Arama

Türk Ailesi Antropolojisi - Sayfa 2

Güncelleme: 7 Aralık 2006 Gösterim: 48.752 Cevap: 17
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
7 Aralık 2006       Mesaj #11
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
III. BÖLÜM YENi YAPILANMALAR

Sponsorlu Bağlantılar

Ülkemizde Aileye ilişkin Yeni Yapılanmalar: "Parçalanmış Çekirdek Aile" Parçalanmış çekirdek aile, ülkemizde hızlı toplumsal de- ğişmeler sonucu ortaya çıkmış yeni bir aile türüdür. Çekir- dek aile, esasen ana, baba ve çocuklardan oluşan dar aile- dir. Ele aldığımız bu aile türü ise, çekirdek ailenin daha da daralmasıdır. Bu aile türü esasen çağdaş toplumlarda sana- yi sonrası toplumun bir aile türü olarak nitelendirilmekte- dir. Sosyolog Toffler'in açıklamalarına göre Kuzey Avrupa ülkeleri, ABD gibi ülkelerde bu tür ailenin yaygınlaştığı be- lirtilmektedir. Yani postmodern toplumun aile yapısı dene- cek bir nitelik kazanmıştır. Ülkemizdeki toplumsal değiş- meler de özellikle kentlerde bu tür bir aile yaratmıştır. Fakat henüz çok yaygın değildir. Aslında bu aile, günümüzde çok yeni bir olay değildir. Özellikle 1970'lerde yurtdışı göçlerin yoğunlaşmasıyla yay- 168 Türk Aile Antropolojisi Araştırmaları gınlaşmaya başlamıştır. Kırsal kesimden yurt dışına giden- ler geniş aile tipinden, daralmış aileye dönüşmüştür. Oysa kentlerde çekirdek aile iken yurt dışına gidişler çekirdek aileyi daraltmıştır. Olay, yurt dışına göçler nedeniyle başlamakla birlikte, yurt içinde de görülmektedir. Özellikle büyük kentlerdeki eşlerin bir kısmı birbirinden oldukça uzaklarda çalışmak- tadır. Yani farklı yörelerde çalışma (iş) nedeniyle de çekir- dek aile parçalanmaktadır. Kadın bir yerde, kocası başka yerde çalışmaktadır, işte bu durum, konumuz olan değiş- me, toplumsal katılım, demokratik değerler ve eğitim yönün- den ilginç sonuçlar doğurmaktadır. Bu bölümde bu yeni aile türünün ortaya çıkış nedenleri, işlevleri ve ilişkileri üzerinde durulacaktır. Bu çalışmadaki veriler yazarın yakın çevresindeki öğ- retim üyelerinin bu tür aileye mensup olanlarından elde edilmiştir. Bu tür ailelerdeki meslek grupları, yurt dışında ve yurt içinde oluşlarına göre farklılaşmaktadır. Yurt dışında daha çok işçi kesiminde yaygındır. Oysaki yurt içinde daha çok bürokratik kesimde görülmektedir. Yani, memuriyet, öğre- tim üyeliği, işletme sahipliği, ticaret vs. gibi kesimlerde gö- rülmektedir. Yurt dışındaki işçiler, her ne kadar aile birleşmesi gibi yasal olanaklarla ailelerini yanlarına almış olmakla birlik- te, hâlâ eşleri yurt içinde kalmış, yıllarca dışarda çalışan iş- çilerimiz vardır. Bunlar sadece yıllık izinlerinde ailelerinin yanına gelebilmektedirler. Uluslararası işçi göçü, aileyi parçalamıştır. Örneğin petrol ülkelerinde yabancı işçiler çoğunluktadır. Oralarda da bu tür yapılanmalar söz konu- sudur. Gerçi bu durum, geçici bir bölünmedir. Fakat süre- si belli olmadığı için ailenin bütünleşmesi uzun zaman al- maktadır. Böylece genellikle kadın terk ediliyor. Resmen boşanma olmasa da erkek bir yıl ya da daha fazla süreyle Ülkemizde Aileye tlişkin Yeni Yapılanmalar 169 ailesinden uzakta kalıyor. Erkek bulunduğu yerde başka bir kadınla ilişki kuruyor. Sorunlar a) Çocuk eğitiminde ortaya çıkan sorun başta gelmektedir. Anne, çocuğun eğitiminden sorumlu olmakta, tek başına birçok güçlüklerle karşılaşmaktadır. Çocuğun okul yaşa- mı, gereksinimleri her şey kadının üstündedir. Bu da ka- dın için ağır bir yük olmaktadır. Yani kadının rollerindeki artış, onun yükünü artırmaktadır. b) Çocuk baba sevgisinden uzak kalmaktadır. Çocuğun an- ne sevgisinden başka baba sevgisine de gereksinimi varken çocuk bu gereksinimini yeterince karşılayamamaktadır. c) Ailede tüketim sorunları ortaya çıkmaktadır. Kocasın- dan yeterli para gelmeyen kadın güç durumda kalmaktadır, ç) Ailenin geçim sorunlan tamamen kadının üstünde oldu- ğu için onun geçim yükü ağır gelmektedir. d) Çevrede kadın hakkında dedikodular çıkmakta, kadın bunlarla yıpranmaktadır. Çevre, yalnız kadına olumsuz bakmaktadır. e) Eğer üyeler arasındaki bağlar güçlü değilse kuşkusuz bu tür ailede boşanma oranı daha yüksek olmaktadır. Çocuk olmayışı da boşanmayı yükseltmektedir. O Bazı giderlerde olağanüstü artışlar olmaktadır. Yurtdışı uzun telefon konuşmaları, uçak masrafları önemli oranlara varmaktadır. O halde aile açısından yeni yapılanma, a) Anne-çocuk birlikteliği ortaya çıkmakta, b) Karı kocanın aynı yerde iş bulamayarak farklı yer- lerde çalışmaları. Özellikle Batı ülkelerinde bu yapılanma daha yaygındır. Nedenler Bu yapılanmaların temel nedenleri, a) Kan kocanın aynı yerde iş bulamamaları, b) Koca ya da kadının başka yere tayini, c) Başka yere göç. işlevleri Bu tür aile, aynı zamanda birtakım işlevleri yerine getir- mektedir. a) Ailede tekdüzeliliği (monotonluğu) önlemektedir. Baba, uzun bir ayrılıktan sonra eve geldiğinde ailede deği- şik durumlar yaşanmaktadır. Özellikle kutlamalar artmak- tadır. Babanın sevdiği yemekler pişirilmekte, ailece eğlence yerlerine gitme, dışarda yemek yeme, çeşitli ziyaretler ya- pılmaktadır. Yani babanın eve geldiği kısa zamanda çok şey yaşanmaktadır. Adeta olağanüstü bir durum olmakta- dır. Bu kısa süreli mutluluktan sonra tekrar babanın ayrıl- masıyla burukluk olmaktadır. b) Kadının bağımsız olarak aileyi yönetmesi ve hare- ket etmesi. Bu durum bazı hanımlar için olumlu, bazıları için olumsuz görülmektedir. Her kadının bu ağır yüke kat- lanması kolay olmamaktadır. SONUÇ Bu tür aileyi yürütenler büyükgüçlüklerle fedakârlıklarla kar- şılaşmaktadırlar. Yani güç bir evlilik. Çünkü evlilik, birlik- teliktir. Evlilikte en önemli öğe olan birliktelik bu tür aile- de uzun süre ortadan kalkmaktadır. Bu nedenle eşler arasında iletişimin sürdürülmesi gerekmektedir. Gerçek- ten evliliğin sürmesi isteniyorsa tatillerde ve her fırsatta eş- Ülkemizde Aileye îîijfein Yeni Yapılanmalar 171 lerin iletişimi sıklaştırması gerekir. Aksi durumda ailenin çözülmesi söz konusudur. Yani çözülmeye müsait bir aile- dir. Eşlerin birbirlerine karşı sevgi ve güven duyması da bu tür aileyi yaşatan en önemli öğeler arasındadır. Apartnerlik Değişen koşullar, kadın-erkek ilişkilerine yeni boyutlar ge- tirmektedir. Post-modern bir ilişki biçimi olan Apartnerlik de bunlardan birisidir. Apartner, tanım olarak, ayrı ayrı ilişki olarak ifade edilebilir. Birbirlerini seçtikleri halde or- tak bir evde değil, kendi evlerinde olmaya devam eden, birbirlerinin evinde buluşup ayrılması tercih eden çiftlere apartner denmektedir (Milliyet, 23.8.1997, s. 18). Bu iliş- ki, gelişmiş ülkelerin megapolislerinde görülmektedir. Ül- kemizde de görülmeye başlandığı söylenmektedir. Kuşku- suz bu ilişki, Batı tipi bir yaşam biçimi. Kadın ve erkeğin ayrı ayrı ev ya da dairesi olup, ikisi de iş güç sahipleridir ve birbirlerini seçmişlerdir. Yalnız bu ilişki ülkemizde dost tutmak ya da metreslik ya da jigololukla ilgili değil. Bura- da çiftler, birinden birinin evine gidip bir süre birlikte ol- duktan sonra, yeniden kendi evlerine dönmektedirler. Ya- ni aynı çatı altında sürekli birliktelik yok. Eşler, isteğe bağlı olarak ayrı yaşamaktadırlar. Ortaklaşa bir mekânda birliktelik yoktur. Bunlar da mutlu evli çiftlerdir, birbirle- rine bağlıdırlar. Fakat eşler, bağımsızlıklarına düşkün ol- dukları için bu yolu tercih etmişlerdir. Normal evliler, bu yaşamı bencillik olarak görmektedir. Aralarında özel ya- kınlık, güvenlik var, istedikleri yalnızlığı da yaşıyorlar. Onlara göre en sağlıklı ilişki, sevdikleriyle aralarına fi- ziki uzaklık koymaktr. Fakat bu iş, tek yanlı değil, karşı- lıklı danışarak yapılmaktadır. Haftada belki bir iki gün bir- likte oluyorlar. Yalnız kalmak istediklerinde kendi özel 172 Türk Aile Antropolojisi Araştırmaları mekânlarına çekilmektedirler. Bu yoldan, seksin de bir alışkanlığa dönüşmediğini, heyecan ve yeniliği koruduğu- nu belirtmektedirler. Hatta bunun bir sürekli balayı oldu- ğunu söylüyorlar. Ortak bir evde sürekli bir arada yaşamak biçimindeki klasik evlilik onlara zor gelir. Mekânlarını başkası ile bölüştürmek istemezler. Mekânlar kendilerine aittir. Bir süre partneri gelip o mekânı onunla paylaşır ve gider. Böylece derli toplu, titiz birisi ile savruk birinin bir- likteliğim sürdürmek kolaylaşır. Eğer birlikte yaşarlarsa, birinden biri öbürüne uymak zorunda kalır. Klasik evliler, apartnerleri bencillikle itham ederler. Apartnerlik, bir başka açıdan da klasik evliliğe doğru ilk adım sayılmaktadır. Birbirini deneyip birlikte yaşayabi- leceğini anlayan çiftler, daha sonra apartnerliği bırakıp klasik evliliğe dönüşebilirler. Fakat aksine, gelişmiş ülkele- rin megapolislerinde apartnerlik giderek artıyor. Özellikle yazarlar, sanatçılar, yaratıcı işlerde çalışanlar arasında bu tür evlilik daha sık. Burada, iki ayrı evin masrafı, ortak bir evin masrafından daha fazla. Fakat apartnerler için bu bir sorun değil. Onlar için önemli olan, psikolojik rahatlık

virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
7 Aralık 2006       Mesaj #12
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
"Alamancı Aile" (Ülkemizde Yeni Bir Aile Türü)

