Arama

Aziz Nesin - Tek Mesaj #2

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
19 Ekim 2006       Mesaj #2
arwen - avatarı
Ziyaretçi
kitaplari

ADAMI ZORLA DELİ EDERLER
aziz02
Dolaştığımız köylerde bişey dikkatimi çekti. Bu köylerde çok iri köpekler vardı, ama hepsi de kuyruksuzdu. Öğretmene,
-Köylüler, "köpekler acar olsun" diye kulaklarını keser, tuzlar, biberler, yine o köpeğe yedirirler. Bunu biliyorum ama, kuyruklarının kesildiğini bilmiyordum,
dedim.
Öğretmen,
-Belki de bunların cinsi böyledir, dedi...

Adam Yayıncılık

AFERİN
aziz03
- Baş memur çantayı karakola götürdü.
Karakol iskele alanında. Ok gibi fırladım. Yüreğim, kuş ağzımdan fırlayacak. Merdivenleri ikişer üçer atlayıp ilk kapıyı açtım,
- Çanta!... diye bağırdım.
Bir çocuğa aşı yapan doktor,
- Ne çantası? dedi.
- Benim çantam.

Nesin Yayınları

AH BİZ EŞEKLER

aziz04
Bu hikâye, yurdumuzda basın ve söz hürriyetinin, yalnız kâğıt üstünde yazılı bir süs olarak bakıldığı, aydınların konuşamaz duruma getirildiği günlerde, halkı bu duruma düşüren ve gerçekleri ancak kendi başlarına belaya girince söylemeye çalışıp da, artık söyleme olanağı da bulamayan kara aydınları yermek için yazılmış ve yine o günlerde yayınlanmıştır. (1958)

Ah, biz! Ah biz eşekler!.. Biz eşek milleti de eskiden, siz insan milleti gibi konuşurmuşuz. Bizim de kendimize göre bir dilimiz varmış. Konuşmamız, müzik denli güzel, uyumlu, kulağa tatlı gelirmiş. Ne güzel konuşur ne türküler söylermişiz. Biz eşek olduğumuzdan, sizler gibi insanca değil, eşekçe konuşurmuşuz. Ama eşekçe, yumuşak, tatlı, uyumlu zengin bir dilmiş.

Biz eşek milleti eskiden, şimdi olduğu gibi anırmazmışız, sonradan anırmaya başlamışız.

Adam Yayıncılık

AH BİZ ÖDLEK AYDINLAR

aziz05
Göçe göçe batıya gelmişiz. Avrupa'ya pençemizi atıp bir parçasına tutunmuşuz. Bu yüzden işimize gelince Avrupalı, işimize gelince Asyalı oluveriyoruz. Son konağımıza konalı sekiz-dokuz yüzyıldan beri de göçebelikten kurtulamamışız. Bu yüzden göçebelik içimize işlemiş. Türk dilinde "fiil"ler, "isim"lerden daha zengindir. Niçin? Binlerce yıldan beri göçen insanlar hep devini içinde (hareket halinde) olduklarından, zorunlu olarak, deviniyi anlatan "fiil"ler üretmişlerdir. Türkçe'de "isim"lerin de pek çoğu "fiil" kökünden üretilmiştir.

Düşünmek için durmak, durağan olmak, yavaşlık gerekir. İnsan koşarken, hız ve hızlı devini içindeyken düşünemez ya da iyi ve yoğun düşünemez. Yerleşik toplumların dillerinde "isim"ler "fiil"lerden daha zengindir. "Fiil"lerin çoğu da "isim"lerden üretilmiştir.

Adam Yayıncılık

ANITI DİKİLEN SİNEK

aziz06
O yazlık kıyı köyünde güzel dinlenme evleri vardı. Kimi aileler, yaz tatillerini burada geçirirlerdi. Evlerin önü taa denize dek geniş kumsaldı. Kumsalın incecik, yumuşacık kumları güneşte pırıl pırıl parlardı. Kıyı, kapalı bri koy içinde olduğundan, çoğunlukla deniz dalgasız olurdu. Üstelik deniz çok sığ olduğundan ana babaları küçük çocukları da güvenceyle denizde oynamaya bırakırlardı.

