Arama

İbni Sina - Tek Mesaj #8

bekirr - avatarı
bekirr
VIP VIP Üye
22 Mart 2013       Mesaj #8
bekirr - avatarı
VIP VIP Üye

İbni Sina

Ad:  ibn_sina2.JPG
Gösterim: 8914
Boyut:  19.0 KB

(Avicenna) (980-1037)

Batı'da daha çok Avicenna olarak bilinen İbni Sina'nın felsefe ve tıbba katkıları oldukça fazladır. Felsefesi günümüzde özellikle İran'da tesirli olmaya devam ederken, tıp alanındaki araştırmaları 17.yy'la kadar standart eğitim olarak devam etmiştir. İbni Sina sayesinde klasik Yunan eğitiminin büyük bölümü, aksi durumda bu bilginin kaybolmuş olacağı Avrupa'nın karanlık çağı esnasında korunmuştur. Seçkin bir filozof ve hekimdir; ona Batı'da "Doktorlar Prensi" unvanı verilmiştir. Hıristiyan âlimlerini Yunanlı filozof Aristo'nun Metafizik'ini dikkatlerine sunarak etkilemiş ve büyük Yahudi düşünürü Moses Meymonides'in (Ö.1204) düşüncesi üzerinde büyük bir etkiye sahip olmuştur.

İbni Sina, Batı Özbekistan'daki Buhara yakınlarında bulunan Efsa¬ne adlı küçük bir köyde dünyaya gelmiştir. Babası yakındaki bir kalede kumandandır. O dönemde Buhara, Araplar ve İranlı Samanoğulları hanedanı yönetiminde İslami eğitimin önde gelen bir merkezidir. İbni Sina'nın ailesi o daha genç bir delikanlıyken bu kente taşınmışlardır. Babası, îsmaili geleneğe bağlanmış ve bu geleneği oğluna da tanıtmıştır.

İbni Sina 10 yaşında Kuranı ezberlemiş ve daha çocukken Arap edebiyatının büyük eserlerinden birçoğuna aşina olarak büyümüş de küçülmüş bir çocuktur. Eğer İbni Sina'nın otobiyografisine güvenecek olursak 14 yaşında hocalarından daha fazlasını bildiğini, 18 yaşında çok kolay bulduğunu iddia ettiği tıp dahil birçok ilimde ustalaştığını belirtmektedir. Açıkçası, bu genç yaşta ona güvenen kişiler üzerinde tıp bilgisini uygulamaya başlamıştır. Bu hastalardan birisi, İbni Sina'nın tedavi etmede başarılı olduğu Samanoğulları'ndan şehzadedir. Mükâfat olarak şehzade, hatırı sayılır bir yer olan saray kütüphanesini İbni Sina'nın hizmetine sunmuş ve İbni Sina'nın hukuk, tıp ve metafizik üzerine bağımsız çalışmalarını sürdürmesine olanak sağlamıştır. Öyle görünüyor ki İbni Sina fotoğrafik hafıza gibi bir özelliğe sahiptir. Zira tüm eserleri 18 ay içinde okuyup bitirmiştir. Bu yıllarda Farabi'nin kaleme aldığı şerh yardımıyla Aristo'nun Metafizik'ini tam olarak kavramıştır. 21 yaşındayken felsefeye ilişkin kendi eserini kaleme alır. O dönemde, nadir bir edebi tür olan otobiyografisi İbni Sina 32 yaşındayken yakın bir dostuna aktardıklarından oluşmuş olup genç bir dehanın zihnine ilişkin ilgi çekici bir anlayış ortaya koyar. Bu çalışma metodunun bir örneği aşağıda verilmektedir:

Ne zaman şaşırtıcı bir meseleyle karşılaşsam ya da kıyasın ortasında bir ifadeyi çözemesem, mescide koşup ibadete dalar ve Allah'tan gizli olanın açığa çıkmasını ve güçlüğün kolaylaşmasını niyaz ederdim. Eve dönünce geceleyin, kandilimi yakar ve okuyup yazmayla meşgul olurdum. Uyku ya da yorgunluk ağır bastığında gücüm yerine gelene kadar bir içecek içerdim. Sonra tekrar okumaya dalardım. Uyumamak için daha önce aklımdan geçenleri uykudayken aklımdan geçirmeye devam ederdim. Aslında birçok meseleyi böyle hallettim. Tüm ilimlerde uzmanlık elde edene kadar böylece devam ettim. Bu ilimleri kavramam o vakit (18 yaşında) insan imkânının sınırlarına ulaştı. Bu dönemde öğrendiğim her şey tam olarak şu an bildiklerimdir.

