Arama

Türk edebiyatının tarih içinde gelişimi hakkında bilgi verir misini?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 7 Şubat 2012 Gösterim: 8.908 Cevap: 1
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Şubat 2012       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ödevimin konusu türk edbiyatının tarih içinde gelişimi
EN İYİ CEVABI Rower verdi
TÜRK EDEBİYATININ TARİHİ GELİŞİMİ


Sponsorlu Bağlantılar
Günümüzden binlerce yıl öncesine dayanan Türk edebiyatının tarihini tümüyle ele alıp onu birkaç sayfada anlatmak mümkün değildir. Ancak burada, Türk edebiyatının tarihi gelişimini özet bir şekilde anlatmaya çalışacağız.



Türk edebiyatını temelde iki ana bölüme ayırmak mümkündür. Bunlar sözlü ve yazılı edebiyattır. Her milletin edebiyatında olduğu gibi Türk edebiyatında da başlangıç sözlü ürünlerle olmuştur. Sözlü edebi ürünler yazının henüz kullanılmadığı veya yaygınlaşmadığı dönemlerde ortaya çıkmışlardır. Bu sözlü ürünlerin birçoğu yazıya aktarılamadığı için günümüze kadar gelememiştir. Türk edebiyatının sözlü ürün bakımından çok zengin olduğu düşünülmektedir; ancak bu ürünler zamanla unutulduğu için günümüze kadar gelememişlerdir.


Edebiyat tarihçileri Türk edebiyatının sözlü dönemini Göktürk Kitabelerinin yazılışına kadar getirmektedirler. Göktürk Kitabelerinden sonraki dönemi de yazılı dönem olarak kabul etmektedirler. Ancak unutulmaması gereken bir şey vardır ki, Türklerin yazıyı kullanmalarından sonra da sözlü edebiyat geleneği devam etmiştir. Bu da demek oluyor ki sözlü edebiyatla yazılı edebiyat birlikte varlığını sürdürmüştür.


Türk edebiyatının edebi değer taşıyan ilk yazılı ürünleri Göktürk Kitabeleridir. Bu kitabeler sadece edebi yönden değil tarihi açıdan da büyük öneme sahiptirler. Göktürk Devleti döneminde yazılan bu kitabeler dışında Uygurlar döneminde yazılan metinler de vardır.


Türklerin İslamiyet'i kabul etmelerinden sonra yazılı edebi metinlerin sayısı hızla artmıştır. Karahanlılar döneminde başlayan İslami devir Türk edebiyatı Tanzimat'a kada sürmüş; Tanzimat'tan sonra da yerini modern edebiyata bırakmıştır.


Kısacası; Türk edebiyatı tarihini üç ana devire ayırabiliri. Bunlar; islamiyet Öncesi Türk Edebiyatı, İslam Medeniyeti Etkisindeki Türk Edebiyatı ve Batı Medeniyeti Etkisindeki Türk Edebiyatıdır.


Ayrıca Türk edebiyatını yazılı ve sözlü dönem olarak da ikiye ayırabiliriz


A) İSLÂMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI

Türkler, yerleşik hayata geçmeden önce atlı-göçebe medeniyeti denilen bir medeniyet tarzı içinde

yaşamaktaydı. Adından da anlaşılacağı gibi, bu medeniyet tarzında atın önemli bir yeri vardır. At, ehil hayvanlar içinde en hızlısıdır. Türkler, ehlîleştirdikleri atlarla akıncılık yapmışlar, çiftçilikle uğraşan kavimler üzerinde üstünlük sağlamışlardır. Divânü Lûgat'it-Türk'te yer alan "Kuşkanadı ile Türk atı ile." atasözü, atın Türklerin hayatında oynadığı rolü çok güzel anlatır.
At, eski Türklerde binek hayvanı olması yanında aynı zamanda yiyecek, içecek ve giyecek kaynağı olmuştur. Bu ihtiyaçlarını karşılamak için at sürüleri besleyen Türkler, yaylak ve kışlak hayatı yaşamak zorunda kalmışlardır.
Türkler, geçimlerini sağlamak için akıncılığı bir meslek hâline getirmişlerdir. Akıncılığın en önemli iki silâhı ok ve yaydır. Bunları kullanmakta çok usta olan Türkler, akıncılık dışında avcılık ile bu maharetlerini geliştiriyorlardı. Sonuç olarak atçılık, avcılık ve akıncılık, atlı-göçebe medeniyetinin temelini oluşturuyordu. Bu hayat tarzı, kuvvetli, cesaretli avcı ve akıncı tipini gerekli kılıyordu. Türk destanlarındaki kahramanlar, bu medeniyetin hayat anlayışını ve ideal insan tipini temsil ederler. Destan kahramanlarının hayatlarına hâkim olan ve şahsiyetlerini şekillendiren, bu medeniyet tarzının temel değerleridir. İslâmiyet öncesindeki edebî eserleri değerlendirirken, toplumun bu özelliklerini göz önünde bulundurmak gerekmektedir.
Genel Özellikleri

İslâmiyet öncesindeki Türk edebiyatı yabancı etkilerden uzak bir edebiyattır

Dil, saf Türkçe olup, yabancı kelime yok denecek kadar azdır.
Edebiyat, atlı göçebe hayatının özelliklerini yansıtır
Eserler, genellikle anonimdir; pek azının sahipleri bilinmektedir.
Eserlerin tamamında milletin ortak duygu ve düşünceleri hâkimdir.
Nazım birimi genellikle dörtlüktür. Dörtlüklerin kafiye şeması aaab şeklindedir.
Şiirde hece vezni ve daha çok yarım kafiye kullanılmıştır.
En eski eserlerde bile işlenmiş bir dil ve edebî üslûp görülür. Bu durum, bilinenlerden daha eski metinlerin olduğunu düşündürmektedir.
Yiğitlik, yurt ve tabiat sevgisi, büyüklere saygı, işlenen başlıca temalardır.
İSLÂMÎ DEVİR TÜRK EDEBİYATI (11-19. yy.)



8. yy.dan itibaren yerleşik hayata geçen, Müslümanlıkla tanışan Türkler, 10. yy.ın ilk yarısında (920) Karahanlı Devleti hükümdarı Satuk Buğra Han’ın Müslümanlığı kabul etmesiyle başlayan süreçte Müslümanlıkla Türklüğü birleştirip bir sentez ortaya çıkarmışlar, hayat tarzlarını buna göre belirlemişler, bu sayede birlik sağlamışlar ve İslâm dininin, Farsların ve Arapların etkisiyle yeni bir edebiyat oluşturmaya başlamışlardır.

Bu edebiyatta sözlü eserlerin yanı sıra yazılı eserler de çoğalmıştır.
İlmî eserler ve Kur’an-ı Kerim aracılığı ile Arapçadan; Edebî eserler aracılığıyla da Farsçadan etkilenilmiştir.
Yine bu yolla o zamana kadar dış etkilerden uzak olan Türk dili Arapça ve Farsçanın etkisine girmeye başlamıştır.
İslâm kültürü, ortak İslâm edebiyatının şekil ve tekniği, zevki, hayat görüşü, temaları, motifleri, Türklerden önce Müslüman olarak bir İslâmî edebiyat geliştiren İranlıların aracılığı ile Türk Edebiyatına girmiştir.
İslâmî edebiyat şiirinde ortak teknik malzeme (şekiller, temalar, motifler) ile ortak bir dünya görüşü ve estetik kavramı benimsenmiştir.
XIV. asırda yazıya geçirilen "Dede Korkut Kitabı" destan döneminin hatıralarını saklayan, gerek muhteva gerekse dil ve üslup mükemmeliyeti bakımından Türkçenin şaheserleri arasında yerini daima muhafaza eden çok değerli bir eserdir.
İslâmiyet’ten sonra da destansı edebiyat devam etmiştir

Türk Edebiyatı, İslâmiyet’in kabulünden ve tarihindeki siyasî gelişmelerden dolayı Anadolu beylikleri, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde iki farklı tarzda gelişme göstermiştir:

1. Saray, konak, medrese ve bunlara yakın çevrelerde tahsilli kişilerin yarattığı ve Arap ve Fars geleneğine dayanan Klâsik Türk Edebiyatı veya Divan Edebiyatı.

