Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Kasım 2005       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Hz Davud

Ad:  HzDavut.JPG
Gösterim: 10845
Boyut:  55.1 KB

(d. Beytlehem, Yahuda - ö. İÖ y. 962, Kudüs)

İsrailoğullarının peygamberi ve Saul’dan sonraki ikinci kralı (İÖ y. 1000-962). İsrail’deki bütün kabileleri kendisine bağlayarak merkezi Kudüs olan bir krallık kurmuştur. Yahudi geleneğinde, kişiliğinde İsrailoğullarının kurtarıcı beklentisini yansıttığına inanılır. Mutlu bir geleceğin simgesi olduğundan, Yeni Ahit yazarları Hz. İsa’nın Hz. Davud’un soyundan geldiğini vurgulamışlardır. Hz. Davud İslam inancına göre de kitap getiren dört peygamberden biridir.

Gençliği


Boaz’la Rut’un torunu olan Yesse’nin en küçük oğludur. İsrail’in ilk kralı Saul’un sarayında yaverlik yaptı. Saul’un oğlu ve vârisi Yonatan’la yakın dostluk kurdu ve Saul’un kızı Mikal’la evlendi. Filistinlilere karşı yapılan savaşlarda üstün yararlılıklar göstererek büyük bir ün kazandı. Bu durumu çekemeyen Saul, onu öldürmek isteyince, saraydan kaçarak Filistin’in kıyı ovasındaki Güney Yahuda’ya ve Filistin’e gitti; orada büyük bir beceri ve öngörüyle, krallığın temelini atmaya koyuldu.

Ülkesinin sınır çöllerinde (Yahuda) başka kaçakları ve buraya sığınanları örgütleyerek, onların önderi oldu. Bu grup, halkı haydutlardan koruyarak ya da yöreyi basan çapulcuların peşinden gidip çaldıklarını geri alarak, yavaş yavaş yörede herkesin sevgisini kazandı. Kral Saul’un saldırılarından korunmak için zaman zaman Filistin krallarına sığınmasına karşın, Yahuda halkı, Hz. Davud’u Kral Saul’a bağlılığını sürdüren, suçsuz bir yurtsever olarak görüyordu. Sonunda, önce Hebron’daki Yahuda kabilesi, sonra da bütün İsrailoğulları Hz. Davud’u, Saul’a karşı ayaklanan biri değil, onun ardılı olarak görmeye başladılar. Saul ve Yonatan, Gilboa Dağında Filistinlilere karşı savaşırken ölünce, Hz. Davud Hebron’daki Yahuda kabilesine kral seçildi. Ama öteki kabileler Saul’un oğullarından İş-boşet’e bağlı kaldılar. Bunun üzerine Hz. Davud İşboşet’e karşı savaşa girişti ve İşboşet öldürülünce bütün İsrail’in kralı oldu.

Krallığı


Davud İÖ 1000’den 962’ye değin, 40 yıl boyunca İsrail’in kralı olarak kaldı. Surlarla çevrili Kudüs’ü yabancı Yebusilerden alarak, yeni krallığın başkenti yaptı. Filistinlileri ağır bir yenilgiye uğratarak bir daha İsrail’in güvenliğini tehdit edemeyecek duruma getirdi ve kıyı bölgesini de krallığa bağladı. Edom, Moab, Ammon gibi küçük komşu krallıkları kendine bağlayarak bir imparatorluk kurmaya yöneldi.

Ama aile içi anlaşmazlıklar ve buna bağlı siyasal ayaklanmalar, Hz. Davud’un bir asker ve devlet kurucusu olarak gösterdiği büyük başarıyı gölgeledi. Krallığı oluşturan çeşitli toplulukları birbirine bağlamak amacıyla, bunların her birinden bir eş seçen Hz. Davud, bir harem kurdu. Böylece, üyeleri arasında kan bağı olan geleneksel klan yapısına göre çok değişik bir aile ortaya çıktı. Hz. Davud’un karılarının çoğu birbirine yabancıydı. Çocukları ise, ardıllık çizgisini belirleyen ve anlaşmazlıkların çözümlenmesini sağlayan ortak bir toplumsal geleneği paylaşmıyorlardı. Bu durum, aile içinde anlaşmazlıklara ve çatışmalara yol açtı. Hz. Davud’un büyük oğlu Amnon, üvey kız kardeşi Tamar’a tecavüz ettiği için, Hz. Davud’un üçüncü oğlu ve Tamar’ın öz kardeşi Abşalom tarafından öldürüldü. Bir süre sürgünde yaşayan ve daha sonra babasıyla barışan Abşalom, yaşadığı yöre halkının kendisine olan sevgisinden yararlanarak ve bazı saraylıları kullanarak ayaklandı. Hz. Davud, Erden’e (Ürdün) kaçınca, Abşalom bir süre Kudüs’e egemen oldu. Ama sonunda yenildi ve Hz. Davud’un komutanlarından Yoab tarafından öldürüldü. Bunun üzerine Hz. Davud’un Bat-şeba’dan doğan oğlu Hz. Süleyman, tahtın vârisi oldu.

