Arama


Mavi Peri - avatarı
Mavi Peri
Ziyaretçi
23 Haziran 2012       Mesaj #6
Mavi Peri - avatarı
Ziyaretçi

BAĞIMSIZLIĞA GEÇİŞ.


Sömürgeci yönetimin çöküş sürecine girdiği 1920 sonrasında, İngiltere’de uzun süreli ve hemen hemen kesintisiz bir Muhafazakâr egemenliğinin başlamasıyla, savaş öncesindeki reformcu eğilim yerini İngiliz çıkarlarını korumaya yönelik temkinli bir politikaya bıraktı. Sömürgeciliği tasfiye yolundaki adımlar ancak İşçi Partisi’nin iktidara geldiği 1945’te hız kazandı. Bütün bu dönem boyunca İngiliz- leri yönetimi devretmeye zorlamak için geniş kitleleri seferber etmeyi temel alan Kongre Partisi’nin çabaları, ulusal hareketi değişik yönlere çekmeye çalışan farklı kesimlerin yarattığı engellerle karşılaştı. İngiliz yönetimine karşı mücadelenin bir ölçüde bastırdığı bölünmeler, bağımsızlıkla birlikte yeniden baş gösterdi.

İkili yönetime karşı tutum.


Gokhale ve Tilak gibi önderlerin ölümüyle ortaya çıkan boşluğu dolduran Gandhi, 1919’daki düzenlemeyle öngörülen ikili yönetime karşı çıkarak Kongre Partisi’ni 1921’deki seçimleri boykot etmeye çağırdı. Ama partinin ılımlı kanadını temsil eden eski ve yeni bazı önderler, bu sistemi özyönetime geçiş için bir basamak olarak kullanmayı savunarak Hindistan Liberal Federasyonu adı altında seçimlere katıldılar. Bengal, Bombay ve Birleşik Eyaletler’de (bugün Üttar Pradesh) Liberallerin başında yer aldığı yerel yönetimler oluşturuldu. Ülkenin öteki kesimlerinde ise yerel siyasal güçler öne çıktı. Pencap’ta Kongre Partisi’nin kentlerdeki ağırlığına karşın, yerel yönetime Müslüman ve Sih toprak sahiplerinin kırsal kesimdeki gücüne dayanan Birlikçi Parti egemen oldu. Ayrıca Akalilerin giriştiği eylemlerle militan bir Sih hareketi doğdu. Kongre Partisi’nin öteden beri pek örgütlü olmadığı Madras’ta seçkin Brahman azınlığa karşı mücadelenin ürünü olarak ortaya çıkan Adalet Partisi, 1921’deki seçimleri kazanarak bu eyalette ikili yönetim sisteminin güçlü bir dayanağını oluşturdu.

Gandhi bu ortamda Müslümanlar arasında güçlenen Hilafet Komitesi gibi dinci örgütlerle ittifaka yöneldi. İngilizlerin Osmanlı Devleti’ni parçalama politikasına tepki göstererek daha radikal bir tutuma giren bu örgütler de Kongre Partisi’ne yakınlaşmaya başladı. Hintli Müslümanların İngiliz yönetimini yıkmayı hedef alan propaganda kampanyasıyla birlikte yürütülen Pasif Direniş Eylemi’nde svarac kavramı bağımsızlığı kapsayacak biçimde daha geniş bir anlam kazandı. Ama bu mücadele sırasında ortaya çıkan birlik havası çok geçmeden dağıldı. Güney Hindistan’daki Müslüman Moplahlar yer yer Hindulara yönelik saldırılara girişti. Birleşik Eyaletler’deki Hindu gösterileri şiddet eylemlerine dönüştü. Mücadelenin amacından saptığını görerek pasif direniş hareketini durduran Gandhi, Mart 1922’de tutuklanarak altı yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ama geçirdiği ciddi bir ameliyatın ardından Şubat 1924’te serbest bırakıldı.

Bu dönemde Kongre Partisi içinde orta kuşak yöneticilerin ağırlığı artmaya başlamıştı. Gandhi’nin çevresinde yer alan Motilal Nehru ile Bengal’deki harekete önderlik eden Ç. R. Das arasındaki yakınlaşma sonunda Eylül 1923’te yapılan özel bir toplantıda, Kongre Partisi’nin eyalet meclislerini boykot taktiğinden vazgeçtiği açıklandı. Hemen ardından yapılan seçimlerde birçok yerde Liberallere üstünlük sağlayan Kongre Partisi, gene de yerel yönetimlerde yer almaktan kaçındı. Pencap ve Madras’ta yerel partiler ayakta kalmayı başardı.

Hindistan’daki tepkileri göz önüne alan İngiliz hükümeti, yönetim yapısını gözden geçirmeyi iki yıl öne alarak 1927’de Simon Komisyonu’nu oluşturdu. Yalnızca İngiliz- lerin yer aldığı komisyon, Hindistan’daki çalışmaları sırasında Kongre Partisi’nin başını çektiği yaygın bir boykot kampanyasıyla karşılaştı. Motilal Nehru başkanlığında kurulan bir komite, dominyon statüsünü ve iki meclisli parlamenter bir merkezî yönetimi öngören bir taslak hazırladı. Bu taslaktan hoşnut kalmayan Müslümanlar, Ağa Han başkanlığında bir konferans düzenlediler. Cinnah konferansın ardından 14 madde altında topladığı önerilerini ortaya koydu. Cinnah’ın planı eyaletlere özerklik verilmesine dayalı gevşek bir federasyonu, Kuzeybatı Sınır Eyaleti, Sind ve Belucistan’ın öteki eyaletlere eşit bir statüye çıkarılmasını ve Müslümanların merkezî yasama meclisinde üçte bir oranında temsil edilmesini öngörüyordu.