Sponsorlu Bağlantılar
1960 yılından sonra Türkiye'den Avrupa ülkelerine, özel- likle Batı Almanya'ya çalışmak için giden ailelerin oranı gi- derek artış göstermiştir. Bu işçi göçünün artış nedeni ise, ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra hızla sanayileşen, ekono- mik büyümeye uğrayan Avrupa ülkelerinin işgücü gereksi- nimini karşılamaktır.1 Dışarıya işçi göndermekle, Türki- ye'nin çeşitli yararlar sağlayacağı düşünülmekteydi. Özellik- le niteliksiz işçilerin eğitimini sağlamak, ülke içindeki iş- sizliği geçici olarak gidermek ve döviz elde etmek gibi. Kuşkusuz, bunların bir kısmı gerçekleşmiştir. 1980'li yıllardaysa Alman ekonomisindeki gerileme, enflasyon, artan işsizlik, yabancı işçilerin aleyhine olmuş ve onların ülkelerine geri dönmeleri için politikalar gelişti- rilmiştir. Dönüş primi ödenmesi, yabancı düşmanlığının l M. Tezcan, Yurt Dışından Dönen Çocukların Uyum Sorunları, s. 1. 174 Türk Aile Antropolojisi Araştırmaları artışı, çocukların eğitim durumunun sorunlu olması gibi nedenlerle Türk işçi ailelerinin önemli bir bölümü Alman- ya'dan kesin dönüş yapmışlardır.2 Almanya'ya giden ailelere halk arasında "Alamana" denmiş ve bu kavram yerleşmiştir. Böylece Alamancı Aile denilen yeni bir tür aile ortaya çıkmıştır. "Alamancı Aile", Avrupa ülkelerine işçi olarak çalış- mak için gitmiş ve yurda kesin dönüş yapmış ya da yapma- mış olan işçilerin oluşturduğu bir aile türüdür.3 Hatta Almanya'dan değil de Fransa, Hollanda, Belçika, Avusturya'dan dönseler bile onlara da Alamancı denmiştir. Açıklamalarımız, 1986 yılında kesin dönüş yapmış ai- lelerin lise çağındaki çocukları üzerinde yaptığımız bir araştırmanın sonuçlarına ve yurdun çeşitli yörelerinde bu aileler üzerinde yaptığımız gözlemlerimize dayandırılmış- tır. Ayrıca literatürden de yararlanılmıştır. Bu bölümde bu tür ailenin özellikleri üzerinde duraca- giz- A. Alamancı Ailenin Çocuklarının Değer Yargılan Liseye giden Almancı ailelerin çocukları üzerinde Ankara liselerinde yaptığımız araştırmada aşağıdaki sonuçlar elde edilmiştir: Mühendislik, mimarlık, doktorluk, hukukçuluk gibi geleneksel yükseköğrenimi gerektiren meslekler gençler tarafından tercih edilmiştir. Almanca dil bilgilerini kullanacakları bazı meslekleri tercihleri de ilginçtir. Örneğin "öğretmenlik" (Almanca öğretmenliği) bu gençlerde önemli bir oranda tercih edil- miştir. Oysaki yerli öğrencilerimizde öğretmenlik artık ter- cih nedeni değildir. Bu nedenle üniversitelerde Alman filo- 2 M. Tezcan, age, ss. 13-14. 3 1. Yasa, Yurda Dönen işçiler ve Toplumsal Değişme, s. 183. ft/ "Alamana Aile" (Ülkemizde Yeni Bir Aile Türü) 175 lojisi bölümlerine bu gençler daha çok gidiyorlar. Yine, Almanca dil bilgilerini kullanacakları turist reh- berliği, çevirmenlik, hosteslik de tercihlerde belirli oran- larda yer almıştır.4 Gençlerin Türkiye'de katı disiplin kurallarına uyum- suzluk gösterdikleri en belirgin alanlardan biridir. Bunlar: okulda sıra olmak, forma giymek, giyimin yöneticilerce denetimi, katı öğretmen ve okul yöneticisi davranışları gi- bi noktalarda kendisini göstermektedir. Evde ise, aile için- deki kısıtlamaların aşırılığından yakmılmaktadır. Gençler, Alman ailelerindeki hoşgörü, disiplin azlığı, aile üyelerinin bağımsızlığını beğenmişler.5 Gençlerin, hayatta en çok doyum sağlayacakları şeyin mesleklerinden sonra ülkelerine hizmet edecekleri ve ül- kelerinde yaşamak istedikleri, onların milliyetçi tutumları- nı göstermektedir.6 Gençlerin yarısından fazlası dinsel kurallara uyum ko- nusunda "kısmen" yanıtını vermişlerdir. Üçte biri ise, kızı- nın Müslüman olmayan birisi ile evlenmesine "hayır" de- mektedir.7 Görüldüğü gibi, dinsel tutumlar kaybolmuş değildir. Eğlence ve kız-erkek arkadaşlığı, gençlerin yurt dışın- da edindikleri alışkanlıklar arasındadır. Bunların Türki- ye'deki sınırlılığı onları rahatsız etmektedir. Gençlerin Alınanlarda beğenmedikleri özellikler ola- rak en çok, onların yabancı düşmanlığı tutumlarıdır. Bu husus, gençlerin çağdaş değerleri benimsemesinin bir ka- nıtıdır.8 Ayrıca, Almanların kadın-erkek ilişkilerindeki ser- bestliği de önemli bir orandaki gençlerce onay görmemek- 4 M. Tezcan, age, ss. 23-24. 5 M. Tezcan, age, ss. 50. 6 M. Tezcan, age, ss. 55-56 7 M. Tezcan, age, s. 56. 8 M. Tezcan, age, s. 61. 176 Türk Aile Antropolojisi Araştırmaları tedir.9 Yine, arkadaşlık ve komşuluk bağlarının zayıflığı, maddeci oluşları da gençlerce onaylanmıyor. Onların içki- cilikleri, bencillikleri, soğuk, içten olmayışları, kıskanç ol- mayışları da gençlerimizce beğenilmemektedir.10 iyi eğitim görmüş olmak ve çalışkan olmak, gençlerce hayatta başarılı olmanın şartıdır.11 Almanya'daki Türklerin kötü huylan olarak da, kural- lara saygısızlık, temiz olmamak, kadınlara sarkıntılık, sal- dırganlık, kavgacılık, dedikoduculuk, çıkarcılık belirtil- miştir ki, bu hususlar, gençlerin çağdaş değerleri benimse- melerinin bir göstergesidir. Gençlerin, toplum yaşamında Almanların benimsedikleri örneğin düzenli trafik, kaliteli mallar, açıksözlülük, temiz çevre gibi bazı değerleri de be- ğendiklerini ifade etmeleri, onların çağdaşlığının bilinçli olduğunu göstermektedir. Türk karakter özelliği olarak gençler, sıcakkanlılık, sa- mimilik, yardımseverlik, iyilikseverlik, yurtseverlik, cö- mertlik, konukseverlik, ailesine düşkünlük ve gelenekçi- lik12 gibi nitelikleri belirtmişlerdir ki bu hususlar, gençlerin çağdaş değerler yanında milli değerleri de koruduğunun bir başka göstergesidir. Görüldüğü gibi gençler, çağdaşlık ve milli değerler arasında kalmış durumdadırlar. Her ikisine de belirli ölçü- lerde sahiptirler. Bu husus, onların farklı iki kültürde top- lumsallaşmalarından kaynaklanmaktadır. B. Ana-Babalann Değer Yargılan ve Uyum Sorunları Birinci kuşak, yıllardır yurt dışında kalmış, onlar da belirli ölçüde değişmişlerdir, ilk gittikleri gibi değiller kuşkusuz. Bu nedenle kendi ülkelerinde yeniden uyum sorunuyla 9 M. Tezcan, Age, s. 61. 10 M. Tezcan, Age, s. 61. 11 M. Tezcan, Age, s. 62. 12 M. Tezcan, Age, s. 67. "Alamana Aile" (Ülkemizde Yeni Bir Aile Türü) 177 karşılaşıyorlar. Bu sorunlar nelerdir? Öğrencilerin ana babalarının uyum sorunu olduğunu söyleyenlerin oram, yarıdan fazlası. Bunların neler olduğu- nu sorduğumuzda en önemli sorunların şunlar olduğunu belirtmişlerdir: Çevre kirliliği, trafik düzensizliği, kalaba- hklığı, gürültü, yolların bakımsızlığı, komşu edinememek, çevre değişikliğinden yabancılık çekmek, hayat pahalılığı, işsizlik, alışverişlerde aldatılma korkusu.13 Bunlar, gençle- rin ana-babalarının Türkiye'deki karşılaştıkları sorunlar ve uyum sağlayamadıkları hususlardır. Başka bir araştırmada, ana-babaların karşılaştıkları güçlükler olarak şu hususlar yer almıştır:14 iş bulma zorlu- ğu, akrabalarla olumsuz ilişkiler, komşularla olumsuz iliş- kiler, yerleşim ve konut, çocuk yetiştirme ve eğitimindeki güçlükler, aile içi ilişkilerdeki güçlükler (eşiyle birbirlerin- den psikolojik uzaklaşma). C. Ailenin Yapısal ve Fonksiyonel Çözümlenişi Kesin dönüş yapan Almancıların yerleştikleri yerler olduk- ça farklı. Köye, kasabaya, ilçeye ya da büyük kente yerleş- melerine göre ailenin yapısı ve işlevlerinde de farklılık gö- rülmektedir. Örneğin köye yerleşenler geniş aile yapısını sürdürmekte, diğer yerlere yerleşenler ise çekirdek aileye dönüşmektedir. Sadece ana-baba ve çocuklardan oluşan dar aile olmaktadırlar. Yalnız, tekrar köye dönenlerin sayı- sının giderek azaldığını görüyoruz. Artık kasaba, ilçe, kent ve büyük kentlere yerleşme daha fazla olmaktadır. Köye Yerleşenler Tekrar kendi köyüne dönenlerin uyum sorunları daha faz- bıdır. Bunların her hareketi köylülerce yadırganmaktadır. 13 M. Tezcan, Age, s. 70. 14 F. Demiröz, Türkiye'ye Dönen Göçmen tşçi Ailelerinin Karşılaştıkları Güçlük- ler. 178 Türk Aile Antropolojisi Arattırmaları Esasen bu yüzden köyde uzun süre kalamayıp kente gitmek- tedirler. Köydeki olanaksızlıklar, yaşam biçimi ve koşulları onların köye yeniden uyumlarını zorlaştırmaktadır. Ankara'da Ortaköy'e dönen bir köylü, döndükten son- ra kimse ile iletişim kuramamış ve bir ay sonra kente git- miştir. Köylüler, "ne olacak, Almanın ekmeğini yiyen de Almanlaşır" diyerek onu dışlamışlardır. Bu sözle, onların toplumsal ilişkilerden uzaklaşmış, maddeci değerleri be- nimsemişlik ifade edilmektedir. Özellikle dönen ailelerin gençleri köye uyumda çok zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Örneğin, dönen gençlerin sünnetsiz olabilecekleri düşünülmektedir. Uzun saçları ya- dırganmaktadır. Kibar oluşları, kadınsı özellikler olarak ni- telenmektedir. Bu konulan sayın Gülten Dayıoğlu, öyküler halinde işlemiştir.15 Köyde tuvaletlerin berbatlığı, banyo olanaklarının sınırlılığı, çocuğa dayak atılması, gençleri ra- hatsız etmektedir. Köyde genç, fırın olmadığı için alışamıyor. Ekmek çık- mıyor. Ekmeğin evde yapılmasını yadırgıyor. Çeşmeden su taşıyamıyor. Suyu evde olsun istiyor. Köye yerleşenlerin çocukları köyün geleneklerini bil- miyorlar. Sokakta genç bir kız, yaşlı ya da genç bir erkekle konuşuyor. Gece yaşamı istiyor, kot giyinerek köyün için- den geçiyor. Bütün bu durumlar köylülerce yadırganmak- tadır. Yazar Dayıoğlu'nun şu yargısında bir gerçeklik payı olsa gerek: "Köylümüz, Almancı kadınlara, kızlara yan duruyor. Orda açık saçıklık var. Oğlan anaları Almanya'dan gelme kızları 'Yüzleri yırtık, eyere semere gelmez, aşa işe yara- maz, dil baş anlamaz' diye gelin etmek istemiyorlar."16 Kırsal kesime yerleşen kadınlar, eski giyimlerini tek- 15 G. Dayıoğlu, Geriye Dönenler. 16 G. Dayıoğlu, age, s. 91. "Alamana Aile" (Ülkemizde Yeni Bir Aile Türü) 179 rarlamak zorunda kalmaktadırlar. Şalvar giymek, örtü ör- tünmek gibi. Oysa Almanya'daki gibi giyinseler, yadırgan- maktadırlar. Fakat çevrenin giyimine ters düşenler, burnu büyük, kendini beğenmiş denilerek çevrede dışlanmakta- dırlar. "Başlık parası" alma geleneğini yaygın olduğu köyler- den kız alan Alamanalar, başlık parasının miktarının yük- selmesine neden olmuşlardır. Örneğin, Kayseri Uzunyayla köylerinde hiç çeyiz istemeden yüklü bir başlık parası ve- rerek kız alan Alamanalar, çevredeki başlık parasını yük- seltmişlerdir. Bu durum Nevşehir köylerinde de var. Al- mancılar hem kıza önemli miktarda takı takmakta hem de yüklü bir başlık vermektedirler.17 Konutlar Almancı aileyi diğer yerli ailelerden ayıran en önemli gös- tergelerden birisi, onların kendine özgü göz alıcı konut bi- çimleridir. Köye ya da kasabaya, ilçeye yerleşenler, öncele- ri gösterişli, büyük evler yapmışlardır. Öyle ki, uzaktan bakıldığı zaman Almancı evi olduğu belli olmaktadır. Bu evler, köyün ya da ilçenin geleneksel evlerinden oldukça farklıdır, iki katlı, geniş bir alana yayılmış, yüksek çatılı, sağlam yapılı, büyükçe, gösterişli, odaları geniş, kemerli kapı ve pencereli, bahçeli bir evdir. Bahçesi taş duvarlarla çevrilmiş ve ağaçlandırılmıştır. Bazılarında köpek kulübesi ve havuz da var. Ev içindeki eşyaların hepsi yenidir. Hasır vs. gibi araç- lar artık yoktur. Koltuk, sandalye, masa, radyo, TV, video, buzdolabı, çamaşır makinesi, modern mutfak malzemeleri (çatal, bıçak, tabak, düdüklü tencere) tamamen kentsel özellik kazanmıştır. Evin döşenmesi onların zevkine göre- dir.1711 Örneğin renk uyumu vs. gibi şeylere dikkat edilmi- 17 M. Tezcan, Kültürel Antropoloji Açısından Başlık Parası Geleneği, s. 60. 17a 1. Yasa, age, s. 184. 180 Türk Aile Antropolojisi Araştırmaları yor. Evin dış boyası ise frapan ve göz alıcıdır. Teknik, elektrikli ev araçları (renkli TV'ler, en iyi marka videolar, çeşitli radyolar, müzik setleri) köylere ve kırsal kesime Almancılar tarafından getirildi ve yaygınlaştı. Bu araçlar onlar için bir üstünlük ve zenginlik simgesi sa- yıldı. Arabayı da bu arada belirtmek gerekir. Almanya'dan kiraladığı ya da kendisinin orada çok ucuza aldığı bir ara- ba ile köyüne dönmesi, onlara yine bu yoldan saygınlık sağlamıştır. Eşyalar yönünden Almancılar, genellikle gösteriş tü- ketimine yönelmişlerdir. Hiç kullanmadıkları eşyaları bile evlerinde bulundurmaktadırlar. Türkiye'de özellikle televizyonun kırsal kesime yayıl- ması, Almancılar sayesinde olmuştur. Video kullanımı da aynı televizyon gibi hızla Anadolu'ya Alamancılar sayesin- de yaygınlaşmıştır. Dantel vs. gibi kadın el işleri azaldığı için artık eşya- larda kullanılan dantelli örtüler evlerde yoktur. Almanya'dan getirilen çalar büyük duvar saatleri de bu evlerden tüm Anadolu'ya yayılmıştır. Yiyecekleri ezici, sıkıcı, karıştırıcı birçok mutfak gereçleri teknik kullanımı da bu evlerde yaygındır. Kente Yerleşim Yurda kesin dönüş yapanlar köylere, kasabalara ya da kentlere yerleşmişlerdir. En fazla kentlere yerleşim gerçek- leşmiştir. Kentin yaşam koşulları, köy ve ilçelere oranla daha rahat olduğu için kentler, yerleşim alanı olarak tercih edilmektedir. Gelenler, kentten daire almaktadırlar. Özel- likle kentin orta tabakalarının bulunduğu semtler tercih edilmektedir. Günümüzde ise yeterince ev ve daireleri ol- duğu için artık deniz kenarında yazlık almaktadırlar. Daire fiyatlarının artışında Alamanaların geniş rolü olmuştur. Müteahhitler Alamanalara yüksek fiyatlarla dai- "Alamancı Aile" (Ülkemizde Yeni Bir Aile Türü) 181 relerini satabildikleri için dairelerini satamamak gibi bir kaygıları olmamıştır. Evde daha çok tüketici duruma gelmişlerdir. Eskiden evlerde yaptıkları giyecekleri artık kendileri yapmayıp, ge- nellikle dışardan satın almaktadırlar. Köylerde bile tüketici durumdadırlar. Akrabalarla ilişkiler Yurda dönenlerin akrabalarla ilişkileri genellikle olumsuz olmuştur. Öncelikle dönenlerin paralı geldiğini bilen akra- balar, onlardan borç para istemişlerdir. Herkes kendi ge- reksinimi için gerekli parayı bunlardan bulmayı ümit et- mişlerdir. Onlar da bu parayı veremeyince ya da vermek istemeyince onlarla kötü olmuşlardır. Akrabalar, ayrıca bu ailelerin aile yaşantısını eleştir- meleri, onları kınamaları çocukların yaşantılarını beğen- memeleri, aile kararlarına karışmaları da onlarla ilişkileri olumsuzlaştırmıştır. Bu konuda Alamanalar, "canciğer hısımlarımız bile bize yan duruyorlar" demektedirler. Komşularla ilişkiler de, onlardan farklı eşyalara sahip oluşları ve komşuların onların ailevi yaşantısı ve çocukları hakkında dedikodu yapmaları nedeniyle pek de olumlu değildir.18 Alamana Kızlar Almanya'dan gelen kızlara çevrede kötü gözle bakılıyor. Elde edilmesi kolay, her denilene evet diyen kişiler olarak algılanmaları çok yaygın. "Almancı kız kolay tavlanır" sö- zü gençler arasında bir önyargı. Onların bu yüzden gece tek başına sokağa çıkması mümkün değildir. Almancı kızların erkek arkadaş edinmeleri bir sorun. 18 F. Demiröz, Türkiye'ye Dönen Göçmen /sçi Ailelerinin Karşılaştıkları Güçlük- ler, s. 102. 182 Türk Aile Antropolojisi Araştırmaları Çevrenin erkek arkadaşlara karşı bir tepkisi ve kuşkusu var.19 Erkek arkadaşların da genellikle bu kızlardan yarar- lanmak amaçlan oldukça yaygın. Çünkü yurt dışında ser- best büyümüş bu kızların cinsel yönden de serbest olduk- ları kanaati var. Salt arkadaş olarak erkeklerle gezen kızlar hakkında ise dedikodu yapılmaktadır.20 Akrabaları kızlara baskı yapmaktadır. Ana-baba kıza fazla karışmadığı halde amcası, dayısı, kızın davranışlarını denetliyor. Bazı köylerde Almanya'da büyüyen kızlara pek kolay koca bulunmuyormuş. Büyük kentlerde de gurbetçi kızlardan bazılarının "te- le kız "lık ve fuhuş yaptıklarını, randevu evlerinde çalıştık- larını gazetelerden okuduk. Bu örnekler de halkın Alaman- cı kızlara olan güvenini sarsmıştır. Bunun da nedeni olarak, onların Almanya'da çok serbest yetiştirilmeleri gösteril- mektedir. Kadınlar Almanya'da çalışıp buraya dönünce çalışmayan kadınların da sorunları var. Birdenbire ev kadınlığına uyum sağlaya- mamak yüzünden. Fakat iş yaşamındaki deneyimleri ile daha bilinçli bir ev kadını olması, olumlu bir husustur. Er- keğin ona karşı katı ve sert tutumu biraz daha zayıflamış- tır. Koca yurt dışında iken gereksinimlerin giderilmesi için paranın kullanımı genellikle kadının elindedir. Bu ne- denle kadın toplumsal yaşamda etken duruma gelmiştir. Koca dönünce kadının bu durumu yine eski durumuna dönmüştür. Videoya film koyup seyretmek, teyp çalmak, TV izlemek, komşu ağırlamak gibi etkinlikler, kadını evin- de oyalar duruma getirmiştir. Erkeklerin, yurt dışında başka kadınlarla evlilik dışı 19 G. Dayıoğlu, age, s. 210. 