Politik başarıları


Hz. Davud, İsrail’in ilk başarılı kralıydı. İsrail’deki bütün kabileleri birleştirip kalıcı bir hanedan kurarak, Kral Saul’un başaramadığı işi gerçekleştirdi, İsrail tarihi ve geleneğinde özel bir yer aldı. Kitabı Mukaddes’in II. Samuel bölümünün 9-20. bapları ile I. Krallar bölümünün 11-22. bapları, krallığı ve kendisinden sonra gelenlerle ilgili temel bir kaynaktır. Bu “tarih”in, Hz. Davud’un krallığından çok kısa bir süre sonra yazıldığı konusunda genel bir görüş birliği vardır. Belki de bu kaynak, Batı dünyasındaki tarih yazıcılığı geleneğinin en eski örneğidir. “Davud Ailesinin Tarihi” ve “Veraset Tarihi” olarak da bilinen bu yazılar, Hz. Davud’un, kişisel önderliğine ve otoritesine dayanan bir yönetimi, babadan oğula geçen bir krallığa dönüştürmede karşılaştığı sorunlara açıklık getirir.

Hz. Davud’un krallığından önceki yüzyıllarda, İsrailoğulları gevşek kabile birlikleri içinde toplanmışlardı. Bunların en tanınanı kuzeyde, merkezi Şekem olan Efraim kabilesinin egemenliğindeki birlikti. Bu dönemde ailelerin genişlemesiyle klanlar ortaya çıkıyor, bir araya gelen klanlar da kabileleri oluşturuyordu. Toplumun kan bağına ve aileye dayanan bu yapısı, Sami geleneğinin temel özelliğidir ve bugün de Arabistan Yarımadasında hâlâ geçerlidir. Hz. Davud’a karşı ayaklanarak onu bir süre sürgünde yaşamak zorunda bırakan Abşalom ve Süleyman'ın vâris olmasına karşı çıkarak, bir süre için tahtı ele geçiren Adoniya, iktidarın hızla merkezileştirilmesi karşısında düş kırıklığına uğrayan ve eski geleneklerini sürdürmek isteyen yerel güçlerden ve kabilelerden destek alıyorlardı. Hz. Davud’un başa geçmek için başarıyla uyguladığı yerel klanların desteğini alma yöntemini, oğlu Abşalom babasına karşı kullanmaya çalıştı. Hz. Süleyman’ın krallığı sona erince, kabile gelenekleri yeniden canlandı ve birleşik krallık parçalandı. Hz. Davud’un Yakındoğu’daki eski devletleri örnek alarak kurduğu bu krallık, İsrail’in toplumsal yapısına ve geleneklerine yabancı olduğundan sağlam temellere dayanmıyordu. Bu nedenle Hz. Davud, kabilelere krallığın meşruluğunu benimsetmek ve onların onayını almak gibi sorunlarla karşılaştı.

İlk olarak, Yahuda kabilesini oluşturan klanları birleştirdi; klan yapısına özgü siyasal ve toplumsal ilişkileri ustalıkla kullanarak egemenliğini güvence altına alıp, onlara krallığın meşruluğunu benimsetti. Bütün İsrail’i kendine bağlamak için önce Filistinlilere karşı giriştiği savaşta onları kesin bir yenilgiye uğratarak, tüm ülkenin güvenliğini sağladı. Ardından, Kudüs’ü, İsrail’in hem yönetim, hem de din merkezi yaptı. Ama bütün bunlar krallığın sürekliliğini sağlamaya yetmedi ve oğlu Süleyman’ın ölümünden sonra krallık bölündü. Dinsel ve kültürel çabalarıysa olumlu sonuçlar verdi ve “Davud’un kenti” Küdüs, sonunda bütün Yahudilerin kutsal kenti oldu.

Dinsel rolü ve önemi.


İsrailoğullarınm dinsel geleneğinde Davud’un krallık soyu ya da “hanedanı, Tanrı ile ulus arasındaki ilişkinin en önemli simgesi oldu. Eski toplumların çoğunda olduğu gibi, kral hem tanrısal, hem de insani özellikler taşırdı ve Tanrı ile halk arasında bir aracıydı. Kurtarıcı anlamına gelen “mesih” sözcüğü de, Davud’un soyundan gelen krallar için kullanılan hamaşiah’dan (kutsanmış) türemiştir. Böylece, İsrail halkı daha sonraki güç dönemlerinde, kendini ve ülkeyi kurtaracak bir kurtarıcı beklemeye başladı. Hıristiyanlık, Hz. İsa’nın Hz. Davud’un soyundan geldiğini savunarak, bu umudun gerçekleştiği inancını yarattı. Hz. Davud, hem İsrail’e siyasal gücünü veren büyük bir önder, hem de inançlarının en önemli simgesi olarak halkın belleğine yerleşti.

