Arama


Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
21 Aralık 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye

Yavuz Sultan Selim (1470–1520)



Selim I Yavuz, Gazi “Selim, Selimi” (Amasya 1470- Sırt köyü/Edirne yolu 22.9.1520, saat 20.30 = 50) (Saltanatı: 24.4.1512–22.9.1520=8 yıl 4 ay 28 gün) (Halife: 29.8.1516–22.9.1520 = 4 yıl 24 gün) Cülusunda 42 yaşında. Kabri: İstanbul Sultan Selim Cami’sinde Sultan Selim türbesinde (1522) ki tek başına yatar, sonradan yanına kimse konmamıştır. Ölümü 9 gün saklandı. 1.10.1520’de cenaze namazı cenazeyi Edirnekapı’da karşılayan Kanuni Süleyman’ın iştirakiyle Fatih Cami’inde kılındı. Şirpençe denen sırtında çıkan çıbandan, bu çıban’ın geç ve yanlış tedavisinden öldü. 1480’de dedesi Fatih tarafından İstanbul’da Eski Saray’da sünnet ettirildi. 74. İslam halifesi oldu. Şehzadeliğinde Sultan Selim Şah Han diye anılmıştır. Matematik, felsefe, edebiyat, İslami ilimlerde âlim, ressam ve şairdi. Türkçe ve Arapça şiirleri de olmasına rağmen divanı Farsçadır. Bu divan A. N. Tarlan tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Divanı Almanyada basılmıştır. Yavuz unvanı şehzadeliğinden kalmadır. Zenbilli Ali Efendi tarafından kılıç kuşatıldı.

Babasının tahta çıktığı 1481’den 1512’ye kadar iki ağabeyinden sonra 3. veliaht iken, babasın son saltanat ayında, veliaht ağabeyi Ahmed asi ilan edilip diğer ağabeyi Korkut’un hayatta şehzadesi olmadığı için ve ordu tarafından desteklenmesi sebebiyle Yavuz veliaht ilan edildi ve babası feragat edince cülus etti.

Yavuz Sultan Selim dünya tarihin mimarlarından birisidir. 8 yıllık kısa saltanatında orta doğuya gelecek asırlar için yön vermiştir. Günümüz Anadolu’sunun doğu sınırlarını çizmiş, Arap ülkelerini Osmanlı çatısı altında toplamış, halifeliği Araplardan Türklere yani Abbasilerden Osmanoğlullarına alarak İstanbul’u İslam âleminin merkezi haline getirmiş, dedesi Fatih’in hedeflediği cihan devleti vasfını Osmanlı devletine kazandırmıştır.

Gerçi Osmanlı Türkiye’si 1447’den beri dünyanın en kudretli devleti idi. Fakat 1517’de Mısır’ın fethi ile Osmanlı Türkiye’sini cihan devleti haline getiren yavuz sultan selimdir. Cihan devleti tüm dünyaya hükmeden devlet demek değildir, zaten tarihte böyle bir devlette yoktur. Cihan devleti onun izni olmaksızın dünya politikasında kayda değer bir değişiklik yapılamayan devlet demektir. İşte Yavuz Sultan Selim Osmanlı devletini böyle bir güce kavuşturmuştur. Osmanlı devleti bu durumu 1683’e kadar, dünyanın 1. gücü olma özelliğini ise 1771’e kadar korumayı başarmıştır.

Yavuz tarihin gördüğü en sıra dışı şahsiyetlerden birisidir. Şaşırtıcı işler yapmıştır. Onun tarih sahnesinde böylesine önemli bir yer almasının en büyük sebebi Şah İsmail önderliğindeki Şii Türkmen tehdididir. Safevi devletinin 16. asır metinlerinde geçen adı Türkmen devletidir. Şah İsmail’in Anadolu’dan koparıp büyük imtiyazlarla İran’a götürdüğü birkaç yüz bin Türkmen tarafından kurulmuştur. 1500 yılında meydana gelen bu hadiseyi Trabzon’da şehzade olan Selimşah endişe ile takip ediyordu. Şehzade endişeli, saray endişeli idi. Ancak saray bir çözüm bulamamış, Şehzade Selimşah ise çözümün kılıç olduğuna inanmış ve bu inancı sayesinde Taht-ı Osmaniye yükselmiştir. Yavuz’un hayatta bulunan iki ağabeyi şehzade vardır. Onlar bu düğümü çözebilecekleri hususunda inandırıcı olmadıkları için tahttan mahrum kalmışlardır.

