Arama

Grafik Sanatlar - Tek Mesaj #3

ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
20 Şubat 2009       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

Grafik Sanatlarda Tasarım İlkeleri


Tasarımın Tanımı ve Önemi


Tasarım tanım olarak; hayalde canlandırılan bir olayın, projesi çizimi veya üç boyutlu görüntüsü olarak uygulanan ve ortaya konulan eserlerin tümüne verilen isimdir. Bu tanıma göre tasarlarına, zihinde hazırlanan bir düşünceyi ve bir eylemi gerçekleştirmektir. Tasarım ise, zihinde tasarlanan bir düşüncenin, bir eserin ilk biçimi sayılabilir. Tasarı, çizilen ilk biçim anlamına gelmektedir. Tasarımın tam olarak ifade edilebilmesi için, zihinde tasarı halindeyken olgunlaşıp geliştirilmesi gerekmektedir. Tasarım, sadece grafik sanatlar için ele alınan bir kavram değildir ve her alanda tasarım olgusu söz konusudur. Grafik tasarıma geçmeden önce tasarımın tüm alanlardaki genel kavramlarını ifade etmek daha faydalı olacaktır.

Tasarım insanoğlu var olduğundan beri gündemdedir ve yaşamının bir parçası haline gelmiştir.
İnsan ihtiyaç duyduğu her şeyi beyninde olgunlaştırarak tasarıma dönüştürüp hayat standardını yükseltmiştir. Tasarım çabasına girerken bunları bazen duygularıyla bazen bilimsel çabalarıyla oluşturmuştur. Aslında dil de bir tasarım aracı değil midir? Beyinde tasarlanan sözcüklerin ardı ardına sıralanıp, cümle haline getirilmesi, daha sonra paragraf ve sayfalara dökülmesi söz tasarımlarının bir bütünüdür. Dilin nasıl doğduğu bilinmiyorsa, sanatsal tasarımında ortaya çıktığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak sanatsal tasarımın doğuşunun insanlık tarihinin başlamasıyla birlikte var olduğunu kabul etmek gerekir. Alet yapan insan ile ilgili rastlanabilen en eski izler, dört yüz bin yıl öncesine aittir.

İhtişamlı Mısır uygarlığı tasarım çalışmalarında dünyanın ilk ve en büyük örneklerini ortaya koymuştur, günümüz çağdaş mimarisiyle boy ölçüşecek derecede biçimlere sahip anıtsal eserler meydana getirmişlerdir. Geometrik düzenlilikle keskin doğa gözleminin bu kaynaşımı tüm Mısır sanatının özelliğidir.
Anadolu ve Mezopotamya kültüründe de benzer sanatsal tasarımları görmek mümkündür. Asur ticaret kolonilerinin Anadolu'daki faaliyetlerini konu alan kilden yapılmış mektuplardaki sanatsal niteliklerle, bu dönem insanının estetik tasarıma vermiş olduğu önemi açıkça vurgulamaktadır. Yunan ve Roma uygarlığında tasarım olgusu, kendinden emin, matematik hesaplamalara dayalı sağlam biçimlerin oluşturduğu eserlerdir. Her türlü fonksiyonelliğe sahip iki ve üç boyutlu nesneler en ince ayrıntılarına kadar geometrik yapılara dayalı olarak düzenlenmiştir

İslam dünyasında her türlü tasarım, inanç felsefesine dayalı bir anlayışla ele alınmıştır. İslam, teneffüs edilen ortamın, dokunulan her nesnenin işlev ve estetik açıdan Tanrı'yı hatırlatması ve O'nun her yerde hissedilmesini istemiştir. Aslında doğu dünyasına dayalı tüm sanatlarda bu üslubu görmek mümkündür. Çin, Hindistan, Orta Asya, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinde doğanın inanç dünyasına uygun ayıklanıp tasarlanması önemli bir anlatım tarzıdır.
Tasarımda somut gerçeklerin yakalandığı en önemli zaman dilimi Rönesans'tır. Çünkü doğa aklın süzgecinden geçirilerek her türlü tasarım mantığa dayandırılmıştır. Rönesans hareketi daha sonraki dönemlerde yapılan çalışmalara öncülük etmiştir. Buhar gücünün bulunuşu, yeni kıtalara yolculukların yapılması, elektrik, motor gücü gibi insanın yeni ufuklara taşınmasını sağlayan buluşlar tasarım olgusunu kökten etkilemiştir.
Yirminci yüzyıl bir tasarım çağıdır, endüstri ürünlerindeki milyonlarca çeşitte mal, estetik boyutuyla ele alınarak tasarlanmaktadır. Buna en iyi Örnek yirminci yüzyılın başında Almanya' da kutulan Bauhaus okuludur. Okulun kurucusu Walter Grapious, güzel sanatlar ve tasarım sanatlarının ortak köklerini bir araya getirerek, mimar sanatçı, zanaatkâr ve endüstri arasındaki bağları birleştirip, sanatla endüstrinin birbiriyle güzel bir uyum içinde olabileceğini ortaya koymuştur. 1950 yılından sonra büyük aşama kaydeden tasarım, başlangıçta sadece sanat eğitimi veren kurumlarda ana ders iken, bilim ve teknolojideki gelişmelere paralel olarak büyük bir değişim geçirmiş ve sanatın dışında her disiplindeki eğilime aynı derecede hitap eder duruma gelmiştir.

