Arama

İslam Dini (İslamiyet)

Güncelleme: 11 Haziran 2012 Gösterim: 9.638 Cevap: 6
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
27 Haziran 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
İslam Dini (İslamiyet)
MsXLabs.org & Temel Britannica
Sponsorlu Bağlantılar

Tektanrılı dinlerin sonuncusu olan İslam, Tanrı'nın elçisi (resul) olarak anılan Hz. Muhammed tarafından insanlara bildiril­miştir. İslam dininin ilkeleri Tanrı'nın melek­lerinden Cebrail aracılığıyla indirilen kutsal kitap Kur'an'da belirlenmiştir.
İslam inancının temelini amentü (inandım) olarak da bilinen altı ilke oluşturur. Bunlar;
  • bir tek Tanrı olduğuna,
  • meleklerine,
  • gönder­diği kitaplara (Tevrat, İncil, Zebur ve Kuran),
  • peygamberlerine,
  • ahirete (ölümden sonraki sonsuz âleme ve ölmüş bütün canlıların kıya­met günü yeniden dirileceğine),
  • kadere (bü­tün iyiliklerin ve kötülüklerin Tanrı tarafın­dan verildiğine)
inanmaktır. Bu inancını dile getiren kişi kulluk yükümlülükleri altına gir­miş olur. İbadet olarak da bilinen bu görevler;
  • Allah'tan başka Tanrı olmadığına, Hz. Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık (kelime-i şahadet),
  • namaz kılmak,
  • zekât vermek (her yıl mallarının 40'ta l'ini yoksullara dağıtmak),
  • oruç tutmak (her yıl Ramazan ayı boyunca)
  • mali gücü yeterliy­se hacca (Kabe'yi ziyarete) gitmektir.
Ancak bu görevleri yerine getiren kişi tam bir Müslü­man sayılır. İslam dini ibadet görevlerinin ahlaka uyarak yerine getirilmesini de öngör­müştür. Yani bütün bunlar kişisel çıkar ya da gösteriş için değil yalnızca Tann'nın hoşnutlu­ğunu kazanmak için yapılırsa anlam kazanır.
İslam insanlar arasındaki ilişkileri düzenle­yen birçok ilke de getirmiştir. Temelini Kur'an'dan ve Sünnet'ten (Hz. Muhammed'in sözleri ve davranışları) alan bu ilkeler daha sonra çeşitli bölümlere ayrılarak yorumlanıp zenginleştirilmiştir.

Yayılması
İslam dini 7. yüzyılın başlarında Arabistan Yarımadası'nda doğduktan sonra hızla yayıl­maya başladı. Dört Halife döneminde (632-661) Arabistan Yarımadasının dışına taştı. Emevi Devleti'nin kuruluşuna kadar Suriye, Irak, İran, Mısır, Libya ve Kafkas­ya'ya yayılmıştı. Emeviler İslam dinini Akde­niz'deki adalara, Tunus, Cezayir, İspanya, Horasan, Afganistan ve Maveraünnehir'e ka­dar yaydılar. Abbasiler bura­larda İslam'ı kökleştirdiler. Aynı zamanda bilim ve düşünce bakımından da çok canlı bir dönem yarattılar. Ama bu kadar geniş bir alanda tek siyasal güç olma durumlarını zamanla yitirdiler ve ortaya bir­çok devlet çıktı.
10. yüzyıldan başlayarak Türkler, İslam dünyasında yeni bir güç olarak belirmeye başladı. 14. yüzyıldan sonra Osmanlılar İslam dünyasının büyük bölümünü denetimle­ri altına aldı. Osmanlılar, İslam'ı Avrupa ve Afrika içlerine yaydılar. 18. yüzyıldan başlayarak Osmanlı Devleti'nin siyasal ve askeri alanda gerilemesi İslam dünyasını da etkiledi. Gittikçe güçlenen batı dünyasının baskısı 19. yüzyılda sömürge­ciliğe dönüştü. Kuzey Afrika tümüyle batının sömürgesi oldu. Asya'daki küçük hanlıklar da Çarlık Rusya'sının eline geçti. Osmanlı Dev­leti de bir yarı sömürge durumuna düştü. Bu gelişmeler Müslümanlar arasında yeni akım­ların doğmasına yol açtı.
Bunlar arasında İslamcılık önemli bir yer tutar. 20. yüzyıl ise bütün dünyada olduğu gibi İslam dünyasında da sö­mürgeciliğe karşı mücadelenin yoğunlaştığı, milliyetçiliğin güçlendiği ve milli devletlerin doğduğu bir dönem oldu.

İslam Fırkaları ve Mezhepleri
İslam'ın yayılmasıyla birlikte ortaya çıkan siyasal çekişmeler özellikle halifelik sorunun­da odaklanmıştı. Bunun sonucunda Müslümanlar birbirlerine düşman topluluklara ayrıldılar. Fırka (bölük, parti) olarak adlandırılan bu toplulukların başlıcalaRI Sünniler, Şiiler ve Hariciler'di. Bu ayrılık aynı zamanda İslam'ın temel ilkelerini yorum­lama konusunda da farklılıklara yol açtı. Bu farklı yorumlardan da mezhepler doğdu. Za­manla bu ana kolların içinden de yeni mez­hepler çıktı. Bunların çoğu kısa sürede yan­daşlarını yitirip ortadan kalktı. Bir bölümü de küçük topluluklar halinde varlığını günümüze kadar sürdürdü. Bugün İslam dünyasında yaşayan en büyük mezhepler Sünnilik ve Şiilik'tir.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ozti - avatarı
ozti
Ziyaretçi
27 Haziran 2009       Mesaj #2
ozti - avatarı
Ziyaretçi
Kelime kökeni
İslam sözcüğü Arapça "se-le-me" kökünden türemiştir ve anlamı "barış"tır.Bununla birlikte kökün etken ortaç şekli eslemedir ve "teslimiyet" anlamına gelir. Sonuçta İslam, "teslimiyet" anlamına gelirken, Müslüman da "teslim olan" anlamına gelir; burada teslim olunan tek tanrı olduğu kabul edilen Allah'tır.
Sponsorlu Bağlantılar
İslam dinine mensup kişileri adlandırmakta kullanılan Müslüman kelimesi ise sözlükte "bağlanan", "teslim olan", Mümin ise "şüphesiz inanan" anlamlarına gelir.
İslam'da peygamberler İslam dinine göre Allah insanları İslam inancına çağırmak için birçok peygamber göndermiştir. Bunlardan bazıları ismen Kur'an'da zikredilir. Nitekim bu peygamberlerin birçoğu Hıristiyanlık ve Musevilik'te de peygamber olarak kabul edilen kişilerdir ve onlara dair kıssalar büyük benzerlik gösterir. Hristiyanlık ve Musevilik'ten farklı olarak, Kur'an'a göre Allah insanlığa son bir peygamber göndermiştir ve bu peygamber Muhammed Mustafa'dır.
İslam'a göre kaç peygamber olduğu tartışma konusu olmuştur. Kur'an'da sadece 25 tane peygamber ismen anılır. Bununla birlikte, Mü'min suresi'nin 78. ayeti gerek İslam'daki peygamber anlayışı gerekse peygamberlerin sadece Kur'an'da adı geçenler olup olmadığı üzerinedir:"Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana anlattıklarımız da var, anlatmadıklarımız da var. Hiçbir peygamber Allah'ın izni olmadan bir mûcize getiremez. Allah'ın emri gelince de hak yerine getirilir. İşte o zaman bunu batıl sayanlar hüsrana uğrarlar.
Çeşitli hadislerde kaç tane peygamber olduğuna dair bazı sayılar verilmiştir ve sonraki dönemlerde birçok kitapta farklı kaynaklara dayanılarak birçok sayı ortaya atılmıştır; bununla birlikte üzerinde anlaşılan ve kesin kabul edilen bir sayı yoktur. Kur'an'da tam olarak kaç tane peygamber gönderildiği açıklanmaz.


İslam'da peygamberlik kavramı ikiye ayrılır:
1. Nebiler
2. Resuller
Buna göre resuller kendileriyle birlikte yeni bir şeriat (dinî hükümler) gönderilen peygamberlerdir, Allah'ın elçileri olarak yorumlanırlar.Her resul nebi iken, her nebi resul değildir. Nebilerin beraberlerinde yeni bir şeriat getirmediklerine, kendilerinden önce gelen en son resulün şeriatına uygun hükmettiklerine inanılır. Buna göre son peygamber olarak kabul edilen Muhammed bir resuldür ve beraberinde getirdiği şeriat son ve Müslümanlar için şu an geçerli olan tek şeriattır. Gerek Şia, gerekse Sünnilik'te peygamberlere inanmak önemli bir yer tutar ve inanç esaslarından sayılır.