2. Eğitimleri daha çok sözlü kültür birikimine dayanan, daha çok kırsal kesime ve yeniçeri ocaklarına has olan kişilerin, din ve tasavvuf çevrelerinden olan kişilerin ve halkın kendisinin oluşturduğu ve Orta Asya geleneğine dayalı Türk Halk Edebiyatı.

Bugün de bir ölçüde yaşamakta olan Türk Halk Edebiyatı geleneği, Türklerin Orta Asya edebiyat geleneklerinin İslâmiyet ve yeni yaşayış şart ve şekilleri içinde tekabül etmiş millî edebiyatlarıdır.
Türk Halk Edebiyatı, dış yapıda ve bir ölçüde icra töresinde müştereklik gösteren muhteva ve fonksiyonları ile farklı olan Anonim (din dışı), Aşık tarzı (din dışı) ve Tekke (dinî) edebiyatından oluşur.
Türk Edebiyatı içinde yer alan ve aynı zamanda folklorun da bir alt disiplini olarak değerlendirilen Halk Edebiyatı; edebî zevk, düşünce ve anlatım gücüne ulaşmış âşık ve tekke tarzı sahibi belli eserlerle, malzemesi dile dayalı destan, efsane, halk şiiri, mani, ağıt, türkü, bilmece, masal, halk hikâyesi, fıkra, atasözü, deyimler, tekerlemeler gibi sözlü gelenekte yaşayıp kuşaktan kuşağa aktarılan anonim ürünlerden oluşur.
Halk Edebiyatı kavramı içinde toplanan bu türlerin bir bölümü günümüzde de bazı bölgelerde dinamik olarak yaşamaktadır.
Çok zengin ve çeşitlilik gösteren sözlü edebiyattaki anlatım türleri ve manzum eserler özellikle kırsal kesimde yaşayan halkın kültür birikimini sağlamakta, duygu, düşünce ve hayal hazinelerini zenginleştirmektedir.


DİVAN EDEBİYATI


Divan edebiyatına "yüksek zümre edebiyatı", "havas edebiyatı", "Klasik Türk edebiyatı" gibi isimler verilir. Fakat her şairin bir "divan"ı olduğu için daha yaygın olarak kullanılan isim "divan edebiyatı"dır.

_____Divan edebiyatı, medrese kültürüyle yetişen aydın şairlerin Arap ve İran edebiyatını örnek alarak oluşturdukları klâsik bir edebiyattır. Zamanla bu taklit sona ererek özgünlük yakalanmıştır.
_____Klâsik edebiyatta nesirden çok nazım önemlidir. Nesirde de nazım unsurları (seci, ahenk vb) kullanılmıştır. Nesirdeki dil nazma göre daha anlaşılmazdır.
Divan Şiirinin Başlıca Özellikleri
Divan şiirinin kökleri İslâm öncesi Arap şiirine dayanır.

Bu şiir tarzı İslâmiyet’ten sonra, bu dine giren çeşitli milletlerin katkısı ile önce Arapçada, daha sonra Farsça ile gelişmiştir.


Nazım birimi genel olarak “beyit”tir. Dört ve daha fazla dizeden oluşan bentler de kullanılmıştır.


Ölçü aruz ölçüsüdür. Son zamanlarında az da olsa hece kullanılmıştır.


Tuyuğ ve şarkı hariç bütün nazım şekil ve türleri Fars edebiyatı aracılığıyla


Arap edebiyatından alınmıştır.


Kelime ve kelime grupları yönünden Arapça ve Farsçadan oldukça çok etkilenmiştir. Süslü, sanatlı ve ağır bir dil kullanmışlardır.


Redif ve kafiyeye önem verilmiştir. Göz için kafiye esastır, tam ve zengin kafiye kullanılmıştır.


Şiirlerin (kasideler ve mesneviler hariç) belli bir adı yoktur. Şiirin sonunda şairin mahlası (takma adı) geçer.


Nazım şekil ve türleri kesin sınırlarla birbirinden ayrılmıştır.


Şiirlerde genellikle konu bütünlüğü olmadığı gibi bütün güzelliğine değil parça

güzelliğine önem verilir. Kısmen kasidede ama özellikle mesnevilerde konu bütünlüğü vardır.

Sanat için sanat ön plândadır.


Anlam da söyleyiş de son derece önemlidir. Bu yüzden söz sanatları bolca kullanılmıştır.


Konular genellikle gerçek hayattan uzaktır. Aşk, sevgili, ölüm, ıstırap, şarap, övgü ve din gibi konular en çok işlenen konulardır. Soyut konular işlenir. İnsanın iç dünyasına yönelik soyut ve kitabi edebiyattır.


Hayattan kopuk bir sanat anlayışı vardır. Şairler, toplum ve insanla ilgili sorunlara eğilme gereği duymamışlardır. ; ancak bazı şiirlerde, toplum hayatını aksatan durumlara değinilmiştir.


______Bu edebiyat, halk kültüründen uzaktır. Sanatçılar da çoğu zaman saray ve çevresinde yetişmişlerdir.

Duygu ve düşünceler, kalıplaşmış “mazmun”larla anlatılır. Fikirler ve duygular neredeyse ortaktır. Boyun servi; kaşı keman; çenenin elma; ağzın nokta oluşu her şairde aynıdır.
Divan şairlerinin müstakil dünya görüşleri ve felsefeleri yoktur. Hepsi aynı fikirleri değişik bir biçimde söylemişlerdir.
Divan şairleri Fars edebiyatının üstatlarına yetişmeyi hedefleyip zamanla onları geçtikleri gibi birbirlerine de benzemeye çalışmışlardır. Bundan dolayı nazirecilik geleneği oluşmuştur.
Şairin kişiliğini ve büyüklüğünü, söyleyiş orijinalliği ve güzelliği sağlar.
Şiirde konu bütünlüğü aranmaz. Beyit bütünlüğü esastır. Her beyit ayrı bir konuyu işler.
Anlamdan çok söyleyiş önemlidir. Ne söylediği değil nasıl söylediği önemlidir.
Divan şairi daima aşıktır. Bu aşk onulmaz dert olmakla beraber şair bu dertten memnundur, onlara göre bu derdin dermanı gene bu derdin kendisidir. Hatta zamanla beşerî aşk yerini Allah aşkına bırakır. Bu sebeple âşık mecazî sevgilisine kavuşmak istemez.
En başarılı ve tanınmış divan şairleri Baki, Fuzuli, Nedim ve Nefi'dir.
Bu edebiyatın dili, Arapça, Farsça ve Türkçe’nin söz hazineleriyle dilbilgisi kurallarının birleşmesinden oluşan “Osmanlıca”dır.



DİVAN EDEBİYATINDA NESİR



(DÜZ YAZI) NESİR TÜRLERİ

Tarih:Resmi niteliği olmayan bir türdür. Vakayiname ise Osmanlı devletinin resmi tarihidir
Tezkire:Edebiyat tarihi veya biyografının divan edebiyatındaki karşılığıdır.
Sefaretname Osmanlı elçilerinin bulunduğu ülkelere ait bilgileri izlenimleri içeren ve gezi yazısına benzeyen bir türdür.
Seyahatname:Gezi yazısıdır.Divan edebiyatında nesir,dil ve üslup açısından üç bölümden ele alınır.

A)SADE NESİR

Halk için sade bir dille konuşulur temelde konuşma dil yeteneğini kaybetmemiştir.
B)ORTA NESİR
Halk konuştuğu dilden ayrılmış yer yer süslü nesrin niteliklerini taşımakla beraber anlatmak istediği anlaşılır bir şekilde ortaya koyan nesirdir.
C)SÜSLÜ NESİR
Ustalık göstermek amacıyla yazılış yabancı kelimelere tamamlamalara yüklü şekillerin kullandığı söz ve anlam.Sanatlarıyla dolu bağlaçlarla uzayıp giden cümlelerle örülmüş,güç anlaşılır bir nesirdir.
Nesire Yazılmış Ünlü Eserler:
Kabuname:Mercimek Ahmet
Tazrrunameo Sinan Paşa
Seyahatname:Evliya Çelebi
Keşfü’z-Zünün:Katip Çelebi
Naima Tarihi:Naima
Münşeat Süslü nesir örneklerinden oluşan kitaplara denir.


BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI (19. yy- ) TANZİMAT EDEBİYATI


Çağdaş Türk Edebiyatı, Osmanlı Devleti’nin gerilemesinin hızlandığı, yapılan yeniliklerin başarıya ulaşamadığı, batıya yönelme gereğinin duyulduğu bir zamanda, yani 1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilân edilmesiyle başlayan medeniyet ve kültür değişikliği ve bu değişikliğin dayandığı Batılılaşma olgusunun belirlediği bir gelişim sürecinde değerlendirilebilir.

19. yüzyılda Türk edebiyatı, batılılaşma hareketine bağlı olarak roman, hikâye, tiyatro gibi yeni türlerin denenmesiyle çağdaş bir çizgiye girdi.
Türk edebiyatının yönü batı düşüncesinin temel alınması sonucu değişti. Batıyla ilişkiler, aydınların bir batı dilini öğrenmeleri, batı edebiyatından yapılan çeviriler, batıdaki fikir akımları ile tanışma bir kültür ve medeniyet değişimini gündeme getirdi. Sosyal, ekonomik ve siyasî hayatta meydana gelen değişiklikler edebiyata da yansıdı, Cumhuriyetin kuruluşuna kadar arayışlar devam etti.

1. Tanzimat Devri Türk Edebiyatı


Tanzimat Fermanı ile beraber edebiyatta da batıya yönelme başlar.

Tanzimat dönemi edebiyatının kesin olmamakla birlikte başlangıç tarihi olarak 1860 gösterilebilir. Bu tarih, Tercüman-ı Ahval’in yayımlanmaya başlayış tarihidir.
Bu dönemde batı edebiyatlarından birçok yeni tür ve şekiller alınmış; önceleri çevirme, sonraları taklit ve telif etmek suretinde bu türlerde eserler verilmiştir.
Tanzimat Edebiyatının temsilcilerinin amacı batı örneğine göre bir edebiyat yaratmak ve batı hayatını tanıtmak olduğu için, sanatçıların hepsi edebiyat türlerinin romandan şiire kadar en az bir kaçı ile örnekler yazmışlardır. Bu dönemde telif eserler yanında çok sayıda tercüme ve adapte eser de Türk Edebiyatına dâhil edilmiştir.
Türk edebiyatında ilk roman ve hikâye Tanzimat Döneminde tercüme yoluyla görülür.
Tanzimat romanı ve ya Tanzimat dönemi romancıları, Türk toplumu meselelerini Batılı Türk Aydını gözüyle ve Avrupa kültürü anlayışıyla gördükleri için, yerli hayatı anlatılırken Batılı yazarların etkisi altında kaldılar. Bu yüzden de işledikleri temalar, Batılı yazarlarda görüldüğü gibi aile hayatı, esaret, alafrangalık gibi konulardır. Romanda işlenen “esaret” konusunda örnek olarak Namık Kemal’in İntibah’ı, Nabizade Nazım’ın Zehra’sını örnek verebiliriz. Diğer bir tema da “alafrangalık” konusudur. Batı medeniyetini bir din gören bazı Tanzimat aydınları, romanlarında, sözde tenkit eder gördükleri alafranga tiplere yer verirler.
Bu dönemde sanat toplum içindir görüşü benimsenmiştir.Bu sebeple şiirde söyleyişe değil fikre önem verilmiştir.
Dilde sadeleşme fikri savunulmuş ama uygulanamamıştır.
Hece vezni ve halk edebiyatı da savunulmuş ama sözde kalmıştır.
Divan edebiyatına tümden karşı çıkılmış ve ağır bir dille eleştirilmiştir.
Fransız edebiyatı örnek alınarak romantizmden etkilenilmiştir.
Roman, tiyatro, makale gibi batıdan alınan türler ilk defa bu dönemde kullanılmıştır.
Noktalama işaretleri de ilk defa bu dönemde kullanılmıştır.
Kölelik ve cariyelik, romanlarda sıkça işlenmiştir.
Romanlar teknik bakımdan oldukça zayıftır. Yer yer olayların akışı kesilerek okuyucuya bilgiler verilmiştir, uzun uzun tasvirler yapılmış, tesadüflere sıkça yer verilmiştir.
Edebiyatçılar edebiyatın yanında devlet işleriyle, siyasetle de bilfiil
ilgilenmişlerdir.

TANZİMAT EDEBİYATININ BİRİNCİ DÖNEMİNİN ÖZELLİKLERİ


*Sanat toplum içindir görüşü benimsenmiştir.ve bu doğrultuda eserler verilmiştir.

*Dilde sadeleşmeyi ,ölçüde heceyi savundular ; ama uygulamadılar.
*Fransız edebiyatından etkilendiler(veremli olma , hastalıklı oluş,duygusallık)
*Divan edebiyatını eleştirdiler.Halk edebiyatını savundular ;ama uygulamadılar.
*Şiirde estetik güzellik değil içerik ön plana çıkmıştır.
*Edebiyatı fikirlerini aktarmak için bir araç olarak görürler.
*Önceki şiirimizde bulunmayan vatan ,millet hak , hukuk ,hürriyet ve meşrutiyet gibi kavramları şiire taşımışlardır.
*Eski nazım şekilleriyle yeni kavram ve duyguları işlemişlerdir.
*Tiyatro ,roman ,hikaye ,makale ve eleştiri gibi yazı türleri bu dönemde edebiyatımıza girmiştir.
*Noktalama işaretleri ilk defa bu dönemde kullanılmıştır.
*Bu dönem sanatçıları ,edebiyatın yanında siyasetle de ilgilenmiştir.
*Roman tekniği bakımından zayıftır.
*Uzun tasvirlere ve beklenmedik tesadüflere yer verilir.
*Zaman zaman romanın akışı durdurularak okuyucuya bilgi verilir.
*Romanlarda ,cariyelik kurumunun kötülüğü ve yanlış batılılaşma işlenmiştir.
*Kişiler tek yanlı ele alınır,iyiler ödüllendirilir ve kötüler cezalandırılır.
*Konular günlük hayattan ve tarihten alınır.
Namık Kemal (1840-1888)

Tanzimat edebiyatının en hareketli ve heyecanlı ismidir.Vatan şairi olarak tanınır. Şiirlerinden çok nesirleri ile tanınır. Edebiyatta hürriyet kavramını ilk kullanan şairdir. Şiirlerinde “hürriyet, vatan, kanun, hak, adalet” kavramlarını işlemiştir. Hürriyet Kasidesi, Vatan Şarkısı ve Vatan Mersiyesi bu konuları içerir.

Namık Kemal de eski kültürle yetişmiş, divan şiiri eğitimi almış, gazeller, kasideler yazmıştır.
Fakat o da sonradan divan edebiyatını eleştirmiştir. Ziya Paşa’nın Harabat’ına karşı Tahrib-i Harabat’ı yazarak eskiye olan tepkisini ortaya koymuştur.
Şinasi’nin kurduğu Tasvir-i Efkâr’ı, Şinasi Paris’e kaçınca Namık Kemal çıkarmaya başladı. Daha sonra kendisi de Ziya Paşa ile Paris’e kaçarak orada Hürriyet gazetesini çıkardı. İstanbul'a döndükten sonra İbret gazetesini çıkardı.Eserlerinde romantizmin etkisi görülür.Tiyatroyu faydalı bir eğlence olarak görmüştür.



Eserleri


İntibah: İlk edebî roman.

Cezmi: İlk tarihî roman.
Tahrib-i Harabat, Takip: İlk edebî eleştiri. Ziya Paşa’nın Harabat’ını eleştirmek için yazmıştır.
Renan Müdafaanamesi: İlk eleştiri.
Vatan Yahut Silistre: oyun
Celâlettin Harzemşah: oyun.
Gülnihal: oyun. Onun en başarılı tiyatro eseridir.
Âkif Bey: oyun
Zavallı Çocuk: oyun
Kara Belâ: oyun
Osmanlı Tarihi, Kanije Muhasarası, İslâm Tarihi: tarih


Ahmet Mithat Efendi (1844-1912)


Edebiyat, tarih, coğrafya, ziraat, iktisat alanlarında eserler vermiştir. Edebiyat yapmak için değil, okuma zevki aşılamak ve halkı eğitmek gayesiyle yazmıştır.En velût yazarımız odur. Yazı makinesi olarak bilinir.