Tasarımda Konu


Tasarım çalışmalarında konu tek başına bir şey ifade etmez, ancak sonuca ulaşmak için öz ve biçim ilişkisini konu ortaya çıkarmaktadır. İnsanın yaşadığı ortamda her olay ve varlık bir tasarım konusudur. Tarih boyunca konular, insanın kendi yarattığı efsaneler, mitolojik öyküler, din ve toplumların arasındaki sosyal, ekonomik ve kültürel ilişkiler sanatsal tasarımın asıl kaynağını oluşturmaktadır. Tasarımda konu, sanatçının düşünce (tasarımlama) aşamasında ortaya koyduğu beyin fırtınası olarak da kabul edilebilir. Tasarımın bir amaca hizmet etmesi esas olduğuna göre, önce tasarıma temelteşkil edecek olan konunun iyi belirlenmesi gerekir.

Tasarımda Ön ve Arka Yapı


Tüm sanatsal tasarımlarda konunun seçilme biçimi, seçilme amacı ve hitap edeceği alanlar göz önüne alınarak, tasarlanacak çalışmada bir kurgu oluşturulur. Bu yapılan eylem bir sanat felsefesidir, felsefe pozitif bir bilim olmadığı için, değişmez konuları ve kuralları söz konusu olmayabilir, yani sürekli değişkenlik gösterebilir. Çağlar boyu meydana getirilmiş eserlerin analitik gözlemleri sayesinde sanat felsefesi, eserin arka ve ön kurgusundaki estetik kavramları, sanatçının geçirmiş olduğu mantık ve duygu değişimlerini ele alır, inceler.
Eserin ön yapısı, teknik ağırlıklı öğelerden oluşur ve göze hitap eden görsel kavramlardır. Daha çok estetik hazlar dikkat çekici konumdadır. Fakat eserde asıl düşünce arka yapı da denilen eserin ruhunun saklandığı kısımdır, sanat eserini rasgele bir eğlence, bir oyalanma ve oyun olarak düşünmek yanlıştır. Çünkü tasarımda ön ve arka yapının birlikte oluşturduğu kurgusal yapı, her eserde sanatçının ruhsal duygulanmalarını ve estetik felsefesini yansıtır.

A. Arka Yapının İfadesini Belirleyen Etkenler

Tasarım aşamasında, arka yapıyı meydana getiren birçok etken vardır. Bunlar sırasıyla ele alınacak olursa; psikolojik, sosyo kültürel, ekonomik ve endüstriyel etkenlerdir.

1. Psikoloiik Etkenler
Sanatsal tasarım içerisinde eserin arka yapısını belirleyenler arasında yer alan psikolojik etkenler, çeşitli teorilerle açıklanmaya çalışılmıştır. Çünkü psikoloji bilimi sanatın acıdan ve ümitten doğduğunu savunur. Ancak yirmi birinci yüzyıla giren dünyada bu fikir artık çok gerçekçi gelmemektedir. Sanatçı, iletişim araçları sayesinde küçülen ve adeta avucunun içine sığan bir dünyada yaşamaktadır. Dünyanın öbür ucunda olan bir olaydan etkilenmekte ve ortaya eserini koyabilmektedir. Yani sanatçı artık içine kapanık bir kişilik değildir, içe ve dışa dönük dünyası tasarım yaparken sanatçıyı etkilemektedir. Özellikle tasarım olgusunun çok önemli olduğu günümüzde, psikolojik etkilenme kuşkusuz çok daha yoğundur.
Sanayi devrimiyle birlikte toplumların değer yargıları değişmiş ve okulların, üniversitelerin dolup taştığı, yeni iş alanları ve üretimin sınırsızca pompalandığı, endüstri toplumunda basit bilgileri yorumlayıp, onlara yeni anlamlar kazandırmak tasarımcının asıl amacı haline gelmiştir.
Sanatsal tasarımlarda duyguya yer verilmesine rağmen, teknik ve bilimsel verilerde duygular kadar önemlidir. Günümüzde sanatın faydacılıktan uzak, sadece duygusal anlatımları tatmin eden bir düşünce biçimi olduğu savı, geçerliliğini yitirmektedir. Sanat artık insanların hizmetinde, insanın daha iyi yaşamasını sağlayan çevresini daha iyi çözümlemesine yardımcı olan ve yaptığı her eylemde onun yanında olan bir kavramdır. Örneğin Brezilya'nın önemli kentlerinden Brasil'deki kent tasarımlarında, binalar insan heykellerinden oluşmaktadır, yani heykelin içine girip mekân olarak kullanılabilmektedir. Sanat burada faydacı anlatım gibi görünmesine rağmen, insanın psikolojik açıdan farklı bir tasarım kavramını gerçekleştirmesini sağlamaktadır.