Çocuklar, kendiliklerinden, yaşlarına göre oyun öbeklerine ayrılmışlardı. Beş- on yalarındaki çocukların, en eğlenerek oynadıkları, en çok sevdikleri oyun, denizle kumsalın bitiştiği yerde kumdan kaleler yapmaktı. Kumları yığarak büyük kaleler kurarlar, kalenin önüne de hendekler, havuzlar yaparlardı. Hendeklerini havuzların içindeki deniz suyu, karşıdan saldıracak düşmanın, kaleye gelmesine engel olacaktı.

Adam Yayıncılık

AŞKIM DİNİMDİR

aziz01
Değerli Bay Garada,

Dininizi değiştirmek için bu denli haklı nedeniniz varken, niçin bu doğruyu saklayıp da felsefî düzeyde karmaşık düşünsel gerekçeler uydurduğunuzu hiç anlayamıyorum. Böyle bir davranışı sizin gibi değerli bir bilimciye yakıştıramadığımı söylemek isterim.

Dün gece otelde o toplu yemekte yeni karınızı gördüm. Genç ve gerçekten güzel bir kadın... Aranızda epey yaş ayrımı da var. Her yaşlı erkeğin başına gelebileceği gibi, kıskanç insanlar, kolunuza girmiş karınıza bakıp 'Kızınız mı?' diye sorabilirler. Sanırım, böyle sorulardan mutlu bile olur, bıyık altından gülersiniz. Geceki yemekte her davranışınızdan belliydi ki, karınıza çılgınca tutkunsunuz.

Adam Yayıncılık

AZ GİTTİK UZ GİTTİK

aziz07
Bu kitabımın başına gelenler çok ilginçtir. İlk basımı 1959'da (6 bin) , ikinci basımı 1971'de (10 bin), üçüncü basımı 1974'te (10 bin), dördüncü basımı 1976'da (10 bin), beşinci basımı 1992'de (10 bin) yapılan 'Az Gittik Uz Gittik' adlı kitabımın beşinci basımı daha satışa bile çıkmadan savcılığın istemiyle toplatıldı. On bin kitap yayınevinin deposundan Sultanahmet'teki Adliye Sarayı'nın mahzenine resmi araçla taşındı. Arkadan Ağır Ceza Mahkemesi'ne verildim.

Daha önce dört basım yapmış ve 36 bin satılmış, her kitabı en az iki kişinin okuduğu düşünülürse, 72 bin kişinin okuduğu ilk basımının üstünden 33 yıl geçmiş bir kitabın beşinci basımı niçin toplanır ve böyle bir kitap neden mahkemeye verilir? En saçma işlemlerin bile niçininin ve nedeninin sorulamadığı bir dönemdi: 12 Eylül 1980 darbesi sonrası...

Adam Yayıncılık

AZİZNAME

aziz11
Onlara
zannetme ki dâim bi şekecesine,
Siz her anırdıkça huu çeker Milet
Alkış beklerken siz eşşekcesine,
Verir hakkınızı, yuu çeker millet!
"Aziznâme I" den - 1948 -

Aziznâme III
"Aziznâme I"i 1948 de yayımlamıştım. "Aziznâme I"deki taşlamalarda "Hükümetin manevî şahsiyetine hakaret" ve "Komünizm propagandası" olduğu iddiasıyla bu suçlardan sanık olarak tutuklandım. Sultanahmet Cezaevi'nde dörtbuçuk ay tutuklu kaldıktan sonra, İstanbu 2 inci Ağır Ceza Mahkemesinin kararıyla beraat ettim.1960 yılında "Aziznâme II"yi yayımladım. Şimdi yayımlanmış olan "Aziznâme III"de, tek parti iktidarı olan Millî Şef'lik döneminde, on yıllık Demokrat Parti iktidarı döneminde, Millî Birlik ve sonraki Koalisyon iktidarları dönemlerinde ve en son AP iktidarı döneminde, 1944-1970 arası yazıp dergilerde yayınladığım ve önceki Aziznâme'lerde olan taşlamalardan seçmeler derlenmiştir. (Kitabın Girişinden)