Asıl ilgi alanları, gazetecilik, romancılık ve hikâyeciliktir.Otuz altısı roman olmak üzere iki yüze yakın eseri vardır. Romanları tür bakımından çeşitlilik gösterir: macera, aşk, polisiye, tarih...
Dili sadedir, çünkü eser vermekteki amacı halkı eğitmektir. Hatta romanlarında olayın akışını keserek okuyucuya bilgiler de vermiştir.
Eserleri:
Romanları: Hasan Mellâh, Hüseyin Fellâh, Felâtun Bey’le Rakım Efendi, Paris’te Bir Türk, Yeniçeriler...
Çıkardığı gazeteler: Bedir, Devir, Tercüman-ı Hakikat
Hikâyeleri: Letaif-i Rivayet

b. İkinci Dönem (1876-1896 arası)


1876-1896 yılları arasında ikinci dönemin tanınmış temsilcileri Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Sami Paşazade Sezai ve Nabizade Nazım'dır.

İkinci dönem edebiyatçıların sanat anlayışları birincilerden farklıdır. İkinci dönemde sanat sanat içindir anlayışıyla eserler verilmiştir. Bunun sebebi bu devirde idarenin daha baskıcı davranmasıdır.
Bu dönemde batı edebiyatı örnekleri daha başarılı bir şekilde ortaya konmuştur.
Dönemin sanatçıları devlet işleriyle, siyasetle, toplum meseleleriyle değil sadece sanatla ilgilenmişlerdir. Birinci dönem sanatçılarının toplumsal sorunlarla ilgilenmelerine karşın bu dönem sanatçıları kişisel konu ve temaları işlemişlerdir.
Bu yüzden dilleri daha ağırdır


TANZİMAT EDEBİYATININ 2.DÖNEMİNİN ÖZELLİKLERİ


*Sanat sanat içindir anlayışıyla eserler vermiştir.
*Dil ağırdır.
*Batı edebiyatının savunmuşlardır. Batı edebiyatı örneklerini başarıyla ortaya koymuşlardır.
*Romanda realizmin tesiri şiirde ise romantizmin tesiri görülür.
*Kölelik, cariyelik ve yanlış batılılaşma bu dönem romanlarında işlenen konulardır.
*Bu dönem sanatçıları: siyaset ve toplum sorunları ile ilgilenmemişler, yalnızca edebiyatla ilgilenmişlerdir.
*Bu dönem sanatçıları: Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan , Nabızade Nazım , Sami Paşazade Sezai , Muallim Naci


Edebiyat-ı Cedide (Servet-i Fünun) (1896-1901)

Servet-i Fünun, daha önce Ahmet İhsan tarafından çıkarılan bir fen dergisidir. Recaizade, 1895 sonlarında derginin başına Tevfik Fikret’i getirir.
Tanzimat’la birlikte başlayan edebiyatı Avrupa ruhu ve tekniği içinde yenileştirme hareketi, 1896-1901 yılları arasında, Servet-i Fünun dergisi etrafında, Recaizade önderliğinde toplanan yeni nesille ikinci bir hamle yapmıştır.

Bu nesli Ali Ekrem, Cenap Şahabettin, Süleyman Nazif, Mehmet Rauf, Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet, Faik Ali, Celâl Sahir, Hüseyin Suat oluşturur. Sonradan Halit Ziya da bu gruba katılmıştır.
Dönem, 2. Abdülhamit’in istibdat dönemidir. Dönemin bu özelliği sebebiyle edebiyatçılar içe dönük davranmış, kişisel konuları, içliliği, aşkı, karamsarlığı, hayal kırıklığını, tabiat güzelliklerini, melânkoliyi ve üzüntüyü işlemişler; toplumsal sorunlara değinmemişlerdir. Adeta yüksek zümre edebiyatı gibidir. Bunda Recaizade’nin büyük etkisi vardır.
Servet-i Fünuncu ve Edebiyat-ı Cedideciler denilen grup, Fransız edebiyatının özelliklerini büyük ölçüde Türk edebiyatına adapte etmeye çalışmışlardır. Fransız realizmi örnek alınmıştır.
Tanzimat döneminde başlayan ve benimsenen, dildeki yabancı unsurları ayıklayarak sade Türkçe'ye geçiş hareketi bu devirde durmuş, Arapça ve Farsça kelimelere yeniden itibar edilmeye başlanmıştır.
Tanzimatçıların birinci dönem sanatçıları, sanat toplum içindir prensibini benimserken, Servet-i Fünuncular ise Tanzimat’ın ikinci dönemindeki gibi sanat sanat içindir prensibi ile hareket etmişlerdir.
Topluluğun üslûbu süslü ve sanatlı; ruh ve ifade tarzı ise Avrupai'dir.
Şiirde aruz vezni kullanılmakla birlikte, nazım şekillerinde ve konularda büyük yenilikler yapılmıştır. nazmı nesre yaklaştırmışlar, beyit bütünlüğü yerine konu bütünlüğünü esas almışlardır. Bir cümle birkaç dizede/beyitte tamamlanabilir.
Fransız şiirinden alınan sone ve terza-rima gibi şekiller ve serbest müstezat çokça kullanılmıştır.
Kafiyede kulak kafiyesi benimsenmiştir.
Romanda ve hikâyede batılı anlamda başarılı örnekler verilmiştir.
Romanda tahlile ve teferruata yer verilmiş, modern kısa hikayenin ilk örnekleri bu dönemde şekillenmiştir.
Roman ve hikâyede olaylar ve kişiler tamamen İstanbul'a, seçkin tabakaya aittir.
Romanda realizmden, şiirde parnasizm ve sembolizmden etkilenmişlerdir.
Bu dönemde gazetenin yerini dergiler almıştır: Servet-i Fünun, Malûmat, Mektep, Mütalâa, Hazine-i Fünun, Resimli Gazete...
Şiir, roman, hikâye, tiyatro, tenkit ve hatırat türlerinde başarılı eserler veren Servet-i Fünun temsilcilerinin en tanınmışları,
Şiirde Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin, Süleyman Nazif;
Roman ve hikâyede Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu'dur.
Servet-i Fünun edebiyatına katılmayarak gene batılı anlayışla eserler verenler arasında Ahmet Rasim hatırat türü ile, Hüseyin Rahmi Gürpınar İstanbul'u anlatan romanları ile yeni Türk edebiyatını desteklemişlerdir.
Servet-i Fünun dergisinin 1901’de kapatılmasıyla topluluk da dağılır.
Bu edebiyatta roman ve hikaye, şiirden daha güçlüdür. Olayların çevresi İstanbul’dur. Fransız realist ve natüralistleri örnek tutulmuştur.
Konu bütünlüğüne önem verilmiştir. Bazen bir cümle üç-beş dizeye yayılarak, nazım nesre yakınlaştırılmıştır. Temalar , hayal-hakikat çarpışmasıdır; maddilik-manevilik çekişmesi , yalnızlık , tabiata ve sessizliğe sığınmak, “hüzün ve acıdır”.

Fecr-i Âtî Topluluğu (1909-1912)

1901’de, Servet-i Fünun mecmuası etrafında, kendilerine Fecr-i Âtî adını veren yeni bir nesil toplanmıştır.
Servet-i Fünun topluluğu dağıldıktan sonra 1909 yılında Yakup Kadri, Ahmet Haşim, Refik Halit, Fuat Köprülü, Ali Canip, Şehabettin Süleyman, Celâl Sahir, Tahsin Nihat, Emin Bülent gibi isimler bir araya gelerek yeni bir topluluk oluştururlar.
Topluluk, sanat hayatına bir bildiriyle başlar.
Sanatın saygıdeğer ve şahsi olduğu anlayışını benimserler.
Onlar Servet-i Fünun’u batılı edebiyatı tam olarak oluşturamamakla suçlarlar.
Fransız edebiyatını örnek alırlar.
Dilleri süslü, sanatlı, ağdalı ve ağırdır.
Aşk, ve tabiatı konu olarak işlemişlerdir. Aşk genellikle hissi ve romantiktir. Tabiat tasvirleri ise gerçekçi değil, Haşim’de olduğu gibi şahsîdir. Kısa ömürlü olan bu topluluk, Servet-i Fünunculardan daha sade bir dil kullanmış sembolizm,empresyonizm ve romantizm gibi akımları eserlerine uygulamışlar, Avrupaî edebiyat ile Milli edebiyat arasında bağ oluşturmuşlardır.
Aruzla şiir yazan Fecr-i Âtî şairlerinin en tanınmış ve en orijinali Ahmet Haşim'dir.
Şiire herhangi bir yenilik getirmemişler, Servet-i Fünun’un devamı olmaktan öteye gidememişlerdir.
Sanat anlayışlarında birlik ve bütünlük olmadığı için 1912’de dağılmışlar, ferdî olarak değişik alanlarda eserler vermişlerdir.