Yavuz’un Pan-İslam Şark politikası, oğlu Kanuni tarafından takip edilmemiş, Osmanlı Türkiye’sinin geleceği doğuda değil batıda görülmüştür. 1520’de babasının yerine geçen Sultan Süleyman ilk 3 seferini Batı’ya yapmış, ancak 4. seferinde İran üzerine yürüyerek Irak’ı İran’dan alıp Basra körfezine çıkabilmiş, bu müddet içinde Şii Türkmen Safevi rejimi İran’da kökleşmiştir. Daha açık ifadeyle Şah İsmail’in Sünni Türkmen Akkoyunlulardan aldığı İran’ı, Sünniliğe döndürmek mümkün olmamıştır. İran, çevresinde kendisini tehdit eden Türkiye, Türkistan, Hindistan gibi üç kudretli Sünni Türk imparatorluğuna rağmen, hâkimiyetini devam ettirmiştir. Sünni Türkiye ile Türkistan’ın arası kesilmiş, Türkistan dışa kapalı bir ülke haline gelmiştir. Türklük büyük zarar görmüştür. Doğu Türk âleminin Rus hâkimiyetine girmesinin uzak temelleri atılmıştır. Şah İsmail derecesinde Türklüğe zarar veren hiçbir Türk’ü tarih kaydetmiyor.

Yavuzun halefi ve tek oğlu Sultan Süleyman’ın babasının radikal doğu politikasını Osmanlı Devletinin ikinci derecede meselesi halinde görmeye zorlayan sebep Avrupa’da Charles Quint’in ortaya çıkmasıdır. İspanya kralı Charles-Quint’in önce Almanya imparatorluğunu ele geçirerek Avrupa’nın yarısına hâkim olması, Fransa’yı ezmesi, İngiltere’yi tehdidi Avrupa’nın üçte birine hâkim olması sebebiyle bir Avrupa devleti olan Osmanlı’nın Avrupa ve Akdeniz’deki hâkimiyetini devam ettirmesini tehdit etmiştir. Sultan Süleyman’ın politikalarını Batı’ya yoğunlaştırmasının en büyük sebebi budur.

Kanuni’nin fetihleri babası Yavuz’unkinden az değildir, fakat fazla elde tutulamamış, büyük kısmı daha 18. asır girmeden elden çıkmıştır. Yavuzun fetihleri ise kalıcı olmuştur. Anadolu’daki fetihlerini Türkiye her zaman muhafaza etmiştir. Fethettiği Arap ülkelerindeki Osmanlı hâkimiyeti ise 1918’e kadar 4 asır devam etmiştir.
Yavuz dedesi Fatih’in planladığı Cihan Devletini gerçekleştiren kişidir. Ancak Fatih’in planladığı ve 49 yaşında şüpheli ölümü ile gerçekleştiremediği Cihan devleti daha fazla Batı’ya dönüktür. Yani Kanuni’nin politikasına paraleldir. Yavuz ise mecburen Doğu’ya dönmüştür.

Vaktiyle Şii Fatımiler, İslam âlemini ikiye bölmüşlerdi. Salâhaddîn Eyyûbî haklarından gelmişti. Şimdi İslam âlemine aynı oyunu Şah İsmail adlı bir Türkmen şeyhi oynuyordu. Kürtler Tebriz’deki Şah ile İstanbul’daki padişah arasında kaldılar. Hepsi Şah’ın tebaası idiler. Fakat Sünnilikten ayrılmadılar ve padişah’ın tarafına geçtiler. Zira Şah Türkmen beylerine verdiği akıl almaz imtiyazları Kürt beylerine tanımamıştı.

Coğrafi bir mücadele olduğu ortadadır. Ancak manevi bir mücadele olduğu da gerçektir. Şah İsmail’in törenle Ebu-Bekr, Ömer, Osman, Aişe gibi İslam büyüklerine lanet ve küfür ettirmesi, öz annesi dâhil Şii olmayı reddeden Sünnileri öldürtmesi, kılıç ve kan siyaseti, Müslümanları müteessir etmişti. Büyük tepki doğurmuştu. “Babacığım” diye riyakârca yaltaklandığı Sultan Bayezid’in topraklarını çiğnemesi, Anadolu’da ihtilaller çıkarması, Anadolu halkını Şia’ya ve kendisini imam tanımaya daveti mağrur Osmanlıyı alt üst etmişti.
Yavuz ulema meclisini 1514’te topladı. Şeyhulislâm Zenbilli Ali Edendi, Şah’ı tekfir eti. Kazasker Sarıgürz Nureddin Hamza Edendi, ünlü fetvayı kaleme aldı.