Muhammed bin Abdullah
Muhammed bin Abdullah (d. 570 dolayları - ö. 632), İslam dinine göre son peygamberdir ve kendisine Allah tarafından Kur'an'ın vahyedildiğine inanılır.Rasul bir peygamber olduğu için birlikte getirdiği şeriat son şeriat sayılır; yani Müslümanlar, Muhammed'in kendi zamanı ve sonrasında onunla birlikte gelen hükümlere uymakla yükümlüdürler. Mekke'de 570 ya da 571 yılında doğmuş, Veda Haccı'ndan sonra rahatsızlanarak Medine'de 632 yılında vefat etmiştir. İslam dininin son peygamberi olan Muhammed'in sözleri (hadisler) ve yaptıkları (sünnetler), Kur'an'daki emirlerinin yanında ikincil bir kaynak olarak kabul edilir ve İslam hukukunun iki temel kaynağından biri sayılır (diğeri Kur'an'dır).İslam'a göre Muhammed daha önceki İbrahimi dinlerin peygamberlerinin getirdiği mesajın aynısını getirmektedir aradaki güncel farklılık diğer İbrahimi dinlerin mensuplarının, kendi peygamberlerinin getirdiği dini tahrif etmelerinden doğmuştur.

Allah
İslam'a göre içerisindeki her şeyle birlikte evrenin yaratıcısı Allah'tır. O, doğmamış ve doğurulmamıştır. Varlığı ezeli ve ebedidir. Her şeye gücü yeter. Allah'a iman, İslamiyet'teki iman esaslarından (imanın şartları) birincisidir. Diğer İbrahimi dinlerin aksine İslam'da Allah'a antropomorfik yakıştırmalar yapmak şiddetle reddedilmiştir ve yasaklanmıştır. Antropomorfik yakıştırmalarda bulunan çeşitli mezhepler ortaya çıksa da bunlar genellikle İslam dışı sayılırlar. Aynı şekilde Allah'ın sureti olduğuna inanılmaz ve hiçbir şekilde Allah'ın somut olarak betimlenmesine izin verilmez. İslam dinindeki tanrının özel adı olarak Allah ismi kullanılırken ve yaygınken, kullanılan başka isimler de vardır. Bu isimlerden 99 tanesi özel bir şekilde ele alınır ve birçoğu Kur'an'da Allah için kullanılan ifadelerden köken alan bu isimlere topluca "Güzel İsimler" anlamına gelen Esma-ül-Hüsna denir; bununla birlikte bu 99 ismin listeleri farklılık gösterebilir - sayı değişmese de sayılan isimler arasında farklılık bulunabilir.

İslam'ın ilk ve tek din olduğu inancı
İslam dinine göre bütün âlemler ve insan, Allah tarafından yaratılmıştır. Bu yaratılışın mahiyeti konusunda farklı mezhepler farklı görüşler belirtse de, yaratılışın kendisi Kur'an'da geçer. Bu noktadan sonra insanın -ki ilk insanın diğer İbrahimî dinlerdeki gibi Âdem olduğuna inanılır- doğru bir dine inandığı, fakat İblis'in ve kendi nefsinin hataları sonucu zaman zaman bu dinden saptığına inanılır. Hristiyanlıktakinin dengi bir ilk günah kavramı yoktur.
İslam'a göre en başından beri insanların inandığı din İslam'dır. Diğer dinler, bu dinin dejenere olmuş formları olan sapmalardır. Buradan hareketle İslam'a göre Muhammed'in getirdiği din, yeni bir din değildir. O, daha önceki peygamberlerin mesajını, aynı dini tekrar açıklamış ve tamamlamıştır. Nitekim bu inanç sebebiyle diğer İbrahimi dinlerin peygamber kabul ettiği çoğu şahıs İslam'da da peygamber kabul edilir. Aynı şekilde diğer iki büyük İbrahimi din olan Hristiyanlık ve Museviliğin kutsal metinlerinin, kökenlerinde İslami metinler olarak kabul edilseler de, tahrif edilmiş ve bu sebeple hükümsüz bir durumda olduklarına inanılır. Tarihsel açıdan ise İslam dini Muhammed bin Abdullah önderliğinde Arap yarımadasında 7. yüzyılda başlamıştır.



BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
ÇaĞLaYaN46 - avatarı
ÇaĞLaYaN46
Ziyaretçi
2 Temmuz 2009       Mesaj #3
ÇaĞLaYaN46 - avatarı
Ziyaretçi
Arapça "selem" kökünden alınmış olan İslam (Arapçası الإسلام,), sözlükte, "itaat etmek, boyun eğmek, teslim olmak, kötülüklerden salim bulunmak, selamete ulaşmak" vb. anlamlara gelen bir mastardır.
İslam Hz. Muhammed (s.a.v)'e Allah tarafından vahiyle bildirilen son ve kâmil dinin adıdır. Bu dine uyanlara Müslüman denir.
woltka1001 - avatarı
woltka1001
Ziyaretçi
10 Mart 2012       Mesaj #4
woltka1001 - avatarı
Ziyaretçi
İslam, İslamiyet veya Müslümanlık, tek tanrı inancına dayalı en yaygın İbrahimî dinlerden biri.[3] İslam, peygamberi Muhammed aracılığıyla 7. yüzyılda yayılmaya başlamıştır. İslam dinine mensup kişilere iman etmiş (inançlı)[4] anlamında Mü'min veya (Allah'a)[5] teslimiyet gösteren anlamında Müslüman denir. Zaman zaman gayrimüslim kaynaklarda tercih edilen Muhammedcilik ve Muhammedci tanımlamaları,[6][7][8] Müslümanlarca kullanılmaz.[9] Müslümanlar, İslam'ın kutsal kitabı Kur'an'ı oluşturan surelerin Cebrail adındaki melek aracılığıyla sözlü olarak Muhammed'e vahyolunduğuna inanır. Müslümanlığın en büyük iki mezhebi, sıklıkla siyasal mezhepler olarak tanımlanan Sünnilik ve Şiiliktir. Bunların dışında hukuk, itikat gibi çeşitli kategorilerde birçok mezhebi içinde barındırır. İslam dininin temelinde, tüm büyük mezheplerinin kabul ettiği, tevhit ilkesi yatar ki bu kavram Allah'ın varlığı ve birliğine inanmak anlamına gelir.
İslam peygamberi Muhammed, İslam dinini yaymasının yanı sıra bir İslam Devleti de kurmuş, daha sonra bu İslam Devleti farklı hanedanlarca uzun süreler boyunca yönetilmiştir. Bu devletlerin yöneticileri halife unvanını taşımışlardır. Farklı bölgelerdeki halklar İslam'ı benimsemeye başlayınca, farklı ve yeni Müslüman devletler de oluşmuştur.
Kaynak:Vikipedi: Özgür Ansiklopedi
jaws - avatarı
jaws
Ziyaretçi
22 Nisan 2012       Mesaj #5
jaws - avatarı
Ziyaretçi
ALLAH celle celalühünün Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem aracılığı ile gönderdiği son ilahi dindir.

Arapçada seleme Allah'a tamamen bağlanmak kökünden gelen İslâm sözcüğünün
Türkçe anlamı "Allah'a ve onun buyruklarına kayıtsız şartsız inanan" demektir. Bu kelime aynı zamanda, Hz. Muhammed aracılığıyla ilkeleri bildirilen ve Müslüman adı verilen (Arapça İslâmlığı kabul eden anlamına, müslim'den) 600 milyon insanı bünyesinde toplamış büyük bir dinin de adıdır.

Çok kısa bir süre içinde bütün dünyaya yayılan İslâm dini, bu hızlı gelişmesini özellikle, ilk mensuplarının savaşçılık yeteneğine borçludur. Endonezya'dan İspanya ve Güney Afrika'ya kadar bu din, çok değişik uluslar ve kavimler arasında, ilgi çekici ve şaşılacak bir kültür birliği kurmayı da başarmıştır.
İslâm'ın yayılışı
Gerçekte, İslâm dininin böyle hızla gelişip yayılmasını yalnız kutsal savaşlarla fetihlere bağlamak yetersizdir. Bunda, Hz. Muhammed'in Kur'an aracılığıyla yaydığı ilkelerin ve kuralların gerçeklere uygunluğu, sadeliği, geçerliliği de büyük etken olmuştur. İslâm inancında, İbrahim, Musa ve İsa peygamberlerden sonra en büyük ve özellikle "son" peygamber, Hz. Muhammed'dir.


Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem :

571 yılına doğru Arabistan'ın 
Mekke şehrinde, soylu bir aileden doğdu. Ticaret kervanı yöneticisi olarak çalışıyordu. Allah tarafından ve onun adına konuşmak üzere peygamber (haberci) seçildiğinde kırk yaşlarındaydı. İnsanlığa, Allah'dan getirdiği birtakım yeni önerileri vardı. Toplum ilişkilerini yeniden düzenleyecek olan bu öneriler yeni bir dinin ilkeleri oluyordu. Açıklamalarının tamamı, daha sonra, İslâm'ın kutsal kitabı Kur'an'ı oluşturan 114 surede toplanacaktı.

Kur'an'ın Alaah tarafından Hz. Muhammed'e vahyedilmesi 22 yıl, 2 ay, 22 günde tamamlandı. Hz. Muhammed, yeni bir dinin kurucusu olarak görevlendirildikten hemen sonra en yakınlarını (eşi Hatice, amcasının oğlu Ali, arkadaşı Ebubekir gibi) kendi inancına davet etti. Bunlar ilk Müslümanlardı.

Sonra Hz. Muhammed bütün Mekkelileri "Allah birdir ve Muhammed onun peygamberidir" ilkesine inanmağa davet etti. O, yeni bir dinin habercisi ve müjdecisiydi. İyilik, doğruluk, güzellik esasına dayanan bu din, insanlar arasında adalet, kardeşlik ve sevgi ilişkilerini kurmağa ve huzurlu bir dünya yaratmağa yönelikti.
Tepkiler
Genç peygamberin önerileri çeşitli tepkilere neden oldu. Kimi tereddüt ediyor, kimi onun dediklerine inanıyordu. Ne var ki, Mekke ileri gelenleri arasında, bu yeni akım bazı çıkarcıların işine gelmemişti. Hz. Muhammed'in önerdiği yeni adaletli toplum düzeni onların yararlarına karşıydı. Bu yüzden, inananlarla inanmayanlar arasında çetin bir savaş başladı. Müslümanlar, her gün biraz daha artarken, onlarla mücadele eden, onlara eziyet eden müşriklerin (inkarcılar) acımasızlığı da o oranda artıyordu.

Bu eziyetlere dayanamayan bir bölük Mekkeli Müslüman'ın Habeşistan'a göç etmesi bu yüzden uygun görüldü. Öte yandan artık hayatının tehlikede olduğu iyice anlaşılan Hz. Muhammed de daha güvenli çalışabilmenin yollarını arıyordu. 620 yılında, Müslümanlığı kabul etmiş bir grup Medineli onu kendi şehirlerinde yaşamağa davet ettiler. Hz. Muhammed bu daveti kabul etti ve en yakın arkadaşı Ebubekir ile birlikte bir gece gizlice Medine'ye göç etti (16 temmuz 622).


Bu tarih, daha sonra Müslümanlar için, tıpkı Milat gibi, bir başlangıç noktası olarak kabul edildi (Hicrî takvim). Hz. Muhammed, Medine'de bir site devleti kurmak amacıyla Müslümanları örgütlendirdi. Sonra, çevredeki kabileleri İslâm'a davet girişimlerine başladı. Öte yandan, Mekkeli müşrikler de onu ve yaymağa çalıştığı yeni dini ortadan kaldırmak için örgütlendiler ve Hz. Muhammed'e karşı Bedir

Bedir Savaşı - 
Uhud Savaşı - 
Hendek Savaşı - 
seferlerini düzenlediler. Ama Mekkeliler için bu savaşlar her defasında başarısızlıkla sonuçlandı.

627 yılında, Müslümanların Kâbe'ye yapacağı toplu hac ziyaretine Mekkeliler izin vermedi ve onları şehre sokmadı. Hz. Muhammed'in buna karşı herhangi bir tepkide bulunmaması ve hac yapmadan geri dönmesi Müslümanlar arasında önce bazı itirazlara yol açtı. Ama o, günün birinde bu şehre bir fatih olarak gireceklerine ve kendilerini kabul ettireceklerine inanıyordu. Ne var ki, bunu barış yoluyla yapmak istiyordu. Nitekim 630 yılında, 10 bin kişilik güçlü bir orduyla Mekke kapılarına gelen ve hac ziyaretini yapmak isteyen Müslümanlara Mekkeliler şehri çaresiz teslim ettiler. Hz. Muhammed onlara çok iyi davrandı, o güne kadar yapılan hiç bir haksızlığın hesabını sormadı. Bunun üzerine hemen bütün Mekke halkı Müslümanlığı kabul etti.

Hicret'in 9. yılında Arabistan'da yaşayan veya Arabistan dışında, 20 önemli topluluk (Irak, Güney Filistin v.b.) İslâm dinini kabul etti ve İslâm Devleti'ne bağlılığını bildirdi. 632'de, Hz. Muhammed'in Veda haccı diye adlandırılan son Kabe ziyaretinde, onunla birlikte Mekke'ye gelen Müslümanların sayısı 140,000 olmuştu.
Hz. Muhammed'den Sonra
Hz. Muhammed 8 haziran 632'de Medine'de vefat etti. Onun yerine İslâm Devleti'nin başına en yakın dostu ve yardımcısı Ebubekir halife seçildi. Ebubekir'den sonra sırayla, Ömer, Osman, Ali halife (Hz. Muhammed'in temsilcisi ve devlet reisi) oldular. Büyük fetihler sonucu İslâm Devleti kısa sürede geniş bir imparatorluk haline geldi. 661667 yıllarında Hindistan içlerine akınlar yapılıyor, İstanbul kuşatılıyordu.

Kuzey Afrika (Mısır'dan Atlas Okyanusu'na kadar) ele geçirildi (700); Azerbaycan ve Batı Türkistan İslamların oldu (715); Orta Asya ülkeleri (Çin sınırına kadar) İslâm egemenliğine geçti (713); Tarık bin Ziyat komutasındaki ordular İspanya ve İç Avrupa bölgelerini zaptettiler (721). Bütün bu olaylar Emevîler döneminin gelişmeleri arasındaydı. Sonra halifelik, 750 yıllarında Emevîlerden, Abbasîlere geçti Emevîler döneminde başkent Medine'den Kûfe'ye geçmişti, Abbasîler döneminde de Bağdat başkent oldu. Ama artık çok büyümüş olan İslâm bütünlüğünü gereğince korumak güçleşmişti. İslâm'ın yayılma hızı bu nedenle yavaşladı. Merkez zayıfladıkça, çeşitli bölgelerde güçlü valiler ortaya çıkıyor, böylece bağımsız İslâm devletleri doğuyordu.

İslâmlığı kabul eden 
Türkler, özellikle 
Selçuklular ve 
Osmanlılar yoluyla, İslâmlık ve 
İslâm uygarlığı daha geniş alanlara yayıldı ve daha önemli gelişmeler gösterdi. Yavuz Sultan Selim'in 
Mısır'ı almasından sonra hilâfet Osmanlılara geçti ve 
Osmanlı İmparatorluğu İslâm dünyasının önderi oldu.
İslâm İlkeleri
İslâm'da temel inançlar "Âmentü" adı verilen ilkeyle ifade edilir. Âmentü: 1. Allah'a, 2. meleklere, 3. kutsal kitaplara, 4. peygamberlere, 5. kıyamet gününe, 6. ahiret hayatına ve kadere iman koşullarını içerir. Bunlar, İslâm'ın temel inançlarıdır. İnançların yanında, bir de uygulamaları kapsayan ibadetler kısmı vardır. İbadetler, insanların, Allah'ya karşı olan görevlerini düzenler. İslâm dininin onu diğer dinlerden ayıran çok önemli özelliği vardır: Müslümanlık insanların yalnız Allah ile olan ilişkilerini düzenlemekle kalmaz, yani yalnızca ibadetle ilgili ilkeler getirmez, aynı zamanda, insanlararası ilişkileri de düzene koyar ve bunu sadece ahlâkî öğütlerle değil, Kur'an ilkelerine dayalı hukukî emir ve yasalarla yapar.

Kur'an'dan başka, İslâm ilkelerini yorumlamada insanlara yardımcı olan iki temel kaynak daha vardır: sünnet ve hadisler. Sünnet, İslâm peygamberinin olaylar karşısındaki bütün davranışlarının adıdır. Bütün Müslümanlar da olaylar karşısında, bu saptanmış davranışlara uyarak yaşamalıdır. Hz. Muhammed'in doğal yaşantısı (uyumak, yemek v.b.) dışındaki bütün davranışları İslâmlarca bir çözüm yolu olarak kullanılır.


