Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Şubat 2007       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

TARİH


Bugünkü Bulgaristan toprakları ilkçağda Trakya adıyla biliniyordu. Trakların geçmişi yarı göçebe kabilelerin Avrasya bozkırlarından güneydoğuya inerek Balkan Yarımadasına yerleştikleri İÖ y. 3500'e uzanıyordu. Bilinen ilk Trak krallığı İÖ 5. yüzyılın ortalarında kurulmuştu. Bölge önce Makedonya Krallığı’nın, sonra da Roma İmparatorluğumun parçası oldu.
Büyük bir olasılıkla Orta Asya kökenli bir Türk boyu olan Bulgarlar İS y. 370'te Hunlarla birlikte Volga Irmağının batısındaki bozkırlara yerleştiler. Daha sonra gene Hunlarla birlikte geri çekilerek yaklaşık 460' ta Azak Denizinin doğusu ile kuzeyini bir yay gibi çevreleyen topraklara geldiler. 6. yüzyılda, bazen Karadeniz kıyılarında yaşayan Slavlarla birleşerek, Bizans İmparatorluğu'nun Tuna kesimindeki topraklarına sürekli saldırılar düzenlediler. Bu saldırılar 560’larda Asya'dan Avrupa'nın içlerine doğru ilerleyen Avarlann Bulgarları da tehdit etmesine değin sürdü. Avarlar, batıdaki Bulgar kabilesi Kuturgurlan yok ettiler. Ama doğudaki Uturgur kabilesi, Asya’dan yeni gelen Türk akıncılarına boyun eğerek varlığını sürdürdü.
Türk akıncıları Asya’ya geri çekildikten sonra Bulgarlar, Kurt (ya da Kubrat; hd 605-665) adında bir hanın yönetimi altında birleştiler. Güneyde sınırı Kuban Irmağına kadar uzanan güçlü Bulgar Hanlığı Bizanslılarca Büyük Bulgaristan adıyla biliniyordu. Kurt’un ölümünden sonra beş oğlu, halkı beş aşirete böldü. Azak Denizi kıyılarında kalan aşiret Hazarların kurduğu yeni imparatorluğun içinde eridi. Aşiretlerden İkincisi, Avrupa’nın ortalarına göç ederek Avarlara karıştı; üçüncüsü ise İtalya’da Lombardların yönetimi altına girerek yok oldu.
Ad:  Bulgaristan ve Bulgaristan Tarihi3.jpg
Gösterim: 1745
Boyut:  61.6 KB

Kurt’un oğlu Bezmer’in (ya da Bat-Bayan) aşireti iyice kuzeye çekilerek Hazarlardan kurtuldu; Volga ve Kama ırmaklarının kavşağına yakın bir yere yerleşti. Burada yerli halkla ya da öteki göçmenlerle birleşerek üç gruba bölündü ve varlığını 600 yıl boyunca sürdürdü. Bir devletten çok yarı göçebe bir konfederasyon oluşturan Volga Bulgarları, Bulgar ve Suvar adlarıyla iki önemli kent kurdular. Kuzeyde kürk satıcısı Uğurlar (Ugorlar) ve Ruslar ile güneyde Türkler, Abbasiler ve BizanslIlar arasındaki ticarette önemli birer aktarma noktası olan bu kentler giderek zenginleşti. Volga Bulgarları yaklaşık 922’de Müslümanlığı kabul ettiler; 1237’de Altın Orda’nın egemenliğine girdiler. Öteki Bulgarların daha uzun süre varlığını korumasına karşın Volga Bulgarları giderek kimliğini yitirdi ve Ruslara karıştı.

BİRİNCİ BULGARİSTAN İMPARATORLUĞU.


Kurt’un oğlu Asparuh (Esperik) beşinci aşireti Dinyester Irmağından geçirerek önce batıya, sonra da Balkanlar’ın güneydoğu kesimine (Moesia) götürdü. Buradaki Bizans topraklarını ele geçiren aşiret y. 679’da Birinci Bulgaristan imparatorluğumu kurdu; devlet 681’de Bizans imparatoru IV. Konstantinos tarafından resmen tanındı.

