Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Şubat 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Diğer tüm koleksiyonculuk alanlarında olduğu gibi çağdaş sanat koleksiyonculuğunun da kendine özgü sorunları ve keyifleri var. Bir kere, sonsuz bir çeşitlilik içerisinde sanatın nasıl bir seyir izlediğini ve sizi etkileyen sanat dillerini iyi etüt etmek zorundasınız. Nihayetinde bugünkü anlamıyla sanat, artık klasik anlamda içimize işleyen “güzel” kavramının çok ötesinde, hatta bazı örneklerde bu kavrama karşı. Anlatmak, paylaşmak ve işaret etmek istediği konular kimsenin canını yakmayan, dünyayı sadece bir güzellik sorunu üzerinden anlamaya çalışan bir anlayıştan çok uzak. Alt kültürler, feminist projeler, göç, yer değiştirme, sömürgecilik ve üçüncü dünya sorunları, devlet ve baskıcı mekanizmasına karşı geliştirilen stratejiler gibi bugünün pek çok sorunu, çağdaş sanatın ilgi alanları içerisinde. Kimi çalışma bunu gerçekten sert bir dille aktarıyor, kimisi de bugünün popüler iletişim dillerini bozarak bu tartışmaya ortak oluyor. Hal böyleyken çağdaş sanat eserlerine ilgi duymanın sadece estetik bir dürtünün tatmini ile sonuçlanmayacağını önceden kabul etmek gerek.
Ayrıca özünde görsel olan bir alandan söz ettiğimizi de unutmayalım. Yeri geldiğinde işitsel malzemelerin de dahil edilebildiği işler şüphesiz mevcut ama özünde görselliği sorunsal edinmiş bir alan çağdaş sanat. Bu nokta önemli çünkü nereden bakarsak bakalım sanat ile ilgilenen hemen hemen herkes kendisini çağdaş kültürün bir parçası olarak kabul eder. Sanatı merkezine alan tüm kurumlar, koleksiyoncu olma fikriyle yola koyulan iyi niyetli alıcılar, çağdaş sanatı desteklediğini ileri süren tüm medya ve yayın organları, özünde kendilerini çağdaş görür. Fakat onların aklındaki çağdaşlık ile sanatçıların gösterdikleri çağdaş sanat örnekleri arasında görselliğin anlaşılması açısından müthiş farklılıklar ve yarılmalar söz konusu. Örneğin evsizlere ilişkin bir sorun üzerinde çalışan bir sanatçı, sergi mekânına tek bir nesne yerleştirerek konuya ilişkin bir tartışma ortamı kurmak ister. Tüm fazlalıklarından arındırarak bizi konunun özü ile baş başa bırakmaya çalışır. Oysa biz, ondan konuyu iyice didiklemesini, büyük bir anlatı oluşturmasını talep ederiz. Sanatçı sanki her şeyi göstermeli, bizi o hayatın çaresizliğine, kederine ve politik yanlarına ortak etmelidir. Hatta “başka bir becerisi yok da sergi mekânına sadece bir nesne bırakabilmiş” deriz. Bu yine de iyi niyetli bir tartışma. Kimi durumda evsizlerin yaşamlarını bir sergi mekânında görmek istemeyen izleyiciler dahi çıkabiliyor. İzlediklerinin bir çirkinlik olduğunu, sanatın güzel meselelerle ilgilenmesi gerektiğini söyleyen pek çok İstanbullu izleyici tanıyorum. İşin bu kısmını konuşmaya dahi gerek yok.

Tarihi ileriye taşımak
Bir de bu nesnelerden bir koleksiyon oluşturmaya kalktığınızı düşünsenize? İyi haliyle bir çağdaş sanat koleksiyonu özünde bugünün sanatının aldığı çerçeveyi hem kuramsal hem de görsel olarak iyi etüt etmeli, anlamaya çalışmalı ve sürekli temas halinde olmalıdır. Sonuçta artık bir bilgi nesnesine dönüşen sanat yapıtları kendisini sürekli yenilemekte, farklı ifade olanaklarına açılmaktadır. Önümüzde bir tarih var, ona ortak olmak için kendi tarihinizi ileriye taşımanın yollarını bulmanız gerekir.
Koleksiyonculuk özünde bir görgü, ilgi ve haz işidir. Kişinin zamanla kendisini eğitmesi ve yeni yeni karşılaştığı yapıtlarla başka hazlara ilgi duyması pekâlâ söz konusu. Klasik anlamda resim toplayan bir koleksiyoncunun, bugünün görselliğine giderek ilgi duymaya başlaması, kendi zamanın sorunlarına görsel cevaplar üreten yapıtları takip etmeye başlaması mümkün. Yeter ki sanat yapıtını katı, kapalı, sadece kendinden menkul bir nesne olarak görmesin. Bugünün çağdaş pek çok işi, sizi farklı deneyimlere davet eder, daha önce yaşamadığınız süreçlere ait kılar. Bunu yaşamanın hazzı bile her şeyin tektipleşmeye başladığı günümüz kültürü için çok önemli.
Olayın bir de malzeme yönü var şüphesiz. Nihayetinde kişi sanat eseri satın almaya başladığı zaman bir nesne satın aldığı duygusu yaşar, hatta kaba tabiri ile bu duygu için satın alır. Oysa bugün sanatın tercih ettiği pek çok malzeme ve ifade olanağı bambaşka malzeme ve arayışları ortaya koyuyor. Örneğin bir video sanatçısı size, özenle hazırlanmış bir kutu içerisinde ortalama 6 kopya ile sınırlanmış bir DVD teslim ediyor. Burada satın aldığınız sanat eseri, aslında alelade, sanayi ürünü bir nesne. İçerisindekini izlemek için bir televizyona, çoğunlukla da bir projeksiyon cihazına ihtiyacınız var. Evinizin salonunda sürekli sergileyebileceğiniz bir çalışma değil bu. (Hoş, bunu yapan koleksiyonerler var!) Ancak özel koşullar hazırlamanız ya da bir televizyonunuzu ona tahsis etmeniz gerekir. Ya da diyelim ki bir yerleştirme satın aldınız. Onu ancak ve ancak bir galeri veya bir müzede sergileyebilirsiniz. Sırf bu sergileme biçimi bile sizin sanat eseri olarak satın aldığınız şeyin hacminin göründüğünden çok öte bir şey olduğunu hissetmeniz için yeter de artar bile.
Nihayetinde koleksiyonculuk meta değeri taşıyan bir şeyin satın alınmasıdır, dolayısıyla meselenin bir de bütçe kısmı vardır. Bu konu hayli bir çalışma ve incelik gerektiriyor. Rakamsal istatistikler vermeden tam olarak da anlaşılacağını düşünmüyorum. Zaman içerisinde bu konuya geri dönüp meraklılarını bilgilendirmeye çalışacağım.