Mescid'i Nebevi
Medine yer alan camii, Hz. Muhammed'in (SAV) kabri yanısıra halifelerden Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in de kabirlerinin bulunduğu camiidir.
Hadisler ise, İslâm peygamberinin, Kur'an açıklamalarına ve yorumlarına dair saptanmış bütün sözleridir. Bu hadisler, ahlâk, gelenek, aile, bilgi, iman, ilim, ibadet, saygı, sevgi, bağlılık, yardımlaşma gibi değişik konulan içerir. Her hadis, gerçek bir olay nedeniyle söylendiği için, hadisin anlamıyla olay arasındaki bağlantı göz önünde tutularak o hadise anlam verilir ve uygulamada böylece kullanılır.
İslâm'ın 5 Şartı
Her Müslüman, İslâm'ın 5 şartı adı verilen beş temel kurala uymak zorundadır. Bunların ilki "Kelime-i şahadet"tir (imanını açıklamak). "Allah'tan başka Allah yoktur ve Muhammed onun kulu ve resulüdür (elçisidir)". İkinci şart salat'tır. Yani Müslümanların yükümlü olduğu namazları kılmaktır. Üçüncü şart zekâttır. Yani, belli kurallara bağlı olarak, kazancının bir kısmını zorunlu bir sadaka esasına göre dağıtmaktır. Dördüncü şart savm'dır, yani ramazan ayında güneşin doğuşundan batışına kadar oruç tutmaktır. Nihayet, beşincisi hac'tır. Her inanmışın, saptanmış kurallara uyarak, ömrü boyunca en az bir kere, Mekke'yi ve Kabe'yi ziyaret etmesidir. Bu temel koşullara bazı yan buyruklar da eklenir: domuz eti yememek, şarap içmemek v.b.
Bir Yaşam Biçimi
Hiç bir din, İslâmlık kadar etkin olamamıştır. Çünkü onun etkisi yalnız manevî alanda kalmaz, bunun çok dışına taşar; Hz. Muhammed'in insanlara ulaştırdığı Allah buyruğu, toplumların siyasî ve idarî yönden örgütlenmesini de öngörür. Bu amaçla yüzyıllar içinde İslâm devletleri Kur'an hukukunun oluşturduğu yasalara göre yönetilmiştir.

Bütün İslamların kayıtsız şartsız tek başkanı halife olmuş ve halife mutlak hükümdar olarak dinî, siyasî ve askerî hayatı yönetmiştir. Kendisine tabi olanların hayatı da, ölümü de onun elindedir. Vezirler, valiler, kadılar onun yardımcılarıdır. Önemsiz anlaşmazlıkları çözmek kadıların görevidir, ama önemli davalarda, isteyen, halifenin yüce adaletine sığınabilir.


Yüzyıllar içinde, başta halifeye, sonra ona bağlı kişilere dayalı bir hiyerarşi düzenine bağlı olan kurumlar ve kuruluşlar, birçok değişikliğe uğramış, bunların, zamanın gidişine ayak uyduramayan pek çoğu ortadan kalkmış ve yerlerini, çağdaş dünyaya daha iyi uydurulmuş yeni kuruluşlara bırakmıştır.

İslam dininin en kutsal mekanı Mekke'deki Kabe'dir.
Ama kuruluşlar için söz konusu olan bu gerçek Kur'an hukuku için söylenemez. O, var oluşundan beri hiç değişmemiş, ancak ilkeleri yorumlamada farklı görüşler söz konusu olmuştur (içtihat hükümleri). Çünkü İslâm hukuku, Kur'an ve sünnet'e dayalıdır, Kur'an ve sünnet hükümlerinde de kimse değişiklik yapamaz. Bu noktanın "siyasî ve toplumsal gelişmeyi" engelleyip engellemediği konusunda ciddî tartışmalar vardır ve bazıları, çağdaş dünyada İslâm ülkelerinin geri kalmışlığını buna bağlar.
Bir Uygarlık
Bazıları ise bu görüşe karşıdır; onlar, İslâm dininin kaydettiği şaşırtıcı gelişme ve yayılmayı, sayısız kültür, ekonomi ve bilim geleneğinin son derece verimli bir kaynaşma sonucu doğmuş olmasını yukarıdaki iddianın yanlışlığına bir delil olarak öne sürerler. Aynı inançta birleşmiş veya bu inançtan etkilenmiş çok değişik ulusların, İslâm'ın, altın çağı olan VII. ve IX. yy.lar arasına rastlayan özgün ve güçlü bir uygarlığı yaratmaları gerçekten ilgi çekici bir olgudur.

O tarihlerde 
Kuzey Afrika ve doğuya egemen olan Müslüman âlemi, Hindistan, Çin ve Batı Avrupa arasında aracı görevi yaptı. Başkent Bağdat, ticaret yollarının kavşağı oldu: kervanlar ve gemiler dünyanın her yanından gelen zenginlikleri, bu şehrin suklarına (pazarlar) döktüler.

Arap, 
Fars ve özellikle Türk sanatçılar çini ve mozaiklerle zenginleştirilmiş görkemli binalar yaptılar, şaşılacak halılar ve ipekliler dokudular, elyazmalarını süslediler, şiirler yazdılar ve Binbir Gece Masalları'nı anlattılar. Filozoflar ve yazarlar Eski Yunanistan'ın, Hindistan'ın ve Pers ülkesinin mirasını keşfettiler, zenginleştirdiler ve tanıttılar.

Bilim ve teknik açısından İslâm'ın getirdikleri de aynı derecede önemlidir. Matematikçiler "Arap" rakamlarını kullanarak pek geçerli bir sayı sistemi hazırladılar ve sıfır'ı icat ettiler; cebir ile geometriyi geliştirdiler. Astronomlar göğün haritasını yaptılar, coğrafyacılar dünyanın çapını ölçtüler ve uzak yöreleri anlattılar. Kimyacılar sayısız hayvansal, bitkisel ve mineral maddenin bileşimini incelediler. Hekimler, şaşılacak ameliyatlar yapıp XVII. yy.da bile Avrupa üniversitelerinde hâlâ kullanılan ders kitaplarını kaleme aldılar.
Dört Halife Dönemi
Hz. Muhammed'in ölümünden sonra halife olan 
Hz. Ebubekir ile başladı (632). Ömer, Osman, Ali ile devam etti ve Emevîlerin iktidara gelmesiyle sona erdi (661). Bu dönem, İslâm için olduğu kadar dünya için de önemli olan fetihlerle geçti. Sahip oldukları büyük imkânlara rağmen dördünün yaşantısı da basit, saf ve sadeydi. Dördü de, gerçek birer inanmış insandı. Askerî, dinî ve siyasî bakımdan İslâm tarihinin en önemli bölümünü oluşturdular. Ebubekir hariç, diğer üç halife (

Hz. Ömer, 
Hz. Osman, 
Hz. Ali) şehit edildiler.
Büyük Hatice
(Ölümü 619) Hz. Muhammed'in ilkesi ve İslâm'ı kabul eden ilk kadın. Ticaretle uğraşan ve Arabistan'ın çeşitli bölgelerine kervanlarla mal gönderen zengin bir işkadınıydı. Hz. Muhammed onun kervanlarını yönetiyordu. Kendisine vahiy geldiğini ilk ona söyledi.

Hatice hiç tereddüt etmeden inandı. Her zaman eşinin yanında ve yardımında oldu. İslâm'ın doğuşunda ve köklenişinde hizmeti büyüktür. Tarihler ondan Büyük Hatice (Haticetül Kübra) diye söz eder.
Ebu Talip
(539-619) Hz. Muhammed'in amcası, halife Ali'nin babası. Müslüman olmadı, ama Hz. Muhammed'e inandı, onu sevdi, korudu ve ona yardım etti. Mekkeliler Peygamber'! öldürmek istedikleri zaman, onu evinde sakladı. Bütün bu sebeplerle Müslümanlar onu çok sevdiler ve saygıda kusur etmediler.

Hz. Hamza
(Ölümü 625) Hz. Muhammed'in amcası. Mekke'de Müslümanların en büyük ve güçlü desteğiydi. Yeğeninin koruyucusu oldu. Bütün savaşlara katıldı. Çoğu zaman bayraktar ve komutan oydu. Uhut Savaşı'nda, Vahşî adlı köle tarafından bir mızrak vuruşuyla şehit edildi. İslâm'ın doğuşunda ve gelişmesinde yer alan önemli kişilerden biriydi.

---------- Mesaj tarihi 11:56 ---------- Önceki mesaj tarihi 11:41 ----------

İSLAMİYET VE MÜSLÜMANLAR

Müslümanlar, dünya nüfusunun dörtte birini oluşturmaktadırlar. İslâmîyet bugün artık beş kıtaya yayılmış vaziyettedir. İslâm Dininin Dünya Medeniyetine çok büyük katkıları olmuştur. İslâm'ı çeşitli yönleriyle tanımak için bu dini çeşitli yönleriyle tanıtan muteber eserlere müracaat etmek gerekir. Bu küçük broşürde amaçlanan ise, İslâm Dininin itikat ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili çok özet bilgiler sunarak bir ön fikir vermektir.