Adam Yayıncılık

AZİZ NESİN - ALİ NESİN MEKTUPLAŞMALARI (4 CİLT)

aziz08
Nisan başında Türkiye'ye gelip bir ay kadar kalacağım. Sonra, kulaklarınızı iyi açın, şaka değil gayet ciddi söylüyorum. bisikletle Paris'e gideceğim. İstanbul'dan Paris'e bir ayda giderim bisikletle. Hem spor yapmış, hem de dolaşmış, görmüş olurum.

Bisikletle İstanbul'dan Paris'e gitmek düşüncene bayıldım. Annen önce köpürdü, kıyameti kopardı. Neyse, sana esprili bir cevap yazmış. Ben de bisiklete biner, birlikte gideriz. demiş. Doğrusu çok da güzel olur Ne yazık ki, bisiklete binmesini bilmediğim için, ben sizin bu bisikletle Avrupa turunuza katılamam. Ama benim başka bir önerim var sana Ali, İstanbul'dan Paris'e patenle gitmek daha kolay olmaz mı? Çok daha orijinal olur. Ama benim çok daha orijinal bir önerim var Hani iki uzun sırık üzerinde yürürler ya, onun adına echelle mi, echellier mi (aksanını sen koy) ne derler Fransızlar, işte öyle iki uzun üzerinde Istanbul'da Paris'e gidelim.

Düşün Yayıncılık

AZİZ NESİN - SALİHA SCHEINHARDT MEKTUPLAŞMALARI

aziz09
İnsan hiç içini dökmeden durabilir mi? Bir dost, işte tam bu dakikalarda yücelir. Uzaktılarsa eğer, birbirlerine mektup yazarlar. Tepkiler, bunaltılar, coşkunluklar, insanın kendine bile söylemekten ürktüğü düşünceler olduğu gibi kağıda dökülür. Hele, bütünleşen bu iki insan, iki ünlü insansa. Hele bu iki insan iki ünlü yazarsa... İşte o zaman mektuplar sanatsal bir şölen oluşturur. Aziz Nesin Usta ile Almanya'da ünlenen Türk yazar Saliha Scheinhardt' ın bir anlamda "alçak sesle konuşmaları"nı keyifle okuyacak, sonra... Bir daha okuyacaksınız.

Cumhuriyet Yayınları



AZİZ NESİN - TAHSİN SARAÇ MEKTUPLAŞMALARI
aziz10
Aziz Bey,
Kalp tedavin için en iyi yöntemi bulmuşsun, ben de o yöntemle kendimi toparladım: Sevmek. Senin bu yetmişe merdiven dayarken ki güzel azgınlığını anlıyorum. ama yine de dikkat. Ne demiş ozan: "Nevbahar sevmede ben pirânı tayip eylemem Hüsnü olur kim seyrederken ihtiyar elden gider" Ayıplamıyorum ben de, ne ki ihtiyarın elden gitmeye dikkat etmesini istiyorum...

Tahsin'ciğim,
Benim için sevi de öyle. Aklım başımda kalacaksa, ne diye seveyim? Sevi, beni değiştirmeli, bir başka yapmalı... Neymiş "ihtiyar elden gider"miş... Varsın gitsin... "İhtiyar gitmezse elde öyle sevda istemem, Aşk odur kim aklım alın bende iz'an koymasın"

