Arama

Psikolojide Teoriler - Tek Mesaj #1

_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
18 Haziran 2008       Mesaj #1
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Adams'ın Denklik Teorisi

Motivasyon konusunda ortaya atılan süreç teorilerinden (process theories) olan Adams'ın (1963) teorisi (Adams Equity Theory) Festinger'den hareketle üretilen denge teorilerine dayanmaktadır. Burada, bireyin belirli bir davranışı yapması için, psikolojik gerilim durumunu giderme eğilimi esas alınır. Adams'a göre bireyler, genel olarak bir denklik durumu ararlar, daha açıkçası, örgüt içinde takas ilişkilerinde diğerleriyle karşılaştırıldığında adil ya da hakkaniyetli bir muamele gördükleri duygusu taşımaları önemlidir. Bu açıdan girdi-çıktı hesabı yaparlar.

Girdiler, bireyin örgüte katkılarıdır (formasyonu, verimi, ustalığı, vb.), çıktılar ise örgütün ona verdikleridir (ücret, prim, mesleğinde ilerleme, saygınlık, vb.). Adams'ın teorisinde girdi-çıktı oranının dengeli olduğu durumda, bireyin harekete geçme yönünde güdülü olmadığı, dengesizlik durumunda ise hareket için motivasyona sahip olduğu varsayılmaktadır.

Adams'ın teorisi, çoğu kez endüstriyel alanda örgütlerde uygulanmakla birlikte, tüm takas durumlarına uygulanmaya uygun genel bir teori olarak değerlendirilmektedir. Takas teorilerinin genellikle iddia ettiği gibi, öğretmen ve Öğrenci, kadın ve erkek, ana-baba ve çocuk, iki arkadaş söz konusu olduğunda bile, kişiler arası ilişkilerde verilenler ile alınanlar, kayıplar ve kazançlar arasında bir kıyaslama yapılmaktadır.

Adams denksizliğin (az veya çok ödüllendirilme gibi) rahatsızlık verici bir duygu meydana getirdiğini, Festinger anlamında bir tür bilişsel gerilim yarattığını ve denkliği oluşturma yönünde tepkilere (katkılarını artırmak veya azaltmak, kazançlarını artırmaya çalışmak, bilişsel çarpıtmalara, yanlılıklara girerek değerlendirmelerini değiştirmek, kıyas çerçevesini değiştirmek, vb.) ya da yol açtığını öne sürmektedir.

Alan teorisi (fıeld teory), sosyal psikolojinin önemli figürlerinden biri olan Kurt Lewin tarafından ortaya atılmıştır. Lewin, fiziksel alan kavramını (manyetik alan, çekim alanı, vb.), psikolojiye taşıyarak, birbiriyle karşılıklı bağımlı olan ve dinamik bir sistem oluşturan psişik süreçler bütününü ifade eden psikolojik alan kavramını geliştirmiştir. Psikolojik alan, belirli bir anda belirli bir birey veya grup için söz konusudur ve bu birey veya grubun davranışlarını etkileyen temel dinamiktir. Psikolojik alanın öğeleri, yaşam alanı, çevre ve kişi olarak ayırdedilebilir.

Alan Teorisi

Alan teorisi, dar anlamda bir teori olmaktan ziyade, geştaltçı bir perspektiften, nedensel ilişkilerin analizine ve teorik kavramların ve hipotezlerin oluşturulmasına uygun bir yöntemdir. Yaşam alanı ile davranışı etkileyen güçler (gerilimler, değerler, enerji, vb.) karşılıklı bağımlılık içinde bulunurlar. Birey veya grup, birbiriyle karşılıklı etkileşen bu öğelerin dinamik bir bütünüdür.

Alderfer Motivasyon Teorisi

Bu teori, motivasyon konusunda ortaya atılan içerik teorilerinden biridir. Motivasyonu, ihtiyaçlara sıkıdan bağlı gören Alderfer (1969), üç grup ihtiyaç ayırdeder: Varoluşsal ihtiyaçlar (maddi ve fizyolojik plandaki temel ihtiyaçlar; beslenme, ücret, iş koşullan, vb. tarafından doyurulan ihtiyaçlar); sosyallik ihtiyaçları (anlamlı sosyal ilişkiler kurulmasıyla doyurulan ihtiyaçlar; sosyal onay ve saygınlık ihtiyacı, vb.); gelişme ihtiyaçları (bireyin potansiyelini gerçekleştirmesiyle ilgili ihtiyaçlar). Tüm ihtiyaçlar aynı bir çizgi (continuum) üzerinde

yer alırlar. Söz konusu ihtiyaçlar arasında katı bir hiyerarşik düzen yoktur; bireyler, ihtiyaç kategorileri arasında ileri veya geriye giderek enerjilerini çeşitli ihtiyaçların doyurulması yönünde kullanabilir.