Yavuz’un İran’a yaptığı hazırlık ve masraf dedesi Fatih’in Otlukbeli seferi için yaptıklarından iki misli olduğu biliniyor. Otlukbeli’nde İran’ın Türkmen Şah’ı Uzun Hasan amacı Osmanlıyı Anadolu’dan atmak idi. Uzun Hasanın ittifak kurduğu Avrupalıların amacı ise Osmanlıdan Rumeli’yi almaktı. Uzun Hasan Şah İsmail’in anne tarafından büyükbabasıdır. Ama Sünni-Hanefi idi. Onun tehdidi sadece Osmanlıyı yıkmaktı. Anadolu’yu Şiileştirmek gibi bir amacı yoktu. Uzun Hasan dönemi İran’da çoğunluk mezhep ise Sünnilikti. Ancak Uzun Hasan Avrupa devletleriyle ittifak etmesi yönüyle Osmanlı için ciddi bir tehlike arz ediyordu.

Yavuz, Çaldıran’da Safevi tehlikesini bertaraf ettikten sonra yönünü güneyindeki komşusu Memluk üzerine çevirdi. Dedesinin politikalarını radikal bir şekilde izleyerek babası zamanında alınan yenilgilerin öcünü almak istiyordu. Nitekim Halep yakınlarında Mercidabık denilen yerde Memluk ordusunu sultanlarıyla beraber imha ve Memluk ordusunda bulunan Abbasi halifesini [3] esir etti. Halep şehrine girince Ulu Cami’de halife olarak adına hutbe okuttu. O andan itibaren resmi vesikalarda Halife tabiri yer almıştır. Ridaniye savaşı sonrasında Kahire’nin fethinden sonra “Hadimü’l- Haremeyni’ş- Şerifeyn, Sultan-ı Arab ve’l- Acem, Padişah-ı İslam” diye anıldı.

Halifelik sıfatına Şah İsmail’in imamlığını ilanı sebebiyle ehemmiyet vermiştir. Hicaz’a yüklü miktarda altın sadaka göndermiştir. Kahire Mekke ve Medine’deki önde gelen kişilere ağır hediyeler yollamıştı. Hilafetine hiçbir taraftan itiraz edilmedi. Yavuzun hilafetini şüpheli görenlerin siyasi maksatları olduğu İsmail Hakkı Danişmend, İ.H Uzunçarşılı gibi büyük tarihçiler tarafından tespit edilmiş ve bu büyük tarihçiler bu iddialara bir ehemmiyet verilmemesi gerektiğini belirtmişlerdir. Yavuz’un 50 yaşında ve kısa bir saltanattan sonra ölmesi dedesi Fatih’in 49 yaşında fakat uzun bir saltanattan sonra ölmesine benzer. Politikaları tamamlanamamıştır.

Yavuz 1470 yılında babası henüz Şehzade iken, babasının sancak beyi olduğu Amasya’da, Dulkadiroğlu Alâeddin Bozkurt Bey’in kızı Ayşe Hatun’dan doğdu. Fevkalade yüksek bir tahsil gördü. 1481’den önce dedesi Fatih tarafından İstanbul’a çağrıldı. Çok küçük bir çocuktu. Dedesinin kendisini kucağına alıp sevdiğini, o sırada derin saygısından dedesi Fatih’in yüzüne kucağında iken ancak bir an için başını kaldırıp bakabildiğini sonradan padişahlığında anlatmıştır. Bir müddet İstanbul sarayında terbiye görüp Amasya sarayına babasının yanına iade edildi. 1481’de Fatih ölüp İkinci Bayezid tahta geçince Şehzade Selim de 11 yaşında olduğu halde, 3 ağabeyi ile beraber İstanbul’a geldi. 1487’de 17 yaşında iken Trabzon sancak beyliğine tayin edildi. Trabzon’a annesiyle beraber gitti ve annesi Trabzon’da öldü.

Sert karakteri dolayısıyla “Yavuz” denen Şehzade Selim-Şah Han’ın 24 yıl süren Trabzon valiliği onu politikanın ve askeri hayatın içine attı. Trabzon, serhat idi. Kafkasya’ya ve İran’a karşı serhat. 1500’e kadar Kafkasya ve İran’da Sünni Türkmen Akkoyunlu’lar hâkimdi. Osmanlı devleti ile bir problemleri yoktu. Uzun Hasan Padişahın vasiyeti sebebiyle 1473’ten son bir daha asla Osmanlı ile karşı karşıya gelmemeye dikkat etmişlerdi. Ama 1500’de Şah İsmail yıldırım darbesiyle Akkoyunlu hanedanı yıktı ve dedesi Uzun Hasan’ın vasiyetini kulak ardı ederek Osmanlı ile uğraşmaya ve Osmanlıyı yıkmaya çalıştı. Bu durum Şehzade Selim’in İkinci Bayezid’in 8 oğlu [4] arasında (ki 4.’leri idi) parlamasına zemin hazırladı.a (ki 4.’leri idi) parlamasına zemin hazırladı.
Son düzenleyen Baturalp; 13 Kasım 2016 19:54 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Quo vadis?