2. Sosvo-Kültürel Etkenler
Tasarımcının topluma karşı görev ve sorumlulukları vardır. Çünkü sanatçı insanlığın yeni bir ihtiyacını cevaplayacak türden duygu ve düşünceleri önceden sezinleyip bunları toplumun işine yarayacak biçimde tasarım haline sokabilmelidir.
Dilek Bektaş 'Çağdaş Grafik Tasarımın Süreci' adlı kitabında tasarımcının sorumluluğu için şöyle demektedir: "Sanat eseri tasarımcının elinden çıktıktan sonra, kendi malı olmaktan çıkar ve toplumun malı olur."
Bu tanımlamaya göre, toplum sosyal ve kültürel yapısı sanatçının tasarım etkinliklerine doğru orantılı olarak etki eder. Sanatçının tasarımlarında özgür olmasına rağmen, taşıdığı toplumun sosyal ve kültürel değerlerine ilgisiz kalacağı anlamına gelmez. Tarihte bunların örneklerini görmek mümkündür, örneğin bugünkü anlamda grafik tasarımcı sayılan ünlü Fransız afiş sanatçısı Lautrec, eserlerinde Paris'in gece hayatını görsel bir anlatımla ortaya koymuştur. Burada sadece afişlerin tasarımı söz konusu değil, sanatçının konu seçimi ve bunu işleyiş biçimi önemlidir. Yine 1917 yılında Rusya'da gerçekleşen Sovyet devrimini halka anlatmak ve benimseterek için grafik tasarımcılara önemli görevler verilmiştir. Ayrıca, uluslararası toplantılar, fuarlar ve olimpiyat oyunları için farklı dilleri konuşan insanları ortak iletişimlerde buluşturabilmek için grafik tasarımcıların geliştirdiği piktografik diller de sosyal ve kültürel etkenlere bir örnek teşkil edebilir.
Ünlü Türk grafik tasarımcısı İhap Hulusi, Ziraat Bankası'na hazırladığı afişlerinde köylünün hasadı kaldırdıktan sonraki umutlu ve sevinçli ruh halini çok iyi analiz ederek resimlemiştir. Bu sadece sanatçının çizim yeteneğinden kaynaklanmamakta aynı zamanda kendi toplumunu iyi tanıması, sosyal ve kültürel etkenleri tasarımlarında ön palana çıkarabilmesinden kaynaklanmaktadır.

3. Ekonomik ve Endüstriyel Etkenler
Bir grafik tasarımın arka yapısında yer alan en önemli etkenlerden birisi de, hiç kuşkusuz ekonomik ve endüstriyel etkenlerdir. Çünkü bir toplum uygarlık kavramını bu sözcükle yakalayabilir. Ekonomi ve endüstri eğer bu alanlardaki gelişimini tamamlayamamışsa, tasarımcının da yapabileceği bir şey yoktur. Yaratıclıktan ve yenilikten ziyade geleneksel bir yapı içerisinde eserlerini üretecektir. En başta ekonomik kalkınma endüstriyel kalkınmayla iç içedir. Özellikle 19. yüzyıl sonuna doğru Avrupa'da başlayan sanayi devrimi endüstriyel açıdan batıya büyük bir avantaj sağlamış ve endüstriyel ürünlerin eritilmesinde hedef kitle olarak tüketicinin seçilmesi ekonomi bilimiyle örtüşmesini sağlamıştır.
Üretimin ana kaynağı imalat olduğuna göre, mamul malın da çeşitli özelliklere sahip olması gerekmektedir, bunun başında ürünün tasarım olgusu gelmektedir, tasarımın tek başına üretimde söz sahibi olması da mümkün değildir. Tasarım endüstriyel üretimle uyumlu olmalı ve çoğaltımda sorun çıkarmamalıdır. Üretimin biçiminden ambalajına kadar tasarım aşamasında endüstriyle uyumlu olan mal ekonomikliğini sağlamış olacaktır.
Örneğin; matbaa teknolojisini bilmeyen grafik tasarımcımın yapacağı çalışmalar baskı teknikleriyle uyum sağlamayacağı için, endüstriyel açıdan uyumsuzluk gösterir ve üretim aşamasında özgünlüğünü kaybedebilir.