Yuvarlak masa konferansları.


Çalışmalarını tamamlayan Simon Komisyonu hükümete sunduğu raporda parlamenterdir merkezî yönetim görüşüne karşı çıkarak yalnızca eyaletler düzeyinde temsili yönetime geçilmesini önerdi. Oysa bu sırada İngiltere’de, İşçi Partisi’nin iktidara gelmesiyle (1929) siyasal ortam değişmiş ve Muhafazakâr Parti’nin sağ kanadı dışında bütün partilerde dominyon statüsünü görüşme eğilimi güçlenmişti. Bunun sonucu olarak Londra’da düzenlenecek bir yuvarlak maşa konferansında Hintli toplulukların ve İpgiliz siyasi partilerinin temsilcilerini bir araya getirme kararına varıldı.

Bu dönemde Kongre Partisi’nde İngiliz taktiklerine karşı kuşkucu bir hava egemendi. Motilal Nehru’nun oğlu Cavaharlal Nehru ile Das’ın yardımcısı Subhas Çandra Bose gibi genç önderlerin etkisiyle partide yeniden radikal bir çizgi ağır basmaya başlamıştı. Bu yeni eğilimin bir sonucu olarak, Ocak 1930’da Lahor’da toplanan Kongre Partisi bağımsızlığı hedef alan bir karar tasarısını benimsedi.

Kongre Partisi’nin katılmadığı I. Yuvarlak Masa Konferansında (Kasım 1930-Ocak 1931) Hindistan’ı temsil eden delegeler tanınmış liberal siyaset adamlarından, Ağa Han ve Cinnah gibi Müslüman önderlerden ve yan özerk yapılarını hâlâ koruyan devlet ve devletçiklerin temsilcilerinden oluşuyordu. Başta Haydarâbad ve Keşmir olmak üzere genellikle otokratik yapılarını sürdüren bu geleneksel siyasal birimlerin dominyon statüsü içindeki yeri önemli bir sorun oluşturuyordu. Ama Ingiliz yönetiminin yakın bir işbirliğine girdiği bu devletler, federal bir yönetim biçimine katılmayı kabul ettiler. Böylece konferansın sonunda tarafların federasyona dayalı bir dominyon statüsü üzerinde ilke olarak anlaşmaya vardığı açıklandı.

Yeni bir pasif direniş hareketi başlatmış olan Kongre Partisi’nin de bu uzlaşmaya katılmasını sağlama yolundaki çabalar, Mart 1931’de olumlu sonuç verdi. Bütün siyasal tutuklularm serbest bırakılması karşılığında pasif direniş hareketini durdurmayı kabul eden Gandhi, sonbaharda Londra’ya giderek II. Yuvarlak Masa Konferansı’na katıldı. Bu sırada 1929 Büyük Bunalımı’n dan yeni çıkmış olan İngiltere’de Muhafazakâr Parti iktidara gelmişti. Gandhi’nin dominyon statüsünün özü olarak eksiksiz özyönetimde diretmesi karşısında, İngilizler öteki toplulukların taleplerini öne sürerek özyönetime bazı sınırlamalar ve koşullar getirmeye çalıştılar. Konferansın sonuçsuz kalması üzerine Hindistan’a dönerek pasif direnişi yeniden başlatan Gandhi, çok geçmeden öteki Kongre önderleriyle birlikte tutuklandı. Bu sırada ekonomik durumun düzelmesi ve siyasal baskıların yumuşamasıyla kitle hareketi bir düşüş içine girdi. Bazı Kongre Partisi yöneticileri liberallerin safına katılarak İngiliz yönetimiyle uzlaşmaya yöneldi. 1934’te Cavaharlal Nehru’nun çevresindeki genç aydınlar Kongre Partisi’ni sola çekmeyi amaçlayan Sosyalist Parti’yi oluşturdu.

Gandhi’nin İngiltere’den ayrılmasından sonra İngilizlerin ön ayak olduğu III. Yuvarlak Masa Konferansı, Hintli liberallerin dışında pek destek görmemişti. Bunun üzerine İngiliz hükümeti Ağustos 1932’de yayımladığı Genel Karar’la ikili yönetim sisteminin değiştirilmesi sırasında azınlıklar için ayrı seçim bölgeleri ilkesinin sürdürüleceğini açıkladı. Hindistan’daki bütün etnik, dinsel ve toplumsal gruplara uygulanacak ölçüde geniş tutulan bu ilke, “böl ve yönet” taktiğinin kaba bir örneği olarak yaygın bir tepkiyle karşılandı. Gandhi dokunulmazların^) önderi B. R. Ambedkar’la anlaşmaya vararak bu girişimi boşa çıkarmayı önemli ölçüde başardı.

