Dürer 500 yıldır orada; üzerinde kürk yakalı mantosu, kıvrılarak omuzlarına dökülen dalgalı saçlarıyla bütün görkemi içerisinde, akıp giden zamanı ve gerçek mekanda olup bitenleri seyrediyor. 500 yıldır bıkmadan ve gözlerini bir an olsun kırpmadan.. Gizemli bir sessizliğe bürünmüş bu ölümsüz imge, bugün kendisini Münih Alte Pinakothek’in düz duvarlarındaki yerinde ya da çoğaltılmış imgeleri aracılığıyla kitap sayfalarında izleyenlerle hiçbir görsel temasa girmeyerek, yalıtılmış yalnızlığının ayrıcalıklı konumunu korumayı sürdürmektedir. Bizler ise, sadece o imgeyle değil, imgenin tanımladığı ünlü Alman rönesans sanatçısı Dürer’in ismine duyduğumuz saygıyla bakıyoruz resme. Bu resimden anlaşılabileceği gibi, imgesini yaratırken sanatçının kendisi de deha ve saygınlığının farkındaydı. Hatta belli ki, bunu özellikle vurgulamak istemişti. Dürer, kendisini İsa gibi resmetmiştir. Kendi imgesine böylesine dinsel bir göndermede bulunması, Rönesans döneminde sanatçı kimliğindeki yücelmenin İtalya sınırlarını aşan boyutunu ortaya koymaktadır. Dürer, Rönesans sanatının tüm teknik, bilimsel, üslup ve felsefi birikimini Alplerin ötesine taşımış ve etkileyici dehası yardımıyla bu birikimi eşi olmayan bir resim diline dönüştürmüş bir sanatçıdır.