Arama


DERF_YORK - avatarı
DERF_YORK
Kayıtlı Üye
6 Mart 2009       Mesaj #4
DERF_YORK - avatarı
Kayıtlı Üye

KUZEY HİNDİSTAN’DA MÜSLÜMAN EGEMENLİĞİ


(y. 1200-1526).


12. yüzyılın ikinci yarısında Gazne’ye egemen olan Gurlular, Harezmşahların baskısı karşısında 1175’ten sonra Kuzey Hindistan’a yöneldi. Sultan Gıyaseddin Muhammed’in kardeşi Muizzeddin Muhammed ve Memlûk komutanlarından Kutbeddin Aybeg’in öncülük ettiği ilk Gurlu akmları Racputların yenilgiye uğratılmasıyla sonuçlandı. Delhi’nin ele geçirilmesinden (1193) sonra yeni fetihler için bölgede bırakılan Kutbeddin Aybeg, Ganj Vadisinde yeni akınlara girişti. Bu arada İhtiyareddin Muhammed Bahtiyar Halaci komutasındaki paralı birlikler Bihar’ı ve Bengal’in bir bölümünü işgal etti. Muizzeddin’in ölüiîıü (1206) üzerine Lahor’da başa geçen Kutbeddin Aybeg, Delhi Sultanlığı’ nın ilk hükümdarı olarak Muizzi hanedanını başlattı. Gurlu tahtı üzerinde hak iddia eden Taceddin Yıldız’ı yendikten (1208) sonra Gazne’yi ele geçirdiyse de çok geçmeden Hindistan’a çekilmek zorunda kaldı. Yerine geçen damadı Şemseddin İltutmuş (hd 1211-36) Pencap’taki rakiplerini alt ederken, Cengiz Han’ın ordularıyla doğrudan bir çatışmaya girmekten kaçındı. Bengal’de baş gösteren ayaklanmayı bastırdı ve bazı önemli Racput merkezlerini ele geçirdi. Ölümünden sonra başlayan iç çekişmeler 1246’da Gıyaseddin Balaban’ın naipliği üstlenmesiyle sona erdi. 1266’da da sultan olan Balaban etkili bir yönetim sistemi kurdu. Moğol akınlarına karşı savunmada kalarak Hindistan’daki Müslüman egemenliğini pekiştirmeye öncelik verdi. Bu arada yönetimde ve orduda Hindistan doğumlu Müslümanlara da yer vermeye başladı.

Balaban’ın ölümünü izleyen karışıklık döneminde yeni soylulara dayanan II. Firuz Şah (hd 1290-96), darbeyle tahtı ele geçirerek Halaciler hanedanını kurdu. Dekkan’a yönelik başarılı seferden yüklü bir ganimetle döndükten sonra kayınpederi Firuz Şah’ı öldürerek başa geçen Alaeddin Halaci (hd 1296-1316), gelirleri artırmak amacıyla arazi ve vergi sistemini yeniden düzenleyerek sürekli bir ordu oluşturdu. Gucerat’ı ve Racasthan’ın önemli merkezlerini aldıktan sonra daha güneydeki Hindu krallıklarını da Delhi’ye bağladı. Bu arada kuzeyden gelen Moğol akınlarını durdurdu. Üçüncü Halaci sultanı Kutbeddin Mübarek Şah’ın (hd 1316-20) öldürülmesinden sonra taht Tuğluklular hanedanının kurucusu Gıyaseddin Tuğluk’un (Gazi Melik) eline geçti.

Gıyaseddin Tuğluk kısa yönetim döneminde (1320-25) sultanlığın otoritesini yeniden sağladı. Yerine geçen oğlu Muhammed bin Tuğluk (hd 1325-51) Dekkan’ı ve yarımadanın güneyini doğrudan Müslüman egemenliği altına almaya yöneldi. Ama güneydeki Devletâbad’ı ikinci bir başkent yapmaya çalışması ve kuzeyde askeri serüvenlere girişmesi, bir dizi ayaklanmaya ve denetimi yitirmesine yol açtı. Vicayanagar gibi yeni Hindu devletleri ortaya çıkarken, Dekkan’ m büyük bölümünde yönetim Behmenile- rin eline geçti (1347). Muhammed’den sonra sultan olan yeğeni III. Firuz Şah (hd 1351-88), Dekkan’la uğraşmaktan vazgeçerek genelde barışçı bir politika izledi. Soylulara ve din adamlarına verdiği ödünler, merkeziyetçi arazi ve vergi sisteminin bozulmasına yol açtı. Bununla birlikte bayandırlık ve sulama alanında önemli işler başardı.