İslâm: "İslâm", Arapça bir kelimedir. Kökü "barış" anlamına gelen "silm (selm)" kelimesine dayanır. Sözlükte itaat etme, boyun eğme anlamına gelir. Herhangi bir zorlama olmaksızın gönülden ve içtenlikle Allah'a itaat etmek, O'na teslim olmak, emir ve yasaklarına kayıtsız şartsız boyun eğmek demektir.
İslâm, Yüce Allah'ın son Peygamber Hz. Muhammed'e vahiy yoluyla bildirdiği O'nun da insanlara ulaştırdığı şeylerin tümünü kabul ederek onları yasamak, sözleri ve isleriyle onları kabul ettiğini göstermek, Allah'a ve Rasulüne itaat etmektir.
Müslüman: İslâm Dininin kurallarına uyan, İslâm'ın kurallarını hayata geçiren kimsedir.
İman: Sözlük anlamı doğrulamak tasdik etmek bir şeye tereddütsüz ve kesin olarak yürekten inanmak anlamına gelen iman, İslâmî bir deyim olarak Allah'a ve Hz. Muhammad'in Allah tarafından haber verdiği kesin olarak belli olan şeylerin doğru olduğuna tereddütsüz inanmaktır.
İmanın Esasları: Peygamberimiz Hz.Muhammed; imanın ne demek olduğunu sorana:
İman, Allah'tan başka tanrı olmadığına, Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna,

Allah'ın meleklerine,

Kitaplarına,

Peygamberlerine,

Ahiret gününe,

Kadere (Hayır ve ser her şeyin Allah'ın takdiri ve yaratmasıyla olduğuna) inanmaktır" şeklinde cevap vermiştir.

Peygamberimizin bu sözü, İslam'daki inanç temellerini göstermektedir. Simdi bunlara kısaca değinelim.


1. Allah'a İman: Allah'ın varlığını, birliğini, ezeli ve ebedi olduğunu, yani varlığının bir başlangıcı olmadığını ve ebediyken sona ermeyeceğini, esinin, benzerinin, ortağının, oğlunun, kızının olmadığını; varlığı kendinden olup varlığı için bir başka şeye muhtaç olmadığını, yaratılmış olan şeylerden hiç birine benzemediğini, dolayısıyla düşündüklerimizden ve hayalimize gelen şeylerin hepsinden başka olduğunu; her şeyi bildiğini, herşeyi gördüğünü, her şeyi işittiğini, duyduğunu, her şeye gücünün yettiğini, her şeyi yaratanın O olduğunu ..Kısacası, her türlü eksiklikten uzak oldu?unu ve her türlü eksiksizlik özelliğine sahip olduğunu kabul etmek ve buna yürekten, tereddütsüz bir şekilde inanmak; ergenlik çağına ulaşmış her akil sahibine farzdır.


2. Meleklere İman: Allah'ın yarattığı şeyler, gözümüzle gördüklerimizden ibaret değildir. Göremediğimiz ve hakikatlerini bilemediğimiz ruhani ve nurani varlıklar da vardır. Meleklerde bunlardandır. meleklerin varlığını peygamberler ve ilahi kitaplar haber vermektedir. Bu sebeple onları inkar etmek , Peygamberleri inkar etmek gibidir.
Melekler yaratılışı, insanlarınkine benzemez. Onlarda yeme, içme, erkeklik, dişilik gibi özellikler yoktur. Günah islemezler, Allah'ın kendilerine verdiği görevleri yaparlar. Sayılarını Allah'tan başka kimse bilmez.


3. Kitaplara İman: Allah, insanlara doğru yolu göstermek, onları dünya ve ahirette mutlu kılacak ilkeleri bildirmek, akıllarıyla cevaplarını bulmaları imkansız bazı konularda onları aydınlatmak üzere Peygamberler göndermiştir. Bu peygamberlerden bazılarına insanlara tebliğ edilmek üzere yol gösterici kitaplar indirilmiştir. Allah Teâlânın Kitap göndermesi, sahifeler halinde başlamıştır.İlk sahifeler, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem'e gönderilmiştir. Sayıları henüz son derece sınırlı olan, hayatları ve ilişkileri henüz kompleks hale gelmemiş o zamanın toplumlarının ihtiyacının görülmesinde bu sahifeler yeterli olmaktaydı.
Peygamberlerin getirdiği esaslarla ve bu esasların Işığında insan aklinin faaliyetleriyle uygarlık ilerledikçe, insanların hayat ve ilişkileri daha kompleks hale geldikçe Allah Teâlâ da daha kapsamlı sahifeler ve kitaplar göndermiştir. İlahi kitaplar son kitap Kur'an-ı Kerim'le zirveye ulaşmış ve Kur'an-ı Kerim ilahi korumaya alınmıştır. Artık bundan sonra ilahi kitap gelmeyecek ve Kur'an-ı Kerim kıyamete kadar insanlığın rehberi olacaktır. Tevrat Hz. Musa'ya, Zebur Hz. Davut'a, İncil Hz. İsa'ya indirilen büyük kitaplardır.
Müslüman, Allah tarafından Peygamberlere indirilen kitapların hepsine inanır. Ancak bu kitaplardan, Allah'ın indirdiği gibi hiç bir harfi bile değişmeden günümüze kadar ulasan yegane ilahi kitap, sadece Kur'an-ı Kerim'dir. Diğerleri ise ya tamamen kaybolmuş veya insanlar tarafından değiştirilmiş; böylece asli şekillerini kaybetmişlerdir. Bu yüzden bugün Kur'an-ı Kerim'in dışında elde mevcut bulunan diğer ilahi kitaplarda yer alan sözlerden hangilerinin Allah'a ait olduğu, hangilerinin ise insanlar tarafından bu kitaplara sokulduğunu ayırdetmek mümkün değildir.
Zaten Kur'an-ı Kerim indirildikten sonra ilahi kitaplara ihtiyaç kalmamıştır. Artık onların hükmü sona ermiştir. Çünkü, yukarı da da belirttiğimiz gibi Kur'an-ı Kerim, diğer kitaplarında ihtiva ettiği Allah'ın birliğine Peygamberlerine, kitaplarına, meleklerine, ahiret gününe iman; canın, malın, neslin, aklın ve dinin korunması gibi hak dinin temel esaslarını yeniden ve en mükemmel bir şekilde ortaya koymuş, daha önceki kitaplarda da yer alan gerçekleri tasdik etmiş, tahrif edilen hususların doğrusunu açıklamıştır.


4. Peygamberlere İman: Yüce Allah, insanlara kendi içlerinden seçtiği son derece yetkin insanlar aracılığıyla dinini bildirmiştir. Bu kimselere "peygamber" denir ki Allah ile kulları arasında bir elçi demektir.
Peygamberlik, Allah'ın insanlardan dilediğine verdiği bir görevdir. Çalışmakla elde edilmez. İlk Peygamber Hz. Adem son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v) dır. Bu ikisinin arasında pek çok peygamber gelip geçmiştir. Sayılarını Allah'tan başka kimse bilmez. Bunlardan bir kısmının adı Kur'an'da geçmektedir. Her millete kendi diliyle konuşan peygamberler gönderilmiştir.
Peygamberler de insandır. Bu bakımdan yeme, içme,uyuma, dinlenme,evlenme, hastalanma gibi beşeri hususlarda diğer insanlarla aralarında bir fark yoktur. Bunlar peygamberler için bir eksiklik değildir. Ancak hepsinde mutlaka bulunması gereken ortak nitelikler şunlardır. Sıdk (doğruluk), emanet (güvenilir olma), fetanet (çok zeki ve akilli olmak), tebliğ (bildirmekle yükümlü bulundukları hükümleri insanlara anlatmak). Peygamberlerin , peygamberliğini insanlara anlatmak için Allah kendilerine mucizeler vermiştir. Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)'e de böyle pek çok mucize verilmiştir. Fakat O'nun en büyük ve sürekli mucizesi, hiç şüphesiz ki Kur'an'dır.


5. Ahiret Gününe İman: Allah'tan başka hiç bir varlık kadim ve ezeli değildir. Hepsi de Allah'ın yaratmasıyla sonradan meydana gelmiştir. Sonradan yaratılan şeylerin bir de sonu vardır. Çünkü Allah'tan başka hiç bir şey ebedi ve baki değildir. Dünyanın da sonunun gelip düzeninin alt üst olmasından yani Kıyametin kopmasından sonra Allah'ın emriyle bütün canlılar tekrar diriltilecektir. Buna öldükten sonra tekrar dirilme denir. İnsanlar dünyada yaptıkları şeylerden sorguya çekilecek, haklı haksiz ayırt edilecek, kimin kimde hakki varsa alınacak, herkes dünyada yaptığı iyilik ve kötülüğün karşılığını mutlaka görecektir. İste bütün bunlara inanmak da iman esaslarındandır.