B. Grafik Tasarımda Ön Yapının İfadesini Belirleyen Etkenler

Grafik tasarımcı çalışmalarında arka yapıyı, genel bir etkilenme açısından psikolojik ve kültürel birikimlerle anlatmaya çalışır. Ancak bu ifadelerin somut anlamda biçimlendirilmeleri gerekir. Bu biçimlendirme tasarım içinde ön yapı elemanlarıyla kendisini gösterir. Arka yapıdaki ilkelerle, ön yapıdaki elemanların bir araya gelmesi tasarıma anlam kazandırır.

1. Çizgi
Çizgi, tüm tasarım alanları için vazgeçilmez bir kavramdır. Noktaların birleşmesinden çizgiler oluşur, birbirleriyle bağıntıları ve ilişkileri çoğalan gerilim noktalarının, kendi içlerinde birleşmesinden çizgi doğar. Bu anlamda çizgi, maddenin en küçük yapısını oluşturan moleküllere benzetilmektedir. Çizgi kendi başına bağımsız bir eleman değildir, noktalara bağlıdır. Buna dayalı olarak çizgi; yüzeylerin kesişmesi veya noktanın hareketi olarak tanımlanabilir.
Çizginin kâğıt üzerinde iki boyutlu, soyut bir anlatım ifade etmesine rağmen, insan psikolojisi üzerinde nesnelerin çağrışımını yapar. Yeryüzündeki dağların, ovaların, binaların yolların dış konturları çizgisel bir anlatım olarak ifade bulur. Küçük bir resimde birkaç milimetre genişliğinde ve birkaç santimetre boyunda çubuklar çizgi rolü oynarken, büyük yapılarda bir metreye yakın genişlikte 20–30 metre hatta daha fazla uzunlukta çıkıntı şeritleri ve benzeri kısımlar yine çizgi gibi etki ederler.
Çizginin grafik tasarımdaki rolü de burada başlamaktadır. Çünkü tüm anlatım unsurlarının temeli çizgiyle sağlanmaktadır. Çizginin kendi içinde kalın, ince, uzun, kısa, kırık düz ve buna benzer biçimleri ile gözde bıraktığı etki, ortaya konularak tasarımı temelden etkiler. Çizginin günümüzde işlevi (fonksiyonelliği) önemli derecede artmıştır. Özellikle teknik resim çalışmalarında çok önemlidir.

Grafik tasarımda birlik ve dengenin temel unsuru çizgidir. Tasarımın dengesini düzenlemeye veya var olan dengeyi anlamlı olarak bozmaya yarar. Doğada bulunan her varlık, tasarım açısından bir çizgi olarak ele alınırsa, nesnenin ayıklama sadeleştirme ve stilizasyon gibi tasarım elemanlarını üstlenmek çizginin görevleri arasındadır. Tasarımcılar çizginin bu görevi üzerinde ısrarla durmak zorundadırlar. Çünkü insan olarak sahip olunan tüm duygular; neşe, hüzün, canlılık, güzellik, kırgınlık, kararsızlık ve buna benzer duygular çizgiyle anlatılabilir, dolayısıyla tasarımda temel eleman çizgidir.
Çizgiye hâkim olan ve çizgiyle iletişim kurabilen sanatçı, bu soyut dili çözebiliyor demektir. Tasarım içinde çizgi, diğer elemanlarla birleşince daha fazla bir etkinliğe sahiptir. Bu elemanlar:
Renk doku, biçim, hareket v.b. dir. Çizginin insan kişiliğiyle de önemli bir bağlantısı vardır, ünlü ressam Paul Klee, çizgiyi yaşayan bir kişilik olarak tanımlamıştır.
Yine ünlü Fransız ressam Ingres; "Çizmeyi öğrenmek otuz seneden fazla zamanımı aldı, boyamak ise sadece üç günümü", diyerek çizginin önemini vurgulamaya çalışmıştır.