Delhi Sultanlığı, Firuz Şah’ın her biri farklı soylu gruplarına dayanan oğulları arasındaki iç savaş ve tam bir yıkıma yol açan Timur ordularının istilası (1398-99) sonucunda Seyyidler hanedanının yönetimi (1414-51) altına girdi. Bu gelişme sultanlığı öteki Müslüman ve Hindu devletleriyle çekişen küçük bir hükümdarlık durumuna düşürdü. Kuzey Hindistan’ın çok sayıda küçük devlete bölünmesine karşın, ekonomik ve siyasal yaşam canlılığını bu dönemde de korudu. Pencap’ta egemen konuma geçtikten sonra Seyyidler hanedanının yerini alan ve Afgan kabilelerinin yardımıyla Delhi Sultanlığı’nı bir ölçüde eski gücüne kavuşturan Ludiler (Afgan) hanedanı (1451-1526), iç bölünmeler nedeniyle Babür’ün akınlarına direnemeyerek 1526’da yıkıldı. Afgan kökenli Surilerin Delhi’de kurduğu yeni sultanlık (1540-55) çok geçmeden Hindistan’a egemen olan Hint-Türk İmparatorlu- ğu’na (Babürlüler) bağlandı.

GÜNEY HİNDİSTAN’DAKİ MÜSLÜMAN DEVLETLER (y. 1350-1680)

Ad:  7.JPG
Gösterim: 1286
Boyut:  60.3 KB

Behmeniler. Delhi sultanına karşı ayaklanan soyluların desteğiyle bağımsızlığını ilan eden (1347) ve Ahsenâbad’ı (Gulbarga) başkent edinen Alaeddin Behmen Şah, konumunu pekiştirmeye ağırlık vererek Dekkan Platosunun batı yarısını tam bir denetim altına aldı. Onun oğlu I. Muhammed Şah (hd 1358-75), Vicayanagar ve Telingana devletleriyle savaşarak Krişna ve Tungabhadra ırmakları arasındaki verimli ovaların bir bölümünü ele geçirdi. Bir karışıklık döneminden sonra başa geçen II. Muhammed (hd 1378-97) bazı toprak kayıplarına karşın düzeni yeniden sağladı. Bu arada Dekkanlı eski soylular ile dışarıdan gelen Arap, Türk ve Fars kökenli soylular arasındaki çekişme giderek öne çıkmaya başladı. Kültürel bir canlanmaya öncülük eden ve denge unsuru olarak Hintli soylulara önemli makamlar veren Taceddin Firuz (hd 1397-1422), Vicayanagar’a yönelik başarılı iki seferin ardından ağır bir yenilgiye uğrayınca yerini kardeşi I. Şahabeddin Ahmed’e (hd 1422-36) bırakmak zorunda kaldı.

Behmeni başkentini Muhammedâbad’a (Bidar) taşıyan Ahmed, yayılmacı bir politika izleyerek Telingana topraklarının büyük bölümünü ele geçirdi. Ayrıca kuzeydeki Müslüman Malva, Gucerat ve Faruki (Handeş) sultanlarıyla da çatışmalara girdi. Gu- cerat’a karşı girişilen seferler (1429-30) soyluların daha da şiddetlenen çekişmeleri yüzünden sonuçsuz kaldı. Zayıf bir hükümdar olan II. Ahmed (hd 1436-58) yeni soylulara dayanmaya yöneldi.

Başarılı bir yönetici olan Mahmud Gavan’ın vezirliği sırasında 1466-81) Behme- niler en geniş sınırlarına ulaştı. Mahmud Gavan’ın güçlü bir merkezî yönetim oluşturma çabaları, soyluların muhalefeti nedeniyle başarısızlığa uğradı. Küçük yaşta başa
feçen Şahabeddin Mahmud döneminde 1482-1518) Behmeni topraklarının parçalanmasıyla yerel hanedanlara dayanan bir dizi devlet ortaya çıktı.

Behmenilerin ardılları.