Millî Edebiyat Akımı

Modern Türk Edebiyatını yaratma amacıyla kurulan Tanzimat, Servet-i Fünun ve Fecr-i Âtî toplulukları büyük hamleler yapmakla beraber ruhta büyük ölçüde Fransız sanatına bağlı, dil ve üslûpta Osmanlıcayı sürdüren, millî kimlik ve kişiliğe ulaşamamış bir edebiyat vücuda getirmişlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılışı sırasında, Türk aydınlarının büyük bir bölümü, ümmete bağlı Osmanlıcılığın terk edilerek milliyetçiliğin benimsenmesinin, memleketin geleceği için gerekli olduğuna inanıyorlardı. Bu inanç sonucunda Türkçülük ve Milliyetçilik akımları doğmuş, her sahada millî kimlik arayışları başlamıştır.

Türk dili, Türk vezni, Türk zevki ve kültürü ile millî konuları, millî ülküleri işleyen Türk edebiyatı ihtiyacı ve özlemi sonucunda 1911-1923 yılları arasında Millî Edebiyat akımı var olmuştur.

Türk milletine mensup olma şuuru, tarih içinde devamlılık düşüncesi, olduğu gibi kalarak batılılaşma inancı, 1911-1923 yılları arasındaki akımın temelleridir. Bu dönemin bariz özelliği, Türk romantizminin edebî tezahürlerini göstermesidir.
Cumhuriyet’in kuruluşunu hazırlayan milliyetçilik ideolojisi içinde doğan Milli Edebiyat akımı Cumhuriyet’in ilk yıllarında en olgun eserlerini verdi. Cumhuriyet rejimi ve bu devirde meydana getirilen sosyal ve iktisadî müesseseler üstünde başlarında büyük Türk sosyoloğu ve düşünürü Ziya Gökalp'in
bulunduğu Türkçü ve Milliyetçi münevver zümre etkili oldu. Gökalp'in Türkiye ve Türkler için
şekillendirdiği düşünceler başta Atatürk olmak üzere, Cumhuriyeti kuran birinci neslin dünya görüşünün kaynağını teşkil etti.
Halka ulaşabilmek ve onunla bütünleşebilmek için onun dilini kullanmak gerektiğine inanan bu nesil yazarları, eserlerinde konuşma dilini kullandılar. Halk dilini kullanırken gençlik yıllarında hayran oldukları Edebiyat-ı Cedide (Yeni Edebiyat) yazarlarının ince zevkini günlük dile aktardılar.

Milli Edebiyat akımının özellikleri, Cumhuriyet’in ilk on yılının da bir özeti olmaktadır. Bu çerçeve içerisinde, Milli Edebiyat akımının ilkeleri de şu şekilde belirtilebilir:

MİLLİ EDEBİYATIN ÖZELLİKLERİ

*Dilde sadeleşme fikrini savunmuşlardır ve bunu eserlerinde uygulamışlardır.
*Dil konusunda şu görüşleri savunmuşlardır:
Türkçe karşılıkları olan Arapça , Farsça kelime ve tamlamaların kullanılmasına karşı çıkmışlardır.
Yazı dilinde İstanbul Türkçe’sinin esas alınmasını ileri sürmüşlerdir.
*Milli konulara yönelmişlerdir.Eserlerinde savaşların insanlarımız üzerindeki etkisi ve çöküntüsünü işlemişlerdir.Yerli ve milli konularda yer vererek Anadolu insanının hayatını yansıtmışlardır.
*Halk şiirinin nazım şekillerini kullanarak ,gerçek şiirimizin halk şiiri ,milli veznimizin hece vezni olduğunu ileri sürmüşlerdir.
*Milli edebiyata yer yer şahsi konular işlense de hamaset yüklü bir edebiyattır.
*Romanda ve öyküde teknik gelişmiştir.
*Milli edebiyatın hikaye ne nesir alanındaki ilk yazarı Ömer Seyfettin’dir.
*Mili edebiyata manzumelerini ve düşünceleriyle yön veren Ziya Gökalptir.
*Tarih ve edebiyat tarihi alanındaki temsilcisidir.Fuat Köprülüdür.
*Bu okulun başlıca temsilcileri Ömer Seyfettin,Emin Yurdakul,Ziya Gökalp, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Reşat Nuri Güntekin, Falih Rıfkı Atay, Refik Halit Karay, Halide Edip Adıvar, Kemalettin Kamu
Dilde yalınlık (en mühim prensip), Türkçe karşılığı olan Arapça ve Farsça kelimelerin atılması. Yalın (süssüz, sanatsız, özentisiz) bir dille yazma; İstanbul Türkçesini kullanma.
**Halk edebiyatı şiir biçimlerinden yararlanma
**Hece ölçüsü,
**Konu seçiminde yerlilik.
**Konularını hayattan, ülke şartlarından seçme.
**Millî kaynaklara yönelme.
Bu akım dilde ve duyuşta 1911-1915 dönemi milliyetçilik fikirlerinin ön plânda olduğu roman, hikâye, tiyatro eseri ve şiirler verilmesini sağlamıştır.

Başlangıçta Fecr-i Âtî roman ve hikâyecisi olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Refik Halit Karay, gerçek kişiliklerini Millî Edebiyat akımı içerisinde göstermişlerdir.

Fecr-i Âtî topluluğu dışında kalan, İstiklâl Marşı şairi Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı, kendi şiir anlayışlarına göre eserler veren ve daha sonra Millî Edebiyat akımına katılan şairlerdir.

Gerek Mehmet Âkif Ersoy gerekse Yahya Kemal Beyatlı, şiir dili ile konuşma dili arasındaki uzlaşmayı sağlamışlar, Türk diline zor uyan aruzun engellerini ortadan kaldırıp, yaşayan Türkçe ile başarılı şiirler yazmışlardır



Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı, Divan edebiyatının terk edilmesinden sonra teşekkül eden Tanzimat, Servet-i Fünun, Fecr-i Ati ve Millî Edebiyat adlarıyla anılan edebiyat tarzları vasıtasıyla oluşturulan zemin üzerine kurulmuştur.
Cumhuriyet devri edebiyatının ilk dönem eserleri değişen siyasî, sosyal ve kültürel çerçevenin etkilerini taşır.Dildeki sadeleşme hareketi artık yerleşmiştir.Aruz bırakılarak hece kullanılmıştır.
Şiirde ve düz yazıda toplumun her kesiminden gelen sanatçılar sayesinde konular oldukça genişletilmiştir. Buna bağlı olarak mekânlar da çeşitlilik kazanmıştır.
Anadolu’ya daha çok yer verilmiştir. Roman ve hikâyelerde toplum sorunları, gözleme dayanan bir gerçeklikle anlatılmıştır.
Kurtuluş Savaşı ve bu dönemdeki toplum hayatı da konu edilmiştir.
Tiyatro eserlerinde de millî konular işlenmiştir.

1923 yılı yeni Türkiye’nin kuruluşudur. Aydınlarımız , devlet adamlarımız ve yazarlarımız tarihimizde artık yeni bir dönemin başlatılması gereğine inanmışlardır . İşte 1923’te başlayan bu yeni anlayışı maddeler halinde şöyle özetleyebiliriz.

Hece ölçüsünü, yerli bir şiir ölçüsü olarak kullandılar.
Halkın dertlerini, problemlerini ve Anadolu’nun güzelliklerini işlediler.
Anadolu’da yaşayan efsane, masal ve mitolojiden yararlandılar.
Halk arasında yaşayan her tür kültür unsurunu sanat eserlerinde işlediler.
Bu dönem sanatçıları; maniler, türküler, halk efsaneleri, masallar ve halk sanatlarının unsurlarını topladılar.
Bu dönemde roman, hikaye, tiyatro, gezi ve hatırat türlerinde de bir sadeleşme, kültür varlıklarımızdan yararlanma göze çarparken; roman ve hikayede gerçekçilik akımı ön plana çıkar.