Çizgilerin yan yana, alt alta, ya da üst üste gelmesiyle, nesnenin soyut ya da somut olarak dokusal özelliği oluşur. Tasarım içinde çizgi, bir renge, açık koyu veya dokusal özelliklere sahip olabilir.
Renkle birleşince anlatım olanağı artar, renk çizgiyi sertleştirip ya da yumuşatabilir. Çizgi iki boyutlu düzlemde nesneye hacimsel özellik kazandırabilir. Kendi içinde çok sık kullanılması gölge oluşmasını meydana getirebilir.
Sanatçı tasarımcıların ve sanat eleştirmenlerinin birleştikleri önemli nokta, çizgilerin aldıkları konuma göre bir anlam teşkil etmeleridir. Bundan dolayı tasarımcının, çizginin psikolojik dilini çözmesi çok önemlidir. Söz gelişi; tasarımda düz çizgiler anlatım olarak sağlamlık, sakinlik ve süreklilik demektir.
Dikey doğru çizgiler, hayat canlılık hareketlilik, eğri ve helezonik çizgiler ise, dinamizm ve enerjiyi temsil eder. Çizginin geometrik formlara bürünmesiyle ortaya çıkan tasarımlarda, yukarıda konu edilen çizgisel anlatım mantığını uygulamak oldukça önemlidir. Dolayısıyla geometri yi bünyesinde taşıyan anlamlı çizgisel bir resim yapısı, doğadaki nesne ve varlıkların optik görüntülerinde olmadığından, bunların farklı bir biçimlendirme işleminden geçirilmesi gerekir

2. Renk
Renk, insan hayatının bir parçasıdır. Güneşin olmadığı yerde ışıktan, ışığın olmadığı yerde renkten söz edilemez. Genel anlamda rengi tanımlayanlar, eşyaların alışılmış renkli biçimlerinden yola çıkar ve ışığı renk olarak değerlendirirlerdi. Ancak renk konusunun fizik ve kimya bilimi açısından incelenmesiyle, böyle bir özelliğinin olmadığı meydana çıkarılmıştır. Bilimsel verilerde, ışığın eşyalar üzerine düşmesiyle birlikte, nesnenin molekül yapısı hangi rengi daha fazla barındırıyorsa, bu renk yansıtılmakta ve içerisinde bulunan diğer renkler, eşya tarafından yutulmaktadır. Böylece fizik bakımından renk, ışık demeti içinde enerjinin yayılımı ve dağılımı, çeşitli ışık dalgaların frekansıyla belirlidir. Fizyolojik bakımdan renk ise, göze giren ışık dalgaların bıraktığı etkidir denilebilir.
Güneş ya da suni beyaz ışığın içinde bulunan altı renk, (lacivert mavinin bir tonu olduğu için bazen yedi renk olarak sayılmaktadır) mevcuttur. Bu altı renk kombinasyonu kendi içinde değişik oranlarda birleşerek, doğada bulunan sonsuz renk alternatiflerini oluştururlar. Ancak her rengin dalga boyları ve göz üzerinde uyandırdığı etki farklıdır

Beyaz ışığın kaynağından doğan renk tayfları kendi içinde bir sınıflandırmaya tabi tutulmuş ve ana ara renkler olarak gruplandırılmıştır. Kırmızı sarı mavi ana renkler, yeşil turuncu mor ise, ara veya başka bir deyimle de yardımcı renkleri oluşturur. Ancak bu sayılan üç ana renk boya anlamında ele alınan renk kavramıdır ve buna baskı tekniklerinde çıkartmalı renk denilir. Hâlbuki video, televizyon ve bilgisayar gibi elektromanyetik kanallara görüntü ileten araçlarda ana renkler, kırmızı mavi ve yeşil (RGB)dir. Çünkü sarı rengin dalga boyu kısa olduğundan ışık rengi olarak görüntülenemez ve bu renk grubuna toplamalı renk denilir.
Rengin fiziksel tanımlanması dışında asıl olarak grafik tasarımcıyı ilgilendiren yönü, tasarımda kullanılan psikolojik renk kavramıdır. Bunun için renkler kendi içinde gruplandırılırken sıcak renkler, soğuk renkler, tamamlayıcı renkler ve tonlama renkler gibi sınıflamaya tabi tutulmuştur. Çünkü renk duygusal açıdan insanı etkileyen bir özelliğe sahiptir.