Sonradan Behme- nilerin yerini alan Beridşahiler hanedanı Bidar’a egemen olurken, öteki Behmeni topraklarında Bicapur, Berar, Ahmednagar ve Golkonda devletleri kuruldu. Bu devletlerin en büyükleri olan ve bir süre sonra Şiiliği benimseyen Ahmednagar, Bicapur ve Golkonda, 16. yüzyılda birbirlerine üstünlük sağlama mücadelesinde zaman zaman Vicayanagar’ı da içine alan ve sürekli değişen ittifaklara girdiler. Öteki iki küçük devlet bu ittifaklara dayanarak bağımsızlıklarını korumaya yöneldiler. Giderek güçlenen Vicayanagar’m 1565’te ortak bir seferle yenilgiye uğratılmasından sonra Bicapur ile Golkonda güney yönünde yayılmaya başladı. Bu arada Bicapur’la anlaşmaya vararak 1577’de Berar’ı topraklarına katan Ahmednagar’ın yükselişi, 1580’lerde iç bölünmelerin etkisiyle tersine döndü. Bu durumdan yararlanarak Ahmednagar’ın içişlerine karışan Babürlüler, 1595-97 arasındaki savaşlarla Berar, Handeş ve Ahmednagar topraklarının önemli bir bölümünü ele geçirdi.
Güneye çekilen Ahmednagar soylularının Bicapur ve Golkonda desteğinde yürüttüğü direniş hareketi, başlangıçta sağlanan başarılara karşın 1621’de kırıldı. Son Ahmednagar sultanı 1633’te Devletâbad’da teslim oldu. Babürlülerin üstünlüğünü kabul etmek zorunda kalan (1636) Bicapur ve Golkonda, bağımsız varlıklarını ancak 50 yıl daha sürdürebildiler. Güneyde Babürlülere karşı koyan tek güç olarak Hindu Marathalar kaldı.
Ad:  8.JPG
Gösterim: 995
Boyut:  34.4 KB

VİCAYANAGAR İMPARATORLUĞU (1336- 1646).


Delhi Sultanlığının Dekkan’dan çekilmesinden (1329) sonra çeşitli Hindu krallıkları ortaya çıktı. Bu arada daha önce Delhi Sultanlığının hizmetinde çalışan Ha- rihara ve Bukka adlı iki kardeş, yerel toprak sahiplerinin desteğini alarak önemli bir güç durumuna geldi. Vicayanagar’ı başkent edinerek bağımsızlığını ilan eden I. Harihara (hd 1336-56), güneydoğu kıyısındaki Nellor' dan batıdaki Badami’ye kadar uzanan topraklar üzerinde gevşek bir egemenlik kurdu. 1345’te Hoysala topraklarını ele geçirdikten sonra, yönetimini pekiştirmeye ağırlık verdi. Yerine geçen kardeşi I. Bukka (hd 1356-77) Behmenilerle giriştiği bir dizi savaşırı ardından Krişna Irmağını sınır olarak kabul etti. Onun oğlu II. Harihara (hd 1377-1404) kuzeydoğudaki Reddi Krallığından bazı topraklar aldı ve Behmeni baskısını kırdı. Ayrıca kıyı limanları aracılığıyla ticaret gelirlerini artırdı. Her üç kral döneminde de yerel yönetimin hanedan üyelerine bırakılması, merkezî bir yapı oluşturulmasını güçleştirdi. II. Harihara’nın ölümünü izleyen iç savaşın ardından başa geçen I. Devaraya’nın (hd 1406-22) Telingana’nın içişlerine karışması Orissa Krallığı’yla uzun süreli bir çekişmeyi başlattı. Bu dönemde orduyu yeniden düzenleme yolunda atılan adımlar, özellikle II. Devaraya’nın (ö. 1446) Orissa Krallığı’na ve Behmenilere karşı yürüttüğü savaşlarla ve merkezî yapıyı güçlendirmesiyle daha da ileriye götürüldü. 1450’lerde ve 1460’larda Orissa Krallığı, 1470’lerde de Behmeniler karşısında uğranan toprak kayıpları, yeni bir hanedanın başa geçmesine yol açtı.

