Ziyaretçi
Namazın birey ve
topluma kazandırdıkları?
Namaz, Müminin Hayatını Disipline Eder
Günde beş defa
kılınan namaz, müminin hayatını disipline etmede büyük rol oynar. Sürekli
belli vakitlerde ifa edilmesi, onu ruhen ve bedenen, maddeten ve
manen disipline alıştırır. Cemaatle kılınan namazlarda özellikle imama iktida; müminleri
askeri bir disipline kavuşturur. İmam "Allahu Ekber" dediğinde artık, konuşan
ve Rabb’e yüksek sesle iltica eden o olur. Müminlere aynı
zamanda vekalet etmiş olur. İmamın tekbirleri bir direktif halinde tüm
cemaati oturtur-kaldırır. Bu açıdan cemaatte manevî, ruhî, yüksek ve yüce
bir disiplin vardır. İdeal bir cemaatin ve inanmış topluluğun ileri
derecede disipline olmuş formlarını ancak günde beş defa kılınan namazda
bulmak mümkündür. Şüphesiz bu disiplin her şeyden önce ruhî, fikrî
ve manevî bir disiplindir. Diğer bazı disiplinlerin soğukluğu da onda
yoktur. Her ibadet hareketi sımsıcak bir duygu ve disiplin verir
insana. Ve bu hareket, bütün ömür boyu devam eder.
Namaz
İnsanı Fuhşiyattan Alıkoyar
Peygamberimiz (a.s.m.), “Kim sabah namazını kılarsa, Allah’ın
garantisi altındadır” (Kütüb-i Sitte, c.17, s.541) Allah (c.c.), Kur’ân-ı Kerim’de:
"… Muhakkak namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkor." (Ankebût, 29/45) buyuruyor.
Fuhşiyat ve münkerat, kendilerine has o menhus yönleriyle mümini miraciyesinden
ve Allah’a kurbiyetinden uzaklaştırır. Haddi zatında her bir günah içinde
küfre giden bir yol vardır. Günah, işlene işlene insana küfrü
kolaylaştırır. Ancak namaz, Allah’a bir kurbiyet olduğu için, insanı her
türlü günahtan korur, tıpkı bir paratoner gibi.. Tabiî namaz, gerçek
anlamda bir namaz ise. Yukarıdaki ayette de ifade edildiği gibi
gerçek manasına ve ruhuna uygun olarak ifa edilen namaz, her
türlü kötülükten, hayasızlıktan, azgınlıktan ve taşkınlıktan alıkoyar. Şuursuz ifa edilen
bir ibadette ise bu kuvvette bir koruyuculuk söz konusu olmaz.
Nitekim Maûn sûresinde Allah (c.c.) ".. veyl olsun o namaz
kılanlara! Onlar ki kıldıkları namazdan gafildirler." (Maûn, 107/4-5) buyurur. Demek
ki namazda, insanı kötülüklerden koruyan bir kuvvet var; var ki,
hakkıyla eda edilmediği zaman kul kendini günahlara karşı riske açıyor
demektir. Namaz kurbiyeti temsil ettiği için, yüksek düzeyde vefa da
istiyor. Bunun anlamı şudur; kulun, namaza karşı gösterdiği vefa, özen
ve iştiyak nisbetinde, namaz da ona karşı vefalı olur ve
ondaki fuhşiyata açılan duyguları ve kötülük hislerini köreltir. Yani namazda
karşılıklı vefa söz konusudur.
Namazın, Kalbî Huzuru Temin Etmesi
Müminin,
namazlarını şuurlu olarak eda etmesi, onun düzensiz hayatına bir düzen,
dağınık kalbine bir denge ve insicam getirecek, perişan hislerini ayağa
kaldırıp bulanık yönlerine de bir ışık saçacaktır. Ve o, bu
sayede doğru görme, doğru düşünme, doğru konuşma imkânını elde edecektir.
Günde beş defa Rabbin huzuruna gelinip şuurla eda edilen namaz,
Allah’ın izniyle bütün bunları insana kazandıracak mahiyettedir. Namaz, bu manaları
hem taşır hem de tekeffül etmiş durumdadır.
Evet, müminin hudu
ve huşû içinde eda ettiği namaz, gerçek namaz olacaktır. Ama
huşuun temini için bir kısım şartlar vardır; evvela huzur-u kalb
lazımdır; sonra bir tefehhüm, yani meseleyi kavrama; sonra da bir
recâ ve ümitle Rabb’e bel bağlama.. daha sonra da utanma
ve sıkılma havası içinde Rabbin huzuruna gelme.