20 G. Dayıoğlu, age, s. 219. "Alamana Aile" (Ülkemizde Yeni Bir Aile Türü) 183 ilişkileri ya da gözlemleri ile kendi hanımlarıyla karşılaştı- rıp böylece hanımlarını beğenmemeleri de yaygın bir dav- ranış. Buradaki hanımların nasırlı elleri, fazla kiloları, dü- zensiz vücut yapıları erkeklerce artık beğenilmiyor ya da daima eleştiri konusu oluyor. Kadın yurt dışına gitmemişse, dönmüş kocasına daha çok itaatkâr olmaktadır. Kocasının daha çok görmüş geçir- miş olduğuna inanıyor, yıllarca kendilerine para göndere- rek fedakârlık ettiği kanısı ile ona daha çok bağlanıyor. Fa- kat bunun tersi durumlar da var. Yıllarca ailesini ihmal etmiş pek çok Alamancı erkek de var. Giyim ' Alamancıların güzel giyinme tutkuları var. Fakat bu du- rum da çevrede yadırganmaktadır. Çevre tarafından özenti olarak nitelendirilmektedir. Gerçekten giyim, onlar için bir gösteriş tüketimi olmaktadır. Bu yoldan psikolojik bir doyum sağlamaktadırlar. Erkek giysilerinde bir benzerlik görülmektedir. Ceket, pantolondan oluşan takım halindeki çağdaş erkek giyimi benimsenmiştir.20* Kadınların giysileri karma bir nitelik kazanmıştır.20b Kırsal kesimde oturan Alamanalar şalvar, örtü gibi frapan renkli geleneksel giysilerini sürdürmektedirler. Kentlerde kent kadın giysileri benimsenmiştir. Gençlerin giysileri ise tamamen çağdaş niteliktedir. Genç kızların süslenme araçları geleneksel ve çağdaş karı- şımı halindedir. Bir yanda bilezik, beşibirlik, bir yanda Batı kökenli süs ve boyanma gereçleri kullanılmaktadır. Erkek gençler ise giysilerde takım elbiseden çok, spor giysileri tercih etmektedirler. Mont, kot gibi giysiler okuyan genç- lerde çok tercih edilmektedir. Bu giysiler yüzünden okulda 20a t. Yasa, age, s. 184. 20b 1. Yasa, age, s. 184. 184 Türk Aile Antropolojisi Araştırmaları öğretmenleriyle çatışmaya bile girişmektedirler. Çocuklarla ilişkiler Burada kalan çocuklar, baba döndükten sonra onunla sı- cak ilişki kuramamakta, ona karşı soğuk ve tutuk davran- maktadırlar. Uzun süre babadan ayrı kalan çocuklar, baba ile istenilen derecede sıcak ilişki kuramamaktadırlar. Babalar ülkeye dönünce daha otoriter oluyorlar.21 Ka- rarlan kendisi veriyor. Çocuklar üzerinde baskıyı artirıyor. Ülke koşullarında kendisinin böyle davranması gerektiği kanaatine varıyor. Çocuklar babaları Almanya'da iken ba- banın ailedeki rolünün ne olduğunu kavrayamamışlardır. Çocukların kendilerinden korkar gibi davrandıklarını, is- teklerini doğrudan kendilerine değil, büyük annelerine ilettiklerini belirtmektedirler. Çünkü çocuklar, onlarla bü- yümemişler. Bu yüzden çekingen, ürkek çocuklar, ancak bir şey dendiği zaman anne babalarıyla konuşmaktadır- lar.22 Bazı babalar da hoşgörülü olmuşlardır. Örneğin oğlu- nun kendi yanında bira içmesine müsaade etmektedir. Saygıya fazla önem vermemektedir. Onlarla her şeyi rahat- lıkla konuşmaktadırlar. Işgüç Biçimleri Yurda döndükten sonra kadınların genellikle çalışmadıkla- rım daha önce belirtmiştik. Erkekler ise, deneyimli bir fabrika işçisi olarak tekrar fabrikalara işçi olarak girmemişlerdir. Aksine, Türkiye'de hiç deneyimleri olmayan alanlarda iş tutmaya yönelmişler- dir. Daha çok, başkalarının yanında değil, kendi işlerinin sahibi olmak istemişlerdir. Dönenlerin yaptıkları işler, çok para gerektiren, kaza- lı G. Dayıoğlu, age, s. 224. 22 G. Dayıoğlu, age, s. 194. "Alamana Aile" (Ülkemizde Yeni Bir Aile Türü) 185 nılmış bir vasıf gerektirmeyen işlerdir. Daha çok sarraflık, oto alım satımı, konfeksiyon, züccaciye, gayrimenkul alım satımı, minibüs, otobüs, kamyon sahipliği, az sayıda ortak- laşa fabrika sahipliği gibi işler yapılmaktadır (Kırşehir yö- resi). iş tutanlar, sürekli olarak eski günlere dönme korkusu içindeler. "Hazıra dağ dayanmaz" düşüncesi bunlarda ha- kim. Bu nedenle paralarını harcarken oldukça kontrollü davranıyorlar. Böyle hareket ettikleri için, paralarını yete- rince değerlendiremiyorlar. Almanya'dan dönüp de bin bir emekle kurduğu işi bir- kaç yıl içinde batıran ya da başkalarına kaptıran az değil. Bankerlere, üçkâğıtçı yapı kooperatiflerine, kapkaç iş or- taklıklarına, göz boyayıcı faizcilere, naylon şirketlere ka- nıp da elindekini avucundakini çarçur eden çok kişi var. Böylece bir süre sonra geçim darlığına düşenler de çok sa- yıda.23 Ç. Çevrenin Almancılara Karşı Tutumu Çevrenin, dönenleri yadırgadıkları bir gerçek. Onlara karşı çoğu kez soğuk davranış, dışlanma, horlanma mevcut. Bu- nun bir nedeni, dönenleri çevrenin çekememesidir. Yani bir tür kıskançlık görülmektedir. Onların sondan görme oldukları, bu nedenle üç beş kuruş görünce burunlarının büyüdüğü suçlaması yaygın bir davranıştır.24 Onların, pa- raları, otomobilleri, saray gibi evleri, zenginlik göstergesi olmaktadır. Çevre, bunlara karşı samimi görünmeye çalışmakla birlikte, gizli bir çekememezlik, kıskançlık içindedir. Özel- likle akrabalar arasında bu kıskançlık oldukça hissedil- mektedir. Kıskançlığın nedeni, talihsiz, varlıksız bu İnsan- 23 G. Dayıoğlu, age, s. 202. 24 G. Dayıoğlu, age, s. 194. 186 Türfe Aüe Antropolojisi Araştırmaları ların çok para kazanarak zengin olmalarıdır. Köyde eşeğe binemezken şimdi otomobil kullanıyor sözünde olduğu gi- bi, sonradan görme bir durum olarak karşılanmaktadır. Kıskançlık, daha çok gelir düzeyi düşük olanlar tarafından söz konusudur. Toplum, onları havadan para kazanmış kimseler ola- rak görmektedir. Bu yüzden, onların, halk bilimsel bir kav- ram olarak "yolunacak kaz" gibi nitelendirilmesi toplumda oldukça yaygın bir durumdur. Örnek, Kırşehir'de bir Ala- mancı, muhtara bir belge tasdiki için gitmiş. Muhtar fazla para istemiş. Adam nedenini sorunca, muhtar, "Alamana- sınız ne olacak, batmazsınız ya" demiştir. Bir Almancı bu konuda şöyle diyor: "Almanya'da iyi bir çalışma düzenimiz vardı. Etrafta güven vardı. Ben bura- ya gelince enayi yerine konduğumu hissettim... çarşıda es- naf benim Almanya'dan gelme olduğumu nasıl anlıyorsa anlıyordu. Herkese ikiye sattığı malı bana üçe filan satıyor- du. Başka arkadaşlar da benim gibi olmuşlar. Almanya'da bu yoktu işte.25 Yine bir Almancı, aynı hususa değinerek şöyle diyor: "Köyde, kasabada esnaf bile bizi kazıklamaya kalkışıyor. Göz dikeni gibiyiz. Her şeyimiz batıyor." Yine, "kendi memleketimizde elimizin parasıyla garip olduk açıkçası. Canciğer hısımlarımız bile bize yan duruyorlar" diyen Al- mancı, gerçekten horlanan bir kişi durumuna gelmiştir. Yurtdışı 4le Türkiye'nin, onlarca sürekli olarak karşı- laştırılması da çevrede rahatsızlık uyandırmaktadır. Türki- ye'nin daima eleştirilmesi ve oranın üstün görülmesi herkese akıl veren tutumları çevrede hoş karşılanmıyor. Buradaki çevrenin pis oluşu, trafik düzensizliği, insanlardan saygı bek- lenmesi gibi durumlar onlarca eleştirilmektedir. Ayrıca aileler, orada yaşamadıkları hayatı buradakilere 25 G. Dayıoğlu, age, s. 190. "Alamana Aile" (Ülkemizde Yeni Bir Aile Türü) 187 yaşamış gibi göstermeleri de bir başka husus. Sürekli ola- rak Almanya'yı üstün göstermek çabası, onları bu tür açık- lamalara sürüklemektedir. Çevrenin Almancılara karşı tutumu, onların ekono- mik durumlarına göre değişmektedir. Örneğin ekonomik durumları iyi ise, çevrede üstün tutulmaktadırlar, iyi de- ğilse (iflas vs. gibi) küçük görülmektedirler. Gittiler, o ka- dar çalışıp geldiler, yine de bir şeyleri yok diyerek alay ko- nusu olmaktadırlar. Bir Alamananın dediği gibi: "Köylünün gözünde özürlü mal, sakatlık kurbanlık gibiyiz. Çocukluk arkadaş- larım bile sıcaklık göstermiyor." Ayrıca kentlerdeki dairelere yerleşen Alamanalar da apartman sakinlerinin ilgisizliğinden, kendilerini beğen- mişliklerinden yakınmaktadırlar. D. Psikososyal Özellikleri Alamananın yurt dışı yaşantısı, onun, ülkesine döndükten sonraki psikolojik durumunu da etkilemiştir. Örneğin ora- da ikinci sınıf bir vatandaş idi. Korkusundan toplumun kurallarına uyuyordu. Örneğin bir trafik kuralına sıkı sıkı- ya uyması gibi. Oysaki Türkiye'ye gelince kurallara o ka- dar uymayabiliyor. Örneğin trafik kuralını çiğnemesi gibi. Kent içinde hızlı araba kullanması buna bir örnektir. Ya da apartmandaki kuralları çiğnemesi gibi. Bu konuda, orası Almanya, burası Türkiye diyor. Burası kendi memleketim deyip rahatlıyor ve istediği gibi hareket ediyor. Oradaki ezilmişliğin acısını burada çıkarmak gibi bir psikolojik durum da var Almancılarda. Örneğin sahip ol- dukları maddi değerlerle (para, araba, ev gibi) özellikle köylere yerleşenler, köylüyü küçük görmekte, köylüye te- peden bakmakta, kasılmakta, törelere boş vermekte, büyü- ğü küçüğü bir saymakta, böylece saygınlık kazanmak iste- 188 Türk Aile Antropolojisi Araştırmaları mektedir. Yani zenginleşmiş olmak, onlarda üstünlük ara- cı olmuştur. E. Alamancı Aileye ilişkin Kuramsal Çerçeve Alamancı aile, makro düzeyde, yani iki farklı toplum açı- sından Robert Park'ın "Marjinal insan" kavramı ile açıkla- nabilir. Ona göre marjinal kişi, iki farklı kültürde yaşayan ve iki farklı kültürü paylaşan, fakat bunlardan hiçbirisinin tam bir parçası olmadan var olması demektir.26 Bir ara yer- de kalan insan anlamına gelir, işte Alamancı ailenin duru- mu da bu çerçeveye uyuyor. Fakat bu kavram, daha çok ikinci kuşak için geçerli olmaktadır. Çünkü birinci kuşak- ta ne de olsa bireylerin esas kültürleri daha ağırlıklıdır. Alamancı ailenin mikro düzeyde, yani aile içi ilişkiler yönünden bana göre bir başka kuramsal niteliği ise şudur: Aile içi ilişkilerde, uçlarda toplanan bir kutuplaşma söz konusudur. Bunun nedeni ise, yine bu insanların farklı kültürlerde yaşamış olmalarıdır. Bu kutuplaşmaya göre bir tarafta çok tutucu ilişkiler, diğer kutupta ise çok serbest ilişkiler vardır (ana babaların tutumu bakımından). Tutu- cu davranışlar olarak biçime önem verme, aşırı dindarlık yüzünden dinsel baskılar, eş seçmede baskılar, evlilik ko- nusunda katı geleneksel tutumlar örnek olarak verilebilir. Yurtdışında iken aşırı akımlara katılmış aile üyelerinin dav- ranışları bu niteliktedir. Diğer kutupta ise, çok serbest iliş- kiler egemendir. Ailede herkes bağımsız olarak hareket et- mektedir. Giyimde, para harcamada vs. Bu çerçevede bazen ana baba, çocuğa karışmıyor. Çocuk eve gelip kendisi ye- mek hazırlıyor. Evde toplu olarak değil, ayrı ayrı yemek yeniyor. Çocuklara bol para veriliyor. Onlar da rahatça pa- ra harcıyorlar. Dinsel davranışlara hiç aldırış etmemek de 26 M. Tezcan, age, s. 8. "Alamana Aile" (Ülkemizde Yeni Bir Aile Türü) 189 bu ailelerdedir. Yani dinsel inançlarda da kutuplaşma var. Yukarıda belirttiğimiz gibi, ya çok dindar oluyorlar yahut da dine hiç aldırış etmiyorlar. Kuşkusuz bu iki kutup arasında olan Alamanalar da var. Fakat gözlemlerime göre çoğunluğun böyle bir kutup- laşma içinde yaşadıklarım sanıyorum. Belki zamanla bu kutuplaşma ortadan kalkabilir. F. Alamancı Aileye ilişkin Bazı Genellemeler Onların durum ve davranışlarındaki değişmeleri aşağıdaki noktalar etrafında toplayabiliriz: • Resmi dairelerde işleri olduğunda buralarda işlerinin yavaş yürüyüşünden, düzensizliğinden şikâyetçidirler. • Tipik Türk işi teknik araç ve malları değil, daha çok dışarıdan getirdikleri mallan tercih etmektedirler. • Akrabalarıyla ilişkileri ya zayıflamış ya da yoktur. • Komşuluk ilişkileri zayıflamıştır. Sık komşu ziyaret- leri yok artık. • Yeni bir çevreye gelenler komşu edinmede güçlük çekmektedirler. • Bayramlarda evde kalmak azalmıştır. Tatil olarak başka yerlere gidişler artmıştır. Geleneklerden kopuş, on- lara uzak kalma söz kousudur. Kurban kesme vs. azalmış- tır. • Şeref, namus, saygı gibi değerler hâlâ üstündür. Bu değerler genç kesimde daha az önemlidir. • Fabrika işçisi ailesine dönüşmemişlerdir. • Gelenlerin çoğunun sağlık durumları sorunludur. • Hijyenik davranışlar değişmiştir. Artık hastaneye gü- venmeme başlamış ve özel doktora gitme görülmektedir. • Gençler, yaşam biçiminden şikâyetçiler. • Yurtdışındaki kötü durumlarını küçümsenmemek i- çin söylemekten kaçınıyorlar. 190 Türfe Aüe Antropolojisi Araştırmaları • Maddiyatçılık, bu kişilerde yaygın bir değerdir. Yani, paraya değer verme, maddeye önem verme yaygınlaşmış- tır. Yozgatlı Alamancı bir gencin çevredeki arkadaşlarınca yadırganan ve benimsenmeyen davranışlarından birkaçı şöyledir: Bu gençle birlikte arkadaş grubu bir araba ile bir yere gezmeye gitmeye kalksa hemen o gencin benzin para- sını, gezi giderlerinin ne kadar olacağını hesaplamaya kalk- ması; her gün gazetelerde Alman markının Türk parasına göre durumunun ne olduğunu haber olarak gazeteden okuması. • Türkiye'de insana değer verilmemesinden sık sık şikâ- yetleri de oldukça yaygındır. • Köylülükten kurtulunmuş, özellikle tarımla uğraşı- dan kopulmuştur. • Aile üyelerinde bireyci bir kişilik yaygınlaşmıştır.27 • Geniş aile parçalanmış, aile, ana, baba ve çocuklar- dan oluşan çekirdek aileye, yani dar aileye dönüşmüştür. • Kökeni, kırsal kesime dayalı bir aile türüdür. Kent yaşantısına, daha çok yurt dışında ve yurda döndükten sonra başlamıştır. • Bu ailelerde köy, kasaba ve gecekondu ailelerine oranla yatay ve düşey hareketlilik oldukça yüksektir.28 • Alt tabakalar üste çıkabilmişlerdir. Bu durum, dışarı- ya çok sayıda göç veren köy ve küçük kasabalar için söz konusudur. Yani yukarıya doğru dikey hareketlilik yaygın- dır.29 27 1. Yasa, age, s. 183. 28 1. Yasa, age, s. 183. 29 1. Yasa, age, s. 182. SONUÇ Ülkemizde yeni bir tür olarak "Alamancı Aile" denen bir aile ortaya çıkmıştır. Bu ailenin geleceği ne olabilir? Deği- şim ortamında yok olabilir mi? Bu konuda Prof. Yasa şöyle söylüyor: "Almancılar yeni uyum ve koşulların etkilerine uğramaktadır ve bu nedenle bugünkü görünüşü ile gecekondu ailesi gibi geçici bir aile türüdür."30 Bu görüşü eleştirebiliriz. Çünkü bu tür aile, yurtdışı göç olgusu başladığından beri vardır. Hâlâ var. Gelecekte de var olacaktır. Çünkü gecekondu ailesi bir sü- re sonra kent ailesine dönüşüyor. Ama Alamancı olan aile- ler, bu özelliklerini sürdürmektedirler ve halk onları öyle tanıyor. Kırsal kökenliler zaten kent ailesine dönüşmüşler- dir. Çünkü kente yerleşmişlerdir. Ama kent aileleri içinde onların Alamancı olarak ayrı bir yeri vardır. Bu özellikleri- ni hiç kaybetmemektedirler. Kuşkusuz bu konuda çok sa- yıda araştırmalara gereksinimimiz vardır. Özetle bu aile, yerli öğelerin ağırlığı oluşturduğu, bi- raz da yabancı ülkeden etkilenmiş bir aile türü. Yabancı kültürden alınan bazı çağdaş geçerli değerler yanında, halk kültürümüz açısından yozlaşmış nitelikteki değerler de, bu ailelerin kazanımları arasındadır. Dileğimiz, bu ailelerde, yabancı ülkeden etkilenilen olumsuz sayılabilecek özellik- lerin terk edilip, çağdaş, olumlu olanların ise sürdürülmesi doğrultusundadır. Kuşkusuz bu konuda çeşitli kuruluşla- rın katkılarıyla önlemler alınması gerekmektedir. 30 1. Yasa, age, s. 185.

virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
7 Aralık 2006       Mesaj #13
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
IV. BÖLÜM KADIN


Eğitim Düzeyi Açısından Kocasından Üstün Konumdaki Kadınlar Aile antropolojisinde rastlanılan ilginç konulardan birisi de, kadının konumu bakımından kendinden altta bulunan bir erkekle evlenmesi olayıdır. Konu evrensel bir özellik taşımaktadır. Dünyanın her tarafında görülen bu duruma ülkemizde de rastlamaktayız. Kuşkusuz bu durum çeşitli nedenlere dayanmaktadır. Antropoloji literatüründe "ter- cihli evlilik" kategorisine giren bu evlilik türü hakkında herhangi bir araştırmaya rastlayamadık. Görgül bir araştır- ma için hiç de uygun bir konu değildir. Elde edilecek veri- lerin sağlıklı olması güçtür. Bu bölümde sunulan veriler, yazarın yakın çevresinden elde ettiği verilere dayanmakta- dır. Daha çok örnekolay olarak nitelendirilebilecek örnek- ler, açıklamalarımıza temel olmuştur. I. NEDENLER Kadın, kendinden daha alt konumda olan bir erkekle niçin evlenmektedir? Kuşkusuz çeşitli nedenler bu konuda rol oynamaktadır. 1. Kadının Fiziksel Özelliği Kendisini fiziksel olarak güzel, çekici bulmayan bir bayan mutlaka evlenmek istiyorsa, karşısına çıkan kısmetlerin çoğunu da tercih etmemiş ve yaşı da ilerlemişse nihayet kendisinden alt konumda birisiyle evlenmeyi tercih eder. 2. Kocanın Dinsel Rolü Kadının evleneceği kişi eğer dinsel yönden çevrede tanın- mış (Şeyh, tarikat reisi vs.) önemli sayılan bir kimse ise, kendisinin altında bir konumda olmasına razı olarak onunla evlenebilmektedir. Basına yansıyan bir olayda ilko- kul mezunu bir tarikat reisi, üniversite mezunu bir kızla evlenebilmiştir. 3. Akrabalık Akraba evliliğinin sakıncalı görülmediği yörelerde evlene- cek kişinin akraba olması da yeterlidir. 4. Çevrede Tanınmış Kişi Eğer evlenilecek kişi çevrede önemli sayılan bir konumda ise yine onunla üniversiteli bir bayan evlenebilmektedir. (Ağa ya da ekonomik bir işle uğrasan, ticaret sahibi zengin birisi ile). 5. Cemaatsal ilişkiler Özellikle kırsal kesimde yaşayan üniversite mezunu bir kız, ailesi kiminle evlenmesini istiyorsa onunla evlenmek zorundadır. Kızının isteği söz konusu değildir. Çünkü ev- Egitim Düzeyi Açısından Kocasından Üstün Konumdaki Kadınlar 197 lilik, bu tür cemaatsal ilişkilerin yaygın olduğu yerde ta- mamen toplumsal bir özellik gösterir. Kızın isteğine pek bakılmaz. 6. Çocuk Sahibi Olmak Mutlaka bir çocuk sahibi olmak isteyen bir kadın, alt ko- numdaki bir erkekle evlenebilmektedir. Özellikle sanatçı kesimindeki kadın sanatçılar bu yola sık sık başvurmakta- dır. 7. Içgüveyliği Kadının ailesinde bir erkek yoksa, içgüveyliğine razı ol- muş, kendinden alt konumdaki bir kimse ile evlenebilir. Çünkü her erkek içgüveyliğine razı olmaz. Öyle birisini bulmuşsa, onun eğitim düzeyi kadın açısından önemli de- ğildir. 8. Aşık Olmak Kadının âşık olduğu birisi ise, onun konumu önemli değil- dir. Önemli olan, kadının sevdiği bir erkekle evlenmesidir. 9. Ismarlama Damatlar Daha önceden yurtdışına gitmiş aileler, kız çocuklarına orada uygun bir damat bulamamışlarsa, Türkiye'den eş dost akraba kanalıyla bir damat adayı bulup onu yurtdışı- na istek yapmaktadırlar ve orada kızlarıyla evlendirmekte- dirler. Bu durumda da damadın kıza göre konumuna pek dikkat edilmemektedir. Nedenlerin sayısı artırılabilir. Yukarıda belirttiğimiz nedenlerin dışında başka özel durumlar da söz konusu olabilir. Şimdi, bu tür evliliklerdeki ilişkilere değinelim. II. iLiŞKiLER Bu tür ailelerdeki toplumsal ilişkilerin nasıl olduğu hak- kında veriler elde yok. Geniş kapsamlı araştırmalar yapıl- dığı takdirde bu tür aileler hakkında bilgi elde edilebilir. Aslında bu tür aile, sorunlu gibi görünmektedir. Çün- kü, Türk ailesinde genellikle erkeğin egemenliği sürmekte- dir. Gerek kırsal, gerekse kentsel kesimlerde durum böyle- dir. Aslında geniş ailede durum böyle iken, çekirdek ailede de bu durum kısmen devam etmektedir. Bu tür ailelerdeki ilişkiler kadının gösterdiği tutuma bağlı olarak değişik biçimlerde sürdürülmektedir. Buna göre üç ayrı ilişki biçimi söz konusu olabilmektedir. a) Uyumlu ilişkiler Burada, evlenmeden önce erkek, kadınla anlaşma yoluna gitmektedir. "Bak sen benden daha tahsillisin. Bu durumu öne sürerek aile içinde ukalalık istemem, beni küçük dü- şürücü davranışlar istemem, ona göre kabul ediyorsan ev- lenelim." Bu koşula kadın uyduğu takdirde bu evlilik uyumlu bir biçimde sürmektedir. Zaten uyması için baştan söz vermiş oluyor. Uyumlu ilişkilerin bir başka biçimi ise, kadının aile içindeki ilişkilerde kariyerini ve öğrenim düzeyini, mesleksel konumunu bir tarafa bırakıp aile içinde düzenli ilişkilere girmesidir. Aile içinde önemli olan kendi rolleri ne ise on- ları layıkı ile yerine getirmesidir. Normal bir evlilikte top- lumca tanınan kadının rollerini yerine getirdiği sürece ai- lede hiçbir sorun kalmıyor. Ben kocamdan üstünüm deyip üstünlük taslamıyor. Aile başka, kariyer başka deyip, her yerde rollerini oraya uygun bir biçimde yerine getirir. Böy- lece aile içi roller düzenli bir biçimde yerine getirildiği za- man ilişkiler bozulmamaktadır. Eğitim Düzeyi Açısından Kocasından Üstün Konumdaki Kadınlar 199 b) Kadın Egemenliğinin Erkek Tarafından Kabulü Bu durumda kadın birinci plandadır. Bu tür ilişkide erkek, ikinci plana düşmüştür. Bütün yetki ve sorumluluklar kadının üzerindedir. Erkek silik bir konumda kalmıştır. Her şeyi kadın çözümlemekte ve er- kek bir şeye karışmamaktadır. Erkek isteyerek kendi yetki ve sorumluluklarını kadına devretmiştir. Kadın da bunu kabul etmişse sorun olmamaktadır. Çocukların eğitimi, ai- le bütçesinin düzenlenmesi, dış ilişkiler vs. gibi her konu- da kadının sözü geçmektedir. Bu aile de uyumludur. c) Kadın ve Erkeğin Sürekli Çatışması Bu tür ailede ilişkiler sorunludur. Kadınla erkek sürekli olarak çatışmaktadırlar. Erkek, aile içi ilişkilerde kadının kendisinden daha üstün durumda oluşunu bir türlü haz- medememektedir. Yani bütün yetki ve sorumlulukları ken- di üzerine almak istemektedir. Bu yüzden kadınla sürekli çatışmaktadır. Bu çatışma bazen zaman zaman ortaya çık- makta, bazen de ailenin çözülmesine yol açmaktadır. Yurtdışına ısmarlama damat olarak giden erkeklerin durumu böyledir. Kadın yabancı dil biliyor, toplumda ege- men roldedir, çevreyi iyi tanıyor. Böylece karısını kıskanan erkek, ya Türkiye'ye geri dönmek istiyor, yahut boşanıyor, yahut da zaman zaman çatışmalara girerek bu evliliği sür- dürüyor. Çocuklar olmuşsa kolay kolay boşanmak istemi- yor. Fakat çocuklar da otorite olarak anneyi tanıdıkları için, babalarını pek önemsemiyorlar. Erkek, çocukların bu tutumunu da hazmedemeyip, ailede bocalayıp durmakta- dır. Kadınla küsüyor, evden ayrılıyor, tekrar barışıyor. Tekrar çatışıyor. SONUÇ O halde bu tür bir aile kurulmalı mıdır? En iyisi, konumla- 200 Türk Ailesi Antropolojisi rın denkliğidir. Ama denklik olmayınca yaşamda bu tür olasılıkları da göz önüne almak gerekir. Hem bu tür evli- likler, yukarıda değinildiği gibi her zaman sorunlu da de- ğildir. Eşler karşılıklı oturup bu konuda nasıl bir strateji takip edeceklerini önceden konuşmalıdırlar.
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
7 Aralık 2006       Mesaj #14
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Kabul Günleri