Bununla birlikte kabiliyetlerine olan aşırı güven, İbni Sina'nın kırk kez okumasına rağmen anlamakta güçlük çektiği, Aristo'ya ait Metafizik adlı eseriyle karşılaştırıldığında gölgelenir. Farabi'nin şerhiyle karşılaştıktan sonra eseri anlamaya başlar. Bu, çalışmalarında yeni bir dönüm noktasına işaret edip daha fazla enerjiyi felsefeye, özellikle Neoplato-nizm olarak bilinen alana adar.

Geçimini sağlamak için saray hizmetine alınmış, Samanoğulları idaresinde vezirliğe yükselmiştir. Ancak Samanoğulları nispeten aydın ve kültürlü olsalar da güçleri azalmış ve Buhara 999'da Gazneliler olarak bilinen bir Türk hanedanı tarafından fethedilmiştir. Bu hanedan, eğitime pek de saygı duymayan oldukça Ortodoks ve acımasız bir hanedandır. İbni Sina saray himayesini ve babasını kaybedince kaçar ve çoğunlukla güvensiz bir yaşam sürer; sıklıkla eşyalarını toplayıp diğer bir kente ve saraya geçer, hatta bir müddet hapiste kalır.

Tehlikeli yaşamı, sıkça bir dizi hastalıktan musdarip Emirleri tedavi yeteneklerine bağlı olmuştur. Gündüzleri yaşamını saray hekimi olarak, geceleri ise ilmi külliyatına değerli bir katkı sağlayan büyük eserleri yazarak sağlamıştır. Böylesi verimli ürünler, en çok da referans kaynağı olarak kendi hafızasına dayanmak durumunda olduğu göz önünde bulundurulduğunda, çarpıcı hale gelir. Bununla birlikte kaleme aldıkları salt ezberlediklerinin bir kopyası değildir. Çünkü onun dehası klasik Yunan felsefi eserlerini özellikle o dönem içinde yaşamış olduğu dünyanın gerçeklikleriyle sentezleyişinde yatar. Son on dört yılını Batı İran'da yer alan Hemedan'daki Buveyhi sarayında hekim olarak pek de tekin olmayan bir konumda geçirmiştir. Buveyhiler İslam öncesi Pers krallarından geldiklerini iddia eden ve Bağdat'ı rejimin sembolik kuklalarından daha fazlası olmayan halifelerle yöneten Şii İranlılar'dır. İbni Sina bu dönemde -her ne kadar konumu güvenli olmayıp kimi zamanlar hapiste olsa da- hatırı sayılır bir güce sahip vezir mertebesine yükselmiştir. Onu kurtaracak olan yalnızca bir hekim olarak sahip olduğu yetenekleridir. Üç yıl önce geçirdiği bir hastalığın nüksetmesiyle, Emir'le birlikte seferdeyken 1037'de 57 yaşında ölmüştür.

İbni Sina'nın insanlarla daima iyi geçiniyor görünmeyişi, ona verilen iltimas nedeniyle, kurulan komplolar arasında kıskançlığa maruz kalan entelektüel kibire sahip bir kişi olduğunu gösterir. Ayrıca liberal zihne sahip İsmaililer'in etkisinde olan kişilere yöneltilen hiç de olağandışı olmayan bir suçlamayla yani küfrle suçlanmıştır. Onlara göre İbni Sina, şarap ve kadınlarda teselli arayan bir tür münzevidir.

Maalesef İbni Sina'nın eserlerinin hepsi günümüze ulaşamamış hatta kimi önemli eserleri o daha hayattayken kaybolmuştur. Yazdıklarının sayısı el-Kindi'nin eserlerine eşittir ve modern biyografi kataloglarında ona atfedilen yaklaşık olarak 200'ü günümüze ulaşabilmiş 270 eser, sayı bakımından Kindi'ninkilerden bile fazladır. El-Şifa ve el-îşarat ve'l Tenbihat adlı iki felsefi kitabı ve el-Kanun adlı bir tıp eseri olmak üzere üç ansiklopedik eseri hâlâ mevcuttur. Yazmış olduğu en uzun eser -ve aslında büyük olasılıkla türünde yazılan en uzun eser- el-Şifadır. Eser; mantık, fizik, matematik ve metafizik üzerine dört büyük bölümden oluşur. El-Kanun bu konu üzerinde birikmiş çağdaş bilgilerini onun kendi keşif ve tecrübelerini içerir. Geniş ölçüde neredeyse yedi yüzyıl tıpla alakalı en ünlü ve yetkin kitap olarak kalmıştır. El-İşaret ise sufı için aydınlanmanın aşamalarını dile getirdiği en kişisel eseridir.

