Arama


Dangerousspy - avatarı
Dangerousspy
Ziyaretçi
10 Temmuz 2007       Mesaj #54
Dangerousspy - avatarı
Ziyaretçi
MUĞLA - GÖKOVA (AKYAKA)
Türkiye’nin en Güney Batı ucundaki Muğla ilinin sınırları içinde yer alan Akyaka, Gökova körfezinin doğu ucundadır. Marmaris ile Muğla’yı birleştiren yolun yaklaşık olarak orta noktasında bulunan Akyaka Beldesinin nüfusu kışın 1500 dolaylarında olup, yaz aylarında 3-4 bine ulaşmaktadır. Gökova körfezinin bittiği yerde, 1000 m.lik Sakartepe dağı ile kuzeyden, Gökova ovası ile güneyden kuşatılan Akyaka, bu konumu ile belki de Türkiye’nin en güzel yerlerinden biridir. “Gökova” ovasının sazlıklarına gelen yüzlerce değişik kuş çeşidi ile Akyaka ziyaretçilerine unutulmaz manzaralar sunar.

Antik çağlardan beri üzerinde yerleşim olduğuna inanılan bu topraklarda Akyaka günümüzde yakın yıllara kadar gözlerden uzak küçük bir balıkçı köyü olarak varola gelmiştir. Akyaka’nın “keşfi” ise 1970’lere dayanır. O yıllarda çok küçük çaplı da olsa, bir turizm faaliyeti başlamıştır. Cıvar il ve ilçelerden gelen ziyaretçiler ile, büyük şehirlerden kaçanlar, Akyaka’nın bakır doğasına, yazın bile hiç kesilmeyen tatlı meltemine akın etmeye ve yavaş yavaş Akyaka’da yazlık evler, turistik tesisler inşa etmeye başlamışlardır.

MUĞLA-MARMARİS

MARMARİS’İN TARİHSEL KONUMU

Marmaris Coğrafi konumu nedeniyle Akdeniz ve Ege Denizinin kavuştuğu yerde, önemli bir liman ve sahil kentidir. Bu nedenle ilk çağdan günümüze kadar Ege ve Akdeniz arasında önemli bir geçiş noktası olmuştur. Gerek Marmaris’in gerekse çevresinin kıyı yapısının çok girintili çıkıntılı olması, iyi korunmuş koyları ve limanları bulunması bu bölgenin Asya, Avrupa ve Afrika arasında önemli bir bağlantı noktası olmasını sağlamıştır.

Yüzyıllar süren Karya tarihi içinde yer alan Marmaris ve çevresi, Rodos ve Mısır arasındaki ticari yol nedeniyle bir deniz üssü haline gelmiş, zaman zaman diğer Ege limanlarına rakip olabilmiştir. Hatta bu konumu yüzünden sahillerden uzak ve denize ulaşmak isteyen kentlerin istilalarıyla da karşı karşıya kalmıştır.

Tarihte Karya Bölgesi ve Dönemi

Karya bölgesi yaklaşık olarak bugünkü Muğla ilini kapsayan topraklar üzerindeydi diyebiliriz. Ancak bu bölgede Karya’lılardan önce hangi halkların yaşamış olduğu hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz. Bazı tarihçilere göre İÖ 2000’lerde ve belki de daha önceleri yaşayan Luviler bu bölgenin yerli halkıydı. Karya’lılarla Lelegler de bunlardan sayılır.

Karya’lılar güçlendikten sonra Finikelilerin egemenliğindeki Rodos adasını zorlu savaşlar sonunda ele geçirdiler. Daha sonra Delos dahil bütün ege adalarını fethettiler. (İÖ 3000) ve kısa bir sıra sonra da Girit’e ve Minos’a egemen oldular.

Karya’lıların bu egemenliği Minos kralı Mene zamanına kadar sürdü; ancak Mene uzun mücadeleler sonucunda Karya’lıları Girit topraklarından atmayı başardı. Karya’lılar adalardaki egemenliklerini bırakıp Anadolu yarımadasına döndükten sonra uzun bir süre toparlanamamış, çevredeki bazı halkların saldırısına uğramış, onların egemenlikleri altına girmiş, ancak yine de Marmaris’i ellerinde tutmayı başarmışlardır.

Karya Bölgesine İlk Gelenler

Bazı kaynaklara göre Karya’dan önce Finike diye adlandırılan Ege kıyılarına kimi göçebe kavimler yerleşmiştir. Marmaris’te Ege’ye kadar uzanan bu bölgeye egemen olan ve bu bölgeye Leleglerle birlikte yerleşen Sesif’in torunu Karisa Avr’ın adından dolayı yöreye Karisa adı verilmiştir. Yine bu yöreye bu kavimden daha üstün, başlarında sorguç, ellerinde iki kulplu kalkan olan başka bir kevmin de egemen olduğu bildirilmektedir. Bu kavim çok eskiden beri “Argos” ta egemen olan inakuos’un torunu Kar’ın başkanlığında buralara gelip yerleşmiştir. İşte bundan sonra bu yöre onun adıyla Karya olarak anılmaya başlanmıştır. (İÖ 3400)

Herodotos’a göreyse Karya’lılar kendilerinin Girit’ten geldiği söylentisini kabul etmezler ve her zaman anakara olan Karya’da yaşamış olduklarını, Karya’lı olarak bilindiklerini söylerler. Ünlü tarihçi Herodotos ve Homeros, Karya’lıların Milet ve Mikale dağı çevresinde toplandıklarını ve burada yerleşmiş olduklarını kabul ederler. Bu Karya kentleri Herodotos ve Homeros’un yaşadığı dönemde İyon birliği üyesi Yunan kentleriydi.

Mısırlılar ve İskitler Dönemi

Karya’da kısa bir süre hakim olan Mısırlıların egemenliğini İskit’lerin egemenliği izlemiştir. Yöreye egemen oldukları süre içinde İskitler çevrede dokuz kent kurmuşlar, sınırlarını Ege Denizi’nden Asur’luların sınırına kadar genişletmişlerdir. Başka bir kaynak İskit’lerden sonra Asur’luların bu bölgeye egemen olduklarını belirtir.

Karya’lılar Troya Savaşlarında

Asur egemenliğinden kurtulan Karya’lılar, Homeros’un uzun uzun anlattığı tahta atıyla ünlü Troya savaşlarına bazı Asyalı kavimler gibi asker göndererek katılmışlardır. Diğer bir rivayete göreyse İÖ 1209 yılında Troya’lıların savaşı kaybetmesi sonucunda Karya’lılar da mağluplar arasında yer almışlardır. Troya savaşından sonra Yunanistan’da meydana gelen huzursuzluk ve savaşlar nedeniyle Ege adalarına ve sahillerine bir takım yeni istilacılar gelmiş ve yeni koloniler kurmuşlardır.

Yeni Koloniler: Eolya’lılar, İyonya’lılar, Dorlar

Eolya’lılar

Bu yeni istila hareketini başlatan Eolya’lı Orest (İÖ 1124) Misya ve Karya’nın bir bölümüne egemen olmuştur.

İyonya’lılar

Eolya’lılardan sonra ikinci istila hareketi İyonya’lılar tarafından İÖ 1044 yıllarında ikinci koldan yapılmıştır. Birinci kol kralın oğlu Andruklos tarafından Efes yöresine ikinci kolsa Milet çevresine yerleşmiş ve böylece İyonya’lılar bölgede egemenliklerini kurmuşlardır.

Dorlar

Dorların istila hareketi ise zaman içinde Peloponnes’le diğer adalara ve kıyılara savaşsız bir şekilde olmuştur. Dorlar İÖ 1000 yıllarında Karya’nın güney yöresini, İstanköy ve Rodos adalarını egemenlikleri altına almışlardır. Yörede dokuz şehir kurmuşlar, bunlardan Knidos ve Halikarnassos en önemlileri olmuştur.

Karya-Lidya İlişkileri

Karya’lılarla Lidya’lıların oldukça eskiye dayanan bir yakınlıkları ve ilişkileri vardır; Lidya Karya’lı yöneticiler tarafından yönlendiriliyordu. Yine Lidya’lıların en görkemli dönemi olan Heraklitler döneminde orduda Anadolu’nun en savaşçı askerleri olarak tanınan ve at üzerinde savaşabilen Karya’lılar bulunuyordu.