7. yüzyılda Balkanlar’ın doğu kesimine Ulahlar, ardından da Slavlar yerleşmişti. Slav kabilelerinin merkezî bir yönetimi yoktu; toprağı işleyen küçük demokratik topluluklar biçiminde örgütlenmişlerdi. Ama Roma uygarlığıyla ilişkileri Slavların yaşam biçimini önemli ölçüde etkiledi. İstilacı Bulgarlar çok geçmeden Ulahların, daha da çok Slavların etkisi altına girdi. Kazandıkları yeni topraklar da Bulgarları Hıristiyan Bizans’ın etki alanına yaklaştırıyordu. Sonunda Slavlarca özümlenen Bulgarlar, yalnızca askeri aristokrasi düzeyinde özgün kimliklerini sürdürdüler. İlk Bulgar hükümdarları, Bizans İmparatorluğu’na karşı giriştikleri seferlerle sınırlarını genişlettiler. Krum (hd 802-814) ve oğlu Omurtag (hd 814-831) Doğu Macaristan’ın ve Transilvanya’mn çoğunu ele geçirdiler. Ama Macarların ve Peçeneklerin 9. yüzyılın sonlarında yöreye gelmeleri üzerine Tuna Irmağının kuzeyindeki toprakları terk ettiler.

Pressian (Persiyan) (hd 836-852) ve I. Boris (hd 852-889) Bulgaristan’ın sınırını güneybatıya doğru daha da genişlettiler. Boris’in 865’te Hıristiyanlığı benimsemesi büyük olasılıkla siyasal nedenlere dayanıyordu. Roma ile Konstantinopolis (İstanbul) arasındaki rekabet dolayısıyla bir süre kararsız kalan Boris, papanın Bulgaristan’da bağımsız bir patrik bulunmasına razı olmaması üzerine Doğu Kilisesi’nden yana tutum aldı. Kilise ayinlerinde Slavca kullanılıyordu. Ama Balkan Yarımadasına kuzeyden yönelen istilaların aralıklarla sürdüğü dört yüzyıl boyunca Peçeneklerden, Kapçaklardan ve Kumanlardan alınan özelliklerle Bulgarların etnik bileşimindeki Türk unsuru Slav unsuru karşısında giderek güçlendi. Buna karşılık yüzyıllarca süren Osmanlı yönetimi (1396-1878) boyunca Bulgarların Hıristiyanlığa bağlı kalması Müslüman Türklerle kaynaşmalarını önledi. Slav diline bağlılıktan da OsmanlIların resmen tanıdığı Rum Ortodoks Kilisesi'ne egemen olan Rumların etkisinden Bulgarları korudu.

Krallık, I. Simeon’un (893-927) hükümdarlığında en parlak dönemini yaşadı. Simeon ülkenin sınırlarını güneybatıda Adriyatik kıyılarına, Sava ve Drina ırmaklarına kadar genişletti, Sırpları da egemenliği altına aldı. I. Simeon döneminde Bulgar uygarlığı büyük gelişme gösterdi. Edebiyat gelişti ve başkent Preslav “büyük sarayları ve kiliseleriyle” Konstantinopolis’e rakip olarak görüldü. Simeon'un ölümünden sonra iç çatışmalar nedeniyle Bulgar devleti zayıfladı. 933’te Sırbistan bağımsızlığını kazandı. Bulgaristan’ın kuzeyi doğudan gelen yeni bir istila dalgası altında kaldı. 972'de Bizans imparatoru I. İoannes Tmiskes II. Boris'i tahtından indirdi ve Bulgaristan’ın doğusunu yeniden ele geçirdi. Makedonya ise Nikolaos adlı bir kontun dört oğlunun yönetiminde bağımsız kaldı. Bunlardan Samuel (980-1014) Bulgaristan’ın kuzeyini ve Sırbistan'ı ele geçirerek yeni bir Bulgar İmparatorluğu kurdu. Ama 1014'te Bizans imparatoru II. Basileios’a yenildi. II. Basileios bu savaşta esir aldığı 15 bin askerin gözlerini oydurduğu için Bulgaroktonos (Bulgar Celladı) olarak anılmaya başladı. Samuel bu olay üzerine üzüntüsünden öldü, dört yıl sonra da hanedanı yok oldu. 1018’den 1185’e değin eski Bulgar toprakları Bizans İmparatorluğu’nun egemenliği altında kaldı.