Evvela, huzur-u kalb
nedir? Huzur-u kalb, namazda söylenip ifade edilen bütün bu manaların
dışına çıkmamaktır. Zaten " huzur"Arapça manası itibariyle; " hazır olma",
" hazır bulunma" demektir. Avamca ifadesi ile, çarşıya pazara çıkarken
cüzdanınızı yanınızda taşıdığınız gibi, namazda kalbinizi yanınızda taşımanız demektir. Zira
Allah indinde geçer akçe bir şey varsa, o da kalbdir.
Siz, kalbinizi O’na verecek, karşılığında da O’nun rahmet ve rızasını
alacaksınız.
Namazın İçtimâî Bir İbadet Olması
Ferdî ve ruhî bir
ibadet olduğu kadar, namazın sosyalleştirici bir yönü de vardır. Özellikle
farz namazların cemaatle kılınmasının lüzumu, ondaki içtimaî muhtevanın boyutunu göstermesi
bakımından önemlidir. İslâm’da camilerin, tarih boyunca Müslüman ferdlerin sosyalleşmesinde büyük
hizmetleri ve rolü olmuştur. Zira camiler yalnızca ferdlerin namaz ibadetlerini
ikame etmeleri için inşa edilmiş değildir. Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi
ve sellem), Medine’ye hicret ettikten sonra orada mescidi inşa ettiğinde,
Müslümanların bugünkü ifade ile plan ve projeleri, ferdî, ailevî, sosyal
ve uluslar arası (diğer kabile ve devletlerle arasındaki ilişkileri adına
bütün sorunları mabedde görüşülüyor, istişare ediliyor ve karara bağlanıyordu. Belki
daha sonraki yüzyıllara damgasını vuracak olan ilmi faaliyetlerin ve halkaların
da merkezi konumuna yükselecekti. İlim ve medeniyetin ilk çekirdekleri, denebilir
ki buralarda atıldı. İslâm medeniyetine bir mabed medeniyetidir de denebilir.
Mabed, ibadet edilen yer demektir; ama topluca, cemaat halinde ifa
edilen ibadet mahalleri, aynı zamanda Müslüman bireylerin sosyalleş¬mesinde ve kamusal
bir şuur edinmelerinde temel fonksiyonlar icra etmiştir. Bu bakımdan namaz,
İslâm’da yalnızca bir ibadet değildir. Bireylerin sosyalleşmesinde ve ilk şehir
ve kentlerin oluşmasında merkezi bir rol oynamıştır. Bilindiği gibi İslâm’da
ilk şehirler, camiler etrafında örgülenmiştir.
Namaz insanlar arası eşitliği sağlar
İslâm-ibadet sisteminin amaçlarından birisi de insanlar arasındaki farklı toplumsal statü
gruplarını ve sınıfsal yapıları refüze ederek, mahviyet ve tevazu etrafında
eşitleyen bir sosyal model oluşturmasıdır. Fakir-zengin, efendi-köle, bilgin-cahil, aristokrat ya
da orta halli, memur-sivil, devlet başkanı ve sıradan bir vatandaşı
aynı safta ipe dizercesine eşit bir statüye kavuşturmasıdır. Sınıf çatışmalarıyla
ilgili kavgalar, insanlık tarihinde nasıl kanlı olaylara, siyasi, kültürel ve
etnik gettoların oluşmasına hizmet etmiştir? Bunu Batı’nın tarihinden bilmekteyiz. İslâm
tarihinde bu anlamda bir çatışmadan ve farklılaşmadan söz edilemez. Bunun
sebeplerinden birisi ve belki de en önemlisi, cemaat halinde kılınan
namazların bireylere kazandırdığı kardeşlik ve eşitlik ruhudur. Çünkü her inanmış,
kültürel ve sosyal mevkii ne olursa olsun, birlik, beraberlik, ortak
düşünce ve hazzı bu namazlar sayesinde elde eder.
Namaz müminin
Miracıdır.
Namaz, insanı hakikî insanlığa götüren nurani bir helezondur. Namaz
müminin miracıdır. Namazın hakikatini, bir Müslüman’ın hayatındaki yerini, önemini, namaz
öncesi konsantrasyonu ve nasıl bir mirac olduğunu anlamak için Muhterem
Fethullah Gülen hocamızın "Namaz" yazısıyla sizleri baş başa bırakıyor ve
Yüce Mevla’dan bu yazıda gösterilen namaz ufkuna bizleri ulaştırmasını niyaz
ediyoruz.