Lidya Krallığı’nın Karya’lılara geçmesi konusunda çeşitli rivayetler vardır. Bunlardan birinde Lidya’daki Karya’lı askerler tarafından düzenlenen bir isyan içinde kraliçe Niza’nın da bulunduğu söylenir. Bu isyan sonunda Karya’lı Daskil oğlu Kigi Ladya’ya kral olunca Karya’lılarla birlik olup Lidya topraklarında bulunan İyonya’lıları bu topraklardan atmıştır. Bir Karya’lı anneden olan Lidya’lıların son kralı Krezüs döneminde Likya ve Kilikya dışında Karya ve Anadolu Lidya’lıların egemenliğine girmiştir.(İÖ 560)

Perslerin Lidya ve Karya’da Egemen Olması

Lidya kralı Krezüs İÖ 546 yılında Med kralı Kiros’a karşı koyamamış, 14 günlük bir kuşatma altında kaldığı Sart şehrinde Perslere teslim olmuştur. Lidya’yla birlikte Karya’nın da egemenliği Perslere geçmiştir. (İÖ 546).

Karya’da Satraplar Dönemi

Persler işgal ettikleri yerleri tayin ettikleri satraplarla yönetiyorlardı. Perslere vergi ödeyen bu satraplar egemenliklerini istedikleri gibi sürdürüyorlardı. Karya ve çevresinde henüz teslim olmamış kentler vardı. Pers kralı Karya satrabı Harpagos’u bunların üzerine yolladı. Bu kentlerden biri de Kaunos idi. Kaunos’lular savaşa hazır olduklarından büyük bir direniş gösterdilerse de işgale engel olamadılar. Karya’lılarsa o dönemde güçlü olmalarına rağmen hiç beklenmedik bir şekilde küçük birkaç direniş dışında teslim oldular.

Daryus ( Dara ya da Darius )

İÖ 525 yılında Mısır’ı zapt ederek Anadolu’ya dönen Pers kralı Kambis yolda ölünce onun yerini alan Ansan prensi Daryus ordunun başına geçerek yönetimi eline almıştı. Diğer taraftan Perslere karşı bir isyan hareketi başlatan ve Atina’yla Eritre’nin de yardımını alan Miletli Aristogoros ve beraberindekiler Sart’a girmiş, sarhoş olarak ellerindeki meşalelerle kenti ateşe vermiş, birçok bina ve tanrıça Kibele tapınağı da yakılıp yıkılmıştı. Pers kralı Sart’a yapılan bu hücumun haberini alınca Batı Anadolu’ya hareket etti. Damadı Daurises’i de bir ordunun başında komutan olarak isyancıların üzerine gönderdi. Daurises isyancıları, onların yardımcılarını ve Kıbrıs’lıları yenilgiye uğrattı. Bu başarıdan sonra Çanakkale’ye yöneldi ve burada beş kenti zaptetti. Yolda Karya’lılarla İyonya’lıların birlikte hareket ettiklerini öğrenince de Karya yönüne döndü. Marsyas (Çine Nehri ) üzerinde çok şiddetli bir şekilde başlayan savaş sonucunda Karya’lılar on bin, Persler ise iki bine yakın zayiat vermiştir.

Savaşı kaybeden Karya’lılar Labranda’ya çekildi. Yeni bir hareket şekli düşünürlerken Milet’lilerin savaş istediği haberi alındı. Karya’lılar tekrar savaşmayı göze aldılarsa da, bu kez daha fazla ölü verdiler. Savaş isteğinde bulunan Milet’liler de çok ağır bir darbe yediler. Karya’lılar egemenliklerine çok düşkün olduklarından yenilgilerine rağmen savaşmaktan yılmamışlardı. Pedasa yolu üzerinde yürümekte olan Pers kuvvetlerini tuzağa düşürmüş, Daurises Amorges, Sisimakos ve ordusunu perişan ettikten sonra geri çekilmişlerdi. Karya kralı Mausolos’un sağladığı bu başarı komşularınca sevinç ve övgüyle sevinç ve övgüyle karşılanmıştır.

Karya ve Herodotos

Karya’da tarih İÖ 484-420 yılları arasında yaşamış ünlü tarihçi Herodotos’un yazmış olduğu Karya tarihiyle başlar. Buna göre Persler döneminde Karya’nın ünlü krallar soyu, İran yanlısı ve bağımlısı Milasa kentinin beyi Hissaldomos’la başlamış, ölümüyle de Mausolos yönetimi ele almıştır.

I. Mausolos

I. Mausolos döneminde Karya’nın yönetim merkezi Milasa zengin mermer ocaklarına sahipti. Kent bu mermerleri yapılarda kullanıyor, mimari eserler meydana getiriyordu. Aynı zamanda çevre kentler de bunda yararlanıyor, hatta mermer ihraç ediliyordu. Milasa kenti bu sayede zengin olmuş ve refaha kavuşmuştu.

Ligdamis

Mausolos’un ölümünden sonra krallık Ligdamis’e geçti. Ligdamis pek başarılı olmasa da Karya’yı ortak bir yönetimde birleştirmeye çalıştı ve Perslerle ilişkileri yumuşatmayı başardı.

Artemisya

Ligdamis’in kızı Artemisya babasının ölümünden sonra onun yerine geçti (İÖ 480). Perslerle daha yakın bir dostluk kurdu. Pers kralı Sarhas’ın Atina ve Isparta’lılara karşı hazırlanan seferine kendi gemileriyle katıldı. Artemisya aklı ve kahramanlığıyla Serhas’ın taktiri ve güvenini kazandı.

Pisindel

İÖ 431-404 yılları arasında Pisindel’in krallığı döneminde Ispartalılarla Atinalılar arasındaki savaşta durumları kötü olan Atinalılar para bulmak ve yardım almak için on iki gemiyi Karya’ya göndermişlerdi. Fakat Menderes Ovası’nda Miyos kentine çıkıp ilerleyen ordunun büyük bir bölümü Karya’lılar tarafından yok edildi.

II. Ligdamis

Tarihçiler Ligdamis’in hükümdarlığı hakkında pek az bilgi verebilmişlerdir.

I. Ekotomni

Ligdamis’in ölümünden sonra İÖ 390 yıllarında Ekotomni’nin kral olduğu sanılıyor. İsyan eden Kıbrıs’lılara karşı savaşan Perslere yardım etmiş, Persler savaşı kazanınca Karya’nın da itibarı yükselmişti.

Ekotomni’nin II. Mausolos, İdriye ve Piksodoras adında üç oğluyla II Artemisya ve Ada adlarında iki kızı olmuştur.

II. Mausolos

Babası Ekotomni’nin (İÖ 377) ölmesiyle kral olmuştur. Karya’ya mutlu, parlak bir dönem yaşatmış, Halikarnassos’u (Bodrum) mimari ve sanat eserleriyle zenginleştirmiştir. II. Mausolos çok gayretli ve egemenliğe çok düşkündü. O çağın en üstün uygarlığı Helen uygarlığıydı. Mausolos da Karya’lıları Helenler gibi olmaya, onlara benzetmeye çalışmıştır. Ancak erken ölümü (İÖ 353) bu düşüncelerini gerçekleştirmesine olanak tanımamıştır.

II. Artemisya

Artemisya ve Mausolos, Ekotomni’nin çocuklarıydı. O dönemin Karya adetlerine göre iki kardeş birbirleriyle evlenebiliyordu. Artemisya da kardeşi Mausolos ile evlenmiş, Mausolos ölünce yönetime kendisi geçmişti. Bugün Londra müzesinde bulunan ve zamanın yedi harikasından biri olan Mausoleum’u (anıtmezar) çok sevdiği kocasının anısına kızlarıyla birlikte yaptırdı. Kendisi ölünce aynı yere gömüldü. (İÖ 351)

İdriye

II. Artemisya’nın ölümünden sonra kardeşi İdriye onun yerine başa geçip küçük kız kardeşi Ada ile evlendi. Perslere karşı uyumlu ve pasif bir politika yürüttü.