İKİNCİ BULGARİSTAN İMPARATORLUĞU.


Tırnovalı Asen ve Petır Asen kardeşlerin önderliğinde Ulahların ve Bulgarların genel bir ayaklanması sonucunda 1185’te Bulgaristan’ın kuzeyi bağımsızlığını yeniden kazandı. Asen, Bulgarların ve Yunanlıların çarı I. İvan Asen unvanını aldı. Kuman- Bulgar kökenli olan Asen sülalesi Tuna’nın kuzeyinde yerleşmiş olan Kumanlardan büyük yardım gördü. Merkezi Tırnova’da bulunan İkinci Bulgaristan İmparatorluğu en parlak dönemini II. İvan Asen’in hükümdarlığı sırasında (1218-41) yaşadı. II. Asen insancıl ve aydın bir kişiydi. Bir dizi başarılı seferden, özellikle 1230’daki Klokotnitsa Çarpışmasından sonra Arnavutluk, Epeiros (Epir), Makedonya ve Trakya’yı egemenliği altına aldı. Hükümdarlığı sırasında ülkenin zenginliği arttı, ticaret, sanatlar ve edebiyat büyük gelişme gösterdi. Asenlerin son temsilcisinin egemenliği 1280’de sona erdi. Daha sonraki hükümdarlar güçlü bir merkezî yönetim kurmada başarılı olamadılar. 28 Temmuz 1330'da Çar Mihail Şişman, Sırp Kralı III. Stefan UroS’a yenildi ve öldürüldü, böylece Bulgaristan’ın Makedonya'daki eyaletleri Sırp egemenliğine girdi.

1340’a doğru tüm Meriç Vadisine akınlar düzenleyen OsmanlIlar 1362'de Plovdiv'i, 1382'de de Sofya’yı ele geçirdiler. Bulgaristan’ın son çarı ivan Şişman 1371 'de Osmanlı sultanı I. Murad'ın vasalı olduğunu açıklamak zorunda kaldı. 1389'da, Sırp, Bosna ve Hırvat güçlerinin Kosova'da bozguna uğramaları bütün Balkan Yarımadasının kaderini değiştirdi. Bu çarpışmadan sonra OsmanlIlar ivan Şişman'ın üzerine yöneldiler ve başkent Tırnova’yı üç ay süren bir kuşatmadan sonra 1393'te ele geçirdiler. 1396'da Vidin de OsmanlIların eline geçince Bulgar bağımsızlığının son kalıntısı da ortadan kalkmış oldu.

OSMANLI EGEMENLİĞİ.


1396'dan 1878'e değin süren beş yüzyıllık Osmanlı egemenliği Bulgaristan'ı büyük ölçüde değiştirdi. Pek çok soylu İslam dinini kabul ederken halkın bir bölümü Tuna'nın kuzeyine kaçtı. OsmanlIlardan kaçan halk dağlık yörelerde yeni yerleşim birimleri kurdu. Balkanlar'ın güneyindeki ve kuzeyindeki ovalarda Türk kolonileri kuruldu. Eskiden Bulgar çarlarının yönetiminde olan bütün topraklar Rumeli beylerbeyliğine bağlandı. Bulgar toprakları eyaletlere, bunlar da sancaklara bölündü. Boyarlarınkinin yerine yeni bir feodal sistem yerleştirildi. Tımarlar OsmanlI komutanlar ile OsmanlIlarla işbirliği yapan Bulgar soylularına dağıtıldı. Hıristiyan halk imparatorluk hâzinesine, başta cizye olmak üzere bir dizi vergi ödemek zorundaydı. Ayrıca tarımsal ürünün onda biri vergi olarak öşür adı altında feodal bey tarafından toplanıyordu. 10-18 yaşlarındaki erkek çocukların bir bölümü devşirilerek İstanbul'a götürülüyor ve kapıkulu olarak yetiştiriliyordu. Bulgar köylüsünün durumunun Osmanlı yönetimi altında kötüleştiği söylenemez. Her şeyden önce, Hıristiyanlara askerlik zorunluluğu yoktu. Dinleri ve dilleri konusunda sistemli bir baskı ya da yok etme çabası görülmüyordu. Belirli sınırlar içinde eski yerel yönetimlerini korumalarına ve kilisenin miras ile aile ilişkilerine ilişkin yargı yetkisini sürdürmesine izin veriliyordu. Ayrıca, başta tüccarlar ve madenciler olmak üzere toplumun belli kesimleri bazı ayrıcalıklardan yararlanıyordu. OsmanlIların güçlü olduğu dönemde ticaret gelişti, iyi yollar inşa edildi. 17. yüzyılın sonuna değin yalnızca bir ciddi ayaklanma girişimi görüldü.