1935 Hindistan Yönetimi Yasası.


Hindistan’ın yönetim yapısını belirlemek üzere Genel Karar doğrultusunda hazırlanan ayrıntılı ve uzun yasa tasarısı, Muhafazakâr Parti’nin sağ kanadının engellemeleri yüzünden İngiliz Parlamentosu’ndan ancak 1935’te geçebildi. Yasa uyarınca eyaletlerin yönetimi, daha geniş bir seçmen kitlesince belirlenecek temsil organlarına karşı sorumlu olacak hükümetlere bırakıldı. Ayrıca yan özerk devletlerin en az yarısının katılmasıyla yürürlüğe girecek bir federasyon oluşturuldu. Ortaya çıkabilecek anlaşmazlıkları çözmek üzere Hindistan Yüksek Mahkemesi gibi federal düzeyde görev yapacak bir dizi yeni kurum oluşturuldu. Tam özyönetime geçiş için bir basamak olarak öngörülen bu yasa, Nehru gibi radikal önderlerce bir “Kölelik Belgesi” olarak nitelendirildi.

Yeni yasa çerçevesindeki ilk seçimler 1936 sonunda yapıldı. Boykot ve seçime katılma taktikleri arasında kısa süreli bir duraksamanın ardından örgütsel bütünlük içinde, basit ve etkili bir programla seçime giren Kongre Partisi Birleşik Eyaletler, Merkez Eyaletler, Bihâr, Orissa ve Madras’ta mutlak bir çoğunluk elde etti. Bombay’da ise az farkla çoğunluğu kaçırdı. Örgütsel bakımdan hazırlıksız olduğu için Müslümanlara ayrılmış seçim bölgelerinin ancak üçte birinde seçime katılabilen Müslüman Birliği, bu seçim bölgelerindeki başarısına karşın, hiçbir eyalette çoğunluğu kazanamadı. Kongre Partisi, sayılan altı eyaletin yanı sıra bazı desteklerle Assam ve Kuzeybatı Sınır Eyaleti’nde de yerel hükümetler oluşturdu. Kongre Partisi’nin egemenlik alanı dışında yalnızca üç eyalet kaldı: Birlikçi Parti’nin ağırlığını koruduğu Pencap, yerel toprak aristokrasisinin yönetimindeki Sind ve kararsız bir koalisyonun başta bulunduğu Bengal.

II. Dünya Savaşı.


Kongre Partisi’nin ülke yönetimine katılmasının önemli bir sonucu, orta kademe yöneticilerin konumlarını güçlendirmesi oldu. Bu süreç II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle kesintiye uğradı. Genel valinin ulusal önderlerin desteğini almaya gerek görmeden Nazi Almanyası’na savaş açmasına tepki gösteren Kongre Partisi Yürütme Komitesi, partiye bağlı bütün eyalet hükümetlerini istifaya çağırdı. Yerel yöneticilerin isteksizliğine karşın, bu karar birkaç ay içinde uygulandı. Cinnah’ın önderlik ettiği Müslümanlar kararı büyük bir hoşnutlukla karşıladı. Mart 1940’ta Lahor’ da toplanan Müslüman Birliği, ayrı bir Müslüman devletinin kurulmasını gündeme getirdi. Böylece daha önce bir düş olarak nitelendirilen Pakistan (Pak İnsanların Ülkesi) tasarısı somut bir talebe dönüştü.

Savaşın başlarında Avrupa ve Kuzey Afrika’daki sorunlarla uğraşan İngiliz hükümeti, Hindistan’daki yönetsel tıkanmayı bir yana bıraktı. Ama 1942 başlarında Japonya’nın Güneydoğu Asya’daki hızlı ilerleyişinin giderek Hindistan’ı da tehdit etmeye başlaması, İngiliz hükümetini harekete geçirdi. Savaş Kabinesi’nin stratejik bölgelerden sorumlu komiteler oluşturma politikası çerçevesinde kurulan ve işçi Partisi lideri C. R. Attlee’nin başkanlık ettiği Hindistan Komitesi, savaşın bitiminde bağımsızlık koşullarını belirlemek üzere bir kurucu meclisin toplanmasını öngören bir plan hazırladı. Plana, yeni yönetim yapısı içinde yer almayı kabul etmeyecek eyaletlerin yürürlükteki düzenlemeyi sürdürebileceği hükmü de kondu. Bu plan çerçevesinde Hindistan’daki siyasal güçlerin desteğini kazanmak üzere Hindistan’a gönderilen S. Cripps, özellikle Kongre Partisi’yle yoğun görüşmelere girişti. Cripps’in yürüttüğü pazarlıklar, Kongre Partisi’nin öncelikle ulusal bir hükümet oluşturulması yolundaki koşulu nedeniyle çıkmaza girdi. Japonların Assam sınırına ulaştığı Mayıs 1942’de Gandhi, saldırıya barışçıl yöntemlerle karşı koymak amacıyla İngilizlerin Hindistan’dan çekilmesini istedi. Kongre Partisi “Hindistan’dan Elinizi Çekin” sloganı altında yaygınlaşan bu talebin karşılanmaması durumunda kitle hareketine başvuracağını açıkladı. İngiliz yönetimi buna Gandhi ve Yürütme Komitesi üyelerini tutuklayarak yanıt verdi. Parti önderliğini üstlenen genç kadroların bazı bölgelerde başlattığı silahlı ayaklanma altı hafta içinde bastırıldı. İngilizlerin Japon kuvvetlerini Assam sınırındaki ormanlık tepelerde tutmayı başardığı sonraki iki yıl içinde, İngiliz yönetimine karşı ciddi bir muhalefet gelişmedi.

