Arama

Dünyayı Yöneten Gizli Örgütler - Sayfa 2

Güncelleme: 6 Nisan 2017 Gösterim: 128.447 Cevap: 20
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
16 Ekim 2006       Mesaj #11
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
O engizisyonu BİTİREN ADAMDIR
* Batılılar sürekli bu konuda hamle mi yapıyor?
Sponsorlu Bağlantılar

Evet... Atatürk’ü İslam’la bağdaşır gösterdiğiz anda BOP çöker. BOP’un yok olmaması için Atatürk ile İslam koparılmak isteniyor. İslam dünyasının toparlanması için çare Atatürk’ün projesidir.

* Artık bu tartışmaların bitirilmesi gerekmiyor mu?

İki tane din var Mustafa Kemal bunların hangisine karşı. Gelenekçi hurafe dinine karşı. Taliban’ın temsil ettiği dine taraftar mıyız biz. Süleymaniye Camine haç takmak için gelmiş gemiler için buradan gidecekler diyene değil de, İngilizlere ve ABD’lilere teslim olalım, bunlar bu işi halleder diyerek bunu dinle bağdaştırmaya kalkan, Müslüman halk üzerine Şeyhülislam fetvasıyla, Yunan uçaklarıyla Kuvay-ı Milliyeciler aleyhine bildiri atanların din dediğine biz din diyor muyuz? Atatürk, İslam dünyasının Engizisyon dönemini kapatan adamdır. Atatürk’ün karşı olduğu hurafe ve gelenek dini. Batı bunu biliyor, bizdekiler bunu bilmiyor.

* Mustafa Kemal’in dinleri daha çok ahlak ile bütünleştirdiği yargılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Felsefecilerin hezeyanlarından biridir. Ahlakın kaynağı da dindir. Ahlakın arkasından Allah’ı alırsan ahlak diye bir şey kalmaz. Bunu Kant da söylüyor. Ama Kant ahlakı felsefe de Allah’ın varlığının en temel delillerinden biri olarak kullanıyor. Ben bu sözü böyle anlıyorum. Atatürk de bunu böyle anlıyor. Ama bunu ifade ederken ifade zaafına girmiş olabilir. Ama Atatürk’ün hayatını bütünüyle incelediğinizde benim söylediğim gibi anlaşılması gerekiyor.

Cek-cak’ı bırak Paşa’ya bak..Vurun Emri Vermişti !!!
Doğan Güreş, 14 yıl önce izinsiz uçacak ABD uçakları için “vurun” emri verirken, AKP hükümeti, kuru sıkı tehditlerle milleti oyalıyor.

Tehlikeye dikkat çekmişti
Doğan Güreş, gazetecilere yaptığı açıklamada, “Terör sorununu, Kürt sorunu olarak göstermek için büyük bir çaba var” demişti.
ABD ve kukla Irak yönetimi arasında sıkışan AKP, teröristlerin K. Irak’taki inlerini vurmak için bir türlü eyleme geçemiyor. Oysa, bölgeye yapılan en kapsamlı operasyonlardan birine komuta eden dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş, ABD’ye kafa tutmuştu.
Kontrol bizde...
PKK’ya malzeme taşıyan ABD helikopterlerinin düşürülmesini emreden Güreş, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin K. Irak’ta bulunduğu yerlerde uçuş kontrol planlarının kendilerinde olduğunu belirtip, izinsiz uçacak Çekiç Güç uçakları için de ‘Vur emri’ vermişti.
Laf çok ama icraat yok!
DIŞİŞlerİ Bakanı Abdullah Gül, teröristlerin Irak’tan, Irak ordusundan elde ettiği silah ve uzaktan kumandalı patlayıcılarla donandığını belirtti, “Uluslararası hukuk çerçevesinde tüm haklarımızı kesinlikle kullanacağız” sözünü tekrar etti.
Dün kafa tutuyorduk
Doğan Güreş, 1992 yılında Kuzey Irak’ta TSK’dan izinsiz uçacak ABD savaş uçakları için “vurun” emri vermişti. Bugün ise AKP, Washington ile kukla Irak yönetimi arasına sıkıştı!
“Güneydoğu’daki bölgesel sorunu, başkalarının söylediği gibi Kürt sorunu olarak nitelendirmiyorum.”
PKK’nın Kuzey Irak’taki inlerini vurmak için ABD ve kukla Irak yönetiminden cevap bekleyen AKP hükümeti, bir türlü eyleme geçemiyor. Oysa, bölgeye yapılan en kapsamlı operasyonlardan birini komuta eden dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş, ABD’ye kafa tutmuştu. PKK’ya malzeme taşıyan ABD helikopterlerinin düşürülmesini emreden Güreş, Türk havasahası içinde ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta bulunduğu yerlerde uçuş kontrol planlarının kendilerinde olduğunu belirtip, izinsiz uçacak Çekiç Güç uçakları için ’Vur emri “ vermişti. Güreş Paşa, 1 Kasım 1992’de, gazetecilerin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sınır ötesi harekat konusundaki sorularını cevaplarken şunları söylemişti:

Kökü kazınacak
“Topraklarımıza saldıran, kan döken, bölücülük yapan, cinayet işleyen çeteyi takip ediyoruz. Bize bir daha zarar veremeyecek hale getirmek istiyoruz. Harekatın amacı budur... “ Paşa, 16 kasım 1992’de Ankara’da yaptığı açıklamada ise Kuzey Irak’ta gerçekleştirilen güvenlik operasyonunun ardından sıranın yurt içindeki operasyonlara geldiğini belirterek, ” İçeride de büyük operasyonlar olacak ve bunların kökü kazınacak “ demişti. Güneydoğu’daki sorunu ” bölgesel sorun “ olarak nitelendiren Doğan Güreş, ” Güneydoğu’daki bölgesel sorunu, başkalarının söylediği gibi Kürt sorunu olarak nitelendirmiyorum. Yalnız, böyle göstermek için büyük bir çaba var. Bunun böyle gelişebilmesi için, Türkiye’de bir ayrımcılık olması gerekir. Ancak, Türkiye demokratik bir ülke. Burada öyle bir ayrım yok” uyarısını yapmıştı.

Bugün icraat yok
Bugün ise terörle mücadelede büyük zaafiyet sergileyen AKP iktidarı sınırötesi bir harekat için eyleme geçemiyor. Başbakan Erdoğan önceki gün sınırötesi bir operasyon konusunda ABD ve Irak’tan cevap beklendiğini açıkladı. Dışişleri Bakanı Gül de Türkiye’nin gövde gösterisi yapma arzusunda olmadığını ifade etmişti. Bakan Gül, Financial Times gazetesine verdiği demeçte, Irak hükümetinin kendileriyle işbirliği yapmada tereddüt etmemesini istedi. Gül, “Eğer onlar durduramazsa, biz harekete geçmek zorunda olacağız. Bu, açık” dedi.
DSP: Her koşulda girmeliyiz
Başbakan Erdoğan’ın sınır ötesi harekat konusunda ABD ve Irak’tan cevap beklendiği açıklamasına DSP Genel Başkanı Zeki Sezer’den sert tepki geldi. Sezer, koşullara göre verilebilecek bir sınır ötesi harekatı kararından bağımsız olarak bir an önce sınır güvenliğinin eksiksiz sağlanması konusunda gerekli çalışmaların başlatılması gerektiğini bildirdi.

Kararı biz vermeliyiz
Sezer yaptığı yazılı açıklamada, terörün Kuzey Irak’taki terör kaynağının etkisiz hale getirilmesi ve sınır güvenliğinin tam olarak sağlanmasının önemine dikkati çekti. Sezer, açıklamasında “Terör kaynağının Kuzey Irak’ta etkisiz hale getirilmesi, Irak ve bu ülkede egemen olan müttefikimiz ABD tarafından; buna imkan bulunamaması halinde Türkiye’nin tek başına harekatıyla gerçekleştirilebilir” dedi. Her koşulda Türkiye’nin güvenliğini sınır ötesinde de sağlama hakkına sahip olduğunu ifade eden Sezer, bu hakkını kullanma kararını başka ülkelerin değil, kendi iradesiyle vermesi gerektiğini vurguladı.
ANAVATAN: Tatil lüksü yok
Artan terör nedeniyle Meclis’in olağanüstü toplanmasını isteyen muhalefete olumsuz cevap veren AKP’ye tepki yağıyor. Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Süleyman Sarıbaş, bir haftada 15 vatan evladının öldüğü bir ülkede, kimsenin tatil yapma lüksünün bulunmadığını ifade ederek, “Toplayın Meclisi. Meclis, o cephede kanını vatan için dökenlerin yanında olduğunu göstermeli” dedi.

Evlatlarımızı yitiriyoruz
Süleyman Sarıbaş, her gün bir şehit cenazesi kalktığını, son bir haftada 15 şehit verildiğini dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hükümet, yaygara kopardı, şimdi tekrar oturdu. Toplayın Meclisi diyoruz. Bir haftada 15 vatan evladının öldüğü bir ülkede, kimsenin, tatil yapma gibi lüksü yok. Toplayın bu Meclisi, milletin dertlerine çare üretin. ’Meclise gerek yok, o tatil yapsın’ diyorlar.” Vergilerin emeklilerden, yoksullardan alındığını da ifade eden Sarıbaş, vahşi düzen, vahşi kapitalizmin, IMF programlarının böyle kurgulandığını söyledi.

Misyonerliğin asıl amacını korkmadan anlatan ESKİ BİR PAPAZ : İLKER ÇINAR !

İlker Çınar ile tanışmam çoğumuzunda izlediği Ceviz Kabuğu adlı tartışma programı ile oldu.Misyonerlik faaliyetlerinin anlatılacağı bir konuydu bu söyleşi,dikkatimi çekmişti,çünkü misyonerlik faaliyetlerinin görülenin ardında birde görünmeyen,yani aynanın arkasındaki yüzünü eski bir papaz olan biri anlatacaktı.Konu her Türk gencinin dikkatini çeken komplo teorilerini üzerinde barındıran sinsi bir oyundu.Burdan sonrasını İlke Çınar`ın ağzından dinleyelim NOT:Aşağıdakiler bir röportajdandır;Ceviz Kabuğu Programındaki söyleşi değildir...)

Uluslararası Protestan Kilisesi’nin Evanjelik Başpapazı iken İslam’a dönen İLKER ÇINAR “Misyonerlik belasını unutturmayacağız” diyor ve ekliyor: BUSH, DÖRT DÖRTLÜK BİR MİSYONER!
İlker Çınar... Protestan, Evanjelik bir ruhani lider iken Müslüman oldu. Şimdi ülkemizdeki misyonerlik faaliyetlerini deşifre ediyor. Hıristiyan camiası ve misyonerlerin ateş püskürdüğü Çınar, ölüm tehditleri alıyor. Misyonerliğin içinden gelen eski papaz Gerçek Hayat’a şoke edici açıklamalarda bulundu.
İlker Çınar, kıdemli bir papazdınız ve misyonerlik faaliyetlerinin, Hıristiyanlaştırmanın tartışıldığı bir dönemde İslam’a döndünüz. Neden, nasıl oldu bu?
Ben Tarsus Uluslararası Protestan Kilisesi’nin Başpapazı, Pastörü olarak görev yaptım. Hıristiyan teolojisi ve misyonerlik konularında 10 yıldan fazla yüksek öğrenim gördüm. Tarsus Protestan Kilisesi’ni ben kurdum.
Ne zaman kurdunuz kiliseyi?
2002 yılında.
Sonra?
Sonra bu kiliseye misyonerler geldi. Onlarla birlikte çalışmalara başladık.
Ne çalışması?
Tabii ki Hıristiyanlaştırma çalışması. Başka ne olacak?
Biliyorsunuz, Protestanlığın Evanjelik koluna bağlı olanların, kıyameti başlatmak için çalıştıkları, Irak’taki işgalin sebebinin Evanjelizm olduğu belirtiliyor. Bush da Evanjelik nitekim. Siz de Evanjelik miydiniz?
Evet biz Evanjelik’tik. Protestan’dık ama evanjelik’tik. Yani Bush’la aynı mezheptendik. Şimdi Bush’un köleliğinden kurtulduk. Evanjelik, “Müjdeci” demek. Bush, canla başla, kanlı müjdesini İslam topraklarına yayıyor.
Büyük Ortadoğu Projesi’nin de Evanjelik yaklaşımın bir ürünü olduğu doğru mu?
Doğru tabii ki. Evanjelikler, kendilerine vaadedildiğine inandıkları “İncil Ülkesi”ni ele geçirmek için sert, şiddetli tutumlar benimsiyorlar. Gizli, uzun vadeli planlar yapılmış ve bu planlar hayata geçiriliyor.
Müslüman oluşunuzun Pentagon’da gündeme getirildiğini açıklamıştınız. Bunun anlamı ne?
Bizim Müslüman olmamız Pentagon’da konuşulmuş, evet. Bunları uydurmuyorum. Dikkat çekmek için de söylemiyorum. Hıristiyan dünyasında, kiliseler ile siyasi çevreler arasında bağlantılar, kanallar vardır. İçeriden biri olarak, bu bilgileri duyabiliyorum.
Sizi ölümle tehdit edenler kimlerdi?
Türkiye’nin doğusunda yaşayan Alman asıllı bir misyoner beni ölümle tehdit etti. Amerikalılar ise bana İncil’den Romalılar bölümünün, 6. kısmındaki 11. ayetten cümleler göndererek beni tehdit ettiler.
Ne yazıyor orada?
“Öleceksin” yazıyor. Aldığım istihbarata göre 1 ay içinde bana suikast düzenleyeceklermiş.
1 ay mı?! Kim söyledi bunu size?
İstanbul’daki bir kiliselerden aldım bu bilgiyi. Hıristiyan camiada bulunan bir arkadaşımız var o bildirdi. Bizi uyardı.
Bush da bir nevi misyoner mi? Afganistan’a saldırmadan önce “Bu bir Haçlı Seferi” demişti?
Bush kendisi, dört dörtlük bir misyonerdir. Misyonerlerin tatlı dille yaptığının aynısını o silahlarla yapıyor. Tanrının askeri sayıyor kendisini. Evanjeliklerin beklediği Armageddon savaşını başlattı Bush. Yani kıyamet savaşını.
Misyonerler, Haçlı Seferinin bir parçası mı?
Misyonerler birer Haçlı askeridir. Tarihte 8 Haçlı Seferi düzenlendi silahlı olarak. Dokuzuncusu silahsız olarak düzenleniyor ve etkisi diğerlerinkinden kat kat fazladır. Misyonere sorarsan: “Silahın nedir?” diye, “İncildir” der. Bu, Haçlı ruhunun ifadesidir.
Misyonerler Türk milletine nasıl bakıyor?
Onların gözünde Türk = Müslüman. Batıda ülkü birliği oluşturan asıl şey de Türk düşmanlığıdır. Türk’ün dini, dili, ırkı, kültürü, karakteri bakımından Müslüman olduğu kesindir onlar için.
AB hakkında ne diyeceksiniz?
Avrupa Birliği kesinlikle bir Hıristiyan kulübüdür. Önceden bizim kulübümüzdü, ben o kulüpteydim. AB’li yetkililer Türkiye’ye geldiklerinde ilk önce kiliselere koşarlar. Durumu görmek, Haçlı Seferinin ne aşamada olduğunu anlamak için. Bize sorular sorarlardı, bizi denetlerlerdi. AB’nin uyum yasaları, Hıristiyanlığa uyum yasalarıdır. Yarım üyelik, şartlı üyelik adı altında bizi yarı sömürge haline getirecekler.
Kitap yazıyormuşsunuz?!
Hıristiyanlıkta, misyonerlik camiasında dönen dolapları anlatıyorum. Bitmek üzere. Biraz biyografik; misyonerlikteki stratejiler, metotlar, hedefler anlatılıyor. Bu kitapta “Bir başpapaz neden Müslüman oldu?” sorusunun cevapları olacak. İsimleri de vereceğim. Misyonerliği tamamiyle deşifre edeceğim. Misyonerlerin milyarlarca doları havaya uçmuş olacak inşallah.
Kitabın adı ne olacak?
“Başpapazken neden Müslüman oldum?”gibi bir adı olacak. Sabahlara kadar yazıyorum. 1 aydır çalışıyorum kitaba. Kısmetse yakında tamamlanacak.
Misyonerlerle nasıl bir işbirliği yaptınız?
İşin para, finans kısmını onlar halletti, bilgi kısmını ben üstlendim. Faaliyete başladık. Bu kilise; Avrupa ve Amerika tarafından, Dünya Kiliseler Birliği tarafından da tanınmakta, desteklenmektedir. İstanbul’daki İncil Bilgilendirme Merkezi tarafından; Van Hakkari, Kilis ve Şırnak’taki faaliyetler için görevlendirildim. O illerde de kilise kurma yetkisine sahiptim.
Pardon, kiliselerin faaliyetleri arasında misyonerlik var mıdır?
Batı’da bulunan her kilisenin programında Doğuda misyonerlik faaliyeti gösterme zorunluluğu vardır. Her kilisenin ‘Doğu programı’ bulunur.
Peki, sizden ne yapmanız istendi?
Aleviler ve Kürtler arasında faaliyet göstermemiz istendi. Biz buna pek yanaşmadık. Tepkiler geldi.
Kim emir verdi, tepki gösteren kim?
Bizim misyonerlik organizatörümüz Jim Mc Donalnd’dır. Ondan emir aldık.
Jim Mc Donald Türkiye’ye mi geldi?
Tabii ki evet. Türkçe eğitimi aldı burada. Ben Türkçe İncil dersi verdim kendisine. Mark Johnson ve Kore asıllı Paul Kim adlı misyonerler de gelmişlerdi. Bunlar CAMA adlı misyoner grubunun üyeleriydi.
Bu misyoner grubuyla beraber, Türk halkına ne anlatıyordunuz?
Bir kere bizim öğrettiğimiz Allah inancı ile Kuran’daki Allah inancı aynı değildi.
Yani?
Biz, ‘İslam’ı çürütme’ tekniği ile çalışıyorduk, maalesef. Akademik çevreye akademik, sokaktaki adama sokaktaki adam gibi yaklaşıyorduk. Makyavelist bir yaklaşımdı bizimki. Sosyoloji ve psikolojiyi iyi biliyorduk. Sevgi dolu gibi görünüyorduk. İnsanlara para, iaşe yardımı yapıyorduk. Onların güvenini kazanıyor, sonra onları bir boşluğa düşürüyorduk.
Ne boşluğu?
“Bak Avrupa modern ve Hıristiyan ama sen Müslüman ve aşağıdasın” diyorduk.
Bu söz etkili oluyor muydu yani?
Biz bu etkiyi uyandırmanın eğitimini aldık diyorum size. Ben Türkiye için yetiştirilen en önemli 10 adamdan biriydim.
Birkaç gün önce bir pastör, bir ruhani lider idiniz. Şimdi bambaşka şeyler söylüyorsunuz.
“Veni, vidi, vici” [Geldim, Gördüm, yendim. – Büyük İskender.] Ben de geldim, gördüm, konuşuyorum işte. Misyonerler emperyalistlerin öncüsü, siyonistlerin işbirlikçisidir. Türkiye’yi “Bible Land” [İncil Ülkesi] olarak görüyorlar. Irak’ı Hıristiyanlar aldı işte. Asıl vaadedilmiş kutsal Hıristiyan toprakları Anadolu. En önemli 7 kilise buradadır. Tanrı “99 işi ben yapacağım, 1 işi sen yap ve savaş” diyor İncil’de. Buna inanıyorlar. İncil’de tüm kutsal topraklar, Mezopotamya, Anadolu ve Ortadoğu vaadedilmiş. Harran’da 48 bin dönüm arazi Amerikalılar tarafından satın alındı! Görmüyor musunuz?
Ciddi misiniz?!
Oraların Amerikalılara satılışına aracılık eden emlakçılardan biri kilisemizin üyesidir, tanıdığım biridir.
Şimdi, siz Alevilere ve Kürtlere Hıristiyanlık propagandası yapmak istemediniz...
Misyonerlerin söyledikleri tamamen yalandır. Silahla yenemeyeceklerini anladıkları için azınlıkların ayaklanmasını sağlamak istiyorlar. Kültürel yapıyı, bağı kopararak...
Hıristiyan yapılan Aleviler, Kürtler aslında Hıristiyan kabul edilmiyorlar fakat, öyle mi?
Dedim ya, ben baş papazdım, inanmıyor musunuz? O zavallılar yalnızca Hıristiyan’a benzetilmiştir. “Haleluya” dese de, kilisede mum yaksa, vaaz dinlese, Meryem Ana’ya yakarsa da... Asıl Hıristiyan onun çocukları kabul edilir. Bunun için biz akademide çocuk eğitimi, çocuk psikolojisi, teoloji, psikoloji, sosyoloji, tarih, mitoloji, yorumlama sanatı, dilbilgisi, hitabet, karşılaştırılmalı İslam... dersleri aldık.
Karşılaştırmalı İslam mı? O ne?
Kuran’daki bilgileri İncil’le karşılaştırıp, sonra Kuran’dakilerin sahte olduğunu söylerdik.
İslam’ı kötülemek için yani?
Yobaz olarak gösterdik Müslümanları, şimdi de terörist olarak gösteriliyor. Müslümanlar, yobazlıktan teröristliğe geçtiler, farkında değil misiniz? Bunu kim yaptı? Cami, tespih, başörtüsü denilince akla artık makinalı tüfek geliyor! Bunu Hıristiyan misyonerler ve Batılı siyasiler hep birlikte başardı.
Yani işin siyasi yönü ile misyonerlik içiçe?
Her şey içiçe. Mesela Türkçe’nin İngilizceleştirilmesi, mesela turizmin yayılması, televizyonlardaki yayınlar bunun bir parçası.
Ne zaman Müslüman olmaya karar verdiniz?
2 hafta önce Müslüman oldum.
Birdenbire mi?
Ben İslam’ı da iyi araştırdım.
Bir yandan ‘İslam’ı çürütme’ faaliyeti içindeydiniz, fakat bir yandan da...
Evet, biz Muhammed’in sapkın din adamı Bahira tarafından eğitildiğini söylerdik insanlara.
Fakat şimdi İslam’a döndünüz?
Elhamdülillah. Ben Türk’üm, İslam’ı seçtim. Şu anda Hıristiyanlığı putperestlik olarak kabul ediyorum. İslam’da takiyyecilik, ikiyüzlülük yoktur. Zaten, Hıristiyanlığı eleştirmeye, sorgulamaya başlamıştım. Allah nasip etti, hidayete erdim.
Peki ya yıllarca Hıristiyan yaptığınız, kilisede vaaz verdiğiniz insanlar? Onlara ne diyorsunuz?
Hıristiyan cemaate de duyuruda bulunuyorum. Yumuşak bir dille hakikati söylüyorum. Onlar arasında İslam’a dönen bazı kişiler var.
Artık papaz değilsiniz. Yani işinizi, maaşınızı kaybettiniz? İyi kazanıyor muydunuz?
Evet. Lüks bir yerde oturuyorum. Herkes bilir. Rahat bir hayatım vardı. Fakat artık Müslüman’ım, elimi taşın altına koydum. Kayıplarımı, parayı hesap etmedim. Şu anda gönlüm zengin. Çünkü Müslüman’ım. Çok şükür bizi bağlayan zinciri, boynumuzdaki halkayı kırdım. Hıristiyanlaştırılanlar, misyonerlerin, Batı’nın kölesi durumunda. Ben bu zincirden kurtuldum.
Medyadaki misyonerlik tartışmalarına ne diyorsunuz?
Hiçbiri kuru laftan öteye geçmez. Hıristiyan misyonerler gerçeği çarpıtıyorlar. İnanç özgürlüğü sözü geçince, herkes öyle kalakalıyor. Bu halkı soytarı durumuna düşürüyor misyonerler. İnsanların cebine 3-5 bin dolar koyunca, zavallılar her şeylerini satıyor!
Camiye gidiyor musunuz?
Cumaya gittim. Hoca kürsüden bizi selamladı, bağrına bastı. Ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Harikaydı.
Kilise ile cami arasında ne gibi farklar var?
Ben kilisede, camideki manevi havayı göremiyorum. Kilisede hep rol var, kilise şov mekanıdır. Camide samimiyet var. Cami hakikaten Allah’ın evi. Camide huzur buluyorum. Kilisede ikiyüzlülük hakim. İnancında samimi olanlara sözüm yok, yanlış anlaşılmasın. Benim hayatım kilisede geçti. Fakat şu bir gerçek ki, misyonerler Hollywood aktörleridir. Mel Gibson bunların eline su dökemez. Bir misyoner kendi niyetini gizler ve size öyle yalanlar söyler ki gözyaşlarınızı tutamazsınız.
Son olarak ne diyeceksiniz?
Allah sonumuzu hayreylesin. Misyonerlik belasını unutturmayacağız. Allah’ın izniyle, Muhammed aşkıyla tam yol ileri!
Çok teşekkürler İlker Bey.
Allah’a emanet olun.
Siz de.
Allah razı olsun.
Son düzenleyen Safi; 6 Nisan 2017 17:12
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
17 Ekim 2006       Mesaj #12
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Komplo Teorileri 1