1683'teki başarısız II. Viyana Kuşatması'ndan sonra OsmanlIların gücü zayıfladıkça Balkanlar'da anarşi yayıldı. 18. yüzyılın sonlarına doğru da Osmanlı yönetimine meydan okuyan asker kaçaklarının, haydutların ve Kırcalıların baskıları durumu daha da kötüleştirdi. 1794'te Vidin'de Pazvandoğlu Osman (1758-1807) adlı bir feodal bey bağımsızlığını ilan etti. Rusya'nın, Balkanlardaki Ortodoks Hıristiyanların koruyucusu olduğu iddiası 1774'te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması'nda resmen yer aldı. 19. yüzyılın başlarında Avrupa'da bir Bulgar halkının varlığı pek bilinmiyordu çünkü coğrafi konumları dolayısıyla Hıristiyanlıktan soyutlanmış biçimde yaşıyorlardı. Bulgaristan'daki ulusal hareket Bulgar çarları ve azizleri üzerine bir kitap (1762) yazan keşiş Paisiy ve piskopos Sofroniy tarafından başlatıldı. 1824'ten sonra çağdaş Bulgar diliyle yazılmış bazı yapıtlar ortaya çıktı. 1835'te Gabrovo'da ilk Bulgar okulu açıldı. On yıl içinde 50 kadar Bulgar okulu ve beş Bulgar basımevi etkinlik göstermeye başladı. Bu kültürel gelişme Yunan din adamlarının etki ve otoritesine karşı bir hareketin doğmasını sağladı. 1828'den sonra zaman zaman askeri ayaklanmalar görüldü. Bu ayaklanmaların önderleri arasında Georgi Mamarçev, Georgi Rakovski, Panayot Hitov, Hacı Dimitr ve Stefan Karaca bulunuyordu. Kırk yıl boyunca Bulgar milliyetçiliğinin öncüleri Yunan etkisinden bağımsız, özerk bir kiliseye sahip olmak için mücadele verdiler. 28 Şubat 1870'te OsmanlI sultanı bir ferman yayımlayarak Bulgaristan piskoposluğunun, aralarında Niş, Pirot ve Veles de (buğün Titov Veles) bulunan 15 bölge üzerinde yetki sahibi olduğunu açıkladı. İlk piskopos Şubat 1872'de seçildi.

1860'lardan sonra Romanya'daki gizli Bulgar örgütleri ülkenin bağımsızlığını kazanmasını sağlayacak genel bir ayaklanma başlatmak için hazırlıklara giriştiler. Bu örgütlerin önderleri arasında Vasil Levski, Hristo Botev ve Lyuben Karavelov bulunuyordu. Bunlardan Levski yakalandı ve öldürüldü. Ayaklanma Mayıs 1876'da, hazırlıklar henüz tamamlanmamışken başladı. Filibe sancağı dışına pek yayılmayan ayaklanma şiddetli bir biçimde bastırıldı. Büyük devletler bu duruma seyirci kaldılar ama Sırbistan bir ay sonra, Rusya ise Nisan 1877'de OsmanlIlara savaş ilan etti.

