyasal hukuk “yönetenlerin yönetilenler”le olan ilişkilerini düzenler (Montesquieu, Kanunların ruhu üzerine [De l'esprit des lois, 3, 1]). Leibniz'e göre,
'' Kimseye zarar verme' ’ ilkesine dayanan gerçek anlamdaki hukuk’u, herkese hakkı olanı vermek anlamına gelen hakkaniyet' ten, ve özellikle Leibniz’in saygı (bazen de dürüstlük) diye adlandırdığı ve her türlü durumda Tanrı'nın kurduğu düzenden doğan buyruklara uyma ilkesinden ayırmak gerekir.

Hegel için hukuk (Recht) alanı, insana öbür insanlarla birlikte yaşamını geliştirme olanağı veren belirlemeler bütününden oluşur. Bu durumda sözkonusu terim yalnız yasaları ve teamülleri içermez, daha geniş bir kapsamı kucaklar: "Hukukun alanı genel olarak tinsel alandır; hukukun ayırtedici yanı ve kalkış noktası, özgür olan iradedir; öyle ki, özgürlük hukukun özünü ve belirlenimini oluşturur; hukuk sistemi gerçekleşmiş özgürlük ülkesi demektir" (Grundlinien der Philosophie des Rechts, 4 [Hukuk felsefesi]). Bu yüzden de bir "hukuk felsefesi" pozitif ve tarihsel hukuk sistemlerininkinden daha geniş bir alana yayılır, ahlakı ve etik hayatı da (aile, ekonomi, siyaset) içine alır. Marxistlere göre ise hukuk, egemen sınıfın, yasalarla tanınan ve devlet gücüyle uygulanan, iradesini ifade eder. Üstyapının önemli bir bölümü olan hukuk bir yandan toplumun ekonomik temeli tarafından belirlenirken, öbür yandan da ekonomik temeli güvene bağlar, yasallaştırır ve koruma altına alır. Marx şöyle yazar: "Din aile, devlet, hukuk, ahlak, bilim, sanat, vb. bütün bunlar üretimin özel biçimlerinden başka bir şey değillerdir ve onun genel yasalarına tabidirler" (1844 Elyazmaları). Engels de şunu ekler: "Bugüne kadarki bütün geçmişimiz sınıf mücadeleleri tarihidir. Birbirleriyle savaşan bu sınıflar, her zaman, üretim ve değişim ilişkilerinin bir ürünü, kısacası kendi dönemlerinin ekonomik ilişkilerinin sonucuydular. Dolayısıyla, toplumun ekonomik yapısı, son tahlilde her zaman, bütün bir hukuksal ve siyasal kurumlar üstyapısını, içinde bulunulan tarihsel dönemin dinsel, felsefi ve başka türden düşüncelerini açıklamaya yarayan gerçek temeldir" (Anti-Dûhring, 1,1).

Hukuk fakültesi, lisans düzeyinde hukuk öğrenimi sağlayan yükseköğrenim kurumu. Türkiye’deki başlıca hukuk fakülteleri şunlardır:
İstanbul Üniversitesi hukuk fakültesi, başlangıcı, 1874'te Mektebi âliyei sultaniye'de (Galatasaray lisesi) açılan Hukuk mektebi'ne kadar uzanır. Bu okulda dersler türkçe ve fransızca olarak verildi. Başlıca dersler medeni usul hukuku, roma hukuku, hukuk başlangıcı, ticaret hukuku, ceza usul hukuku, mecelle-i ahkâm-ı adliye, arazi kanunnamesi ve ceza hukuku idi. Okul, Darülfünun'un üçüncü kez kuruluşu sırasında fakülte niteliğini kazandı (1909). 11 ekim 1919 tarihli nizamname ile Darülfünun'a bilimsel özerklik tanındıktan sonra, 1924'te öteki bölümler gibi Hukuk fakültesi de, tüzelkişilik kazandi. 31 temmuz 1933'te çıkarılan yasa ile Darülfünun kapatılarak İstanbul Üniversitesi kurulunca, Hukuk fakültesi İstanbul Üniver- sitesi'nin bünyesinde yer aldı.