6. Kadere İnanmak: (Hayır ve Şer; her şeyin Allah'ın takdiri ve yaratmasıyla olduğuna) inanmak. Kader, Allah Teâlânın, ezelden ebede kadar olacak her şeyi en ince ayrıntılarıyla bilip takdir etmesidir.Allah kullarına hayrı da şerri de serbestçe seçebileceği bir irade vermiştir. İnsan iyiliği veya kötülüğü kendi seçer. Onun seçtiğini de Allah yaratır. Ancak, Allah Teâlâ, kulun kötülüğü seçmesine razı değildir. Bu yüzden kullar kendi seçimlerine göre karşılık göreceklerdir. İste, hayır ve şer her şeyin Allah'ın yaratmasıyla meydana gelmesinin anlamı budur. Buna da inanmak iman esaslarındandır.
İbadetler:

Namaz: Namaz, müslümanın günlük ibadetidir. İman ettikten sonra müslümanın, yerine getirmekle yükümlü bulunduğu farzların basında gelir. Namaz, insani kötülüklerden uzaklaştırır, manen olgunlaşmasını sağlar, ruhi melekelerini geliştirir, günahlardan arındırarak manevi huzura kavuşmasını temin eder. Allah'a manen yakınlaşmanın en önemli vasıtalarından biri olan namaz, Allah'ın rızasını kazandırır. Günde münferit olarak veya cemaatle beş defa kılınan namaz, insana daima Allah'ı hatırlatır. Müslüman, şafak vakti kalkar ve ilk önce sabah namazını kılmak suretiyle Allah'ı anarak güne başlar, gün ortasında öğle namazıyla yine O'na yönelir, dünya meşgalelerinin kendisini iyice yorduğu bir vakitte ikindi namazıyla yaratıcısını unutmadığını gösterir, aksam namazıyla Allah'la olan ahdini yenileyerek gününü bitirir ve nihayet uykuya yatmadan önce tekrar Allah'ın huzuruna durmak suretiyle O'nun yardımını dilemeyi unutmaz. Cuma günleri cemaatla kılınan Cuma namazı ile yılda iki defa dini bayram günlerinde kılınan bayram namazları, müslümanlara, hep birlikte Allah'ın huzuruna durma imkanı verir. Böylece müslüman, bir taraftan dünyadaki islerini yürütürken öbür taraftan yaratıcısıyla irtibatını asla kesmez, O'ndan uzaklaşmaz, dünya ahiret dengesini sağlamış olur.


Abdest: Namaz kılabilmek için abdest almak şarttır. Abdest, yüzü dirseklerle beraber elleri yıkamak, ıslak elle başı mesh etmek, topuklarla beraber ayakları yıkamaktır. Aslında manevi bir temizlik olan abdestin maddi temizlik açısından da büyük faydaları vardır.

Gusül: Gusül, ağız ve burnun içi dahil hiç kuru yer kalmamak üzere tepeden tırnağa vücudun her tarafını yıkamaktır. Cinsel ilişkide bulunmuş olanların, adet ve lohusalık halleri sona ermiş bulunan hanımların gusül yapmaları gerekir. Ayrıca en az haftada bir defa her müslümanın yıkanması dini bir tavsiyedir. İslâm dini, temizliğe büyük bir önem vermiştir. Peygamberimiz: "Temizlik imanın yarısıdır." buyurmuştur.
Müslümanın her şeyiyle tertemiz olması, dini görevlerindendir. Bedenin, elbisesinin, oturup kalktığı ve ibadet ettiği yerlerin, yiyip içtiği şeylerin temiz olması gerekir.

Oruç: Niyet ederek tan yerinin ağarmaya başlamasından aksam güneş batıncaya kadar yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak suretiyle tutulan orucun dinî ahlakî, sosyal ve sıhhî bir çok yararları vardır.
Oruç tutan kimse sabretme, sıkıntılara göğüs germe, açlığa susuzluğa dayanma ve nefse hakim olma melekesi kazanır. Fakirlik ve yoksulluğun ne demek olduğunu daha iyi anlar. Bunun sonucu olarak, şefkat, merhamet, başkalarına yardım etme ve insanlara faydalı olma gibi yüce duygular kazanır. Elindeki nimetlerin kadrini bilir, israftan sakınmayı öğrenir.
İnsanin manen yükselmesini sağlayan oruç, kişinin iradesini güçlendirir, başkalarına karşı, sevgi, merhamet ve yardim hislerinin gelişmesini temin eder.
Akil sahibi ve erginlik cağına gelmiş her sağlıklı müslümanın tutmak zorunda olduğu oruç, bir aydır kamerî aylardan Ramazan ayında tutulur.

Zekat: Zekat, dinen zengin sayılan erginlik cağına gelmiş akıl sahibi müslümanların, mallarının belli bir miktarını ki genellikle % 2,5 diğer bir ifade ile kırktabirini seneden seneye fakir müslümanlara vermesidir.
Zekat, sözlükte temizlik ve artma anlamlarına gelir. Çünkü günahlardan temizlenmeye ve malın bereketlenmesine vesiledir.
İslâm, yoksula yardımı kişinin isteğine bırakmayarak zengin olan herkesin zekat vermesini zorunlu kılmıştır. Çünkü zekat, Allah'ın zenginlere ihsan ettiği malda, fakirlerin hakkıdır.
Zekat, Allah'ın rızasını kazandıran, kişinin anlayışında, malın, araç olmaktan çıkarak amaç haline gelmesini önleyen, insanda başkalarını düşünme, merhamet ve iyilik gibi güzel duyguları geliştiren ve toplumsal barışı sağlayan bir ibadettir.


Hac: İslâm'ın esaslarından biri olan Hac, hac günlerinde Kabe'yi ve etrafındaki bazı kutsal yerleri usûlüne göre ziyaret ederek buralarda yapılması gerekenleri yerine getirmektir. Gücü yeten her müslümana ömründe bir defa hac yapmak farzdır.
Hac; her yıl, dilleri, renkleri, ülkeleri, kültürleri farklı, fakat hedef ve gayeleri ayni milyonlarca müslümanın bir arada, hep birden ibadet edip Allah'a yönelmelerini, birbirleri ile tanışıp kaynaşmalarını, müslümanların dertlerini görüşüp ortak çareler üzerinde düşünmelerini sağlar.
Hac ibadeti esnasında günlük giysilerinden soyunup ihrama giren müslümanlar, zenginlikle böbürlenmemeyi, insanlar arasındaki eşitliği, ölümü ve öldükten sonra dirilisi unutmamayı fiilen yasar ve öğrenirler.
İhramlı için konulan yasaklar, hiç kimseye, hatta haşerelere bile zarar vermeme, yaratıklara şefkat ve merhamet, zorluklara sabretme melekesi kazandırır. Böylece Hac farizasını eda eden kimseler, Allah'a kulluk vazifelerini ifa etmiş oldukları gibi çevresindekilere yararlı olma, hiç değilse zarar vermeme alışkanlığı kazanmış olur.
jaws - avatarı
jaws
Ziyaretçi
28 Nisan 2012       Mesaj #6
jaws - avatarı
Ziyaretçi
tek kurtuluş tek gerçek tek huzur tek tek tek ....
buz perisi - avatarı
buz perisi
VIP Lethe
11 Haziran 2012       Mesaj #7
buz perisi - avatarı
VIP Lethe
İslamiyet'in Doğuşu ve Yayılışı

İslamiyetten Önce Arap Yarımadası:

Siyasi Durum

Arap Yarımadası Sâmi ırkının anavatanıdır. Arabistan yarımadasının batısında yer alan Mekke, Medine ve Taif şehirlerinin bulunduğu bölgeye Hicaz adı verilir. Arap yarımadasında siyasi bir birlikten söz edilemez. Yarımadada islamiyetten önce kurulan başlıca devletler şunlardır;
  • Main Devleti
  • Seba Devleti
  • Himyeri Devleti
  • Nebat Devleti
  • Tedmür Devleti
  • Zahmi Devleti
  • Gassani Devleti

Din ve inanış:
İslamiyet'ten önce Arapların çoğunluğu Putperestti. Kâbe bütün Araplarca kutsal sayılırdı. Puta tapıcılıktan başka Musevilik ve Hristiyanlık dinlerine inananlar da vardı. Ayrıca Araplar arasında Hz. ibrahim in dinini yaşayan ve kendilerine Hanif adı verilen birçok kimse vardı.