AKSA JAKOBENLER

Jakobenler Yahudi asıllı Franzsız zenginleri Fransa’nın 80 ilinin 60’ın da isyan çıkarıp halkı ayaklandırdılar.Devrim için yapılan isyandan sonra bütünlüğü bozulmuş olan ülkeye Alman orduları doğudan ve kuzeyden İngilizler de batıdan ve güneyden saldırdılar.Fransa bitmiş tükenmiş çaresiz haldedir.Jakobenler 1789 devriminden sonra 2 Haziran 1793 te Maximillian Robespirre başkanlığında yönetimi ele geçirdiler ve kısa zamanda işgal güçleri ülkeden def ettiler.Tüm dünyadaki gibi Fransa’nın da ekonomisi Yahudilerin elindeydi Jakobenler tahılda spekülasyon yaratıp yapay bir buğday darlığı yarattılar buda çok geniş bir açlığa yol açtı halk kısa zamanda ayaklandı şimdiki anlamıyla Fransa da sosyal patlama yaratıldı.Bu Jakobenlerin torunları şimdi Amerika da Amerikan siyasetine yön veriyorlar her dönemde aynı saldırgan sapık siyaset, sadece isimleri renkleri değişiyor sayıları 20 aşmayan “ think-thank Yahudi sermayeli resmi olmayan kuruluşlar.Washington’un izlemesi gereken politikayı belirliyorlar gibi gözüküyorlar ama bunlar Kuru Kafa ve Kemikler Tarikatı, İlluminati Tarikatı’nın senaryosunu yazıp uyguladığı Yeni Dünya Düzeni’nin piyonları,Türkiye içinde son derece düzgün tıkır tıkır saat gibi işleyen sapık kıyamet senaryoları üretmekteler.Jakoben torunu Amerikan aydınları pkk terörünü kürtlere kimlik kazandırma misyonu olarak görüyorlar.ABD ve İsrail’in himayesinde kurulan kukla kürdistan ile kürtler siyasileşecek,kendi güvenliği için Türkiye’nin kırmızı çizgilerini Ortadoğu’da çiğneyerek 50 yıldır müttefik gördüğümüz ABD bizi saf dışı edip Kuzey Irak’ta ikinci bir İsrail kurup petrol gelirleri ile Kuzey Irak’ta ki Kürtleri refah içinde yaşatıp intihar saldırıları ve aşiret savaşları yüzünden devretmediği Irak yönetiminde kürtlere yer verecek.
Sponsorlu Bağlantılar

Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu da ki Türkleri de etkilemeye çalışacaklar.Türkiye’de yayılan Amerika karşıtlığı Genelkurmaydan gelen Amerika karşıtlığına “ gayet normal” açıklaması vb işlevler sonrası think-thanklar Türkiye’ye savaş açtı.25 yıllık planın 5 yılı kaldı 1984 de başlayan pkk terörü ile şimdiki kurulan kukla kürdistan devletinin amacı aynı Türkiye de ki Türklerin yaşadığı GAP bölgesini kontrol altına almak Kuzey Irak ta ki kürtlerin petrol gelirleriyle artan refah düzeyine imrenen Doğu ve Güneydoğu Anadolu Türklerimiz İsrail ve Amerika’nın himayesine girmeyi isteyecekler isyanlar başlayacak GAP bölgesine kürt bayrakları asılacak azınlık olduklarını kabul ettikleri anda tamamen iş bitmiş olacak.kürt sorunu 100 yıl önceki sömürgecilik düzeni,şimdi demokrasi insan hakları ile ülkeleri teslim alıp ulus devleti parçalayıp yerine kukla devletler yaratmadır. GAP bölgesinde Amerikalı ve İsraillilerin toprak aldıkları hamile Yahudi kadınların gelip Urfa Diyarbakır’da doğum yapmaları ve şimdiki İsrail Genel Kurmay Başkanı Diyarbakır doğumlu Moşe Yaalon’un asker kaçağı olduğundan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldığı hiçbir yerde açıklanmıyor.Bölgede pkk ile ilişkisi olmamış saygın kişiler ve şirketler İsrail ve Amerika adına toprak alıyor.GAP bölgesi elimizden gidiyor Filistin gibi topraklarımız satılıyor.Zaten ellerindeki medya ile Amerikan karşıtlığı potasını eritip istediklerini yapacaklar think-thank lerin yazdıkları sapık senaryolar da saat gibi işlemeye devam edecek.Bu düşünce kuruluşları Amerikan yönetimi için Türkiye’ye karşı savaş başlattı Metal Fırtına kitabı da bir psikolojik savaştır halkın beynini ele geçirmedir bunu yaptıkları anda zaten ülkeyi de ele geçirdiler demektir..Kitap İngiliz ve Amerikan kaynaklıdır kitabın en az bir bölümünün asıl metni İngilizce’dir kitapta Türk ordusunun silindir gibi ezileceği Amerikan ordusunun yenilmez süper güç olarak gösteriliyor T.S.K kuvvetlerinin dağlara fare gibi kaçtıkları gibi asılsız iğrenç iddialara yer vermişler Amerika ordusu serseri çapulcu sivil hayatında dikiş tutturamamış sırf macera için askerlik yapan paralı askerlerden oluşur.Yenilmezliği falan yoktur.Bu iki yazara da Türkçe ye çevrilmek üzere verilmiştir.Amerikan düşünce kuruluşları think-thankler halkın beynini ele geçirdikten sonra devreye George Soros giriyor aslında George Saros değil tüm dünyada iktidar kuran bütün siyasilerin okumak için aldıkları Rhodes ve Rockefeller burslarınındı arkasında olan Rothschild ve Rockefeller aileleri vardır bu ailelerden Rothschild ailesi 2000’li yıllara 3 Trilyon dolar Rockefeller ailesi de 2 Trilyon dolar servetle girdiği biliniyor.

Yahudiler için bir vatan gerekliydi vatanda Siyonizm’in birinci efsanesi Kudüs’te bir Yahudi devleti her şey hazırlandı ancak Yahudiler yaşamlarını işlerini bırakıp göçe zorlanmalıydı Hitler’in yükselişin de dünya bakancılık ve enerji sektörünü tekelinde bulunduran iki ailenin olduğu ayrıca Amerikan Merkez Bankası olarak gördüğümüz Federal Rezerv Bank’ında sahipleri olduğu söyleniyor.Bu aileler tüm dünyadaki sivil toplum kuruluşlarını örgütlüyor.Türkiye de ki sivil toplum kuruluşlarınabir yılda 1 milyar dolar para aktardılar.Amerika da ki Yale,Oxford,Harvard Üniversitelerine de kaynak aktarmaktalar.Bu üç üniversiten mezun olanlar Amerikan yönetimine gelmekteler Yale’nin 2005 bütçesi 35 milyar dolar Oxford’un 30 milyar dolar Harvard’ın ki 28 milyar dolardır Bu üç üniversitenin bütçesi Türkiye’nin dış borcuna yakın sayılır. Rothschild ve Rockefeller Amerika’yı iç borç verip vergi geri dönüşü ile sömürmekte .Bu iki ailelerin Türkiye de ki ayağı TÜSİAD tır TÜSİAD da Rothschild ve Rockefeller’ların işlerini Türkiye de üslenmiş durumda TÜSİAD’ın Türkiye de ki misyonu borsa spekülasyonu yaratmak para ile oynamak değil ekonomi için de zaten borsa önemli değil TÜSİAD’ ın görevi döviz kurları ile oynamak. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nı markaja aldıktan sonra tamamen by-pass edip kuru istediği gibi yükseltip sanayi-üretim ekonomisini vurmak kuru düşürüp bankacılık sektörünü çökertmek kurdaki ufak oynamalar ile bile ekonomi zorlanıyor şimdiki gidişata bakarsak petrol fiyatları çıktıkça Türkiye ödeyeceği fatura artacak kurlar yukarı fırlayınca kamu zamları gelecek ülkedeki tüm sermaye hareketleri sıkışacak ve kilitlenecek sonuç gene aynı olacak Türk ekonomisi gene batacak.

Kasım 2000,2001 Şubat krizleri Amerikalı spekülatörler ile yapıldığı gerçeğini kabul etmeyenlerimiz var.Bankaların içlerini boşaltanları ihaleye fesat karıştıranları Amerikalılar yaptı demiyorum ama hazinenin içi bir gecede 50 milyar dolar boşaltıldı ve piyasa da 10 milyar dolarlık döviz spekülasyonu yaratarak koca ülkeye yıktılar.Merkez Bankası Müdürü Gazi Erçel Bildenberg toplantılarında kendi yandaşlarına haberi uçurdu.Türkiye’yi ABD’nin kucağına oturtup bir günde % 50 fakirleşip 20 milyon insanı işsiz bırakan esnafı kan ağlatan sürecin sorumlusu Büyük Klüp,Rotary,Lions ,Bildenberg’in üyeleri olan holding patronlarıdır TV de çıkıp battık yandık diye timsah gözyaşları akıtarak milleti salak yerine koydular hepsi zaten bütün Türk Lirası mevduatlarını dövize çevirdi göstermelik olarak ta bunlara ve ahbaplarına haber uçurdu diye Merkez Bankası Müdürü yargılandı.Kurtarıcı olarak da Kemal Derviş gönderdiler.Türkiye’yi güçsüz düşürüp IMF olan 1.5 milyar dolarlık borcu ötelemeyip dilenci durumuna düşürüldük.Şimdi Türkiye Amerika ilişkisine bakarsak Amerika bir fil Türkiye koyun durumun da ,Amerikan yönetimi “Ben dev bir fil sen ise mecburen koyunsun gel yatağa girelim muhabbet edelim ”diyor.

Amerikalılar ne yapacakları işine önce film çekip,kitap yazıp harekatın denemesini yapıyorlar bunu yapmaları da ki amaç işgal edilecek ülkenin nabzını ölçmek gelecek tepkiler ile planlarını yeniden oluşturmak , yeni çektikleri sinema filmlerinden birinde Türkiye’nin Polonya Büyükelçiliği beyaz kadın ve uyuşturucu ticareti merkezi gösteriliyor Batı Yakası yapımda Türk ailesi aşağılanıyor vb yapımlar olacak.Amerika artık kendi toprakları için oluşturduğu halkına tattırdığı refahı korumak için savaşmak zorunda 200 yıllık bir ülke Türkiye,İran,Rusya gibi 1000 yıllık ulus devlet anlayışı yok halk ancak para ile bütünleşiyor.Bitmek bilmeyen stratejik araştırmalar analizler yapmak zorunda,yaptığı sinema filmleri çıkardığı kitaplar ile hedefleri önceden belirleyip belli bir süre göz hapsi sonrasında tehdit süreci bahane araçları olan nükleer,kimyasal silah varlığı İran yılardır kaynayan ülke Muhammed Hatemi tarafından biraz rahatlatıldı İran derin devletini başı olan Muhammed Rafsancani 1999 ve 2000 de ki öğrenci olayların da İran istihbaratı SAVAMA ile suçsuz o kadar insanı fişledi ki ülkede temiz insan kalmadı sürekli kaybeden bir toplum oluştu her an İsmail Cem’in hiç ağzından düşürmedi sosyal patlama oluşabilir.

Amerikan yönetimine göre İran’ı karıştırmak kolay 20 milyon Azeri 5 milyon kürt yaşıyor.İran Irak ve Afganistan gibi dışarıdan yönlendirmeyle yıpratılıp parçalanacak bir ülke değil. 2 kere İngilizler desteği ve bir kerede Sovyet desteği ile Azeriler ayaklanıp devlet kurmaya çalıştı hepsi kanlı bir şekilde bastırıldı.11 Eylül den sonra İran yeteri kadar zayıf görünseydi atılan iftiraların daha ileri boyutlarındaki iddiaların hedefi olarak işgal edilecekti.Suriye ve İran birine yapılan bir ABD saldırısında diğeri otomatikman savaşa gireceği bir anlaşma yaptılar.ABD kürtler ve Azerileri kullanarak İran’ zayıflatıp işgal edebilir bunun içinde Türkiye’ye ihtiyacı var Kuzey Irak’ta ki kürt devleti ve çuval geçirme olayından sonra Türkiye’den destek bulamaz, yapılacak CİA kurduğu üretilen kimyasal silahların direkt olarak İsrail’e satan Yalova da ki AKSA AKRİLİK A.Ş adı altında çalışan kimyasal silah üreten bu tesisi İran’dan atılan bir Amerikan füzesi ile tesisi vurup İran’dan Türkiye’ye kimyasal bomba atıldı denilip İran-Türkiye savaşı çıkarıp bir taşla iki kuş vurmak.Türk halkının % 82 si Amerika’yı açık tehdit olarak görüyor şimdi ki durumda ve gidişatta ne AKP ’nin ne de şimdiye kadar gelmiş yönetimlerin suçu va.
Son düzenleyen Safi; 6 Nisan 2017 17:13
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
18 Ekim 2006       Mesaj #13
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Komplo Teorileri 2

PATRİK VATİKAN

Ruhban okulunun açılması için planlı bir biçimde yılmadan mücadele veren Fener Rum Patrikhanesi,hedefine yavaş yavaş ulaşıyor.Türkiye Cumhuriyeti Kanunlarının engellemelerinden kurtulmak için Fener Rum Patrikhanesi,Lozan Antlaşması gereğince azınlık statüsünden dolayı,Patrik ve kendisine bağlı 12 metropoliti ancak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan ruhaniler arasından seçilebilir.Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin uygun görmediği,onaylamadığı herhangi bir ruhani bu göreve aday bile gösterilemez.Bu kısıtlamadan dolayı Fener Rum Patrikhanesine Vatikan Statüsü verme düşüncesi yani Ekümenlik talebinin nedeni budur.Ekümenlik damgası altında Kostantinople olarak çalışan Patrikhane,Türk ve Rum işadamlarının satın alıp hibe ettikleri gayrimenkulları İstanbul'u sorunlarından kurtarma projeleri,restorasyon,yeniden doğuş gibi gösterip.Şehri esas kimliğinden çıkarıp.Birleşmiş Milletler,Avrupa Birliği,UNESCO ve Dünya Kiliseler Birliği gibi kuruluşların parasal yardımıyla şehrin eski bizans ve Hıristiyan çehresi ön plana çıkaracak ve sonrasında Mülkiyetine sahip olduğu çevre arazileri yerleşime kapatarak,kendi kontrolüne almaya çalışılacak.Proje Fener ve Balat’ın yeniden doğuşu projesiyle başladı.Türkiye'de büyükelçilikleri bulunan tüm Hıristiyan ülkeler,Patrikhane civarında yeni adıyla Kostantinople de birer Din Ataşeliği açacak.Bunlar bir süre sonra Vatikan olacak İstanbul da gelecekte Hıristiyan devletlerin büyükelçilikleri olacak.

Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, UNESCO gibi uluslar arası kuruluşlar tarihi İstanbul’u Açık Şehir haline getirecek,Türkiye'nin hükümdarlık hakkı tartışmaya açılacak.Türkiye artık bu gelişmeler sonrasında yaşanacak olayların önüne geçemeyecek.Başta Birleşmiş Milletler,Avrupa Birliği,Dünya kiliseler Birliği,UNESCO gibi birçok uluslar arası kuruluş, tarihi İstanbul’un restorasyonunda katkı sahibi olacak.Şehrin bizantinist ve Hıristiyan karakteri ön plana çıkarılacak.Sonuç olarak şehir bu haliyle dünyaya açık bir ortak şehir haline getirilince, dini ataşelikleriyle, kültür mozaiğiyle artık bir Türk şehri değil, şimdilik sembolik de olsa 300 milyonluk Ortodoks dünyasının kalbi ve kıblesi olacak.Bu safhada Patrikhanenin önderliğinde bizans yeniden inşa edilmiş olacak.Önce İstanbul'un tamamı,kademeli olarak da boğazların Avrupa yakasındaki topraklarımız elimizden çıkarılacak.Ekonomik darboğazlarla boğuşan,dış baskı ve ambargolarla bunalan, yeniden hortlayan pkk terörü ve sözde dost komşularıyla boğuşan Türkiye bu safhada dünyayı karşısına alamayacak,mücadelede edecek ama hiç bir yerden destek de bulamayacak.1941 yılında Fener'de yanan kilisenin yapılmasında maddi destek veren Panayot Angelopulos.Olympic Havayolları sahibi,Fener Patriği yurt dışına çıktığı zaman Angelopulos’un,tahsis ettiği uçaklara biniyor.Olympic Havayolları sembolü kaldırılıyor yerine bizans bayrağı geliyor.Bartholomeos yabancı ülkeleri Bizans Devlet Başkanı sıfatıyla ziyaret ediyor.Rahmi Koç,İstanbul Heybeliada'da Ruhban Okulu'nun açılması ile ilgili ”Biz ne dersek diyelim,Fener Rum Patriği Bartholmeus'u tüm dünya ekümenik olarak tanıyor.

Ben de Patriği,Papa ile bir tutuyorum,Papa İtalya’ya ne getiriyorsa,Patrik de Türkiye'ye onu getirebilir” diyor. Vatikan ile İtalya arasında imzalanan Lateran Antlaşmasına göre:İtalya,Kutsal Papalık Makamı’nın egemenliğini tanır.İtalya, Papa’nın Vatikan da ki egemenlik otoritesini ve mülk sahipliğini tanır.Vatikan Kenti'nde yasayanlar, Papa’nın yönetimi ve egemenliği altındadır.İtalya Cumhuriyeti, Katolik Kilisesi'ne,her derecede okul ve eğitim enstitüsünü serbestçe açma hakkini tanır.İtalya Cumhuriyeti,din kültürünün değerini anlayarak ve Katolik Kilisesi ilkelerinin İtalyan halkının tarihi mirasının bir parçası olduğunu düşünerek,Üniversiteler hariç,her düzey ve derecedeki devlet okullarında Katolik dininin öğretileceğini garanti etmeyi sürdürecektir."Vatikan’a bağlı papazlar ve diğer din adamları İtalya devleti tarafından askere alınamazlar.İtalya Hükümeti, Papa'ya bağlı Rahip, Papaz ve Din Adamlarına,Devletin ordusunda, manevi destek sağlamak amacıyla, makam verecektir.Bu anlaşmanın aynısı ekümenlik verilmesi halinde Patrik ve Türkiye Cumhuriyeti arasında imzalanacak.Fener Rum Patriği’ne ekümenik unvan verilmesi isteyen yalnızca Rahmi Koç değil.