Ankara Üniversitesi hukuk fakültesi,
Ankara Adliye hukuk mektebi adıyla kuruldu (5 kasım 1925). Ankara'da bir hukuk mektebi kurulması için ilk girişim, 1921'de Kastamonu milletvekili Abdülkadir Kema- li’nin (Öğütçü), TBMM'ye bir yasa önerisi vermesiyle oldu. Ancak, parasal olanaksızlık nedeniyle bu öneri gerçekleşemedi. 1922’de, Gazi Mustafa Kemal Paşa Ankara'da bir hukuk mektebinin kurulması gerektiğini bildirerek bu konuda gerekli hazırlıklara başlanmasını emretti. 1925'te Ankara Hukuk mektebi açıldı. Uygun bir bina bulunamadığından, açılış TBMM (günümüzde müze) binasının büyük toplantı salonunda yapıldı. Açılışı, Gazi Mustafa Kemal’in konuşmasından sonra Ağaoğlu Ahmet Bey'in verdiği ilk ders izledi. Öğretim üyelerine "müderris" yerine "profesör" denilmesi, ilk kez bu sırada uygulandı. Ankara Hukuk mektebi, 1927'de Bakanlar kurulu kararı ile Ankara Hukuk fakültesi adını aldı. Adalet bakanlığı’na bağlı olan fakülte, 1940’ta bir yasa ile Milli eğitim bakanlığı'na devredildi. Kuruluşunda üç yıl olan öğrenim süresi 1941'de dört yıla çıkarıldı; 6 haziran 1948 tarih ve 5239 sayılı yasa ile Ankara Üniversitesinin bir fakültesi durumuna getirildi.

Günümüzde (1993) Türkiye'de hukuk öğrenimi yapılan öteki fakülteler, Selçuk (Konya), Dokuz eylül (İzmir), Marmara (İstanbul), Dicle (Diyarbakır) ve Atatürk (Erzincan) üniversiteleri hukuk fakülteleridir. Ayrıca İstanbul, Ankara ve İzmir Dokuz eylül fakültelerine bağlı birer Adalet” yüksekokulu vardır.
Hukuk-ı beşer, gazeteci Haşan Tahsin tarafından İzmir'de çıkarılan (1918) günlük siyasi gazete. Sosyalist görüşleri yayan gazetesinde Haşan Tahsin, eski hükümeti tutanları ve ittihat ve Terakki fırkası’nın izinden gidenleri şiddetle kınıyor, halkı işgal ordularına karşı direnmeye çağırıyor, ezilen sınıfların haklarını savunuyordu. Gazete, Haşan Tahsin'in ölümünden (15 mayıs 1919) sonra kapandı.

Hukuk kurumu (Türk), türk hukukunun gelişmesine hizmet etmek amacıyla 9 mart 1934'te kurulan kamuya yararlı kurum. Amacı doğrultusunda yapıtlar, dergiler yayımlar, konferanslar, bilimsel toplantılar düzenler, uluslararasında turk hukukunu tanıtacak çalışmalar yapar. Merkezi Ankaradadır.

Kaynak: Büyük Larousse
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
19 Mart 2017       Mesaj #10
Safi - avatarı
SMD MiSiM

hukuk tarihi


hukuk kurallarının ve kurulularının gelişme sürecini tarih yaklaşımıyla inceleyen bilim dalı. Hukuk tarihinin amacı, çeşitli toplumlarda hukukun gelişim aşamalarını araştırıp ortaya çıkarmak ve geçerli hukuk düzeniyle önceki hukuk düzenleri arasındaki ilişkiyi göstererek bu açıdan toplumlar arası etkileşim sürecini açıklamaya çalışmaktır. Bir toplumun hukuk kavramlarının ve kurumlarınm tarihsel gelişim sürecinin ortaya konması, gelecekteki düzenlemelere de ışık tutacağından büyük bir önem taşır. Çeşitli toplumlann hukuk düzenlerinin tarihsel gelişiminin incelenmesi de karşılaştırmalı hukuk bilimine yardımcı olur.