İbni Sina felsefi konularda spekülasyonda bulunarak kaçınılmaz bir şekilde konuyu iman için potansiyel olarak zararlı gören ve İslami olmayan kaynakları, özellikle büyük Yunan düşünürleri Aristo ve Eflatun çevirilerini kullanması nedeniyle küfre eğilimli kabul eden Ortodoks Müslümanların şüphelerini uyandırmıştır. Aristo'da olduğu gibi İbni Sina'nın da özellikle üzerinde durduğu konu varlığın doğasıdır (ontoloji). İbni Sina'ya göre Tanrı saf varlık, zorunlu ve kendi kendine kaimdir. Evrenin yaratıcısıdır ve bu nedenle onu aşar. Öte yandan Aristo, Asıl Muharrik olarak soyut bir Tanrıya atıfta bulunurken, İbni Sina'nın Tanrısı yalnızca İslam'ın değil ayrıca Yahudilik ve Hıristiyanlığın yakından ilişkili olduğu Semitik Tanrı'dır. İbni Sina'nın ussallaştırmasının bir örneği, özellikle aydınlatıcıdır:

Sebep ve sonuçlar düzeninde -sonlu ya da sonsuz- düzenlenen her dizi, eğer yalnızca sebep olunanı içeriyorsa açıkça ona dizinin bir ucundan bağlı harici bir sebebe ihtiyaç duyar. Aynı şekilde, eğer dizi sebepsiz herhangi bir şey içermiyorsa, bu dizinin sonu, sınırı olduğu açıktır. Dolayısıyla her dizi kendi kendine zorunlu olan Varlıkta son bulur.

Bu alıntı yoğun olarak Aristo'dan ödünç alınmasa bile (burada Yu¬nan filozoflarının öneminin altını çizmemiz gerekir) ayrıca Tanrının varlığıyla ilişkin kozmolojik delil olarak bilinegelen hususa, özellikle Hıristiyan skolastiği Aziz Thomas Aquinas tarafından iki yüz yıldan fazla bir süre sonra ortaya konan "Beş Yol"a ışık tutması nedeniyle önemlidir.

İbni Sina, insanın beden ve ruh olarak ikili tabiatına ilişkin görüşle¬rinde Eflatunun etkisinde kalmıştır. İnsanın ruhu kendi içinde bir cev¬her olup bedenden bağımsızdır ve maddi cevherin ölümü sonrasında hayatta kalır. O halde ruh, maddi olmayıp bozulmaz ve ölümsüzdür. Bununla birlikte, İbni Sina her ne kadar kabul görmüş Müslüman Ortodoksluğa karşı ayrıca bedensel dirilişe inancı reddetse de, Eflatunun aksine ruhun bir başka bedene girmesi olan reenkarnasyonu da reddeder.

Peygamber'in rolü, nübüvvetin kurumsallaşmış bir doktrin olmadığı Yunan felsefesinde daha az açıktır. Ancak İbni Sina nübüvvetin zorunluluğunu savunmuş ve filozof el-Kindi'nin düşüncesiyle paralel olarak Peygamberin en yüksek, en kâmil insan halini temsil ettiğini benimsemiştir. Bir Peygambere üstün zekâ, canlı bir muhayyile ve yönetme yeteneği bahşedilmiştir. Peygamber normal öğrenim sürecinden ziyade doğrudan sezgisel bir tarzda bilgiyi alır. Bir Peygamberin işlevi vahyi iletmektir ancak diğer bir önemli nokta, ayrıca Tanrı bilgisini yalnızca semboller, örnekler ve metaforlar yoluyla anlayabilen bir halka onu yo¬rumlamaktır. Determinizme karşı hür irade meselesinde, İbni Sina, insanın kendi eylemleri için sorumlu olduğu görüşüne parelel olarak hür irade yaklaşımını benimsemiştir. Tanrı bizzat büyük güçlerin kontrolüne tamamen sahiptir ancak ayrıntıları insana bırakır. Yine bu durum, hür iradenin Tanrının kudret ve ilmini sarsacağını öne süren birçok Ortodoks tarafından kınanmaya sevk etmiştir.