Çatalca’ya kadar ilerleyen Rusya Bulgarların hemen bütün isteklerini karşılayan Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması'nı OsmanlIlara zorla kabul ettirdi. Pirot, Üsküp, Ohri, Dibar (Debre), Kastoria (Kesriye) ve Vranje'yi (Vranya) içine alan ve Balkan Yarımadasının beşte üçünü kapsayan yaklaşık 4 milyon nüfuslu bir Bulgar Prensliği kuruldu. Ama büyük devletler bu yeni devletin Rusya'ya bağlı olmasından korktuklarından duruma müdahale ettiler. Berlin Kongresi sonrasında imzalanan 13 Temmuz 1878 tarihli Berlin Antlaşması'yla Bulgaristan Prensliği'nin sınırları daraltıldı; Makedonya'nın hemen tamamı OsmanlIlara geri verildi. Samokov, Pirot, Köstendil, Vranje ve Niş de Sırbistan'a bırakıldı. Bulgaristan Prensliği özerk ama OsmanlIlara bağlı olacaktı. Benzer biçimde, Balkan ve Rodop dağları arasındaki bölgede gene özerk ama OsmanlIlara bağlı Doğu Rumeli Vilayeti kuruldu.

22 Şubat 1879’da Tırnova’da kurucu meclis toplandı. Üyelerinin çoğunluğunu köylülerin ve liberal parti üyelerinin oluşturduğu meclis, Avrupa’nın en demokratik anayasasını hazırladı. 29 Nisan 1879’da da Battenbergli prens Aleksandır’ı Bulgar prensi seçti. Ama, Rus çarı II. Aleksandr’ın yeğeni olan 22 yaşındaki prens I. Aleksandır, bir Bulgar prensi olmaktan çok Rusya' mn dış ve iç politikadaki temsilcisi gibiydi. Kısa sürede Bulgar liberallerini karşısına aldı. Önce muhafazakâr bir hükümet, sonra da halkın baskısıyla Aleksandr Tsankov başkanlığında liberal bir hükümet kuruldu. Liberaller iktidara gelir gelmez Rusya’ya karşı bir kampanya başlatınca prens yeniden muhafazakâr bir hükümet oluşturdu. Yeni hükümetin yaptığı seçimlerde oluşan meclis Temmuz 1881’de anayasayı askıya alarak prense yedi yıl için mutlak yetkiler tanıdı. Böylece tutucuların ve Rus generallerin yönetiminde bir diktatörlük dönemi başladı. Kendisini destekleyenlerin demiryolu ayrıcalıkları konusundaki anlaşmazlıkları ve 1881’de Rus çarı II. Alek- sandr’ın ölümü üzerine Prens I. Aleksandır politikasını değiştirerek 1883’te anayasayı yeniden yürürlüğe koydu. Önce bir koalisyon hükümeti, 1884’te ise Karavelov önderliğinde sol-kanat liberallerin oluşturduğu bir hükümet kuruldu.

Doğu Rumeli’de de Muhafazakâr ve Liberal partiler vardı. Rus yanlısı bir politika izleyen Muhafazakârlar Bulgaristan Prensliği ile birleşmek için zamanın gelmediğini savunuyordu. Muhalefetteki Liberaller 1885’te Prens I. Aleksandır’ın onayını alarak genel vali Krasteviç Paşa’yı tutukladılar. Ardından da Bulgaristan Prensliğimle birleştiklerini ilan ettiler. Birkaç gün sonra Prens I. Aleksandır Plovdiv’e gelerek hükümeti devraltı ve olası bir saldırıya karşı ordusunu Osmanlı sınırına yığdı. Osmanlılar müdahale etmediler ve uluslararası alandaki gelişmeleri beklediler. Rusya kendi etki alanı içinde böyle bir bağımsızlık hareketinden hoşlanmadığından birliğe karşı çıktı ve Doğu Rumeli’ de yeniden Osmanlı otoritesinin kurulmasını istedi. Büyük Britanya bu öneriye karşı çıktı. Bu arada durumdan yararlanmak isteyen Sırp kralı Milan 14 Kasım 1885’te Bulgaristan'a savaş ilan etti ama Sırplar Bulgar ordusuna yenildiler. 3 Mart 1886 tarihli Bükreş Antlaşması ve 5 Nisan 1886 tarihli Tophane Konferansı’yla barış ve düzen yeniden kuruldu. Prens I. Aleksandır Doğu Rumeli genel valiliğine atandı. Bu gelişmeler üzerine Rus yanlıları ile durumdan hoşnut olmayan subaylar 21 Ağustos 1886’da bir darbe düzenleyerek I. Aleksandır’ı tahttan çekilmeye zorladılar; daha sonra da tutuklayıp Ruslara teslim ettiler. Plovdiv’deki birliklerin komutanı olan Albay Sava Mutkurov bir karşı darbeyle darbecileri devirdi ve prensi geri çağırdıysa da artık Rusların desteğine sahip olmayan prens 7 Eylül’de istifa etti. Yerine naip olarak Stambulov, Karavelov ve Mutkurov’u atadı.