Yönetimin devri.


Son iki yılda Kongre Partisi’ne yönelik baskılar, yerel hükümetlerde yer alan Müslüman Birliği’niıı gücünü artırmasını sağlamıştı. 1944’ten sonra kademeli olarak serbest bırakılan Kongre Partisi önderleri, Müslümanların ayrı bir devlet isteyip istemediğinin halkoylamasıyla saptanması formülünü ortaya attılar. Bir süre sonra Gandhi ve Cinnah’ın benzer bir formül için yaptıkları görüşme hiçbir sonuç vermedi. Haziran 1945’te önde gelen partilerin yer alacağı bir hükümet oluşturma konusunu görüşmek üzere Simla’da toplanan konferans da bir anlaşmaya varamadan dağıldı.

Bu sırada İngiltere’deki seçimler sonunda başa geçen İşçi Partisi hükümeti, Hindistan’a bağımsızlık sözü vererek öncelikle merkezî bir yasama organı ve eyalet meclisleri için seçime gidilmesini kararlaştırdı. 1946’da yapılan seçimlerden Kongre Partisi ve Müslüman Birliği ülkenin temel iki siyasal gücü olarak çıktı. Merkezî yasama organında Müslümanlara ayrılan sandalyelerin hepsini Müslüman Birliği kazandı; geri kalan sandalyeleri ise beş eksikle Kongre Partisi adayları elde etti. Eyalet seçimlerinde Kongre Partisi bütün öteki partileri saf dışı bırakarak sekiz eyalette yerel yönetimi ele geçirdi. Müslüman Birliği yüksek bir oy
oranına ulaşmakla birlikte yalnızca Sind ve Bengal’de yerel yönetimi oluşturabildi. Pencap’ta Birlikçi Parti az farkla başta kaldı.
Seçim sonuçlarının iki parti arasındaki uzlaşmazlığı artırmasına karşın, İngiliz hükümeti yeni anayasanın çerçevesini belirlemek üzere Delhi’ye bir heyet gönderdi. Taraflarla yürüttüğü görüşmelerde ortak bir çözüme varamayan heyet, eyaletlerin Hindu ve Müslüman çoğunluğa göre düzenlenmesini ve yönetimin her kademede paylaşılmasını öngören bir taslak hazırladı, iki taraf da taslağı kabul etmeye yanaşmadı. Müslüman Birliği’nin kararlılığını göstermek için 16 Ağustos 1946’da düzenlediği kitle gösterilerini büyük boyutlara varan çatışmalar izledi. Kalküta’da üç gün süren karışıklıklar sırasında 4 bin kişi öldürüldü. Bu kıyımın hemen ardından Hindistan genel valisi Wavell Hintli politikacılardan oluşan bir geçici hükümet kurdu. Sekiz Kongre Partisi üyesi ve dört bağımsızın yer aldığı hükümete sonradan Kongre Partisi’nden beş kişinin çekilmesiyle Müslüman Birliği üyeleri de alındı. Ama bu adım ilişkilerin düzelmesini sağlayamadı. Doğu Bengal’deki kitle kıyımlarının önü alınamadı. Nehru ve Gandhi’nin birliği koruma yönündeki çabalarına karşın, Kongre Partisi’nde ülkenin iç savaşa sürüklenmemesi için bu konuda ödün verme eğilimi güçlendi. Öte yandan İngiliz hükümeti de en geç Haziran 1948’de yönetimi devretmeye kararlı olduğunu açıklayarak Lord Mountbatten’ı genel valiliğe atadı (Şubat 1947).

Bölünme.


Mountbatten’ın Hindistan’a vardığı sırada, Birlikçi yerel hükümetin görevden çekildiği Pencap’ta da Müslüman, Sih ve Hindu toplulukları içine alan çatışmalar baş göstermiş bulunuyordu. Olayların büyümesini önlemek için hemen bir çözüme varmak gerektiğini anlayan Mountbatten, taraflara Hindu ve Müslüman toplulukların tercihine dayalı bir bölünme planını kabul ettirmeyi başardı. Plan uyarınca Kongre Partisi’nin yönetimde olduğu eyaletlerin birleşik Hindistan’ın içinde yer alması; Sind, Belucistan ve Kuzeybatı Sınır Eyaleti’nde Hindistan’a ya da yeni bir Müslüman devlete katılma konusunda halkoylamasına gidilmesi; daha karmaşık bir yapı gösteren Pen- cap ve Bengal’de de aşamalı bir oylama yapılması kararlaştırıldı.

Müslümanların büyük çoğunluğu oluşturduğu Sind, Belucistan ve Kuzeybatı Sınır Eyaleti beklendiği gibi Hindistan’dan ayrılma yönünde oy kullandı. Bengal ve Pencap eyalet meclislerinin aynı doğrultuda karar alması üzerine, Müslüman olmayanların çoğunlukta olduğu iller bu eyaletlerin bölünmesi yönünde bir tutum takındı. Böylece 15 Ağustos 1947’de Hindistan ve Pakistan iki ayrı devlet olarak ortaya çıktı.