Namaz kılanın bütün yaptıkları ibâdettir
Eğer namaz kılarsanız, bütün
ömrünüzü ibadetle geçirebilirsiniz. Bundan daha büyük müjde olabilir mi?
Rabbimizin
bize ihsan ettiği nimetler sayılamayacak kadar çok. Buna karşılık kısa
bir ömürde yaptığımız sınırlı ibadetlerin, şükür için ne kadar yetersiz
olduğu açık. Ayrıca burada ibadetlerimizle ebedî bir Cenneti kazanacağız.
İşte
sayısız nimetlere şükretmek ve sonsuz Cenneti kazanmak için ibadetimizin ne
kadar yetersiz olduğunu bilen Rabbimiz, bize muhteşem bir fırsat sunmuştur.
Eğer namazınızı dosdoğru kılarsanız, diğer dünyevî mübah amelleriniz güzel bir
niyetle ibadet hükmüne geçebilir.
Evet, bütün hayatınızı ibadetle doldurmaya gücünüz
yetmez. Ama Rabbimiz bunun için altın fırsatlar sunuyor. Bunun üç
şartı var:
1- Namazı hiç ihmal etmeden dosdoğru kılmak,
2-
Dinen yasaklanmamış mübah ameller işlemek,
3- Bu dünyevî amelleri iyi
bir niyetle yapmak.
Diyelim ki, beş vakit namazı kılan birisiniz.
Yemek yemeniz, temizlik yapmanız, rızkınız için çalışmanız, meşru konuşmalarınız, tebessümünüz,
uyumanız bir çeşit ibadettir. Çünkü, bunların hepsi hayatımız için gereklidir
ve yaşantımızı sürdürmemiz için bunları yapmak zorundayız. Yaptığımız her davranışımızı
ayet ve hadislere dayandırmamız mümkündür.
Söz gelişi, aşırıya gitmeden, tam
ihtiyacınız kadar uyusanız, uykunun Rabbimizin bir nimeti olduğunu düşünerek, Besmeleyle
ve sünnet olan duaları okuyarak yatıp, yine Besmeleyle uyansanız ibadet
etmiş olursunuz. Tabiî namaz kılmak şartıyla…
Bu açıdan baktığımızda namaz
eşsiz bir ibadet hazinesidir.
Namaz en büyük koruyucudur
Namaz mü’minleri
tehlikelerden korur. İşte bununla ilgili yaşanmış bir örnek:
Bir üniversite
öğrencisi, bir yolculukta, vakti geçmekte olan akşam namazını kılmak için
çareler düşünür. Tam bu sırada otobüs mazot almak için bir
akaryakıt istasyonunda durur. Öğrenci muavinden izin alarak birisine kıbleyi sorup,
çimlerin üzerinde namaza durur.
İçinde tarifsiz bir mutluluk vardır. Artık
sıkıntısı kaybolmuş, Âlemlerin Rabbinin huzurunda, görevini yerine getirmenin doyumsuz lezzetini
yaşamaktadır.
Üçüncü rekâtı kılarken, ömür boyu unutamayacağı bir şey olur.
Fâtiha’yı okumuş, tam rükû’a eğilecekken, ileride kulübesinde duran istasyonun köpeği,
havlayarak üzerine gelir.
Öğrenci saniyelik bir tereddüt geçirir. Şimdi ne
yapmalıdır? Namazı bırakıp kaçmalı mı, yoksa devam mı etmelidir? Allah’ın
huzurundan ayrılmayı bir türlü düşünemez ve “Allahüekber” diyerek rükûya gider.
İşte tam o anda, ne olduysa olur. Kendisine saldırmak üzere
havlayarak gelen köpek, sanki birisi arkasından çekmişçesine, tam yanına gelmişken
frenine basılan bir otobüs gibi durur. Havlamasını kesmiş, hafif bir
hırıltıyla namaz kılan gence bakakalmış, o secdeye gidince de kulübesinin
yolunu tutmuştur. (Yürekten Hikâyeler, s.53, Cengiz Tan, NesilYayınları)
Evet, her
şeyin sahibi, Kendisine secde eden bir genci, açık bir tehlikeden
korumuştu.Kim namaz kılma yolunda istekli ve gayretli olursa, Allah ona
kolaylıklar yaratır ve tehlikelerden korur. Bunun örnekleri binlercedir.
topluma kazandırdıkları?