Ada

Kocası İdriye (İÖ 341) ölünce tahta geçti. Ancak dört yıllık bir hükümdarlıktan sonra kardeşi Piksodaros Perslerle anlaşıp yönetimi ele geçirdi ve Ada’yı sürgüne gönderdi. Ada Halikarnassos’u terk ederek Alinda kentine sığındı. Büyük İskender bu yıllarda Karya topraklarında hızla ilerliyor, Karya kentlerini teker teker fethediyordu. Halikarnassos da bunların arasındaydı. İskender buraya gelince dostu olan Ada’yı geri getirip, bütün Karya’nın yönetimini ona verdi.

Piksodaros

İdriye ölünce Piksodaros yönetimi ele alabilmek için kardeşi Ada’yı sürgün etmişti; fakat Piksodaros satraplık ünvanına sahip değildi. Bu nedenle Persler, Orontobates isminde birini yönetime yardımcı olarak gönderdi. Piksodaros istemeyerek yönetimdeki ortaklığı kabul etti. Piksodaros ölünce (İÖ 336) idare Persli Orontobates’e kaldı ve Orontobates satrap oldu.

Karya, Büyük İskender, Bergama ve Romalılar

İskender babasının ölümü olan İÖ 336 yılında yirmi yaşındayken kral olmuş, böylece gerek Asya, gerek Avrupa için yeni bir çağ başlamıştı. İÖ 334 yılında Makedon ve Yunanlılardan oluşan ordusuyla Çanakkale Boğazı’nı geçerek Troya’ya ulaştı. Şehrin doğusunda, Granikos Nehri civarında Karacabey’de Pers ordusuyla karşılaşıp, Daryus’u büyük bir yenilgiye uğratınca Anadolu’nun kapıları İskender’e açılmış oldu. Ülkenin büyük bir kısmı Ege sahilleriyle birlikte fethedildi.

Pers egemenliğine son darbe ise İÖ 331 de vuruldu. Daryus kaçarak kurtulabildi. Daryus’un hazinelerini ele geçiren İskender’e Hindistan’a ulaşacak yollar açılmış oluyordu. İskender 323 yılında, 33 yaşında Babil kentinde öldü. Generalleri fethedilmiş toprakları aralarında paylaşırken çıkan anlaşmazlık yüzünden birbirleriyle savaşmaya başladılar. Bu karışık dönemde Bergama kralı I. Attalos güneye doğru ilerleyerek Karya’nın tamamını işgal etti. İö 197 yılında V. Filip’le Romalılar arasındaki meydan savaşında Filip yenilince, Romalı komutan Asya’daki tüm Yunan şehirlerinin özgürlüklerine sahip olması gerektiğini söylemişti. Asya’ya yeni gelmiş Roma ordusu İÖ190 yılında Manisa’daki meydan savaşında Suriyeli Antiodios’u yenince Karya ve Likya’nın yönetimi Rodos’a verildi. Rodos’un kötü yönetimi İÖ 167’de Likya’lılar gibi Karya’lıların da ayaklanmasına neden oldu. Aynı zamanda Roma senatosu Karya ve Likya’nın bağımsızlıklarını ve özgürlüklerini kabul etti.

Bergama kralı III. Attalos İÖ 133’te krallığını Roma’ya miras bırakınca Anadolu’da Roma’nın varlığı kabul edilmiş oldu. Başarılı ve kimi zaman da başarısız süren Roma İmparatorluğu’nun Karya’daki egemenliği Bizans’ın doğuşuna kadar sürmüştür. İÖ birinci yüzyılda Roma’da iç savaşlar başlamıştı. İÖ 44’de Julius Cesar, İÖ 42’de Brutus ve Kassyus öldürüldü.

Bu tarihlerde Karya’da bulunan Antonius ve Cleopatra kış mevsimini geçirmek üzere Mısır’a dönmeye hazırlanırken Milas, Alabanda ve bazı kentler ünlü hatip Milaslı İbrea’nın kışkırtmasıyla Romalılara başkaldırarak muhafız kıtalarını yok etmişlerdi. Ancak sonradan Romalıların yeniden fethettiği Milas yakılmış, yıkılmış ve perişan edilmiş, Alabanda halkının da çoğu öldürülmüştür.
Tarihi kaynaklar Romalılar döneminde Anadolu’nun büyük bir yıkıma, zulüm ve işkenceye maruz kaldığını yazmaktadır. Karya da bu felaketin dışında kalamamıştır. Bu olayları izleyen dört yüzyıl Roma döneminin ikiye ayrılmasını hazırlayan ve Bizans dönemini başlatan yıllar olmuş ve İS 395 yılında Karya ve Likya tamamen Bizans yönetimine geçmiştir. Anadolu’nun bir bölümüyle Karya ve Likya 8. yüzyıl başında Harunurreşid tarafından işgal edilmiş, ancak 860’lı yıllarda yeniden Bizans devleti topraklarına katılmıştır.

1100 yıllarına doğru, Anadolu Selçukluları’nın Anadolu’da batıya doğru ilerlediklerini görüyoruz. O tarihten sonra bu topraklar Menteşe Beyliği kuruluncaya kadar Selçuklular’ın yönetiminde kalacaktır.

Menteşe Beyliği Dönemi

Menteşe Bey 1282 yılı yazında Aydın önlerine kadar ilerleyip uzun bir kuşatmadan sonra kentin kalesini fethetmiş ve sonra da Karya içlerine sarkmaya başlamıştır.Menteşe Bey tarafından Karya’nın tamamının fethi kaynaklara göre 1291’de tamamlanmıştır.Menteşe Bey ölünce yerine oğlu Mesut Bey geçmiştir.Mesut Bey 1300 yılında Rodos seferi için Marmaris liman ve kalesini üs olarak kullanmış,Rodos’u fethetmiş,ancak ömrünün sonlarında büyük bir Haçlı donanmasının 1309’da Rodos’u geri almasını önleyememiştir.

Menteşe Beyliği Sücaeddin Orhan Bey zamanında en parlak dönemini yaşamış ve Marmaris büyük bir liman kasabası haline gelmiştir.Orhan Bey’in ölümü üzerine Menteşe tahtına çıkan oğlu İbrahim Bey zamanında ,Girit dukası Marino Morisini 1352 yılında Ayasuluk ve Balat limanlarını beyliğin elinden almış ,ancak tedbirli davranan Marmaris, İbrahim Bey’in oğlu Hakim Gazi Ahmet Bey’in de yardımıyla kendini Girit dukalığına karşı koruyabilmiştir.Gazi Ahmet Bey liman ve kalenin onarılmasını sağlamış,1365 yılında Rodos’la Kıbrıs arasındaki deniz yoluna egemen olduktan sonra Marmaris daha da gelişip önem kazanmıştır.Gazi Ahmet Bey’in ölümünden sonra Menteşe Beyliği Sultan II.Murad tarafından 1424’de Osmanlı topraklarına katılmıştır.

Osmanlı Dönemi

Bu yeni dönemde Menteşe Beyliği’nin toprakları 1444’de II. Murad zamanında Saruhan ve Aydın’la birlikte yönetim şekli olarak ‘has’ haline getirilmiş,Marmaris ise Menteşe sancagına bağlı bir köy olarak kalmıştır.1517 yılındaysa yönetim Muğla tımarı olarak Hasan Nakari adlı şahsa verilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Akdeniz’de egemen olması için Rodos Adası’nın alınmasının gerekli olduğuna inanan Kanuni Sultan Süleyman 16 Haziran 1522 yılında yüz bin kişilik bir orduyla Üsküdar’dan hareket ederek kırk gün sonra 26 Temmuz Cumartesi günü Marmaris’e ulaşmıştır. Önce kaleyi dolaşan Kanuni,kaleyi küçük bulmuş ve daha büyük bir kale yapılmasını emretmiştir.Bu arada yakınlık duyduğu Sarıana’ya duasını almak için uğramış ve Sarıana Kanuni’ye Rodos’un alınacağını müjdelemiştir.