Kabile şefliğinden yükselerek tahtı ele geçiren Narasimha Saluva (hd 1485-90), krallığa düzeni yeniden getirdi. Ondan sonra naip olarak yönetimi elinde tutan Narasa Nayaka (hd 1490-1503), Tamil ve Karnata- ka bölgelerini denetim altına alarak krallığı güneydeki eski sınırlarına ulaştırdı. Ardılı Vira Narasimha (hd 1503-09) tahta doğrudan el koyarak (1505) kendi hanedanını kurdu. Bölgenin denizaşırı ticaretini ele geçirmeye başlayan Portekizlilerden batı kıyısındaki Goa’yı geri almakla birlikte, Portekizlilerle ticari ilişkilerini geliştirmeye önem verdi. Yerine geçen kardeşi Krişna Deva Raya (hd 1509-29) yönetiminin ilk 10 yılında otoritesini pekiştirdikten sonra, Orissa kralını yenilgiye uğratarak kalıcı bir barış sağladı. Bicapur’a etkili akınlar düzenleyerek Müslüman devletler üzerinde üstünlük kurdu. Öte yandan Portekizlilerle ticari bağları daha da güçlendirdi. Ölümünden sonra baş gösteren iç ayaklanmaların ve dış saldırıların üstesinden gelemeyen Açyuta Deva Raya (hd 1529-42) bir süre sonra yönetimi baş saray görevlisi Rama Raya’yla paylaşmak zorunda kaldı. Sadaşiva döneminde (1542-76) yetkileri elinde toplayan Rama Raya, Müslüman devletler arasındaki çekişmelerden yararlanmaya yöneldi. Bu yoldan sağladığı kazançlar Müslüman devletlerin birleşmesi ve Rama Raya’yı ağır bir yenilgiye uğratması sonucunu doğurdu. Başkent Vicayanagar yağmalanarak yerle bir edildi.

Bu yenilgi krallığın yıkılması sonucunu doğurmamakla birlikte, merkezî denetimin zayıflamasına ve güneyde küçük bağımsız devletlerin ortaya çıkmasına yol açtı. Başkenti Penugonda’ya taşıyarak yeni bir ordu kuran Rama Raya’nm kardeşi Tirumala, 1570’te kendisini kral ilan ederek dördüncü ve son Vicayanagar hanedanını başlattı. Yerine geçen oğlu I. Şriranga (hd 1572-85), Bicapur saldırısını püskürtmek için dayandığı Golkonda’ya doğuda geniş topraklar vermek zorunda kaldı. Onun kardeşi I. Venkata (hd 1585-1614) bu toprakların bir bölümünü geri almanın yanı sıra güneydeki ayaklanmaları bastırarak krallığın dağılmasını bir süre için geciktirdi. Ama ölümünü izleyen iç savaş Vicayanagar’ı doğu kıyısına sıkışmış küçük bir güç durumuna düşürdü. Bu durumdan yararlanan Bicapur ve Golkonda, Babürlülerin desteğiyle 1652’de güneydeki toprakların işgalini tamamladı.

HİNT-TÜRK İMPARATORLUĞU (1526-1761).


Küçük devletlere bölünmüş Hindistan’ı tek bir imparatorluk altında birleştiren Babürlüler hanedanı, aynı zamanda siyasal, toplumsal ve kültürel alanda büyük bir ilerleme sağlayarak bu ülkeyi dünyanın en zengin ve güçlü devletlerinden biri durumuna getirdi. Bu arada Avrupah devletlerle ticari ilişkiler de giderek gelişti.

Kuruluş dönemi.


Çağatay Türklerine katılmış Moğol kökenli bir boydan gelen ve Fergana’da hüküm süren Babür, Semerkand’ı ele geçirme girişimlerinden sonuç alamayınca Kâbil’i merkez edinerek Hindistan’a yöneldi. Pencap’ı almak için giriştiği, başlangıcı 1519’a değin uzanan akınlarm ardından, Ludiler hanedanının iç çekişmelerinden yararlanarak Delhi üzerine yürüdü. Nisan 1526’da Panipat’ta üstün Ludi kuvvetlerini yenilgiye uğratarak Delhi ve Agra’yı aldı. Daha sonra Mevar hükümdarı Rana Sanga’nın öncülük ettiği Racputlar karşısında parlak bir zafer kazandı (Mart 1527). Afgan kabilelerle birleşerek doğuda saldırılara girişen Ludi ordusunu Ghaghara’nm Ganj’la birleştiği yerde dağıtarak (Mayıs 1529) son direniş odağını da kırdı. 1530’da öldüğünde oğlu Hümayun’a (hd 1530-56) İndus’tan Bihar’a ve Himalayalar’dan Gvalior ve Çhanderi kalelerine kadar uzanan, ama düzenli bir yönetimden yoksun geniş topraklar bıraktı.