Sosyal ve iktisadi Hayat :
Arapların çoğu Bedevi (çölde yaşayan göçebe Arap) idi. Bunlar geçimlerini hayvancılıkla temin ederlerdi. fiehirde oturan Araplara Medeni denirdi. fiehirlerde oturanlar ticaret ve ziraat ile uğraşırlardı. Araplarda, ailede erkek egemendi. Bir erkek istediği kadar kadınla evlenebilirdi. Kadının miras hakkı yoktu. Kız çocukları bazen diri diri mezara gömülürdü. Kölelik kurumu kökleşmişti. Kabileler arasında sürekli çatışma vardı ve kabilecilik ön plandaydı.

Dil ve Edebiyat :
Arap toplumunda en gelişmiş sanat edebiyattı. Bütün Araplar şiir ve hitabete çok meraklıydılar. Bugünkü Arap yazısının temelini Nebat alfabesi oluşturmuştu. Bu sırada Hz. Muhammed 40 yaşındaydı. Hz. Muhammed önce yakınlarını sonra da Mekke deki diğer insanları islam dinine davet etmeye başladı. Onun davetini ilk kabul edip Müslüman olan karısı Hz. Hatice dir. Daha sonra amcasının oğlu Hz. Ali, azatlı kölesi Zeyd, yakın dostu Hz. Ebubekir Müslüman oldular.

Hz. Muhammet (s.a.v.), Dört Halife, Emeviler ve Abbasîler Dönemlerinde İslamiyetin Yayılışı

Hz. Muhammet (s.a.v.) Dönemi :
Hz. Muhammed 20 Nisan 571 de Mekke de doğdu. Babası Abdullah, annesi Âmine Hatundur. Doğmadan önce babasını, altı yaşındayken de annesini kaybetti. Dedesi Abdülmuttalip, Hz. Muhammed i (s.a.v.) yanına aldı. Dedesi ölünce amcası Ebû Talip yeğenine sahip çıktı. O nu korudu ve büyüttü. Hz. Muhammed, küçük yaştan itibaren çevresinde doğruluğu ve zekası ile tanındı. Ona her bakımdan güvenilir anlamına gelen El Emin lakabı verilmişti. Gençliğinde amcası ile kervan ticaretine katıldı. Suriye ve Yemen e gitti. Daha sonra Hatice adında bir hanımın kervanlarını yönetti. Yirmi beş yaşındayken Hz. Hatice ile evlendi. Hz. Muhammed (s.a.v.) içinde yaşadığı toplumun sosyal hayatını benimsemiyordu. Yaşı ilerledikçe insanlardan uzak bir hayat yaşamaya başladı. Zaman zaman Nur Dağı ndaki Hira Mağarası na gidip düşüncelere dalıyordu. Bir gün bu mağaradayken, kendisine ilk Vahiy geldi (610). Cebrail adlı melek ona Yaratan Rabbinin Adıyla Oku dedi. Bu olay Hz. Muhammed in (s.a.v.) peygamberliğinin ve islam dininin başlangıcıdır. Önceleri insanları islam dinine çağırma işi gizli yapıldı. Hz. Ömer in Müslüman olmasıyla insanlar açıkça islam dinine davet edilmeye başlandı. Müslümanlara Mekke de eziyetler giderek arttı. Bunun üzerine Hz. Muhammed (s.a.v.) yakınlarına Habeşistan a gitmelerini söyledi. Mekkeliler Habeşistan a gidenleri geri getirmek istedi fakat Habeş Kralı Asmaha onları geri vermedi. (Müslümanların ilk hicreti Habeşistan a olmuştur (615). Mekkeli müşriklerin inananlara baskıları gün geçtikçe artıyordu. Müslümanlar çok güç duruma düştüler. Bu sırada Mekke ye gelen Medineliler, Hz. Muhammed i (s.a.v.) ve diğer Müslümanları Medine ye davet ettiler .Hz. Muhammed yakın dostu Hz. Ebubekir le beraber Medine ye göç etti. Bu olaya islam tarihinde Hicret adı verilir (622). Hicretle beraber Medine de bir islam devleti doğdu . Bu devletin başkanı, ordu komutanı ve yargıcı Hz. Muhammed (s.a.v.) idi. Hicret Hz. Ömer in halifeliği zamanında Hicri takvimin başlangıcı kabul edilmiştir. Bedir Savaşı (624): Müslümanlarla Mekkeli Müşrikler arasında yapılan ilk savaştır. Savaş Medinelilerin zaferi ile sonuçlandı. Müslümanların kendilerine olan güvenleri arttı.

Uhut Savaşı (625) :
Mekkeli müşrikler, Bedir yenilgisinin öcünü almak için bir ordu hazırlayarak Medine üzerine yürüdüler. 625 yılında yapılan Uhut Savaşı nda Hz. Muhammed yaralanmış ve Hz. Hamza da şehit olmuştur. Mekkeliler üstünlük sağlamış olmalarına rağmen kesin bir sonuç alamadılar.

Hendek Savaşı (627) :
Mekkeli müşrikler, Müslümanlara kesin darbeyi vurmak amacıyla harekete geçtiler. Müslümanlar Medine nin saldırıya açık taraşarına hendek kazarak savunma savaşı yaptılar. Müşrikler başarı sağlayamadan geri döndüler. Bu savaştan sonra Müslümanlar savunma durumundan taarruz durumuna geçeceklerdi.

Hudeybiye Barışı :
628 yılında Müslümanlarla Mekkeli müşrikler arasında yapılan ilk barıştır. 629 yılında Müslümanlar aleyhine çalışan Yahudilere ait Hayber Kalesi Müslümanlar tarafından alındı. 629 yılında yapılan Mute seferiyle Müslümanlar ilk kez Bizans la karşı karşıya geldi. 630 yılında Hz. Muhammed Mekke yi fethetti ve Kâbe yi putlardan temizledi. 630 yılında Hevazin kabileler topluluğuyla yapılan Huneyn savaşı
sonunda Taif şehri alındı. 631 yılında Müslümanlar Mute yenilgisinin bıraktığı olumsuz izleri silmek amacıyla Bizans a karşı harekete geçtiler. Bizans tan herhangi bir hareket olmayınca Müslümanlar geri döndü.
632 yılında Hz. Muhammed veda Haccını yaptı. Veda Haccından sonra Medine ye döndü. 8 Haziran 632 yılı Pazartesi günü vefat etti.

Dört Halife Devri :
Halife Hz. Muhammed in Peygamberlik görevi hariç, devlet başkanlığı ile ilgili
bütün görevlerini fiilen icra eden islam Devletinin başkanı demektir. islam tarihinde Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali nin halifelik yaptığı döneme (632-661) Dört Halife Devri denilmiştir.

Hz. Ebubekir Dönemi (632-634):
Hz. Muhammed den sonra iki yıl halifelik yapmıştır. Bu dönemde; islamiyet ten dönenler ve sahte peygamberlik iddia edenlere karşı mücadele edildi. Buna Ridde Hareketi denir. Kur an-ı Kerim kitap haline getirildi. Ecnadin Savaşında (634) Bizans ordusu mağlup edildi. Filistin ve Suriye kapıları Müslümanlara açıldı.

Hz. Ömer Dönemi (634-644):
Hz. Ebubekir, Hz. Ömer in halife olmasını istemişti. Bu dönemde;
- şam (635) Humus, Hama ve Halep Müslümanların eline geçti. Yermük Savaşı nda Bizans mağlup edildi (636). Kudüs Müslümanların eline geçti (637).
Böylece Suriye ve Filistin de islam ordularının karşısına çıkacak bir ordu kalmadı.
- Kadisiye Savaşı nda (636) iran Ordusu mağlup edildi. 642 tarihinde yapılan Nihavend Savaşı yla da iran a kesin darbe vurularak Sasani Ordusu dağıtıldı. Böylece iran fethedildi.
- Bizans hakimiyetindeki Mısır fethedildi.
Hz. Osman Dönemi (644-656):
Hz. Ömer in şehit edilmesinden sonra altı kişilik meclis Hz. Osman ı halife seçti. Bu dönemde; Kuranı Kerim çoğaltılarak önemli merkezlere gönderildi. Doğuda islam orduları Maveraünnehir e kadar ulaştı. Batıda Trablusgarb alındı. Anadolu da Toroslara kadar ilerleme sağlandı. ilk islam donanması kurularak Kıbrıs, Rodos ve Girit adalarına seferler yapıldı. Bir Bizans donanması mağlup edildi. Hz. Osman evinde şehit edildi.

