Arama


_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
13 Kasım 2010       Mesaj #3
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Çocuğun Eğitiminde Özgüvenin Önemi

Öğrenmeye hazır olmadığı sürece kişi, hiçbir şey öğrenemez (Rogers, 2001). Çocukların öğrenmeye hazır olmaları için temel gereksinimlerinden biri güven duygusudur.

Okulda öğrenme zorluğu yaşayan çocuklardan birçoğunun özgüven sorunu olduğu artık biliniyor ve çocuğun eğitimsel gelişmesini sağlayabilmek için öncelikle özgüvenin geliştirilmesi büyük önem taşıyor (Humphreys, 2002). Bu yüzden çocuğun okul yaşamından önceki gelişimine önem verilmeli ve çocuk kendine güvenen bir birey olarak yetiştirilmelidir. Özgüveni eksik bireyler utangaç, içine kapanık ya da saldırgan, zorba hareketler sergileyerek okulu ve yaşamı kendilerine çekilmez hale getiriyorlar. bir şeyler başarmak için gidilen okul onlar için başarısızlıklarla dolu bir ortam oluyor.


Çocukların böyle olmaması için anne babanın ilgisi şarttır. Çocuğun bir faaliyette ustalaşması için, anne babası tarafından yüreklendirilmeye ihtiyacı vardır. Ancak önemli olan performans değil çabadır. (Humphreys, 2002).Çocuk bir şeyleri başarmaya çalışırken sarfettiği çabanın takdir edilmesi onun zamanla kendine güvenmesini sağlayacaktır. Burada önemli olan onun gösterdiği çaba ve öğrenmeye olan isteğidir. Böyle çocuklar hem eğitim alanında hem de diğer alanlarda kendine güvenir. Özgüveni zayıf olan bireylerin böyle bir isteği yoktur.

Çocuklar büyürken, öğrenmeye istekve yaşamda başarı kazanmaları için, kendilerini olduğu gibi sevebilmeleri önemlidir (Rogers, 2001). Burada çocuğun isteği yanında sevginin önemi vurgulanmıştır. Özgüven kazanımının şartlarından biri de karşılıksız sevgidir. Anne baba tarafından sevilen,benimsenen çocuk daima daha başarılıdır.

Ebeveyn kendi değerinden ve yeteneklerinden kuşkuluysa, çocuklarından aşırı istekte bulunabilir; onları aşarı koruma, bazen de ihmal etme eğiliminde olabilir. Bu davranışlar, çocuklarında özgüven sıkıntılarına sahip olmasıyla sonuçlanır (Humpreys, 2002).Kendisinden yüksek beklentilerde bulunulan çocuk başaramama korkusuyla yaşar. Eğitimde ailelerin bu tutumu çok yanlıştır. Bu çocuğu başarısızlığa itmektedir. Bizim toplumumuzda bu sıkça görülen bir durumdur. Düşük gelirli aileler kendilerinin başaramadıklarını çocuklarından bekler ve bu yüksek beklentilerde çocukların kendine güveninin zedelenmesine neden olur.

Açıkça görüldüğü gibi, çocuğun özgüvenine özen ve dikkat gösterilmediği takdirde, eğitimde uzun vadeli bir başarı elde edilmesi pek mümkün değildir. Özgüvenli eğitimdeki başarı arasında güçlü bir bağ vardır (Humpreys, 2002).