Hz. Davud Kuran’da da İsrailoğullarınm peygamberi olarak anılır. Kuran’a göre Hz. Davud kendisine kitap indirilen ikinci peygamberdir. Geleneksel İslam düşüncesinde, Hz. Davud’a vahyedilen Zebur adlı kitabın vaazlardan, münacaatlardan ve ilahiyat bilgilerinden oluştuğu, ama sonradan tahrife uğradığı, sahih biçiminin ortadan kalktığı kabul edilir. Gene yaygın inanışa göre Zebur’da şeriat hükümleri yer almadığından, Hz. Davud Hz. Musa’nın getirdiği şeriata uymuştur. Zebur genellikle Kitabı Mukaddes’teki Mezmurlar Kitabı’yla özdeşleştirilir.

Hz. Davud, Kudüs’ü ele geçirdikten sonra, yalnız halkı yönetmekle kalmayıp dinsel kurumların da yönetimini üstlendi. Kudüs’ ün Yebusiler dönemindeki hükümdarları, hem rahip, hem kraldılar ve Tanrı ile halk arasında aracı rolünü üstlenmişlerdi. İsrailoğullannm dinsel geleneğinde ise ne aracılık rolünü üstlenen rahip krallar, ne de yönetsel ve dinsel merkez olan, surlarla çevrili kentler vardı. Hz. Davud, Kudüs’ün dinsel geleneklerini benimseyerek, bunları İsrail toplumuna uyarladı. Hz. Davud’la başlayan ve 400 yıl kadar süren monarşi dönemi boyunca, İsrailoğullarınm dinsel inançlarında kral yalnızca rahip olarak değil, Tanrı ile ulus arasındaki ilişkiyi kişiliğinde birleştiren bir kişi olarak da özel bir önem taşıdı. Oysa krallığının kurulmasından önceki İsrail toplumunda, Tanrı ile halk arasında kabile şefleri aracılığıyla bir anlaşma yapılırdı. Hz. Davud, Kudüs’ün eski kültünü İsrail toplumuna uyarlayarak, kendisinin kral olarak konumunu ve bunun kutsal anlamını ön plana çıkaran yeni bir ibadet düzeni geliştirdi.

Hz. Davud, Küdüs’ün en yüce tanrısına İsrailoğullarının Tanrısı Yehova’nın adını verdi. Tanrı için Kudüs’te daha önce kullanılan bütün adlar ise, Yehova’nın sıfatları haline geldi (örn. “En Büyük Tanrı” anlamına gelen El Elyon). İsrailoğullarının Tanrısı ötekilerin yerini aldıysa da, ibadetin özü değişmedi. Buna göre Yehova dünyayı yaratmış, ulusları yönetmiş ve evrensel hükümranlığının bir göstergesi olarak krallığı kurmuştu. Tanrı’nın krallığa seçtiği ve kutsadığı Hz. Davud’un makamı Kudüs’teki Sion Dağıydı. Yehova’nın tahtı da Sion’ daydı ve kral, onun naibi olarak sağında oturuyordu. Hz. Davud böylece, Kudüs’ün kuruluşundan beri var olan rahip-krallar geleneğini sürdürdü.

Hz. Davud, bu yeni makamı İsrailoğullarının krallık öncesi dönemlerini birbirine bağlamak ve yeni. düzeni böylece İsrail kabilelerine benimsetmek amacıyla, Ahit Sandığı’nı Kudüs’e getirtti. İnanışa göre bu sandık, İsrailoğullarıyla birlikte çölde dolaşmış ve onlara yol göstermişti. Yehova’nın İsrailoğullarıyla birlikte çarpıştığını göstermek için sandık savaşa götürülür, halkla birlikte olduğunu göstermek için de çölde dolaştırılırdı. Her yıl yapılan şenliklerin bir parçası olan hac yolculuklarında da birlikte taşınırdı. Sandık, Yehova’ nın varlığının bir göstergesi, neredeyse onun varlık bulmuş biçimiydi.

Krallığı, Tanrı’nın yeryüzündeki varlığının özü ve aracı olarak gören Sion kültünün Hz. Davud tarafından benimsenişi, dünya din tarihi, özellikle de Batı dünyası açısından önemli sonuçlar doğurdu. Kudüs, Kutsal Kent; Hz. Davud ise beklenen Mesih’in habercisi oldu. Bu inanışa göre, insanları ve dünyayı yenilemek, yargılamak ve düzeltmek için ortaya çıkacak olan Mesih, ya yeniden gelecek olan Hz. Davud ya da onun “oğlu” olacaktı. Böylece Hz. Davud, gelecekteki mutluluğun ve barışın simgesi haline geldi.

Yahudilikte, Hıristiyanlıktan önceki son 200 yılda ortayâ çıkan ve kültürel ve dinsel baskı altındaki topluluklara umut vermek amacıyla yazılan kıyametle ilgili metinlerde Hz. Davud’a simgesel bir anlam yüklenmesi, onun Tanrı ile halk arasındaki aracı rolünü vurgular. Hz. Davud’un “oğlu”nun üzerinde ise daha çok durulur ve ondan ulusların tümünü yönetmek için başa geçecek bir kişi ve Tanrı’nın oğlu olarak söz edilir. Bu düşünce daha sonra Hıristiyanlığın temelini oluşturmuştur.

Kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Baturalp; 11 Aralık 2016 16:37