Sponsorlu Bağlantılar
Namaz, Müminin Hayatını Disipline Eder
Günde beş defa
kılınan namaz, müminin hayatını disipline etmede büyük rol oynar. Sürekli
belli vakitlerde ifa edilmesi, onu ruhen ve bedenen, maddeten ve
manen disipline alıştırır. Cemaatle kılınan namazlarda özellikle imama iktida; müminleri
askeri bir disipline kavuşturur. İmam "Allahu Ekber" dediğinde artık, konuşan
ve Rabb’e yüksek sesle iltica eden o olur. Müminlere aynı
zamanda vekalet etmiş olur. İmamın tekbirleri bir direktif halinde tüm
cemaati oturtur-kaldırır. Bu açıdan cemaatte manevî, ruhî, yüksek ve yüce
bir disiplin vardır. İdeal bir cemaatin ve inanmış topluluğun ileri
derecede disipline olmuş formlarını ancak günde beş defa kılınan namazda
bulmak mümkündür. Şüphesiz bu disiplin her şeyden önce ruhî, fikrî
ve manevî bir disiplindir. Diğer bazı disiplinlerin soğukluğu da onda
yoktur. Her ibadet hareketi sımsıcak bir duygu ve disiplin verir
insana. Ve bu hareket, bütün ömür boyu devam eder.
Namaz
İnsanı Fuhşiyattan Alıkoyar
Peygamberimiz (a.s.m.), “Kim sabah namazını kılarsa, Allah’ın
garantisi altındadır” (Kütüb-i Sitte, c.17, s.541) Allah (c.c.), Kur’ân-ı Kerim’de:
"… Muhakkak namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkor." (Ankebût, 29/45) buyuruyor.
Fuhşiyat ve münkerat, kendilerine has o menhus yönleriyle mümini miraciyesinden
ve Allah’a kurbiyetinden uzaklaştırır. Haddi zatında her bir günah içinde
küfre giden bir yol vardır. Günah, işlene işlene insana küfrü
kolaylaştırır. Ancak namaz, Allah’a bir kurbiyet olduğu için, insanı her
türlü günahtan korur, tıpkı bir paratoner gibi.. Tabiî namaz, gerçek
anlamda bir namaz ise. Yukarıdaki ayette de ifade edildiği gibi
gerçek manasına ve ruhuna uygun olarak ifa edilen namaz, her
türlü kötülükten, hayasızlıktan, azgınlıktan ve taşkınlıktan alıkoyar. Şuursuz ifa edilen
bir ibadette ise bu kuvvette bir koruyuculuk söz konusu olmaz.
Nitekim Maûn sûresinde Allah (c.c.) ".. veyl olsun o namaz
kılanlara! Onlar ki kıldıkları namazdan gafildirler." (Maûn, 107/4-5) buyurur. Demek
ki namazda, insanı kötülüklerden koruyan bir kuvvet var; var ki,
hakkıyla eda edilmediği zaman kul kendini günahlara karşı riske açıyor
demektir. Namaz kurbiyeti temsil ettiği için, yüksek düzeyde vefa da
istiyor. Bunun anlamı şudur; kulun, namaza karşı gösterdiği vefa, özen
ve iştiyak nisbetinde, namaz da ona karşı vefalı olur ve
ondaki fuhşiyata açılan duyguları ve kötülük hislerini köreltir. Yani namazda
karşılıklı vefa söz konusudur.
Namazın, Kalbî Huzuru Temin Etmesi
Müminin,
namazlarını şuurlu olarak eda etmesi, onun düzensiz hayatına bir düzen,
dağınık kalbine bir denge ve insicam getirecek, perişan hislerini ayağa
kaldırıp bulanık yönlerine de bir ışık saçacaktır. Ve o, bu
sayede doğru görme, doğru düşünme, doğru konuşma imkânını elde edecektir.
Günde beş defa Rabbin huzuruna gelinip şuurla eda edilen namaz,
Allah’ın izniyle bütün bunları insana kazandıracak mahiyettedir. Namaz, bu manaları
hem taşır hem de tekeffül etmiş durumdadır.
Evet, müminin hudu
ve huşû içinde eda ettiği namaz, gerçek namaz olacaktır. Ama
huşuun temini için bir kısım şartlar vardır; evvela huzur-u kalb
lazımdır; sonra bir tefehhüm, yani meseleyi kavrama; sonra da bir
recâ ve ümitle Rabb’e bel bağlama.. daha sonra da utanma
ve sıkılma havası içinde Rabbin huzuruna gelme.