Özgüven Duygusunun Oluşumunda Ailenin Önemi
Özgüven bebeklikten itibaren gelişen bir duygudur. Bowlyby bebekliğin ilk yıllarında anne ile bebek arasında kurulan bağlanma davranışının bireyin yaşam boyu tüm ilişkilerinin kalitesini belirlediği varsayımına vurgu yapmaktadır. Bağlanma davranışı, annenin çocuğun ihtiyaçlarına ve işaretlerine verdiği cevap ve anne çocuk arasındaki etkileşime bağlı olarak şekillenmektedir. Dolayısıyla gelişimsel süreç içinde bebeğin duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarına duyarlı bir yetişkinle büyüyen bebekler, güvenli bağlanma tarzına sahip olmakta ve böylelikle gerek fiziksel, gerek bilişsel, gerekse kişilik gelişimi açısından gelişimleri daha hızlı ve olumlu yönde ilerlemektedir (Akbağ, 2007). Kendini güvende hisseden bebek diğer insanların ve dünyanın güvenli olduğunu düşünür. Ayrıca annenin bebeğe sevgiyle yaklaşması, çocuğuna dokunması, onun ihtiyaçlarına karşılaması bebekteki özgüven duygusunun temelini oluşturur. Böylece bebek kendisini değer verilen, sevilmeye layık birisi olarak algılar ve bebeklik özgüven duygusunun temeli atılmış olur.
Çocuğun özellikle iki yaşına kadar anne ile birlikte bulunması ve 0-2 yaş arasındaki bakımın anne tarafından sağlanması uzmanlar tarafından tavsiye edilmektedir. Çocuk için “temel güven duygusu”nun kazanıldığı ya da kazanılamadığı bir dönem olan bu yaşlarda, annenin çocuğuyla birlikte bulunması özellikle önem taşır (Yılmaz, 2007). İyi bakılan ve özenle büyütülen bebekler beslenme saatlerinde; rahatlık ve mutluluğun, umut ve iyimserliğin, güven ve sevgi dediğimiz kavramın diğer bileşenlerinin köklerini bulurlar (Rogers, 2001). İşte anne babaların her türlü davranışı bir şekilde çocuğun güven duygusunun oluşumunu etkilemektedir. Aileler bu yüzden çocuğuna nasıl davranması gerektiğini bilmelidir. Çocuklarımıza karşı davranışlarımızda sınırlarımızın neler olduğunu öğrenmeli, bu sınırlar içinde yapabileceklerimizi yapmalıyız. Bundan daha fazlasını yapmaya çalışmak daha azını elde etmemizden başka bir sonuç vermez (Glasser, 1998).


Çocuklarda özgüvenin yetersiz gelişmesinin nedenlerinden biri, aşırı himayesi davranan ailelerdir.Bazı anneler çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek için aşırı korumacı tavırlar sergilerler.Çocuklarını sevgi ve şefkate boğan bu anneler, çocukları hiçbir zorlukla karşılaşmasın diye her türlü işi üzerlerine alırlar (Turhan, 2004). Örneğin, anne babalar çocuğun hızlı bisiklet sürmesini engelleyip, onları saldırgan arkadaşlarından koruyup, korku filmi izlemesini yasaklayabilir. Sonuç olarak, çocuk yaşamın getirdiği sorunların büyük bir kısmıyla başa çıkamayarak büyür (Burger, 2006). Çocuklarımıza duyduğumuz sevgi, onların adına ve onların yerine her işi bizim yapmamızı gerektirmiyor (Yılmaz, 2007). Fakat iyi niyetle yapılan bu davranışlar çocuğun özgüven oluşumu açısından çok yanlıştır. Her sorunu ailesi tarafından karşılanan çocukta sorumluluk duygusu oluşmaz ve hiçbir işi kendi başına çözmeyi başaramaz. Bunlar özgüveni azaltan davranışlardır. Çocuğu aşırı derecede kollayıp koruyan anne baba, onun kendine olan inancını yitirmesine neden olur

(Humphreys, 2002). Hayat boyu çocuklarının bir şeyleri tek başına başarmasını isteyen aileler çocuklarına inanmalıdır. Böyle olursa hem aile hem de çocuk mutlu olur.


Çocuğu küçük yaşlardan itibaren hayata hazırlamak gerekir. Sorumluluk alabilen bir çocuk yetiştirmek isteyen aileler onun büyümesini beklemeden, küçüklüğünden itibaren çocuğa bazı küçük görevler vermeliler ki çocuk bazı şeyleri yapabildiğine, elinden bir işin geldiğine inansın (Turhan, 2004).

Anne babanın en önemli etkileme aracı, çocuklarıyla olan ilişkisidir. Çocuğa değer veren bir ilişki, doğal olarak onun özgüvenini arttırır (Humphreys, 2002).Aileler çocuklarına onların daima önemli ve özel olduğunu hissettirmelidir. Bu özgüven gelişiminde ailenin yapması gerekenlerin başında gelir.