Amerika en üst düzeyde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne bu yönde baskılarını sürdürmektedir.Avrupa Birliği’ne girme yolunda Türkiye'nin bugüne kadar imzaladığı, yazılı kabul ettiği tüm anlaşmalarda,Fener Rum Patriği’ne ekümenik haklarının tanınması ısrarla yer almıştır.Kıbrıs’ı Rumlara verdiğimiz gibi, Fener Rum Patriği’ne de ekümenik unvanının verilmesiyle İstanbul da Ortodoks Din Devleti'nin kurulmasını kabul edeceğiz.Patrikhanenin Misyonerlere destek olmadığı söyleniyor.İnanılması güç sırları,gizli geçitleri,şifreleri ve yeraltı yollarıyla Dünya’nın en esrarengiz devleti Vatikan, misyonerlere desteğini gizlemiyor.Vatikan’ın servetinin tam olarak ne kadar olduğu hiç bir zaman açıklanmayan bir sırdır.Yıllık gelirleri bazı kalemlerde açıklanır,yaptığı açıklamalar biraz da abartılarak gösterilir ancak mal varlığı tam olarak asla açıklanmaz Vatikan tam bir Bezirgan gibidir,daima gelirlerinin azlığından yakınır ama ilginçtir ki her geçen yıl biraz daha zenginleşir,biraz daha fazla para kazanır ve güçlenir.

Vatikan’ın bu Siyasi+Ekonomik+Dini otoritesinden sıkılan Evangelist Amerikan yönetimi CIA tarafından 13 Mayıs 1981 yılındaki Mehmet Ali Ağca’nın ve Oral Çelik’in gerçekleştirdiği kimilerini göre başarısız bu suikastı Türk Gladiosuna ihale edip Vatikan yönetimine gerçek bir nota verdi.Suikasttan sonra CIA suikastın KGB ve Bulgarlar tarafından planlanıp uygulandığına dair yoğun bir propaganda faaliyeti başlattı.Bu tezin geçerlilik kazanması için CIA'nin tüm yönlendirme olanaklarını harekete geçirdi.1965 yılında tamamlanan 2.Vatikan Konsili’nde alınan kararlar çerçevesinde Vatikan,başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu’da,Orta Asya da ki Türk Cumhuriyetlerdeki Hıristiyanlaştırma faaliyetlerine hız verdi.Kendi yayın organlarında Müslüman Kürtleri savunur pozlarında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ağır hakaretler yağdırmaya başladı.Misyonerler her bölgede farklı çalışıyor.Güneydoğu'da Kürtçe İncil ile Kürtçe dini kitap ve CD dağıttıkları,Hıristiyanlık propagandası içeren Kürtçe filmleri yayınlamak için yerel televizyonlara büyük paralar teklif ettikleri ispatlandı.Vatikan ile bağlantılı çalışan misyonerler,Sakarya'da 3 bin depremzedeyi Hıristiyanlaştırdı.Faaliyet kapsamında konsoloslukların,kiliseler aracılığıyla yapılan vize başvurularını anında onayladığı,öğrencilere de bedava üniversiteye hazırlık kursu verildiği belirlendi.Türkiye için hedefin,10 yıl içinde 5 milyon kişiyi Hıristiyanlaştırarak,yeni bir azınlık yaratmak olduğu belirlendi.Türkiye'deki misyoner çalışmaları,Ermeni Toprakları Merkezi,Avrupa Kiliseler Birliği,Ortodoks Kiliseler Birliği ve Dünya Kiliseler Birliği üyesi kişiler tarafından yürütülüyor.Son zamanlarda bu tür faaliyetlerde Türkiye'nin sempatisini kazanmış olan Güney Koreliler kullanılıyor.Türkiye'deki misyoner faaliyetleri,Karadeniz'de Pontus Güneydoğu'da Yezidîlik,Keldanîlik,Hıristiyan Kürtler,Doğu Anadolu'da Ermenilik,Ege Bölgesi ve İstanbul'da ise Hıristiyanlığın Eski Toprakları şifreleri ile gündeme getirilip,etnik kökenler öne çıkarılıyor.İsrail’in 2003 yılında çıkan yasa ile GAP’ı nasıl satın aldıklarına şahit olduk.Evangelistlerin İncil’i prense göre,GAP 3. Dünya Savası yani Armageddon için kurulmuş.

Evangelistler,Türkiye’de faaliyetlerini sürdürüyor GAP bittikten birkaç yıl sonra,doğudan gelecek milyonlarca asker,GAP’ın kuruttuğu nehirden geçecek.Böylece Kıyamet Savaşı denilen farklı dinlerin savaşı Armageddon başlayacak.Evangelistler'in amacı,tüm dünyayı Hz. İsa’nın mesajı ile tanıştırmak.Bu süreç tamamlandığında Hz. İsa dünyaya dönecek ve kendisine inanlar ile birlikte yeniden göğe yükselecek.Bu göğe yükselmenin ardından,Armageddon olarak adlandırılan 3. Dünya Savaşı çıkacak ve 7 yıllık bir kaos ortamı başlayacak.İşte Ortadoğu’da cereyan edeceği tahmin edilen Armageddon’un ve bunu la ilgili tahminlerin Turkiye bağlantısında ilginç bir durum ortaya çıkıyor.İddialarına göre Türkiye’de özellikle 17 Ağustos depremi sonrasında misyonerlik faaliyetleri ve din değiştirenlerin sayısı arttı.Türkiye,Protestan Kiliseler Birliği’nin resmi rakamlarına göre, birlik üyesi kiliselere bağlı yaklaşık 3 bin Türk vatandaşı Evangelist teolojiyi benimsemiş durumda. Bu rakamın birlik üyesi olmayan kilise cemaatleri ile birlikte 5 bine yaklaştığı tahmin ediliyor.Tüm misyonerlik faaliyetlerinin altında Evangelist teolojinin ana omurgasını oluşturan,Hz. İsa’nın müjdesini herkese ulaştırmak şartı ve bu yolla, İsa’nın dünyaya dönüşünün çabuklaştırılabileceği inancı yatıyor.Büyük Ortadoğu Projesi dinsel perde arkası bölgemizdeki işgaller de Evangelistlerin Armageddon inancı doğrultusunda oluşturulmuş Haçlı projesidir.Evangelistlere göre, Armageddon savaşı, Kudüs yakınlarındaki Magedon ovasındaki tepelikte olacak bir Deccal savaşıdır.Bu savaşın öncesinde ise İsrail’in inancında belirtilen sınırlara kadar genişleyerek Büyük İsrail olması şarttır.Armageddon savaşının ardından Evangelistlerin tanrısı Davut’un tahtında Mesih’i hakim kılacak.Böylece dünyevi olan Yahudiler, hem de uhrevi olan Hıristiyanlar muratlarına erecek Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi’nin yerli dinler arası diyalog tezgahtarları,medeniyetler arası çatışma yok diye geveleyerek,aslında Evangelistlerin bu Armageddon hedefini ve hevesini örtmeye çalışıyorlar.Armageddon Savaşı Müslüman ordusunun İsrailoğullarına saldırmasıyla çıkacak.Evangelistler,Armageddon Savaşı’nda İsrail’in desteklemesi gerektiğini savunuyor.Hz. İsa da İsrail Aslanı olarak dünyaya gelmiştir. Yahudiler,Müslümanlara karşı Armageddon Savaşı’nı kazanmadıkça,Hz. İsa tekrar yeryüzüne dönmeyecek.İsa’nın dönmesi için savaşın çıkması ve kazanılması şarttır.Bu savaşı önce Hz. İsa olmadan Yahudilerdin kazanması lazım.Onun için İsrail ile sıkı bir işbirliği dini nedenlerden dolayı mecburidir. Evangelistler,Hz. İsa’nın tekrar dünyaya geleceğine ve iki bin yıl sürecek bir krallık kuracağına,krallık öncesinde de yedi yıl sürecek büyük sıkıntıdan ve Armageddon savaşından kurtaracağına inanıyorlar.

Alkol bağımlısı olan George W.Bush İncil sayesinde yeniden doğduğu söyleyerek ne kadar sıkı bir Hıristiyan olduğunu kanıtladı.Konuşmalarında sürekli Hıristiyanlığı öne çıkardı bütün senatörlerini bizdeki anlamıyla kökten dinci koyu Hıristiyanlardan seçti kendisini öyle bir kaptırdı ki kendini terörizme karşı haçlı seferlerini başladık dedi. 11 Eylül 2001 saldırıları ardından Bush gibi düşünen ondan etkilenen binlerce genç Ortadoğu da misyonerlik faaliyetlerine başladı,gizli haçlı seferlerine başladılar, Müslüman ülkeler deki misyonerlik faaliyetlerinin artarsa Müslümanlar ile Hıristiyanlar karşı karşıya gelip büyük bir çatışma çıkabilir.Misyonerler nedense kimi gerçek kimliğini gizleyip Müslüman gibi davranıyor kimileride Müslüman kişileri Hıristiyan yapabilmek için türlü taktikler kullanıyor misyonerler Müslümanlara sempati duyduklarını ancak İslamiyet’ten hoşlanmadıklarını söylüyorlar aşırı dinci Evangelistler İslam da Allah inanlarının çocuklarını kendisi için ölüme gönderdiğini ancak Hıristiyanlıkta Allah’ın kendi çocuğu olan İsa’yı insanlar için ölüme yolladığını söyleyerek Hıristiyanlığı İslamdan üstün gösteriyorlar Evangelist başkan Bush Ortadoğu’ya özelikle Müslüman ülkeleri yeniden şekillendirme planları Afganistan,Irak operasyonları sonrasında buralara akın eden binlerce genç Evangelist misyonerler çalışmalarına başladı Türkiye Evangelistleri pek tanımıyor ABD sayıları 40 milyonu aşan ve dünyadaki sayıları 250 milyonu bulan radikal Hıristiyan kilisesi aslında Yahudiliğin Hıristiyanlıktaki Truva atı şimdiye kadar gelen tüm Evangelist başkanların seçim kampanyalarına destek Yahudi lobisinden gelmiştir önceki başkan Bill Clinton un eşi Hillary Yahudi olması yeterli şimdiki Başkan Bush’un tarikatı olan Evengelistler Yahudi inançlarını kendi inançları gibi kabul ederek kendilerini kıyamet günü Yahudilerin Abraham babasının Yahudileri ve Evangelistleri kurtaracağına inanıyorlar.Dünyada ise Evenagelistler Yahudilikten daha da ön plana çıkmaya başladı ve Yahudi lobisinin güçü abartılı bir şekilde sunulurken Evangelistler yani Şahinler hep geri planda kaldı biz nedense Amerika’daki en güçlü lobiyi Yahudi lobisi olarak görüyoruz ama ülkede Başkan seçtiren darbe yapan lobi Şahinler.

Şahinlerin tüm dünyada din olgusu her alanda özellikle bürokraside de ve savaş konularında her geçen gün daha da etkili oluyor dinler barış unsuru olmaktan çıkıp çatışma unsuruna dönüştürülüyor.Amerika’nın Müslüman ülkelere başlaştığı haçlı seferi ülkeye yöneten Evengelistelerin İsrail’in ve İsrail’in çıkarları için dünyayı ateşe verecek kadar Yahudi sempatizanı olmalarının nedeni Evangelisteler Allah’ın insanlara eşit davranmadığına bazılarını birinci sınıf yarattığına inanıyorlar Yahudiler birinci sınıf insanlar Evangelistler ise Yahudilerin amaçlarına yardımcı olacak kişiler,Evangelistlerin kutsal kitap İncili yorumlamalarına göre Allah insanları iki gruba ayırmış Yahudiler ve Yahudi olmayanlar Allah’ın bir dünyevi bir de uhrevi varmış dünyevi Yahudiler için uhrevi sonradan doğmuş Evangelistler Protestanlar Slavlar için,Müslümanlar,Budistler,ateistler vb insanlar ise tanrı için önem taşımayan gereksiz insanlar.Evangelist Başkan Bush göre Yahudilerin planı ile Evangelistlerin Mesih inancı aynı şey dünyadaki milyonlarca Evangelist Mesih Hz İsa geldiği zaman Yahudilerin onlara yardımcı olacağını Yahudilerin düşmanları 15 yüzyıldaki engizisyon mahkemelerinden dolayı Katolik Kiliseleri Roma ile ve Müslümanlar ile savaşılacak ve Hz İsa geri dönecek tüm dünya ki Hıristiyan alemi buna inandırılacak ve dünya bin yıllık Evangelist yani Amerikan egemenliğine geçecek Bush’un elindeki İncil ile Papa’nın elindeki İncil aynı değil Bush’un elindeki siyasi İncil olan prens olmalı, Bush ve Siyoniszim sevdalısı olan Evangelistler Tevrat kaynaklı hareketle Müslümanlara kin ve düşmanlık beslemekte Bush’un inancı Mesih muhabbeti değil korku imparatorluğu kurma.Türkiye Evangelistler Amerikan Şahinleri konusunda pek bilgili değil Amerika’daki Protestan toplumunun koyu bölümünü temsil ediyorlar bu toplumun nüfus gücü Başkanlık seçiminde de etkili oluyor Bush seçilmesiyle Şahinlerin altın çağını yaşıyor planlar ince ince işleyerek üçüncü dünya savaşı için çalışmalar sürüyor Mesih’in gelmesi için kaos ve korku ortamı yaratılıyor.Türkiye’de ki mezhep farkları ve azınlık hakları ile toplumun kafası karıştırıldı misyonerlerin 20 yıllık asıl planı yüzde 99 Müslüman olan Türkiye’de Hıristiyanlığı yayarak ülkedeki sayıları yüzde10 bulmak kaydıyla Türkiye’de bir Müslüman Hıristiyan çatışması yaratmak ve ulus devleti parçalayarak işgali gerçekleştirmek.Zaten ülkemizde olan siyasi bir Mesih var Amerika’nın Ankara Büyük Elçisi Eric Edlman tam bir Mesih,görev yerlerine ve hayatına bakarsak

Ukrayna göçmeni Yahudi bir aileden olan Eric Edelman’ın annesi İstanbul Yahudilerinden olup ana dili gibi Türkçe konuşur ancak Eric Edelman Türkçe bilmiyormuş gibi davranıyor.14 Aralık 1952 Colombus Ohio da doğdu Eric Edelman seçilmiş ırktan olduğu için kariyerinde hızla yükseldi ve kilit noktalarda görevlere getirildi 1980 yılında Amerikan dışişlerin de ki ilk görev yeri Batı Şeria ve Gazne oldu görüşmeler arabuluculuklar yaptı ve birkaç ay sonra İsrail Kudüs’ü başkent ilan etti.Siyonist efsanesi bin yıllık Yahudi rüyası gerçek oldu.İkinci görev yeri Dışişleri Bakanlığı Özel Danışmanı olarak Sovyet İmparatorluğunda göreve başladı ve Sovyet İmparatorluğunun Çöküşüne tanıklık etti Üçüncü görev yeri Doğu Avrupa Direktörlüğüne getirildi Berlin duvarı yıkıldı Doğu-Batı Almanya birleşti ve Varşova Paktı çöktü.1993 yılında Çekoslovakya Prag Büyük Elçiliğine başladı ve Çekoslovakya karpuz gibi ikiye ayrıldı ve Çek Cumhuriyeti ve Slovakya ortaya çıktı.Bu tür başarılarından sonra Cheney’in özel ekibine girdi ve Bush’un seçim çalışmalarına katıldı.İsrail’in aşırı sağcı Likud partisinin danışmanlığını da yapmakta.Şimdiki görev yeri Amerika’nın Ankara Büyük Elçiliği Eric Edelman’ın her gittiği yerlerde yeni oluşumlar devletler oluşmuş Eric Edelman Haziran 2005 te gidiyor Eric Edelman başarısız politikaları yüzünden gitmiyor 2008 de yapılacak olan seçimler çalışmak için ve kendine verilecek yeni görevi bekliyor.,
Türkiye’ye uygulanan kurbağa haşlama politikası kurbağayı direkt kurbağayı kaynar suya atarsanız sıçrayıp çıkar ama soğuk suda yavaş yavaş kaynatırsanız tüm sinir sistemi işlevini yitirir istese de çıkmaz.Satılmış işbirlikçi basın Kıbrıs’ın satılmasını meşrulaştırılıyor Rauf Denktaş’ın çığlıkları işe yaramaz her yönden soruncu dinozor olarak aktarılıyor.

Patrikhane için düşünülen Vatikan modeli dinler arası diyalog olarak aktarılıyor.Doğu Karadeniz’den Rize,Trabzon dan alınan 500 çocuk Yunanistan da yatılı eğitime tabi tutulup Türklükleri silinip siz pontus evlatlarınınız düşüncesi aşılanıp yeni orhan pamuklar George Soros’un çocukları yetiştiriliyor, bunların hepsini yapan ve Diyarbakır da Nevruz kutlamalarını da finansa eden vakıf Türkiye de George Sorso’un çocuklarını yetiştiren TESEV’dir.Nevruz kutlamalarına katılanlara bakarsak dehap Genel Başkanı Tuncer Bakırhan,dep eski milletvekillerinden leyla zana,hatip dicle,orhan doğan, murat bozlak,AP Milletvekilleri felenas uca ve helin baba, emep Genel Başkanı levent tüzel, Norveç Büyükelçisi hans wilhem langua, Marsilya İl Meclis Başkanı joel dutto,kesk Genel Başkanı sami evren,abdullah Öcalan ***inin o…pu kardeşi fatma öcalan ile havva keser,Uluslararası Pen Sekreteri coanne loocom,Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı pkklı osman baydemir,dehaplı bölge belediye başkanları, sanatçı ciwan haco,gülistan perwer,ibrahim tatlıses,çetin oraner ve koma ciya`nın da aralarında bulunduğu çok sayıda sanatçı, yazar, sivil toplum örgütü başkan ve temsilcileri, siyasi parti başkan ve temsilcileri katıldı.Norveç Büyükelçisi AP milletvekili,Marsilya İl Başkanı Uluslararası Pen Sekreteri 29 Ekim de veya 23 Nisan kutlamalarına niçin katılmıyor ve sürekli olarak bölücü partiler bölücü dernekleri ziyaret ediyor Atatürkçü Düşünce Derneklerini,Ülkü Ocaklarını ziyaret etmemeleri böl yönet politikalarının gereği ve işleyişi için halka nüfuz etmekti.
NOT: Paradigmalardan doğan paranoyalara inanırım;ama paradoks`a asla inanmam,Einstein`in dediği gibi Tanrı zar atmaz ! Herşeyin bir ölçüsü mevcuttur,insanlarında bir amacı ..!?
Son düzenleyen Safi; 6 Nisan 2017 17:18
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
21 Ekim 2006       Mesaj #14
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Komplo Teorileri 3

TARİKATLAR

Cumhuriyet tarihimiz büyük ve esaslı uygarlaşma atağı olarak başlamışken1940 lar dan sonra gerici dinci muhalefetle karşı karşıya getirildi.Küçük hesaplar peşindeki siyasi partiler,iktidar olmak veya içlerindeki Cumhuriyet ve Türklük düşmanlarının teşvikiyle siyasi partiler tarafından irticaya tavizler verilmiştir.Ticanilik,Nakşibendilik,Kadirilik,Rufailik güçlenmeye Nurculuk,Süleymancılık gibi yeni gruplar oluşmaya başlamıştır.1949 yılında Ticaniler Mustafa Kemal Atatürk’ün heykellerini kırmaya başlamış heykel puttur Laiklik dinsizliktir Hilafeti kaldıran Mustafa Kemal Atatürk mel’un dur.Türkçe ezan küfürdür diyen Ticani şeyhi Kemal Pilavoğlu 1951 yakalanıp hapse atıldıktan sonra bu tarikat ortalıktan çekilmiştir.Adnan Menderes 14 Haziran 1951 de ezanın Arapça okunmasını teklif etmiş CHP de buna muhalefet etmeyip kabul etmiştir Son 50 yıllık süreçte İslamın siyasal yaşamda,çıkar sağlama aracı olarak kullanılmasının üç önemli dönemi vardır.I. Dönem1950-1960 yılları,II. Dönem 1965-1980 arası,III. Dönem 12 Eylül 1980-28 Şubat 1997 arasıdır.Milli Şef denilen İsmet İnönü ile temelleri atıldı Adnan Menderes ile irtica başladı.1945 yılında kurulan Demokrat Parti ile 1948'de kurulan Millet Partisi, programları açıkça dinci kesimlere ışık yakmışlardır.1945 yılında kurulan Milli Kalkınma Partisi,1946'da kurulan Sosyal Adalet Partisi 1946'da kurulan Arıtma Koruma Partisi.1947 yılında kurulan Türk Muhafazakar Partisi, o dönemde çoğu parti,adeta irticacıya taviz verme yarışına girmiştir.İsmet İnönü’nün CHP si 30 Mart 1950 de 19 türbenin açılmasına izin verir.Ancak 14 Mayıs 1950 de Demokrat Parti iktidara gelir görüldüğü gibi İsmet İnönü iktidar da kalabilmek için verdiği tavizler yetmemiş Adnan Menderes iktidara gelmiştir.İkinci Dünya savaşından sonra Rusya’nın savaş dan galip çıkmasıyla Türk milliyetçilerini vatan haini ilan edip yargılayan İsmet İnönü iktidarı kaptırmamak için Cumhuriyetin temellerine irtica dinamitlerini yerleştirmiştir.Adnan Menderes irticaının velinimeti haline gelmiştir DP millet vekillerine mecliste “Siz İsterseniz Hilafeti de Getirirsiniz” Cumhuriyete ve Türk Ordusuna kafa tutmaya başlamıştır “Ben İstersem Bu Orduyu Asteğmen ile Bile Yönetirim” demiştir.Şimdiki kürtçülüğün temellerine atan kürt saidi Emirdağ da sürgün de iken ziyaret etmiştir.İrtica Türkiye de yeniden hortlamıştır.12 Eylülden sora Turgut Özal ile temelinde kürtçü eğilimli Türkleri kimliksizleştirmeye ve bilinçsizleştirmeye yönelik dincilik devlet desteği almıştır.1922 yılında Mustafa Kemal Atatürk Konya’ya yaptığı ziyarette gittiği bir medresede mollanın biri medreselerin sayılarının artırılmasını ve medrese öğrencilerini askere alınmamasını ister kendisini tutamayan Mustafa Kemal Atatürk “ Ne o yoksa sizin medrese yunanlıları mağlup etmekten halkı zulümden kurtarmaktan daha mı değerlidir millet kan içinde yüzerken halkın iyi çocukları cephede dövüşürken yurt için canlarını feda ederken siz burada genç delikanlıları besiye çekemezsiniz” Atatürk yurt topraklarının üçte ikisini kontrol eden mollalardan toprakları alıp asıl sahiplerine köylülere vermeye karar veririr.Tam bu sırada 13 Şubat 1925 de Şeyh Said isyanı başlar.Dini kökeni olmayan etnik kökeni olan şeriatçı dini ayaklanmadır denilip kürt gerçeğini gizlenmiştir.1922 de Albay Halit ve Yusuf Ziya kürdistan istiklal cemiyetini kurarlar ve ayaklanma tarihini 21 Mart 1925 olarak belirlerler kendi salaklıkları yüzünden isyan kimi bölgelerde erken başlar.İsyanları bastırmak için uğraşılırken İngiliz kuvvetleri Misak-ı Milli sınırları içinde bulunan Musul ve Kerkük’e yığınak yapıp ele geçirmiştir.Bu sırada kürt mücadelesini başlatan Saidi Nursi Nurculuk tarikatı palazlanmaya başlıyor.1877 yılında Bitlis’in Hizan İlçesi Nurs Köyünde doğup 24 Mart 1960 yılında 83 yaşında Urfa’da ölen gençliğinde kürt Said yada Saidi kürdi olarak anılan sonrasında da Nurs’lu olduğunu belli etmek için Saidi Nursi adını kullanmaya başlamıştır.

