Arama


Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
18 Kasım 2008       Mesaj #7
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
divan edebiyatında Arûz Vezni ve Âhenk
Burada arûz vezninin değerlendirilmesi üzerinde de biraz durmak gerekecektir. Önceki yıllarda hemen her şiirin arûz ölçüsünü bulma ve arûzla ilgili teferruatlı bilgi verme anlayışı yaygındı. Son yıllarda, divan şiiri örneklerinin vezinlerinin de metinle birlikte yazılması uygulamasına yer verilmişti.
Arûzun lise öğrencileri için ne anlama geldiğini ve nasıl anlaşıldığını iyi değerlendirmek gerekiyor. Yaklaşık on-onbeş yıl önceki edebiyat ders kitaplarında arûz vezniyle ilgili geniş malûmat yer almaktaydı. Buna bağlı olarak lise öğrencilerine beyitlerin vezinleri sorulmakta ve sınavlarda belli bir not, arûzdaki başarıya göre verilmekteydi. Daha sonra vezinlerin, şiir örneklerinin hemen üzerine yazılması uygulamasına geçildi. Fakat bu da beyitlerin arûz kalıplarını bulma yolundaki soruların sorulmasını engelleyemedi.
Esas olarak divan şiiri açısından arûzun iki önemli yönünden bahsedilebilir: Bunlardan biri ve belki de en önemlisi, şiirin kalıba uygun bir ritm ve âhenkle okunmasıdır. Bilindiği gibi, divan şiiri mutlak manâda bir biçim ve vezinle yazılmaktaydı. Divan edebiyatı geleneğinde, bir ifadenin şiir olabilmesi için, belirli nazım şekilleri ile arûz kalıplarına uygun bir tarzda yazılması şarttır. (Daha sonra bazı divan şairlerimizin hece vezniyle de şiir yazmış olduklarını da burada kaydetmekte yarar var.) Böylece şiir yazmak, belirli kurallara bağlanmıştır. fiiiri bir beceri ve zekâ eseri hâline getiren bu anlayış, onu seslendirmede arûzun âhenk gücünden yararlanmayı da ihmâl etmemiştir. O hâlde arûzun en önemli yönü, şiirin seslendirilmesinde ortaya çıkmaktadır. fiair veya okuyucu, şiiri kalıpların âhengine göre okumakla, vurgu, sentaks ve anlamın doğru bir biçimde anlaşılmasını sağlamaktadır. Sözgelimi, Fuzûlî’nin :

Öyle sermestim ki idrâk etmezem dünyâ nedir

mısraını, bir solukta ve durmaksızın okumak, anlamı etkilediği kadar, âhengin ortaya çıkmasını da engellemektedir. Aynı mısraı ;

Öy-le sermes / tim ki idrâ / ketmezem dün / yâ nedir

(Ayan, 1981, 352)

biçiminde duraklara riâyet ederek okumak, şiirin gücünü çok daha iyi bir şekilde ortaya koyacaktır. İşte arûz vezni, öğrencilere bu yönüyle ve sadece şiiri doğru ve âhenkli bir biçimde okumak için öğretilmelidir. Onu, ezber bir bilgi olarak değil, kapalı ve açık hecelerin ses değerlerini lâyıkıyla ortaya koyan bir ölçü olarak göstermeli ve gençlere arûz kalıplarıyla şiir okuma alışkanlığını kazandırmalıdır.
Yahya Kemal, divan şiirindeki mısraların dizilişine dikkatimizi çekerek kelimelerin belli bir istif ve şuurlu bir dizilişle bir araya getirildiğini ifade eder. Bu da aruzla şiir yazmanın, kelimeleri belli kalıplara göre sıralamanın dışında birşey olduğunu göstermektedir. fiiirdeki iç âhengi oluşturan bu hususu Yahya Kemal, şöyle izâh eder:
Nedîm’in, dillerde gezer, mâruf bir mısraı vardır; bu mısrâda Nedîm, bir anda duyduğu şedîd bir şevki ifâde etmiştir. Mısrâ budur :
Dökülen mey kırılan şîşe-i rindân olsun
Bu mısrâda altı kelime vardır. Bu altı kelimeyi şâir derûnî âhenk kudretiyle muayyen bir istifle tecellî ettirmiştir. Bu kelimelerin hiçbiri fazla veyahut eksik değildir. Altısı birden bir mûsıkî cümlesi teşkîl etmektedirler. Baştaki dökülen bin türlü mânâda kullandığımız dökülen değildir. Nedîm’in tam o şevk ânını ifâde ettiği bir tıynettedir. Mısraın sonundaki olsun’a kadar her kelime böyledir. Yâni her biri münhasıran o mısraın mûsıkîsini ifâde eden bir ayardadırlar. fiimdi bu mısraı bozalım. Eski sarf muallimlerinin okudukları ve okuttukları gibi okuyalım; yâni veznin âhengine ircâ edelim:
Dökülen mey-kırılan şî – şe-i rindâ- n olsun

diyelim. Bu okuyuşta mısraın asıl mâhiyeti olan derûnî âhenk kaybolmuştur. Demek mısrâ da ortada yoktur.
Bu mısraı ikinci bir türlü bozalım.
Varsın, dökülen şarap olsun, kırılan da şarap şişesi olsun” diyelim. Bu cümlede Nedîm’in mısraının tam bir mânâsı vardır. Lâkin şiir tamâmıyle kaybolmuştur. Artık tamamıyle anlıyoruz ki : fiâirin bir mısraa verdiği istif ve derûnî âhenk zâil olunca şiir zâil oldu demektir.” (Yahya Kemal, 1984, 4-5)

İşte buradan da anlaşılacağı üzere, şiirin sadece arûzla yazılmış olması değil, bünyesini oluşturan çeşitli âhenk unsurlarının da dikkatlere sunulması gerekir. Kelimelerin tesadüfî olmayan dizilişi, sessiz ve seslilerle oluşturulan âhenk unsurları (aliterasyon ve asonans), kâfiye ve redif özellikleri, uygun örneklerle öğrencilere gösterilmelidir. Böylece klasik şiirimizin zengin ses ve âhenk yönü de anlatılmış olacaktır.
Arûzun diğer bir işlevi de Osmanlı Türkçesiyle kaleme alınmış şiirlerin yeni harflere aktarılması sırasında bir sağlama görevi üstlenmesidir. Araştırmacılar, yeni harflere aktardıkları şiirleri doğru okuyup okumadıklarını bu suretle kontrol edebilmektedirler. Bu özellik, lise öğreniminde fazla bir önem taşımaz. Sadece öğrencilere, arûzun bu yönünden de bahsedilmesi yeterli olacaktır.
Sonuç olarak, öğrencilerin anlamsız sözlerden oluşan arûz kalıplarının, birer ses simgesi olduklarını öğrenmeleri ve bu kalıpların ses değerlerini şiirleri okurken farketmeleri, çok çok önemli bir husustur. Bize göre, arûz vezninin lise öğrenimi açısından yararlı tek yönü de budur. Bunun sağlanması için sınıfta etkin dinleme yapılması ve meselâ bir gazelin şarkı olarak seslendirilmesinin öğrencilere dinletilmesi uygun olacaktır.
Quo vadis?