Arama


nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
21 Mart 2008       Mesaj #8
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Sultanlar'dan Yadigar Çeşmeler

İstanbul'un çeşitli köşelerinde paha biçilmez birer sanat abidesi gibi ayakta duran çeşmeler biz Türklerde suya duyulan sevginin eseridir. Susuzluk gidermenin sevap olduğu inancı, ayrıca İslamiyet'in temizliği emretmesi yalnız İstanbul'da değil, ülkenin dört bir yanında büyük su tesislerinin, çeşmelerin, sebillerin yapılmasına yol açmış, ancak bunlardan sadece bir bölümü günümüze kadar gelebilmiştir.

Şehrin Kanuni Sultan Süleyman, II. Osman. III. Ahmed, III. Mustafa, III. Selim ve I. Mahmud döneminde yaptırılan çeşitli tesislerle yeterli suya kavuşturulmasından sonra padişahlar yayınladıkları fermanlarla suyun fazlasının çeşme yaptırmak isteyenlere ayrıldığını bildirmişler. Bu fermanlar üzerine sultanların yanı sıra her devrin önde gelen kişileri adlarını yâd ettirmek amacıyla şehrin muhtelif yerlerine çeşme yaptırmışlardı. Böylece Türk mimari sanatının ayrı bir dalı olan çeşme ve sebil mimarisi doğdu. Bu mimarinin anıt özelliğini kazanmaya başlaması ise 18. yy'a rastlar. Özellikle Lale Devri'nde İstanbul birbirinden güzel, sanatsal açıdan değerli çeşmelere kavuşmuştur. Şehirde sadece bu dönemde, 141'i İstanbul, 80'i Beyoğlu ve 71'i Üsküdar cihetlerinde olmak üzere 292 çeşme yaptırılmıştı. Bu rakam 17. yy'da 93, 19. yy'da ise 247 olarak belirlenmiştir. Sakaların su alıp satması için ayrılan çeşmeler bu rakamın dışındaydı.


sakalarag4

Saliha Sultan Çeşmesi

Unkapanı Köprüsünün alt başında eski Azapkapı Meydanı'nın ortasında bulunduğu için semtin adını alan bu çeşme 1732 yılında Sultan I. Mahmud'un annesi Saliha Sultan tarafından yaptırılmıştır. Halk arasında 'Saliha Sultan Çeşmesi' adıyla bilinir.

Çeşmenin yapılışı üzerine asırlardır anlatılarak günümüze kadar gelmiş bir öykü vardır. Buna göre, bugünkü anıt çeşme yapılmadan önce burada küçük bir çeşme bulunuyor, halk su ihtiyacını buradan karşılıyordu. Güzel bir İlkbahar günü şehirde gezintiye çıkan Sultan IV. Mehmet'in annesi Hatice Sultan buradan geçerken, çeşme başında ağlayan bir kız çocuğu görmüştü. Çocuğun bir elinde bir testi kulpu vardı, diğer eliyle de gözlerinde biriken yaşları siliyordu. Çevresinde hayırsever bir kadın olarak tanınan Valide Sultan çocuğun bu halini görünce çok üzüldü, yanına çağırarak para vermek istedi. O zaman çocuk yaşından beklenmeyecek bir olgunlukla, "Ben testiyi kırdığım için ağlamıyorum, bir su getirmenin üstesinden gelemediğim İçin ağlıyorum," dedi. Valide Sultan bu sözlerden hoşnut kalmıştı. Küçük kızın adını, sanını, kimlerden olduğunu, nerede oturduğunu öğrendikten sonra saraya döndü. Çok geçmeden Saliha'nın ailesine, kızlarının saraydan istendiğine dair bir haber geldi. Yıllar birbirini kovalamış, kırık bir testinin kendisine saray yolu açtığı Saliha varlık içinde büyüyerek alımlı, güzel bir genç kız olmuştu. Günlerden bir gün Sultan II. Mustafa'nın eşi oldu. Salına Sultan artık varlıklı bir kişi olmasına rağmen yoksulluk İçinde geçen günlerini unutamıyor, halka faydalı olmanın yollarını araştırıyordu. İşte 1732 yılında meydanın ortasında yükselen çeşme bu düşüncenin eseri oldu.

Mimarı kesin olarak bilinmeyen eser, iki tarafta birer çeşme, ortada bir sebil, ayrıca bir su deposundan oluşmaktaydı. Sebil ve çeşmelerin yüzleri mermer kaplı olup devrin Doğu ve Batı süslemelerinden esinlenerek yapılmış süslemeler yer almaktadır.