Nakşibendi Tarikatında bulunmuş Van da Mısır da ki El Ezher İslam Fakültesi benzerini kurmak için çalışmıştır.Volkan Gazetesinde kürdistanın bağımsızlığı yolunda kışkırtıcı tahrik ve teşvik edici yazılar yazmış 31 Mart ayaklanmasına katılmış Milli Mücadelenin zor olduğu günlerde kürt teali cemiyetinin kurucuları arasında olup Milli Birlik ve beraberliği bozmak için elinden geleni yapmıştır.Darbeden sonra, bir gece gelinip mezarı açılarak, tabutu başka sandukaya kondu.Diyarbakır’a götürülüp uçakla Mersin-Kıbrıs istikametinde Akdeniz’in ortasına bırakıldı.Nurcuların ve kürtlerin çoğu,yinede gidip onun mezar yerini,makamıdır diye ziyaret etmeye devam ediyorlar.kürt Said de Konya'da Atatürk'e ricada bulunan molladan farklı düşünmüyor,gençleri askerden kurtarma konusunda, Nur Risaleleri'nin bir parçasını teşkil eden Lem'alar Risalesi'nde söyle diyordu “Risale-i Nur öyle değerli bir kitaptır ki,Kuran’ın onda yansıyan nurlarına hizmet etmek,askerlikten ve kutsal savaştan bile üstündür. Benim elimde fırsat ve param olsa, Risale-i Nur hizmetinde olan değerli kardeşlerimi askerlikten kurtarmak için,bin lira karşılığında bile olsa bedeli öder ve kurtarırım onları.” kürt Said'e göre, risaleler, askerlikten ve hatta kutsal savaştan bile üstündür.Said’i Nursi 1960'da öldüğü zaman risalelerin satışlarından gelen para yüzünden şeyhin yerine geçme hususunda Nurcu elebaşları arasında mücadele ve bölünmeler oldu.kürt Said'in ölümünden sonra Nurcular,çeşitli sebeplerden dolayı kendi aralarında bölünmüşlerdir.Said'e olan inanç hepsinde de tartışmasız olarak mevcuttur. Bu inanç bir otorite seviyesinde olup, risaleler yine Kuran gibi kutsal mahiyettedir.Nurcular, her ne kadar Said'in sağlığında olduğu gibi,kendilerini siyasetten uzakmış gibi gösterip buna karşılık siyasete karışmışlar ise, Said'in ölümünden sonra da aynisi olmuş ve sürekli olarak siyasetin içinde bulunmuşlardır.Demokrat Parti'den sonra, Adalet Partisi, Millî Nizam Partisi ve Millî Selamet Partisi'ni desteklemişlerdir.Yakın yıllarda ise eğitim ve finans alanlarında yoğun faaliyet göstermektedirler.Bu eğitim ve finans faaliyeti ise sanki bir Iran devriminin işareti gibidir.Üstelik çoğu siyasi de oy ve maddi çıkar gibi bazı yollarla etki altına alınmaktadır..Türk-İslam sentezi arkasına gizlenmiştir.Fethullah Gülen ve müritleri, bu son dediğimiz gruptan olup, bir yandan Kürt Said'i baş hazret olarak alırken, bir yandan da Türk Milliyetçilerini saflarına çekmek için Türk-İslam sentezi kisvesiyle insanları aldatmaktadırlar.Nurcularin arasındaki ilk bölünme, Said'in ölümünden sonra ve Adalet Partisi'nin desteklenmesi sırasında meydana gelmiştir.Bir kısmi açıkça siyaset ve basın ile iç içe olmayı savunurken,diğer bir kişim ise bu faaliyeti kabul etmemişlerdir. Ancak bu kabul etmeyenler de siyasete bulaşmışlardır.Nurculukta,bu bölünmelerin dışında, ayrıca, İttihatçılar, Konseyciler, Aczmendiler gibi bölünmeler de meydana gelmiştir.İttihatçılar, Yeni Asya cemaatinden kopan diğer bir gruptur,bunlar tipik anlamıyla, klasik Nurculuğu savunanlardır.Bu kapsamda,Atatürk düşmanlığını ön plana çıkarmışlardır.Liberal sağ ile muhabbet içindekiler,bazı çıkarların da zorlamasıyla bu düşmanlığı açıktan yapmayıp,bu konuya da pek değinmek istemezler.Fethullah Gülen de bunlardan birisidir.Fethullah Gülen'in esrarlı bir şekilde bürokratik,parasal ve öğretim alanındaki yoğun faaliyetlerine karşılık, Nurculuk,yakın yıllarda eylemci grubunu da ortaya çıkarmış bulunmaktadır.Her ne kadar bütün bu Nurcu gruplar ayrı ayrı gibi görünseler bile nihayetinde hepsi de ayni kaynağa dayalı olup,hepsi de ortak bir amaca doğru ilerlemektedir.Gülen, ilimli bir şekilde dinciliği yaygınlaştırıp,Nurculuğu benimsetmeye çalışırken,Nurculuk ayni zamanda eylemlerini de ortaya koymaya başlamıştır.1940'li yılların ticanilerini andıran bu Nurcu kol,Aczmendiler adıyla anılan cübbeli, asalı, uzun saçlı ve sakallı gruptur.Liderleri, ilkokul mezunu,Müslüm Gündüz adli kişidir.Gerek Gündüz ve gerekse müritleri, açıkça Nurcu olduklarını söylemektedirler.Fazla kalabalık olmamalarına karşılık, propaganda amacıyla ortaya çıktıklarında tamamı her yerden gelip eylem yerinde toplandıkları için sanki önemli bir güçmüş gibi bir görüntü yaratmaya çalışmaktadırlar.Halbuki bunlar topu topu300-400 kişilik bir cemaatten fazla değildir Ama ortaya çıkınca hepsi birlikte çıkmaktadır.Bu kalabalık, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin üç dakikada halledeceği basit bir meseledir,fakat nedense göründükleri yerde adeta bir hareket serbestliği tanınmaktadır.Bu da Nurculuğun devlete ne ölçüde tasınmış olduğunun belgesidir.

Devlet çok ayaklanmalar görmüştür,ama yeter ki yerinde ve gerekli tedbirler alınabilsin Aczmendiler,tıpkı Kürt Said'in kıyafeti gibi,siyah bir sarık ve siyah cübbeli olup,hepsi de uzun saçlı ve uzun sakallıdır.Çoğunun saçı da örgülüdür.Tamamı birer asa taşımaktadır.Eylemleri, şimdilik, belli bir noktada toplanıp,cemaat ayinini,yani kendilerine özgü zikirlerini yapmaktır.Ama elbette bu eylem giderek başka mecralara dökülecektir.Camilere gidip, önünde ve içinde tef çalarak zikir yapmaya kalkışmışlardır.Zikir hareketleri ise tam bir tımarhane vakasıdır.Memurların zamları protesto etmek için yaptıkları toplantı ve yürüyüşlerini, acımasız bir şekilde tekme tokat dağıtan Emniyet sıra Aczmendilerin tefli zikirlerine gelince adeta seyirci kalmaktadır.Emniyet güçleri tarafından adeta nezaketle izlenmiştir.Aczmendiler, o gün bütün kinlerini kusmuşlar, devlete ve Atatürk'e hakaret etmişlerdir.Caminin önünde kıldıkları namazdan sonra bir Aczmendi dua ederken, Kan istemiyoruz, bela istemiyoruz, fakat bizi mecbur ediyorlar. demiş, kendilerine zulüm yapıldığını ve bunun Said Nursi döneminde de yapıldığını ileri sürerek,Atatürk hakkında da, devrin Reisicumhuru Mustafa Kemal Deccal'i diye söz etmiştir.Din baronları her yerdedir.Hizbullah'ın tanık olduğumuz bu korkunç cinayetleri işleyecek kertede genişleyip gelişmesi,işledikleri vahşet noktasındaki cinayetlerin yurt ölçeğindeki yaygınlığı insanı ürpertiyor.Ortaya çıkarılan yüzlerce cinayet, binlerce silah, roketatarlar, havan topları,makineli tüfekler, el bombaları, bir orduya yetecek kadar cephanelik, yurdun dört bir yanında gizli ve etkin bir örgütlenme,bürokrasiye ve eğitime sızma tüm bunlar çok ciddi bir şeriat kalkışması hareketiyle,insanlık dışı bir vahşet örgütüyle karşı karşıya olduğumuzu ortaya koymaktadır. Hizbullah, İBDA-C gibi şeriatçı örgütler birdenbire mi ortaya çıktı.Gökyüzünden mi indi, yoktan mı var oldu Bu gelişmeye yardım edenler kimlerdir.Bir yanda adaletsiz bir gelir dağılımı,yıllarca süren adaletsiz gelir dağılımı,dar gelirli kitleleri,sosyolojik olarak doğaüstü güçlerden çare ummaya yönlendirdi.Bu gibi örgütlerin gelişmesine ortam hazırladı.

Sapık iç ve dış küresel kargaşa senaristlerinin yazdığı senaryo yavaş yavaş işlemeye gerçek pisliklerin üstü örtülmeye başlamıştı.Türkiye üçüncü dünya ülkelerinden daha beter hale gelmişti.İrtica yaygarasını kopartıp yolsuzluklara prim verildiği hortumcuların gözettiği anlaşıldı.2001 2002 ekonomik krizlerinde de bu darbeleri tetikleyen ülkeyi sömürenlerin faturası ağır oldu dış borç 100 milyar dolar arttı Türkiye’yi resmen batırdılar.28 Şubat senaryonun benzeri daha yazıldı ve uygulamaya başlandı.George Soros’un çocukları pkk lı tayad’lı lar Cami avlusunda mini etekle dolaşmaya başladı.Türklerin Ergenekon'dan çıkışını temsil eden Nevruz bayramı nedense bir kürt bayramına dönüşmeye başlamış, kürtler, Türk Devleti'ne karşı başkaldıracak yeni bir fırsat kazanmışlardır.Son 20 yıldaki nevruz kutlamalarına bakacak olursak kürtlerin Türk Devleti'ne isyan ettiklerini görmekteyiz.kürtler her fırsatta isyan etmeye,Türk değerlerine saldırmaya, en azından Türklerle aralarına mesafe koymaya başlamışlardır.Sözde Türk vatandaşları Araplarla birleşmeyi ümmetçiliği savunuyorlar,Irak İran, Suriye yıllardır Türkiye’deki kürtleri kullanıyorlar pkk açıktan destek veriyordu.Abdullah Öcalan,Suriye'de gizli servis tarafından korundu.Ahmet Casım Musa kimliği ile yaşayan Öcalan,kurşun geçirmez otomobillere biniyor,Suriye içerisinde istediği yere rahatça gidebiliyordu.Sahte kimliğinde ise Suriye askeri istihbarat Başkanı General Ali Duba'nın imzası bulunuyordu. Suriye pkk ve apo bizde değil açıklamaları yaparken, her türlü faaliyetini bu ülkede rahatça yürüten pkk militanları 1993 Ekim ayından itibaren askeri üslerde eğitilmeye başlandı.Suveyde Askeri Hava Üssü ile Tednur Hava Üssü'nde militanlara helikopter kullanmaları ve hava saldırılarına karşı koyma taktikleri öğretilirken, bir bölümü örgütün üst düzey yönetiminde yer alan 360 Suriyeliye de maaş bağlandığı Türk İstihbarat birimleri tarafından tespit edilen bilgiler arasında bulunuyordu.Bu tür binlercesi örnek verilebilir.Hepsi de ayrı ayrı değerlendirilebilir.İran, Irak Suriyeliler acaba neden aynı dini paylaştığı Türkiye'ye böyle bir adilikte bulunuyordu.Tüm bu olaylar Şeyh Said isyanı Saidi Nuri’nin Nurculuk tarikatı ile kürt faşizmi kürt milliyetçiliği oluşturuldu.Mersin de ki iki ***in Türk bayrağını yakmasına tayad’lıların bölücülüklerine ses çıkarmayan sözde Türk aydınları sesiz çoğunluğun faaliyete geçmesine bayrağına devletine milletine sahip çıkmasından rahatsız oluyorlar,milliyetçilik Türkiye için tehdittir diyen holding medyası pkk propagandalığı yapmaya devam ederse Leyla zananın bölücü siyasetine destek verdikçe İstanbul medyası Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya pkk nın azıttığı dönemlerdeki gibi asker kontrolü ile girer.
Son düzenleyen Safi; 6 Nisan 2017 17:19
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
21 Ekim 2006       Mesaj #15
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Komplo Teorileri 4

KURTLAR VADİSİ

Süleyman Çakır: Alaaddin Çakıçı
Memati: Muradi Güler Alaaddin Çakıçı’nın yardımcısı
Süleyman Çakır’ın Kumarhane Müdürü: Korkmaz Yiğit
Nesrin Çakır: Alaaddin Çakıçı’nın eşi Dündar Kılıç’ın kızı Uğur Çakıçı Bursa Uludağ’da 25 Ocak 1995 de Alaaddin Çakıçı’nın tetikçisi Davut Yıldız tarafından öldürüldü
Şevko: İbrahim Teleman (dizide olduğu gibi İbrahim Teleman’da otel odasının penceresinden intihar etti)
Şevko’nun ölmeden önce konuşmak istediği gazeteci Uğur: Uğur Mumcu
Cerrahpaşalı kardeşler: Karagümrük Çetesi Nuri ve Vedat Ergin kardeşler
Barış Bulmaz: Savaş Buldan ( Hakkarili silah kaçakçısı 10 Haziran 1994 de suikast sonucu öldürüldü )
Önder Zülfü Koşal: Ömer Lütfü Topal (Kumarhaneler kralı 28 Temmuz 1996 da suikast sonucu öldürüldü)
Behiç Türkcan : Behced Cantürk (Liceli uyuşturucu kaçakçısı 15 Ocak 1994 de suikast sonucu öldürüldü)
Avukat Elif Eylül : Şeyda Yıldırım
Süleyman Çakırı Sorgulayan Savcılar:
Öldürülen Başsavcı: Cengiz Engin ( İtalya’da ki gibi bir temiz eller operasyonu başlattılar Alaaddin Çakıçı Sedat Emin Bucak’ı sorguladılar
Diğer Savcı: Engin Baltacı
Şahin Ağa: İbrahim Şahin Özel Harekat Daire Başkanı
Doğu Bey: Mehmet Fuat Doğu ( 31 Mayıs 2004 de vefat etti)
Mito: Miktad Alpay
Abbas Ustaoğlu: Öldürülmesine bakarsak Hiram Abbas suikastı gibi Hiram Abbas’da görgü tanıklarına göre evinden çıkınca belediye işçileri tarafından 26 Eylül 1990 öldürüldü Başında olduğu teşkilat kgt JİTEM gibi bağımsız olması nedeniyle Cem Ersever de olabilir 24 Ekim 1993 de kayboldu 4 Kasım 1993 de cesedi bulundu Cem Ersever’in lakabına Testere denir
Polat Alemdar: Abdullah Çatlı’nın faaliyetlerini işliyor ama tam olarak gerçek bir karakter değil dizi için yaratılmış bir karakter
Abdülhey Çoban : Mahmut Yıldırım(Yeşil) Mahmut Yıldırım’da Abdulhey’in Aslan Beyin not defterini ararken söylediği gibi aşiretler içerisinde görev yapmıştı en son Van Tatvan Mit Bölge Müdürlüğü yaptı
Pala : Korkut Eken
Polat Alemdar Palayı sorgularken adı geçen Apo ya kaç haberini uçuran devlet görevlisi : Çevik Bir
Aslan Akbey’in sorguladığı Amerika’ya bilgi satan devlet görevlisi: bunu yazacaktım ama başım kesin belaya girer bu görevli ve Çevik Bir hakkında bir kitap yazıldı ve toplandı hatırlarsanız bu görevlini adı da geçiyor
Mehmet Karahanlı’ya Suikast girişimini buluna Feraya : Özdemir Sabanacı Suikastındaki Fehriye Erdal
Laz Ziya : Dündar Kılıç ( 1 Ağustos 1999 da kalp krizi sonucu öldü )
Laz Ziya’nın Yardımcısı Orhan : Tarık Ümit
Hüsrev Ağa : Abuzer Uğurlu
Hüsver Ağa’nın Yardımcısı Şeyhmuz : Nejat Daş (25 Aralık 1992 de suikast sonucu öldürüldü)
Yakalanan gemiler Dizideki Nasibim -1 gerçekte Kısmetim-1 Şanslı-S gerçekte Lucky-S gemilerinin sahipleri Nejat Daş olarak gözüküyor ama arkasında Türk Escobarları Hüseyin Baybaşin, Urfi Çetinkaya,Hurşit Han,Sami Yıldırım,Abuzer Uğurlu,Sami Yıldırım,Mehmet Kasar olduğu söyleniyor
İbrahim Ahıskalı: Şarık Tara
Tilki Andrei: Sarı Avni'nin lideri olduğu Pizza Connection uyuşturucu şebekesinde adı geçti CHP İçel Milletvekili Fikri Sağlar'ın sorgu önergesinde Andrei TykinTürkiye'de olduğunu ve Hüseyin Sümbül'e ait bir cep telefonu kullandığını ve Hüseyin Sümbül'ün de Antalya Kemer Beldibi'in de otel kiraladığı ve otelin sahibinin Tansu Çiller'in eşi Özer Çiller'e ait olduğunu açıkladı.Andrei Tykin'in 33 yaşında ve bütün doğu blok ülkelerinde Çakal Carlos'un görevlerini üstlenmiş durumda ( Mossad Ajanı )
Kirkor Terzioğlu: Hayam Garipoğlu
Kürt Bedo: Kürt İdris
Kılıç : Nihat Akgün (25 Kasım 1999 da suikast sonucu öldürüldü)
Testere Nemci : Yaşar Avni Musullulu (Sarı Avni)
Nizamettin Güvenç : Aydoğan Semizer
Tuncay Mataracı: Tuncay Kantarcı
İplikçi Nedim : Nesim Malki ( 28 Ağustos 1995 de suikast sonucu öldürüldü)
Samuel Vanunu : Üzeyir Garih ( 25 Aralık 2001 de suikast sonucu öldürüldü)
Halo: Halil Havar, dizide Halo polis helikopteri ile cezaevinden kaçırıldı gerçekte ise Halil Havar Hollanda dan cezaevinden İtalyan mafyası cia helikopteri ile kaçırdı
Tombalacı Mehmet : Ali Fevzi Bir dizide Önder Zülfü Koşal ölünce bütün kumarhanelere o Tombalacı Mehmet sahiplendi gerçekte Ömer Tüftü Topal ölünce bütün kumarhanelerine ortağı Ali Fevzi bir sahiplendi
Kirve : Sedat Emin Bucak
Mehmet Karahanlı: Birçok karakter işleniyor Tuncay Özilhan bir açıklamasında Türkiye totaliter rejimden yana olamaz dedi aynısı dizide işlendi Aydın Doğan.”kaybolan silahlar kadek te olabilir açıklamasında yer aldı Rahmi Koç’un KKTC de ki paylaşılamayan Karpaz hakında yorumları aynen işlendi Selahattin Beyazıt, Muharrem Kayhan,Mehemet Emin Karamehmet.... Ama en gerçekçi olan Mehmet Ağar
Mehmet Karahanlı’nın gittiği Loca: İstanbul Merkezli Masonik Büyük Kulüp
Mağbet te olan Ankara'dan gelen üye: Mesut Yılmaz yada İsmail Cem
Mağbet te olan Büyükada'dan gelen üye : Altemur Kılıç kim olduğu daha tam bilinmiyor Büyükada da doğmuş ve halen orada yaşıyor Türkiye Yahudilerinin gazetesi Şalom'un da sahibi Alman Hükümeti tarafından Grosse Verdient Kreuz,İngiltere Kraliyet ailesi de Commander of the Victorian Order nişanları verilmiş 13 yıl Amerika da yaşamış
Son düzenleyen Safi; 6 Nisan 2017 17:21
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Dianetik - avatarı
Dianetik
Ziyaretçi
14 Temmuz 2007       Mesaj #16
Dianetik - avatarı
Ziyaretçi
1. Scientology Nedir?
Aşağıdaki tanım L. Ron Hubbard’ın, Scientology’nin kurucusunun, kendi ağzından yaptığı bir tanımdır.
SCIENTOLOGY:
Cevapların, nasıl bileneceğinin bilimidir. Asya ve Batı uygarlıklarının onbinlerce yıllık araştırma geleneğindeki bilgeliktir. Bir yaşam bilimidir. Scientology’nin ruhsal bilgisine dayanarak, yaşam koşullarına arzu edilir değişikler getiren pratik uygulamalar geliştirilmiştir.
Scientology, herkesin şu anda olduğundan daha yetenekli olabileceğini varsayar ve kişiyi daha yetkin konuma getirmek için titiz ve kesin tekniklerle çalışır.