Dünyada En Güzel Şey Nedir? Fransız için ingiliz için italyan için Alman için Amerikan için Türk için Esprili genç kadın Gemi Akılsız güzel Askeri geçit resmi ve tören Dolar için iş Buyrun oturalım Türk konukseverliği, günümüze kadar sürüp giden Türk- lerin en önemli özelliklerinden birisidir.1 Konukseverlik, günümüz kent ortamında belirli ölçüde azalmakla birlikte, yine de etkinliğini sürdürmektedir. Bu bölümde, sözünü I M. Tezcan, Türklerle ilgili Stereotipler ve Türfe Değerleri Üzerine Bir Deneme, ss. 219-220. 202 Türk Ailesi Antropolojisi edeceğimiz kabul günleri de konukseverlik özelliğinin kent ortamındaki devamıdır. Konukseverlik, göçebe Türk toplumunda bile çok önemli bir değerdi. Kaşgarh Mahmut, "Konuk gelince kut (uğur) gelir" der, Dede Korkut öykülerinde, "Misafiri gel- meyen kara evler yıkılsa daha iyi" denmekte, iyi bir ev ka- dınının özellikleri arasında, konuğa iyi davranmak belirtil- mektedir.2 Göçebe geleneklerinde konukseverlik, bir taraftan da cömertliğe bağlanmaktadır. Cömertliğin kaynağı, bir insa- nın ne kadar malı olursa nasibinden fazlasını yiyemez gele- neğine dayanmaktadır. Yine Kaşgarh Mahmut, "başkaları- na tatlı aş ver; konuğunu ağırla. Bu sayede millet arasında şöhretin artsın" demektedir.3 Günümüzde konukseverlik, yine Türk toplumunda etkinliğini sürdürmektedir. Kırsal kesimde daha canlı ve etkin olan konukseverlik, kent yaşamında daha değişik bi- çimlerde uygulanmaktadır. Sözünü ettiğimiz kabul günle- ri, kentlerde sadece kadınlar arasında uygulanmaktadır ve konukseverlik geleneğinin bir devamıdır. Erkeklerin kah- vehaneleri olduğu için onlarda kabul günü geleneğine ge- rek yoktur. Kent ortamında kadının çalışma yaşamına girmesiyle konuk kabul etme de formel hale gelmiştir. Kadının her zaman habersiz konuk kabul etmesi için zamanı yoktur. Aynı durum kasabalarda da formel duruma gelmiştir. Ka- sabalarda, özellikle üst tabakalarda ve dışarı açılmış aileler- de görülür. Hanımlar "kabul günü" kavramını daha da kı- saltarak "Gün" deyimini kullanırlar. Orta tabakalara men- sup hanımlar ise bazı yörelerde (örneğin Karadeniz Ereğli- si) gün geleneğini küçümseyerek bunu bir züppelik sayar- lar.4 Türkiye genelinde orta ve üst tabaka hanımları gün 2 S. Gûllûlü, Ahi Birlikleri, s. 58. 3 S. Güllülü., age, s. 59. 4 M. Kıray, Ereğli, s. 143. Kabul Günleri 203 geleneğini uygulamaktadır. Bununla birlikte, gün geleneği bütün yurtta, giderek alt tabakalara doğru yayılma eğilimi göstermektedir. Kadınlar arasındaki mevcut sosyal mesafe, kocalarının çevredeki statülerine bağlıdır. Üst tabakalara mensup gün- lerdeki kadınlar, özellikle bu hususa önem verirler. Gün dışında hanımların yakın arkadaş ve dostları, gü- nün her saatinde birbirlerini ziyaret ederler. Günler ise da- ha geniş bir çevreyi içine alan formel bir yapıya sahiptir. Gün Nedir? Ev hanımlarının boş zamanlarını değerlendirmek için ayda bir kez kendilerinin belirledikleri tarihlerde ve kendi evle- rinde verdikleri kendine özgü kurallara bağlı bir çeşit da- vet, sosyal toplanmadır. Günümüz Türkiyesinde günler kent antropolojisi açı- sından kendine özgü kurallar geliştirmiş, gelenekselleşmiş bir kültür öğesi olmuştur. Yurdun her yerinde benzerlikler göstermektedir. Gün Çeşitleri Günler birbirleriyle benzerlik göstermekle birlikte, bazen yer, amaç ve katılanlar bakımından farklılıklar göstermek- tedir. a) Akraba Günleri Sadece akrabalardan oluşan günlerdir. Büyük kentlerdeki günlerin bir kısmı sadece akrabalar arasında yapılır. Anka- ra, istanbul, izmir gibi büyük kentlerde ulaşım güçlüğü ve çeşitli semtlerde dağınık olarak yerleşmiş akrabalar, ancak günler yoluyla görüşmek olanağını bulmaktadırlar. Kayseri'de varlıklı ailelerde görülen bir gün çeşidi de 204 Türk Ailesi Antropolojisi şudur: Bayramdan bayrama, kentin merkez otellerinden ya da lokantalarından birisi bir günlüğüne kiralanıp tüm ak- rabalar oraya gelir ve orada görüşürler. Erkekler ve çocuk- lar birlikte olurlar. b) Çalışan Kadın Günleri Çalışan kadınların düzenledikleri günler ise, genellikle ça- lıştıkları iş yerlerindeki arkadaşlarından oluşur. Daha çok hafta sonlanna denk getirilir. Nitelik olarak çalışmayan ka- dınların günleri ile benzerlik gösterirler. c) Genç Kız Günleri Ayrıca sadece genç kızların düzenledikleri günler de var- dır. Akranlarıyla toplanarak eğlenirler. Bu toplantılar ka- dınlarınki gibi yoğun hazırlıkları gerektirmez. d) Kumar Günleri Üst sosyoekonomik kesimdeki hanımların bir kısmı, sade- ce kumar için gün düzenlemektedirler. Orada diğer gün- lerden farklı olarak, masanın başına oturulup konken vs. oynayarak saatlerce oturulan yerden kalkınmaz. Bu arada bir şeyler de yiyip içerler. Fakat, oyuna daha çok önem ve- rilir. Günlerde esas amaç, eşdost, konu komşunun bir ara- ya gelerek görüşmeleri, eğlenmeleridir. Bizim burada ele aldığımız günler ise bu türdendir. Gün Hazırlıkları Günler genellikle öğleden sonra düzenlenir. Gün hazırlıkları oldukça yoğun ve yorucudur. Bir gün önceden tüm ev halkı, bir sonraki günün heyecanı ile tüm evi baştan aşağı temizlerler. Mobilyalar yeniden yerleştiri- lir ya da yerleri değiştirilir. En güzel örtüler çıkarılıp seri- Kabul Günleri 205 lir. Tüm ev, camlar dahil olmak üzere güzelce temizlenir. Çünkü hanımlar geldikleri zaman tozlu, temizlenmemiş bir yer görürlerse acımasız olarak başka yerde ve zamanda ev sahibini kötülerler, dedikodusunu yaparlar. Vazolara çi- çek konur, en güzel süs eşyaları sergilenir. O gün ya da da- ha önceden tuzlu ve tatlı olmak üzere pasta, kurabiye, bö- rek, çörek cinsinden yiyecekler hazırlanır. En güzel servis takımları çıkarılır. Evdekiler güzel giysilerini hazırlayıp gi- yinirler. Hatta berbere gidilir. Güne gelenler de itinalı giyi- nirler. Günlere genellikle çocuk getirilmez. Fakat zorunlu nedenlerle yine de çocuğunu getirenler olur. Yalnız, genç kızlar annelerinin yanında gelirler. Bunlar servis yaparken ev sahibine yardımcı olurlar. Günlerde çoğu kez, 10-12 kişi ile toplanılır. Fakat evin büyüklüğüne göre bu sayı artabilir. Çay kazasında, ev sahibinin yeter sayıda terliği olma- yacağı düşüncesiyle kalabalık olan günlere herkes yanına kendi terliğini alarak gider. Günlerde Neler Yapılır? Gelenlere önce kolonya, sonra şeker, daha sonra da sigara ikram edilir. Günde yapılan şeylerin başında sohbet gelir. Bunlar güncel konular, siyasal haberler, sanatçılar, TV-Radyo programları ve mahalli haberlerden oluşur. Tabi bu arada dedikoduya da başvurulur. Katılanların niteliklerine göre dedikodular da kibar cinsten çekiştirmeler olabileceği gibi, daha ağır suçlamalar da olabilir. Günler, kentin, kasabanın toplumsal yapısını yorum- lama için bir araçtır.5 Fıkralar ve ilginç haberler de bu ara- da bol bol yer alır. Kocaları, çocukları hakkındaki konuş- 5 P. Benedict, "Kabul Günü", Anthropological Çuarttrly, c. 47, No. l 206 Türk Ailesi Antropolojisi malar ve yetişkin çocuklarının çapkınlıkları da konuşma- larda geniş yer alır. Elbise modelleri, yemek tanımlamaları, ev döşeme konulan da konuşmalarda yer alır. Günlerdeki temel etkinliklerden birisi de, nakış işle- mektir. Kadınların başta gelen meraklan arasındaki nakış, hem kendi kızlan için, çeyize koymak amacıyla, hem de evde kullanmak için ve eşe dosta akrabaya armağan ver- mek için işlenir. En son model el işleri yapılır. Örnekler alınıp verilir. Aynca nasıl işleneceği konusundaki açıkla- malar yapılır. Örgüler ve iğne oyalan da diğer yapılan el iş- leridir. Müzik ve eğlence, halk oyunları da günlerin bir özelli- ğidir. Günlerin en neşeli bölümü de budur. Özellikle oyun havaları çalınarak oynanır ve şarkılar çalınıp söylenir, ha- lay çekilir, gülüp eğlenilir. Günlerin önemli bir özelliği de yiyecek ve içecek faslı- dır. Çay servisi yapılınca pastalar ve çörekler de birlikte ik- ram edilir. Çay kazasında ikramlarda hali vakti yerinde olan aile- ler çay yanında dört çeşit yiyecek sunmaktadır. Diğerleri birisi tatlı (kek gibi) birisi de tuzlu (poğaça, çörek gibi) ol- mak üzere iki çeşit yiyecek sunmaktadır. Çay servisi, iki kez yapılır. Üçüncü kez çay servisi sa- dece isteyenlere yapılır. Çayı çok sevenler varsa onlar için dördüncü, beşinci kez çay servisi yapılır. Bu arada günlerin adeta gelenekselleşmiş yiyeceklerin- den birisi de "kısır"dır. Acılı baharatlı olarak hazırlanan kısır yanında ayrıca turşu, ayran vs. gibi şeyler de ikram edilmektedir. Güne gelen hanımlar o gün fazla bir şey ye- meden geldikleri için bunları bol bol yerler. Kısır, çay ser- visinden önce ya da sonra sunulur. Asma yaprağı, marul, kıvırcık gibi yeşillikler ile birlikte sunulmaktadır. Bazı yerlerde çaydan önce kahve ya da limonata gibi içecekler de ikram edilir. Kayseri'de evde yapılan dondur- Kabul Günleri 207 ma da ikram edilir. Yiyecek işleri tamamlandıktan sonra eğer paralı bir gün ise kuralar çekilir ve toplanan paranın tamamı kurada çıkana verilir. Sonra, yine eğlenceye geçilir. Genellikle bir çeyrek altın ile katılınmaktadır. Dolar olarak 10-20 dolar arasında değişmektedir. Akşam vakti yaklaşınca bir hanım, artık yavaş yavaş kalksak iyi olur diyerek herkesi harekete geçirir ve dağılınmaya başlanır. Ayrılırken her şey için te- şekkür edilerek yeniden görüşmek isteklerini dile getirir- ler. Bazı yörelerde günlerde dinsel etkinliklere de yer veri- lir. Örneğin Kuran'dan âyetler okunur, ilahiler söylenir. Kalabalık günlerde genç kızlar ayrı odada oturup yer içer, sohbet ederler. Genç kızlar, gitmeden ev sahibinin bulaşığın da yıka- ***** ona yardımcı olurlar. iki gün aynı güne tesadüf ederse, bazı hanımlar önce birisine gidip orada bir süre kalmakta, daha sonra erken kalkarak ikincisine gitmektedirler. Bazı kentlerde varlıklı ailelerin hanımları evde yoğun yiecek hazırlıkları yapmayı göze alamadıkları için ve evin kirlenmesini istemedikleri için belli bir süre ile bir pasta- haneyi kiralayarak sıralarını savarlar. Günlerin Yapılmadığı Zamanlar Turistik yerler ya da diğer kırsal yörelerde günler yaz ayla- nnda yapılmaz.6 Deniz mevsimi birçok aileler yaz tatilin- dedirler. Bu nedenle sonbahar başından yaz ayları başları arasında günler düzenlenir (örneğin Bodrum). Ayrıca, ramazanda, dinsel günlerde ayın otuz birinci günlerinde gün düzenlenmez.7 6 F. Mansur, Bodrum. 7 Benedict, age. Günlerin işlevleri Toplumumuzda kırsal kesim dışında gelenekselleşmiş günlerin yukarıdaki açıklamalarımızdan anlaşılacağı gibi belirli işlevleri vardır. Bu işlevleri aşağıdaki gibi özetleyebi- liriz: a) Hanımların bir serbest zaman değerlendirme biçi- mini oluşturur. b) Birbirlerini tanıyan, bilen kişileri bir araya getirerek toplumda dayanışma sağlanmış olur.8 Hanımların tanıdık- eşdost çevreleri genişler. Bazı kasabalarda (örneğin Tütü- neli) kadınların günden başka bir araya gelecek toplantıla- rının olmadığını düşünürsek, günlerin ne kadar önemli ol- duğu anlaşılır. Bazen, ev sahibinin hiç tanımadığı kimseler de günle- re gelir. Böylece tanışmalarla dostluk çevresi genişlemekte- dir. c) Özellikle paralı günlerde eline toplu olarak para ge- çen bir hanım, bir gereksinimini karşılar. Böylece ekono- mik yardımlaşma gerçekleşir. ç) Güne katılanların eğlenmesi sağlanmaktadır. d) Hanımların güne gelen genç kızlar arasından oğul- larına eş seçme olanağı sağlanmaktadır. e) Özellikle akrabalar arasında yapılan günler akraba- lar arasındaki dayanışmayı güçlendirir. O Ev hanımlarının ev kadınlığı konusundaki bilgi ve becerilerinin geliştirilmesi sağlanmış olur. Yemek, pasta ta- riflerini öğrenmeleri, örgü, nakış gibi becerilerini geliştir- meleri gibi. g) Evin gün vesilesiyle iyice temizlenmesine yol aç- maktadır. ğ) Ev hanımlarının yetenek ve becerilerini sergileme olanağını bulunduğu için onların doyum sağlamalarına yol 8 H. Yener, Keşan'da Misafirlik Anlayışı Degijiyor (çoğaltma). Kabul Günleri 209 açar. Çünkü ikram edilen yiyeceklerin evde yapılmış olma- sı güne katılanlar tarafından tercih edilir. Evde hazırlanan- lar daha taze, daha lezzetli, daha hesaplı olduğu için. Dı- şardan hazır alınan yiyecekler tercih edilmez. Bu nedenle ev hanımı, bilmediği şeyleri yapmaya zorlanmış bulun- maktadır. h) Dünyadan, yakın çevreden, olan bitenden haberdar oldukları için bilgi sahibi olmaktadırlar. Buna bir tür eği- tim işlevi diyebiliriz. Böylece topluluktaki olaylara katılım gelişmiş olur. Aynca çevredeki önemli olaylar hakkında kadınlarda bir ilgi duyma gelişir. ı) Günlerin en önemli işlevlerinden birisi de gelenek- lerin sürdürülmesini sağlamasıdır. Yiyecekler, el sanatları, eğlenceye ilişkin mevcut gelenekler günler sayesinde sür- dürülmektedir. Görüldüğü gibi günler, işlevselci antropologlar açısın- dan bakıldığında, yukarıda değindiğimiz tamamen olumlu nitelikteki işlevlere sahiptir. Bu yönleriyle kadınların önem- li ve yapıcı bir serbest zaman değerlendirme biçimidir. Ge- leneksel konukseverliğimizin de devamım sağlayan bu tür- deki geleneklerin kocalarca engellenmek değil, teşvik edilmesi gerekmektedir.
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
7 Aralık 2006       Mesaj #15
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Köy Kadınları Gezici Kursları Üzerine