Her renk insan üzerinde değişik psikolojik etkilere sahiptir. Örneğin; sıcak renk olarak değerlendirilen kırmızı turuncu sarı ve tonları, insan ruhunda hareket canlılık sıcaklık aydınlık duygusunu uyandırır. Bir mekânın iç bölümleri sıcak bir renkle boyandığı düşünülürse, burada uzun süre oturmak ya da yaşamak mümkün değildir. Çünkü psikologlar sıcak renklerin insanın tansiyonunu yükselttiğini, kan akışını hızlandırdığını ve heyecanlandırdığını bilimsel yönden kanıtlamışlardır. Soğuk renk gurubu ise, yeşil mavi mordur. Ancak sarı, aldığı konuma göre soğuk renk gurubuna da girebilmektedir. Renkler bazen kendi gurupları içinde bile sıcak ve soğuk olarak sınıflandırılabilir, yani yeşil mavi soğuk renkler, fakat mavi ve yeşil bir resim içerisinde kullanıldığında yeşil maviye nazaran sıcak renk gurubuna girebilir.
Renk çalışmasında diğer bir kavramda tamamlayıcılıktır. Grafik tasarımcı renk çalışmalarında tamamlayıcı renk guruplarını tasarımın çarpıcılığını güçlendirmek için kullanır, başka bir deyimle zıt renklerin bir arada kullanılması demektir ve tasarımın daha etkili görünmesini sağlar.

Renkte armoni (uyum) kuralları birçok sanatçı tarafından değişik alternatif formüller içinde sınıflandırılmıştır. Bundan amaç, kullanılan renklerin kendi içinde bir uyum oluşturmaları ve tasarımı rahatsız edebilecek renk çalışmalarının önüne geçmeleridir. Özellikle grafik tasarım çalışmalarında rengin kroması (kalitesi) çok önemlidir. Çünkü grafik tasarımcının yaptığı her çalışma çoğaltım tekniğinden geçebilir. Eğer gerekli renk kromasına sahip boyalar çalışmada kullanılmaz ise baskıdan iyi sonuç almak mümkün olmayabilir. Bununla birlikte basım tekniklerinde üç ana renk tasarımda kullanılan tüm renkleri meydana getirmek için kullanılır.
Bu renkler, magenta kırmızı sı boya olarak saf kırmızı sayılır içinde başka renk yoktur. Cyan mavisi, gökyüzü mavisi niteliğinde ve içinde başka renk olmayan bir mavidir. Limon sarısı ise sarının saf halidir. Bu üç renk kendi içerisinde değişik oranlarda katılarak doğanın sonsuz renkleri elde edilir. Ayrıca ışık olmayan bölgeler içinde, bu üç rengin üzerine siyah mürekkep basılarak işlem tamamlanmış olur.
Tasarımda renk dağıtımını yapmak zor bir işlemdir. Renkleri bir araya toplamak veya dağıtmak, tasarımı temelden etkileyebilir, rengin yatay dikey ya da başka yönlerde kullanılması anlatımı zenginleştirir. Böylece doğru renk doğru tasarım olgusunu da güçlendirir. Her türlü grafik ürünlerde bulunan hedef anlatımı ve bu anlatım içinde bulunan gizli enerjiyi ortaya çıkarmak, ancak tasarım yüzeyine dengeli serpiştirilmiş renk çalışmasıyla mümkündür. Çünkü tasarımda rengin kullanım amaçları, renkli alana bir özellik kazandırmak, düşünceleri renkle simgeleştirmek, tasarımlarda verilmek istenen anlatıma yoğunluk kazandırmak ve nesnelere karakter kazandırmaktır.
Renklerin toplumlar üzerinde değişik anlatım ve yorumlamaları söz konusudur. Örneğin; Ekvator kuşağına düşen ülkeler genellikle sıcak ve canlı renkleri giysilerinde, bayraklarında ve sembollerinde kullanmaktadırlar. Soğuk iklim kuşağında kalan ülkeler ise daha pastel ve gri renkleri tercih ederler, bu da coğrafi şartların insan yaşamında renk seçimini etkilediğini ortaya koymaktadır.

3. Biçim (Form)
Temel tasarım tekniğinde, çizgi, renk ve diğer yüzey elemanlarının birbirleriyle ilişkileri sonucu biçim oluşur. Tasarımcının görevi, bir mesajın ne türde olursa olsun, anlaşılmasını istediği zaman, bunu mümkün olduğu kadar çok sayıda alıcı üzerinde aynı etkiyi uyandıracak biçimde tertiplemektedir.
Bu sonuca varabilmesi için, biçim psikolojisini iyi bilmesi gerekmektedir. Önemli olan biçim tasarımı bilgilerinin topluca değerlendirilebilmesi, biçimlendirmede tasarım elemanlarına doğada olduğu gibi bütünü oluşturma potansiyeli ile yaklaşmalıdır. Böylece işlev-biçim-estetik birliği içerisinde olan eserler elde edilmesi mümkün olacaktır. Fakat dikkat edilirse, biçimler arasında büyük farklar olduğu görülebilir. Bir kısmı geometrik düzen içinde oldukları halde, diğer bir kısmı ise serbest haldedir. İşte tasarımcının yapacağı İş, biçimleri doğaya dayalı tasarım kurallarını göz önüne alarak iki boyutlu bir yüzey üzerinde bağlantılar yaparak, çizgi, renk, doku, hareket gibi temel tasarım elemanlarıyla biçimlendirebilmektir.

