Arama

İki simyacının hayatı ve çalışmaları hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

Güncelleme: 26 Eylül 2010 Gösterim: 12.641 Cevap: 2
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Eylül 2010       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ya 2 simyacının kısa ve öz hayatı ve çalışmaları hakkında bilgi verirmisiniz?? lütfen çok acil
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Eylül 2010       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
lütfen cewap verin sabahtan beri cewap wermenizi bekliyorum.hiçbir stede bulamadım.
Sponsorlu Bağlantılar
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
26 Eylül 2010       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

ya 2 simyacının kısa ve öz hayatı ve çalışmaları hakkında bilgi verirmisiniz?? lütfen çok acil

Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

lütfen cewap verin sabahtan beri cewap wermenizi bekliyorum.hiçbir stede bulamadım.


Paracelsus
Maceralı bir hayat yaşadıktan sonra 1541 yılında hayata gözlerini yuman 1493 doğumlu Paracelsus, kariyerine önce doktor olarak başlamış, birçok maceradan sonra şifacılığı ile ün kazanmıştır. Doktor olmasına rağmen, simyanın tıptan ayrılamayacağını söylemiş, doğa ve insan üzerine çalışmıştır. Macrocosmos ve microcosmos üzerine düşünce sistemini kuran Paracelsus, tuz, kükürt, cıva ile ruh, can, beden ilişkisini de savunmuştur. Ezoterik düşüncenin ifadelerini iyi bir biçimde ortaya koyan Paracelsus , Rose-Croix örgütünü de büyük ölçüde etkilemiştir. On yedinci yüzyılda simya ile ilgili çalışmaların büyük bölümü Rose-Croix tarafından yapılmıştır.
Paracelsus (Phillipus Theophratus Bombastus von Hohenheim). İsveç/Alman doktor ve kimyacı. 16. yüzyılın önemli bilim adamlarından ve modern tıbbın kurucularından biri olduğu kabul edilir. 1493 yılında Zürich yakınlarında doğdu.
Doktor olan babasından ilk temel bilgileri aldıktan sonra üniversiteye gitmiş ancak burada edinmiş olduğu bilgiler kendisini tatmin etmediği için çeşitli bilim merkezlerine yolculuklar yaptı.
Paracelsus, günün tedavi şekline, otoritelerin tıbbi kuramlarına karşı çıkmış ve bunun sonucunda, biraz da çılgın tavırlarıyla, bir tür sembole dönüşmüştür. Çılgınlıkları o zamanki geleneksel tıbbın eskidiği ve artık yenilenmesi gerektiği şeklindeki tepkisinin bir göstergesidir. Akademik olan her şeye meydan okumuştur. Zamanında uygulanan tıp uygulamasına hayatı boyunca karşı çıkmış ve mücadele vermiştir. Aklı sürekli çalışan, kuramlar üreten biridir.
Onun, geçmişle olan savaşının en somut şekli, öğrencilerin yaktığı geleneksel ateşte herkesi gözü önünde İbn-i Sina, Hipokrates ve Galen gibi otoritelerin eserlerini yakmasıdır. Böylece, Ortaçağ’da dogmatik hale gelen Galen, İbn-i Sina gibi, yeni gelişmelerin önündeki engeller olarak gördüğü hekimlerin kimliklerinde, eski tıbba son verdiğini sembolize ediyordu.
Bu hareketiyle büyük bir tepkinin doğmasına sebep olan Paracelsus, hemen hiçbir yerde fazla kalamayıp, kent kent dolaşmıştır. Paracelsus, tıp eğitiminde geleneksel olarak kullanılan Latince yerine derslerini Almanca vermiştir.
1541’de 48 yaşında Salzburg’da ölmüştür.