İçerdiği geniş bilgi hazinesi iki şekilde uygulama alanı bulur: Birincisi, kişinin farkındalığını arttıran ve sıkıntılarından kurtulmasını sağlayan ruhsal danışmadır. İkincisi, günlük yaşamdaki çeşitli durumların çözümlerini veren pratik bilgilerdir.
Scientology sözcüğü; Latince “Scio ve Yunanca “Logos” köklerinden gelir. Scio, “kelimenin tam anlamıyla bilmek” demektir ve ology (Logostan) “bilimi” anlamındadır. Batı dünyası bu sözcükleri (doğruya yakın bir şey) olarak benimsemiştir.
Scientology, belirli bir ilahi güce tapmaya yönlendirmez ve Tanrı konusunda dogmalar içermez. Bu nedenle, dinlerle bir çatışma veya rekabet içinde değildir. Dinini değiştirip Scientology’ye geçmek söz konusu olamaz. Kişi dini inancını muhafaza ederek Scientology’nin ruhsal bilgileri aracılığıyla, kendi dinini de daha iyi anlayacaktır.
Scientology nedir konusuna ayrıca L. Ron Hubbard kendisi ile yapılan röportaj Dvd’sinde anlatılıyor. O Dvd’yi izlerken başka olası sorulara da direkt yanıtlar bulabilirsin.

*Scientology ile insan doğasına ait temel kurallar İLK KEZ gün ışığına bilimsel araştırmalar sonucu çıkartıldı bunlar Dinamikler, Tepkisel Zihin (Şuuraltı)v.b. L. Ron Hubbard yazdığı eserlerle bunların nasıl bulunduğunu ve neler olduğunu tüm insanlıkla paylaşmıştır.

DİNAMİKS (DİNAMİKLER):
Yaşamda sekiz dürtü (iç güdü, itici güç) olduğu söylenebilir. Bunları biz DİNAMİKLER olarak adlandırırız. Bunlar, nedenler veya harekete geçirenlerdir. Biz bunlara Sekiz dinamik diyoruz. Birinci Dinamik kişinin, varoluşa bizzat kendisi olarak yönelme güdüsüdür. Burada bütünüyle bireyliğin sergilendiğini görüyoruz ve bunu Kişisel Dinamik-Öz Dinamik olarak adlandırabiliriz. İkinci Dinamik; varoluşa cinsel faaliyet olarak yönelme güdüsüdür. Aslında bu dinamiğin iki bölümü vardır. İkinci Dinamik (a); cinsel eylemin kendisidir. İkinci Dinamik (b) ise; çocukların yetiştirilmesini de kapsar biçimde aile müessesidir. Bu, Cinsel Dinamik olarak adlandırılabilir. Üçüncü Dinamik; varoluşa, bireyler grubu olarak yönelme güdüsüdür. Herhangi bir grup veya bütün bir sınıfın bir bölümü; Üçüncü Dinamik’in bir parçası olarak düşünülebilir. Okul, dernek, şehir, millet her biri; Üçüncü Dinamik’in parçaları olup, aynı zamanda birer Üçüncü Dinamik’tirler. Bunu Grup Dinamiği olarak adlandırabiliriz. Dördüncü Dinamik; varoluşa insan türü olarak yönelme güdüsüdür. Bir insan ırkı veya soyu, Üçüncü Dinamik olarak düşünülürken; tüm insan ırkları bir bütün olarak, Dördüncü Dinamik olarak mütalaa edilir. Bunu İnsanlık Dinamiği olarak adlandırırız. Beşinci Dinamik, hayvanlar (tüm canlılar) alemi varoluşuna yönelim güdüsüdür. Bu yaşayan tüm canlıları; hayvan veya bitki, denizdeki balık, ormandaki vahşi hayvan, otlar, ağaçlar veya çiçekler ya da yaşamın hareket verdiği her şeyi kapsar. Bunu Tüm Canlılar Dinamiği olarak adlandırırız. Altıncı Dinamik; fiziksel evren varoluşuna yönelme güdüsüdür. Fiziksel evren; Madde (Matter), Enerji (Energy), Uzay (Space) ve Zaman (Time)’dan oluşur. Scientology’de bu sözcüklerin ilk harflerini alarak—MEST sözcüğünü oluştururuz. Bu Evrensel Dinamik olarak adlandırılabilir. Yedinci Dinamik; varoluşa, ruhlar olarak yönelme güdüsüdür. Ruhsal olan her şey; bir kimliği olsun olmasın, Yedinci Dinamik başlığı altında toplanır, Bunu Ruhsal Dinamik olarak adlandırırız. Sekizinci Dinamik; varoluşa sonsuzluk olarak yönelme güdüsüdür. Bu aynı zamanda Yüce Varlık olarak tanınır. Buna Sekizinci Dinamik denmesinin nedeni, sonsuzluk işareti olan--- dik durduğunda 8 rakamı oluşmaktadır. Bu, Sonsuzluk veya Tanrı Dinamiği olarak adlandırılır.

TEPKİSEL ZİHİN:
“Bilinçsiz zihin” olarak da adlandırılır. Yaşamın tüm anlarında hatta acı durumlarında bile uyanık olan zihindir. Bir kazanın yol açtığı “bilinçsizlik anındaki” olumsuz ve acı verici duyumları, tüm algılamlarıyla (perceptics-duyu mesajları) depolar.

Scientology bulunduğu ülkenin ahlak kurallarına uyar. İnsan yetenekleri arttıkça giderek daha da fazla ahlak kurallarına uymaya başlar. Çünkü insan özünde iyidir. İnsanın iyi olduğu Scientology’nin ilerlemesini sağlayan en temel buluşlardandır. Bir çok sorunun cevabı o zaman anlaşılmıştır. Scientology’de insanın kötü şeytan olduğu ve cezalandırılması gereken bir varlık olduğu ya da insanı daha iyi edersen daha kötü olur gibi bir düşünce bulunmuyor. Bütün insanlar özünde iyi ve daha iyi olmaya layıklar. Suçlular ıslah edilebilir. Çünkü neden suça yöneldikleri veya neden suçtan vazgeçemediklerini Hubbard bilimsel olarak ortaya çıkarttı. Sadece bu değil insana ait diğer bütün cevapsız kalmış sorular gün ışığına çıkartıldı ve L. Ron Hubbard’ın bu bilgiler için geliştirdiği uygulamalardan sonra alınan sonuçlar bunu ispatladı. Yani bir olayın temel sebebini bilirsen veya anlarsan ona ait bir de çözüm geliştirebilirsin.

Sonra birileri çıkar bu bilgileri kullanır ve diğer insanlara yardım eder. Narconon (uyuşturucu rehabilitasyon merkezi) bir scientolog (yani Scientology’nin işlediğini bilen ve anlayan bunu hayatında kullanan her hangi biri) tarafından kuruldu. Drug Rehab for Abuse & Addiction - Narconon L. Ron Hubbard’ın uyuşturucularla ilgili keşiflerine dayanarak uygulamalar yapıyor. Hiç uyuşturucu madde kullanmadan uyuşturucu tedavi etmesi. Bir çok benzeri kurum veya uyuşturucu ile geçim sağlayan bazı oluşumları (mafyalar, suç örgütleri v.b.) fazlasıyla üzmüştür. Bu onların zihinlerinde yarattıkları çıkarlarını zedeleyen bir olay gibi algılıyorlar. Bir çok konuda zaman zaman narconon gizli veya açık baskıya uğratılmıştır. Elbette, yalanlar ve yanlış işler uzun süreli olmazlar. Zamanı gelince bu insanlar Scientology’nin aslında kendileri için de faydası olan bir teknoloji olduğunu anlar ve eski bazı kötü tutumlarını bırakırlar.

Scientologlar ilaç/uyuşturucu kullanmıyor. Ayrıca Scientology insanı tedavi etmeyi amaçlamıyor. Sadece daha yetenekli ve ahlaklı hale getiriyor. Bunun bir küçük sonucu insan bütün psikosomatik hastalıklardan kurtuluyor. Bunun da yeryüzündeki hastalıkların %70’ini oluşturduğunu doktorlar kendileri söylemişlerdir.

Scientology’nin diğer insanları kendi dinine geçirme veya onlarla rekabet ve yarış halinde olma çabası yok. Her dinden insan Scientology’de bulunur veya bulunabilir. Ben müslümanım, ben hıristiyanım, yahudiyim ne derse desin hiç bir çatışma yaşanmaz. Standart biçimde eğitim alır ve kendi özgürlük köprüsünde ilerler.

CLEAR:
Clear (berrak-temiz) kelimesinin kullanımı; beyinle, hesap makinesi arasındaki benzerlikten gelmektedir. Bir hesap makinesiyle, bir problemi çözmeye başlamadan önce, hesap makinesindeki eski problemlerin, verilerin ve sonuçların silinip temizlenmesi gerekir. Aksi halde, eski sonuçlar da yenisine eklenecek ve cevap yanlış olacaktır. Auditing bu problemlerden çok daha fazlasını zihinden silmektedir. Bütünüyle temizlenmiş biri, öz kararlılığını şimdiki zamana getirecek ve kendi karalarını kendisi verir hale gelecektir.

AUDİTİNG:
Eğitimli bir profesyonel (Auditor) ile Preclear (berrak öncesi) olarak adlandırılan ve sıkıntılarına çözüm arayan bir kimse arasında oluşturulan bir iletişim prosesidir (süreci ve yöntemi). Süreç şöyle işler: Preclear kişiye anlayabileceği ve cevap verebileceği sorular sorulur. Soruya cevap alındığında, cevabın alındığı kişiye bildirilir ve böylece devam eder. Auditing, kişinin yeteneklerini körelten ve azaltan istenmeyen engelleri ortadan kaldırır ve sahip olduğu yeteneklerini kademeli olarak arttırır; böylece kişi daha etkin hale gelir ve hayatta kalma şansı, mutluluğu ve zekası büyük ölçüde artar. Scientology ve Dianetics’te uygulanan bu ruhsal danışmaya Auditing denir.

AUDİTOR:
Eğitim almış Scientology uygulamacısına Auditor denir. Scientology prosesleri kişinin, kendi varoluşuna bakmasını sağlamak; ne olduğu, nerede bulunduğuyla yüzleşme becerisini geliştirmek temeline dayanır. Auditor, Scientology tekniği konusunda eğitimli; görevi, kişiden bakmasını istemek ve sağlamak olan kişidir. Bu kelimenin seçilmiş olması, auditor’un sözcük anlamının “dinleyen kişi” olması nedeniyledir ve auditor da işte tam bunu yapar, dinler.

Köprüde hangi auditing’in kim tarafından verileceği, nerelerde alınabileceği, verilen auditing sonucu elde edilecek kazanım görsel biçimde anlatılıyor.
Örneğin Grad 0’da insan herkesle her konuda her şeyi iletişim kurabilme yeteneği kazanıyor. Tüm hayatı boyunca utangaç kalmış, duygularını ifade edemeyen biri için bu çok belirgin bir değişimdir. O kazanımı elde etmeden köprüde yükselme imkanı olmuyor. Köprüde yükseldikçe insanın sahip olduğu bilinç düzeyi de artıyor. Köprünün en sağ tarafında köprüde bulunmayan başka servislerde alabilirsin. Bu auditingler insana özgürlük, özgüven, yeni ruhsal beceriler ve saymakla bitmeyen başka iyi kazanımlar veriyor.

Auditorler Scientology organizasyonlarındaki akademilerde, eğitim alırlar. Akademi bir kurs odasıdır. Kitaplar, sözlükler masalar ve eğitmenler v.b. bulunur. Orada insanlar tek bir kelimeyi dahi anlamadan geçmeden olabilecek en iyi şekilde insanlara ruhsal anlamda teknolojisiyle yardım edebilmeyi öğrenirler. Bu bir Scientology kariyeridir. Köprünün sol tarafıda auditor olarak sınıf sınıf yükselirsin. Orada insanlara yardım edebilme yeteneklerin artar.

e-meter nedir?
Ruhsal işlemlerde auditor’e yardımcı olan bir alettir. İnsanın zihnini ulaşmaz sadece elektirik değişimlerini ortaya koyar. Buradan yola çıkarak auditor. Olay hakkında daha kesin bilgi alır. 4 tane işaret vardır emeterde
Sen başkasına
Başkası başkasına
Başkası sana
Kendi kendine.
Audit edilen bir olay çözüldüğünde veya auditingde hedeflenen amaca ulaşıldığında emeter’daki ibrede okunan bir hareket vardır. Buna bakarak auditor auditingi bitirebilir veya devam ettirebilir. Kesinlikle yalan makinesi değil. Soru sorduğunda doğru mu söyledi yalan mı anlayamazsın.

Neden Klise adı verilmiştir?
Ruhsal bir konu ve çalışma olduğu için. İnsanlara bu yönde hizmet verdiği için. Devletler ve insanlar onu bu kategoriye yerleştirmişlerdir. Önemli olan Scientology teknolojisini var olması ve işliyor olmasıdır. Scientology klise olarak başka dinlerle rekabet halinde değil.
İç yapı olarak genellikle modern kurs odaları, 2 insanı alabilen sessiz ve sakin auditing odaları, resepsiyon bölümü, etik ofiserin odası, bekleme odaları göz önüne getirebilirsiniz.
Bazı scientologlar bası günler grup auditingi yaparlar. Bir araya geldiklerinde yine kitaplarda yer verilen bir teknolojiyi bilen kişi grupsal bazda uygular. Bu dinsel bir ayin olarak kabul edilir. İnsanlar bu auditingden sonra daha canlı hissederler. Scientology klisesi içinde hayat capcanlı olur. Mutluluk neşe ve huzur ve güven ortamı vardır. Hafta sonunu organizasyonda diğer scientologlarla geçirdikten sonra yeni haftaya yenilenmiş bir güç ve enerjiyle başlarsın.
Daha rahat olursun. Normal yaşamda insanlar dertlerine ve sıkıntıların yenilmişlerdir ve ton skalada (ruh hali olarak) epey aşağılara inmekteler. Bizim işlem tam tersi. İnsanı daha canlı ve yetenekli yapmak işlemi.

Scientology’nin amacı nedir?
Yeryüzünde akıl dışılıkları kaldırmak, çalışkan ve başarılı insanların hakkını alması. Savaşların olmaması. Scientology teknolojisi’nin hayatın her alanda uygulanmasıyla daha az karışık bir dünya yaratmak denebilir. Devrim yapmaya veya yeni bir düzen getiremeye çalışmaz. Politik bir çalışma değildir. İnsanları kontrol altına alma çabası değil tam tersi (çeşitli zihinsel ve sosyal baskılarla) kontrol altındaki insanları serbest bırakmak ve özündeki iyi hale getirmek çabasıdır. Bunu yapmanın kimseye bir zararı dokunmaz.

Aims of Scientology
L. Ron Hubbard kimdir?
Kendini insanlığa adamış bilge bir insan. İnsanın daha önceki 50.000 yıllık keşiflerini ve birikimlerini derlemiş toplamış ve bir sisteme bağlamıştır.

Hiç bir şey L. Ron Hubbard’ın hayatını şu yalın söz kadar iyi ifade edemez:
“Başkalarına yardım yaşamımdaki en önemli olgu. Bir insanı, onun yaşam ışığını karartan gölgelerden kurtulurken seyretmek, bana zevk veren en büyük olay.” Bu yaşamsal öneme sahip sözlerin arkasında insanlığa hizmet için adanmış bütün bir ömür ve herkesin mutluluk düşleri ve ruhsal özgürlüğü yakalamasına olanak sağlayan bir benzersiz bilgi hazinesi bulunmaktadır.
O, 13 Mart 1911 yılında, Tilden Nebraska’da hayata gözlerini açtı. Çok erken yaşlarda kendini insanlığa adayarak insanoğlu için keşiflere çıktı. Daha on dokuz yaşına gelmeden, Endonezya, Japonya, Hindistan ve Filipinlere ait kültürleri incelediği, dört yüz milyon kilometreden çok yolculuk yapmış bulunuyordu.

1929 yılında Amerika Birleşik Devletlerine döndükten sonra matematik, mühendislik ve daha sonra yeni bir alan olan nükleer fizik üzerine resmi eğitimini sürdürdü. Bütün bu eğitimler onun devam eden araştırması için yeni araçlar sağlıyordu. Bu araştırmasına kaynak sağlamak için, 1930’lu yılların başlarında, edebiyatla ilgili sanatsal mesleğine başladı ve çok geçmeden dünyanın en çok okunan ve ilgi gören roman yazarlarından biri oldu. Temel amacına ait bakış açısını koruyarak uzak yerlere seyahatlerine ve keşiflerine devam etti.

II. Dünya savaşı çıkınca, Amerika Birleşik Devletleri Donanmasına yüzbaşı olarak katıldı ve denizaltı avcı gemileri komutanı olarak hizmet verdi. Çarpışmalar sonrasında kısmen kör oldu ve sakatlandı, 1945’de özrünün kalıcı olduğuna yönelik bir teşhis konuldu. Zihin konusundaki teorilerini uygulayıp hem kendi sağlığını yeniden kazandı hem de asker arkadaşlarının sağlıklarını yeniden kazanmalarına yardım etti.
Beş yıllık yoğun araştırmalar sonunda, Ron’un buluşları dünyaya Dianetik: Modern Zihin Sağlığı bilimi ile takdim edildi. İnsan zihni üzerine yazılmış ilk popüler el kitabı özellikle dışarıdaki halk için yazılmıştı. Dianetik insanoğlu için yeni ufuklar açtı ve yazarı içinse yeni bir dönem başlattı. Ron, yine de araştırmalarını durdurmadı ve olağanüstü keşifler arkası arkasına birbirini takip etti, bunlar özenle bir sisteme bağlanarak 1951’in sonlarına doğru, uygulamalı dinsel felsefe Scientology ortaya çıkartıldı.
Scientology bütün yaşamı açıklığa kavuşturduğu için, L. Ron Hubbard’ın sonraki eserlerinde insanoğlunun var oluşuna ait ele alınmayan hiç bir yön kalmamıştır. Araştırmalarına zaman zaman Amerika Birleşik Devletleri’nde ve İngiltere’de devam etti. Buralardaki araştırmaları sonucunda kötüleşen eğitim standartları ve uyuşturucu maddelerin yaygın şekilde kötüye kullanılması gibi sosyal hastalıklara çözümler bulmuştur.

L. Ron Hubbard’ın burada bahsedilen Dianetik ve Scientology üzerine eserleri toplamda kırk milyon kelimeyi aşan konferans kayıtları, kitaplar ve el yazılarından oluşur. Bütün bu eserler 24 Ocak 1986’da sona eren bir ömrün mirasıdır. L. Ron Hubbard aramızdan ayrılmış olsa da dünyaya olan katkıları son bulmadı; yüz milyonlarca kitabının şu an elden ele dolaşıyor olması ve milyonlarca insanın hergün onun gelişmek için var olan teknolojilerini kullanmaları açıkça gösteriyor ki o hâlâ dünyanın en iyi dostudur.

Kimler scientology’ye karşıdır?
Toplumun ilerlemesi veya insanların daha yetenekli olmasını istemeyen kişiler. Bu insanlara antisosyal veya supressive (yıkıcı kişilik) diyoruz. Bu insanlar sadece Scientology’ye karşı bunu yapmaz diğer insanı ileriye götüren faaliyetler içinde karşı faaliyetler yaparlar. Scientology Attitudes: What is a Suppressive Person?
“Herhangi bir güzel etkinliği veya bir grubu yıkmaya veya ezmeye çabalayan kişidir. Kendi çevresindeki diğer insanlara baskı yapar. Davranışların zarar verici olduğunu düşündüğümüz kimselerdir.” Böyle kişiliğe örnek olarak hitler verilebilir.
  • Scientology Eğitim Teknolojisi
L. Ron Hubbard dünyada başarıyla uygulanan çok geniş kapsamlı bir öğrenim teknolojisi geliştirmiştir. Applied Scholastics - Study Technology to Overcome Any Barrier Bütün scientology kitaplarının başında görürsün. Bir kelimeyi dahi anlamadan geçmeyin notunu. Bu not geliştirilen bu teknolojilerin minik bir özetidir. İnsanı okuduğunu anlar ve aynı zamanda anladığı şeyi uygulamaya koyabilir hale getiriyor. İnsanlar okuduğunu anlasın ne okursa okusun bu hiç fark etmez. Sonunda tüm yollar her zaman doğru olan ve saf bilgiye doğru gider. Yani Scientology bilgisine.

ÖNEMLİ NOT
Bu kitabı okurken, bir tek sözcüğü bile bütünüyle anlamadan geçmediğinizden emin olun.
Kişinin; bir çalışmayı yarıda bırakmasının, kafasının karışmasının, veya bir şeyi öğrenmekte zorlanmasının tek nedeni, bütün içindeki tek bir kelimeyi tam anlamadan geçmiş olmasıdır.
Kafa karışıklığı, bir şeyi kavrama veya öğrenmede güçlük çekme, kişinin o bir tek kelimeyi tanımlayıp anlayamadığı noktada başlar.
Bir sayfanın sonuna gelip de, ne okuduğunuzu bilmediğinizi fark ettiğiniz oldu mu hiç? Öyleyse, o sayfanın yukarılarında bir yerde anlamını bilmediğiniz ve tanımı verilmemiş veya yanlış tanımlanmış bir kelimeyi anlamadan geçmişsinizdir.

İşte size bir örnek. “Fecir zamanı çocukların daha bir sessiz oldukları, fecir geçtiğinde ise daha canlı bir hale deldikleri görülmüştü.” Ne olduğunu gördünüz mü? Bu cümleden hiçbir anlam çıkartamadığınızı düşünüyorsunuz. Oysa cümleyi anlayamamanızın nedeni, alacakaranlık veya karanlık olarak tanımlanabilecek tek bir fecir kelimesinin anlamını bilmiyor olmanızdır.

Bu tür sözcükler ille de yeni karşılaştığınız veya alışılmadık sözcükler olmaları nedeniyle sözlüğe bakmak gereğini duyacağınız kelimeler olmayabilir.Çok bilinen ve sık kullanılan bazı kelimeler de pekala yanlış anlaşılıp karışıklığa yol açabilir.