Hz. Ali Dönemi (656-661):
Hz. Ali nin halifeliği iç çekişmelerle geçti. ilk önce Hz. Ali ye muhalif olan ve başını Hz. Talha, Hz. Zübeyr ve Hz. Aişe nin çektiği grupla Cemel (Deve) Savaşı (656) yapıldı. Irak itaat altına alındı ve Küfe şehri hilafet merkezi yapıldı. Suriye de güçlü bir ordu kurmuş olan Muaviye nin Hz. Ali nin halifeliğini tanımaması üzerine Sıffin Savaşı yapıldı (657). Bu savaştan sonra Müslümanlar arasında bölünmeler oldu. Muaviye fiam da kendi halifeliğini ilan etti. Hz. Ali nin şehit edilmesiyle Dört Halife Devri sona erdi (661).

Emeviler (661-750):
Devletin kurucusu Muaviye dir. Bu dönemde devlet merkezi fiam şehri olmuştur.
Halifelik Muaviye zamanında babadan oğla geçen bir saltanat haline dönüştürüldü. Bu devirde islam devletinin sınırları genişledi. istanbul ilk defa kuşatıldı (668). Fakat başarı sağlanamadı. Halife Yezid zamanında (680-683) Kerbela olayı yaşandı. Bizanslılar Kuzey Afrika dan çıkarıldı. I. Velid Döneminde (705-715) Tarık Bin Ziyad komutasındaki islam orduları 711 yılında Vizigotları yenilgiye uğratarak ispanya yı ele
geçirdiler. Hişam Döneminde (724-743) Puvatya Savaşında islam orduları Franklara yenildi (732). Böylece Müslüman Arapların batıda ilerleyişleri sona ermiştir. Emevilerin son zamanlarında Ebu Müslim adında bir Türk ayaklanma başlattı. Ayaklanma kısa zamanda yayıldı ve Emevi Hâlifesi II. Mervan öldürüldü.
Abbasoğullarından Ebûl Abbas Abdullah Küfe de halife ilan edildi. Böylece Emevi Hâlifeliği yıkıldı (750).

Endülüs Emevileri:
Abbasilerin halifeliği ele geçirmeleri sırasında Emevi ailesinden Abdurrahman ispanya ya (Endülüs) geçerek başkent Kurtuba olmak üzere Endülüs Emevi Devleti ni kurdu. Böylece islam tarihinde ilk kez siyasal birlik bozuldu. Çünkü doğudaki islam topraklarında da Abbasi Devleti devam etmiştir. Endülüs Emevileri Devleti, en parlak devrini III. Abdurrahman zamanında (912-961) yaşadı. ispanya da ilk defa halife unvanını III. Abdurrahman kullandı. Endülüs Emevileri Devleti 1031 yılında yıkıldı. Bu devletin yıkılmasından sonra irili ufaklı yirmiden fazla devletçik ortaya çıktı. Bu devletçikler yerli Hristiyan ahalinin gittikçe artıp büyüyen kuvvetine karşı tutunamayıp birbiri arkasından yıkılmışlardır.

Abbasiler (750-1258):
Abbasilerin ilk hâlifesi Ebul Abbas Abdullah tır. Abbasiler, Emevilerden farklı olarak Arap Milliyetçiliği politikasını gütmediler. Türkler bu dönemde özellikle islam ordusu içinde görev almaya başladılar. Halife Mansur Bağdat şehrini kurarak devletin merkezini buraya taşıdı. En parlak dönemleri Halife Harun Reşit, oğulları Memun ve Mutasım zamanına rastlar. Halife Mutasım Türklerin Araplarla karışıp savaşçılıklarını, güzel ahlak ve yeteneklerini kaybetmemeleri için Samerra şehrini kurdurdu. Bu zamanda orduda komutanlıklar, vezirlik ve valilikler Türklerin eline geçti. Abbasiler zamanında Bizans imparatorluğu üzerine seferler yapıldı. Anadolu içlerine kadar ilerlendi. Abbasiler ispanya dan Maveraünnehir e kadar çok geniş sınırlara ulaştı. Abbasi Devleti Mutasım dan sonra zayışamaya başladı. Geniş sınırlar içerisinde bağımsız devlet ve beylikler ortaya çıktı. Bunların başlıcaları şunlardır; Kuzey Afrikada Aglebîler, Mısırda Tolunoğulları ve Akşitler (ihşidiler), iran da Büveyhoğulları, Horasan da Samanoğulları. 1258 yılında Moğol Hakanı Cengiz in torunu Hülâgu nun Bağdat ı işgal etmesiyle Abbasi Devleti sona erdi. Abbasi sülâlesinden biri Memlük Devletine sığındı. Böylece halifelik Mısır da devam etmeye başladı.

İslam Medeniyetinin Temelleri :
islam medeniyeti, islam dinini kabul eden bütün milletlerin ortak malıdır. islam kültür ve medeniyetinin esasları Kur an-ı Kerim, hadis ve sünnete dayalı olarak konulan kurallar çerçevesinde oluştu. Müslümanlar, Hz. Ömer devrinden itibaren Arap Yarımadası dışında büyük fetihlere giriştiler. Müslümanlar, bu fetihlerle Suriye, Irak, iran ve Mısır gibi gelişmiş medeniyete sahip ülkeleri ele geçirdiler. Ayrıca eski kültürlerin yatağı olan Hint, Orta Asya ve Anadolu bölgeleriyle de ilişkiler kurdular. Bu bölgelerdeki kültür ve medeniyet birikimlerinden yararlandılar. Bu bilgilere, islamiyet içinde yeni bir sentezle geliştirerek islam Medeniyetinin temellerini attılar. Kur an-ı Kerim in özüne aykırı olmayan her türlü bilim ve sanat eserinden yararlandılar. Yeni medeniyetlerini kurarlarken de asla taklitçi olmadılar. Müslümanlar, etkilendikleri ve yararlandıkları medeniyetleri çok daha ileriye götürdüler. islam medeniyeti, Müslüman olan bütün kavimlerin ortak eseridir. Bu medeniyetin gelişmesinde Türklerin de büyük katkıları olmuştur. Özellikle Selçuklular ve Osmanlılar, islam Medeniyetinin gelişmesinde ve yayaılmasında önemli rol oynamışlardır.
İslam Medeniyetinin Teşekkülünde Diğer Medeniyetlerin Etkisi
a) Eski Yunan Tesiri
Emeviler döneminde başlayan tercüme faaliyetleri Abbasiler döneminde hız kazandı. Tercüme edilen Eski Yunan eserleri, daha çok tıp, matematik ve felsefeye ait eserlerdir. Özellikle Aristo ve Eşatun (Platon) un görüş ve düşüncelerinden yararlanıldı.
b) Eski Hint Tesiri :
VIII. yüzyılda Bağdata gelen Hintli bir gezginin getirdiği matematik ve astronomiyle ilgili eserleri Halife Mansur Arapça ya çevirtti. Bu eserlerden islam bilginleri faydalandılar. Bu eserlerle birlikte Hint rakamları islam alemine girmiştir. Hindistan ın matematik ilmine diğe bir katkısı IX. yüzyılda islam alemine girmiş olan onlu sistemdir. Emeviler döneminde Divan-ı Berid adı verilen posta teşkilatı kuruldu. Ayrıca maliye ve emniyet teşkilatının da temelleri atıldı. Abbasiler zamanında vezirlik makamı kuruldu. Divan teşkilatı genişletildi. Muhtesiplik görevi bu dönemde ortaya çıktı.
İslam devletine başkentlik yapmış başlıca şehirler şunlardır;
  • Hz. Muhammed Döneminden Hz. Ali ye kadar Medine,
  • Hz. Ali dönemi Küfe,
  • Emeviler Dönemi fiam,
  • Abbasiler Dönemi Bağdat,
  • Endülüs Dönemi Kurtuba dır.

İran Tesiri :
iran medeniyeti daha çok edebiyat ve güzel sanatlar alanında islam medeniyetine
tesir etmiştir. Kelile ve Dinme adlı, kuşlar ve diğer hayvanlar hakkındaki hikaye, iran vasıtasıyla Arapçaya tercüme edildi.

Süryani ve Bizans Etkisi
Abbasiler döneminde Eski Yunan Eserleri Bizans imparatorluğu ndan istenmiştir. Süryaniler tercüme faaliyetlerine aracılık yapmışlardır. Çünkü ilk tercüme edilen eserler Yunan kültürüne ait olmakla birlikte Süryanîce yazılmış eserlerdir.

In science we trust.

Benzer Konular

16 Ocak 2012 / Misafir Cevaplanmış
11 Şubat 2013 / Misafir Soru-Cevap
30 Temmuz 2009 / asla_asla_deme Müslümanlık/İslamiyet
7 Haziran 2007 / thedoctor_611 Taslak Konular