Ana hatları saptanan bölünme planının uygulanması için maddi varlıkların paylaşılması, kamu hizmetlerinin ayrılması, özellikle Pencap ve Bengal’de sınırların çizilmesi ve sayıları 600’e varan yarı özerk devletlerin konumunun belirlenmesi gibi sorunların da aşılması gerekiyordu.

Maddi varlıkların paylaşılması işi bir bölünme komitesine bırakıldı. Bu paylaşımdan doğal kaynakların ve yatırımların büyük bölümünün yer aldığı Hindistan kazançlı çıktı. Dondurulan mali varlıklar konusunda ancak bağımsızlık sonrasında Gandhi’nin giriştiği açlık greviyle bir uzlaşmaya varılabildi. Kamu hizmetlerinin ayrılmasında bireysel tercih temel alındı. Hinduların, Müslümanların ve Sihlerin genellikle iç içe olduğu ordu birliklerinin ve polis kuvvetlerinin kaydırılması sırasında, süregiden düşmanlıklar nedeniyle sık sık çatışmalar yaşandı. Yeni sınırların çizilmesinde daha büyük güçlüklerle karşılaşıldı. Bağımsızlık sonrasında yürürlüğe konan sınır, her iki ülkeyi de, ama özellikle Pakistan’ı hoşnut etmedi.

Yerel hükümdarlıkların yeni devletlere bağlanmasında yer yer zora başvuruldu. Pakistan sınırına bitişik Bavahalpur ve Ka- lat gibi Müslüman hükümdarlıklar Pakistan’a katılırken, Mountbatten’ın ustalıklı diplomasisi çoğu Hindu hükümdarlığın da barışçıl yoldan Hindistan’a bağlanmasını sağladı. Güney Hindistan’ın orta kesiminde yer alan ve halkının çoğunluğu Hindu olan Hay- darâbad’ın başındaki Müslüman hanedanın bağımsız bir konum kazanma girişimi, Eylül 1948’deki askeri müdahaleyle boşa çıkarıldı. Hindu bir hükümdarın yönetiminde olmakla birlikte Müslümanların çoğunluğu oluşturduğu Keşmir, çok geçmeden Pakistan ve Hindistan arasında çekişmeye sahne oldu. Ocak 1949’da Birleşmiş Milletler’in araya girmesiyle belirlenen ateşkes hattı fiili bir sınıra dönüştüyse de iki tarafça da tanınmadı.

İki devletin, bölünmeyle birlikte karşılaştığı önemli bir bunalım da yoğun mülteci akınıyla ortaya çıktı. Her iki taraftan da sayıca 7-8 milyon kişiyi kapsayan bu toplu kaçış sırasında yaklaşık 200 bin kişi çıkan çatışmalarda öldü.

HİNDİSTAN CUMHURİYETİ.

Ad:  hindistan.jpg
Gösterim: 1535
Boyut:  65.9 KB

Nehru dönemi.


Bağımsızlıkla birlikte başbakanlığı üstlenen Nehru, 1964’e değin süren bû görevi sırasında ülke yaşamına damgasını vurdu. Öldüğünde geride parlamenter ve demokratik bir yönetim sistemi, merkezî planlamaya dayalı bir ekonomi, laikliğe ve sosyal adalete dönük bir toplum bırakmıştı.

Hindistan’ın güçlü bir merkezî yönetime dayanan federal anayasası 1950’de yürürlüğe girdi. Yeni anayasanın öngördüğü eşit ve genel oya dayalı genel seçimlerin ilki 1952’de yapıldı. Seçimlere bağımsızlık hareketinin öncüsü olarak giren Kongre Partisi’ nin arkasında geniş kırsal kitlelerin yanı sıra sağladığı maddi destekle örgütü ayakta tutan işadamları ve toprak sahipleri de vardı. Aynca azınlıklar da Kongre Partisi’ni güvenceleri olarak görüyordu. Gandhi’nin bir Hindu fanatik tarafından öldürülmesinden sonra dinci örgütlerin etkisi büyük ölçüde kırılmıştı. Kongre Partisi’nin karşısındaki başlıca siyasal güçler 1948’de ayrı bir programla ortaya çıkan Sosyalist Parti ile II. Dünya Savaşı’nda belirli bölgelerde güçlü örgütlenmeler kuran Hindistan Komünist Partisi’ydi. Bu ortamda yapılan 1952 seçimlerinde Kongre Partisi oyların yüzde 45’ini elde ederek Lok Sabha’dakı (Halk Meclisi) 489 sandalyenin 364’ünü kazandı. Komünistler 16 sandalyeyle ikinci, Sosyalistler de 12 sandalyeyle üçüncü parti oldu.