Özgüven yaşamın ilk yıllarındaki yaşantılara bağlıdır. Aile bu konuda çok önemlidir. Çocuğunu yeterince sevmeli ve onaylamalıdır. Onu bir birey olarak kabul edip saygı gösterirse güven duygusunun temelleri atılmış olur. Fakat ille çocukluk yıllarında olumlu yaşantıları sonucu kazanılan özgüven duygusu kolay zedelenmektedir. Böyle bir sorun oluşmaması için anne baba ve öğretmen tutumları tutarlı bir şekilde devam etmelidir.

Eşler Arasındaki Tutumun Çocuklardaki Özgüvene Etkisi
Ailenin özgüven oluşumundaki etkisini bir önceki bölümde gördük. Çocukların özgüveni için aile önemli bir etkendir. Böyle bir etkenin sarsılması durumu çocuğun gelişimini büyük ölçüde etkiler. Çocuklar üzerinde on olumsuz etki yapan durum, aynı evde yaşayan ve sık sık çatışan eşler arasındaki “sahnelere” tanık olmaktır. Çocuklara zarar veren ikinci olumsuzluk ise, çiftin ayrılmış oldukları halde, çocukların önünde çatışmaya devam etmesidir (Humhreys, 2002). Bu iki durumda çocukta sevilme ve güven konusundaki ihtiyaçlarının karşılanmayacağı korkusu yaratır. Fakat eşler ayrılmaya karar vermişse bunu çocukları için dostça bir ayrılık haline dönüştürmelidirler. Çocuğa durumun yaşına uygun ve anlayabileceği bir şekilde açıklanması olumsuz sonuçların açığa çıkmasını önemli ölçüde engeller. Çünkü genellikle küçük çocuklar anne babanın ayrılmasından kendilerini sorumlu tutabilmekte ve kendilerini suçlu hissetmektedir (Akbağ, 2007) birlikte yaşayan ama sürekli bir çatışma durumunda olan ailelerin çocuklarında psikosomatik rahatsızlıklar ortaya çıkarmaktadır. Küçük çocuklarda bu karın ağrısı, tırnak yeme, astım, ruhsal duyarsızlık gibi fiziksel sıkıntılar şeklinde ortaya çıkar. Daha büyük çocuklarda ise bu hırsızlık, okul fobisi, zorbalık, sınır krizleri, eve gelmeme gibi davranışsal ve duygusal tepkiler olarak ortaya çıkar. Ne yazık ki bu belirtilere çoğu zaman sert tepkiler verilerek çocuğun zaten zayaf olan özgüveni daha da zayıflatılır. Sorun yaratan davranışlarla mutlaka yüzleşilmelidir, ama bu, çocuğun özgüvenini zayıflatmadan ve anne babasıyla olan ilişkilerine zarar vermeden yapılmalıdır (Humphreys, 2002).

Çocuklar, anne ve babaların evliliğin sona ermesine duydukları öfkeyi, yaşlarına, kişilik özelliklerine ve ailenin durumuna göre değişen şekillerde ifade ederler. Çoğu çocuk, özellikle erkek çocuklar sık sık kavga ederek, anne babaya, öğretmenlerine ve onlarla ilgilenilen diğer kişilere bağırarak ve kırıp dökerek öfkelerini açığa vururlar. Kız çocuklarda işe daha çok korku, kaygı ve üzüntü ile birlikte uyku problemleri gözlenebilir (Yılmaz, 2007). Bu problemlerin temelinde ise çocuğun sevgi ve güven konusunda ailesi tarafından ihmal edileceğini düşünmesidir. Bu konuda çocuğun özgüveninin zarar almaması için ebeveynler bu durumu çocuklarına en iyi şekilde açıklamalıdırlar. Çocuk anne baba arasındaki çatışmaları kendisini sevmedikleri şeklinde yorumlayabilir. (Humphreys.2002). Aile bireylerinin etkileşimi özgüvenin en önemli belirleyicilerindendir.