Bu bölümde uzun yıllar bazı eksikliklerine rağmen, sürdü- rülmekte olan köy kadınlarına yönelik, bir halk eğitimi ve toplum kalkınması uygulaması olan köy kadınları gezici kurslarından ve kısmen de erkek kurslanndan söz edece- giz. Giriş Ülkemizde 1938 yılından beri etkinlikte bulunan bu kurs- lar, kuşkusuz yetişkin eğitimi açısından köylüye yararlı olan olumlu çabalardandır. Nitekim yıldan yıla sayılarının artışı da bu hususu doğrulamaktadır. Fakat bu kursların etkinlikleri üzerine şimdiye değin yeterli sayıda bilimsel •raştırmalar yapılmamış, sonuçlar sistemli olarak değerlen- dirilmemiştir. Oysaki gerek erkek ve gerekse kadın kursla- 212 Türfe Ailesi Antropolojisi n üzerinde araştırılacak sorun durumunda pek çok nokta- lar vardır. Örneğin kurs programları, kurs öğretmenlerinin yetiştiği okullardaki programlar, kurslardan mezun olanla- rın durumları üzerine araştırmalar yapılabilir. Biz burada, Ankara'nın Kızılcahamam merkez ve Kızılcaören Köyü ile Kayaş-Köstence ve Altındağ Sultanmurat semtlerinde açı- lan kadın kurslarının yıl sonu sergilerindeki gözlemleri- mizden ve sergilere Ankara'nın diğer kasabalarındaki köy- lerden gelen öğretmenlerle yaptığımız görüşmelerden edindiğimiz bilgilere göre ileride yapılacak araştırmalara çok az da olsa yardımcı olacak sorun oluşturan birkaç noktaya değinmek istiyoruz. Gezici Köy Kadınları Kursları Köy kadınları gezici kursları 1938 yılında kurulmuştur. Kurslann amacı, genç kızlara ve köy kadınlarına ev yöneti- mi ve analık için gerekli bilgiler vermek ve ev ile ilgili sa- natlarda kendilerine beceri kazandırmaktır, ilk öğrenimi tamamlayan kızlar ile 45 yaşına kadarki kadınların devam edebilecekleri bu kursları Milli Eğitim Bakanlığı yönet- mektedir. Bir kurs bir köyde sekiz ay kaldıktan sonra baş- ka bir köyde açılmaktadır. ilk yıllardaki uygulamada daha çok dikiş, nakış ve ev yönetimi konuları işlemekteydi. 1965 yılında programlar genişletildi. Genel eğitim, sağlık bilgileri, besin, beslenme bilgileri, toplum kalkınması, giyim, el ve ev sanatları gibi konular eklendi. 1977 yılında bu kurslar MEB Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğüne bağlanmıştır. Bu kurslara ilişkin sayısal ge- lişmeler aşağıdaki gibidir: Gezici Kadın Kurslarında Son Yıllardaki Sayısal Durum Öğretim yılı Açılan kurs Öğretmen Öğrenci sayısı sayısı sayısı 1974-75 2178 2516 45.610 1975-76 2378 2696 47.230 1976-77 2528 3173 45.635 1977-78 2728 3173 51.485 1978-79 2928 3400 54.055 1979-80 3299 3057 60.000 1980-81 3988 2490 61.000 Kaynak: MEB, Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü Kayıtlan. 42 yılda ulaşılan kurs ve kursiyer sayıları yeterli değildir. Kurslara talebin çok az bir kısmı karşılanabilmektedir. 1964 yılında hazırlanan programların içerdiği aşağıda- ki konulardan oluşmaktadır. 1. Genel eğitim- Okuma yazma, yurttaşlık bilgisi, basit aritmetik işlemleri. 2. Ev, aile yönetimi ve sağlık bilgileri: a) Bireyin sağ- lık bakımı, b) Ev ve evde kullanılan eşyaların temizlik tan- zim ve bakımı ile evde kullanılan eşyaların hazırlanması, c) Çevre sağlık ve temizliği, ilk yardım ve evde hasta bakı- mı, ç) Ana çocuk sağlığı, çocuk gelişimi ve eğitimi, d) Aile ilişkileri. 3. Besin beslenme bilgileri: Beslenme bilgileri, yiye- ceklerin hazırlanması, besinlerin korunması. 4. Tarım bilgileri: Evde sebzecilik, evde kümes hay- vanları, arıcılık, ipek böcekçiliği, sütçülük ve süt mamulle- ri, çiçekçilik. 5. Toplum kalkınması: a) Karşılıklı ve karşılıksız yardımlaşma yoluyla çeşit- 214 Türk Ailesi Antropolojisi H toplum projeleri hazırlama ve uygulama, b) Küme çalışmaları, c) Kooperatif. 6. Giyim: a) Kadın iç ve dış giyimi, b) Erkek iç ve dış giyimi, c) Çocuk iç ve dış giyimi. 7. El ve sanatları: a) Yerel el sanatlarının geliştirilmesi, b) Yerel ürünlerin değerlendirilmesi. Kadın Kursları, köylülerce istenilen kurslar durumuna gelmiştir. Bunun çeşitli nedenleri var. ilkin, sosyolojik bir gerçek olarak, bu kursları bitiren köy kızlarının ve kadın- larının toplumsal statüleri yükselmektedir. Artık köy deli- kanlıları evlenirken kurs bitirmiş bir kızı daha fazla tercih etmektedirler. Gerçekten kursları bitirenlerde eski çekin- genliklerini atıp bir kimse ile doğru dürüst konuşabilme, bir topluluk karşısına çıkma, giyim kuşamda bir farklılık ve düzenlilik, estetik bir görünüş egemen olmaktadır. Top- lumsal değişme sürecine görgü ve bilgileriyle bir katkıda bulunmaktadırlar. Tutumları, davranışları bakımından kent ve kasaba kızlarına benzemeye çalışmaktadırlar. Köy- lü açısından asıl önemli olan, kız ve kadınların kurslarda birtakım beceriler elde etmeleridir. Biçki-dikiş, nakış, el örgüleri ve işleri ve birkaç yemek çeşidi öğrenmek köylü- lerce önemli sayılmaktadır. Fakat her şeye rağmen öğret- menler, ağa kızına ya da kasabalı bir kıza özenen köy kız- larının yaptıkları şeyleri kullanmadıklarını, sandıklarına koyduklarını, kasabaya gittiklerinde bunları kullanma ola- naklarının daha fazla arttığını, fakat köyde bunları süs ola- rak kullandıklarını belirttiler. Örneğin el işleri vs. gibi şey- ler. Köy Kadınları Gezici Kursları ve Erkek Kursları Üzerine 215 Sorunlar A. Kurs sayılarının yetersizliği ve bölgeler arası dengesizlik Kursların bu kadar istenmesine rağmen bugünkü olanak- larla tüm istemin ancak % 20'si karşılanmaktadır.1 Kursların sayıları 1944'te 111 iken 1966'da 548'e yük- selmiştir. Mezunlar sayısı da 1939'da 40 kişi iken 1966'da 19.351'e varmıştır.2 Daha sonraki gelişmeler önceki çizel- gede belirtilmiştir. Ayrıca bu kusurların yurt düzeyine dağılmaları da dengesizdir. Batı bölgelerimizde daha çok açılmaktadır. Bu hususu aşağıdaki çizelgeden görebiliriz.3 ilin Adı Bursa izmir Ankara Çankırı Diyarbakır Hakkari 1966-1967 Ders Yılına Göre Devam Eden Kurs Sayısı Öğrenci Sayısı 21 19 17 3 4 4 461 483 243 29 30 33 B. Biçki-Dikiş-Nakış Kurs öğretmenleri daha çok dikiş, nakış ve el işleri (yün örgüler, dantel, oya vs.) üzerinde durmaktadırlar. Kimi öğ- retmenler kendi uzmanlık ve ilgilerine göre dikişten çok nakısa, kimileri de dikişe önem vermektedirler. Sergilerde gösterilen öğrenci çalışmaları da daha çok dikiş ve nakısa önem verildiğini göstermektedir. Görüştüğümüz öğrenci- lerin çoğu da kurslara dikiş, nakış öğrenmek için devam ettiklerini belirtmişlerdir. Ankara Kusurlar Köyündeki bir 1 N. Mutlu, Köy ve Köylü Sorunu (çoğaltma), s. 88. 2 E. Kıhç, Türkiye'de Halk Eğitimi, s. 44. 3 Mutlu, age, s. 89. 216 Türk Ailesi Antropolojisi araştırmada en çok biçki-dikiş konusuna ağırlık verildiği ve bu konuda bilgi ve beceriye sahip olunduğu saptanmış- tır.-» C. Tarım Programdaki diğer derslere çok az değinildiğini gerek öğ- renciler ve gerekse öğretmenler bizzat belirtmişlerdir. Ör- neğin tarım bilgileri ve uygulaması konusuna öğrenciler il- gi göstermemektedirler. Çünkü bir ağacın, fidanın dikil- mesini günlük yaşantısı gereği öğrenci, öğretmenden daha iyi biliyor. Böyle konular öğrenci için bir yinelenme olu- yor. Ç. Sağlık, çocuk bakımı Çocuk bakımı, sağlığı, gebelik, sağlık gibi konular genç kızlar için kuramsal kalıyor ve bazı gelenekler yüzünden öğrenciler bu konuların ele alınmasından, derslerde işlen- mesinden sıkılıyorlar. Esasen bazı kurslarda bu konu, fazla teknik oluşundan dolayı öğretmenler tarafından çok az iş- lenmiştir. Bu nedenle şu noktayı belirtmekte yarar var: Es- kiden kurs öğretmenlerinin istanbul'daki üç aylık prog- ramlarında böyle teknik konuların kompetanlarca (uzman) demonstrasyon (örnek gösterme) yöntemi ile verildiğini ve kurs öğretmenlerince bu konuların daha iyi öğrenildiğini bazı eski öğretmenler belirttiler. Şimdiki kurs programla- rında kurs öğretmenleri için bu yola gidilmesi daha yararlı olabilir. D. Beslenme Yine, beslenme bilgileri de ilkokul mezunu köy kızlarına fazla kuramsal geliyor. Öğrendiklerini çok çabuk unutu- yorlar. Sergilerdeki gezici başöğretmenlerin denetlemele- 4 A. Çobanoğlu, Halk Eğitimi Açısından Gezici Kadın Kursları, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1981. Köy Kadınları Gezici Kursları ve Erkek Kursları Özerine 217 rinde bu hususu gözledik. Karbonhidrat, vitamin, protein vs. gibi kavramların anlamlan anlaşılamamaktadır. Fakat bu konuda uygulamalı dersler öğrencilerin ilgisini çek- mektedir. Örneğin yemekler (et yemekleri, sebzeler, çor- balar, hamur işleri gibi), basit tatlılar ve çeşitli meşrubatlar kolayca öğrenilmektedir. Bu dersler, Kız Enstitülerinde uy- gulanan lüks ve pahalı malzemeye dayanan bir uygulama yapılmadığı sürece başarılı olmaktadır. Bu konuda amaç- lardan birisi de bölgede bulunan pahalı olmayan gıda mal- zemelerinden değişik yiyecekler yapmak olmalıdır. E. Toplum kalkınması Yine programdaki "toplum kalkınması" derslerinde yer alan kooperatifçilik, liderlik, karşılıklı yardımlaşmaya da- yanan toplum projelerinin hazırlanması ve uygulanması konuları da öğrencilerin ilgisini çekmemektedir. Kanaati- mizce bu konular daha çok erkek kurslarında ele alınmalı- dır. F. Oyuncak El sanatları bölümünde oyuncak yaptırılması da yer al- maktadır. Malzemesi bakımından öğrenciye pahalıya mal olmasına rağmen kimi öğretmenler artan kumaş parçala- rından birtakım bez oyuncaklar ve biblolar yaptırmışlardır. Fakat oyuncak yapım çalışmaları daha çok kasabalara ya- kın köylerde, dışarıya açık, kentle bütünleşmiş köylerde ve gecekondularda açılan kurslarda başarılı olmaktadır. Çün- kü oyuncakçılık daha çok kent yaşantısının gerektirdiği bir etkinliktir. Toplumsal bakımdan içine kapalı gelenek- li'• sel köy topluluklarında oyuncakçılık lüks sayıldığı için ilgi çekmemektedir. Hatta Doğu Anadolu bölgesindeki bazı il- li lerimizin köylerinde, "Oyuncağın canını vermedikçe yapıl- ması günahtır" anlayışı da vardır. Bu yüzden yapılan oyun- cakların evde ailelerince yakıldığını söyleyen öğretmenlere rastladık. 218 Türk Ailesi Antropolojisi G. Kadınlar Kurslara devam edenler çoğunlukla genç kızlardır. Oysaki amaçlardan birisi de köy kadınlarının eğitimidir. Gezdiği- miz her kursta mezun olan 35-40 öğrenciden 3-5 tanesi kadındı. Kadınların devamsızlık nedenlerinden bazıları, evde küçük çocuklarının bulunması, ev işleri ve mevsimlik işlerdir. Köy kadınlarının kimileri de "bizden geçti artık, gençler öğrensin" diyorlar. Bununla birlikte kimi öğret- menler haftanın bir iki günü için köy kadınlarını kurslara kabul ediyorlar. Kimileri de kursa gelemeyen kadınların evlerinde ders yaptıklarını söylediler. Ayrıca başka bir araştırmada, öğretmenlerin çoğunun bağımsız evlerde kurs programını sürdürdükleri saptanmıştır.5 Bu nedenle kurs- ların yapılacağı sabit kuruluşların gereği açıktır. Bununla birlikte bu kurslara kadınların devamını sağlayıcı önlemler alınabilir. Kaldı ki annenin rolünü gereği gibi yapabilmesi için çok yönlü bir eğitime tabi tutulması gerekir. Ğ. Kurs Araç-Gereçleri Kurslarda kullanılan araç gereçlerin sağlanılması da güç- lüklere yol açmaktadır. Kimi öğretmenler kasabaya indik- lerinde öğrencilerin malzemelerini bizzat almaktadırlar (iplik, kumaş parçası, düğme, fermuvar vs. gibi). Bazen doğal koşullardan kasabaya inmek de güçleşmektedir. Bu nedenle malzemelerin önceden toptan sağlanması yoluna gidilebilir. Araç gereç yokluğu devamsızlık nedeni de ola- bilmektedir. H. Okuma-Yazma Kurslarda okuma-yazma öğretimi de gerektiği biçimde uy- gulanamıyor. Bununla birlikte gezdiğimiz kurslarda kurs öğretmenlerinin aynı zamanda köyde öğretmen olan eşle- rinden yararlanarak başarılı bir temel eğitim programını 5 Çobanoğlu, agt. Köy Kadınları Gezici Kursları ve Erkek Kursları Üzerine uyguladıklarını gözledik. 219 I. Kitaplık Kurs öğretmenleri ile ilgili başka bir sorun da, onların ufak bir kitaplıklarının bulunmamasıdır. Öğretmenin kurslar- daki programlarda yer alan ders konulannda uzman olma- dığı göz önünde bulundurularak vereceği derslere hazırla- nabilmesi için elinin altında temel kitapların bulunması gerekir. Bakanlığın bu noktayı da dikkate alması beklenir. Esasen Bakanlığın her kurs için ayırdığı ödenek çok yeter- sizdir. Aynca köyde ders yapılacak yeri bulmak da başlı başına bir sorundur. 1. Ekonomik Yönler Kursların ekonomik yönden üzerinde durulması gereken noktalar da var. Mezunlar gerçi dikiş için terzi ücreti ver- memek üzere aile bütçesine ekonomik bakımdan bir katkı- da bulunuyorlar. Fakat bu mezunların yurt çapında eko- nomik kalkınmaya da bir katkıları olması düşünülmelidir. Bakanlık, çeşitli kurumlar için sipariş alan ve pazarlama iş- lerini düzenleyen, köy kadın ve kızlarının piyasa için iş alarak emeklerini değerlendiren ve ekonomik katkıyı sağ- layan bir örgütü oluşturmalı ya da mevcut örgütler yoluyla bu konu ile ilgilenmelidir. Gezdiğimiz gecekondu semtle- rinden birinde bu kurslardan mezun olan başarılı öğrenci- lere, bir dernek sipariş veriyordu. Öğrenci velileri de öğ- retmenlerden kızlarına sipariş almaları için çaba harcama- larını ısrarla rica ediyorlardı. Gezici kurs öğretmenlerinin çoğu, kurs programlarını kısmen yeterli görmektedirler. Yetersiz görenler ise, prog- ramın uygulanma olanağının olmayışını, çevre koşullarına uymayışım, pratik yarar sağlamayışını, araç-gereç yokluğu- nu belirtmişlerdir.6 6 Çobanoğlu, agt. Genel Değerlendirme 42 yıllık uygulama sonunda 45.569 kurs açılmış, bu kurs- lardan 890.768 kursiyer mezun olmuştur. Ortalama olarak her kursa 19 öğrenci düşmüştür.7 Kurs programları, 8 aylık bir süreye göre çok yüklü- dür. • Kurs yerlerinde yakıt, aydınlatma ve donatım eksik- likleri vardır. • Programlarda araç-gereç eksikliği dikkati çekecek derecede yaygındır. • Rehberlik edici bir denetim mekanizmasının gelişti- rilmesi de dikkate alınabilir. • Programlar daha işlevsel duruma getirilebilir. Gü- nün koşullarına, sosyoekonomik gelişmeye uyan program- lar işlevsel olabilir. Yukarıdaki değerlendirmeleri dikkate alarak kurs programlannda bir değişme yapmak gereklidir. Çok geniş kapsamlı bir programdan çok, biçki dikiş ve bir dereceye kadar da genel kültür programlan çerçevesinde yoğunlaşn bir düzenleme söz konusu olmalıdır. Esasen kurslardaki uygulamada belirli konulara ağırlık verilmektedir. • Ayrıca kursların yaygınlaştırılması için sürekli izle- nip değerlendirilmesi de Bakanlığın amaçlarından olmalı- dır. SONUÇ Kalkınma planlarında geliştirilmesi, yararlı ve etkin duru- ma getirilmesi öngörülen gezici köy kursları, köylüye yö- nelen olumlu çabalardandır. Son yıllarda kentlerin gece- kondu yörelerinde de açılmaktadır. Ancak kadın kurslarım 7 Çobanoğlu, agt. Köy Kadınları Gezici Kursları ve Erkek Kursları Üzerine 221 biçki-dikiş dışındaki konularda daha etkin duruma getir- mek ve mezunlara ekonomik kalkınmaya, aile ekonomisi- ne katkıda bulunacak piyasa için sipariş almak gibi iş ola- nakları sağlamak yoluna gidilmelidir.8 Böylece, iyi bir üretici ve tüketici yetiştiren, kişiliğinin gelişmesine katkı- da bulunan, aile yaşamında beceri sahibi daha başarılı ele- manlar yetiştirmiş olan bu kurslara gereken önemin veril- mesi gerektiği inancındayız. Hatta bu kurslarda el sanat- larının biriyle meslek sahibi olma amacı da bulunabilir. Mahmut Tezcan, "Memleketimizde Gezici Köy Kursları ve Bazı Sorunları Hakkında Birkaç Not", Eğitim Hareketleri, ss. 180-181, c. 16,1970.
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
7 Aralık 2006       Mesaj #16
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Çevre Sorunları ve Kırsal Kesim Kadını

insanın doğa ile ilişkisinin, uyumu ya da dengeyi amaçla- yan bir ilişki olarak kavramlaştınlması gereklidir. Çevre sözcüğü, kendisi ile uyum içinde yaşanılmasını çağrıştırır. Bu bağlamda kadının rolü ne olabilir? Bu sorunun yanıtı- nın alınması için Dalaman, Dalyan, Sarıgerme'de bir ekip araştırması yapılmıştır.* Yöredeki dilde "Çevre" sözü var, fakat çok köklü değil. Bu konuda biraz daha uğraş vermek, biraz daha eğitim ve kamuoyu gerekli. Çevre koruması, ama nasıl? Potansiyel güç var, fakat bunu kinetik güce çe- virmek gerek. Çevre sorunlarına getirilecek çözümler, kuş- kusuz mevcut yerleşik çıkar düzeniyle çelişmektedir. Bu gerçeği de gözönüne alarak çevredeki kadınlarla derinle- * Adı geçen araştırma, UNESCO adına Prof. Dr. Nilgûn Çelebi, Prof. Dr. Mah- mut Tezcan, Prof. Dr. ihsan Sezai tarafıdan gerçekleştirilmiştir. Raporun adı, "Akdenizin Korunmasında Kadının Rolü." 224 Türk Ailtii Antropolojisi meşine görüşmeler yapılmıştır. Kadınlar, eğitimli ve eğitil- memiş olarak iki kategoride ele alınmıştır. Eğitimli kadınlar, sorulara çok bilinçli yanıtlar verdi- ler. Sorunları biliyorlar ve çözümlerinin de farkındaydılar. Eğitimsiz kadınlar, daha sorunlu mekanlardaki sorun- lar üzerinde yoğunlaşırken, çalışan ve eğitimli kadınlar, coğrafi alanı daha geniş algıladıklarını belli ettiler. Sözgeli- mi, eğitimsiz ev kadınları, çevreyi, evleri ve köylerinin içi ile sınırlarken, eğitim arttıkça ve çalışma değişkeni araya girdikçe çevre genişledi. Kanala, göle, Akdeniz'e kadar uzandı. Erkekler, eğitim düzeyleri ne olursa olsun, hep mekânı daha geniş algılıyorlardı. Görüşleri Akdeniz'e ka- dar uzanıyordu. Okullarımızda çevre eğitimi yapılmakta- dır. Böylece gelecekte kadınların çevre algısı kuşkusuz da- ha geniş olacaktır. Ama şimdiki kadınlar açısından ise yapılacak şey, onların "çevre" kavramının sınırlarını geliş- tirecek, yaygınlaşmasını sağlayacak yayınlar yapmaktır. Kadınlar, gürültü kirlenmesine karşı duyarlılar, ama tepki- leri henüz potansiyel tepki durumunda. Eğitimsiz köylü kadınlar, çevre sorunları ile ilgili gönüllü bir kuruluşta gö- rev alabileceklerini belirttiler. Yalnız onların biraz cesaretlendirilmeye gereksinimle- ri var. Bu durumda hemen bir dernek için örgütlenip bi- linçli bir çevre sorunları çözüm önerileri üretebilecek ka- pasitededirler. Yalnız, derneğin, kadınların çözüm önerileri- ni dinlemeyi kendine amaç edinmelidir. Derneğin kurucu ve yöneticilerinin arasında yerli önder kadınların yer alma- sı gerekir. Yöre dışından oraya gelip yerleşmiş kadınların dernek yönetiminde başarılı olamadıkları görülmüştür. Çünkü bu yabancı yerden gelmiş yönetici kadınlara yerli- ler tepki göstermiştir. Halkın kolaylıkla benimseyebileceği bir önder, ancak yerli kadınlardan olabilir.



Kadının Kestiği Hayvanın Eti Yenmez mi?