1940’a kadar olan dönem içinde, ( Ahmet Haşim, Yahya Kemal gibi ) bazı şairlerin aruz vezni ile sade şiirler yazdığını görüyoruz. Bazı şairlerimiz de kendilerine "Yedi Meşaleciler ve Beş Hececiler" gibi isimler vermiştir.


BEŞ HECECİLER

Hecenin beş şairi adıyla da anılan bu sanatçılar milli edebiyat akımından etkilenmiş ve şiirlerinde hece veznini kullanmışlardır.
Şiirde sade ve özentisiz olmayı ve süsten uzak olmayı tercih etmişlerdir.
Beş hececiler şiire birinci dünya savaşı ve milli mücadele döneminde başlamışlardır
.
Beş hececiler ilk şiirlerinde aruz veznini kullanmışlar daha sonra heceye geçmişlerdir
.
Şiirde memleket sevgisi, yurdun güzellikleri, kahramanlıklar ve yiğitlik gibi temaları işlemişlerdir.
Hece vezni ile serbest müstezat yazmayı da denediler.
Mısra kümelerinde dörtlük esasına bağlı kalmadılar yeni yeni biçimler aradılar.
Nesir cümlesini şiire aktardılar ve düzyazıdaki söz dizimini şiirlerde de görülmesi beş hececiler de çok rastlanan bir özelliktir
.
Beş hececiler şu sanatçılardan oluşmuştur:
Faruk Nafız Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç,
Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy ,
Orhan Seyfi Orhon

Necati Cumalı: Kişisel temaları , gündelik hayat ve dünya durumlarını işledi. Mecazsız, duru bir anlatımı vardır.
Eserleri: Şiir: Yağmurlu Deniz...Hikaye: Değişik Gözle , Makedonya 1900...
Roman : Susuz Yaz, Nalınlar...


Sait Faik Abasıyanık (1906-1954)

Hikâyeleri ile tanınır.Yazmanın kendisi için bir ihtiyaç olduğuna inanmıştır.
Gözlemci ve gerçekçi bir yazardır.Toplumu konu alan hikâyelerinde toplum sorunlarına değinmiştir.
Anlatımı samimidir.Kişileri yaşadıkları çevreye göre ele alır.Deniz, tabiat, yaşlı bir adam, bir boyacı çocuk, balıkçı kahvesi gibi unsurlar ve benzeri küçük ve ayrıntı sayılabilecek unsurlar onun hikâyelerinde sık sık görülür.Hikâyeleri yapmacıktan ve sanat kaygısından uzaktır.Zaman zaman argo sözlere de yer vermiştir.
Hikâyeleri: Semaver, Lüzumsuz Adam, Şahmerdan, Sarnıç, Havada Bulut, Kumpanya, Tüneldeki Çocuk, Alemdağda Var Bir Yılan


Falih Rıfkı Atay (1904-1971)

Gezi türündeki eserleriyle tanınır.İnceleme, makale, anı ve fıkra türlerinde eserler vermiştir.
Atatürk’ün yakınında bulunmuş ve onunla ilgili anıları ile şöhret sağlamıştır.Nesir dilinin gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Eserleri: Ateş ve Güneş, Zeytin Dağı, Deniz Aşırı, Tuna Kıyıları, Bizim Akdeniz, Çankaya...


Peyami Safa (1889-1961)

Roman, hikâye, makale, fıkra türünde eserleri vardır.1918’de çıkardığı “Yirminci Asır” adlı gazete ve bu gazetede çıkan “Asrın Hikâyeleri” ile tanındı. Romanlarıyla üne kavuşmuştur.
Sanat değeri olan eserlerinde Peyami Safa adını; para kazanmak amacıyla yazdığı eserlerinde “Server Bedi” takma adını kullanmıştır.Romanlarında psikolojik tahlillere önem verir.
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda kendi hayatının bir bölümünü kahramanın hayatı gibi anlatmıştır.
Çeşitli gazetelerde yayımlanan makale ve fıkraları “Objektif” adı altında seri hâlinde yayımlandı.
Romanları: Sözde Kızlar, Mahşer, Canan, Fatih-Harbiye, Matmazel Noralya’nın Koltuğu, Biz İnsanlar, Yalnızız, Şimşek, Bir Akşamdı, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Bir Tereddüdün Romanı, Cumbadan Rumbaya, (Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü, Bektaşiler Arasında Bir Genç Kızın Hatırası, Bodrumda Kalanlar, Altın Kupa, Bıçağı Sapla, Al Kanlar İçinde, Attila (tarihi roman),
Hikâyeleri: Küçük Alp’in Yıldızı ve Bir Varmış Bir Yokmuş (çocuk hikâyeleri)


Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı) (1886-1963)

Üç yıllığına sürgüne gönderildiği Bodrum’a yerleşmiş ve kendisine Bodrum’un antik çağdaki ismi olan “Halikarnas” adını almıştır.Denize sonsuz bir hayranlıkla bağlıdır.
Eserlerinde Ege’yi, Akdeniz’i, buralardaki hayatı, balıkçılarını, gemicilerini, süngercilerini konu edinmiştir.Zengin denizci sözlüğünden yararlanmıştır.Roman ve hikâyelerinde teknik ve üslûp başarılı değildir.
Eserleri: Aganta Burina Burinata, Mavi Sürgün, Merhaba Akdeniz, Ege’nin Dibi, Yaşasın Deniz..


Nurullah Ataç (1898-1957)

Eleştiri ve deneme türünün yerleşmesinde etkili olmuştur. Daha çok eleştiri yazmıştır.
Türkçenin özleşmesinde de katkıları ve desteği olmuştur.Arı bir dil kullanmıştır.
Fransızcadan çeviriler yapmıştır.Devrik cümlelerin yerleşmesi için de uğraşmıştır.
Eserleri: Günlerin Getirdiği, Karalama Defteri, Günce, Söz Arasında, Diyelim...

1940’tan Sonraki Türk Edebiyatında Roman ve Hikayede Sosyal (toplumsal)Gerçekçiler:
Bu akım ; bir meseleyi, bir derdi ortaya koyarak, topluma faydalı olmak istiyordu. İlk ürünleri, Anadolu köy romancılığıdır. Konuları: işçi-ırgat hayatı,sınıf çatışmaları,grev-lokavt gibi durumlar, toprak-su kavgaları...
Önemli Temsilcileri:

Kemal Tahir: Konularını cezaevi yaşantılarından , Kurtuluş Savaşı’ndan, eşkıya menkıbelerinden aldı. Gerçek bir Anadolu romanı oluşturdu.
Eserleri: Roman:Yorgun Savaşçı,Devlet Ana ...

Orhan Kemal: Hayatına girmiş yüzlerce kişinin kader ve direnişlerini yazdı. Sürükleyicilik,tabiilik, gerçeklik eserlerinin özelliğidir.
Eserleri :Roman: Murtaza, Hanımın Çiftliği...Tiyatro:72.Koğuş...

Yaşar Kemal: Genellikle Çukurova insanının hayat savaşlarını şiirli bir dille yazdı. Tezli romanı savunur. Folklor unsurları ve güçlü doğa tasvirleri görülür.
Eserleri: Roman:İnce Memet, Yer Demir Gök Bakır, Teneke...

1940’tan Sonraki Türk Edebiyatında Bağımsız Yazarlar:

Halikarnas Balıkçısı(Cevdet Şakir Kabaağaçlı): Konularını daima Ege ve Akdeniz kıyılarından çıkardı.; balıkçıları, sünger avcilarını...işledi.
Eserleri: Hikaye: Merhaba Akdeniz...Roman eniz Gurbetçileri..
Haldun Taner: Gücünü gözlem, mizah ve yergiden alan hikayeleriyle tanındı. Epik tiyatro türünde eserler verdi. Eserleri: Hikaye: Şişhane’ye Yağmur yağıyordu, On İkiye Bir Var...Tiyatro:Keşanlı Ali Destanı, Sersem Kocanın Kurnaz Kocası...

Tarık Buğra: Tek adamın dengesiz, bazen alaycı, bazen acılı tedirginliğini ele alır.
Eserleri:Roman:Küçük Ağa , İbişin Rüyası...