İlk Meydan Çeşmesi

Tüm İstanbul çeşmelerinin böyle güzel öyküleri olmasa da, hiç şüphesiz hepsinin kendine göre özellikleri vardır. Mesela Sultanahmet'te Ayasofya'nın arkasındaki alanda yer alan Sultan III. Ahmed Çeşmesi 'ilk meydan çeşmesi' olma özelliğini taşır. Lale Devri'nin ünlü padişahı III. Ahmed tutumluluğuyla tanınmasına rağmen, adını sonsuza kadar yaşatacak bu çeşmeyi yaptırabilmek için kesenin ağzını açmış, mimarlarına Avrupa ülkelerindekilerden daha güzel bir çeşme yapmalarını emretmişti. Bu emir üzerine dönemin usta taşçıları, dökümcüleri, kurşuncuları, çinicileri seferber edilmiş, padişahın bitmesini sabırsızlıkla beklediği çeşme 1729 yılında tamamlanmıştı. Kayserili Mehmet Ağa başkanlığındaki mimarlar heyeti tarafından yapılan çeşme 4 cepheli olup her cephesinde birer çeşme ve köşelerde sebiller ver alıyor, ana yüzü Ayasofya'ya bakıyordu. Çini, tunç, ahşap ve mermer malzemenin birbiriyle kaynaştığı çeşmenin bizzat padişah tarafından yazılan tarih beyti, ünlü şair Seyyid Vehbi tarafından "Aç besmeleyle iç suyu / Han Ahmed'e eyle dua' şeklinde değiştirilmişti.

Tophane'ye Hayat Veren Çeşme

Tophane Çeşmesi 1732 yılında Sultan I. Mahmud tarafından saray baş mimarı Mehmet Ağa'ya yaptırılmıştır. 18. asrın başlarında Tophane Meydanı İstanbul'un en merkezi yerlerinden biriydi ve burada çeşitli malların satıldığı dükkânlar bulunmaktaydı. Fakat su ihtiyacını karşılayacak bir çeşme yoktu. Sultan I. Mahmud, annesi Saliha Sultan'a hediye etliği 80 çeşmeyi besleyen Taksim suyu tesisleri ile kenti bol suya kavuşturduktan sonra şehirde adını ebediyen yaşatacak eserler bırakmak istemiş, çeşmelerde karar kılmıştı. İşte bu gayeyle yaptırılan Tophane Çeşmesi'ne yer açmak amacıyla önce meydandaki dükkânlar yıktırıldı, bunların yerine I. Mahmud ya da diğer adıyla Tophane Çeşmesi yükseldi.

Çeşmenin tümüyle mermer olan dört yüzü de birbirinin aynıdır. Bu yüzlerde ortada sivri bir kemer, kemerin altında çeşme ve yalak, çeşmenin iki tarafında ise saksı içinde dalları yemişli çeşitli meyve ağaçlarını simgeleyen kabartma motifler bulunmaktadır. Çeşmenin üstü başlangıçta kurşun kaplı ve oldukça süslü bir kubbe ile örtülmüştü. Ancak daha sonraları bu çatı kaldırılmış, etrafı demir parmaklıklarla çevrili bir teras şekline sokulmuştur. Görünüşüyle çeşmenin sanatsal değerini azaltan ve diğer bölümleriyle aynı değerde olmayan bu çatı İstanbul Sular İdaresi tarafından 1957 yılında kaldırılmış, yerine bugünkü çatı konulmuştur.

cesmeleriu3

Üsküdar İskele Çeşmesi

Üsküdar İskele Meydanı'ndaki görkemli çeşme, Sultan III. Ahmed'in annesi Gülnuş Sultan'ın anısını yaşatır. Osmanlı tarihinin en hayırsever sultanları arasında yer alan Gülnuş Sultan'ın 1715'de Edirne'de vefatından ve cenazesinin İstanbul'a getirilerek kendisinin yaptırmış olduğu Yeni Valide Camii önündeki türbeye defnedilmesinden sonra Sultan III. Ahmed annesinin adını hayırla yâd ettirecek bir çeşme yapılması için Sadrazam Damad İbrahim Paşa'ya emir verdi. 1729 yılında yani Gülnuş Valide Sultan'ın ölümünden 14 yıl sonra açılan çeşmeden yalnız halk yararlanıyor, buradan sakalara ve değer semtlerde oturanlara su verilmiyordu.