Sevgi ve Özgüven
Bir çocuğun yaşamında karşılıksız sevginin yarattığı etkinin yerini hiçbir şey tutmaz (Rogers, 2001). Koşulsuz sevgi yalnızca kabul etmez, onaylamak ve kıyaslamamak anlamına gelmez; kişiyle davranışı birbirinden ayrı tutarak, özgüveni geliştiren davranışları cesaretlendirmek anlamını da taşır (Humphrays, 2002). Aileler daima çocuklarına emreder, öfkelenir, öğüt verir ya da azarlar. Bu da çocuğun özgüvenini zedeler. Oysa anne baba çocuğa biraz ilgi ve sevgiyle yaklaşsa çocuk yaptığı bir hatayı daha çabuk düzeltir.İhtiyaçlarının uygunbir şekilde karşılanması ve sevilmesi çocuğun kendini değerli bir varlık olarak algılamasına ve etrafına güven duygusu geliştirmesine neden olur. Fakat annenin çocuğun ihtiyaçlarını yeterince doyurmaması ve çocuğuna sevgi göstermemesi anne çocuk arasındaki ilişkinin sürekli ve tutarlı olmaması, çocuğun anneye ve dış dünyaya güven duygusu geliştirememesine ve güvensiz bir kişiliğin temellerinin atılmasına neden olur (Eldeklioğlu, 2007).Çocuklara bu sevgi her dönemlerinde hissettirilmelidir. Onların bizler için önemli ve değerli olduğu sıklıkla söylenmelidir.

Herkes sevilmeye gereksinim duyar. Yapabileceğimiz en iyi şey, insanların sevildiklerini ve sevebildiklerini bilmelerini sağlamaktır (Rogers, 2001). Bu durum en çok çocuklarımız için gereklidir. Çocukluk dönemi özgüven gelişimi açısından sevilmeye en çok gereksinim duyulan dönemdir. Çocuğuna yüksek bir özgüven kazandırmak isteyen ailelerin sevgi gibi güçlü bir yöntemi kullanması çok önemlidir.


Spor ve Oyunun Özgüvene Etkisi
Spor, özellikle grup sporu, çocuğun kendi yeteneklerinden haberdar olmasına ve onları başkalarının yetenekleriyle karşılaştırabilmesine fırsat verir. Spor, özellikle grup sporu, çocuğun, bedensel, zihinsel ve sosyal gelişimine yardımcı olur (Yavuzer, 2001). Bu durumda anne baba ve öğretmenler daha çok bireyin gelişimine önem vermelidir. Ona kazanmanın ya da kaybetmenin çok önemli olmadığı arada gösterdiği çabanın önemli olduğu belirtilmelidir. Bir çocuğun yaptıklarına aktif bir ilgi göstermek, bazen iltifatların en büyüğüdür (Rogers, 2001). Çocuğun çabası daima takdir edilmeli ve desteklenmelidir.

Oynadığımız şeyler ve oynamamıza yardım eden insanlar, yaşamımızdaki büyük değişikliklere neden olanlardır (Rogers, 2001).Burada da belirtildiği gibi oyun, spor özgüven gelişimi açısından büyük önem taşır. Spor bireyin ruh sağlığı açısından özgüveninin ve yaşama sevincinin artmasını sağlar.Çünkü spor yapan kişi yeteneklerini bilir.

Sorumluluklarının bilincindedir. Duygularını kontrol altına almayı spor yaparak öğrenir. Basketbol takımının bir üyesi olarak çocuk, hata bulmak yerine yapıcı olmayı, eleştirmek yerine paylaşmayı öğrenir. İşte bütün bunları yaparken de öncelikle kendine güvenmeyi öğrenir. Özgüveni olan bir sporcu, başarma konusunda yüksekbir güdüye ve başarıda yüksekbir beklentiye sahiptir (Yavuzer, 2001). Çünkü birey burada insanlarla etkileşim içinde bulunarak grup olma bilincini kazanır. bir şeyler için çaba gösterip takdir edilerek, bir şeyleri başarma duygusunu yaşayarak kişinin özgüveni oldukça gelişir.