Düşün Yayıncılık

BAY DÜDÜK

aziz12
Maçtan çıktık. Musa, fır fır öttürüp bize yol açıyor. Düzlüğe çıkınca,
-Arabaya binelim dedi.
Binelim binmesine, ama nasıl bineceğiz? Ben diyeyim beşyüz kişi, siz deyin bin kişi, araba, otobüs bekliyor. Bir boş araba geldi mi, yüz kişi birden koşuyor.
-Bize iki günde sıra gelmez.
Musa,
-Sen dur! Dedi.
Önümüzden bir taksi gerçekten, cebinden düdüğü çıkarıp fıır fıır öttürdü. Düdüğü öttürmesine, hızla giden taksi döndü, geldi önümüzde durdu. Biz taksiye bindik. İşin şaşılacak yanı, boş arabaya saldırmadı. Arabada,
-Ulan Musa, yoksa sen trafik müdürü mü oldun? Dedim.
Parmağını dudağına götürüp "sus" işareti yaptı. Nişantaşı'da taksiden indik. Musa cüzdana davrandı. Şoför:
-Ayağını öpeyim, para istemez kurban olayım, Para almadı.
-Şoför tanıdık mı? Dedim.
- Yoo..dedi.
-Ulan Musa, yoksa sen polis müdürü mü oldun?

Nesin Yayınevi

BEN DE ÇOCUKTUM

aziz13
Sevgili çocuklarım, 16 yaşıma dek süren çocukluk anılarımı yazdım. Bu anılarımı, Böyle Gelmiş Böyle Gitmez adlı kitapta topladım. Hepsi iki cilt oldu. Değerli yazar Erdal Öz, bu iki ciltlik kitabın içinden, sizi ilgilendireceğini umduğu bölümleri seçip ayırdı. Bunları ayrı bir kitap yaptı. Kitabın adını da "Ben de Çocuktum" koyduk. Bu kitaba neden "Ben de Çocuktum" adını verdiğimizi anlatayım size. Büyümüş insanlar; genellikle, çocukluklarında yaptıklarını, bir zamanlar çocuk olduklarını unuturlar. Kendilerini hep o büyümüş yaşlarında sanırlar. Sanki onlar, 10-15 yaşlarındayken de, 30-40 yaşlarında olduğu gibi düşünmüyorlardır, öyle sanırlar. İşte bu yüzden, bizler yani ana babalar, öğretmenler, yazarlar, çocuklarımıza her zaman gerektiği gibi davranamayız.

Adam Yayıncılık

BENİM DELİLERİM

aziz14
Eskiden tımarhane denilen yerlere şimdi 'Ruh ve Akıl Hastalıkları Hastanesi' deniliyor. 'Tımar' Farsça bir sözcüktür. Anlamı, bakım demektir. Hasta insana bakım, hayvana bakım, bahçeye ve toprağa bakım, tımardır. Son yüzyılda 'tımar' insanlardan çok hayvanlar için kullanılıyor. Örneğin binek ve yük hayvanlarıyla sağmal hayvanları kaşağılama, gübreleme, yıkayıp arıtma anlamına tımar etmek kullanılır. Ara sıra bahçenin, toprağın tımarı da söz konusu olur. Yarayı tımar etmek sözü de geçerlidir. Öyleyse 'tımarhane', hastane, sayrılarevi demekse de dilimizde salt deliler evi, deli bakımevi olarak kullanılmıştır. Tımarhanelere daha önceleri 'şifahane' ya da 'dar-ı şifa' denilirmiş. O da iyileştirme evi anlamına geliyor.

Adam Yayıncılık



BİR AŞK VAR BİR DE ÖLÜM

aziz18
Bir Aşk Var Bir De Ölüm

Salma kendini öyle
Dik dur diri dur
Tıpkı otuz yaşındaymış gibi sapasağlam
Teslim olma sakın ölüme
O seni esir alsa bile
Esirliğin de onuru var çünkü
Teslim olmanın yok
Nice bitkin nice yorgun da olsan
Kaldır kendini tutup kendi kolundan
İşte kâğıt işte kalem
Önce bir nokta koy kâğıda
Sürdür noktayı çizgi olsun
Çizgilerden harfler dizilsin
Sonra düşüncenin kelebekleri sözcükler
Dünyanın en zor işidir yazmak
Bunu en iyi sen bilirsin
Tümce tümce kâğıtları doldur
Anlat aşkı anlat ölümü
Ölümün karşısında dik dur diri dur
Ki saygı duysun canını alırken ölüm
Senin verirken canını ölüme saygın gibi
Düşün ki bu dünyada ilk ölen sen değilsin
Son ölecek de