1940’tan Sonraki Türk Edebiyatında Bağımsız Yazarlar:

Samet Ağaoğlu, Oktay Akbal, Selim İleri , Cengiz Dağcı, Füruzan, Orhan Pamuk.

Ömer Seyfettin (1884-1920)

Son devir Türk hikâyeciliğinin en önemli isimlerindendir.Yeni Lisan hareketinin savunucularındandır.Amacı millî şuuru kuvvetlendirmek, toplum hayatındaki aksak yönleri ortaya çıkarmaktır.Konularını gerçek hayattan alır. Bu sebeple hikâyeleri realist özellik taşır. Konuları genellikle tarihî olaylar, çocukluk hatıraları ve yaşanan günlük olaylardır. Aşk konusunu da bu hikâyelerinde işler.
Kahramanlık, hikâyelerinin önemli konularındandır.Bazı eserlerinde sosyal hayattaki gülünç özellikleri karikatürize eder.Türklerin Balkanlar’da uğradıkları zulümleri de konu edinmiştir.Dili oldukça sadedir ve yalındır.Kurguları oldukça başarılıdır.
Hikâyeleri: Eshab-ı Kehf’imiz, Harem, Efruz Bey, Yalnız Efe, Yüksek Ökçeler, Gizli Mabet, Beyaz Lâle, Bomba, Bahar ve Kelebekler,

Ziya Gökalp (1876-1924)

Türkçülük cereyanını bir sisteme bağlayan fikir adamı ve bu sistemi eserlerinde işleyen bir sanatçıdır.Türk milletinin din, dil, ahlâk, edebiyat yönünden aynı kültürle yetişmiş kişilerden oluştuğuna inanan Gökalp, eserleriyle Türk milliyetçiliğinin sınırlarını belirlemiş, millî edebiyatın da fikir yönüyle temellerini oluşturmuştur. Onun Türkçülük anlayışı, dil, edebiyat, din, iktisat, güzel sanatlar ve siyaset alanlarını kapsar. Turancılık ideolojisini de savunmuştur.
Edebiyatı, bu fikirlerini yaymak için bir araç olarak kullanmıştır. Sanat yapma kaygısı yoktur.
Şiir ve nesir alanında eserleri vardır. Destan, masal ve makaleler de yazmıştır. Dile önem vermiştir. Eserlerini sade bir dille yazmıştır. Türk dilinin gelişmesi yolunda çaba harcamıştır. Türkçe karşılıkları olan Arapça ve Farsça kelimelerin atılmasından, Türkçeleşmiş kelimelerin de artık Türkçe sayılmasından yanadır. Ona göre millî vezin hece veznidir.
Şiirleri: Kızıl Elma, Altın Işık, Yeni Hayat
Fikrî Eserleri: Türk Medeniyeti Tarihi, Türk Töresi, Türkçülüğün Esasları, Türkleşmek-Muasırlaşmak-İslâmlaşmak, Malta Mektupları.


Mehmet Emin Yurdakul (1869-1944)

Halkçılık ve milliyetçilik düşüncesini şiirlerinde işlemiştir. Şahsî duygulara ve tabiata pek rastlanmaz.Şiirleri sosyal faydaya yöneliktir ve didaktiktir. Bu yüzden bir kuruluk göze çarpar.
Hece veznini ve batı edebiyatı nazım şekillerini kullanmıştır.Dilinin tamamen sade olduğu söylenemez.
Şiirleri: Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Tan Sesleri, Ordunun Destanı, Turana Doğru.


Reşat Nuri Güntekin (1889-1956)

Millî edebiyat akımından etkilenen sanatçılardandır. Şöhretini Çalıkuşu romanıyla kazanmıştır.
Birçok eserinde Anadolu’yu, Anadolu hayatını ve insanını, batıl inançları, yanlış batılılaşmayı, insanımızın bilime ve eğitime ihtiyacını işlemiştir. Mizah öğesine de yer vermiştir.
Romanlarında güçlü gözlemciliğine dayanan bir realizm ve canlı bir üslûp vardır. psikolojik tahlillerde de başarılıdır.Eserlerinde konuşma dili hâkimdirRoman, hikâye, tiyatro ve gezi yazısı türünde eserleri vardır.Romanları: Çalıkuşu, Gizli El, Dudaktan Kalbe, Acımak, Eski Hasatalık, Akşam Güneşi, Yaprak Dökümü , Damga, Miskinler Tekkesi Hikâyeleri: Eski Ahbap, Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar, Boyunduruk Gezi Yazıları: Anadolu Notları Tiyatroları: Yaprak Dökümü, Eski Rüya, Hançer, Balıkesir Muhasebecisi, Eski Borç, Gözdağı


Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1899-1974)

Fecr-i Âtî’de iken ferdiyetçi sanat anlayışını benimseyen sanatçı, daha sonra millî edebiyat cereyanına katıldı.İlk eserlerinde mistik bir hava vardır.1916’dan sonra ülke gerçeklerini ve millî duyguları işleyen hikâyeler yazmıştır.Roman, hikâye, deneme, mensur şiir, makale ve anı türünde eserleri vardır.
Romanlarında Türk halkının yaşayışı ve problemleri başlıca konudur.Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar olan dönemde Türk halkının yaşadığı gelişme ve değişmeleri işlemiştir.Aydınlarla halk arasındaki zıtlıkları da konu edinmiştir.Eserlerinde sağlam bir gözlemcilik ve ona dayanan bir realizm vardır. Eserleri teknik bakımdan sağlamdır. Karakterleri başarıyla canlandırmıştır. Titiz bir üslûpçudur.Hikâyeleri: Bir Serencam, Rahmet, Millî Savaş Hikâyeleri Romanları: Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, yaban, Ankara, Bir Sürgün, Panorama...
Diğer eserleri: Erenlerin Bağından, Zorakî Diplomat, Anamın Kitabı, vatan Yolunda...

Halide Edip Adıvar (1884-1964)

Ünlü, Sultanahmet mitingi ile halkı coşturmuş ve bizzat millî mücadelenin içinde yer almıştır. Romanlarındaki belli başlı konular, Kurtuluş Savaşı, çocukluk hatıraları ve aşktır. Kahramanlarını daha çok kadınlar arasından seçen sanatçı, karakter bulmakta başarılıdır. Kadınlara da üstün özellikleri vermiştir.
Gözlem, tasvir ve tahlillerde başarılıdır.Sosyal çevreye önem verir.Dili kullanmada başarılı değildir. Dağınık, düzensiz bir üslûbu vardır.Eserleri: Handan, Son Eseri, Ateşten Gömlek, Vurun kahpeye, Zeyno’nun Oğlu, Sinekli Bakkal, Tatarcık, Mor Salkımlı Ev, Dağa Çıkan Kurt, Harap Mabetler



Rower - avatarı
Rower
VIP MazessezaM
7 Şubat 2012       Mesaj #2
Rower - avatarı
VIP MazessezaM
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
TÜRK EDEBİYATININ TARİHİ GELİŞİMİ


Sponsorlu Bağlantılar
Günümüzden binlerce yıl öncesine dayanan Türk edebiyatının tarihini tümüyle ele alıp onu birkaç sayfada anlatmak mümkün değildir. Ancak burada, Türk edebiyatının tarihi gelişimini özet bir şekilde anlatmaya çalışacağız.



Türk edebiyatını temelde iki ana bölüme ayırmak mümkündür. Bunlar sözlü ve yazılı edebiyattır. Her milletin edebiyatında olduğu gibi Türk edebiyatında da başlangıç sözlü ürünlerle olmuştur. Sözlü edebi ürünler yazının henüz kullanılmadığı veya yaygınlaşmadığı dönemlerde ortaya çıkmışlardır. Bu sözlü ürünlerin birçoğu yazıya aktarılamadığı için günümüze kadar gelememiştir. Türk edebiyatının sözlü ürün bakımından çok zengin olduğu düşünülmektedir; ancak bu ürünler zamanla unutulduğu için günümüze kadar gelememişlerdir.


Edebiyat tarihçileri Türk edebiyatının sözlü dönemini Göktürk Kitabelerinin yazılışına kadar getirmektedirler. Göktürk Kitabelerinden sonraki dönemi de yazılı dönem olarak kabul etmektedirler. Ancak unutulmaması gereken bir şey vardır ki, Türklerin yazıyı kullanmalarından sonra da sözlü edebiyat geleneği devam etmiştir. Bu da demek oluyor ki sözlü edebiyatla yazılı edebiyat birlikte varlığını sürdürmüştür.


