Yemin MsXLabs.org & İslam Ansiklopedisi
Yemin, dini bakımdan, "bir işi yapmak ya da yapmamak hususunda azme ve iddiaya kuvvet vermek için Allah adına söz vermek, and içmektir."
Böyle Allah adına bir söz verildi mi onun yerine getirilmesi şarttır. Bunun için çok iyi düşünüp taşınarak yemine başvurmak gerekir. Yeminde verilen söz yerine getirilmezse sorumluluk ve günah sebebi olur. Gerçekte bir Müslüman yemin etmeden de söz verse sözünü yine tutması gerekir. Müslümanın sözü yeminsiz de olsa senettir. Ondan caymak olmaz. Ama bir söz yeminle teyid edilmişse artık ne pahasına olursa olsun gereği yapılmalıdır.
Yemin genellikle "vallahi", "billahi", "tallahi", gibi Allah'ın zat isimleri üzerine olur. Fakat "yemin ederim ki", "şehadet ederim ki", "üzerime ahdolsun ki..." gibi ifadelerle de yemin edilmiş olur.
Helal bir şeyi kendine haram kılmakla da yemin edilmiş olur. "Falan yere gitmek, şu yemeği yemek bana haram olsun" gibi bir ifade de yemin sayılır.
Bu tür sözlerle yemin eden biri yeminini yerine getirmezse ona kefaret denen ceza gerekir.
Din kitaplarında üç türlü yemin ayırt edilmiştir: - Yemin-i lagiv
- Yemin-i gâmus
- Yemin-i mün'akide
1- Yemin-i lagiv: Boş yere, yanlışlıkla yapılan yemindir. Birisinden borç para alan birinin onu geri ödemediği halde ödediğini zannederek "ödedim" diye yemin etmesidir. Durum aydınlatılınca bu yemine bir şey gerekmez. Kasıt olmadığı için günahı ve sorumluluğu yoktur.
2- Yemin-i gâmus: Yalan yere, kasıtlı olarak yapılan bildiği halde "ödedim" diye yemin etmesi böyledir. Böyle yemin eden kimseyi yemin kurtarmaz tövbe ve bağışlanma dilemesi gerekir. Çünkü böyle bir yemin çok günahtır. Zaten "yemin-i gâmus" sahibini batıran yemin demektir.
3- Yemin-i mün'akide: Geleceğe ait bir konuda yemin etmektir. Aldığı borç için "Vallahi falan zaman ödeyeceğim" diye yemin eden biri bu tür bir yemin etmiş sayılır. Böyle bir yemin tutulur, gereği yerine getirilirse bir şey gerekmez. Ama tutulmazsa işte bu yemin için keffaret gerekir. Yeminin keffareti ya on fakiri bir gün iki öğün doyurmak, ya da üç gün ara vermeden oruç tutmaktır. Birden fazla yemin bozan kimse için tek keffaretin kâfi geleceği âlimler tarafından benimsenen görüştür.
İnsan kasıtlı, bilinçli olarak yaptığı yeminden sorumludur. Böyle yemin sonuç doğurur. Ağız alışkanlığı ile yapılan yeminlerden sorumluluk doğmaz. Kur'an-ı Kerim'de "Allah, kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerden sorumlu tutar" buyurulmaktadır.
Yeminde hile geçersizdir.
Bazıları yeminlerine kurnazlık karıştırdıklarını mesela yemin ederken ayaklarını kaldırdıklarını dolayısıyla yeminlerinin kendilerini bağlamadığını söylerler ki bunun hiçbir dini değeri yoktur. Sen ne yaparsan yap, yemini kim niçin ettiriyorsa esas onun niyeti geçerlidir. Çünkü hadis var:
"Yemin ettirenin niyeti üzerinedir."
Dilimizde bir deyim vardır: "Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu" diye. Çoğumuz bunu Konya'nın Karaman'ın davarı olan koyunu sanırız. Deyimdeki Karaman'ın koyunu başka bir koyundur: İnsan boynu, göğsü.
Osmanlı tahtında henüz Fatih adını almamış Sultan Mehmet bulunuyor Fatih olma yolunda hazırlıklar sürdürüyordu. Bizansa saldırmadan önce imparatorluğun sınırlarını güven altına almak istiyordu. Karaman Beyi, Karamanoğlu II. Mehmet ise ikide bir pürüzler çıkarıyor sınır ihlalleri yapıyordu. Bir iki defa affedilmiş ama us-lanmamıştı. Nihayet Sultan Mehmet orduyla Konya üzerine yürüdü. Karamanoğlu Konya ovasındaki çadırında Osmanlı komutanı Beyazıd Paşa tarafından ansızın enselendi. Karamanoğlu Sultan Mehmet'in ayaklarına kapanıp affını istedi ve bir de yemin etti. Elini göğsüne koyarak,
"Bu can bu tende bulunduğu müddetçe Osmanlı ülkesine kötü gözle bakmayacağım."
diye yemin etti. Fatih âlicenaplık gösterip yine affetti. Üstelik kendisine hil'atlar, atlar hediye etti. Fakat Karamanoğlu, Osmanlı çadırından ayrılıp biraz uzaklaşır uzaklaşmaz,
"Benim Osmanlıya düşmalığım kıyamete kadardır."
demişti. Adamları
"Ama beyim yemin ettiniz bu can bu tendeyken."
diye hatırlattılar. Karamanoğlu,
"Yemin ettim ama koynumdaki güvercin üzerine. Güvercini uçurdum yemin de kalktı."