Sık dişini ağrılardan sancılardan sızılardan
Dayan be Aziz dayan
Gül şu güzel kadına karşında oturan
Salma kendini öyle
Dik dur diri dur
Şu genç kadını hadi dansa kaldır
Bastır göğsüne bastır
İki namlu gibi dayansın memeleri sayrı yüreğine
Olacaksan aşka teslim ol
Teslim olma ölüme
Teşvikiye - 17 Şubat 1992, saat 06,12

Adam Yayıncılık

BİR DOKUN BİN DİNLE

aziz19
Aşk Olmayınca Meşk Olmaz Konuşan: Şinasi Acar

18 Aralık 1993 Cumartesi günü Aziz Nesin'in Teşvikiye'deki dairesindeyiz. Oğulları sevgili Ahmet'le matematik profesörü Ali Nesin de evdeler. Ali Nesin, öğrenim yılı başından bu yana Bilkent Üniversitesi'nde bir yıllığına konuk öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Her yıl, Nesin Vakfı Yönetim Kurulu olarak Aziz ağabeyin 20 Aralık'taki doğum yıldönümünü, bu tarihe en yakın bir cumartesi akşamı, Saint Joseph'liler Derneği lokalinde, hep birlikte içkili bir yemekle kutlamayı gelenek haline getirdik. Bu yemeklerin tadına doyum olmuyor. Bu gece 79'uncu yaş gününü kutlayacağız. Yemeğe katılmak için Ali bu sabah Ankara'dan geldi... Söyleşimizi ikisi de dikkatle dinliyor.

-Efendim sizin 1937'de Güzel Sanatlar Akademisi'ne girdiğinizi ve iki yıl burada devam ettiğinizi biliyorum. Sizin döneminizdeki adı sanırım "Sanayi-i Nefise Mektebi" idi. Bugün Mimar Sinan Üniversitesi oldu... Buradaki yaşamınızı "Böyle Gelmiş Böyle Gitmez"in ilerideki ciltlerinde ayrıntılı biçimde okuyacağımızdan eminim ama, kimi özel nedenlerle ben bu konuda biraz sabırsızım. Uyum görürseniz söyleşimize (sanıyorum 21 yaşındayken) Akademi'ye girişinizin öyküsüyle başlayalım. Neden girdiniz? Nasıl girdiniz? Sizi Akademi'ye girmeye iten etkenler nelerdi?

Adam Yayıncılık

BİR KOLTUK NASIL DEVRİLİR

aziz20
Vatan Evlatları Partisi'nin başında Kafakan Bey vardı. Kötü adam denilemezdi. Uluslararası toplantılarda uyumaktan, uyumadığı zamanlarda da burnunu karıştırmaktan başka kötü bir huyu yoktu.

Kafakan Bey, Başbakan oldu. Onun Başbakan oluşunu, ana muhalefet partisi olan Yaşasın Memleket Partililer çekemediler. Her ne uğruna olursa olsun, Vatan Partisi'ni iktidardan düşürmek istiyorlardı. Durmadan burnunu karıştıran bir adamın Başbakan olması, ulusal onurlarına dokunuyordu.

Kafakan Bey'in ve arkadaşlarının hırsız olduklarını gazeteler de yazdılar. Buna kimse aldırış etmedi. Halk,
- Hiçbir işe yaramayan bir adam hırsız değil diye Başbakan olacağına, iş yapsın da varsın hırsız olsun... diyordu.
Haklıydılar, çünkü Yaşasın Memleket Partisi de iktidardayken az hırsızlık yapmamıştı.

Nesin Yayınları

BİR SÜRGÜNÜN ANILARI

aziz21
Biz geçiyoruz.
-Geliyor, geliyor!... diye sesler duyuldu. Artık kim geliyor, kimi bekliyorlar bilemem... Tam Halkevi önüne gelinde bir alkış da bize tuttular... Biz, alkışın da verdiği kuvvet ve coşkuyla, ortada ben, sağımda solumda iki jandarma, uygun adımla asfaltı geçtik...