Rodos seferi nedeniyle Marmaris yeniden önem kazanmıştır.Liman kenti Marmaris sonraları Muğla mütesellimleri tarafından gönderilen voyvodalar tarafından yönetilmiştir.Bunu yönetimde yapılan değişiklik izlemiş ve kasaba Rodos’a bağlanmıştır.Marmaris’in yönetimiyse bir mütevelliye bırakılmıştır.1867’de Marmaris Muğla’ya bağlı bir ilçe haline getirilmiş ve bu tarihten sonra mülki yönetim için kaymakamlar atanmıştır.

I.Dünya Savaşın’da Marmaris

1913 yılında bir Alman gemisi Fransız kruvazörlerinin önünden kaçarak Marmaris limanına sığınmış, limanı koruyan Türk askerleri kendilerine sığınan bu Alman gemisini Fransızlara vermemişlerdir.Bunun üzerine Fransız gemileri Marmaris Boğazı’nı mayınlamışlarsa da kale komutanı ve görevlileri bu mayınları bir gecede toplamış ve zararsız hale getirmiştir.1914 yılının temmuz ve ağustos aylarında yine Fransız gemileri kaleyi topa tutmuş,büyük bir tahribat yapmışlardır.Karaya çıkan Fransız askerleri Türk kumandan ve askerlerinin kahramanca müdafaaları karşısında çekilip gitmişlerdir.

İstiklal Savaşı’nda Marmaris

Sevr Antlaşması’ndan sonra 29 Temmuz 1919’da İtalyanlar’la Yunanlılar gizli bir anlaşma yapmış,İtalyanlar Muğla ve Marmaris’i işgal etmişlerdi.Bu arada İtalyan kabinesi düşmüş,Dışişleri Bakanlığı’na da Kont Sforza getirilmişti.İtalya 22 Temmuz 1922’de Yunanistan’la önceki anlaşmasını tek taraflı olarak bozdu.Türklere yardıma dayanan yumuşak bir politika izledi.Bu nedenle Marmaris halkı İtalyan askerlerine karşı direnmemiş,İtalyanlar ise Yunan saldırısına karşı Türklere yardım etmişlerdir.İtalyan askerleri Marmaris’ten ayrılırken kalede şerefle dalgalanan Türk bayrağına saygı duruşunda bulunmuşlardır.

GÜNÜBİRLİK GEZİLER
Marmaris merkezi antik kentlere ve görülmesi gereken yerlere günü birlik gidip dönmek için en uygun çıkış noktasıdır.Günübirlik geziler için özel araba, minibüs,otobüs gibi araçlar kullanılabilir. Kentteki turizm büroları da gruplar için ekonomik turlar düzenlemektedir. Bu gezilerde antik alanların ve doğal güzelliklerin gezilmesi birleştirilirse zaman daha doğru kullanılmış olur.

Netsel Marina
Marmaris koyunun ve çevresinin yat turizmine elverişli olması büyük bir yat limanının yapılmasını gerektirmiştir. Bu düşünceyle yapımına başlanan marina 1990 yılında bin 100 kapasiteli 3 marina ve bin 200 yat kapasiteli 9 yat çekek yeri olarak hizmete girmiştir. Böylece mavi yolculuğun merkezi ve Ege’nin en büyük modern marinası Netsel yabancı yatçıların en çok uğradığı yerlerden biri olmuştur. Küçük ama sevimli modern çarşısı ve lokantaları vardır.

Günnücek Mesire Yeri
Şehir merkezine 1 kilometre uzaklıktadır. Marmaris koyunun doğusunda, 400 metre uzunluğunda, sığ ve ince kumlu bir sahildir. Alan, sığla yağı elde edilen günnük ağaçlarıyla (Liquidambar styrambar) kaplıdır. Orman idaresi tarafından piknik alanı olarak düzenlenmiştir.Bilindiği gibi günnük ormanları dünyada pek az yerde bulunmaktadır. İçinden suyu kışın çoğalan, yazın azalan bir dere akmaktadır.

Aktaş
Sahilden Yalancı Boğaz’a giden yolun 3. kilometresinde ufak bir yerleşim alanıdır. Kuzey yönü ormanlık tepelerle çevrili, gürültüden uzak, sakin bir köşedir. Plajının kumu incedir. Marmaris’in gece manzarasının en güzel göründüğü yerlerden biridir. Adını deniz kenarındaki yüksek bir ak kayadan almıştır. Kalınabilecek birkaç motel vardır.

Adaağzı
Aktaş’tan devam eden yol 2 kilometre sonra Adaağzı’ndan geçer. Burası yeni bir yerleşim alanı olma yolundadır. Marmaris koyunun deniz sporlarına uygun bir köşesidir.

Yalancı Boğaz ve Cennet Adası (Nimara)
Marmaris’ten gelip Aktaş, Adaağzı ve Yalancı Boğazı geçen yol burada son bulur. Bu yol 8 kilometredir. Burası Yalancı Boğaz diye isimlendirilen 800 metre uzunluğunda bir koridorla ana karaya bağlı olduğundan aslında bir yarımadadır. Bu efsanelerden biri, bu koridorun üzerinde kabri bulunan Eren Dede’yle ilgilidir.Yalancı Boğaz bugün teknelerin çekçek, tamir ve kalafat yeridir.Güzelliğinden dolayı Cennet olarak isimlendirilen bu yarımada, antik dönemde Nimara adındaki bir yerleşim alanıdır. Adada tarihi kalıntılar ve mağara görülecek yerlerdendir.Bu harika manzaralı yarımadanın patika yollarında yapılan yürüyüşler pek keyifli olur. Yarımadaya karadan olduğu gibi denizden motorlarla da ulaşılabilir. Adadan Marmaris ve koyun görünümü ayrı bir güzelliktedir.

Armutalan
Marmaris ilçesine komşu Armutalan’ın etrafı ormanlık tepelerle çevrili olup doğu yönü denize bakmaktadır. Coğrafi konumu ve olağanüstü panoramasıyla kısa sürede hızlı bir gelişme göstermiştir. Turizme hizmet veren otel,motel ve sosyal tesis sayısı hızla artmaktadır. Gürültüden uzak oluşu havasının ve suyunun güzelliği, ilçe merkezinin hemen bitişiğinde bulunması önemli bir özelliğidir. Bu nedenle yaz ve kış aylarında oturmak isteyenlerin, emeklilerin tercih ettikleri bir beldedir. Nüfusu 14 bine yaklaşmaktadır.

Beldibi
Marmaris ilçesi ve Armutalan beldesiyle komşudur. Coğrafi olarak batıda Çetibeli’nden gelen Karadere Vadisi’nin ovaya açılan bölümünde eski bir yerleşim alanıdır. Tarihi Fiskos kenti de hemen bitişiğinde, Asar Tepesi’ndedir. Tüm Marmaris çevresinde olduğu gibi burası da ormanlık tepelerle çevrili bir doğanın içindedir. 1995’li yıllara kadar sebzecilik ve meyvecilikle geçinen köy hızla gelişerek konut alanına dönüşmüştür. Merkeze uzaklığı bir kilometredir. Nüfusu 6 bin kadardır.

İçmeler
Marmaris’e 8 kilometre uzaklıktadır. Son yıllarda büyük gelişme gösteren, modern bir tatil beldesidir. Sahili oldukça sığ, kumu incedir. Su sporlarının her çeşidi yapılmaktadır. Meraklılarına hizmet veren dalış kursları vardır. Turistlerin her türlü gereksinimlerini karşılayabilecekleri otelleri, motelleri, çarşısı, pazarı, eğlence yerleri gelişmiş ve kalitelidir. Kent merkezinden çok sık hareket eden motorlarla İçmeler’e denizden ulaşmanın ayrı bir zevki vardır.Yerli nüfusu 10 bin civarındadır.