Üstünde çalışılan konuyu bir bütün olarak anlayabilmek açısından en önemli unsur yukarıda sözünü ettiğimiz, bir tek sözcüğün bile anlamadan geçilmemesi gerekliliğidir. Üstünde çalışmaya başlayıp ta devam ettiremediğiniz her konu, anlamını kavrayamadığınız sözcükler içeriyor olmalıdır.

İşte bu yüzden, bu kitabı okurken, anlamını tam olarak anlayamadığınız bir sözcüğü atlamadığınızdan mutlaka emin olmalısınız. Eğer kitabın içeriği kafanızı karıştırmaya başlar ve kavramlara nüfuz edemediğinizi sezerseniz, bilin ki hemen az önce okuduğunuz bir yerlerde anlamını tam olarak anlayamadığınız bir sözcük mevcuttur. Bu durumda okumayı sürdürmek yerine, sorun yaşadığınız yerin ÖNCESİNE dönerek yanlış anlaşılan kelimeyi bulup çıkarın ve anlamını tam olarak belirledikten sonra devam edin.

Tüm dünyada en başarılı dershaneler ve eğitim kurumları. Bu teknolojiyi detaylarıyla uyguluyor. Bu bilgiler herkese ait öğrenmesi ve uygulaması da basit.
  • Scientology Ahlak.
Her grubun bir genel ahlak anlayışı vardır. Ülkelerde söylenmiş veya söylenmemiş ahlak kurallarına sahiptir. Scientology ile yetenekleri ve hayattaki becerileri artan insanlar ait oldukları gruba daha ahlaklı davranmaya başlar. İnsan genel Ton skalasını (ruh halini) yükselttikçe. Lütfen Ton Skalasına bakıver. Daha az yıkıcı olur. Hem mutlu ve skalada yüksek bir yerde olup hem de banka soymaya veya yanlış olduğunu bildiğin şeylere teşebbüs etmezsin. Ne zaman ton skalada aşağılara gittin hayat daha çekilmez ve zor olur. Giderek daha az hareket ve düzgün iş yapma imkanın olur.

Auditor kuralları.
Her auditor veya auditing alan kişi bunları bilir. Auditing sırasında oluşan her olay orada kalır kişilerin kendi isteği dışında dışarıya taşınılmaz. Hipokrat yemini gibidir. Dianetik kitabında auditor kuralı bölümünden bakabilirsin. Scientology’de verilen sözler mutlaka tutulur. Bu en temel yasadır. Her auditor bu konuda sıkıca eğitim alır. What is Scientology: Auditor's Code

Scientology ve etik
Scientology’ye göre yaşam dinamiklerinin çoğuna zarar veren kötü bir davranış yaparsan bu sana bir kötülük olarak geri döner. Bu bir kaza, kayıp veya istenmeyen durum olabilir. İş yerinden para çalarsan er geç bu anlaşıldığından işinden kovulursun. Scientology’de insanlar etik konusunda da eğitilirler. Eğer biri kendi çevresinde etik dışı işler yapıyorsa öncelikle bu etik dışı durumları düzeltmesi istenir. Hubbard’ın o konu ile ilgili yazdığı yazılar okutulur. Ve anlayıp anlamadığı sıkı biçimde kontrol edilir. Bu konuda görevli insana etik ofiser veya etik çalışanı denilir.
  • Mutluluk yolu
The way of the happiness kuruluşu, tıpkı narconon gibi bir scientolog tarafından kuruldu ve yürütülüyor. The Way to Happiness - About us

Hubbard dinsel olmayan öğretilerini bu kitapla tüm insanlarla paylaşmıştır.
The Way to Happiness kuruluşu dünyaya bu ahlak kurallarını yaymakla meşgul. Scientology ahlakın olmadığı bir yerde ilerlemesi veya işlemesi mümkün olmuyor. TWTH (the way to the happiness kuruluşu) özellikle İsrail ve Ortadoğu bölgesinde insanlara bu bilgileri ulaştırarak daha sakin bir ortam yaratmayı hedefliyor.
The Way to Happiness
Scientology’ye göre savaş hali 0.05 e geliyor ton skalada. Yani çok düşük duyarsızlık veya apati hali. Dünyanın da bir ton skalası var. Eğer savaş hala sürüyor ve dünya buna seyirci kalıyorsa bu en iyi 0.05 demek. Scientologlar çok duyarlı insanlardır.

Kendileri bir porje yaratıp teknolojiyi beraberinde götürüp güzel sonuçlar getirebiliyorlar. 2000 yılında Los angeles’da tanıştığım scientolog birisinin ıslahanede çocuklarla ilgili çok başarılı çalışmaları olduğunu öğrenmiştim. Orada çocuklara mutluluk yolu kitabını okutturuyor ve öz saygılarını geri kazanmaları için çalışmalar yapıyordu.
Ben mesela mutlulukyolu.info sitesini açmaya karar verdim. Geçenlerde Malatya’da yaşanan bazı üzücü olaylar beni üzdü ve harekete geçirmeye karar verdim. O dönem TWTH ile bağlantıya geçerek bu kitapların Türkçesini sordum ve dağıtmak istediğimi bildirdim. Konuştuk anlaştık ve o sitemde yayınlamaya başladık. Şu an itibarıyla haftalık 500 kitap indiriliyor. Hedefimiz 1 milyon rakamına ulaşmak. Bu kitap da yazılan kuralları çocuklarımızın, herkesin öğrenmesi ve bilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Dünyada yaşanan felaketler ve scientologların tutumları:
Nerede bir doğal afet olsun veya büyük şiddetli olaylar. Deprem, Tsunami ve terör 11 eylül gibi. Scientologlar %100 gönüllü olarak bu bölgelere işlerini bırakarak gelir ve ücret almadan yadım yaparlar. Assist (yardım) dediğimiz ruhsal iyileştirme teknolojisi. Kısa süre içinde ilaçlarla mümkün olmayan kazanımlar elde ettirirler. O şiddetin şokunu ve tüm etkilerini ortadan kaldırırlar. Bu Asistleri öğrenmek ve uygulamak çok kolaydır. Scientology el kitabında anlatılan bu bilgi ile şifa bulan binlerce insan vardır. 1999dan beri Türkiye’deki tüm deprem faaliyetlerinde scientologlar gelmişlerdir. Yine olsa gene gelirler. Assists for Illnesses and Injuries, How can Scientology help me...

Bu kitabın bir parçası da ders çalışma teknolojisidir. Daha bir çok çeşitli böyle bilgiler var insanların hizmetine sunulmuş.
Her türlü kitaplar orjinalleri ve çeşitli dillerdeki versiyonları Scientology organizasyonunda ve internetten sipariş edilebilir durumdadır.

Scientology ve psikiyatrik su istimaller ve psikiyatrik ilaçlarla mücadele
Dünyada gizli kalan en büyük soruna scientologlar parmak basıyor. School shootings Antidepressants Depression & Psychiatrists | Learn the truth | CCHR sitesinde. Tüm dünyadan psikiyatri mağdurları. İlaçlarla tecavüze uğramış, yani çözüm bulmak için gittikleri bir yerde cinsel açıdan kötüye kullanılan masum insanlar buraya başına gelenleri bildirirler. Aldıkları kimyasal ilaçlarla durumları daha da kötüleşmiş ve artık geri dönülmez duruma gelmiş Amerikadaki psikiyatri otoritesinin oylama yoluyla belirlediği uydurma hastalık mağdurlarının kendilerini korumak ve haklarını savunmak için yapabilecekleri fazla bir şey yoktu. Kimse bu insanların ne yaptığını bilmiyor ve onların ahlaki sapmalarını denetleyecek bir kurum bulunmuyor. CCHR bu mağdur insanlara yasal süreçlerinde sahip çıkar. Psikiyatrinin geçmişi ve işlediği suçlar saymakla bitmiyor. Lütfen psikiyatri DVD’sinde bunlara dikkat et. Bu dvd 1 milyon tane basılıp bütün dünya üzerinde gereken yerlere dağıtılacak kısa bir süre içinde. Şu an CCHR bu konu için Scientolog olsun olmasın herkesten gönüllü bağışlar topluyor.
Psikolojik deneyler için harcanan paralar. Bu deneylerde hayatları kararan insanlar. Başarısız sonuçlara rağmen devam ettirilen arayışlar hep toplumun sırtından ödenenen vergilerle yapılmıştır. DVd’de örnek su istimal olayları bulabilirsin. Scientology bir çok psikiyatrik su istimalleri ortaya çıkardı. Dünya gündemine taşıdı. Buna karşılık çokça saldırılara maruz bırakılıyor. Yine de büyük bir hızla her gün daha çok insana servis verebilir hale geliyor.

Criminon nedir?
Suçlu insanları tekrar topluma kazandırmak için bir scientolog tarafından yürütülen bir başka kuruluştur.
About Criminon International
Criminon - Criminal Rehabilitation, Reform & Crime Prevention
Scientology’deki bilgilerle suç işlemiş insanlara başarılı yardımlar yapılıyor. İnsan özünde iyidir. Onu kötü hale getiren deneyimlerle tekrar yüzleşmesini sağlayıp öz saygısını kazandırdıktan sonra yeniden bir temiz sayfa açabiliyor hayatında. Tabi bu ayrı bir teknoloji ve L. Ron Hubbard’ın keşiflerine başvuruyor. İleride scientologlar artınca bu insanlar bu konuda da tıpkı dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi faaliyetlere başlayacaklar.

L. Ron Hubbard Yönetim teknolojisi, wise:
L. Ron Hubbard’ın teknolojisi iş dünyasında uygulamak isteyen scientologlar bir araya gelerek scientology etik veya ahlakını iş dünyasında yaygınlaştırmak için çalışmalar yapmaktadırlar. Yeryüzünde binlerce firma bu teknolojiyi kullanarak başarılarına başarı katıyorlar. Sadece firmalar değil daha büyük kurumlar kendi yapılarını ve düzenlerini geliştirmek için bu bilgileri kullanmaktalar. L. Ron Hubbard’ın yönetim, organizasyon, pazarlama kitapları eşsiz değerli bilgiler içeriyor. Her kuruma ve organizasyona uygulanabiliyor. Örneğin 4 tane ürün vardır
1) karşılığı hiç alınamayan ürün
2) karşılığı eksik alınan ürün
3) karşılığı tam olarak alınan ürün
4) karşılığı fazlasıyla alınan ürün
“Eğer size biri gümüş yüzük parası verdiyse ona altın yüzük gönderin”.. her zaman beklentileri fazlasıyla aşmayı hedef edinin yönünde bilgiler var tabi bu kadarla sınırlı değil.
WISE — World Institute of Scientology Enterprises
Scientolog olan bir insan hayatı ve insanları daha çok anlamaya ve sevmeye başlar. Genelde güler yüzlü ve başarılıdırlar. Tabi ki Scientology bir süreç dahilinde işliyor. İlk başlardaki durumun ve birkaç kurs yaptıktan sonraki durumun aynı olmuyor. Başlarda daha mutsuz ve sorunlu olabiliyorsun. Giderek yeteneklerin artıyor ve iyiye gidiyorsun. Belirli bir aşamaya gelmeden diğer aşamayı başaramıyorsun ayrıca. Her şey belirli bir düzen ve sistem içinde duruyor Scientology’de. Beyin yıkama, hipnoz, dünyayı ele geçirme temizleme gibi konulara değinmedim ama artık kendinde görebiliyorsun. Bu gibi konuları bir bilim ile bağdaştıramayız. Ve diğer sorulara cevaplar Scientology sitesinde yer verilmiş. Araştırdığın
diğer kaynakları bilmiyorum ama şunu çok iyi biliyorum o kaynaklarda elde edilen başarılardan ve hayatları iyi yönde değişmiş yüz binlerden bahsedilmiyor.

Scientology`nin Türkiye sorumlusu olarak tanıtılan zafer yilmaz benim, ama Scientology´nin Türkiye sorumlusu değilim. Böyle bir görev ve sorumluluk anlayışıda Scientology`de bu zamana kadar hiç bir kimseye ve kuruluşada verilmemiştir. Ne yapıyorsam kendi özgür irademle ve bilhassa milletim için yapıyorum. Son günlerdeki yazılmiş ve bilhassa kopyalanmış yazıları gördükçe; Bu tür bilinçli yapılan yanlışlıklara göz yumamıyorum.

Basliği: “Tom Cruise’un da üyesi olduğu Dianetik ve Scientology ………, Türkiye’de de yayılmayı hedefliyor.“, Olan yazıyı ele alarak sizlere doğrulari yazmak istiyorum.

Sürekli başta Tom Cruise’dan bahsediliyor ki, Tom Cruise haricinde, bilinen ve aslında çok daha fazla olan bilinmeyen birçok Hollywood yıldızları var. Herkes toplumun karşısına çıkıpta özel hayatını beyan etmek zorunda degildir ve etmezlerde. Bu insanlar bizlerin tahmininden de cok daha akilli insanlardir. Dianetik ve Scientology sanki kötü birşeymiş gibi adeta sürekli başka tarikat olan veya tarikat olmayan gruplar göz önünde bulunduruluyor. Örneğin Rael, Moon, Ramtha Brahma Kumaris, Hare Krishna ile birlikte bahs edilmekte! Scientology´nin hic bir tarikat ile veya bunlarin uygulamalari ile yada baska bir din ile hic bir sekilde alakasi yoktur ve herhangi bir dinden ayrilmis toplum degildir. Dianetik ve Scientology`i ögrenen bir insan kendi dininede daha sadakatli sekilde baglanir. Bu kadar Hollywood yildizlari sizce delimi?
Birkac yerde okudugum yanitlara göre bu insanlar asiri varliklarindan dolayi sapitmislar, bunu yazan insanlar ölcüyü nereden alabiliyorlarki. Kaldiki birseyin sapitmis oldugunu söylüyorsak ne ile kiyaslayarak sapitmis oldugunu ölcebiliyoruz? Bu Hollywood yildizlari neye göre sapitmislar? Yoksa bu yaniti yazanlarmi sapik veya sapik olduklarini kabul etmeyip, edemeyip baskalarini kendi özürleri ile suclamaktalarmi?

Tarikat kelimesi Türk dil kurumunca asagidaki sekil anlatilmis:
Aynı dinin içinde birtakım yorum ve uygulama farklılıklarına dayanan, bazı ilkelerde birbirinden ayrılan, Tanrı'ya ulaşma ve onu tanıma yollarından her biri:
"Mevlevi tarikatı. Bektaşi tarikatı."- .

Scientology herhangi birlikten ayrilma degildir, Türk Dil Kurumu anlayisina göre, Gercegide öyleki, Tarikat degildir. Insanlarin düsüncelerinde yanlis resim yaratmaya calismayin lütfen.

Almanca sözlüklerde asagidaki sekilde tarikat sözcügü yer almakta:
“Bir dinin ilk anlayisini farkli yorumlayip din birliginden ayrilmis olan birlik.“ (Tercümesini kendim yaptim, sahislar farkli sekilde yorum yapabilirler. Benim tercümem kelimelerin manalara dayanikli tercüme.)

Türkce sözlüklerdede aynen bu sekil ve diger dillerde sözlüklere baktigimiz zaman sürekli ayni sekilde anlatilmis tarikat kelimesi. Dikkat ceken olay: Büyük toplumdan ayrilmis olan ufak birlik söz konusu.
Soru: Dianetik ve Scientolog olan insanlar hangi toplumdan ayrilmis veya hangi dini farkli yorumlamis ve Scientologye tarikat deniliyor?
Tarikat kelimesi Scientology ile alakali yanlis manalarla kullanilmakta. Bu oyun Almanya´da da ayni bu sekil yapilmaktadir! Sebebi: Insanlarin düsüncelerini yanlis yerlere tasiyip, düsüncelerini yönetmektir!
Nicin insanlar kendi iradelerince düsünemesinler? Bu insanlarin Dianetik ve Scientology´i anlayip scientolog olacaklarindan dolayi korkumu yasiyoruz?
Her devlette oldugu gibi sayet Scientology´e karsi talep var ise ve Türkiye´de Scientologlarin sayisi cogalirsa, Devlet Kanunlarinin cercevesi icinde Scientology´nin ne oldugunu belirler. Sayisini tam bilemiyorum ama belki 160 Devlette Dianetik ve Scientology mevcuttur, asagi yukari 100 Devlet capinda din olarak taninmis ve kabul edilmis sekildedir, adeta devletler tarafindan önerilir ve desteklenir.

Dianetik ve Scientologynin icindeki görev paylasimi ve kendisine ait calistirma sistemi, Scientology olan insanlarin orada neler yaptigi asla bilinmiyor gibi yazilar görünmekte. Her kurumda oldugu gibi calistirma sistemine göre görev paylasimi vardir ve kamuoyuna acik kurumlarda bile olsa bu calistirma sistemi herkes tarafindan bilinmez ama yinede isiniz görülür. Misalen: Universitelerde olan Profesörler, sekreterleri, sinif ögretmenleri, ders ögretmenleri, sinifsiz ögretmenler, sinif baskani, veliler, okul aile birligi temsilcileri v.b. diger görevliler, müstehtamlari v.b.. Imalat Firmasinin Sahibi/Sahibleri, Yönetici Müdürü/ leri, Ihale alisveris sorumlulari, tüm imalatin parcasi olan imalat guruplari ve grup sefleri, yardimci iscileri, Organize sistemi olmadan hic bir kurum yürümez ama, Scientology söz konusu olunca sanki anormal bir durum varmis gibi yazilar cikmaktadir. Scientology´nin kendisine ait calistirma sistemi vardir ve kendi sisteminide kamuoyuna aciklamak zorunda degildir. Maliye ve Devlet güvenligi haric. Üstelik Dianetik ve Scientology´nin kendine ait olan sistemi her zaman ve her ülkenin kanunlarina uyumludur ve bu sistemin kurucusu L. Ron Hubbard´in kendisidir ve bu konuda telif ve ruhsal haklari RTC´ye verilmistir ve burada saklidir. Bu arada görüyoruzki, sakli, gizli, yasadisi olan hic bir sey yok. Scientolog olan insanlarin orada neler yasadigi bilinmiyor? Nasil bilinmiyorki? Herhangi toplumda yasanmis olan hersey biliniyormu? Örnegin Diyanet icinde yasanan her sey biliniyormu? NASA´da yasanan her sey biliniyormu? Dünya Sirketleri bazinda yasanan her sey biliniyormu? Bu soruyu bu sekilde yazmak sadece insanlarin düsüncelerinde Dianetik ve Scientology´i bilinmeyen ve korkulmasi gereken birseymis gibi göstermeye calismaktir. Mesela söyle bir tutum: Iki bayan bir arada konusurken birisi digerine diyorki: Senin kocan dün is görüsmesine degilde baska bir yere gitmis olmasin, acaba nereye gitmistiki, son zamanlarda (bir bayan ismi) durmadan gülüstüklerini izleyenler olmus!
Dianetik ve Scientology´nin calisma sistemi bellidir ve devletler tarafindan bilinmektedir. Scientolog olanlarin burada yasadiklarini aciklama hissi yasarsalar aciklarlar, bu sekil his yoksa aciklamak zorundada degiller.
Amerika´da 1950´li yillarinda Psikiyatri, psikoloji ve bunlarin Devlet bazindaki temsilcileri arti Amerikan Devletinin ta kendisi L.Ron Hubbard´i söylemis olduklarini isbatla diye zorlamislar ve L.Ron Hubbard söyledigi her bir seyi isbatladiktan sonra bu ispatlari isteyenler istemis olduklarina pisman olmuslar. Ispatlanmis bir seyi ortadan yok etmekte cok zor. Bilhassa bu kadar güclü ve büyük grup arti Devlet görevlileri karsisinda! Bu anlamda, Scientologlarin suskun kalmalari cok daha iyidir, Scientologlar yasadiklarini aciklamis olsalar bütün herkes Scientolog olmak icin basvuruda bulunur.

Zihin Kontrolü cihazi basligi olan yazida dikkatimi ceken noktalar:
Gurbetcilerin cocuklarida deli degiller ve etkili rol derken neyi kiyasliyoruz? Burada Koordinatörlük görevinden bahsediliyor.
Tekrar yazayimda bu konu tamamen anlasilmis olsun. Yazilmis olan tarzda verilmis olan veya uygulanan bir görev falan yok! Her ne yapiliyor ise bende Umut´ta kendi kararlarimizla yapiyoruz. Dianetik ve Scientology´den ne gibi faydalar gördüysek milletimizinde bu faydalara ulasabilir olmasini istiyoruz. Olaylari anlayip bu imkanlardan faydalanmak isteyenler ulasir; istemeyenlerinde istememesi kendi secenekleridir. Ama su an isteyenler nereden ulasabiliyorlar yurtdisi haric hic bir yerde? Böyle bir imkan yok Türkiye´de. Bu arada Türkiyeye bir yenilik getirip Milletimin bunada sahip olmasini saglamaya calisiyoruz. Her yerde var iken nicin benim halkimda sahip olmasin bu imkana! Benim halkim nicin maruz kalmak zorunda bu konuda? Umut ile ben bu konuda bu imkanlari yaratmaya calisiyoruz.

E-Metre cihazina bu güne kadar cok degisik isimler verildi. Örnegin yalan konusma makinesi dendi, Elektro Psikometre dendi. Bu cihaz; Auditörün vakayi daha hizli cözmesinde yardimci olur. Insan yalanmi dogruyumu konusuyor anlaminda kullanilmaz, E-Metreyi kullanabilmek uzun ve cok sert sekilde denetlenen Staj sonucu elde edilir.

