Arama


asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
20 Eylül 2008       Mesaj #7
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
BİRİNCİ VE İKİNCİ MEŞRUTİYET Hü­kümdarların mutlak yetkilerinin anayasa ve meclisle sınırlandırıldığı yönetim biçimine "meşrutiyet" denir. Osmanlı Devleti anayasa­lı ve meclisli yönetim düzenini 1876'da I. Meşrutiyet ve 1908'de II. Meşrutiyet dönem­lerinde benimsemiştir.

Birinci Meşrutiyet

Osmanlı İmparatorluğu 19. yüzyılda büyük bir ekonomik ve siyasal bunalıma girmişti. 17. yüzyıldan beri toprak kaybeden imparatorlu­ğun gelirleri giderlerini karşılayamıyordu. Avrupa devletleriyle imzaladığı serbest tica­ret antlaşmalarıyla, Avrupa'dan satın alınan malların gümrük vergileri son derece azaltıl­mıştı. Ülke pazarlarını dolduran Avrupa mal­ları daha ucuz olduğu için, bu durum yerli sanayinin de gerilemesine neden olmuştu.
Osmanlı padişahlarının ve zenginlerin gös­terişli yaşamları için gereken para ile art arda girişilen savaşların yol açtığı harcamalar, an­cak yabancı bankalardan ve devletlerden borç alınarak karşılanabiliyordu.

Bu ekonomik sıkıntıların yanı sıra özellikle 1789 Fransız Devrimi'nden sonra hızla yayı­lan özgürlükçü düşünceler ve ulusçuluk akı­mı, bütün çokuluslu devletler gibi Osmanlılar'ı da sarsmıştı. Çeşitli halkların yaşadığıBalkanlar'da 19. yüzyılda birçok ayaklanma çıktı. Türk kökenli olmayan halklar bağımsız­lık mücadelesine giriştiler. Birbirleriyle çıkar çatışması içinde olan Avrupa devletleri ile Çarlık Rusya'sı da Balkanlar'da ve Ortadoğu' da söz sahibi olmak için bu ayaklanmalan destekliyor, Osmanlı İmparatorluğu'nun içiş­lerine karışarak bazı reformların yapılması için baskı yapıyorlardı.
19. yüzyılın ilk yarısında, Tanzimat döne­minde başlayan, Islahat Fermanı'yla süren, batılılaşma adı verilen ve Avrupa ülkelerine benzemek için yapılan reformları bazı aydın­larla devlet adamları da destekliyorduAralarında Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi aydınların da yer aldığı Yeni Osmanlılar adı verilen grup, Avrupa ülkelerinin çoğunda be­nimsenen anayasal krallık ya da meşrutiyet idaresini Osmanlılar'ın da benimsemesini isti­yordu.

1876'ya gelindiğinde Osmanlı Devleti dış borçlarını ve faizlerini ödeyemeyecek durum­da olduğunu açıkladı. Bu bunalım sırasında Midhat Paşa ve arkadaşları 30 Mayıs 1876'da Abdülaziz'i tahttan indirdiler; yerine V. Mu-rad'ı geçirdiler. Ne var ki, yeni padişahın şeh­zadeliği dönemindeki kapalı yaşamı ruhsal dengesini bozmuştu. Abdülaziz'in ölümü ve ardından gelişen olaylar yeni padişahın ruhsal bunalımını yoğunlaştır­dı. Bunun üzerine anayasayı hazırlayarak meşrutiyeti ilan edeceğine söz veren II. Ab-dülhamid tahta geçirildi.
Bu sırada Bosna-Hersek isyanları Bulgaris­tan ve Sırbistan'a sıçramış, Çarlık Rusya'sı Osmanlılar'a isteklerinin hemen yerine geti­rilmesini isteyen bir ültimatom vermişti. Yeni bir savaşın çıkmasından endişelenen öbür Av­rupa ülkeleri, Balkan sorunlarını tartışmak ve gerekli gördükleri yenileşme programını ha­zırlamak üzere İstanbul'da bir konferansta bir araya geldiler. 23 Aralık 1876'da konferansın toplandığı gün II. Abdülhamid anayasayı (Kanun-ı Esasi) açıklayarak meşrutiyeti ilan etti.