Paracelsus, varlıkların hepsinin ortak bir temeli olduğunu ileri sürdü; bu temel, daha önce ileri sürülen 4 elementin yanı sıra, onun materia prima (ilk maddeler) adını verdiği tuz, civa ve kükürtten oluşuyordu.
Bunlardan civa ve kükürt, İslâm Dünyası'nda, transformasyon Teorisi kapsamı içinde, temel iki element olarak sunulmuştu. Bu yedi temel element, canlı veya cansız bütün varlığın temel maddesini oluşturuyordu. Öyleyse aslında canlılar ve cansızlar özde farklılık göstermezler; temel yapı olarak aynıdırlar. Demek ki, onların işlevleri arasında da benzerlikler olmalıdır.
Bu ilkeden hareket eden Paracelsus, kimyada kabul edilmiş yasa ve ilkelerin, aslında canlılar için de geçerli olduğunu savundu. Bir canlı, belli bir kimyasal yapıya sahipse, buna bağlı olarak o yapıda oluşacak bozukluklar, doğal ki kimyasal kökenli olacak ve kimyasal ilkelerin açıklama modelleriyle anlaşılabileceklerdir; bu durumda yapının düzeltilebilmesi de, ancak kimyasal maddelerle olanaklı olacaktır: Bu anlayışa İatrokimya denmiştir.
Bu kurama dayanarak, Paracelsus, vücut işlevlerinin, örneğin midenin işleyişinin kimyasal bir süreç oluşturduğunu ileri sürer. Mide sindirim görevini besin maddelerini ısıtıp, ıslatarak veya onları bazı hareketlerle parçalayarak değil; midenin salgıladığı bazı sıvılar vasıtasıyla onu kimyasal bazı değişimlere tabi tutar. Bu yaklaşımı temel alan sonraki yüzyıllarda, bazı bilim adamları, araştırmalarını salgı bezleri üzerinde yoğunlaştırmışlardır.
Paracelsus modern tıbbın yanında, modern farmakolojinin (İlaçbilimi) de kurucusu olarak nitelendirilebilir. Pek çok kimyasal madde üzerinde araştırmalar yapmış ve antimonu bulmuştur ki, daha sonra 17. ve 18. yüzyıllarda antimon, iatrokimya görüşlerini destekleyenler tarafından sıkça ilaç olarak ya da ilaç karışımları içinde kullanılmıştır; bu tip ilaçlara arkana tipi ilaçlar denir. Paracelsus'un bazı terimleri Arapça'dan aldığı söylenir, alkol terimi de, örnek gösterilir.
Paracelsus sonraki dönemlerde birçok bilim adamını etkilemiştir. Bunlardan van Helmont özellikle sindirim ve solunum sistemlerini incelemiştir. Silvester gazı dediği karbondioksit gazını van Helmont'un bulduğunu biliyoruz.
İatrokimya görüşünün yanında, yine 16. yüzyılda fizik bilimini ve fizik ilkelerini canlı yapının açıklamasında temel alan görüşler gelişmiştir ki, bu görüşlerin temsilcileri arasında Galilei, Descartes ve Steno sayılabilir. Bunların görüşleri de İatrofizik olarak adlandırılmıştır.
Bu okulun temsilcilerinin daha çok tekniğin gelişmesinde etkin olduğu görülmektedir. Örneğin Galileo ve bir grup arkadaşı Academia del Cimento'yu kurmuşlardır; onların çalışmaları sayesinde mercek üzerinde yapılan çalışmalar daha sonraki yıllarda gelişmiş ve mikroskop ve teleskop bilimsel araştırmalar yaparken kullanılmaya başlanmıştır.
İatrokimya ve İatrofizik görüşleri, daha sonra mekanik okulu oluşturacak şekilde birleşmiştir; mekanik okul, canlı ve cansız bütün varlıkların yapı ve işlevlerinin birbirine benzediğini ve dolayısıyla fizik ve kimya olaylarının açıklanmasında kullanılan prensiplerin biyolojide de geçerli olduğunu kabul etmiştir.
Bu görüşten hareket eden bilim adamları, canlı varlıkların da cansız nesneler gibi, laboratuvarda incelenebileceği fikrini savunmaya başlamalarıyla biyolojide deneysel yöntemin yaygın olarak kullanılması söz konusu olmuştur.