Belirli bölgeleri kardeşlerine verdiği için etkili bir yönetim kuramayan ve Kalincar, Malva ve Gucerat’ı ele geçirme girişimleri sonuçsuz kalan Hümayun, Delhi tahtı üzerinde hak iddia eden Şîr Şah Sur’a yenilince (1539) kuzeybatıya çekilmek zorunda kaldı. 1543’te sığındığı Iran şahından sağladığı destekle Kabil’de yeniden egemenlik kurduktan sonra, İndus’u geçerek 1555’te Suriler hanedanına son verdi. Ertesi yıl bir kazada ölünce yerine Pencap valisi olan 14 yaşındaki oğlu Ekber geçti.

Ekber (hd 1556-1605).


Ekber’in naipliğini üstlenen Bayram Han, Suri veziri Hemu’nun yarattığı tehdidi ortadan kaldırdıktan sonra Kuzey Hindistan’ın büyük bölümünü yeniden Babürlü egemenliği altına almayı başardı. 1560’ta Bayram Han’ı uzaklaştırarak yönetimi eline alan Ekber, 1562’de Amer racasının kızıyla evlenerek egemenliğini tanıyan Racputlarla güçlü bir ittifak kurdu. Ardından giriştiği fetihlerle Codhpur, Bhatha (Reva), Gakkhar ve Gondvana’yı ele geçirdi. Bu arada Hindulardan alman vergileri kaldırarak dinsel ayrımcılığa son verdi. Racasthan’da Babürlü egemenliğine karşı koyan Mevar’ın başkenti Çhitor Kalesi’ni düşürdükten (1568) sonra Mevar’ın bir bölümü dışında bütün bölgede denetimi eline geçirdi (1570). Gucerat’ın fethiyle (1573) batıda denize ulaşarak Portekizlilerle ilişki kurdu. Ardından doğuya yönelerek Bihar ve Bengal’i topraklarına kattı (1574-76). Bunu Keşmir (1586), Sind (1591), Orissa (1592), Belucistan (1595) ve Kandehar’m (1595) fethi izledi. Sonraki yıllarda Dekkan’da girişilen seferlerle Handeş ve Berar’m yanı sıra Ahmed- nagar’m bir bölümü de imparatorluğa bağlandı.

Dinsel baskıları ortadan kaldırarak Dini İlahi adı altında hoşgörüye dayalı bir inancı yaymaya çalışan Ekber, etkili bir merkezî yönetim kurdu, Farsçayı tek resmî dil olarak tanıdı ve kültürel birliği sağladı. Ayrıca mimarlık, müzik, resim ve edebiyat alanlarında Hindu ve İslam öğelerinin kaynaştırıl- masına ön ayak oldu.

17. yüzyıldaki gelişmeler


Son yıllarında babasına karşı ayaklanmasına karşın tahtın vârisi ilan edilen Selim, başa geçtikten birkaç ay sonra Cihangir (hd 1605-27) adını aldı. Bir dizi başarısız seferin ardından 1614’te Mevar’a, 1620’de de Kangra’ya boyun eğdirdi. Dekkan’da Melik Amber’in öncülük ettiği direnişi kırarak (1621) Ahmednagar, Bicapur ve Golkonda’yı vergiye bağladı. Bu arada Cihangirin 1611’de evlendiği Mihrü’n-Nisa (Nur Cihan) akrabalarıyla birlikte saray yönetimine egemen oldu. Cihangir’in üçüncü oğlu Hürrem (sonradan Şah Cihan) başlangıçta bu hizip içinde yer almasma karşın, 1622’de Nur Cihan’la çatışmaya girerek ayaklandı. Öteki hiziplerin de katıldığı bu iç savaş sırasında gücünü artıran Mehabat Han adlı komutan Nur Cihan hizbini saf dışı ederek kısa bir süre yönetime ağırlığını koydu. Yönetimi boyunca babasının dinsel hoşgörü ve kültürel gelişmeleri destekleme politikalarını sürdüren Cihangir, aynı zamanda hukuk düzenini pekiştirici önlemler aldı.