Ne var ki, 1876 Anayasası'nda egemenlik hiçbir kısıtlama olmaksızın padişahındı. Yü­rütme yetkisine tümüyle sahip olan padişah, sadrazam ve vekilleri istediği gibi atayıp, gö­revden alabiliyordu. Vekillerin meclise karşı hiçbir sorumluluğu yoktu. Padişah ayrıca ya­bancı devletlerle antlaşma imzalamak, savaş ve barış ilan etmek, ordu ve donanmaya ko­muta etmek, yasaları uygulamak, resmi daire­lerin çalışmalarını düzenlemek gibi yetkilere de sahipti. Padişah bunlara ek olarak meclisin çalışmalarını kısaltıp, uzatmaya; gerektiğinde yeniden seçilmek üzere kapatmaya da yetki­liydi. Ayrıca "kamu yararı için" gerekli gör­düğü kişileri sürgüne gönderme yetkisine de sahipti.

Yeni anayasaya göre ayan (toplumun ileri gelenleri) ve milletvekili (mebus) meclisleri Genel Meclis'i oluşturuyordu. Ayan Mec-lisi'nin başkan ve üyeleri doğrudan padişah tarafından yaşamlarının sonuna kadar görev­de kalmak üzere atanıyordu. Milletvekilleri ise her 50 bin Osmanlı yurttaşına bir kişi düş­mek üzere seçimle göreve geliyordu. Genel Meclis padişahın buyruğuyla kasımda açılı­yor, mart başında çalışmalarını bitiriyordu. Her iki meclis de, öbürü açık olmadığı zaman toplanamamaktaydı.

Genel Meclis kuramsal olarak yasama yet­kisini kullanmakla yükümlüydü. Ama yasa önerisinde bulunmak ve bu öneriyi tartışma hakkı padişahın iznine bağlıydı. Anayasaya göre tüm yasaların meclislerden geçmesi zo­lletişim Yayıncılık Arşivi
runluydu. Ama padişahın onaylamadığı yasa­lar yürürlüğe giremiyordu. Ayrıca padişah, meclislerin açık olmadığı zaman, devleti ve kamu düzenini korumak amacıyla, anayasa hükümlerine uygun olma koşuluyla yasa çıka-rabilmehakkına da sahipti. Kısaca, 1876 Ana­yasası padişahın yetkilerini gerçek anlamda sınırlamıyordu.

II. Abdülhamid iç ve dış baskılar yüzünden anayasayı hazırlatarak meşrutiyeti ilan etmiş ve Midhat Paşa'yı sadrazam yapmıştı; ama durumdan pek memnun değildi. İlk işi, tedir­gin olduğu Midhat Paşa'yı 1877 Şubat'ında Malta'ya sürmek oldu. Ardından çıkan Os-manlı-Rus Savaşı'nı bahane ederek 1878 Ha-ziran'ında ilk milletvekili meclisini dağıttı. Ocak 1878'de seçimleri yaptırarak ikinci kez bu meclisi topladıysa da yoğunlaşan eleştiriler üzerine 13 Şubat 1878'de meclisi yeniden ka­patarak, seçimleri süresiz erteledi; ama Ayan Meclisi'ne dokunmadı. Böylece I. Meşrutiyet sona eriyordu.

Abdülhamid ülkede söz, yazı ve toplanma özgürlüklerini kaldırdı. Baskı rejimini sürdü­rebilmek için meşrutiyetten ve yenileşmeden yana olanların üzerinde yoğun baskılar başla­dı. İmparatorluğun sınırlarını Batı Avrupa' dan gelecek her türlü düşünceye, karşı elinden geldiğince kapatmaya çalıştı. Bu arada Mid­hat Paşa'yı çağırarak önce Suriye, ardından İzmir valiliklerine atadıktan sonra, Abdülaziz' in ölümünden sorumlu tutarak kurdurduğu özel mahkemede ölüme mahkûm ettirdi. Midhat Paşa'nın yaşamı yabancı elçiliklerin araya girmesiyle kurtulduysa da, daha sonra sürüldüğü Mekke yakınlarındaki Taif te öldü­rüldü.

İkinci Meşrutiyet.