Evvela, huzur-u kalb
nedir? Huzur-u kalb, namazda söylenip ifade edilen bütün bu manaların
dışına çıkmamaktır. Zaten " huzur"Arapça manası itibariyle; " hazır olma",
" hazır bulunma" demektir. Avamca ifadesi ile, çarşıya pazara çıkarken
cüzdanınızı yanınızda taşıdığınız gibi, namazda kalbinizi yanınızda taşımanız demektir. Zira
Allah indinde geçer akçe bir şey varsa, o da kalbdir.
Siz, kalbinizi O’na verecek, karşılığında da O’nun rahmet ve rızasını
alacaksınız.
Namazın İçtimâî Bir İbadet Olması
Ferdî ve ruhî bir
ibadet olduğu kadar, namazın sosyalleştirici bir yönü de vardır. Özellikle
farz namazların cemaatle kılınmasının lüzumu, ondaki içtimaî muhtevanın boyutunu göstermesi
bakımından önemlidir. İslâm’da camilerin, tarih boyunca Müslüman ferdlerin sosyalleşmesinde büyük
hizmetleri ve rolü olmuştur. Zira camiler yalnızca ferdlerin namaz ibadetlerini
ikame etmeleri için inşa edilmiş değildir. Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi
ve sellem), Medine’ye hicret ettikten sonra orada mescidi inşa ettiğinde,
Müslümanların bugünkü ifade ile plan ve projeleri, ferdî, ailevî, sosyal
ve uluslar arası (diğer kabile ve devletlerle arasındaki ilişkileri adına
bütün sorunları mabedde görüşülüyor, istişare ediliyor ve karara bağlanıyordu. Belki
daha sonraki yüzyıllara damgasını vuracak olan ilmi faaliyetlerin ve halkaların
da merkezi konumuna yükselecekti. İlim ve medeniyetin ilk çekirdekleri, denebilir
ki buralarda atıldı. İslâm medeniyetine bir mabed medeniyetidir de denebilir.
Mabed, ibadet edilen yer demektir; ama topluca, cemaat halinde ifa
edilen ibadet mahalleri, aynı zamanda Müslüman bireylerin sosyalleş¬mesinde ve kamusal
bir şuur edinmelerinde temel fonksiyonlar icra etmiştir. Bu bakımdan namaz,
İslâm’da yalnızca bir ibadet değildir. Bireylerin sosyalleşmesinde ve ilk şehir
ve kentlerin oluşmasında merkezi bir rol oynamıştır. Bilindiği gibi İslâm’da
ilk şehirler, camiler etrafında örgülenmiştir.
Namaz insanlar arası eşitliği sağlar
İslâm-ibadet sisteminin amaçlarından birisi de insanlar arasındaki farklı toplumsal statü
gruplarını ve sınıfsal yapıları refüze ederek, mahviyet ve tevazu etrafında
eşitleyen bir sosyal model oluşturmasıdır. Fakir-zengin, efendi-köle, bilgin-cahil, aristokrat ya
da orta halli, memur-sivil, devlet başkanı ve sıradan bir vatandaşı
aynı safta ipe dizercesine eşit bir statüye kavuşturmasıdır. Sınıf çatışmalarıyla
ilgili kavgalar, insanlık tarihinde nasıl kanlı olaylara, siyasi, kültürel ve
etnik gettoların oluşmasına hizmet etmiştir? Bunu Batı’nın tarihinden bilmekteyiz. İslâm
tarihinde bu anlamda bir çatışmadan ve farklılaşmadan söz edilemez. Bunun
sebeplerinden birisi ve belki de en önemlisi, cemaat halinde kılınan
namazların bireylere kazandırdığı kardeşlik ve eşitlik ruhudur. Çünkü her inanmış,
kültürel ve sosyal mevkii ne olursa olsun, birlik, beraberlik, ortak
düşünce ve hazzı bu namazlar sayesinde elde eder.
Namaz müminin
Miracıdır.
Namaz, insanı hakikî insanlığa götüren nurani bir helezondur. Namaz
müminin miracıdır. Namazın hakikatini, bir Müslüman’ın hayatındaki yerini, önemini, namaz
öncesi konsantrasyonu ve nasıl bir mirac olduğunu anlamak için Muhterem
Fethullah Gülen hocamızın "Namaz" yazısıyla sizleri baş başa bırakıyor ve
Yüce Mevla’dan bu yazıda gösterilen namaz ufkuna bizleri ulaştırmasını niyaz
ediyoruz.