Burada cok aci bir gercegi göz önüne getirmek istiyorum. Bazi önemli konular cözülemez vaziyete gelince Mahkemeler yalan konusma makinesine baglarlar insanlari ve gecmis hayatlari asla dikkate almazlar! Yazacagim misal gibi olaylar dünya capinca sürekli yasanmaktadir: Devlet görevlisi saniga sorar: “Senmi öldürdün“ ve bu arada gecmis hayatini dikkate almaz! Sanik ne söylerse söylesin gecmiste o kadar hayat yasamistirki, mutlaka eninde sonunda, bilincli veya istemeyerek öldürmüs oldugu ya bir insan yada bir hayvan vardir, bunuda yalan konusma makinesi gösterecektir. Neticede sanik bu hayatinda yapmamis oldugu cinayetin cezasini cekmek zorunda kalacaktir. Ayni bu yazdigim tarzda, sürekli sucsuz insanlar cezalandirilmaktadir! Diger yönü ile baktigimiz zaman, cinayet isleyebilecek birisi kendi serefinden ve gururundan (bu iki özelligide asiri abartir. Sen bana serefsizmi diyorsun, gibi söylentiler kullanir) cinayet isleyebilecek kadar vazgecmis durumdadir. Moral veya Ton cetvelinde o kadar düsük pozisyondadirki, düsünceleri kendisinde bedensel anlamda hic bir degisiklik yaratmaz, bu insani yalan konusma makinesine baglayip, senmi öldürdün diye sorsaniz, su an oluyormus gibi resimler gözünün önüne gelse bile, yalan konusma makinesinde hic bir kipirdama kayit edemediginiz durumlardan dolayi nice katiller serbest birakiliyordur

Devletler mademki yalan konusma makinelerine o kadar güveniyorlar. O zaman deney icabi morali iyi olan, hali vakti yerinde olan, hayatlari iyi gecmis, 200 iradeli, özgüvenli insan bulup, bunlari yalan konusma makinesine baglayip sorsun: Sen bu hayatindan daha önce hayat yasadinmi? ve yalan konusma makinasi her zaman bir evet gösterecektir! Nicin yapilmiyor bu? Yada yapildi ama topluma aciklanmiyor. Insanlara sürekli anlattiklarimizin yalan oldugunu kabul etmek zorunda kalabiliriz tabiki, ama ulasamaya calistigimiz gercekler, dogrular degilmi? Yalanlar icinde yetismis büyümüs olan bir insanin ruhsal sagligi, moral hali, hangi oranda olabilirki. Bu tür insanlar baska insanlarla konusurken kendi dogrularini, bildiklerini, yani ona ögretilmis olanlari konusacaktir, bunu dinleyen ve olaylarin farkinda olan kisi nasil bir göz ile bakacak bu sekil bir durumun icinde olan kisiye? Dogrular ve gercekler ister dinler tarafindan olsun ister bilim dali destegi ile olsun, Dogrular dogrulardir ve bunlar ne dinler tarafindan nede bilim dali tarafindan, hic kimse tarafindan degistirilemez
Adeta tamamen dogru veya tamamen yanlis diye bir olayda yoktur. Sizin icin gercek olmayan gercek degildir, ama sizin icin gercek olan bir sey sizin icin gercektir. Insanlar baskalarina kendi gerceklerini kabul ettirmek icin nice kavgalar yapmistir, nice savaslar yapilmistir, sebebine baktiginizda her zaman bunu bulacaksiniz, birisi baska birisine kendi dogrularini kabul ettirmeye calismasi sonu kavga, savas, dagilmis aileler gibi yikici veya bozuculuk yani zorbalik uygulamistirlardir birbirlerine. Baktiginiz zaman nice nice nice misaller verebilceksiniz bu yaziya
Depremzeler Fislendi, bu baslik kendi basina ne kadar komik

Deprem veya tabiatin facialari kendi basina bir olaydir. Bu konular hakkinda yazmak icin veya bu tür oluntuyu yasamis insani anlamak icin ya birseyler olarak yasamis yada faciyanin derhal arkasindan bu insanlarin arasina katilmaniz tercih edilir.
Sizlere cok ciddi bir olaydan bahsetmek istiyorum. Sri Lanka`da tsunami olayinda dünyanin her bir yerinden Volunteer Minister (Kizilay, kizilhac gibi yardim kurulusu diyebiliriz ayrica Volunteer Minister kurslari Dianetik ve Scientology tarafindan ücretsiz olarak verilmektedir.) olan yüzlerce insan yardima kostu. Bu insanlar sivil hayatlarinda isadami, ishanimlari veya iscilerdir. Benim tanidigim insanlardanda oraya gidenler oldu. Sri Lanka´dan geriye dönen Volunteer Minister bana sunu anlatti: Zafer, insanlar ne haldeler orada bunu düsünemezsin. Ben sordum, mesela ne haldeler? Volunteer Minister bana dediki: Adam bir plastik sandalye bulmus Tsunamiden önceki eski mevcut evinin bahcesinde oturuyor ve gazete okuyor. Arada sirada cevresine bakiyor ama gazetesini okumaya devam ediyor. Bir zaman sonra adamin kalktigini gördüm. Acaba simdi ne yapacak diye izledim. Adam sanki halen evi oradaymis gibi aliskin oldugu bir yol üzerinden yürüyordu ama aslinda herhangi ev veya duvar görünmüyordu. Adam sanki kafasinda bir belli yol var onu yürüyormus gibi idi. Sordum, nereye gidiyordu peki? Cevap olarak sunu anlatti bana. Belki mutfagina gidiyordu. Icecek veya yiyecek bir sey almak istiyordu, ben nerden bileyim! Ama bir ara durdu, ortaliga bakindi ve yürüdügü ayni yolu tekrar diger istikamette yürüdü ve plastik sandalyesine ulastigi an oturup gazetesini okumaya devam etti diye anlatti. Bunu anlatirken gözleri yaslar ile dolu idi. Bu insanlarin cok cok daha fazla yardima ihtiyaclari var diye devam etmisti. Yanindaki baskalari farkli farkli izlenimlerini anlatiyorlardi.

Türkiyede yasanan depremleri aranizda birisi yasadi ise benim ne dedigimi cok daha iyi anlar! Bilhassa dünya Metropolü Istanbul gibi bir sehri düsünüyorum. Türkiyemizde fay hatti sadece Marmara denizinden gecmiyor. 17 Ağustos 1999 da deprem Istanbul/Avcilar ilcesinde de yasanmadimi? Bu sekil bir senaryo düsünüyorum. Sayet gün gelir böyle bir sey gerceklesirse! Iste o an icin hazirlanmis olmaliyiz! Yazmis oldugum gibi bir durumda Dianetik ve Scientology bilgilerinin degeri ölcülemez sekilde degerli oldugunu anlarsiniz. En azinda o gazetesini okuyan adamin hayat ile alakasi kalmamis oldugu dikkat cekiyor. Depremden sonra bedensel hasar görmemis insanlarin vefat etmis olduklarini izleyeceksiniz. Hayatta kalanlarin ise suurlarini kayip etmis gibi ortalikta dolanarak ne yapmalari gerektigi bilemiyor halde oldugunu izleyebilirsiniz. Dianetik ve Scientology´nin amacida böyle bir ortamda insanlarin tekrar hayata katilmalarini saglamaktir ve insanlarin birbirine yardimci olmasini saglayacaktir.
Baska bir misal bahsedilecekse 11.09 ikiz kule olayini ele alalim. Tamamen mahvolmus itfayeciler ve insanlar yorgunluktan devam edemez hale gelip aglamaktan baska care bulamayanlar. Bu oluntu aninda nice gaz, toz ve cesitli maddeler tenefüs etmislerdi. Bunlar günlerce sonra bile halen normal hallerine dönememislerdi. Bu insanlara Amerika bile yardimci olamiyordu. Bu olaya el atan ve masraflarin cogunlugunu kendi bütcesinden ayiran Tom Cruise ve bircok oranda yardimci olan Scientologlar sayesinde bu insanlar ancak eski hallerine ve dahada iyi bir hale ulastirildilar. Dianetik ve Scientolognin kendi sayfalarinda bu bilgiler yazilidir ve nice arsivlerde bu bilgiler kayitlidir. Bu yazinin arkasindan Tom Cruise zengindir onun var ve yardimci olsa ne yazar ki diyenlerde cikacaktir. Bu konudaki benim sorum su; Tom Cruise kendi parasini harcamasini bilmiyormu? Laf yapmayi birakalim olayin ciddi boyutlarini ve ne yapilmasi gerekenlere göz atalim.

Bu arada düsündügüm diger bir soruda, Amerika Devleti nicin gerektigi oranda bu olaya yardimci olmadi veya Scientologlarin projesini sadece ufak miktarlarla destekledi? Dianetik ve Scientologyi anlamayanlar yardimci olacagi yerde malesef kritik gözlerle izliyor olayi kendisi bir sey yapamasa bile, yapanlarida kritik bakislarla izliyor.

Dianetik ve Scientology bilgilerinin Türkiye´ye getirilmis olmasi benim kendi dogrularim ve gerceklerim cercevesinde yukaridaki yazdigim anlamda önemlidir. Benim bütün cabalarimin sebebide Volunteer Minister anlamindadir. Volunteer Minister olayi bir iki insan ile olacak degil, binlerce insanin bu olaylar hakkinda bilgi edinip birbirlerine yardimci olmalari gerektigini varsaymaktadir
Dianetik ve Scientologlar din, irk, ülke ayrimi yapmadiklari icin insanlarin zarar gördügü her yere, sartsiz kosarlar. Zarar görmüs birisinede edilen yardim cevrilmemeli, yardimci olan Scientology ve bunun bilgileride olsa işe yaradigi süre işe yariyordur. Scientologlar yardimci olma amaci ile kossunlar bunun adinida “Depremzeler Fislendi” diyelim. Birazcik ciddi kalmak gerekiyor! Üstelik burada Milletvekilerine ulasilcagindan söz konusu ediliyor. Ben veya Umut milletvekillerinin pesinden kosacagimizi söylemedim ama bizim yaptigimizin degeri anlanirsa, belki milletvekilleri bize ulasip bizlere yardimci olurlar. 1992 Yilinda Yugoslavya savasi baslarken evvela Müslüman kardeslerimiz evinden, köyünden, sehrinden oluyordu. Adeta öldürülüyorlardi ve rehin aliniyorlardi. Kendileri izlemek zorunda birakiliyordu ve ailesine cocuklarina malesef tecavüz ediliyordu. Avrupa capinda yola cikip ilk yürüyüsleri yapanlar Dianetik ve Scientologlardi. Bunun gibi eylemleri Scientologlar Hamburg´ta yasayan müslüman toplumundan önce yapiyordu ve bunu izleyen Hamburg Türk toplumu Scientologlar ile dialoga baslamisti. Bunun daha sonrasinin neler getirmis oldugunu su anda bahsetmek istemiyorum.

Devletler tarafindan cözümler beklenilir, bu kadar büyük boyuttaki olaylara Devletler ani olarak fazla bir sey yapamazlar. Hasar görmemisler, hasar görmüslere yardimci olmaktadirlar. Dünyanin neresine giderseniz gidin her yerde ve her millet arasinda bu sekil baglanti oldugunu izleyeceksiniz!
Insanlarin ne kadar da birbirlerine benzer veya esit yönleri varmis?

Iste Scientologynin Gizemli Cihazi:
Bu basligi tasiyan yazida ritüelleri ögrenmeleri saglaniyor diye bir yazi var. Ben 1989 yilindan bu yana 10 yil Dianetik ve Scientology`den ayri kaldim ama Scientolog´tum. Bu güne kadar herhangi bir ritüel falan ögrenmedim nede ögretildi, nede varligindan haberim var. Acaba ayri ayri Scientology´imi konusuyoruz?
Karsiliksiz hic bir sey yok.
Bu basligi tasiyan yaziya yanit vermek istiyorum. Acaba Türkiyede okula gitmek ücretsizmi? Carsiya gittiginiz zaman elbise alirken ücretini ödemeden alip gitme imkaniniz varmi? Hastaneye girdiginiz zaman belli oranda masraflari ödemiyormusunuz? Insana faydasi olmayip sürekli insanlari ölmeye yöneten ve yer yer hizlica öldüren veya intihar etmesine sebeb olan Psikiyatri icin bile ücretini ödüyorsunuz. Adeta saglik sigortalari karsiliyor psikiyatrinin masrafini. Türkiye´de Camiye gittiginiz zaman sizden para alinmiyor ve siz yinede hoca ile görüsüyor ve yardim alabiliyorsunuz evet haklisiniz. Yillik raporlara göz atin, Türkiye Cumhuriyetinin yillik bütcesi ne sekilde dagitiliyor. Diyanet Bakanliginin bütcesinin miktarini görünce sok olmayin. Diyanet Vakfinin cirosuna hic bakmayin dünyanizi yönlerini anlatmayi severler, sasiriyorum. Bu olay kendi inancinda veya görüs birliginde olmayan topluma atilan iftiralara benziyor. Mesela; Almanlar gavur, Israilliler Yahudi veya her Amerikali emperyalisttir gibi yanlis düsünceler yaratilarak baskalarinin rencide edilmesine benzer. Bu tutum normal halimiz ise gülmekten baska bir sey yapamiyorum bu durumda!
Scientology´nin inanmakla hic bir alakasi yoktur, sizi kendi yasadiginiz ve kayidini yapmis oldugunuz arsiv ile yüzlestirir. Oradaki kayitlar sizin gerceklerinizdir. Kendi dogrulariniz ixin neler yapmadiniz bu güne kadar?
Son düzenleyen Safi; 6 Nisan 2017 17:25
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
9 Eylül 2007       Mesaj #17
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Nato
Natonun Kuruluşu Sırarsında Şu İfadelere Yer Verilir;

*Bu Antlaşma'nın Tarafları, Birleşmiş Milletler Yasası'nın amaçları ve ilkelerine olan inançlarını ve bütün halklar ve bütün hükümetlerle barış içinde bir arada yaşama arzularını teyid ederler.
*Demokrasi, bireysel özgürlük ve hukukun üstünlüğü ilkeleri temelinde bütün halkların özgürlüklerini, ortak miraslarını ve uygarlıklarını korumakta kararlıdırlar.
*Kuzey Atlantik bölgesinde istikrar ve refahın geliştirilmesini amaçlarlar.
*Toplu savunma ve barış ile güvenliğin korunması için çabalarını birleştirmekte kararlıdırlar.
*Bundan dolayı bu Kuzey Atlantik Antlaşması'nı kabul etmişlerdir

Şimdi Maddeleri Ele Alalım
Madde-1Barış İçinde Yaşamak Elbette Herkesin İsteğidir.Ama Nato Hiçbir Zaman Barış Örgütü Değil,Aksine Savaş Örgütü Olarak İşlevini Sağladı.
Madde-2Bütün Halkların Özgürlüğünü Ortak Miraslarını ve Uygarlıklarını Koruma Neden Savaş Örgütünün İşi?Her Millet Özgürlüğünü,Ortak Miraslarını ve Uygarlığını Kendileri Belirler ve Tayin Eder.Neden İkinci Bir Güçün İhtiyacına Gerek Duyulur.Nato Savaş Örgütü Olarak Dünya Kamuoyunu Kandırmakta ve Emeline Ulaşmaktadır.
Madde-3Kuzey Anlantik Bölgesi Neresi?Sadece Kuzey Anlantik Bölgesini Temel Alan Bir Savaş Örgütü Niçin Kendinden Uzak Ülkeleride Bu Savaş Örgütüne Dahil Eder?Bu Natonun Savaş Örgütü Olduğunun Açık Bir Göstergesidir.
Madde-4Toplu Savunma Nedir?ve Nato Neden Diğer Ülkelerin Savunmasında Söz Sahibi Olmak İster?Birleşmiş Milletler Örgütü Mevcut(Nasıl İşlediği Şüphe).
Madde-5Bu Anlaşmayı Kabul Eden Ülkeler Neyi Amaçlamaktadır?Neden Savaş Örgütünün İçinde Yer Almaktadırlar?

Nato'nun Asıl Kuruluş Amacı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğinin Genişlemesini Engellemektir.Çünkü Sscb Sosyalist Bir İdeoloji Savunmaktadır.Nato'yu Kuran Amerika Birleşik Devletleride Kapitalist Bir Sistem Savunmakta.Abd Kendi Çıkarları İçin Bir Savaş Örgütü Kurar ve Avrupa Devletlerinide İçine Alır.Bu Birliğin Kuruluş Amacına Bakıldığında Sscb'nin Genişlemesini Engellemek.Peki Şuanda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği Var mı?1991 Yılında Yıkıldı.ve Soğuk Savaş Dönemi Bitti.O Zaman Nato'ya Ne Gerek Var?Nato Varşova Paktına Karşı Kuruldu.Sscb Dağıldığına Göre Varşova Paktı Tarihe Karıştı.Nato İse Hala Günümüzde Var ve Dünya Genelinde Savaşlar Çıkarmakta.Varşova Paktı Olmadığına Göre 1991 Yılında Nato İşlevini Kaybetti.Ama Hala Var Ne Yazık ki.

Üye Olan Devletlere Baktığımızda Sadece Fransa Ordusunu Teslim Etmedi Nato'ya.Fransa Orduları Bağımsız Bir Ordu.Diğer Üye Ülkelerin Orduları Nato Egemenliği Altında.Türkiye Cumhuriyeti Ordusu Bile Nato Egemenliği Altında.ve Savaş Örgütünün Elinde.(Sadece Ege Ordu Komutanlığı Hariç.Oda Kıbrıs Barış Harekatı Zamanında Bülent Ecevit Tarafından Nato Bünyesine Dahil Edilmedi).

İşte Böyle Bir Savaş Örgütü Düşünün.Dünya Genelinde Yayılımcı Bir Politika Güden Bir Örgüt.Yeni Dünyanın Şekillenmesinde Büyük Rol Oynayan Bir Örgüt.
Kore Savaşlarında,Vietnam Savaşında,Domuz Burnu Çıkartmasında,Körfez Savaşlarında Binlerce İnsanın Ölmesine Yol Açan Bir Örgüt.ve Dünyanın Lokomotifi Konumunda ki Devletler Bu Savaş Örgütünün İçinde Yer Alıyor.Sözde Barışı Sağlamakla Yükümlü Olduklarını İdaa Ediyorlar.Ama Bunlar Sadece Yalan.

Birleşmiş Milletler
Evrensel bir örgüt olan Birleşmiş Milletler Örgütü (BM), hukuksal ve siyasal bakımdan Milletler Cemiyeti'nin bir devamı niteliğinde olmakla beraber, Milletler Cemiyeti’nden daha kapsamlı bir kuruluş olarak düşünülmüştür.
Birleşmiş Milletlerin Temel Amaçlarını Şöyle Özetleyebiliriz;
*Uluslararası barış ve güvenliği korumak ve sürdürmek.
*Uluslararası alanda dostça ilişkileri geliştirmek.
*Uluslararası ilişkilerin her alanında devletler arasında işbirliğini sağlamak.
*Devletlerin dış politikalarını uyumlaştıran bir merkez olmak.
*Dünyada sürdürülebilir bir refah ve adalet ortamı yaratmak ve bunun için değişik sektörler arasındaki ortaklıkların geliştirilmesinde kolaylaştırıcı rol oynamak.

Şimdi Bu Maddeleri Ele Alalım
Madde-1Uluslararası Barış ve Güvenliğini Korumak Elbette Çok İyi Bir Düşünce.Ama Her Ülkeye Eşit Mesafede Yaklaşılmıyor.Bunun En Güzel Örneği Bosna Halkının Gördüğü Zulüm ve Sırpların Yapmış Oldukları Vahşete Sadece Seyirci Kalındı.Eğer Dünya Barışını Korumak Bu İse Böyle Barış Olmaz Olsun.
Madde-2Dostça Kulağa Çok Hoş Gelen Bir Söz.Dost İfadesi Hangi Anlamda Kullanılıyor?
Madde-3İşbirliği Sağlamak Neden Bir Örgütün Güdümünde Yapılıyor.İşbirliğini Sağlamak Ülkeler Arasında ki Bir İştir.İkinci Bir Gücün Girmesi Ne Diye?
Madde-4Dış Politilarda Her Devlet Eşit mi?Abd Şuanda Dünya Genelinde Dış Politikada İnsanlık Suçu İşliyor.Buna Neden Seyirci Kalınıyor?Hani Barış İçin Kurulmuştu?Sırpların Yaptığı Vahşete Neden Seyirci Kalındı?
Madde-5Dünyada Refah Bir Ortam Yaratmak?Elbette Güzel Olurdu.İşte Sorunda Burda Başlıyor Zaten.Dünya Genelinde Barış Sağlanmak İsteniyor İse Bütün Dünya Devletlerine Eşit Davranılması Gerekmekte.Malesef Birleşmiş Milletler Bunu Uygulamıyor.Barış Sağlanıyor Sanılıyor Ama Irakta Hergün İnsan Ölüyor.Bu mu Barış?Böyle Barış Olmaz.

Sözde Dünya Devletlerinin Örgütü.Ama Bu Örgütü Kuranlar Abd ve İngiltere.
Şuanda da Örgüt Bu Ülkelerin Tekeli Altında.ve Her İstediklerini Yapıyorlar.Barış Adı Altında İstedikleri Yapıp Dünya Üzerinde Abd'nin Emellerini Destekliyor.Bu Barış Örgütü mü?

Amerika Birleşik Devletleri(Abd)
Nato ve Birleşmiş Milletlere Baktığımızda Hep Abd'yi Görüyoruz.İki Örgütünde İzlediği Strateji Belli ve Ortada.Yıllardı Abd Dünya Genelinde Kendi Çıkarları İçin Savaşlar Çıkarmaktadır.
Abd Sözde Barış Getirmek Düzeni Sağlamak Adı Altında Giriştiği Savaşlarda Binlerce İnsanın Ölümüne ve Yaralanmasına Sebeb Oldu.
Abd'nin Akıllarda Yer Edinen Savaşları Çok...
Kızıl Derilileri Yok Etmeleri,Kore Savaşı,Vietnam Savaşı,Afganistan Savaşı,Körfez Savaşları...Bu Savaşlar Ne İçin Yapıldı?Barış İçin mi?Çünkü Kamuoyuna Böyle Lanse Edildi.Ama Böyle Değil.Asıl Amaç Zengin Yer Altı Kaynaklarını Ele Geçirmek,Oluşacak Yeni Dünya Düzeninde Önemli Stratejik Bölgeleri Egemenliği Altına Almak.Bu Amaçlar Doğrultusunda Binlerce Sivil Halkın Dünyayanın Gözlerinde Önünde Acımadan Öldürdüler.Peki Sorarım Birleşmiş Milletler Nerede?Hani Dünya Barışı İçin Vardı?Sorarım Nato Nerde?Hani Dünya Barışı İçin Vardı?