Cabir bin Hayyan
Müslüman simyacılar arasında en tanınmışı kuşkusuz Batıda Geber adıyla tanınan Abu Abdullah Cabir ibn Hayyan’dır. Cabir’den kalan eserlerin bir bölümü Corpus Jabirianus adıyla toplanmıştır. Çoğu kaybolan bu yazılarda simya kadar İslam’ın ezoterik açıklamalarının da varlığı bilinmektedir. Cabir bu yazılarda ezoterik bilgi vermesine rağmen olabildiğince açıklama yapmıştır. Simyanın Orta Çağ Avrupa’sına geçişi göreceli olarak daha geç olmuştur. Özellikle Arap istilaları ve Haçlı seferleri sırasında bu kültürle tanışan Batı dünyası Orta Çağın sonlarına doğru simya ile ilgilenebilmiştir. Simya anlamına gelen Alchemy/Alchimie sözcüğünün ve simyada kullanılan Alkol, Alambik, Elixir gibi sözcüklerin Arapça’dan gelmiş olması da bu kökeni ortaya koymaktadır.
Cabir bin Hayyan (d. 721 ya da 722 Horasan - ö. 808 ya da 815 Kufa), Abbasi döneminde yaşamış ve İslam bilimi'nin temelini atan efsanevî âlimdir. Orta Çağ Avrupası'nın Simya alanına büyük ölçüde etki etmiş ve Kimya'nın da esasını oluşturmuştur.
Kimyager ve Eczacı olan babasının oğlu olarak Horasan'da doğmuş ve Yemen'de okuduktan sonra Kufa'ya giderek Abbasi halifesi Harun Reşid'e saray âlimi olarak hizmet etmiştir.
Kimya dışında Eczacılık, Metalürji, Astroloji, Felsefe, Fizik ve Müzik gibi geniş alanda 400 ü aşan eser bıraktığı söylenirse de ancak 20 civarında eseri bugüne kalmıştır. Bazı eserlerinin aslında öğrencileri tarafından yazıldığı anlaşılmıştır.
Nitrik asit, Hidrojen klorür ve Sülfürik asit'in rafine ve kristalize yöntemlerini bulduğu Kral suyu'nu icat ettiği ve Sitrik asit, Asetik asit, Tartarik asid'i keşfetiği düşünülmektedir. İnbik geliştirmiş ve kendisinin ortaya attığı Baz kavramıyla Kimya'nın gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Kendisi o yüzyıldan atomun parçalayacağını görmüş büyük bir bilim adamıdır. Ayrıca daha sonra zehirlilerin zehirlisi olan arsenik tozunu elde eden ilk kişidir.
Agathodaemon, Hermes-Thot, Pisagor ve Sokrates'i saydığı ve Eski Yunan, Eski Mısır ve Şia Sufizminden etkilendiği düşünülmektedir.
Eserlerinden 12. yüzyılında Latince'ye çevirilmiş olan Kitab al-Kimya adlı eseri, Simya ve Kimya kelimelerinin kökeni olmuştur.
Ayrıca atom bombasının olabileceğini söyleyen ilk kimyacıdır.


Nicolas Flamel
Harry Potter hayranlarının bildiği bir isim olan Nicolas Flamel (Hogwarts'ın simya konularında müdür Albus Dumbledore ile çalışan ilk kişidir), 1330–1418 yılları arasında yaşamış Fransız simyagerdir. Muhtemelen Fransa-Pontoise de doğmuştur. 1418 yılında ise Paris'te ölmüştür. Ölümünden sonraki şöhreti, hayattayken büyüye olan ilgisinden gelmektedir. Hatta bazıları onun ölmediğine inanmaktadırlar.
Felsefe taşını bulduğu ve bununla ölümsüzlüğü keşfettiğine inanılır.
Söylentiye göre “Yahudi Abraham” isimli, simyanın sırlarını veren bir kitap bulmuş, ve yıllarca karısı Pernelle ile uğraşarak buradaki şifreleri çözmüş ve bu sanatın sırrına vakıf olmuştur. Harry Potter'dan ünlü manga/anime serisi Fullmetal Alchemist'e kadar pek çok eserde göndermeler yapılan Flamel'in adı Brown'un eserlerinde de "Sion Tarikatı'nın 8. Büyük Üstadı" olarak geçer.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

25 Ocak 2016 / Yardım!!! Cevaplanmış
9 Nisan 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
20 Ağustos 2016 / ÖDEV Cevaplanmış
18 Şubat 2012 / Misafir Cevaplanmış
17 Şubat 2012 / Okul Cocu Cevaplanmış