Turunç
Marmaris’e karadan 21 kilometre, denizden 5 mil uzaklıktadır. Nüfusu 3.500 civarındadır. Karayolu üzerinde İçmeler’in virajlarla çıkılan tepelerinden Marmaris koyunun görünüşü olağanüstü güzelliktedir.Yine tepelerden Turunç’a inen virajlı yol seyrine doyum olmaz güzellikte manzaralar sergiler. Turunç’a denizden gidildiğinde denizin ve sahillerin bir başka güzel olduğu görülür.Turunç çevrede ilk mavi bayrak ödülünü alan beldedir. Her türlü konaklamaya uygun otel,motel ve pansiyon turistlerin hizmetindedir. Sosyal hizmetleri güçlüdür, çarşısı, pazarı, esnafı her zaman her konuda yardımcı olmaya çalışır. Pek çok yabancı, huzur ve sükunetinden dolayı yerleşmek için Turunç’u seçmektedir. Amos antik kenti de Turunç’un çok yakınında bulunmaktadır.

Kumlubük
Turunç üzerinden Marmaris’e uzaklığı 26 kilometredir. Denizin temizliği, kumunun güzelliği, çevresinin doğal zenginliği ile tanınmıştır. Dağ yürüyüşleri de çevreyi tanımak isteyenleri memnun etmektedir. Özellikle güneydoğu istikametindeki bir yürüyüşte karşılaşılan mağara herkesi şaşırtır. Bu mağaranın 5.000 yıl önce ilk yerleşime sahne olmuş olduğu sanılmaktadır.Girişi 4 metre kadardır. İçerde galeriler, sarkıtlar ve dikitler bulunur.Yeni keşfedildiğinden henüz bilimsel bir araştırma yapılmamıştır ve tescil edilmediğinden hiçbir yayında yer almamaktadır. Kumlubük’ün konuklarını memnun eden lokanta ve otelleri vardır. Denizden ve karadan yapılan günlük turların uğrak yerlerindendir.

Bayır
Marmaris, İçmeler ve Turunç sapağından sağa sapılan yol 20. kilometrede Bayır köyünden geçer. Pınarı’yla gelen geçeni ve çevresini serinleten, gölgelik bir yerdir. Vadiye bakan güzel bir peyzajı vardır. Turistlerin bu güzelliği meydana getiren ve bin senelik olduğu söylenen çınar ağacının etrafında dolaşarak halay çekmeleri, dilekte bulunmaları buraya ayrı bir neşe ve özellik katar. Çınar altındaki kahvede kahve, çay ve meşrubat ve odun ateşinde pişirilen bazlama yanında ayran da içilebilir.

Osmaniye
Bayır yanında Osmaniye köyü vardır.Burası çevrenin en yüksek ve ormanlık yeridir. Halkı hayvancılık ve arıcılıkla uğraşır. Osmaniye ünlü Marmaris çam balının en çok üretildiği köydür. Nüfusu 650 civarındadır.

Çiftlik
Karadan İçmeler-Bayır üzerinden 26 kilometrelik karayoluyla gidilebildiği gibi denizden de ulaşılabilir. Deniz üstünün ve altının çok güzel olduğu Çiftlik kumsal bir koydur. Marmaris’ten ve çevreden günübirlik gezi teknelerinin uğrak yerlerinden biridir. Bir tatil sitesi, dört yıldızlı bir oteli, birkaç pansiyonuyla birkaç çardak restoranı ve ufak bir çarşısı vardır. Sahilin karşısında özel mülkiyete ait ufak bir adacık yer almaktadır.

Gerbekilise –Gerbekse
Çiftliğin hemen yanında bulunan ve halkın Gerbekse dediği bu güzel koy adını buradaki bir kilise kalıntısından almıştır. Koyun uç tarafında birkaç tarihi kalıntı daha bulunmaktadır. Buralarda sualtı bir başka güzeldir ve dalmak için idealdir. Mavi yolculukta en çok uğranılan bir koydur.

Hisarönü
Marmaris-Datça yolu üzerinde 18. kilometrede, ana yolun sol tarafındadır .Hisarönü Körfezi’nin iki küçük koyuna hakim bir panoraması vardır. Doğası ve havası güzel, yazın arana serin bir rüzgarı vardır. Denizi biraz dalgalı olmakla beraber hareketli denizi sevenler için tercih sebebidir. Özellikle rüzgarın denizden karaya esmesi nedeniyle sörf sporu için çok elverişlidir. Sahilde kalınabilecek otel, motel ve pansiyonları vardır. Doğayı, sade bir hayatı ve kampçılığı sevenler için nadir yörelerden biridir.Yerli nüfusu 3 bin 500 civarındadır.

Orhaniye
Marmaris’ten Hisarönü ve Bozburun’a giden yolun 30. kilometresinde Hisarönü Körfezi’nin nefis bir koyuna gelinir. Koyda Kız Kumu adı verilen ve deniz suyunun alçalıp yükselmesiyle oluşan doğal yapı olağanüstü bir görünüm sergiler. Deniz kıyısında yaklaşık 750 metre uzunluğundaki bu kırmızımtırak yolla ilgili çeşitli efsaneler anlatılır. Marmaris’te kesinlikle görülmesi gereken bu olağanüstü manzaralı koyda kalınabilecek birkaç pansiyon ve lokanta turistlere hizmet vermektedir. Orhaniye’de yeni kurulan bir yat limanı da çalışmaya başlamıştır. Koydaki bir adacık üzerinde kale duvarları görülen antik dönemden kalıntılar bulunmaktadır. Köyün yerli nüfusu bin kadardır.

Turgut ve Şelale
Marmaris-Hisarönü yoluyla Orhaniye’den geçilerek 35. kilometrede Turgut’a gelinir. Antik sit alanı olan köy bu nedenle bakirliğini korumuştur. Turizme açılmadığı için henüz sakin kalan yörelerden biridir. Panoraması güzel, sahili güzel, kumsalı güzel, havası güzeldir. Sahilde hizmet veren lokantası vardır. Köy şelalesiyle ünlüdür. Köy merkezinden şelaleye giden yol üzerinde yaklaşık bir kilometre mesafede sağ yamaçta, kolay fark edilemeyen antik bir yapı yer alır. Kısa bir süre önce arkeologlar bu yapının İÖ 3-4. yüzyıllara ait Diyagoras adında bir savaşçının anıt mezarı olduğunu belirlemişlerdir. Şelale suyla ormanın sarmaş dolaş olduğu bir cennet bahçesidir. Burası özellikle yaz aylarında serinlemek için aranılan bir köşedir.Yürümeyi sevenlerin suyun kaynağına kadar gidip gelmesi tavsiye edilir. Şelale 6- 7 metre yükseklikten dökülmekte, meydana gelen ufak gölcükte yüzülebilmektedir. Eski bir değirmen kalıntısının önünde ateşte pişirilen bazlamayla içilecek soğuk ayran acıkanlar için güzel bir ziyafettir. Ayrıca çardak lokantası da vardır. Şelale safari yapanların da uğradığı sevilen yerlerden biridir.

Selimiye
Marmaris Hisarönü yolundan 45. kilometrededir. Selimiye Hisarönü Körfezi’nin en güzel koylarından biridir. Doğal güzellikler ve tarihi kalıntıları bakımından önemli bir köydür. Özellikle badem ağaçları çiçeklendiğinde manzarasının seyrine doyum olmaz. Çevrenin en güzel mehtabı koyun batı yönünden izlenir. Tepelere tırmanan Bozburun yolunun her köşesinden seyredilebilen koy panoraması ayrı güzelliktedir. Balığın belki en tazesi ve lezzetlisi Selimiye’de yenmektedir. Kalınabilecek birkaç otel,motel, pansiyonu ve restoranları vardır. Kıyıları bazen kumsal bazen kayalıktır. İsteyen istediği gibi, istediği yerde denize girebilir. Selimiye, Marmaris’e her gelen doğa meraklısı turistin sessiz sedasız arayıp bulduğu; doğası muhteşem, yaşantısı mütevazı, gönül dostu bir balıkçı köyüdür. Köyün nüfusu bin 100 kadardır.