Nesin Yayınları

BİR TUTAM AYDINLIK

aziz23
Aydınlık Gazetesi'nde, gazetenin yayımlanmaya başladığı 1 Mayıs 1993 tarihinden başlayarak, 27 Eylül 1993 tarihine dek günlük başyazılar yazdım. Bu başyazılardan seçtiklerimi, Bir Tutam Aydınlık adını verdiğim bu kitapta topladım. Gazete yazısı türü olarak, başyazıyla köşe yazısı arasında bir ayrım olduğu kesin. Böyle bir ayrım olmasaydı, adları da ayrı olmazdı, Gazete yazıları deyince başlıca şu türleri anlıyoruz: Başyazı, köşe yazısı, makale, inceleme ve araştırma, röportaj ve interviyu (interview), haber, magazin vb. Hiç kuşkusuz, bir gazetenin bütün yazıları güncel ve güncele ilişkin olmalıdır.

Adam Yayıncılık



BİR VİCDAN DAVASI

aziz24
11 ya da 12 Mart 1992'de. Aziz Nesin şah ve üç kalp damarından by-pass ameliyatı olmak üzere Florence Nightingale Hastanesine yatar. Ameliyatın ağır geçeceğini önceden biliyordur. Ameliyattan sağ çıkamayacağını düşünerek, elinizdeki bu kitabın dosyasını hazırlamıştır. Aşağıdaki notu da dosyanın başına iliştirmiştir:Ameliyat olmadan önce bu dosyayı tamamlayıp Adam Yayıncılık'a kitap yapmaları için vermek istiyordum. Ne yazık ki, dosyayı tamamlamaya zamanım kalmadı. Ameliyatım başarılı geçer de hastaneden sağlıklı çıkarsam, ilk işim bu dosyayı tamamlayıp kitaplaşmasına hazırlamak olmalı.

Adam Yayıncılık

BİR TAKIM AZİZLİKLER

aziz22
Birtakım Azizliklerin Öyküsü 1973 yazı, biraz çekinerek telefon açıyorum; "Aziz Ağabey," diyorum "sizin öykülerinizden ben bir oyun yapmak istiyorum. Adı Azizname olacak, köşe yazılarınızdan Merhaba'yla başlayacak Selam'la bitecek." Çekiniyorum çünkü daha önce bu tür önerilerle gidenleri, biliyorum hep geri çevirdi. "Ben oyun yazarıyım, öykülerimden oyun yapılacaksa ben kendim yaparım," diyordu. Bu kez, hayret, hiç korktuğum gibi olmuyor, öneriyi olumlu karşılıyor. "Merhaba'ya Selam'ı ben de düşünmüştüm," diyor. "Bağlayıcı unsurlar konusunda yardımcı olabilirim." Hiç böyle bir alışkanlığım olmamasına karşın o gün telefonda söylediklerini bir kenara not etmiştim. Önerilerde bulunuyor. "Büyük salonda oynarsanız boş kalma tehlikesi var" diyor. "Başka, daha eğlendirici bir oyun bulsanız, önemli olan ayakta kalmak," diyor. Bu alçakgönüllü kaygıları dile getiren de ülkenin en çok satan gülmece yazarı. Oyuna katmayı düşündüğüm bir öykü için, "o olmasın, zamanı değil, paşaları kullanma," diyor. Genco Erkal

Adam Yayıncılık

BİZ ADAM OLMAYIZ

aziz25
-Gürültüde yazarım da, yalnız yanı başımda birisi konuşursa yazamıyorum.
-Canım efendim, gürültü olmasa daha iyi değil mi? Ne hakları var sizi rahatsız etmeye, yavaş da konuşabilirler. İşte Danimarka'da, İsveç'te, Hollanda'da katiyen böyle bir şey olmaz. Onun için de adamlar ilerliyor. Çünkü onlarda insanın insana saygısı vardır...

Nesin Yayınları