Toplumumuzda kadın ile ilgili geleneksel değer yargılan, onun erkekten daha alt konumda bir varlık olduğunu gös- termeye yöneliktir. Özellikle kırsal kesimde bu yargıların oldukça yaygın oluşu dikkatimizi çekmektedir, işte bu ko- nudaki örneklerden birisi de, kadının kestiği hayvanın eti- nin yenilemeyeceği inancıdır. Ülkemizin çeşitli bölgelerin- de bu inanç oldukça yaygındır. Fakat konu, kadınlar yönünden bir toplumsal sorun oluşturmadığı için üzerinde durulmamış ve dikkati çekmemiştir. Küçüklüğümden anımsıyorum. Ankara'nın bir semtin- de oturuyorduk, ufak bir bahçemiz vardı. "Tavuk" vs. bes- liyorduk. Bazen tavuk kesmek gerektiğinde babam işe git- miş olduğundan, annem eline bir bıçakla birlikte tavuğu alıp sokağa çıkar ve yoldan geçen bir erkeğe "kardeş sana zahmet şu tavuğu keser misin?" derdi. Artık sanayileşen 226 Türk Ailesi Antropolojisi kentlerimizde evde tavuk beslemek olanaksızdır ve kadı- nın da böyle bir sorununun kalmadığı söylenebilir. Fakat kırsal kesimledeki kadın, sık sık bir hayvan kesmek zorun- da kalabilmektedir. Özellikle kadınlar günlük yaşamda ta- vuk, hindi gibi kümes hayvanları, koyun, keçi gibi küçük baş hayvanların kesilmesi durumuyla karşılaşabilmektedir. Ankara'nın gidebildiğim bazı köylerinde kadınlarla konuşurken, onların bir hayvan keserlerse etinin yenilip yenilmeyeceğini sorduğumda onlardan hep şu yanıtı alı- yordum: "Kadın keser mi evladım? Erkekler dururken ka- dının kesmesi günahtır. Kadın keserse eti yenmez." Karslı bir erkek köylü, görüşmemizde kadının kestiği etin yenmeyeceğini belirtmiştir. Neden olarak da kadının âdet görmesini göstermiştir. Aynı köylü, zaruret hallerinde kadının kestiği etin yenebileceğini ifade etmiştir. Örneğin dağ başında bir koyun, keçi ölüyor ya da yaralanmıştır, öl- mek üzeredir. Bu durumda kadın bacağının arasına odun koyarak kesebiliyormuş. Eğer kadın, koyunu kestirecek bir erkek bulamamışsa orada bulunan bir erkek çocuğu ya- nına alıp kendi kolundan erkek çocuğu tutturarak kesebil- mektedir. Erkek çocuğun sünnetli olması gerektiğini belirten köylü, sünnetli yoksa, sünnetsiz bir çocuğun kadının ko- lundan tutarak kesebileceğini söylemiştir. Ankara'nın "Yakacık" köyünden bir" köylü ise hayvanı kesecek bir erkek bulunmadığı zaman kadının besmele çe- kerek kesebileceğini belirtmiştir. Elazığ'ın Işıktepe (Kıçan) ve Yenibahçe (Geri) köyle- rinde erkek varken kadının hayvan kesemeyeceği geleneği vardır. Zaruret halinde ise kadın sünnetli bir erkek çocuğu bulup onun elinden tutarak kesebilmektedir. Oysaki erkek varken kadının hayvan kesmesi günah sayılmaktadır. Işık- tepe köyünde yaşlı bir kadınla görüşürken, genç kadınla- rın hayvan kesmesinin haram sayıldığını öğrendik. Aynı Kadının Kestiği Hayvanın Eti Yenmez mi? 227 kadın, kendisi gibi 60-65 yaşlarındaki yaşlı kadınların ke- sebileceğini belirtmiştir. Çünkü yaşlı kadınlar besmele çekmeyi unutmaz ve âdet görme onlarda görülmez düşün- cesi egemen olmaktadır. Genç kadınların acıma duygusu çok olduğu için bes- mele çekmeyi unutabilirlermiş. Çorum, Nevşehir, Afyon gibi illerin köylüleriyle görüştüğümde aynı inancın yaygın- lığına tanık oldum. Karadeniz bölgesinin bazı yörelerinde ise böyle bir geleneğin yaygın olmadığı söylenebilir. O halde şimdiye değin açıklamalarımızda kadının kes- tiği hayvanın etinin yenilemeyeceği inancının dinsel kay- naklı olduğu görülmektedir. Çünkü onun kestiği etin yen- meyeceği "günah", "haram" gibi dinsel ifadelerle açıklan- maktadır. Bu nedenle çeşitli fıkıh kitaplarında konunun nasıl yer aldığını öğrenmek istedik. Dürer-Molla Hüsrev- sayfa 278, zebayih bahsinde ka- dının, sünnetsizin ve dilsizin besmele ile hayvan kesmesi- nin caiz olduğu belirtilmektedir. Sadece puta tapan, mecu- si (ateşe tapan) ve mürtedin (Müslüman olup sonradan dinden çıkan) kestiği hayvanın etinin yenilemeyeceği ifade edilmektedir. Hatta, Hıristiyan ve Musevilerin bile kestiği hayvanın eti yenir. Yeter ki bir kimse bir dine mensup olsun. Yalnız- ca bunların kurban kesmeleri mekruhtur (Dürer- sayfa 271, c. 1). Ibni Abildin -Reddül Muhtar- s. 259'da kadının kestiği etin helal olduğu bildirilmektedir. Yine eski bir eserde, ke- senin ehli zekât olması ve besmele çekmesi koşulu arandı- ğı bildirilmektedir. Aynı eserde kesenin erkek olmasının, sünnetli olmasının şart olmadığı belirtilmektedir (Mehmet Zihni- Nemetül islam, s. 120, vd). Yine Ebdürül Muhtar- Alaaddin Haskefi'de, sayfa 366, c. 2'de kadının, çocuğun, delinin hayvan kesmelerinin caiz olduğu belirtilmektedir. Önemli olan, bu kimselerin Müs- 228 Türk Ailesi Antropolojisi lüman olmalarıdır. Besmele çeken ve kesme işini güzel bir biçimde yapan, buna aklı eren kimse (yani hayvanın canı- nı acıtmadan, ona eziyet çektirmeden kesme) kadın ya da çocuk olsun kesebilir. O halde çeşitli fıkıh kitaplarındaki açıklamalardan an- laşıldığına göre dinsel olarak kadının bir hayvanı kestiğin- de etinin yenilmeyeceğine değin bir hüküm yoktur. Tam tersine, kadının kestiği etin yenilebileceği belirtilmektedir. Kesme işleminin bir erkek işi olduğu, kadının yumu- şak, güçsüz bir yaratık olduğu için bu işlemi yapamayacağı inancı da yaygın olmakla birlikte, konuya yanlış olarak dinsel bir nitelik verilmiştir. Basit ve ilkel toplumlarda işbölümü, cinsiyet ayrımına göre bir kesinlik göstermektedir. Yani, biyolojik etmen, iş- bölümünün belirlenmesinde rol oynamaktadır. Belirli işle- ri kadın, belirli işleri erkek yapar, işte hayvan kesme ve hayvan öldürme işi de erkeklerin yapacağı iş olarak nite- lenmiştir. Bu nedenle örneğin avcılık, bir erkek işidir. Ka- dınlar avcılık yapmaz. Toplumumuz da ilkel toplum olma- makla birlikte, öteden beri avcılık yapmak ve hayvan kesmek gibi görevleri erkeğin işi saymıştır. Çünkü, kan akıtmanın erkek işi olduğu inancı yaygındır, işte böyle cinsiyete dayanan bir iş bölümüne, toplumumuzda dinsel bir nitelik verildiği görülmektedir.
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
7 Aralık 2006       Mesaj #17
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Atatürk Türkiyesinde Kadın ve Halk Kültürü

GiRiŞ

Halk kültüründe kadın konusunun Türkiye açısından durumunu ele aldığımızda gerçekten onsuz düşünülemeye- cek bir durumla karşılaşmaktayız. Gerçi, halk kültürü, ka- dın ve erkek birlikteliği içinde gerçekleşen bir kültürdür. Fakat ülkemizde kadın, halk kültüründe etkin bir rol al- maktadır. Hatta özellikle kadına özgü halk kültürü öğeleri söz konusudur.

I. Kadına Özgü Halk Kültürü Alanları Özellikle kadına özgü halk kültürü alanları şu konularda odaklaşmaktadır:
• Geleneksel toplayıcılık (mevsimlik otlar, meyveler, tohumlar). 230 Türk Ailesi Antropolojisi
• Dokumacılık, örmecilik (halı, kilim, heybe, keçe, çul-çuval, çadır, kuşak, çorap, eldiven, terlik, poşu, atkı, ağ, sepet).
• iğne oyaları, nakışlar.
• Yemek yapımı, ekmek yapımı, kışlık yiyecek hazırlığı-
• Geleneksel giyim kuşam.
• Evlenme geleneklerindeki özel kadın rolleri.
• Akrabalık ilişkilerindeki rolleri.
• inançlara ilişkin roller (din, büyü, yatır, fal, tarikat, vs.).
• Dinlenme, eğlenmeye ilişkin etkinlikler (halk oyun- ları, halk müziği vs.).
• Geçiş törenlerindeki roller (doğum, sünnet, evlenme, ölüm gibi).
• Çeşitli törenlere katılım (kına gecelerinde gelin ağlatma türküleri).
• Üretim ilişkilerindeki roller (hasat, çapalama gibi tarla bahçedeki işler).
• Halk edebiyatına ilişkin roller.
• Masal anlatmak (masalcı teyzeler, yaşlı nineler, çocuklarına, torunlarına masal anlatırlar).
• Atasözleri, bilmeceler, hayır duaları, beddualar.
• Ninniler, maniler.
• Ağıt yakma, yas tutma.
• Halk sağlığındaki roller.

Bunların dışında daha pek çok alan belirtilebilir. Bu konuda dikkatimizi çeken husus, kadının halk kültürü ala- nındaki rolleri ve yer alışının çok yaygın ve zengin olduğu- dur. Yukarıda belirtilen bütün bu etkinlikler, geleneksel kadın rolleri içerisinde yer almaktadır. Toplumda bu rolle- rin kadına özgü olduğu kabullenilmiştir. Kadın da bu rol- lerine göre doğumundan itibaren toplumsallaştırılır, eğiti- Atatürk Tûrkiyesinde Kadın ve Halk Kültürü 231 lir. Kuşkusuz kadının rolleri sadece bunlardan oluşmaz. Ayrıca erkeklerle birlikte yerine getirdiği rolleri de vardır. Yukarıda belirtilen roller daha çok kırsal kesime iliş- kindir. Fakat kadının rolleri, kentsel birimlerde de söz ko- nusudur. Bu rollerin bir kısım kırsal kesimdekilerin aynısı- dır. Bir kısmı ise kadının toplumsal yaşamda yer alması nedeniyle farklı rollerdir. Bunlar ise mesleksel roller ola- rak belirlenmiştir. Çalışma yaşamına ilişkin tüm roller bu kategoridedir. Ailesel roller ise ayrı bir kategori oluşturur.

II. Türk Kadının Çeşitli Dönemleri Türk kadını üç dönemde ele alınabilir.
1. islam öncesi dönem
2. islam kültürü çevresine katıldıktan sonraki dönem
3. Batı uygarlığı etkisindeki dönem

Birinci dönemde kadın, devrinin erkek tipi gibidir. Onun gibi ata biner, ok atar, kılıç kullanır ve düşmanla bi- le savaşır. Hun egemenliğinin sürdüğü dönemlerden, Hun devletini başkan (Hakan) ile karısı (Hatun) birlikte temsil ederlerdi. Halktan olan Hun kadınları, erkeklerin yanında dövüşebilmek için iyi bir biçimde eğitilirler, iyice silahlan- dırılırlardı. Savaşta, siyasal toplantılarda, toplumsal ilişki- lerde kadınlar her zaman kocalarının yanında yer alırlar. Ailede çocukların sorumluluğunu da paylaşırlardı. Kadın- lar bütün etkinliklerde örtünmezlerdi. Kadın ve erkek aynı sorumluluğu paylaşırdı. ikinci dönemde kadın, erkekten daha edilgendir. Kah- ramanlık niteliklerini kaybederek bir aşk konusu olmuş- tur. Isamiyetin ilk zamanlarında kadınların öğretmen, şair, vaiz ve hatta asker olarak görev yaptıkları görülür, ilk Müslümanlar arasında kadının inzivaya çekilmesi hiç 232 Türk Ailesi Antropolojisi önemsenmezdi. Fakat, sonraları Müslümanların eski ve bozulmuş uygarlıklarla ilişki kurmaları sonucu kadının konumu aşağıya çekilmiştir. Kadınlara peçe takılmış ve toplumsal etkinliklerden soyutlanarak eve kapatılmışlar- dır. Yeterince eğitilmezler ve erkeklerin malı gibi kabul edilirler. Türkler de 8. yüzyılın ortalarından itibaren Isla- miyeti kabul etmeye başlarlar ve kadınları toplumsal hak- ları da sınırlandırılır. Erkeklerin durumu gelişir ve kadın- lar, atalarından elde ettikleri haklan kaybederler. Osmanlı döneminde kadının toplumsal durumu geriler. Üçüncü dönem, Batı etkisidir. Kadınlar Batılılaşmayı ilgi ile karşılarlar. Kadınlar, davranışlarında, giyimlerinde Avrupalı kadınları taklit etmeye başlarlar. Kadının toplum- daki yeri karmaşık bir görüntü içine girmiştir. Özellikle kent kadını diğer yerleşim yerlerindeki kadından oldukça farklılaşmış, daha avantajlı, toplumda yer alan, çeşitli mes- leklere dağılmış, özgür, çağdaş bir durumdadır.

III. Bugün Ülkemizde Çeşitli Kesimlerdeki Kadın

A. Göçebelerde Kadın: Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki göçebe aşiretlerde kadın, üretimde yüksek oranda yer alır. Bu nedenle, halk kültüründeki rolü de o derecede yüksek- tir. Hayvancılık, bunların başında gelir. Besleme kültürü de yemekler nedeniyle göçebe kadının katılımı ile gerçek- leşir.

B. Geleneksel/Kırsal Kadın: Tarıma dayalı olan geleneksel yapılarda ya da kırsal kesimde yine kadın hayvancılık ve üretimde etken katılımda bulunduğu için halk kültürü ba- kımından önemli bir varlıktır. Yemek kültürü, hayvancılık ve el sanatları açısından kadın, halk kültürünün temelidir. Yine kırsal kesimde geçiş dönemlerinde, evlenme gelenek- lerinin icrasında kadın başroldedir. Atatürk Türhlyesinde Kadın ve Halk Kültürü 233

C. Kasaba Kadını: Kamuya ait etkinlik alanından sınırlan- dırılmış kasaba kadını, eve kapanmıştır. Dolayısıyla evde halk kültürü ürünlerini üretmek olanağı artmıştır. Doku- macılık, iğne oyaları, yemek kültürüne katılım daha çok artmıştır. Ayrıca serbest zaman etkinliklerinde yer alan "Kabul Günleri"ne katılım, oralarda halk kültürü öğesi olan müzik, eğlence, oyunlar gibi geleneksel halk kültürü uygulamalarına önemi arttırmıştır.

Ç. Gecekondu Kadım: Kadının kırsal kesimdeki geleneksel rollerinin bir kısmı gecekonduda da görülmektedir. El işle- ri, iğne oyaları, yemek kültürü bunlar arasındadır.

D. Kentsel Orta Sınıf Kadınları: Ev ziyaretleri, dolayısıyla günlere katılım, yemek, el işleri bu kesimde kısmen sür- mektedir.

E. Metropoliten Kadını: Buralarda meslek kadınları ortaya çıkarak daha çok hizmet sektöründe çalışan kadınlar oranı artmıştır. Bu nedenle bu kesim kadınlarının halk kültürü üretme işlevleri azalmıştır.

F. Aşiret Kadını: Aşiretlerde kadın, üretime yoğun biçimde katılır. Hayvancılıkta; süt sağmak, süt mamullerini üret- mek (peynir, yağ, yoğurt vs.) kıl, yün, deri gibi diğer hay- van ürünlerini işlemek (eğirmek, örmek, çadır, kilim, halı, heybe dokumak, deriden çeşitli torbalar yapmak), ağıl, ahır ve kümeslerin bakımı, çobanlık, hayvan yemi için ot biçmek, taşımak ve vermek. Yarı göçerlerde bahçecilik ve tarımda; bahçelerin bakı- mı, çapa, gübreleme, meyve ve sebze toplama, taşıma, seb- zeleri yenmek üzere hazırlama (ayıklama ve kurutma gibi) tahıl ve diğer tarım ürünlerinin işlenmesi, hazırlanması ve depolanması. 234 Türk Ailesi Antropolojisi Doğrudan hane ve hane halkı ile ilgili üretim ve yeni- den üretimde; evin ve evdeki eşyaların bakımı, tamiri, te- mizlenmesi, yemek pişirme, çamaşır, bulaşık yıkama, ya- tak, yorgan, yastık gibi ev eşyalarını üretmek, elbise dik- mek, örmek, dokumacılık, çocuk doğurmak ve bakmak, yaşlı ve hastalara bakmak, konuk ve erkeklere hizmet. Köy, kasaba, küçük kent, gecekondu ve metropoliten yöresi kadınları da yukarıdaki gibi yoğun bir üretime katıl- mamakla birlikte, yine de pek çok üretime katılmaktadır. Kent kadını dışarıda çalışmakta olduğundan ailesel üre- timde fazla yer almamakla birlikte, işinden sonra yine evi- ne gelip ailesel rollerini yerine getirip geleneksel kadın iş- lerini yapmaktadır. Yemek, temizlik, çamaşır, ütü gibi işler... Kuşkusuz bunlardan başka serbest zamanlarında ör- gü, dantel, oya gibi el işleri de yapmaktadır.