İbni Sina özellikle İslam dünyasında bir filozoftan çok hekim olarak tanınmıştır. Onun adıyla özdeşleşen kırktan fazla tıp eseri vardır. Özellikle el-Kanununda, Yunan kanunlarının yanı sıra Hint-Pers ve Siro Arap kanunlarından tıbbi bilgilerin harika bir sentezini onun kendi deneyim ve deneylerinden ayrı olarak buluruz. El-Kanun en azından 12. yy a kadar Doğu'da yetkin bir eser olarak kalırken Avrupa'da 17. yy'a kadar standart tıbbi metin olarak kalmıştır. Bu esere ilişkin en çarpıcı olan şey, îbni Sina'nın sağlığa ilişkin, örnekse iklimin ve diyetin kişinin fiziksel durumuna olan etkisi gibi holistik yaklaşımıdır. Sonuç olarak İbni Sina'nın modern sağlık rehberlerinde halen referans alındığını duymak, hiç de sıra dışı bir durum değildir.

İbni Sina'yla el-Me'mun himayesinde iki yüzyıl kadar önce doğan Doğulu Müslüman filozoflar dizisi sona erer. Arap entelektüel faaliyetleri artık diğer büyük sistemleştirici el-Gazali'yle doruğa ulaşarak teolojik ve hukuk alanlarına odaklanmıştır. Gazali, ünlü Tehafutu'l Felasife eserini kaleme alır. Filozofları eserlerinde küfre düşmekle suçlar. Gazali, İbni Sina'yı özellikle üç konuda eleştirir. İlkin İbni Sina'nın ölümden sonra yalnızca ruhun hayatta kaldığı görüşünü eleştirir. Öte yandan Gazali, Kurandan referanslarla bedensel dirilişin gerçekleşeceğine işaret eder. İkinci olarak İbni Sina Tanrının insana hür irade verdiğini belirterek, Gazalinin, yine Kurana başvuruyla, Tanrının âlemin her bir ayrıntısıyla (sadece külli olanlar değil cüzi olanlarla da) hatta bir karıncanın hareketleriyle bile alakadar oluşuna işaret etmesine neden olur. Üçüncü olarak İbni Sina evrenin ebedi olup yoktan (ex nihilo) yaratılmadığını öne sürerken, Gazali hiçbir Müslüman'ın böylesi bir görüşü destekle-mediğini belirtir.

Felsefe, Doğu'da düşüşe geçse de, Batı'da karanlık çağından doğmaya başlamıştır; Kuzey Afrika'dan İbni Haldun adlı bir filozof İbni Sina'nın etkisini onaylar. Daha genel olarak İbni Sina'nın katkısı, Yunan felse¬fesinin tektanrılı inançlarla ilişkilendirme konusunda başarılı olmasında yatar. Kimileri her iki sistemin bağdaşmaz olduğunu öne sürse de, İbni Sina İslam'ın ilmi her yerde arama emrini benimseyerek her ikisini birleştirmede etkin bir girişimde bulunmuştur: Dinle, akli çelişkilere sevk etse bile Yunanlılar'ın hikmetini anlamayı istememek ve bundan yararlanmamak aptalca olacaktır. Aziz Thomas Aquinas'ın (Ö.1294) İbni Sina'dan etkilendiği daha önce belirtmiştik. Bunun yanı sıra İngiliz filozof ve bilimadamı Roger Bacon (ö. 1294) İbni Sina'yı Aristo'dan sonra en büyük filozof olarak kabul eder. İbni Sina'nın ne ölçüde sadık bir sufi olduğu tartışması mevcut olsa da îşarat'ın son üç bölümü tasavvuf üzerine 32 başlığa ayrılmış olup İbni Sina Tanrının görülmesinin (rüyet) nihai amaç olduğunu belirterek dua ve Tanrıyı tefekkürün önemini vurgular. Böylece İbni Sina, takipçisi Sühreverdî tarafından başlatılan (ö.l 191) İşraki (Hikmetu'l Işrak) felsefeye kapı aralanmasına yardımcı olmuştur.

Kaynak: İslamda 50 önemli isim
Son düzenleyen Baturalp; 16 Şubat 2017 23:46 Sebep: düzenlendi.