Abd'nin Bir Çok Ülkede Üssü Bulunmaktadır.Yeni Bir Dünya Deriz Ama Savaşsız ve Silahsız.Abd Bu Üsslerini Savaşlar İçin Kullanmaktadır.Dünyada Sadece Seyirci Kalmaktadır.

Birde Ekonomik Yön Var.Imf Bu İşi Üsleniyor.Dünya Devletlerinin Yarısı Imf'ye Borçlu Konumunda.Abd Bunu Çok İyi Kullanıyor ve Borçlu Olan Ülkeleri Kendine Bağımlı Hale Getiriyor.

Abd Bugün Dünyayı Yönetenler Arasında Yer Alıyor.Hem Askeri Açıdan Hemde Ekonomik Yönden.

Japonya Teknolojinin En İyi Konumda Olduğu Ülke.Teknolojinin Dünyaya Açılan Kapısı Konumunda.Birde En Önemlisi Kapilalist Bir Sistemi Temsil Ediyor Olmaları.
Abd İle İkili İlişkilerine Bakıldığında Gerçekleri Anlamak Çok Kolay.
Son düzenleyen Safi; 6 Nisan 2017 17:28
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
9 Haziran 2008       Mesaj #18
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Derin devlet, Prof. Dr. Baskın Oran'ın tanımına göre "devlet yetkisini şu veya bu biçimde kullanan kişi veya kurumların meşruluk sınırları dışına taştıkları zaman şiddet kullanmaları halinde ortaya çıkan" oluşumdur. Dr. Mümtaz'er Türköne'ye göre ise devlet görevlilerinin "eşkıyâ yöntemleriyle yetkilerini, kullandıkları kaynak ve imkanları 'gizlilik' zırhından istifade ederek devleti korumak için değil, kendilerine çıkar sağlamak için" kullanmalarına derin devlet adı verilir.

1996'da yaşanan Susurluk skandalıyla giderek yaygınlaşan bir kavram olan derin devletin kökeni ve ne anlama geldiği konusunda farklı savlar vardır. İleri sürülen bir teoriye göre, derin devletin başlangıç noktası Soğuk Savaş döneminde NATO'ya üye ülkelerde oluşturulan ve CIA tarafından yönetilen ve finanse edilen istihbarat ve silahlı operasyon örgütlerine dayanır.] Bu örgütün Türkiye'de Kontrgerilla adı altında faaliyet gösterdiği iddia ediliyor.1974 yılında, bu iddiayı destekleyen ilk devlet adamı Eski Başbakan Bülent Ecevit olmuştur. Bir diğer teoriye göre ise derin devletin kökleri, Osmanlı Devleti'nin son yıllarında İttihat ve Terakki yönetimi tarafından kurulan gizli istihbarat ve askerî operasyon örgütü olan Teşkilât-ı Mahsusa'ya kadar uzanır. Bu iddiayı destekleyenler arasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan vardır.

Derin devletin varlığına yönelik iddialar
Derin devletin varlığını dile getiren ilk devlet adamı Bülent Ecevit oldu. Ecevit, 26 Eylül 1974'te, Giresun'da yaptığı bir konuşmada şu ifadeyi kullandı:
“ 12 Mart sonrası dönemde adı sanı ortaya çıkan ve tedbirlerin ve hatta soruşturmaların hukukiliğine ve insaniliğine gölge düşüren Kontrgerilla adlı örgütün, bu resmi görüntülü fakat gayriresmi örgütün niteliği ve amacı üzerindeki örtü kaldırılamamıştır. ”

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise 17 Nisan 2005 tarihinde, CNN Türk'te yayınlanan Ankara Kulisi adlı programda konuyla ilgili şunları söyledi:
“ Derin devlet, devletin kendisidir. Askerdir, derin devlet. Cumhuriyet'i kuran askerler, devletin yıkılmasından daima korku duyar. Halk bazen sağlanan hakları suiistimal eder, yürüyüş hakkı verildiğinde gidip cam çerçeveyi indirerek, polisle çatışır. Derin devlete ülkenin muhtaç olması, ülkenin yönetilememesinden kaynaklanır. Derin devlet şu anda devrede değil. Derin devlet, kanaatlerine göre, devleti yıkılma sınırına getirmediğiniz sürece hareket halinde değildir. Onlar ayrı bir devlet değil, ama devlete el koydukları zaman derin devlet olurlar. ”

Demirel, NTVMSNBC'de yayınlanan Basın Odası programında "Devletin tekliği esastır, iki devlet olmaz. Bizim ülkemizde iki devlet var. Bir derin devlet var, bir devlet var. Asıl olması gereken devlet yedek, yedek olması gereken devlet asıldır" dedi. 12 Eylül 1980 askerî yönetiminin başı olan Kenan Evren, "Sayın Demirel doğru söylüyor. Derin devlet biziz. Devlet zaafa uğradığında el koyarız. 1980'de Demirel'in suçu yoktu. Daha yeni gelmişti, ne yapalım onun dönemine rastlamıştı" diyerek Demirel'in görüşlerine destek verdi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AGOS gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesinin ardından, 26 Ocak 2007 tarihinde Kanal 7'de yayınlanan İskele Sancak adlı programda şu sözleri dile getirdi:
“ Derin devletin varlığına katılmıyorum diye bir şey yok, katılmıyorum olur mu, neden olmasın. O her zaman olmuş. Türkiye Cumhuriyeti döneminde başlamış bir şey de değil. Ta Osmanlı'dan. Bu gelenekten gelen bir şey zaten. Ama bunu minimize etmek, mümkünse yok etmek, bunu başarmak gerek. ”

Erdoğan, "kurumlar içi çeteleşme" olarak nitelediği derin devletle ilgili açıklamalarını şöyle sürdürdü:
“ Bu tür bir yapı var. Bugüne kadar bu tür bağlantıların üzerine gidilmediği için bedelini hem millet hem devlet olarak ödedik. Yürütme olarak belirli bir yere kadar gidebiliyoruz. Bu olayların üzerine yürütme, yasama, yargı birlikte gidilmeli. Meclis araştırma komisyonlarından bir sonuç çıkmıyor. Trabzon'da attığımız adım, bunun adımıdır. Vali ve emniyet müdürünün görevden alınması ve mülkiye müfettişleri göndermek bu işin altyapısını oluşturma çabasıdır. Geçmişte ne gibi yazışmalar oldu, müdahale yapıldı mı bakılacak. Bir başka ile sıçrayabilir. Şemdinli'deki netice herkesi tatmin etmemiş olabilir. Şemdinli'den sonra bir sürü olay oldu. Sauna, Atabey çetesi çıktı. Kurumların içindeki çeteleşme bağlantılarının üzerine ısrarla gidilmeli. ”

Eski Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener ise devlet içinde gayrimeşru oluşumların yer aldığını, fakat kullanımı yaygınlaşmış olan "derin devlet" kavramının yanlış olduğunu savunuyor:
“ Derin devlet öteden beri polemiklere konu olmuştur. Bir takım güvenlik birimleri, kamu sıfatına sahip kişiler kendilerine görev ve yetki biçiyor. Ülkenin geleceğini koruma görevini kendilerinde buluyor. Vatan ve memleketle ilgili olarak kendilerini daha imtiyazlı sayıyor. Kendilerini vatansever görüp bazı eylemler yapmaya adıyor. Bunlar var mı, yok mu bilemem ama hiçbiri yasadaki yetkileri içermiyor. Anayasadan, yasalardan alınmayan bir yetkinin devlet adına kullanımı "meşru yetki" değildir. Bu kişilerin resmi sıfatları da olabilir. Yasaya dayanmıyorsa, yapılan işi devlete ait bir iş olarak görmüyorum. Ben onu ne bilinen, ne de derin devlet olarak nitelerim. Bu tip şeylere devlet bile demem.
Son düzenleyen Safi; 6 Nisan 2017 17:27
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
12 Haziran 2008       Mesaj #19
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Derin Devlet nedir, nasil olusur?
Baskin Oran
Aradaki ufak-tefekleri saymazsak, Susurluk’tan sonra bir de Semdinli patladi. Adina ister Kontrgerilla, ister JITEM, ister Özel Harp, ister ne derseniz deyin, “Derin Devlet” diye bir olgunun varligi zihinlerde kesinlesti.
Gerçi bu kavramin NATO tarafindan “Gladio” adiyla kurulmus bir gizli örgütten kaynaklandigi herkesin malumu; hatta, bizim Mülkiye’de çikardigimiz Türk Dis Politikasi kitabinin (Iletisim Yay.) ikinci cildinin 220. sayfasinda ayri bir “kutu” halinde anlatiliyor. Fakat örnegin Ittihat ve Terakki’nin “Teskilat-i Mahsusa”si içindeki kimi olusumlar da tipik bir Derin Devlet örnegi sayilmali.
Kavramin yerlesmesine paralel olarak, su siralarda kimi kalemler de “Nedir bu Derin Devlet? Nedir tanimi bunun? Nasil ortaya çikiyor? Ben böyle bir seyin hayal mahsulü oldugunu düsünüyorum” demeye basladilar. Gerçekten, bir kavram varsa, bir de tanimin gerekli oldugu ortada. Eger bu kavram çesitlilik arzediyorsa, o zaman tanimin da çesitlendirilmesi gerekir.

Bendeniz, böyle bir çesitlilik oldugunu, yani bu kavramin karmasik oldugunu düsünmüyorum. Tersine, alabildigine basit ve açik. Zaten, karmasik gibi gözüken seyleri söyle kendinizi biraz yukariya çeker de kusbakisi süzerseniz, çogu zaman basit seylerle karsilasirsiniz.
Tanimi nasil yapilabilir? Derin Devlet nasil ortaya çikar? Bu sorularin yanitini vermek için önce “devlet”in tanimindan baslamak lazim. Siyaset biliminde bu tanim söyledir:
“Devlet, mesru siddetin tekeline sahip kurumdur”.
Bu tanimdaki “siddet” kavraminin nedenini, “merkezî otorite” kavraminda aramak gerekir. Toplumda asayis sorunu varsa, en nihayetinde siddete basvurulacak ve toplum düzenine uyanlari taciz edenler hiçbir çare bulunamazsa siddet (güç) kullanarak yola getirilecektir. Bunu da ancak merkezî bir otorite yapabilir, yoksa kargasa çikar. Uluslararasi toplumda böyle bir merkezî otorite (“dünya devleti”) bulunmadigi içindir ki, oraya buraya (Bosna, Kosova, Afganistan, vb.) yapilan müdahaleler çok tartisma çikarmaktadir.
“Tekel” kavraminin sebebini, “egemenlik” kavraminda aramak gerekir. Eger anilan kurum bir siddet tekeli kuramamissa, yani birden fazla siddet merkezi varsa, o zaman egemenlik yoktur. Çünkü bölünmüs egemenlik, egemenlik degildir. Oysa devletin temel ögelerinden biri de disarida esitlik, içeride egemenliktir.
Gelelim, en önemli kavram olan “mesru”ya. Diger ikisi oldukça elle tutulur kavramlardir. Oysa mesru kavrami daha soyut ve tartismalidir. Mesru sayilmak için yalnizca “kanun”a uygun olmak yetmez (çünkü hukuka aykiri bir sürü kanun vardir), “hukuk”a da uygunluk gerekir. Hukuk da, ancak “akla, adalete, hakka uygun” ve “genel kabul görmüs olmak”la olusur. Bu da yetmez, zaman unsuru isin içine girer. Yani, bu son iki unsurun belli bir süre toplumdan ciddi itiraz gelmeden yasamis olmasi da gerekir.

Iste, üzerinde uzun zamandir düsünüyorum, Derin Devlet’in tanimi burada ortaya çikiyor ve basitligi de burada:
“Derin Devlet”, siddet kullanimi durumunda Devlet’in tanimindan ‘mesru’ kavraminin düsmesi sonucu meydana gelen olusumdur.
Bu tanim, bana en az üç kosulu pesinden sürükler gibi geliyor:
1) Derin Devlet, devlet yetkisini su veya bu biçimde kullanan kisi veya kurumlarin mesruluk sinirlari disina tastiklari zaman siddet kullanmalari halinde ortaya çikar. Yani, siddetin kullanilmadigi gayrimesru durumlar, örnegin sirf yolsuzluk yapilmasi durumlari buna girmez.
2) Derin Devlet mensubunun devlet temsilcisi olmasi veya kendini su veya bu biçimde devletle baglantili kilan bir pozisyonda olmasi gerekir. Yani devlet baglantisinin olmadigi durumlar, örnegin bir özel güvenlik sirketi mensubunun gayrimesru siddet kullanmasi Derin Devlet kavramina girmez.
3) Siddeti mesruluk disi kullanan devletle iliskili kisilerin kaç kisi oldugu önemli degildir; bir de olur birkaç da olur. Önemli olan, belli bir plan dahili çalismadir. Örnegin, bir veya birkaç polisin iskence uygulamasi Derin Devlet kavramina girmez. Ama bir tek polis tek basina belli bir gayrimesru planin parçasi olarak iskence yaparsa, bu Derin Devlet’e girer.

Iste, Derin Devlet kavraminin kimileri için bulanik olusu da buralardan geliyor. Bu kavramin illa belli bir örgüt semasinin bulunmasi gerekmez. Ilgili kisi zaman zaman mesruluk içinde, zaman zaman mesruluk disinda olabilir. Birinci durumda Devlet memurudur, ikinci durumda Derin Devlet mensubu. Bu kadar basit. Basit oldugu için de mücadelesi zor.
Bendenizden simdilik bu kadar. Tartismak için yeterli malzeme sayilabilir. Düsünmeye hep birlikte devam edelim.
Son düzenleyen Safi; 6 Nisan 2017 17:27
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
14 Haziran 2008       Mesaj #20
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Ergenekon, siyasi amaçlarına ulaşmak için yasadışı yollara başvuran aşırı milliyetçi örgüt. Derin devlet veya Türkiye Cumhuriyeti içinde devlet adına hareket ettiğini iddia eden bazı otoriteler tarafından kurulduğu ve yönetildiği öne sürülmektedir.

Örgütün tarihçesi
Avrupa'da II. Dünya Savaşı'ndan sonra muhaliflerin (o dönem komünistlerin) iktidara gelmesini önlemek için kurulan "Gladio" adlı kontrgerilla örgütünün Türkiye'deki uzantısına siyasi literatürde Kontrgerilla denilmektedir

NATO'nun Özel Harp talimnamelerine göre, üye ülkelerde kurulan NATO birimleri Türkiye'de önce Seferberlik Tedkik Kurulu adıyla örgütlenmiş sonra doğrudan Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı Özel Harp Dairesi çatısı altında ve bunun sivil uzantısı olarak faaliyet yürütmüştürDanıştay'a yönelik saldırı sonrasında çıkan ilişkiler ağıyla gündeme gelen "devlet yanlısı çete" yapılanmasının, uzun süredir Türkiye'de faaliyet gösterdiği ve devleti korumak amacıyla siyasi suikasttan naylon terör örgütü kurmaya" kadar birçok illegal eylemi onayladığı ortaya çıkmıştır.
Deniz Kuvvetlerinden ayrılma araştırmacı-yazar Erol Mütercimler, ilk kez 1980'de örgütün varlığından haberdar olduğunu dile getirmiştir.

Örgütlenme yapısı
12 Kasım 1996 tarihinde Anavatan Partisi Genel Baskani Mesut Yılmaz'ın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e verdigi, Cumhurbaşkanı tarafından da gereğinin tetkik ve tahkiki için Başbakan Necmettin Erbakan'a verilen mektupta;

``Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde Özel Harekat Dairesinin bulunduğu alınan duyumlara göre bu dairenin bazı elemanlarının uyuşturucu, kumarhane, haraç ve adam öldürülmesi gibi işlere karıştığı, son olay da bunun vehim olmadığını sanıldığından da kötü oldugunu gösterdiğini, Ömer Lütfi Topal'ı öldürenlerin itiraflarinin fevkalade enteresan oldugunu, bu kişiler suçu itiraf ettikleri halde Ankara'ya celb edilerek hâlen serbest gezdiklerini, İstanbul Emniyet Müdürlüğünde her türlü dökümanın hazır olduğunu, aşiret reisinin Devleti kullandığını, Devlette görevli bazı kişilerin Özel Harekat Dairesi Baskanı İbrahim Şahin'den talimat aldıkları ve bunun İçisleri Bakanı dahil bir takım yüksek yerlerin bilgisi dahilinde olduğunu, Devletin emrinde çalışan ve suça karışan 100-120 kadar kişi olduğunu, bu işin Devlet çapında soruşturulması gerektiğini, bu işe seyirci kalınır ise Demokrasinin işleyebileceğinden şüphe duyulacağını, bunların meydana çıkarılması hâlinde de Devletin zarar göreceğinden endişe ettiğini, normal Devlet mekanizmasına güvenin olmadığını, Devlet Denetleme Kurulu'nun böyle bir şeyi üstlenebileceğini... iddia etmiştir.

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek Susurluk Komisyonuna gönderdiği 9 Aralık 1996 tarihli yazısının ekindeki (4) sahifelik Genel Çerçeve başlıklı yazısı, TBMM Başkanlığına yazılmış (15) sahifelik Mehmet Ağar ve Tansu Çiller hakkında suç duyurusu olduğunu iddia ettiği dilekçesi ve diğer eklerden olusan toplam 183 sayfalık metin, 2 adet fotoğraf ve 40 sahifelik gazete küpürlerinin ve 26 Aralık 1996 tarihinde Komisyona sunduğu dilekçesi ve eklerinin incelenmesinde;

DYP Genel Başkanı, İstanbul Milletvekili Tansu Çiller'in başta MİT, Emniyet, Jitem, Özel Kuvvetler Komutanlığı gibi devlet kurumlarının görevlileri olmak üzere mafya diye nitelenen bazı suç örgütlerinde yer almış kişilerden oluşan özel bir suç örgütünün kurulmasını azmettirdiği, bu örgütü eline geçirdigi, devlet olanakları ile beslediği, himaye edip, yönlendirdiği, bu örgütün ABD'nin CIA ve İsrail'in MOSSAD İstihbarat Örgütleriyle bağlantılı olduğu ve örgütün mensupları arasında Özel Büro diye anıldığı, Çillerin Özel Örgütü nün hâlen bir tanıtım ajansi biçiminde faaliyet yürüttüğü; çok geniş bir coğrafyayı hedef aldığı; İstanbul, Ankara, İzmir, Washington ve Tel Aviv'de büroları olduğu, Türk Silâhlı Kuvvetleri, Ülkücü Mafya, Emniyet Teşkilatı, Uyuşturucu silâh ve nükleer madde mafyası ve MİT içerisinde uzantıları olduğu ve toplam (700) kişiden oluştuğunu, başında (özellikle kendisinin yayınladığı Aydınlık isimli dergi) yer alan haber ve yorumlara dayandırarak iddia etmektedir. Bu iddiaya göre; örgütün lider kadrosu DYP Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Tansu Çiller ve eşi Özer Çiller, Elazığ Milletvekili Mehmet Ağar, MİT Müsteşar Yardımcısı ve Kontr-Terör Daire Başkanı Mehmet Eymür, Emniyet Genel Müdürlüğü Müşaviri Emekli Yarbay Korkut Eken, Özel Harekât Dairesi Başkanı İbrahim Şahin, Ülkücü Mafya Şeflerinden Abdullah Çatlı ve Alaattin Çakıcı'dan meydana geldiği ileri sürülmektedir.

İddiaya göre; örgütün Emniyet içindeki uzantısının başında Mehmet Ağar yer almakta, örgütü onun müşaviri olan Korkut Eken ``sevk ve idare etmektedir. Yine iddiaya göre;

Örgütün MİT içindeki uzantısının başında ise; Kontr Terör Daire Başkanı Mehmet Eymür ve Tolga Atik yer almaktadır

İşçi Partisi Genel Sekreteri Vekili Av. Mehmet Cengiz Sabah Gazetesi'nin İşçi Partisi ile Ergenekon arasında asılsız bağlar kuduğu gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu.

Örgütün diğer bağlantıları
Örgüt karargahının ve kasasının Türk Ortodoks Patrikhanesi olduğu iddia edilmiştir.
Operasyonlarda gözaltına alınanlar
* Muzaffer Tekin
* Veli Küçük, Em. Tuğgeneral
* Ergün Poyraz, Araştırmacı yazar
* Oktay Yıldırım
* Ümit Oğuztan
* Bekir Öztürk
* Zekeriya Öztürk
* Taner Ünal
* Kemal Kerinçsiz, Avukat
* Fuat Turgut
* Sevgi Erenerol, Türk Ortodoks Kilisesi sözcüsü
* Fikri Karadağ
* Hüseyin Görüm
* Alparslan Arslan
* Fikret Emek
* Semih Günaltay
* Sedat Peker
* Güler Kömürcü, Gazeteci yazar
* Sami Hoştan
* Ali Yasak
* Doğu Perinçek, Hukuk Doktoru, İşçi Partisi Gn. Bşk.
* [Adnan Akfırat , Gazeteci Yazar araştırmacı]
* İlhan Selçuk, Gazeteci yazar
* Serhan Bolluk Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni
* Ferit İlsever Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni
* Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu
* Emin Gürses, Öğretim görevlisi Doç. Dr.
* Vedat Yenerer, Gazeteci yazar
* Nusret Senem, Ankara Barosu Avukatı, İşçi Partisi Gn. Bşk. Yrd.
Son düzenleyen Safi; 6 Nisan 2017 17:26
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

31 Temmuz 2014 / Morrigan Sosyal Ağlar
9 Nisan 2013 / esraaaaaaaa Soru-Cevap
30 Kasım 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap
17 Aralık 2007 / Misafir Taslak Konular