Bozburun
Hisarönü ve Selimiye üzerinden Marmaris-Bozburun arası 52 kilometredir. Nüfusu 2 bini aşmaktadır. Yol güzergahı doyum olmaz manzaralar sergiler. Kasaba Bozburun Yarımadası’nın uç noktasındadır. Marmaris çevresinin bakir kalmış dinlenme yörelerindendir. Küçük fakat neşeli bir limanı vardır. Mavi tur teknelerinin önemli bir uğrak yeridir. Motel, pansiyon ve lokantaları oldukça iyi hizmet verir. Denizi temiz, çevresi koylarla çevrilidir. Koyda motor gezileri turistlerin başlıca eğlencelerindendir. Büyük kentlerden gelip ev yaparak yerleşen yazlıkçılar vardır. Bozburun, yörede gulet yapımıyla tanınmış, son yıllarda bir aşama yaparak 30 metre boyunda tekneler yapılmaya başlanmıştır

Söğüt
Söğüt’e Marmaris’ten İçmeler ve Bayır üzerinden 45 kilometrelik bir yolla ya da Marmaris, Hisarönü ve Selimiye üzerinden gidilebilir. Bayır üzerinden giden yol ormanlar arasından, Selimiye üzerinden giden kısa yolsa sahil ve koylardan geçer. Yolun birinden gitmek, diğerinden dönmek çok zevkli olur. Söğüt Bozburun Yarımadası’nın Sömbeki Körfezi’nde tenha bir köydür. Çok güzel manzaralı iki mahallesinden biri Şirinyer diğeri Cumhuriyet’tir(Saranda). Her iki mahallede de birkaç mütevazı pansiyonla birkaç lokanta turistlere hizmet verir. Lokantada her zaman balık bulunur. Çevrede badem, harup ve zeytin ağaçları yer almaktadır. Tarifeli minibüs seferi vardır. Nüfusu 2 bin 500’dür.

Taşlıca – Fenaket
Söğüt’ten devam eden yol 5 kilometre sonra son durak olarak Taşlıca’ya varır. Dağ yamacından yükselerek gidilen yolda Sömbeki Körfezi, yarımadalar ve adalar son derece güzel manzaralar sergiler. Köy yeni yapılan beş on bina dışında kuyularının bulunduğu yer bir tablo güzelliğindedir. Yakının da antik Foniks kentinin kalıntıları görülmektedir.

Serçe Limanı
Bozburun Yarmadası’nın güneyinde, Rodos’un karşı yakasında, ancak denizden ulaşılan bir limandır. Taşlıca’dan limana giden bir karayolu çalışması sürmektedir. Limanın kayalardan oyulmuş görkemli bir kapısı vardır. Koyun suyu temiz ve berraktır. Yapılan bir sualtı araştırmasında 11. yüzyıla ait batık ve içinde cam eşya bulunmuş ve bulunan parçalar Bodrum Sualtı Müzesi’ne gönderilmiştir. Serçe Limanı bu arkeolojik bulguların yeri olarak tanınmaktadır.

Kasara
Rodos Adası’nın karşısında, Serçe Limanı’nın bulunduğu koyda ufak bir ilkçağ kentidir. Önemli bir kalıntıya rastlanmamıştır. Liman yakınında Taşlıca köyünün Aziziye mahallesi yer almaktadır.

Bozukkale (Loryma)
İÖ 10. yüzyılda Rodos peraiasının merkezi olan Loryma (Bozukkale) tarihi kenti hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Karşılıklı surlarla dikdörtgen şeklinde uzanan kalenin dokuz kulesi vardır. Kale, kule ve burçlarıyla gayet iyi korunmuş, sağlam bir durumdadır. Kale’ye ‘bozuk’ sözünün yakıştırılmış olması kalenin bir yanının eksik oluşu ile ilgili olabilir. Kale Rodos’un karşı kıyısının savunma birimi olduğu kanısını uyandırmaktadır. Bozukkale Koyu’na İngiliz deniz haritalarında Oplosika Bükü denmesinden eskiden kıyıda bir tersane bulunduğu anlaşılmaktadır. Ege’de seyreden bütün yatlar Bozukkale’yi durak yeri olarak kullanırlar. Coğrafi durumu ve liman girişinin darlığı nedeniyle Peleponnes Deniz Savaşları’nda bu limanı Atina gemileri de kullanmıştır. İÖ 395 yılında Atina’lı kumandan Karor, Knidos savaşından önce gemilerini burada toplamış ve İÖ 305 yılında Antigonos’un oğlu Demetrios da Rodos’a yaptığı saldırı hazırlıkları için bu limanı seçmiştir.

Kıran Gölü
Loryma (Bozukkale) antik kentinin yakınında bulunmaktadır.Kışın dolan, yazın kuruyan, 30 metre çapında ufak bir gölcüktür. Çevresindeki diğer antik kentler gibi bu gölcüğün yanında Rodos’a bağlı tarihi bir kentin bulunduğu, günümüze ulaşabilen kalıntılardan anlaşılmaktadır. Kent karadan ulaşılması zor bir mevkide bulunduğundan önce Bozukkale Limanı’na kadar denizden gidilip oradan 2 saat kadar süren bir zorlu yürüyüşle antik alana varılabilir. Henüz kazı yapılmamış olduğundan bölge hakkında doyurucu bilgi bulunmamaktadır.

Çubucak
Marmaris’ten Datça’ya giden yolun 20. kilometresindedir. Plajı ve kumsaldan başlayan ormanıyla beğenilen bir kamp ve dinlenme yeridir. Günübirlik tesisleri geliştirilmiştir. Girişinde bir danışma bürosu, ayrıca bir marketi, kabin ve duşlu plajı bulunmaktadır. Çubucak’ta Mayıs ve Eylül ayları arası turizm açısından en hareketli aylardır.

Bencik Limanı ve Balıkaşıran
Hisarönü Körfezi’yle Gökova Körfezi’ni ayıran yarımadanın en dar yerinde, Hisarönü tarafında bulunan bir limandır. Burada geçmiş tarihi bir olay şöyle anlatılmaktadır:

İÖ 550’li yıllarda Persler Karya satrabı Harpagos komutasındaki orduyla Datça Yarımadası’na gelmişlerdi. Bunu haber alan Knidos’lular bir savunma hattı olarak yarımadanın bir kilometrelik en dar yerini kazarak açmak ve Gökova Körfezi’yle Hisarönü Körfezi’ni birleştirmek istemişlerdi. Böylece iki deniz birleşecek, yarımada tam bir ada olacak, savunma kolaylaşacaktı. Büyük gayretlerle çalışma başlamış, ancak çalışanların vücutlarının çeşitli yerlerinde, daha çok da gözlerinde yaralar açılmaya başlamıştı. Şaşıran Knidos’lular Delfi’deki Apollon Tapınağı’nın kahinine bunun nedenini sormuşlar, Pitya da şöyle cevap vermiş: ‘Kıstak ne kale ister ne de kazılmak. Zeus isteseydi kayayı da yapmaz mıydı sanki?’ Bunun üzerine çalışmadan vazgeçilmiş ve sonuçta Persler Knidos’a da sahip olmuşlardır.

Gebekum
Marmaris-Datça yolunun sol tarafında Perili Köşk yazan tabeladan sapılınca bir kilometre kadar sonra Gebekum’a ulaşılır. Manzarası güzeldir, denize girilebilecek çok geniş bir kumsalı vardır. Karşısındaki adaya sığ bir yolla bağlıdır. Kıyıda Perili Köşk adıyla tanınan ve değişik mimarisi beğenilen bir tesis vardır.

Reşadiye
Reşadiye Datça’nın şirin bir mahallesidir. Burada 200 yıl kadar önce yapıldığı sanılan M.Ali Ağa Konağı meraklılarınca görülmeğe değer tarihi ve mimari bir eserdir. Konak beş dönümlük bir arazi içinde yer almaktadır. Alt kat yığma taş, üst kat ahşap karkas ve dolgudur. Konağın en ilgi çeken yanı iç mekan süslemelerinin Anadolu’daki benzer konakların geleneksel süslemelerine benzemesidir. Yıkık durumdaki bina yeni sahibi tarafından restore edilip kurtarılmıştır.