G. Yörükler: Eski Türk geleneklerini korumuşlardır. Şii mezhebini kabul etmişlerdir. Erkek-kadın ilişkilerinde tam bir eşitlik vardır, iş bölümü esastır. Kadının yüzü açıktır. Başını örter. Aşiret içinde veya dışında erkeklerle arkadaş- lık kurabilirler. Evlilik kurulduktan sonra boşanma yoktur ve poligami onlarca bilinmez. Ahlak ilkesi, her iki cinse eşit olarak uygulanır. Kara Keçili, Kara Koyunlu, Ak Keçi- li, Ak Koyunlu, Bayat, Yüreğir adındaki aşiretlerde bu gele- nekler hâlâ sürer.


SONUÇ

Atatürk Türkiyesinde kadın ve halk kültürü konusu, hem Atatürk'ün görüşleri doğrultusunda hem de uygulamada Türkiye genelinde etkin bir biçimde önemini korumakta- dır. Kadın bu konuda çeşitli kesimlerde zengin bir katılı- ma sahiptir. Bu katılım hâlâ gerçekleşmektedir. Sanayileş- Atatürk Türkiyesinde Kadın ve Halk Kültürü 235 me, kentleşme sürecinde kadının halk kültüründeki rolleri azalmaktadır. Fakat yeni ortamlarda kadın yine bu konu- larda yeni görevler üstlenmektedir. Özellikle erkekle bir- likte olarak bu rollerini sürdürmektedir. Atatürk'ün de ön- gördüğü, her iki cinsin de bir arada olarak yaşantıda yer almaları, çağdaş Türkiyemizde gerçekleşmiştir. Aile orta- mında kadın, toplumsal yaşamdan soyutlanmayarak bu konudaki rollerini büyük bir özveri ile yerine getirmekte- dir. Kadını toplumsal yaşamdan soyutlayan her türlü hare- ket, Cumhuriyet kuşakları tarafından haklı olarak engel- lenmektedir. Çünkü demokratik yaşam, cumhuriyet, be- nimsenmiş ve yerleşmiştir. Bu durum kuşkusuz, ikibinli yıllardan sonra da Avrupa Birliği içerisinde daha da güçle- nerek sürecektir. Bu süreçte kadın da sömürüden, ezil- mekten, hor görülmekten kurtularak, erkeğin egemenli- ğinden çıkıp aile yaşamında dengeli bir konumda olacak- tır.
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
7 Aralık 2006       Mesaj #18
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Namus Cinayetleri





Şiddetin kültürel kökleri irdelenirken namus yada töre cinayetleri ile karşılaşmaktayız. Bir şiddet biçimi olarak namus cinayetleri, Türk toplumunun kültüründen, özellikle değer sisteminden kaynaklanmaktadır.

Bu olgunun kökeni ise tarım toplumudur. Yani daha çok kırsal kesim kültürünü yansıtır.

Kentleşme ile birlikte kentlere gelen bu tür cinayetler özellikle alt toplumsal katmanlar arasında yaygındır. (1)

Namus Kavramının İçeriği


Namus davranışının içeriği cinsel davranışa ilişkin gelenek ve göreneklerden kaynaklanır. Bu kavramın kuralı, cinsel saflık ve sakınmadan oluşur. Saflığı korumak, kadına düşen sorumluluklardan birisidir. Sakınma ise, her iki cinsi ilgilendirir. Kadının namusu, saflığını evlenmeden önce herkese karşı korumak biçiminde kendini gösterir. Evlendikten sonra ise cinselliğini sadece kocasına sunmak zorundadır. Bunun dışındaki her cinsel eylem namussuzluk sayılır, işte bu durumda cinayetler devreye girer. Çünkü kadın, cinselliğini koruyamamıştır.

Erkeğin de sorumlulukları söz konusudur. Kendine bağlı kadınların (eşi, kızı, kızkardeşi, annesi) namusunu titizlikle korumalı ve başkalarının namusuna ise el atmamalıdır. (2)

Şeref Kavramı


Namus kavramıyla ilgili bir başka kavram da şereftir. Genel olarak bireyin ya da ailesinin toplumsal itibarı ya da saygınlığı olarak tanımlanabilir.

Akdeniz havzasının azgelişmiş toplumları hâlâ kır kökenli sosyal değerlerin etkisini taşır ve sürdürür. Bu yörelerde yerleşik gelenekler ve görenekler, bir erkeği, kendisinin ve ailesinin şerefini korumaya ve kadının da cinsel saflığını ya da namusunu korumaya zorunlu kılar. Bu beklentiler, kadında cinsel utanç, erkekte ise erkeklik olarak belirir.

O halde gerek erkek, gerekse kadın açısından sorumluluklar şöyle belirlenir: (3)

Erkek açısından erkekçe tutumlar takınmak ve erkekçe davranmak; kadınlar açısından ise cinsel sakınmaya önem vermek, hareketlerini utanç kavramıyla sınırlamak, bir namus borcudur. Bu borç, önce aileye, sonra da topluma yöneliktir. Şu halde erkek, hem kendi hem de ailesinin kadın üyelerinin namusunu (cinsel saflığını) korur. Ayrıca kadın, kendi namusundan başka ailenin erkeklerinin namusunu da korur. Bu durum, ailenin şerefine yansır. Davranış biçimindeki bu karşılıklılık, ailenin bireylerinin namus ve şerefini belirler. Bu durum, o cemaatin yerleşik değer ve geleneklerinin sürekliliğini sağlar.

Kadını, kadınca davranmaya zorlayan iki neden var. (4) Bunlar, a) Aksine davranış, ailenin erkeklerini küçük düşürür, b) Geleneksel sosyal değerler tarafından onaylanan iş bölümü, kadını erkeğin vesayeti altına koymuştur. Evlenmemiş kızlar, babanın vesayeti altındadır. Dul kadın ise, uygulamada birlikte yaşıyorlarsa kocasının erkek akrabalarının; onlardan ayrı ise, kendi erkek kardeşlerinin ya da yetişkin oğlunun vesayeti altındadır.

Töre Cinayetlerinin Sınıfsallığı


Namus kavramına değişik sınıflarca farklı düzeyde önem verilmekte ve özellikle bir alt sınıf olgusudur. Orta sınıf ve yukarıdaki sınıflarda böyle değil. Bunun nedeni, iki sınıfın toplumsallaşma sürecinde rol oynadığı bilinen kültürel değerlerdeki farklılıklara bağlanabilir. Kentsel orta sınıfın değer sistemi, üst sınıf normları, evrensel burjuva değer yargıları ve ahlak kurallarından etkilenmekte ve beslenmektedir. (5) Bu etkileşimin sürekliliği, onları bütünleştirmektedir. Oysaki azgelişmiş ülkelerin alt sınıflarının değer yargıları, kentte bile kırsal toplumun kültüründen kopmuş değildir. Bizde de bu konudaki cinayetlerin kırsal kesimde ve köylerde işlenişi de bu hususu doğrulamaktadır.

Namus cinayetlerini özendiren, destekleyen ve bu tür cinayetleri işleyenleri koruyan bir sosyo-kültürel çevre vardır (aşiret). Çünkü bu suçu işleyenlere cemaatsel değer ve ahlak yargılarına uygun hareket ettikleri gözüyle bakılmaktadır. Bu nedenle çevreden onay görmektedirler. Çevre baskısı ve gelenekler, olayların sürmesini teşvik etmektedir. Kentlerde, modern öncesi kültürel öğelerin ve törelerin yer alması çok görülen bir durumdur. Bu da toplumsal yaşamın hareketliliği sonucu ortaya çıkan göçlerle belirgin duruma gelmektedir. Böylece büyük kentlerin içinde aile içi namus cinayetleri her zaman görülen bir olaydır. Ama artık toplumumuzun önemli bir kesimi bu cinayetleri onaylamamaktadır. Bu olaylarda dikkati çeken husus, akrabalık ve aile kurumu içinde işlenmiş olmalarıdır.

Akrabalık İlişkileri


Namus cinayetlerinde temel öğe, akrabalık kurumuna da bağlanmaktadır. Akrabalığın olumsuz işlevlerinden birisi de, gerilim, şiddet ve katliamlara yol açmasıdır. Bu nedenle modernleşme sürecini inceleyen sosyolog ve antropologlar akrabalığın, modernleşme ile bağdaşamayacağını, modern bir toplumun ve modern kişinin akrabalarla bağlarının koparılmış olması gerektiğini söylerler. (6) Kan davaları da aynı biçimde sıkı akrabalık bağlarının varlığında söz konusudur. (7)

Töreler


Namus cinayetlerinde söz konusu olan, sert ve acımasız törelerdir. Töre, sosyolojik bir kavram olan toplumsal "norm" içinde yer alır. Toplumsal değerlerden, normlardan sapmalar genellikle sert ve acımasız yaptırımları içerir. Ataerkil toplumlarda kadının iffeti, erkeğin namus ve şerefi sayılır. Kadınlar bu yapı içerisinde düşük bir statüye sahiptir. Böylece kadın cinselliğine aşırı derecede bir değer atfedilmiştir. Ülkemiz de bu ataerkil düzenine sahiptir.

Namus Cinayetleri


Coğrafi konumun (Ortadoğu) kurak, verimsiz, geçim kaynaklarının kıtlığı, bireylerin geniş aile ve akrabalık kurumları gibi ortaklaşmacı ve dayanışmacı yaşamlarını gerekli kılmıştır.

Kadın cinselliğinin soyut ve sembolik değerinin yoğunlaştığı husus, evlilikten önce bekâretin titizlikle korunmasıdır. Böyle bir sistemde bekâretin normlara uyulmadan yitirilmesi, cinayetlere yol açabilmektedir. (8) Akdeniz ve Ortadoğu kültürlerinde böyledir. Ayrıca, bekâretin kutsallığı da kültürel bir değerdir.

Töre cinayetlerine kadının kurban gitmesinin başlıca nedenleri:
  • Kızın, ailesinin isteği dışında birisiyle duygusal ilişkiye girmesi.
  • Gayrimeşru bebek doğurması.
  • Genç kadının kocasını terk edip başkasıyla kaçması.
  • Kızın bir gence sevdalanması.
  • Kızın evlilik öncesi hamile kalması.
  • Kızın sevdiği gençle evden kaçması.
  • Kızın kötü yola düşmesi.
Bütün bu nedenler namus kavramının kapsamı içinde ele alınmaktadır. Bu nedenle törelere ters düşen davranışlar olmaktadırlar.

Kimler Öldürüyor?


Kocası, eski kocası, babası, kardeşi ve diğer erkek akrabaları (amca, dayı gibi).

Kadının öldürülmesine Aile Meclisi karar veriyor. Onun yakınları toplanıp konuşuyor, tartışıyor ve öldürülmesine karar veriyorlar.

Erkekler, hem namus kirleten hem de namus kirletenin cezasını veren rolündedir.

Ülkemizde adam öldürme nedenleri arasında ilk sırada namusu ya da şerefi korumak yer almaktadır. (9)

Öldürmeler 18 yaşından küçükler tarafından gerçekleştirilmektedir. Yasaya göre daha az ceza aldıkları için. Asıl suçlular ise birkaç aylık hapis cezalarıyla kurtulmaktadır.

Kızlar,
  • Boğulup nehire atılma,
  • Traktörle ezilme,
  • Gırtlaklarından cadde ortasında kesilme,
  • Kurşunlanma gibi biçimlerde cezalandırılmaktadırlar. Bunların hepsi de Şanlıurfa töre cinayetlerinde uygulanan başlıca yöntemlerdir.

Kentlerde Töre Cinayetleri


Global toplumla yerel toplulukların bambaşka açılardan dünyaya baktıklarını görüyoruz. Yani, çok farklı değer yargılarına sahip oldukları anlaşılmaktadır. Bununla birlikte namus cinayetleri artık sadece kırsal kesimle sınırlı kalmayıp göçler, aşırı kentleşme, köy-kent arasındaki yoğun toplumsal hareketlilik ve artan iletişim yoluyla büyük kentlere taşmıştır. Hatta Almanya, Hollanda, Avustralya gibi yurtdışına bile geçmiştir.

Köyden kente göç ile düzgün-doğrusal olarak artan bir modernleşme her zaman gerçekleşmemektedir. Modern ile gelenekselin teması sonucunda modernlik, her zaman egemen olup gelenekseli özümseyememektedir. Böylece modernliğin gelenekseli kendine dönüştürmesi söz konusu olamamaktadır. Çoğu kez, geleneksel ve modern bir arada ve uyum içerisinde var olabilmektedir. (10)

Kent ortamında kendini gerçekleştirme ve kimlik bunalımı yaşayan insanların "namus", "kızlık", "bekâret" gibi soyut değerleri kutsallaştırarak bunlar için yakınlarını rahatlıkla öldürebilmektedirler. Bu husus, onlara bir konum kazandırır. Bunlar, çevrenin nazarında cani değil, namusunu temizleyen insanlar olarak değerlendirilmektedirler.

Geleneksel nitelikler, kentsel olana eklemlenmiştir. Bir sentez oluşturmadan, hatta bir çelişki ve çatışma yaratmadan onunla yan yana varlığını sürdürmektedir.

Global toplum kurumları, resmi olarak bu tür törelere karşı olmakla birlikte, bu kurumları işleten kimselerin değer yargıları, onları destekleyebilmektedir.

Önlemler


Olayın önlenmesi, gelişmişlik ve azgelişmişlik bağlamında ele alınmalıdır. Bu tür cinayetlerin gelişmiş yörelerde görülmesi olanağı yoktur. Çünkü, bu törenin şimdiki yararlılığı açıklanamıyor ya da o töre artık boş bir inanç durumuna gelmiştir. Eğer toplum olarak bu aşamaya gelmişsek, yani namus cinayetlerinin özgün işlevleri ortadan kalkmışsa sorun yok demektir.

Oysaki ülkemizin Doğu ve Güneydoğu yöreleri azgelişmişlik çerçevesindedir. Yani namus cinayetleri ve onlarla bağlaşıklığı bulunan törelerin bir işlevi var ve boş inançlara dönüşmemiştir. O halde bu bölgenin toplumsal ve ekonomik yapısının dönüşümü sağlanmalıdır. Böyle bir dönüşüm, global toplum kurumlarının tam egemenliği ve GAP gibi büyük ölçekli projelerin etkin bir biçimde yaşama geçirilmesi sayesinde gerçekleşebilir.

Global toplum kurumlarının yerleşmesi, kişisel adalet uygulamalarının önünü alır.

Mega ekonomi projeleri de pazar ilişkilerini güçlendirmek suretiyle bireyselleşmeyi hızlandırır. Böylece, insanlar geçimini sağlayabilmek ve güvenlik gereksinimlerini karşılayabilmek için akrabalık sistemlerine sığınmak zorunluluğu duymayacaklardır.

Büyük Kentlerdeki Töre Cinayetlerinin Önlenmesi


Bu konuda kriminal önlemlerden başka, bireysel haklar çerçevesinde tanımlanan yurttaş kimliğinin herkese kazandırılması, yani insanların birey olarak kendilerini gerçekleştirmelerinin sağlanması için uygun toplumsal koşulların yaratılması gerekmektedir. "Kadın-erkek tüm bireylerin kendi cinsellikleri üzerinde sadece kendilerinin ve isteyerek kurdukları özel ya da kurumsal nitelikteki ortaklıkların (evlilik, arkadaşlık, birlikte yaşama) söz sahibi olmalarına olanak sağlanmalıdır.

Bunun için kuşkusuz herkesin eğitim, istihdam, adalet, güvenlik ve sağlık gibi temel hizmetlerden etkin bir biçimde yararlanabilmeleri gerekir ki böylece çok katı namus anlayışından sıyrılıp bu törelere başvurması sınırlandırılmış olur. Böylece, bu tür cinayetler, yeni değerler ve davranış kalıpları benimseninceye değin etkisini sürdürecektir.



1) D. Ergil, Türkiye'de Terör ve Şiddet, s.187.
2) M. Tezcan, Türklerle İlgili Stereotipier, s. 91.
3) D. Ergil, age, ss. 189-190
4) D. Ergil, age, s. 197.
5) D. Ergil, age, s. 203.
6. M. Tezcan, Toplumsal Değişme, 3. Baskı, s. 70.
7) M. Tezcan, Kan Davaları, s. 36.
8) S. Şimşek, age, s. 149.
9) A. Öğün, "Türkiye'de Adam Öldürme Suçunda Etkili Olan Bazı Sosyal/Kültürel Özelliklere ilişkin...", Polis Bilimleri Dergisi, c. l, Sayı 2.
10) E. Genç, "Kentleşme, Geleneksel-Modern Geriliminde Kimlikler ve Özgüllüğün Farklı Biçimleri", Türkiye Günlüğü, Sayı 46.



Benzer Konular

21 Nisan 2016 / virtuecat Edebiyat
6 Haziran 2008 / Bia Türk ve İslam Dünyası
28 Nisan 2009 / ThinkerBeLL Dünyadan
1 Ocak 2007 / KisukE UraharA Sanat ww
21 Temmuz 2015 / Jumong Siyaset ww