İlk seçimlerin ardından I. Beş Yıllık Plan’ da (1950-55) öngörülen kalkınma hedefleri gerçekleştirilerek ekonomide büyük bir atılım sağlandı ve daha büyük bir gelişmeyi amaçlayan II. Beş Yıllık Plan (1956-61) hazırlandı. 1957’deki ikinci genel seçimler halkın Nehru’nun önderliğini onaylamasıyla sonuçlandı. Kongre Partisi 494 üyeli Halk Meclisi’nde sandalye sayısını 371’e çıkarırken, Komünistler de belirli bir ilerleme sağlayarak 27 sandalyeye ulaştı. Sağcı Hindu Bharatiya Can Sangh Partisi meclise yalnızca dört üye sokabildi.

Nehru 1962’deki seçimlere hoşnutsuzlukların arttığı bir ortamda girdi. Çin’le sınır çatışmaları ve Portekiz yönetimindeki Goa’nın işgal edilmesi (Aralık 1961), dış politikada barışçı çizginin sonu anlamına geliyordu. Ekonomik alandaki ilerleme sürmekle birlikte, kalkınma hızı düşmeye başlamıştı. Dar bir danışman çevresine dayanmaya yönelen Nehru’nun önderliğinde kaçınılmaz aksamalar ortaya çıkmıştı. Kongre Partisi bu olumsuzluklara karşın yüzde 48 oy oranıyla konumunu korurken, muhalefet sağ ve sol kanatlara bölündü. Ana muhalefet konumunu sürdüren Komünistler 29 sandalye elde etti. Bharatiya Can Sangh Partisi 14, Svatantra Partisi 18 sandalyeyle gücünü artırdı.

Eyaletlerin yeniden düzenlenmesi.


Kongre Partisi’nin merkezî yönetim düzeyindeki kesin üstünlüğüne karşın, çok geçmeden eyaletlerin siyasal yaşamına yerel sorunlar egemen olmaya başladı. Özellikle Güney Hindistan’da Tamil dili ile Telugu, Kannada ve Malayalam dili konuşan topluluklar arasında sömürge yönetiminden kalma yönetsel sınırların değişmesi yönünde güçlü bir akım doğdu. Madras ve Haydarâbad eyaletlerine dağılmış olan Telugular için Andhra Pradesh eyaletinin oluşturulmasının (1953) ardından yeni bir yönetsel düzenlemeye gidildi (1956). Hindistan’ın haritasını bütünüyle değiştiren bu düzenleme sonunda dil bölgelerini temel alan 14 eyalet ve altı birlik toprağına dayalı yeni bir eyalet düzeni kuruldu. Sonraki yıllarda Marathalann protesto gösterilerine sahne olan Bombay, 1960’ta Maharashtra ve Gucerat eyaletlerine ayrıldı. Sihlerin Pencap’taki kitle gösterileri üzerine, bu eyalet de 1966’da Pencap ve Haryana eyaletleriyle Çhandigarh birlik toprağı biçiminde üç ayrı siyasal birime dönüştürüldü. (Pencap’ın sınırları 1985’te Sihlerin kesin bir çoğunluk oluşturmasını sağlayacak biçimde yeniden düzenlendi.)

Yeni eyalet sistemi yerel yönetimde bölgesel partilerin güç kazanması sonucunu doğurdu. Madras’ta (Tamil Nadu) Dravid ilerici Federasyonu (DMK) Kongre Partisi’nin egemenliğini sarsarken, Kerala eyalet yönetimi 1957 seçimleriyle Komünistlerin eline geçti.

Dış sorunlar.


Nehru Hindistan’ın dış politikasını bağlantısızlık ilkesine dayandırarak Hindistan’a Üçüncü Dünya’da saygın bir yer kazandırdı. Bununla birlikte Cemmu ve Keşmir ile Pencap sınırlan konusunda Pakistan’la süregiden sınır çatışmalan ve Çin’ le baş gösteren sınır uyuşmazlıkları, Hindistan’ın bu konumunu önemli ölçüde sarstı.

Ladakh ve Assam’daki Tibet sınırlarının belirsizliği öteden beri Çin’le bir uyuşmazlık konusu oluşturmasına karşın, 1954’te imzalanan antlaşmayla iki ülke arasında barışçı ilişkiler kurulmuştu. Tibet’in dinsel önderi Dalay Lama’nın 1959’da bazı yandaşlarıyla birlikte Hindistan’a kaçmasından sonra, Çin diplomatik yollardan yeni koşullara uygun bir sınırın çizilmesini gündeme getirdi. Bu girişimleri geri çeviren Hindistan, Çin’in Pakistan’la Keşmir sınırı konusunda anlaşmaya varmasından tedirgin oldu ve 1962 sonbaharında Çin sınırındaki tartışmalı bölgeye girerek kuvvet yığmaya başladı. Beklenmedik bir saldırıyla misillemeye geçen Çin, stratejik noktalan ele geçirerek Hindistan topraklarına kadar girdi. Nehru’nun ABD ve İngiltere’den askeri yardım istemesiyle büyüyen bunalım, Çin’in fiilen denetlediği sınıra çekilmesiyle sona erdi.