Oyun yaratıcılığımızın bir ifadesidir ve yaratıcılık ise, inanıyorum ki, öğrenme zorluklarla başa çıkma ve kişiliğimizi oluşturma yeteneğimizin kökeninde yer alır (Rogers, 2001). Çocuğun sosyal gelişimi açısından da oyun çok önemlidir. Birçok kişiyle etkileşim halinde bulunan çocuk her yönden kendini geliştirme fırsatı bulur. Çocuk, oyunlarla ve bu ortamda yetişkinlerden, yaş olarak daha büyük, deneyimli çocuk ya da akranlarından gelen yönergelerle birçok şeyi öğrenmektedir (Çeçen, 2007). Çocuklar için oyun ciddi bir öğrenme aracıdır. Birçok zaman oyun, yaşamla baş etme ve yetişkinliğe hazırlanma yoludur. Oynamak problemleri çözmenin ve duyguları ifade etmenin bir yoludur (Rogers, 2001).
Oyun ve spor istenen davranışı başarıyla sergileyebilme konusunda bireyin inancını yani özgüvenini oldukça geliştiren etmenlerdir.

Çocuklarda Özgüven Eksikliğinin Sonuçları
Özgüven eksikliği yaşamın her alanında karşımıza çıkmakta ve bireyin hayatını olumsuz etkilemektedir. Özgüveni zayıf olan bireyler duygusal, sosyal ve akademik yönden çekingen ya da tam tersi zorba davranarak büyük sorunlar yaşamaktadır. Aile ya da öğretmenler bu davranışları onaylamamakta ve çocuğa kızarak, aşağılayarak onların özgüveninin daha da zarar almasına neden olmaktadır.
Çocuğun özgüveninin zayıf olduğunu gösteren birçok davranış vardır. Aşağıdaki tabloda bunlara örnek gösterilmiştir.


Düşük özgüveni olan çocuklar görüldüğü gibi hem kendini hem etrafını rahatsız eden davranışlarda bulunmaktadır. Aşırı kontrol göstergeleri etrafı pek rahatsız etmese de kişinin akademik başarısını olumsuz yönde etkilemektedir.Kontrolsüz davranışlar isezaten toplum tarafından hoş karşılanmayan davranışlardır. Bu iki davranış türü de bireyin yaşamını olumsuz yönde etkilemektedir.

Özgüvenin Kazanılması İçin Gerekenler
Görüldüğü gibi özgüven yaşamın her alanını etkileyen bir faktördür. Özgüven eksikliği çocukluk yıllarındaki hatalı anne – baba tutumları, eğitim yanlışlıkları, olumsuz çevre koşullarından kaynaklanabilir ya da okulda, iş hayatında, ailede istenmeyen kötü olayların sonucu olarak ortaya çıkabilmektedir.Özgüven probleminin yaşandığı belirlenmelidir.Genellikle çocuklar fiziksel görünümleriyle ilgili ya da yeterli, becerikli, başarılı ve zeki biri olup olmadıklarıyla ilgili özgüven problemi yaşayabilirler.


İnsanlarda fiziksel çekiciliğinden kuşku duymak çok sık rastlanan bir güvensizliktir.Bu kuşkuların hepsi çocuklukta alınan mesajlardan kaynaklanır. Hiçbirimize bedenimizin her zaman doğru, iyi, kendine özgü ve güzel olduğunu başkasına benzemeye gerek olmadığını söylemediler (Humphreys, 2002). Bir çocuğu fiziksel özelliğniden dolayı aşağılamak, alay etmek, onu başkalarıyla kıyaslamak özgüveni zedeleyen davranışlardır. Utangaçlık, yalnızca çocuklara özgü bir duygu değildir. Herkes utangaçlık hissedebilir. Böyle hissetmemizin nedenlerinden biri, diğerlerinin bizi olduğumuz g2ibi seveceklerinden emin olmamızdır (Rogers, 2001). Böyle bir durumun ortaya çıkmaması için çocuk olduğu gibi sevilmeli, ona olumsuz sözler yerine olumlu sözler söylenmeli ve çocukların bedenlerini değeril hissetmeleri için onlar sık sık öpülmeli, kucaklanmalı, dinlenmeli, cesaretlendirilmeli ve onaylanmalıdırlar. Çocuğa bedeninin ona özgü olduğu onlar için kendisinin değerli olduğu hissettirilmelidir. Okula yüksek özgüvenle ve öğrenmeye açık olaırak gelen çocuklar, koşulsuzca sevildiğini, evde varlığıyla yokluğunun fazlasıyla önem taşıdığını hisseden çocuklardır (Humphreys, 2002).