Datça
Marmaris’le Datça arası 68 kilometredir. Nüfusu merkezde 6.500 kadardır. Geçmişte eski Knidos antik kentinin yakınına kurulmuştur. İlçe ve çevresi günümüzde modern bir yapılaşma sürecine girmiştir. Yapılar Akdeniz mimarisi özelliğini taşımaktadır. Datça tarihi kalıntıları, zengin doğası, sağlık veren havası, tertemiz denizi, 100 kadar koyu ve kumsalı, su sporları olanağı ve bunaltmayan sıcağıyla ün yapmış bir turizm köşesidir. Ünlü tarihçi Strabon ‘Tanrı yarattığı kulunun uzun ömürlü olmasını istiyorsa onu Datça Yarımadası’na bırakır’ demekle bir gerçeği ifade etmiştir. Muğla iline bağlı önemli ve şirin bir ilçe olan Datça aynı adla anılan yarımadanın ortasında yer almaktadır. Güney sahillerindeki Mesudiye, Palamutbükü, Domuz Çukuru, Kara İncir ve Değirmen koyları tatilcilerin çok sevdiği ve yaz aylarında konakladıkları turistik yerlerdir. Datça’nın iç kilometre yakınında olan Eski Datça mahallesi son yıllarda rağbet görmeye başlamış, eski harap binalar restorasyonlarla kimliklerine kavuşturulmuştur.Yollar ve çevre de karakterlerine sadık kalınarak yenilenmiştir.

Burgaz (Eski Knidos)
Datça ilçe merkezine 2 kilometre uzaklıktadır. Dorlar tarafından kurulan Eski Knidos kentinin burası olduğu sanılır.1993 yılından bu yana yapılmakta olan kazılarda Helenistik dönem öncesine ait bulgular elde edilmiştir. Kent sur duvarlarıyla çevrilmiştir. Sahilin sığ olan yerlerinde deniz surları ve iki liman kalıntısı görülebilmektedir.

Knidos
İÖ 4. yüzyıl ortalarında Knidos’lular ekonomik nedenlerle eski kentlerini Tekir Burnu’na taşımış ve burayı 6 Dor şehrinin merkezi yapmışlardır. Tekir Burnu Datça kentinin 42 kilometre batısında ve güneybatı Anadolu’dan Ege Denizi’ne uzanan Datça Yarımadası’nın en uç noktasında önemli bir yerdir. Tarihi kadar coğrafyasıyla da ünlü olan ve çekici bir doğa güzelliğine sahip bulunan kentin biri ticari, diğeri askeri olmak üzere iki limanı vardır. Tarihçi Strabon askeri limanın 20 savaş gemisi için elverişli olduğunu, gereğinde liman ağzının zincirle kapatıldığını, güneydeki ikinci ticari limanınsa her iki yandan uzanan mendireği bulunduğunu yazmaktadır. Knidos 15 kilometre uzunluğunda bir surla çevrili olup sur üzerinde ikisi kuzeyde, biri doğuda olmak üzere üç kapısı bulunmaktaydı. Akropol kentin kuzeydoğu tepeciğinde yer alıyordu. İki tiyatrosu, bir odeonu, 2 tapınağı, bir stoa ve agorasıyla diğer kent yapıları olduğu kalıntılardan anlaşılmaktadır. Bunlar içinde belki en ilginç olanı Afrodit Tapınağıdır.

Buradaki kazılarda ünlü Knidos’lu heykeltıraş Praksiteles’in İÖ 4. yüzyılda yaptığı mermer Afrodit heykelinin yalnızca gövdesi bulunmuştur. Heykeltıraş bu heykeli Kos kentinin siparişi üzerine yapmış, ancak Kos’lular çıplak olarak yapılmış bu heykeli beğenmediklerinden Knidos’lular tarafından satın alınmıştır. Bizler şimdi yalnız Roma dönemi kopyalarından bu çıplak tanrıçayı seyredebiliyoruz. 1857’de Newton tarafından başlatılan kazılarda da önemli bir heykel olan ünlü Demeter heykeli bulunmuş ve British Museum’a gönderilmiştir.

Mermer, Datça yöresinin asil bir taşıdır ve Knidos mimaride mermeri en çok kullanan kent olmuştur. Mavi yolculuk yazarı Azra Erhat’ın dediği gibi ‘Bunu anlayabilmek için bir yandan yerinde kalmış mermerlere bakmak; bir yandan da British Museum’da başlı başına bir salonda sergilenmiş bulunan eserleri görüp düşünmek gerekir.’

Çamlık İskelesi
Marmaris-Muğla yolunun 12. kilometresinde sola sapılan yol 6 kilometre sonra Çamlık iskelesine ulaşır. Burası adından da anlaşıldığı gibi çamı bol bir alandır. Sedir Adası’na giden teknelerin durak yeridir. İskele meydanında bir büfe ve bir kahve ve ağaçlıklar arasında bir lokanta vardır.

Çamlı Köy
Çamlık İskelesinden 3 kilometre ötede ve Sedir Adası karşısındadır. Çamlı Köy de Karya’nın antik yerleşim alanlarından biri olmalıdır. Havası güzel, suyu temiz, manzarası hoş bir köşedir. Tercih edilen bir sahil ve dinlenme yeri olarak tanınır.

Boncuk
Çamlı köyünden devam eden yol 9 km sonra Boncuk’a ulaşır. Boncuk çevrenin çok sevilen koylarından biridir. Suyu berrak ve dinlendiricidir. Sahilde düzenli dikilmiş palmiye ağaçları olan bir dinlenme tesisi bulunmaktadır. Yalnızlık ve sükunet arayanlar ve kayalık yerde yüzmeyi sevenler için çok elverişli bir koydur. Tesisin hemen yanında bulunan küçük bir antik kalıntı tarih meraklıları için ilgi çekicidir.

Kedrae (Sedir Adası)
Kemre (Gökova) Körfezi’nde bulunan görülmeğe değer güzellikte, antik kalıntılarla dolu üçlü bir ada grubunun en büyüğüdür.

Adanın Tarihi

Tarihsel gelişmesini İÖ 6. yüzyıldan başlayarak izleyebildiğimiz Kedrae, Krya’nın önemli kantlerinden biriydi. Bazı kaynaklara göre Karya kral aileleri yazlarını bu adada geçirirlerdi. Daha sonraki yüzyıllarda bu adayı Rodos Periası’nın (karşı yakasının) önemli kasabalarından biri olarak görüyoruz. İÖ 454-428 yıllarında Karya birliğine katılan Kedrae daha sonra Attika-Delos Deniz Birliği’ne girmiştir. Ada bu birliğe önceleri yılda 3 bin, daha sonra 2 bin drahmi aidat ödüyordu. Marmaris’lilerin Sedir Adası dedikleri bu adanın ilk çağlardaki adının Cedrae olduğu bilinmektedir. Kelimenin kökü Cedrus’tur. Cedrus büyük boylara erişen bir ağaç türüdür ve yüzyıllar öncesinde ada ve çevresi bu ağaçlarla kaplı olduğundan bu isim adaya yakıştırılmış olabilir. Fakat günümüzde ne adada, ne de çevresinde bu ağaçtan eser kalmamıştır. Bugün ada makilerle, zeytin ve çam ağaçlarıyla kaplıdır. Resmi hazine kayıtlarında şehroğlu ya da şehroğlan Adası olarak geçer. Halikarnas Balıkçısı bu adaya Gülen adını koymuştur. Kleopatra adası, Şiir Adası, Aşk Adası, Balayı Adası adını yakıştıranlar da vardır. Bunlar hep adanın tarih ve güzelliğinden kaynaklanmaktadır.

Antik Kalıntılar

Ada kalıntılarıyla da büyük önem taşır. Kıyı şeridi yer yer kuleli surlarla çevrilidir. Sur içinde daha sonra Hıristiyanlar tarafından kiliseye çevrilen Dor stilinde bir tapınak ve Roma dönemi öncesine ait olması gereken bin 500 kişilik bir tiyatro, yuvarlak çatılı küçük yapılar, içleri kırmızı boyalı sarnıçlar, tüneller yer alır. Çevre antik yapılardan dağılmış sütun başlığı, üzerine resim ve rölyefler işlenmiş taşlarla doludur. Ada bir açık hava müzesi durumundadır. Arkeolojik değerlerin korunabilmesi için adada gecelemek yasaklanmıştır. Aynı zamanda büyük bir özelliği olan ada kumundan bir avuç dahi olsa alınmasına izin verilmemektedir.