Tahtın öteki vârislerini daha önce ortadan kaldırdığı için kolayca başa geçen Şah Cihan (hd 1628-58), yönetiminin ilk yıllarında Dekkan valisinin ve Bundelkhand’ın Hindu hükümdarının başlattığı ayaklanmalarla uğraştı. Dekkan’da Ahmednagar’m başkenti Devletâbad’ı ele geçirerek Bicapur ve Golkonda’yı egemenliğini tanımaya zorladı. Marathalarla ortaya çıkan sorunlara barışçıl bir çözüm getirdi. Babasının döneminde yitirilen Kandehar’ı geri almaya yönelik girişimleri İran’la ilişkilerin bozulmasına yol açtı. Semerkand’ı fethetme çabalan (1639- 46) İran’dan destek gören Özbeklerin direnişi yüzünden başansızhkla sonuçlandı.

1657’de ağır bir hastalığa tutulan Şah Cihan’ın en büyük oğlu Dara’yı vâris ilan etmesi öteki oğullarının ayaklanmasına yol açtı. Kardeşlerini alt eden Evrengzib, babasını göz hapsine alarak tahta geçti. 1666’da ölen Şah Cihan, hükümdarlığında Tac Mahal gibi görkemli yapıları yaptırmanın yanı sıra yönetim sistemini geliştirdi ve arazi vergisini üçte birden yarı yarıya çıkardı.
Başkenti Agra’dan Delhi’ye taşıyan Evrengzib (hd 1658-1707), İslam kurallarını katı bir biçimde uygulayarak Hindulara yönelik çeşitli baskı ve kısıtlamalara girişti. Babürlü topraklarına saldırılar düzenleyen Marathaları yenilgiye uğratarak dolaylı bir denetim kurdu Assam’a ve sınır bölgelerine karşı düzenlediği seferlerde bazı başarılar elde etmekle birlikte, devletin mali kaynaklarını önemli ölçüde tüketti. Bu arada izlediği politikalar Çatların (1669) ve Sihlerin (1675) ayaklanmasına yol açtı. Codhpur’u ilhak etme girişimine tepki gösteren Racputlar, 1681’de geniş çaplı bir ayaklanma başlattı. Üçüncü oğlu Ekber’in desteklediği Racputları yendiyse de Codhpur’un direnişi sürdü.

Yönetiminin son 25 yılını Dekkan’da geçiren Evrengzib, Bicapur (1686) ve Golkonda (1687) topraklarını imparatorluğa bağladı. Ardından egemenlik altına almaya çalıştığı Marathaların direnişi yıpratıcı bir gerilla savaşma dönüştü. Evrengzib’in geride bıraktığı ağır sorunlar imparatorluğun dağılması sürecini başlattı.

Gerileme.


İki kardeşini öldürterek 63 yaşında tahta geçen I. Bahadır Şah (hd 1707- 12) Racputlarla barış yaptıktan sonra Pencap’taki Sihleri dağlık bölgelere sürdü. Cihandar Şah’m bir yıllık yönetiminin ardından darbeyle imparator olan Ferruh Siyer (hd 1713-19), kendisine destek vermiş olan Abdullah ve Hüseyin Ali Seyyid kardeşler tarafından devrildi. Muhammed Şah döneminin (1719-48) başlarında bütün yetkileri ellerinde toplayan Seyyid kardeşleri yenilgiye uğratan Dekkan valisi Mir Kamereddin (Asaf Cah) fiilen bağımsız bir yönetim oluşturdu ve Haydarâbad Nizamlığı olarak bilinen bir hanedan kurdu. Bunu Ayodhya, Bengal, Bihar ve Orissa izledi. Marathalar da 1731’den sonra Kuzey Hindistan’a akınlar düzenlemeye başladı. İran hükümdarı Nadir Şah Kâbil’i alarak İndus’u geçtikten sonra Delhi’ye kadar ilerledi ve geniş çaplı bir yağma ve kıyıma girişti (1739). Bu istila yeni kopmalara yol açtı. Nadir Şah’m ölümü (1747) üzerine Kâbil’de bağımsızlığını ilan eden Ahmed Şah Dürrani, Pencap için sürekli bir tehdit kaynağı durumuna geldi.