Grafik tasarımcı özellikle ambalaj tasarımında geometrik biçimlerden çok faydalanmak zorundadır. Çünkü üretimde kullanılacak madde tasarım aşamasında seçilecek ve ambalaj asıl geometrik biçimini alacaktır. Gerek renkler, gerekse biçimler algılanmalarında genişleme ve yayılma özelliği gösteren nesnelerdir. Bu görsel algılamanın fiziksel bir boyutudur, öyleyse biçimin ortaya çıkabilmesi için çizgi ve rengin biçime canlılık kazandırılması gerekmektedir. Örneğin; bir afiş tasarımında bulunan çizgiler, düzlemler, yataylar ve dikeyler olarak kullanılır. Renkler ise açıklık koyuluk, azlık çokluk ilkesiyle ele alınarak tasarımlardaki biçimler meydana getirilir. İki boyutlu düzlem üzerinde bulunan çizgiyle üç boyutlu biçimler oluşturulabilir. Tasarımcının, çizginin (kontural) dış çerçeve özelliklerinden yararlanıp bunu yapması mümkündür. Üç boyutlu nesne anlatımında ince ve kalın çizgilendirmeler tek yönlü ışık altında bu biçimlendirmeye ulaştırılabilir. Sonuç olarak grafik tasarım çalışmalarında kullanılan tekniklere bağlı olarak biçimlendirme olanakları artar.

4. İşlevsellik (Fonksiyon)
Fonksiyonellik işleyiş bakımından amaca uygunluğunun ve belirli bir amaçla ilgili eylem türü uğruna yapılan görevin ifadesidir. Grafik tasarım sürecinde fonksiyonellik kavramı çok kullanılmaktadır. Çünkü fonksiyon kelimesi, Türkçe anlamda kullanışlılığı olan fayda sağlayan nesneler için geçerlidir. Bir sanat eserinde yararlılık aramak aslında yanlıştır. Hazzın yararlılıkla ilgisi yoktur, eğer fonksiyonellik güzelliğin şartı olsaydı bir eşya kullanışlı olduğunda güzel, kullanışlı olmadığında ise çirkinleşecekti.
Bu düşünceden hareket edildiğinde sanat eserlerinin hiç birinde yararlılık aramamak gerekir. Fakat bir seramik sanatçısı eserini tasarıma dönüştürürken güzellik endişesiyle birlikte fonksiyonellik özellikleri de arar. Osmanlı Devleti döneminde yapılan duvar çinileri fonksiyonellik ve güzellik ortaklığına bir örnek teşkil edebilir. Grafik tasarımlar içinde aynı düşünceyi vurgulamak mümkündür. Örneğin; bir zarf, bir afiş, kitap kapağı, tabela ve ambalaj tasarımlarında fonksiyonellikle güzellik birlikte ele alınan öğelerdir
Grafik tasarımla sanatsal bir eser arasındaki en etkili fark, sanat eserinin sanatçının iç dünyası bir takım duygular ve etkileşimlerle istediği gibi çalışması ve eserini oluşturmasıdır. Grafik tasarımcı ise müşteri tarafından verilen siparişin kullanışlılık, yararlılık, güzellik, standartlık gibi ortak ifadelerini göz önüne alarak ortaya koymak zorundadır. Çünkü tasarımcı bir biçimin yapısal elemanları ile fonksiyon açısından ortaya koymuş olduğu imkânlar arasında, bir ilişki kurmak ve eseri bu ilişkiler içerisinde değerlendirmek zorundadır.

5. Estetik
Temelde insan yaratılışında var olan estetik haz duygusu, tüm tasarım çalışmalarında titiz bir şekilde araştırılan ve eserin içerisinde kullanılan bir tasarım öğesidir. Estetik, felsefi bir konu olarak birçok düşünür tarafından çeşitli biçimlerde tanımlanmıştır. İlk kez Kanr tarafından insan duyarlılığına inceleyen bir bilim dalı olarak ortaya atılmıştır. Bugün de bu sözcük güzellik bilim veya güzel sanatlar felsefesi anlamını kapsamaktadır. Mağara devrinden günümüze kadar estetik arayışlar hep olmuştur ve kuşkusuz olmaya da devam edecektir. Özellikle eski Yunan döneminde estetik, düşünürler tarafından çeşitli felsefi görüşlerde ortaya konulmuştur. Örneğin; ünlü matematikçi Pythagor, güzelliği sayıların gizeminde aramıştır.