II. Abdülhamid'in baskıcı yönetimi altında, meşrutiyet yönetiminin kurulmasından yana olanlar ve özellikle yüksekokul öğrencileri, tüm polis baskısına karşın gizli gizli çalışmaya başladılar. Jön Türk adı verilen aydınlar yurt­dışında çıkardıkları yayınlarda da II. Abdül-hamid'e karşı mücadeleye giriştiler (bak. jön Türkler). 1905 sonrasında Jön Türk hareketi askeri çevreleri de etkisine aldı. Kurulan İtti­hat ve Terakki Cemiyeti 1908'de Abdülha-mid'i tahttan çekilmeye zorlayarak meşrutiye­ti yeniden kurmak amacıyla eylemlere başladı .

İlk hareketi Yüzbaşı Resneli Niyazi Bey başlattı. Taburu ile Manastır dolaylarında da­ğa çıkarak II. Abdülhamid'in baskıcı yöneti­mine karşı mücadele edeceğini açıkladı. Onu Binbaşı Enver Bey (Enver Paşa) izledi. Ar­dından İttihat ve Terakki önde gelenleri 23 Temmuz 1908 sabahı Selanik hükümet kona­ğını işgal ettiler. Ayaklanmanın tüm ülkeye yayılacağından çekinen II. Abdülhamid, aynı gün II. Meşrutiyet'i ilan etmek zorunda kaldı.

Yapılan seçimlerle oluşan meclis 17 Aralık 1908'de padişahın nutkuyla açıldı. Ama II. Meşrutiyet dinci çevrelerle, İttihat ve Terakki Cemiyeti karşıtlarının İstanbul'da ayaklanma-sıyla kesintiye uğradı. 31 Mart Olayı olarak anılan bu ayaklanma, Selanik'ten gelen Hare­ket Ordusu'nun 24 Nisan 1909'da İstanbul'a girmesiyle bastırılabildi. 27 Nisan'da yeniden toplanabilen meclis II. Abdülhamid'in taht­tan indirilmesine ve yerine V. Mehmed Re-şad'ın geçirilmesine karar verdi. Bundan son­ra meclis yoğun bir yasama çalışmasına gire­rek II. Meşrutiyet'in siyasal ve hukuksal yapı­sını belirleyen 1876 Anayasası'ndaki değişik­likleri gerçekleştirdi.

Yapılan değişikliklerin en önemlisi padişa­hın yürütme yetkisinin sınırlandırılmasıydı. Artık vekiller heyeti (bakanlar kurulu) uygu­lamalarından meclise karşı sorumluydu. Ayrı­ca meclis hükümeti denetleyebilecekti. Mec­liste açılan bir soru sonucunda oyçokluğu ile güvenoyu alamayan vekil düşmekteydi. Eğer güvenoyunu vekiller heyetinin başkanı ala­mazsa, o zaman hükümet düşüyordu.

Meclisin yasama gücü de artırılmıştı. Yeni yasa önermeye artık vekiller heyetinin yanı sıra her iki meclis de yetkili kılınmıştı. 1876 Anayasası'na göre meclis başkanını ve iki yar­dımcısını padişah seçerken, yapılan değişik­likle meclis kendi yöneticilerini seçme hakkını kazandı. Padişahın gene meclisi kapatma yet­kisi vardı; ama yapılan değişiklikler kapatma­yı hem koşullara bağlamıştı, hem de üç ay içinde yeni seçimlerin yapılmasını zorunlu kıl­mıştı. Barış, savaş, Osmanlı yurttaşlarının te­mel hak ve özgürlükleri gibi bazı alanlardaki kararları meclisin onaylaması gerekiyordu.

II. Meşrutiyet dönemi İttihat ve Terakki' nin yönetiminde geçti. İç politikada Osmanlı­cılık yerine Türkçülük temel alındı . Bu dönemde, Osmanlı Devleti ekonomisinde ve dış siyasetinde Almanya'ya büyük ölçüde bağımlı oldu.

10 yıl süren ve 21 Aralık 1918'de sona eren II. Meşrutiyet döneminde Osmanlılar üç sa­vaşa girdiler: Trablusgarp, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı. Yenilgi ve büyük toprak kayıplarıyla çıkılan bu savaşların ardından Osmanlı İmparatorluğu tarih sahnesinden si­lindi

Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica


Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....