Muhammed Şah’m oğlu Ahmed Şah döneminde (1748-54) yerel güçler arasındaki çekişmeden Marathaların desteğiyle üstün çıkarak vezirliği ele geçiren İmadü’l-Mülk, II. Alemgir’i (1754-59) başa geçirdi ve 1752’de Kâbil’e bırakılmış olan Pencap’ı geri aldı. Bunun üzerine yeni bir istilaya girişerek Delhi’yi kendisine bağlı bir vezire veren Ahmed Şah Dürrani, Maratha nüfuzunun sürmesi nedeniyle 1759’da Hindistan’a yönelik beşinci seferine başladı. II. Alemgir’i öldürterek III. Şah Cihan’ı tahta çıkaran İmadü’l-Mülk’e bağlı kuvvetler ile Marathaları Delhi yakınlarında bozguna uğrattı. Marathaların Kuzey Hindistan’ı ele geçirmek için gönderdiği yeni ordu Delhi’yi işgal etmekle birlikte yerel güçlerden umduğu desteği görmedi. Ocak 1761’de Panipat’ ta Afgan kuvvetleriyle giriştiği çarpışmada kesin bir yenilgi alarak dağıldı. Marathaların bütün Hindistan’ı birleştirme düşünü yıkan bu yenilgi Bengal, Bihar ve Orissa’yı denetim altında tutan İngilizlere Kuzey Hindistan’ın yolunu açtı. Ahmed Şah Dür- rani’nin Hindistan’dan çekilmesinden sonra, egemenlik alanı yalnızca Delhi ve çevresiyle sınırlanan Hint-Türk tahtı sembolik bir güç durumuna düştü.

MARATHALAR.

Ad:  9.JPG
Gösterim: 1135
Boyut:  52.4 KB

Maratha Devleti’nin kuruluşu. Marathaların yurdu olan Maharashtra, 17. yüzyılda güneyde Bicapur ve Golkonda, kuzeyde Hint Türk İmparatorluğu, batıda da AvrupalIların kurduğu yerleşmelerle çevriliydi. Ünlü Maratha önderi Şivaci, 1647-53 arasında Sahyadri Sıradağlarındaki dağınık kabileleri birleştirerek Bhima ve Nira ırmakları arasında uzanan toprakları egemenliği altına aldı. Ardından batı kıyılarına ve komşu Müslüman topraklarına yönelerek sınırlarını sürekli genişletti. Bu arada konumunu pekiştirmek için bir dizi yeni kale inşa ettirdi. Bicapur ve Hint-Türk kuvvetlerinin kendisini sindirme girişimlerini boşa çıkardığı gibi batı kıyısında önemli bir liman olan Surat’ı yağmaladı (1664). Güneyde asıl kuvvetlerini Bicapur’u ele geçirmeye ayıran Evrengzib’in uzlaşma önerisini kabul ederek Hint-Türk egemenliğini tanıdı (1665). Evrengzib’le görüşmek için gittiği Agra’da tutuklandıysa da kaçmayı başardı.

Şivaci bir süre anlaşmaya uyarak çatışmadan kaçındıktan sonra, 1670’te Surat’ı ikinci kez yağmalayarak Hint-Türk topraklarına saldırdı. Baglana’nm ardından Handeş ve Berar’ı ele geçirdi. 1672’de bölgeye güçlü bir Hint-Türk ordusunun gönderilmesi üzerine, bu kez Bicapur’a yöneldi. 1674’te Raigadh’da krallık tacı giydi. Hint-Türk saldırılarına karşı, cephe gerisini güçlendirme düşüncesiyle, Golkonda ile ittifaka girerek Bicapur’un Kamataka topraklarını fethetmeye başladı. Bu sırada oğlu Sambhaci ile anlaşmazlığa düştü ve bu sorunu çözemeden öldü (1680). Şivaci geride, oturmuş bir yönetim sistemi, güçlü bir hazine ve disiplinli bir ordu bıraktı.

Babasının yerine geçen Sambhaci, Babürlülere karşı ayaklanan Racputlarla ittifak kurmaya çalıştı. Ama ayaklanmayı bastırdığı gibi, Dekkan’da Bicapur ve Golkonda devletlerine de son veren güçlü Babürlü ordularına yenilerek 1687’de öldürüldü. Bunun üzerine Marathalar işgale karşı etkili bir gerilla savaşı başlattılar. Evrengzib’in 20 yıldan fazla süren seferleri Marathaları sindiremediği gibi, Hindistan’daki Babürlü egemenliğinin sarsılmasına yol açtı. Sambhaci’nin oğlu Şahu’nun yönetimi altında birleşen Marathalar, Balad Visvanath’ın pişva' lığa getirilmesinden sonra Malva, Gucerat, Baglana ve Handeş’te bazı toprakları ele geçirdiler. Ardından Haydarâbad nizamıyla bağımsızlıklarını güvence altına alan bir anlaşmaya vardılar (1719). Balaci Visvanath’ın geliştirdiği vergi toplama sistemi fethedilen toprakların bir dizi Maratha şefinin eline geçmesi sonucunu doğurdu.