Hindistan’da büyük bir moral çöküntüye yol açan bu savaşın ardından ekonomik kalkınma atılımı da bir duraklama içine girdi. Nehru’nun ölümünden (Mayıs 1964) sonra başbakanlığa pek ağırlığı olmayan L. B. Shastri getirildi. Bu sırada içeride belirli bir istikrar sağlamış olan Pakistan yönetimi, durumu elverişli görerek 1965’te Keşmir sorununu yeniden gündeme getirdi. Pakistan’ın gerilla kuvvetleriyle Keşmir’e sızma girişiminin başarısızlığa uğramasının ardından, Hindistan ateşkes hattını geçerek bir askeri harekâta başladı. Çok geçmeden çarpışmalar Pencap sınırına kadar genişledi. Askeri bakımdan üstünlüğü ele geçiren Hindistan, Çin’in Sıkkım sınırına kuvvet yığmasından çekinerek büyük devletlerin ateşkes sağlamaya yönelik girişimlerini kabul etti.

Birleşmiş Milletler’de bu sorunla ilgili olarak yapılan görüşmelerde birçok Müslüman ülkeyi karşısında bulan Hindistan, SSCB’nin arabuluculuğuyla Taşkent’te Pakistan’la görüşmeye oturdu. Görüşmeler sonunda eski statükoya dönülmesini ve anlaşmazlıkların görüşme yoluyla çözülmesini öngören bir barış anlaşması imzalandı.

Taşkent’te bulunan Shastri’nin beklenmedik biçimde ölmesi, Kongre Partisi’ni yeni bir lider seçme sorunuyla karşı karşıya bıraktı. Gandhi’nin eski mücadele arkadaşlarından Morarci Desai’nin adaylığına karşın, partinin meclis grubu dörtte üçe yakın bir çoğunlukla Nehru’nun kızı İndira Gandhi’yi başbakanlığa getirdi.

Gandhi dönemi.


Ekonominin büyük ölçüde bozulduğu bir dönemde Gandhi’nin önderliğinde 1967 seçimlerine giren Kongre Partisi, Halk Meclisi’ndeki 520 sandalyenin ancak 283’ünü alabildi. Eyalet yönetimlerinin ise ancak yarısını elinde tutabildi. Halk Meclisi’nde 44 sandalye kazanan Svatantra ile 35 sandalye elde eden Bharatiya Can Sangh en büyük muhalefet partileri durumuna geldi. Komünistler iki kanada ayrıldıkları için geride kalırken, DMK Madras’ tâki bütün sandalyeleri (25) kazandı.

Seçimlerin ardından parti içindeki bölünmelere karşın toprak reformu ve bankaların devletleştirilmesi gibi radikal önlemleri başarıyla uygulayan Gandhi, Mart 1971’de erken seçime giderek kişisel bir zafer kazandı. 440 bölgede seçime giren Kongre Partisi, Halk Meclisi’ndeki 518 sandalyenin 352’sini elde etti. Kongre Partisi’nden ayrılan gruplar ve Bharatiya Can Sangh dışındaki sağcı partiler tam bir yenilgiye uğradı. DMK iki sandalye yitirdi. Moskova yanlısı olarak bilinen Komünistler sandalye sayısını 25’e, Pekin yanlısı olarak bilinen Hindistan Komünist Partisi ise 23’e çıkardı.

Hindistan aynı yıl içinde Pakistan’la artan sürtüşmeler üzerine SSCB ile bir barış, dostluk ve işbirliği antlaşması imzaladı (Ağustos 1971). Hindistan ve Pakistan’ın kasımda olağanüstü hal ilan etmelerine yol açan sınır çarpışmaları, çok geçmeden açık savaşa dönüştü. Doğu Pakistan’daki (Bangladeş) iç savaştan yararlanarak bu ülkeye müdahale eden Hint birlikleri Dakka’ya kadar ilerledi. Bağımsızlığını ilan eden Bangladeş’ten Mart 1972’de kuvvetlerini çeken Hindistan, bu yeni komşusuna geniş ekonomik yardımda bulunmaya başladı. Haziranda Gandhi ile Pakistan başbakanı Zülfikâr Ali Bhutto’nun yaptığı görüşmeler iki ülke arasındaki gergin ilişkilerin yumuşamasını sağladı.

Gandhi bu tarihten sonra halk arasındaki desteğini yitirmeye başladı. Eski sosyalistlerden G. P. Narayan’ın 1974’te Gandhi’nin baskıcı yönetimine karşı başlattığı kitle gösterileri giderek yaygınlaştı. Haziran 1975’te mahkeme kararıyla Halk Meclisi’ndeki sandalyesi iptal edilen Gandhi, bütün ülkede olağanüstü hal ilan ederek siyasal muhaliflerine karşı geniş kapsamlı tutuklamalara girişti. Basma sert bir sansür uygulayarak grevleri yasadışı ilan etti. Anayasada değişikliklere giderek konumunu güçlendirirken, elinde topladığı geniş yetkilerle enflasyonu durdurmayı ve kamu hizmetlerini düzene sokmayı başardı.
Ocak 1977’de altı hafta içinde seçime gidileceğini açıklayan Gandhi, siyasal baskıları yumuşatarak olağan bir seçim ortamı hazırladı. Gandhi’nin bu girişimi, yönetimde giderek etkili bir konum kazanan oğlu Sancay Gandhi’yi seçmen desteğiyle başa getirmeye yönelik bir manevra olarak değerlendirildi. Başlıca muhalefet grupları Canata Partisi olarak bilinen koalisyonda birleşirken Gandhi’nin en yakın destekçilerinden dokunulmazların önderi C. Ram Demokrasi İçin Kongre adıyla ayrı bir parti oluşturdu.