Namaz kılanın bütün yaptıkları ibâdettir
Eğer namaz kılarsanız, bütün
ömrünüzü ibadetle geçirebilirsiniz. Bundan daha büyük müjde olabilir mi?
Rabbimizin
bize ihsan ettiği nimetler sayılamayacak kadar çok. Buna karşılık kısa
bir ömürde yaptığımız sınırlı ibadetlerin, şükür için ne kadar yetersiz
olduğu açık. Ayrıca burada ibadetlerimizle ebedî bir Cenneti kazanacağız.
İşte
sayısız nimetlere şükretmek ve sonsuz Cenneti kazanmak için ibadetimizin ne
kadar yetersiz olduğunu bilen Rabbimiz, bize muhteşem bir fırsat sunmuştur.
Eğer namazınızı dosdoğru kılarsanız, diğer dünyevî mübah amelleriniz güzel bir
niyetle ibadet hükmüne geçebilir.
Evet, bütün hayatınızı ibadetle doldurmaya gücünüz
yetmez. Ama Rabbimiz bunun için altın fırsatlar sunuyor. Bunun üç
şartı var:
1- Namazı hiç ihmal etmeden dosdoğru kılmak,
2-
Dinen yasaklanmamış mübah ameller işlemek,
3- Bu dünyevî amelleri iyi
bir niyetle yapmak.
Diyelim ki, beş vakit namazı kılan birisiniz.
Yemek yemeniz, temizlik yapmanız, rızkınız için çalışmanız, meşru konuşmalarınız, tebessümünüz,
uyumanız bir çeşit ibadettir. Çünkü, bunların hepsi hayatımız için gereklidir
ve yaşantımızı sürdürmemiz için bunları yapmak zorundayız. Yaptığımız her davranışımızı
ayet ve hadislere dayandırmamız mümkündür.
Söz gelişi, aşırıya gitmeden, tam
ihtiyacınız kadar uyusanız, uykunun Rabbimizin bir nimeti olduğunu düşünerek, Besmeleyle
ve sünnet olan duaları okuyarak yatıp, yine Besmeleyle uyansanız ibadet
etmiş olursunuz. Tabiî namaz kılmak şartıyla…
Bu açıdan baktığımızda namaz
eşsiz bir ibadet hazinesidir.
Namaz en büyük koruyucudur
Namaz mü’minleri
tehlikelerden korur. İşte bununla ilgili yaşanmış bir örnek:
Bir üniversite
öğrencisi, bir yolculukta, vakti geçmekte olan akşam namazını kılmak için
çareler düşünür. Tam bu sırada otobüs mazot almak için bir
akaryakıt istasyonunda durur. Öğrenci muavinden izin alarak birisine kıbleyi sorup,
çimlerin üzerinde namaza durur.
İçinde tarifsiz bir mutluluk vardır. Artık
sıkıntısı kaybolmuş, Âlemlerin Rabbinin huzurunda, görevini yerine getirmenin doyumsuz lezzetini
yaşamaktadır.
Üçüncü rekâtı kılarken, ömür boyu unutamayacağı bir şey olur.
Fâtiha’yı okumuş, tam rükû’a eğilecekken, ileride kulübesinde duran istasyonun köpeği,
havlayarak üzerine gelir.
Öğrenci saniyelik bir tereddüt geçirir. Şimdi ne
yapmalıdır? Namazı bırakıp kaçmalı mı, yoksa devam mı etmelidir? Allah’ın
huzurundan ayrılmayı bir türlü düşünemez ve “Allahüekber” diyerek rükûya gider.
İşte tam o anda, ne olduysa olur. Kendisine saldırmak üzere
havlayarak gelen köpek, sanki birisi arkasından çekmişçesine, tam yanına gelmişken
frenine basılan bir otobüs gibi durur. Havlamasını kesmiş, hafif bir
hırıltıyla namaz kılan gence bakakalmış, o secdeye gidince de kulübesinin
yolunu tutmuştur. (Yürekten Hikâyeler, s.53, Cengiz Tan, NesilYayınları)
Evet, her
şeyin sahibi, Kendisine secde eden bir genci, açık bir tehlikeden
korumuştu.Kim namaz kılma yolunda istekli ve gayretli olursa, Allah ona
kolaylıklar yaratır ve tehlikelerden korur. Bunun örnekleri binlercedir.