Karacasöğüt
Marmaris-Muğla yolunun 11. kilometresindeki sapaktan sola dönen yoldan çamlıklar arasından geçerek Karacasöğüt’e varılır. Gökova Körfezi’nin iki güzel koyu önünüzdedir. Karaca ve Söğüt. Bu iki koy mavi yolculuk teknelerinin tercih ettikleri uğrak yerlerindendir. Sahili sığ ve kumu incedir. Köy sınırları içindeki ufak motel ve pansiyonlar turizme hizmet verirler. Yakındaki şelale ve mağaralar yeni yeni tanınmaktadır. Koyda Ankaralı yazlıkçıların güzel villaları vardır.

Euthena (Altın Sivrisi)
Marmaris’ten kuzeyde 10 kilometre, Karacasöğüt köyünden 2 kilometre uzaklıktadır. 609 metreyle çevrenin en yüksek tepesidir. Doruğa varmadan yamaçta bir nekropol (mezarlık), doruğa yaklaşınca da sur ve tapınak kalıntıları, kaya mezarları ve sarnıçlar görülür. Euthena Eski Çağ’da Rodos’a bağlı önemli bir yerleşim yeri olmuştur.

Amnistos
Karacasöğüt köyü yakınlarında Eski Çağ’da Rodos’a bağlı bir yerleşim yeridir. Surları günümüze kadar gelebilmiştir. Kıyıda antik bir iskele uzantısı görülmektedir.

Okluk Koyu İngiliz Limanı
Gidiş yönünde Karacasöğüt’ten sola ayrılan yol Okluk Koyu’ndan geçer. Diğer koylar gibi bu koy da ormanlarıyla yemyeşil, deniziyle masmavi renk armonileri sergiler; insanı öylesine etkiler ki kolay kolay ayrılamazsınız. Okluk Limanı’nın tekne bağlayabilecek iskelesi ve birkaç lokantası müşterilerine hizmet vermektedir. Koyun bu güzel manzarası içinde devlet büyüklerini ve konuklarını ağırlamak için Başbakanlık Konuk Evi yer almaktadır. Bu koya İngiliz Koyu denmekteyse de İngiliz Limanı daha da ileridedir. Okluk Limanı’ndan devam eden yol Mal Deresi sahilinden küçük Ayın Deresi ve Ayın Koyu’ndan geçerek Mal Bükü’nün sonunda koridor gibi uzayan, barınaklı İngiliz Limanı’na ulaşır. Bu liman doğal yapısı nedeni ile bütün rüzgarlara kapalı, her zaman sakin, huzurlu ve güvenlidir. II. Dünya Savaşı’nda Alman donanmasından kaçan İngiliz denizaltıları bu limana saklanmış, birkaç ay burada barınmışlardır. Bu tarihi hadise nedeniyle halk buraya İngiliz Limanı adını yakıştırmıştır.

Bördübet
Marmaris’ten Datça’ya giden yol 28. kilometrede sağa sapar, küçük küçük koyları geçerek 9 kilometre sonra Gökova Körfezi’nin en güzel koylarından Bördübet’e ulaşır. Köy ve çevresi doğal sit alanı olduğundan yapılaşma yaşanmamış, yöre bakir kalmıştır. Uzun yolun yorgunluğunu göze alıp buraya kadar gelenler tahmin etmedikleri güzellikte bir doğayla karşı karşıya kalırlar, güneşlenmenin , denizin ve tatilin tadını doya doya çıkarırlar. Koydan içerilere doğru ilerleyen ve gittikçe daralan bir azmak yatlara sığınak vazifesi görmektedir. Hemen yakındaki Amazon kamping ve bir otel çevreyi koruyan bilinçli bir çalışmayla çok iyi hizmet vermektedir.
Longöz
Bördübet ve Amazon’dan devam eden orman yoluyla Longöz’e ulaşılır. Ama mümkünse hayal edilemeyecek güzellikteki doğa harikası bu cennet köşeye denizden gidilmelidir. Denizden karaya adeta bir labirent gibi lokantanın varlığı sizi şaşırtacaktır. Ali Baba’nın odun ateşinde hazırladığı ızgaralar, yaprak dolmaları ve daha nice leziz yiyecekler unutulamayacak bir lezzetin anısı olarak hatıralarda kalır.

Çetibeli
Marmaris-Muğla yolunun 20. kilometresindeki Çetibeli mevkiinde şirin bir köydür. Ulu çınarlar altında, ufak bir çağlayanın şırıltısında yaz kış dinlenilecek ve yemek yenilecek bir tesisin bulunması çok sevindiricidir.Yine bu yol üzerinde yeni yeni dinlenme tesisleri ve restoranların da yer aldığı görülmektedir.

Gökova
Marmaris-Muğla yolu üzerinde 27. kilometrededir. Gökova sapağına girişteki yol bir kilometre boyunca okaliptus ağaçlarından oluşan doğal bir ağaç tünelinden geçer. Bu doğal tünelin verdiği güzellik duygusu ve heyecanı unutulamaz. Körfezin her köşesi ayrı bir güzellik sergiler. Mavi yolculuğun pek çok önemli koyu burada yer alır. Gökova Marmaris-Bodrum güzergahını en önemli parçasıdır. Bördübet, Karacasöğüt, Okluk, İngiliz Limanı, Longöz ve Yedi Adalar bu körfezin kucakladığı koylardır. Gökova’dan Sakartepe’ye tırmanan varyantlardan ovanın yeşiline karışan denizin mavisi unutulmayacak güzelliktedir. Körfezin, ovanın ve çevresinin güzelliğini sözcüklerle anlatabilmek kolay değildir.

Marmaris’te Günlük Körfez Turları
Marmaris ve çevresini denizden görmenin bambaşka bir zevki vardır. Sabahları saat 10’da başlayan deniz motoru turları akşam saat 19.00’da sona erer. Motorlar gezide genellikle şu rotayı takip ederler: Günnücek Ormanı, Aktaş, Adaağzı, Yalancı Boğaz, Bedir Adası, Cennet Adası, Akvaryum Koyu, Fosforlu Mağara, Kadırga Koyu, Kadırga Koyu’ndan dönülür ve sırasıyla Çiftlik, Kumlubük, Turunç’a uğranarak körfeze girilir. İçmeler ve yat limanı arasındaki sahil şeridi ve güneşin batışı seyredilerek limana gelinir.

Marmaris ve çevresinin önemli özelliklerinden biri de mavi yolculuktur. Gezi, araştırma, arkeoloji, macera, heyecan, spor, dinlenme, sevgi, saygı, hoşgörü, yaşam ve düşünce hep bu yolculuğun felsefesi içindedir. Bu nedenle ideal bir gezidir. Mavi yolculuk programına başlarken, onun fikriyatını ve felsefesini kuran ve ilk uygulayan ünlü tarihçi, yazar ve çevirmen Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı), yardımcısı ve arkadaşları Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat, Şadan Gökovalı ve diğerlerini anmak için her mavi yolcu için bir kadirşinaslık vazifesi ve şükran borcudur.Ülkemizin Ege ve Akdeniz sahillerini dolaşanlar, büyük antik kentlerin genelde kıyılarda olduğunu görürler. Dünyanın en güzel körfez ve koylarının da burada toplandığına şahit olurlar. Yine büyük uygarlıkların günümüze kadar dayanabilmiş kalıntılarını hayret ve hayranlıkla seyreder, geçmiş çağların nostaljisini yaşarlar. Güneşin en güzel doğuşu ve en güzel batışı mavi yolculukta seyredilir, deniz ürünlerinin en tazesi mavi yolculukta yenir, fotoğrafların en güzeli mavi yolculukta çekilir. Kayalık ve derin, kumsal ve sığ her koy ve sahil mavi yolcuların seçeneğinde ve emrindedir. Doğal bir dantel gibi işlenmiş kıyıların mavi ve yeşil tonlarının oluşturduğu renk armonileri yalnız mavi yolcuların görebildikleri bir fırsattır; unutulmayacak en güzel günler, dostluklar mavi yolculukla başlar ve sürer.
Son düzenleyen _Yağmur_; 27 Nisan 2016 20:38