Platon'a göre ise estetik, zihnin duyguları içerisinde akıl yürütmektir. Aristo'ya göre estetik, güzelin hem doğada hem de toplumda olduğunu vurgulamıştır. Platinos, güzel ruhun bedende, zekânın ruh da ve birliğinde zekâda yansımasıdır, diyerek estetiğe ilginç bir tanımla yaklaşmıştır. Schiller ise, ideal güzelliğin ideal insanlıktan geleceğini savunmuştur. Bazen sanatın bir oyun olduğunu savunan düşüncelere ise, sanatın hayatın içinde görevlerinin olması gerektiğini savunur.
Tüm bu savlardan yola çıkıldığında, günümüz tasarım çalışmalarında, estetik her zaman ön plana çıkmıştır. Buhar makinesinin icadıyla birlikte insanın sadece endüstriyel ve ekonomik konularda değil, duygu ve düşüncelerinde de köklü değişmeler olmuştur. Kol kuvvetli makine gücüne karşın, skolâstik düşünceler modern zekâlara dönüşmüştür. Uygarlık zekâsı sadece teknik yaratmaz, yeni zevkler, yeni inançlar ve tutkular da yaratır.
Bugün sanatsal tasarım, ekonomik faaliyetlerde olduğu gibi, baş döndürücü ve göz kamaştırıcı bir hızla ürünlerini tüm dünyaya dağıtmaktadır. Modaya benzer gibi herkesin kalbini ve ruhunu özdeş renklere boyamak iddiasındadır. Bu itibarla çağımızda sanat, uygarlık gelişimi içinde bütün insanları birbirine benzetmeye ve benzer duygularla, yeni bir insanlık bilinci yaratmaya çalışmaktadır. Yirmi birinci yüzyılda sanat ve estetik, bir içe gömülüş değil, topluma ve insanlığa yeni ufuklar açan düşünce tarzı olacaktır.

6. Kolaj
Herhangi bir satıh üzerine değişik malzemenin yapıştırılması ile yapılan resim tekniğine kolaj denilmektedir. Değişik renkte ve dokuda malzeme bu teknikte kullanılabilir. Kâğıt, kumaş, tül, hasır, plastik, deri vb. Bu malzemeler tek başına kullanıldığı gibi yapılacak resimde isteğe göre karışık olarak da kullanılabilir.
Resim sathı üzerine çizim veya boyama ile başlanabilir. Çizgi veya rengin yerine etkiyi azaltacak veya kuvvetlendirecek malzemeler yapıştırılıp üzerleri tekrar kısmen veya tamamen boyanabilir burada önemli olan resimde verilmek istenen etkiye uygun düşecek en iyi malzemenin seçilebilmesi ve bu malzemenin etkilerinden yararlanabilmektir. İstenilen etkinin alınabilmesi için, yapıştırılan malzemeler kesilerek yırtılarak veya buruşturularak kullanılır. Gerektiğinde çakılır.
Kolaj tekniğinde kullanılan malzemeler giderek artmış ve buut kazanmıştır. Günümüzde sanatçıların yapıtlarında malzeme sınırı tanımadıklarını görmekteyiz. Mesajın resimlerde etkilerini arttıran araştırmalar sonucunda sanatçının paletine ve kullanma alanına aklımıza gelecek her tür malzeme girmektedir. Bu tür çalışma tekniğine malzeme resmi diyoruz.

7. Etki
Her obje, ister doğa tarafından yaratılmış olsun, ister insan eli yapısı, kendi başına hayatı olan bir varlıktır ve belirli bir takım etkiler yapar seyredende.Bu etkilerden bir kısmı bilinç altında çalışır ve bir kısmı da bilince ulaşır. Bize çoğu zaman dağınık gelen bu etkiler üç elemana bağlıdır:
— Formun etkisi
— Rengin etkisi
— Objenin tüm olarak etkisi
Sanat olayında, doğa objesinin yerini sanatçının kendi yapıtı yerini almıştır, yani sanatçı verisinde bu elemanları kullanmak zorundadır. Doğasal elemanın az çok gereksiz olduğu bir soyut kompozisyon içinde bu elemanın yerini tamamen soyut formlar ya da tamamen soyuta döndürülmüş doğasal formlar koymak mümkündür. Bu formları ya da bu formlardan yapılan kompozisyonun tek rehberi ve ölçüsü duyuş olmalıdır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 22 Nisan 2018 18:19
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!