Büyük Meclis 7 Temmuz 1887’de Saksonya-Coburg-Gotha sülalesinden, Louis-Philippe'in torunu Ferdinand’ı prens seçti. Ama Rusya onu tanımadı ve Ösmanlıların bu seçimi onaylamamasını istedi. 3 Ağustos’ta başbakan olan Stefan Nikolov Stambulov OsmanlIlarla dostluk kurmaya yönelirken, Prens Ferdinand Rusların desteğini kazanmaya çalıştı. Stambulov 1894’te istifa etti. Yerini alan Konstantin Stoilov’un başbakanlığı sırasında Ferdinand Rus yanlısı bir politika benimsedi. 14 Şubat 1896'da büyük oğlu Prens Boris’i (sonra III. Boris) Ortodoks Kilisesi’nde vaftiz ettirdi ve vaftiz babalığını Rus çarı II. Nikolay yaptı. Rusya ile uzlaşmayı güvence altına alan bu davranış Avusturya-Macaristan’ın hoşnutsuzluğuna yol açtı. Büyük devletlerin onayı üzerine Osmanlılar Ferdinand’ı 14 Mart 1896’da Bulgaristan prensi ve Doğu Rumeli genel valisi olarak atadı. Bulgaristan’da Rus etkisi artmaya başladı.

1903’teki Makedonya Ayaklanması Bulgaristan’ı OsmanlIlarla savaşın eşiğine getirdi. 1908’deki II. Meşrutiyet’ten sonra Ferdinand ile Avusturya imparatoru I. Franz Joseph arasında bir uzlaşma sağlandı. 5 Ekim 1908’de, Avusturya’nın Bosna- Hersek’i ilhakından bir gün önce Ferdinand Doğu Rumeli’yi de kapsayacak biçimde Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etti, kendisi de çar unvanını aldı. OsmanlIların 4,8 milyon sterlin tazminat istemine karşılık Bulgaristan 1,5 milyon sterlin ödemeyi önerdi. Rusya’nın aradaki farkı Bulgaristan’a borç olarak vermeyi kabul etmesi üzerine Osmanlılar da Bulgaristan’ın bağımsızlığını tanıdılar. Aleksandır Malinov’ dan (1908-11) sonra başbakan olan İvan Geşov’un döneminde Osmanlı Devletine karşı bir Balkan ittifakı arayışı başladı. Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan’la gizli ittifak antlaşmaları imzaladı. Yazılı bir antlaşmaya girmemiş olmasına karşın OsmanlIlara savaş ilan eden (8 Ekim 1912) ilk Balkan devleti Karadağ oldu. Onu 13 Ekim’de Yunanistan izledi ve böylece I. Balkan Savaşı başladı. I. Balkan Savaşı’nda Osmanlılar yenilgiye uğradılar ve 3 Aralık 1912’de ateşkes imzalandı. Ancak Londra’daki barış görüşmelerinde Edirne üzerinde antlaşma sağlanamayınca 3 Şubat 1913’te savaş yeniden başladı. Osmanlılar gene yenilince 16 Nisan’da yeni bir ateşkes imzalandı. Londra’da toplanan konferansta Osmanlılar Midye-Enez hattının batısındaki topraklardan çekilmeyi ve Arnavutluk’un bağımsızlığını tanımayı kabul ettiler. Savaştan zaferle çıkan Balkan devletleri ise Londra’da imzalanan antlaşmanın yorumunda anlaşmazlığa düştüler. Sonunda Bulgaristan Sırplara ve Yunanlılara saldırdı. Osmanlılar da Midye-Enez hattını geçip Edirne'yi ve Meriç kıyısına kadar olan toprakları geri aldılar. II. Balkan Savaşı Bulgaristan’ın yenilgisiyle sonuçlandı. Böylece 10 Ağustos 1913 tarihli Bükreş Antlaşması’yla Bulgaristan daha önce kendisine ait olan Dobru- ca’nın güneyini Romanya’ya bırakmak zorunda kaldı. Sırbistan ve Yunanistan Makedonya’yı aralarında paylaştılar. Temmuz 1913’te başbakan olan Vasil Radoslavov hükümeti Rus yanlısı politikayı terk etti. Fransa, Büyük Britanya ve Rusya, Bulgaristan’ın gereksindiği 500 milyon levalık krediyi vermeyince, Bulgaristan da İttifak Devletleri’yle ittifak kurdu ve bu parayı belli ayrıcalıklar karşılığında Berlin’deki Disconto-Gesellschaft’tan aldı.