Aşılama Teorisi

Tutum değişimi ve propaganda alanında McGuire (1964) tarafından ortaya atılan bir teoridir. Tek yönlü iletişime kıyasla, çift yönlü iletişimin daha etkili olduğu yönündeki araştırma sonuçlarına dayanan bu teori, hastalıklara karşı insan vücudunun direncini artırmak için bir miktar zayıflatılmış mikrop zerk etmenin yararlı olduğu şeklindeki biyolojik bir olgudan yola çıkmaktadır.

1950'lerde Kore'de esir düşen Amerikan askerlerine uygulanan beyin yıkama tekniklerinin etkililiğini gözleyen McGuire, insanları propaganda amaçlı iknaya karşı daha dirençli kılmanın yollarını araştırmıştır. McGuire, ikna amaçlı mesajlara karşı iki savunma tarzı ayırtetmiştir:

Bunlardan birincisi, kişinin önceki görüşlerinin yeni argümanlarla desteklenmesine dayalı destekleyici savunmadır (supportive defense). İkincisi ise kişiye, karşı görüşün (kolayca başa çıkılabilecek ölçü veya nitelikteki) argümanlarının verilmesine dayanan aşılama yoluyla savunmadır (inoculation defense).

Burada propagandaya hedef bireyleri, aykırı görüşlere karşı aşılamanın mümkün olduğu inancıyla, yukarda değinilen biyolojik olgu, psiko-sosyal alana aktarılmaktadır. Buna göre bir miktar karşı propaganda, alıcı bireyi, daha sonra maruz kalabileceği karşıt etkilere bağışık kılacaktır.

Bağlanma Teorisi

Kişiler arası çekim ve ilişkilerin dinamiği konusunda ortaya atılan teorilerden biri olan bağlanma teorisi (attachment theory), anneye veya rahatlatıcı bir başka figüre bağlanmanın, çocuğun yaşamını sürdürmesinde önemli bir işlevi olduğunu savunmaktadır. Bu yaklaşımdaki sosyal psikologlara göre (Bowlby, Ainsworth, vb.), bazı kişilerle sıcak-yakın ilişki ihtiyacı, insan doğasının temel bir boyutudur. Zira, hem insan, hem de primatlarda gözlenen bağlanma ihtiyacı, yeni doğmuş çocuğu çevresel tehlikelerden korumaya yönelik bio-sosyal bir süreçtir.

Anne-çocuk ilişkisinde yaygın inanç, annenin çocuğuna karşı özverili, dikkatli, her an yardıma koşmaya hazır olduğu şeklindedir. Ancak Ainsworth ve ark. (1978), çocuk-anne ilişkisinde arasında üç farklı bağlanma stili ve dolayısıyla üç farklı ilişki tipi ayırtetmişlerdir:

Birinci tip, yaygın inanca uygundur, çocuk, annesini çevreyle ilişkisinde güven verici bir dayanak olarak kullanmaktadır ve 'güvenli çocuk' tipini yansıtmaktadır. İkinci tipte, anne mesafeli durmakta, çocuğun kendine yaklaşma çabalarını reddetmekte ve bunun sonucunda 'kaçınan çocuk' tipi belirmektedir. Üçüncü tipte anne, çocuğun isteklerine cevap vermede geç kalmakta veya belirsiz/istikrarsız tepkiler göstermekte ve bunun sonucunda, 'kaygılı çocuk' tipi ortaya çıkmaktadır.

Beliren Norm Teorisi

Beliren norm teorisi (emergent norm theory), kolektif davranışların açıklanmasını konu almaktadır. Le Bön tarafından sosyal bulaşma ve kolektif histeri terimleriyle açıklanan kitle psikolojisinde önemli bir adım sayılabilecek bu yaklaşım Turner ve Killian (1957) tarafından geliştirilmiştir.

Bu teoriye göre, kitlelerin homojenliği iddiası bir illüzyondur; kitleler, roller ve rol ilişkileri etrafında yapılanmıştır. Kolektif ruh veya grup ruhu denilen bir şeyin varlığı tartışmalıdır. Kitlenin hareketini yöneten birtakım özgül ilkeler vardır. Kitle düzeyinde düzenlilikler görülmektedir ve bazı genellemeler yapılabilir. Kitlenin davranışlarında salt duygusallık veya akıldışılık egemen değildir.

Kitlede bir tek biçimlilik ve dolayısıyla güdülerde benzerlik olduğunu varsayan yaklaşımların aksine, burada, kitle içinde farklı kişiler ve güdüler bulunduğu öne sürülür; örneğin bir doğal afet veya felaket durumunda oluşan kitle içinde, beş grup insan ayırtedilebilir: Felaketle doğrudan ilgili olanlar (angajman düzeyi yüksek), olaydan dolaylı olarak etkilenen kaygılı kişiler (bölgede yakınları olanlar, komşular), yardımcılar / gönüllüler, seyirciler/meraklılar ve nihayet fırsatçılar (çıkar güdenler).