Hukuk tarihi bir bilim dalı olarak 19. yüzyılda Almanya’da ortaya çıkmış ve ünlü hukuk bilgini Friedrich Kari von Savigny’nin (1779-1861) öncülük ettiği tarihsel hukuk okulu tarafından geliştirilmiştir. Tarihsel hukuk okulu, hukukun evrensel yanma ağırlık veren doğal hukuk okulunun tersine, hukukun tarihsel ve organik olarak toplumsal özden kaynaklandığını ileri sürmüştür. Bu görüşe göre bir toplumda hukuk kurallarıyla kurumlarınm oluşmasında o toplumun tarihinden gelen özelliklerin, toplumsal ve kültürel gelişimin büyük rolü vardır. Tarihsel hukuk okulu, hukuk tarihi açısından romantizm akımına koşut bir akım yaratmaya çalışmıştır. Bu nedenle bu okula bazen “romantik hukuk okulu” da denir. Tarihsel hukuk okuluna, hukukun amacını araştırdığı Der Zweck im Recht (1877-83, 2 cilt; Hukukta Amaç) adlı yapıtıyla Rudolf von Jhering ve Hegel de önemli katkılarda bulunmuşlardır.

hukuk sosyolojisi


sosyolojik olguların hukuk üzerindeki etkilerini inceleyen bilim dalı. Bir ülkede geçerli olan hukuk kuralları o ülke halkının toplumsal yapısıyla yakından ilgilidir. Bu nedenle hukuk kurallarının toplumsal temellerinin ve suçları doğuran toplumsal etkenlerin incelenmesi büyük önem taşır.

Hukuk sosyolojisi devletin yasama etkinliklerini yönlendirmenin yanı sıra mahkemelerin uygulamalarında da toplumsal açıdan doğru karar verilmesine yardımcı olur. 20. yüzyılın başından bu yana hukuk uygulamasında yalnızca pozitif hukuk kurallarının yorumuyla yetinilmesi biçimindeki yaklaşım terk edilerek sosyolojik araştırmaların sonuçlarından da yararlanma yoluna gidilmiştir. Bu alanda öncülüğü ceza hukukuna yardımcı bir alan olan kriminoloji yapmış ve onu medeni hukuk izlemiştir. Kamu hukuku alanında da siyasal partilerin oluşumu, tipleri ve çalışmaları, çıkar gruplan, seçim sonuçlannı etkileyen toplumsal etkenler, liderlik ve seçkinler grubunun oluşumu, bürokrasinin toplumsal yapısı ve genişlemesinin nedenleri, katı merkeziyetçi yönetim kurallarını gevşeten yerel demokrasi eğilimleri ve bunun ürünü olan yerel yönetimleı üzerine yapılan sosyolojik araştırmalardan büyük ölçüde yararlanılmıştır.

Oldukça genç bir bilim alanı olan hukuk sosyolojisinde kısa zamanda birbirinden farklı eğilim ve görüşler ortaya çıkmıştır. Örneğin hukuk sosyolojisini kültür sosyolojisinin bir dalı olarak gören George Gurvitch (1894-1965) hukuk sosyolojisinde açıklayıcı, eleştirici, jenetik ve kuramsal olmak üzere dört ana bölüm bulunduğunu öne sürmüştür. Açıklayıcı hukuk sosyolojisi toplumun hukuksal yaşamına ilişkin olguları saptayarak tanıtmaya çalışır. Eleştirici hukuk sosyolojisi kolektif davranışlardan hukuk kurallarının doğuşunu inceler. Jenetik hukuk sosyolojisinin konusunu, hukuk kurallarının toplumsal çevredeki gelişimi oluşturur. Kuramsal hukuk sosyolojisi ise ahlaki, morfolojik ve ekonomik öğelerin hukuksal gerçekliğin oluşumundaki rolünü inceler. Bir başka tanınmış hukukçu Gustav Radbruch (1878-1949) eleştirel pozitivizmin temsilcisi olarak “hukuk güvenliği” ve “maddi ya da içsel adalet” kavramlarını hukuk sosyolojisinin temel kavramları olarak ele almıştır. Bu görüşe göre hukuk güvenliği, yargıcın yürürlükteki yasaları, bunlar adaletli çözümler içermese bile, uygulamak zorunda olması demektir. Adaletli çözümleri bulup hukuk kuralı haline getirmek ise temelde yasa koyucunun işidir. Hukuksal uyuşmazlıkları doğuran olaylarla doğrudan ilişki içinde olan ve hukuku uygulayan yargıç, verdiği kararlarla yasa koyucuya adaletli çözümleri bulmada yardımcı olur. Ayrıca kendisi de hukuk yaratma işlevi dolayısıyla böyle çözümlere varmak zorundadır. Bu süreç var olan hukuk ile olması gereken hukuk arasındaki ayrımı ortaya koymaktadır.

kaynak: Ana Britannica
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

8 Aralık 2006 / kompetankedi Hukuk
21 Mart 2010 / _KleopatrA_ Hukuk