6 Eylül 1914’te Bulgaristan İttifak Devletleri’yle bir antlaşma imzaladı. Osmanlı Devleti de Bulgaristan’ın istediği ayrıcalıkları tanımayı kabul etti. 22 Eylül’de seferberlik, 12 Ekim’de Sırbistan’a savaş ilan edildi. Büyük Britanya 15 Ekim'de, Fransa 16 Ekim’de ve İtalya da 17 Ekim’de Bulgaristan’a savaş açtılar. Başlangıçta Bulgar ordusu Sırbistan ve Dobruca’na başarı kazandı. Ama ülkede savaşa karşı genel bir muhafelet vardı. Özellikle köylüler, radikal ve sol-kanat politikacılar savaşa karşıydılar. 15 Eylül’de Makedonya cephesi çöktü. Birçok birlik ayaklanarak savaş karşıtı Çiftçi Partisi (Bulgar Halk Çiftçi Birliği) üyelerinin önderliğinde cepheyi terk etti. Savaş karşıtlarının başında gelen ve bir süredir tutuklu bulunan Çiftçi Partisi lideri Aleksandır Stamboliyski serbest bırakıldı. Ondan, ayaklanan ve bir cumhuriyet kurduklarını ilan ederek Sofya'ya doğru ilerleyen askeri birlikleri yatıştırması istendi. Bulgaristan İtilaf Devletleri’ne başvurdu ve 29 Eylül’de koşulsuz olarak ateşkes imzaladı. Kral Ferdinand 3 Ekim’de oğlu lehine tahttan çekildi ve ülkeyi terk etti.

Neuilly Antlaşması'na göre Bulgaristan silahsızlandırıldı ve ağır bir tazminat ödemeye mahkûm edildi. Dobruca'nın güneyi gene Romanya’ya verildi, Çaribrod (Dimitrovgrad) ve Strumitsa (Usturumca, bugün Strumica) Yugoslavya’ya, Makedonya'da son kazanılan topraklar da Yunanistan’a bırakıldı. 28 Ekim 1920’deki seçimlerde Çiftçi Partisi büyük bir zafer kazandı ve başbakan Stamboliyski toprak reformu ve zorunlu hizmet uygulamasını yürürlüğe koydu.

Stamboliyski dış politikada uzlaşma yanlısıydı. Ama Trakya, Makedonya ve Dobruca’da kalmış olan Bulgar azınlıklar ciddi bir sorun oluşturmaktaydı. Bu yörelerdeki Bulgarların kurmuş olduğu örgütlerin, Bulgaristan'daki üslerinden komşu ülkelere karşı giriştikleri saldırılar yüzünden Bulgaristan'nı bu ülkelerle ilişkileri bozuluyordu. Stamboliyski’nin, kendilerini engellemek için çaba harcadığı görüşünde olan bu örgütler Stamboliyski’nin politikasından hoşnut olmayan milliyetçiler ve subaylarla birleştiler. 8-9 Haziran 1923 gecesi gerçekleştirdikleri bir hükümet darbesinin ardından Stamboliyski öldürüldü.