Yapı sanatı bakımından Türk rokoko sanatının önderi sayılan çeşmenin üç yüzünde ortalarında sivri kemerli birer musluk ile yalakları denize bakan asıl yüzünde iki çeşme ve iki hücre bulunmaktadır. Çeşmenin üzerinde Topkapı Sarayı önündeki çeşmede olduğu gibi kabartma ve oyma çeşitli motifler yer almaktadır. Yapıldığı yıllarda denize yakın olan çeşme daha sonraları deniz doldurulduğu için içerde kalmış, üstünde yer alan kubbemsi çatı ise zamanla yıkılmıştır.


uskudariiiahmetyq7


Küçüksu Çeşmesi

Bir zamanlar İstanbul'un en beğenilen mesireleri arasında yer alan Küçüksu'da biblo örneği zarif ve güzel bir çeşme gelenlerin hemen dikkatini çeker. Çeşme, 1806 yılında sultan III. Selim'in annesi Mihrişah Valide Sultan tarafından mesireye gelenlerin su ihtiyacını karşılamak amacıyla yaptırılmıştı.
Küçüksu mesiresi yaz aylarında kadınlı erkekli İstanbulluların akınına uğrar, özellikle çeşmenin çevresi bir insan mahşerine dönerdi. Yine burada her yıl yapılan esnafın peştamal kuşanma törenleri, pehlivan güreşleri, cambazların soluk kesen gösterileri ilgiyle izlenirdi. Burada sıra sıra dizilmiş kazanlarda pişen mısırlardan yemek de adettendi.

İki yüz yıllık tarihi boyunca tüm bu olaylara tanık olan, canlıymış gibi adeta yaşayan Küçüksu Çeşmesi, dört basamaklı bir setin ortasında yer alır. Çeşmenin üstü geniş saçaklarla çevrili kurşun kaplı ve kubbelidir. Dört yüzünde de birer çeşme bulunmaktadır. Çeşmenin kitabesi Hatif Mehmet Efendi tarafından kaleme alınmıştır.


kucuksumg8

Bir Ziyaretin Anısı

Sultanahmet Meydanı'na ilk kez gelen turistlerin dikkatini hemen kubbeli, sütunlu, görkemli bir yapı çeker. Bu anıt çeşme, Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid'i iki kez ziyaret eden Prusya Kralı ve Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından Türk-Alman dostluğunu güçlendirmek amacıyla yaptırılmış ve çok beğenilmişti.
Alman İmparatoru II. Wilhelm, eşi Kraliçe Victoria ile birlikte 1 Kasım 1889 ve 18 Ekim 1898 tarihlerinde II. Abdülhamid'i ziyaret etmiş, Şale Köşkü'nde konuk edilen İmparator ve eşi kendilerine gösterilen ilgiden çok memnun kalmışlardı. II. Wilhelm, Türklere karşı duyduğu yakınlığı ifade etmek istemiş, bu nedenle vatanına döner dönmez bir çeşme yaptırmayı, böylece ziyaretin hatırasını bir anıt halinde ayakta tutmaya karar vermişti. Mimar M. Spitta tarafından Almanya'da yapılan çeşme, parçalar halinde denizyoluyla İstanbul'a gönderildi. Açılış törenine, o dönemin ileri gelen devlet adamları katılmış, törene gelenlere çeşmelerden su yerine akan şerbet ikram edilmişti. Şekil bakımdan camilerin şadırvanlarından esinlenen anıt çeşme sekiz köşeli olup, sekiz yeşil somaki sütun üzerine oturtulmuş bir kubbesi bulunmaktadır. Çeşmenin içinde sütunların ortasında hazneyi örten ikinci bir mermer kubbe daha vardır. Sekiz köşenin yedisinde birer musluk vardır, sekizinci köşeden ise sekiz basamaklı bir merdivenle çeşmeye girilmektedir. Çeşmenin sütun kaideleri, başlıkları, kubbe çemberleri, lüleler Doğu üslubunda kabartma nakışlı tunçtan yapılmıştır. Bakır kaplı olan kubbenin İç yüzeyi ise mozaik tekniğinde altın parçacıklarla kaplanmış, buraya II. Abdülhamid'in tuğrası ile II. Wilhelm'in arması işlenmiştir.
İstanbul'un bütün çeşmeleri hiç şüphesiz ki bu anlattıklarımızdan ibaret değildir. Sultan Birinci Abdülhamid'in Emirgan'da 1782 yılında yaptırdığı çeşme, Sultan İkinci Abdülhamid'in Balmumcu'ya yaptırdığı Hamidiye Çeşmesi, Sultan Abdülmecid'in 1839 yılında annesi Bezm-i Alem Valide Sultan'ın anısını yaşatmak amacıyla Beşiktaş'ta yaptırdığı çeşme ve daha niceleri İstanbul'un kültür mirasına büyük zenginlik katmaktadır. Sultanlar, İstanbul'un koynunda ebedi uykularını uyurken, onların 'hayırla anılmak' için yaptırdıkları çeşmeleri korumak ve gelecek kuşaklara nitelik ve özelliklerinden hiç bir şey kaybetmeden bırakmak bizlerin görevidir.