Canata Partisi hükümeti.


Seçimde yoğun bir kampanya yürüten Gandhi, ağır bir yenilgiye uğradığı gibi kendi bölgesinde de seçimi kaybetti. Canata’nın gösterdiği adaylar 295, Demokrasi İçin Kongre de 29 sandalye kazandı. Kongre Partisi büyük bölümü güney eyaletlerinden olmak üzere 153 sandalyede kaldı. Seçim sonuçlarının açıklanmasının hemen ardından başbakanlıktan istifa eden Gandhi, 2 Ocak 1978’de Kongre Partisi’nden ayrılarak, halk arasında Kongre-İndira olarak anılan Hindistan Ulusal Kongresi-İndira (INC-I) adlı yeni bir parti kurdu. Canata Partisi önderi M. Desai’nin kurduğu yeni hükümet, Gandhi’nin başbakanlık dönemiyle ilgili olarak açtırdığı soruşturmadan bir sonuç alamadı. Bu soruşturmayla halk arasındaki desteği güçlenen Gandhi’yi lider olarak kabul eaen Kongre Partisi (I), Şubat 1978’de Güney Hindistan’ da yapılan eyalet seçimlerinde büyük başarı göstererek Mysore ve Andhra Pradesh’te yönetimi ele geçirdi. Gandhi kasımda ara seçimle Halk Meclisi’ne döndüyse de bir ay sonra meclisten uzaklaştırıldı ve bir hafta hapiste tutuldu.

Canata Partisi içinde beliren görüş ayrılıkları yüzünden meclis çoğunluğu üzerinde denetimini yitiren Desai, Temmuz 1979’da istifa etmek zorunda kaldı. Yerine geçen Ç. Ç. Singh de anlaşmazlıkların üstesinden gelemeyince erken seçim kararı alındı.
Gandhi’nin dönüşü ve sonrası. Ülke genelindeki siyasal karışıklıkların ardından Ocak 1980’de yapılan seçimlerden Kongre Partisip) 525 sandalyeden 35Tini alarak çıktı. Hiçbir muhalefet partisi sandalyelerin yüzde 10’undan fazlasını kazanamadı. Bu zaferi aynı yıl içinde yapılan Eyaletler Meclisi (Racya Sabha) ve eyalet ara seçimlerindeki başarılar izledi. Gandhi, oğlu Sancay ve yardımcıları aleyhine açılmış olan bütün davalar geri çekildi. Ama Sancay’ın Haziran 1980’de bir uçak kazasında ölmesi, Gandhi’nin yeniden yükselişine önemli bir darbe vurdu.

Ülke yaşamına bir kez daha ağırlığını koyan Gandhi, 1980’lerin başında özerklik için mücadele eden Sihlerle uğraşmak zorunda kaldı. Ordu birliklerinin Haziran 1984’te Sihlerce kutsal sayılan Altın Tapınak’a (Harimandir) saldırması, gerginliği daha da tırmandırdı. Ekimde Gandhi’nin iki Sih muhafızı tarafından öldürülmesiyle, Sihlere yönelik saldırılar bütün ülkeye yayıldı.
Annesinin yerine başbakanlığa getirilen Raciv Gandhi, Pencap ve Assam’daki bölgesel sorunları yatıştırıcı bir politika izlemeye yöneldi. Ayrıca Hindistan’ın dış dünyadaki bağlantısızlık konumunu güçlendirmeye çalıştı. Kongre Partisi (İ) Kasım 1989’da yapılan genel seçimlerde çoğunluğu sağlayamayınca Raciv Gandhi görevden ayrıldı ve yerine Canata Partisi’nin lideri Vishva- nath Pratab Singh geçti. 1990’da eski bir caminin yerine bir tapınak inşa edilmesi girişimi nedeniyle militan Hindular ile Müs- lümanlar arasında çıkan çatışmalar Singh hükümetinin düşmesiyle sonuçlandı.

Singh hükümetinin yerini Çandra Shekhar başkanlığındaki yeni bir hükümet aldı. Kongre Partisi (İ)’nin hükümetten desteğini çekmesi üzerine Çandra Shekhar Mart 1991’de cumhurbaşkanına istifasını sundu. Bunun üzerine cumhurbaşkanı meclisi dağıtarak genel seçimlere gidilmesine karar verdi ve Shekhar hükümetinin seçimlere değin görevde kalmasını istedi. Seçim kampanyası sırasında Raciv Gandhi’nin öldürülmesi (Mayıs 1991) geniş yankılara yol açtı. Hiçbir partinin çoğunluğu sağlayamadığı seçimlerden Kongre Partisi birinci parti olarak çıktı. Raciv Gandhi’nin eşi Sonia Gandhi'nin görevi kabul etmemesi üzerine Kongre Partisi (İ)’nin başkanlığına seçilmiş olan P. V. Narasimha Rao hükümeti kurmakla görevlendirildi. Ayodhya kentindeki Babri Camisi’nin Aralık 1992’de Hindu militanlarca yıkılması bütün ülkede Müslümanlarla Hindular arasında yoğun çatışmalara yol açtı.

kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen NeutralizeR; 12 Ağustos 2016 21:44