Pişva olarak babasının yerini alan Baci Rao, Karnataka’ya düzenlediği iki seferle (1725-26) bu bölgeyi Maratha egemenliği altına aldı. Maratha topraklarına saldıran Haydarâbad nizamını yenilgiye uğratarak barış yapmaya zorladı (1728). Daha sonra Babürlü egemenliğindeki Malva, Bundelkhand ve Gucerat’a yönelerek bir dizi savaştan sonra Yamuna ve Narmada arasındaki toprakların resmen Marathalara bırakılmasını sağladı (1737). Maratha kralı Şahu, Nadir Şah’m Kuzey Hindistan’ı istilasından (1739) sonra çöken Hint-Türk İmparatorluğu’nu ayakta tutarak dolaylı bir nüfuz kurma politikasını benimsedi. Bu arada batı kıyılarında Portekiz yayılmasının durdurulmasıyla Maratha Devleti gücünün doruğuna ulaştı.

Maratha Konfederasyonu.


Baci Rao’nun ölümünden (1740) sonra yerine 19 yaşındaki oğlu Balaci Rao (hd 1740-61) geçti. Maratha şefleri üzerindeki denetimin zayıfladığı bu dönem Sindhia, Holkar, Bhonsle ve Gaekvor adlı Maratha devletlerinin ortaya çıkışına sahne oldu. Marathalar aynı dönemde Kuzey Hindistan’da Afgan hükümdarı Ahmed Şah Dürrani’yle şiddetli nüfuz mücadelesine giriştiler. Başlangıçta sağlanan başarılara karşın, Panipat’ta (1761) alman yenilgi Maratha üstünlüğüne büyük darbe vurdu. Daha sonra pişva olan I. Madhav Rao, Marathalarm konumunu yeniden güçlendirerek Delhi’yi aldı ve kukla bir hükümdar olan Civan Baht’ı başa geçirdi (1771). Madhav Rao’nun ölümünden sonra Maratha Devleti, Puna’da oturan pişva'nın sembolik önderliği altında bir konfederasyon biçiminde örgütlendi. Bu sırada Kalküta ile Ganj Ovası arasında üstünlük kuran İngilizler Marathalara yeni bir rakip olarak ortaya çıktı.

İngilizlerin Karnataka, Konkan, Bundelkhand ve Gucerat’ta yayılma çabaları, Maratha Konfederasyonu’nun Haydarâbad nizamı ve Mysore hükümdarı Haydar Ali’yle ittifak kurmasına yol açtı (1780). İttifak içindeki zayıf bağlardan yararlanarak önemli ilerlemeler sağlayan İngilizler, etkili saldırılar yönelten Haydar Ali’nin baskısı karşısında 1782’de Marathalarla anlaşmaya vararak girdikleri topraklardan geri çekildiler (1782). Maratha önderlerinden Mahadaci Sindhia’nm uzun çabalardan sonra Delhi’de sağladığı üstünlüğe ve 1795’te Haydarâbad Nizamlığı’na karşı kazanılan zafere karşın, Marathalarm çöküşü daha da hızlandı.

Rakip Maratha devletlerinin etki altına almaya çalıştığı pişva II. Baci Rao, 1802’de İngilizlere sığınarak Puna’da İngiliz kuvvetlerinin bulundurulmasını ve dış ilişkilerde İngilizlere danışmayı öngören Bassein Antlaşmasını imzaladı. Ertesi yıl Sindhia ve Bhonsle devletlerini yenilgiye uğratarak barışa zorlayan İngilizler, kendilerini bir süre uğraştıran Holkar Devleti’ne de 1805’te boyun eğdirdiler. İngilizlerin yönetim sorumluluğu almadan kukla hükümdarlar aracılığıyla sağladığı üstünlük, çok geçmeden karışıklıklara yol açtı. Bunun üzerine düzeni sağlamak için Maratha devletlerine daha ağır antlaşmaların dayatılması, 1817’de yeni bir ayaklanma dalgasını başlattı. Ama güçlerin eşit olmadığı bu savaş, yerel nüfuz sahiplerinin desteğini kazanan İngilizlerin kesin üstünlüğüyle sona erdi (1818).

kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 12 Ağustos 2016 21:18
Beni Ona sorsanız, 1 ölüyüm. Bana O'nu sorsanız tüm kalemlerim...