Liberaller, Komünistler ve Çiftçiler dışındaki tüm partileri bir araya getiren bir hükümet oluşturuldu ve Aleksandır Tsankov başbakan oldu. Bir süre sonra Bulgaristan iç savaşın eşiğine geldi. Eylül 1923’te ülkenin birçok yerinde silahlı ayaklanmalar başladı. Önderleri arasında Georgi Dimitrov’un ve Vasil Petrov Kolarov’un da bulunduğu bu ayaklanmalar şiddet kullanılarak bastırıldı. Binlerce isyancı öldürüldü, yakalananların pek çoğu yargılanmadan hapsedildi. Dimitrov ve Kolarov ülkeden ayrılarak SSCB’ye sığındılar. Karışıklıklar sona ermedi ve 31 Ağustos 1924’te Makedonya Devrimci Örgütü’nün (VMRO) önderi Aleksandrov öldürüldü. 14 Nisan 1925’te kralı öldürmek için girişimde bulunuldu. Bir gün sonra General Kosta Georgiev öldürüldü. 16 Nisan’da generalin cenazesi sırasında Sofya’daki Sveta Nedelya Katedrali’nde patlayan bir bomba 123 kişiyi öldürdü, 323 kişiyi de yaraladı. Sıkıyönetim ilan edildi. Sonunda 1925’te ülkedeki bütün ayaklanmalar bastırıldı ve Tsankov 2 Ocak 1926’da istifa ederek, yerini Andrei Lyapçev’e bıraktı.

Lyapçev hükümeti 6.325 kişiyi etkileyen bir siyasal af çıkardı; Çiftçilere yeniden parti kurma izni verileli. 18 Ekim 1925’te Türkiye ile dostluk antlaşması imzalandı. Ama Yugoslavya, Yunanistan ve Romanya ile ilişkilerde gerginlik sürüyordu. 1920’lerin son yılları sakin geçti. 15 Mayıs 193ü’da yeniden düzenlenen Lyapçev kabinesi 21 Haziran 1931’de düştü. Kısa ömürlü Malinov hükümetinden sonra, 12 Ekim 1931’de, Ulusal Blok olarak adlandırılan bir hükümet kuruldu. Demokratik, Liberal, Çiftçi ve Radikal partilerin yer aldığı bu hükümete Nikola Muşanov başkanlık ediyordu. Bütün dünyayı saran Büyük Bunalım 1932’den sonra Bulgaristan’ı da etkisi altına aldı. Bu dönemde öbür Balkan ülkelerinde olduğu gibi Bulgaristan’da da otoriter eğilimler güçlenmeye başladı. Askeri Birlik’in 19 Mayıs 1934’te hükümeti devirmesinden sonra Kral III. Boris, Kimon Georgiev başkanlığında, bir anlamda yarı diktatörlük yönetimi oluşturan hükümeti onayladı. Bütün siyasal partiler yasaklandı, gazeteler kapatıldı, sansür uygulanmaya başladı. Zveno (zincirin halkası) grubu olarak anılan ve bazı subay ve politikacılardan oluşan grubu temsil eden hükümet, fazla aydın yetiştirilmesinden çekindiği için liselerin birçoğunu kapattı ve totaliter anlayışta bir ulusal gençlik örgütü kurdu. 19Î5’te Kral III. Boris, ülkeyi totaliter bir biçimde yönetmek üzere yetkileri elinde toplayınca Zveno grubunun etkisi azaldı. Muhalefet güçlerinin dağınıklığı demokrasiye dönüşü engellemekteydi. 24 Ekim 1937’de Yugoslavya ile “barış ve dostluk” antlaşması imzalandı.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 22 Eylül 2016 00:22