Çocukların özgüven kazanımında gerekenlerden biri de ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Çocukların dünyayı anlamak için sınırsızbir kapasitesi vardır. Ancak bu kapasiteyi ortaya çıkarmak için, önce tüm ihtiyaçlarının karşılandığı, güvenli ve düzenli bir dünyada yaşadıklarını keşfetmeleri gerekir (Humphreys, 2002). Örneğin bir çocuk okula ihtiyaçları karşılanmadan yani karnı doyurulmadan, yıkanmadan, düzgün giyindirilmeden gelirse çocuk sınıftaki aktivitelere katılmakta zorlanır ve güvensizlik, istenmeme duygularıyla mücadele etmek zorunda kalır.

Özgüven için gerekenlerden biri de çocuğun becerisinin ve başarısının desteklenmesidir. Anne babaların, öğretmenlerin ve diğer yetişkinlerin çocukların davranışsal çabalarını fark etmesi yetmez. Bu çabalardan etkilendiklerini göstermeleri gerekir. Çabayı fark ederseniz, çocuğun ustalığını arttırırsınız, bu çabadan etkilendiğinizi belirtirseniz çocuğun güven duygusunu güçlendirirsiniz (Humphreys, 2002).


Çocuklara onların özel ve önemli olduğunun hissettirilmesi ve özgüven için gerekenlerin başında gelmektedir. Dünyanın bir değer duygusuna gereksinimi var ve ona da yalnızca,üzerinde kendilerini değerli hisseden insanlarla ulaşılabilir (Rogers, 2001). Bizim için önemli olan çocuklarımızın ileride çekingen ya da saldırgan zorba bireyler olmaması için elimizden geleni yapmalıyız. Çocuklar özel olduklarını kabul etmek ve bu konuda rahat etmek için yüreklendirilmeye ihtiyaç duyar. Başkalarıyla kıyaslanmak çocuğun özgüvenini fazlasıyla zayıflatır. Ayrıca kıyaslanmanın reddetme anlamına geldiğini de unutmamak gerekir (Humphreys, 2002). Çocukların kişiliğindeki farklılıkları kabul etmeliyiz ve onları her şekilde desteklemeliyiz.

Özgüvenli çocuklar için yapılması gerekenler kısaca şöyledir; Çocuğu anne baba tarafından ufakta olsa bazı sorumluluklar verilmelidir. Çocuk ne durumda olursa olsun koşulsuz sevilmelidir ve bu sevgi sözlü ya da davranışsal olarak ifade edilmelidir. Çocukların önünde eşler çatışmaya girmemelidir.Aile üyeleri daima birbirlerine destek olmalıdır ve bu çocuğa da öğretilmelidir.Çocuklar arasında ayırım yapılmamalı ve çocuklar demokratik ortamlarda yetiştirilmelidir. Aile üyeleri arasında sürekli iletişim olmalıdır. Çocuğun çabaları desteklenmelidir. Çocuklara aşırı koruyucu davranılmamalıdır. Onların adına karar verilmemeli ve kararlarını kendilerinin vermeleri sağlanmalıdır.


Sonuç
Özgüven bireyin tüm yaşantısını etkileyen bir duygudur. Bu duygunun temelleri de çocuklukta atılmaktadır. Çocuklarımızın başarılı, kendine güvenen, kendiyle barışık, kendini olduğu gibi kabul eden bireyler olarak yetiştirmek istiyorsak yukarıdaki belirtilen hususlara dikkat etmeliyiz. Çocuğun özgüveninin oluşumunda aileye büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu sorumlulukları başarıyla yerine getiren aileler ilerde gurur duyacağı çocuklar yetiştirmiş olacaklardır. Özgüven oluşumunda ailenin rolü büyük olsa da özgüvenin devamı için yakın çevre ve öğretmen tutumları da önemlidir. Açıkçası özgüveni yüksek bireyler yetişmesi için toplum her konuda olduğu gibi bu konuda da el ele vermelidir.



Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü öğrencisi Emine KÖKTEBİR tarafından hazırlanmıştır.

"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.