Türk edebiyatının edebi değer taşıyan ilk yazılı ürünleri Göktürk Kitabeleridir. Bu kitabeler sadece edebi yönden değil tarihi açıdan da büyük öneme sahiptirler. Göktürk Devleti döneminde yazılan bu kitabeler dışında Uygurlar döneminde yazılan metinler de vardır.


Türklerin İslamiyet'i kabul etmelerinden sonra yazılı edebi metinlerin sayısı hızla artmıştır. Karahanlılar döneminde başlayan İslami devir Türk edebiyatı Tanzimat'a kada sürmüş; Tanzimat'tan sonra da yerini modern edebiyata bırakmıştır.


Kısacası; Türk edebiyatı tarihini üç ana devire ayırabiliri. Bunlar; islamiyet Öncesi Türk Edebiyatı, İslam Medeniyeti Etkisindeki Türk Edebiyatı ve Batı Medeniyeti Etkisindeki Türk Edebiyatıdır.


Ayrıca Türk edebiyatını yazılı ve sözlü dönem olarak da ikiye ayırabiliriz


A) İSLÂMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI

Türkler, yerleşik hayata geçmeden önce atlı-göçebe medeniyeti denilen bir medeniyet tarzı içinde

yaşamaktaydı. Adından da anlaşılacağı gibi, bu medeniyet tarzında atın önemli bir yeri vardır. At, ehil hayvanlar içinde en hızlısıdır. Türkler, ehlîleştirdikleri atlarla akıncılık yapmışlar, çiftçilikle uğraşan kavimler üzerinde üstünlük sağlamışlardır. Divânü Lûgat'it-Türk'te yer alan "Kuşkanadı ile Türk atı ile." atasözü, atın Türklerin hayatında oynadığı rolü çok güzel anlatır.
At, eski Türklerde binek hayvanı olması yanında aynı zamanda yiyecek, içecek ve giyecek kaynağı olmuştur. Bu ihtiyaçlarını karşılamak için at sürüleri besleyen Türkler, yaylak ve kışlak hayatı yaşamak zorunda kalmışlardır.
Türkler, geçimlerini sağlamak için akıncılığı bir meslek hâline getirmişlerdir. Akıncılığın en önemli iki silâhı ok ve yaydır. Bunları kullanmakta çok usta olan Türkler, akıncılık dışında avcılık ile bu maharetlerini geliştiriyorlardı. Sonuç olarak atçılık, avcılık ve akıncılık, atlı-göçebe medeniyetinin temelini oluşturuyordu. Bu hayat tarzı, kuvvetli, cesaretli avcı ve akıncı tipini gerekli kılıyordu. Türk destanlarındaki kahramanlar, bu medeniyetin hayat anlayışını ve ideal insan tipini temsil ederler. Destan kahramanlarının hayatlarına hâkim olan ve şahsiyetlerini şekillendiren, bu medeniyet tarzının temel değerleridir. İslâmiyet öncesindeki edebî eserleri değerlendirirken, toplumun bu özelliklerini göz önünde bulundurmak gerekmektedir.
Genel Özellikleri

İslâmiyet öncesindeki Türk edebiyatı yabancı etkilerden uzak bir edebiyattır

Dil, saf Türkçe olup, yabancı kelime yok denecek kadar azdır.
Edebiyat, atlı göçebe hayatının özelliklerini yansıtır
Eserler, genellikle anonimdir; pek azının sahipleri bilinmektedir.
Eserlerin tamamında milletin ortak duygu ve düşünceleri hâkimdir.
Nazım birimi genellikle dörtlüktür. Dörtlüklerin kafiye şeması aaab şeklindedir.
Şiirde hece vezni ve daha çok yarım kafiye kullanılmıştır.
En eski eserlerde bile işlenmiş bir dil ve edebî üslûp görülür. Bu durum, bilinenlerden daha eski metinlerin olduğunu düşündürmektedir.
Yiğitlik, yurt ve tabiat sevgisi, büyüklere saygı, işlenen başlıca temalardır.
İSLÂMÎ DEVİR TÜRK EDEBİYATI (11-19. yy.)



8. yy.dan itibaren yerleşik hayata geçen, Müslümanlıkla tanışan Türkler, 10. yy.ın ilk yarısında (920) Karahanlı Devleti hükümdarı Satuk Buğra Han’ın Müslümanlığı kabul etmesiyle başlayan süreçte Müslümanlıkla Türklüğü birleştirip bir sentez ortaya çıkarmışlar, hayat tarzlarını buna göre belirlemişler, bu sayede birlik sağlamışlar ve İslâm dininin, Farsların ve Arapların etkisiyle yeni bir edebiyat oluşturmaya başlamışlardır.

Bu edebiyatta sözlü eserlerin yanı sıra yazılı eserler de çoğalmıştır.
İlmî eserler ve Kur’an-ı Kerim aracılığı ile Arapçadan; Edebî eserler aracılığıyla da Farsçadan etkilenilmiştir.
Yine bu yolla o zamana kadar dış etkilerden uzak olan Türk dili Arapça ve Farsçanın etkisine girmeye başlamıştır.
İslâm kültürü, ortak İslâm edebiyatının şekil ve tekniği, zevki, hayat görüşü, temaları, motifleri, Türklerden önce Müslüman olarak bir İslâmî edebiyat geliştiren İranlıların aracılığı ile Türk Edebiyatına girmiştir.
İslâmî edebiyat şiirinde ortak teknik malzeme (şekiller, temalar, motifler) ile ortak bir dünya görüşü ve estetik kavramı benimsenmiştir.
XIV. asırda yazıya geçirilen "Dede Korkut Kitabı" destan döneminin hatıralarını saklayan, gerek muhteva gerekse dil ve üslup mükemmeliyeti bakımından Türkçenin şaheserleri arasında yerini daima muhafaza eden çok değerli bir eserdir.
İslâmiyet’ten sonra da destansı edebiyat devam etmiştir

Türk Edebiyatı, İslâmiyet’in kabulünden ve tarihindeki siyasî gelişmelerden dolayı Anadolu beylikleri, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde iki farklı tarzda gelişme göstermiştir:

1. Saray, konak, medrese ve bunlara yakın çevrelerde tahsilli kişilerin yarattığı ve Arap ve Fars geleneğine dayanan Klâsik Türk Edebiyatı veya Divan Edebiyatı.

2. Eğitimleri daha çok sözlü kültür birikimine dayanan, daha çok kırsal kesime ve yeniçeri ocaklarına has olan kişilerin, din ve tasavvuf çevrelerinden olan kişilerin ve halkın kendisinin oluşturduğu ve Orta Asya geleneğine dayalı Türk Halk Edebiyatı.

Bugün de bir ölçüde yaşamakta olan Türk Halk Edebiyatı geleneği, Türklerin Orta Asya edebiyat geleneklerinin İslâmiyet ve yeni yaşayış şart ve şekilleri içinde tekabül etmiş millî edebiyatlarıdır.
Türk Halk Edebiyatı, dış yapıda ve bir ölçüde icra töresinde müştereklik gösteren muhteva ve fonksiyonları ile farklı olan Anonim (din dışı), Aşık tarzı (din dışı) ve Tekke (dinî) edebiyatından oluşur.
Türk Edebiyatı içinde yer alan ve aynı zamanda folklorun da bir alt disiplini olarak değerlendirilen Halk Edebiyatı; edebî zevk, düşünce ve anlatım gücüne ulaşmış âşık ve tekke tarzı sahibi belli eserlerle, malzemesi dile dayalı destan, efsane, halk şiiri, mani, ağıt, türkü, bilmece, masal, halk hikâyesi, fıkra, atasözü, deyimler, tekerlemeler gibi sözlü gelenekte yaşayıp kuşaktan kuşağa aktarılan anonim ürünlerden oluşur.
Halk Edebiyatı kavramı içinde toplanan bu türlerin bir bölümü günümüzde de bazı bölgelerde dinamik olarak yaşamaktadır.
Çok zengin ve çeşitlilik gösteren sözlü edebiyattaki anlatım türleri ve manzum eserler özellikle kırsal kesimde yaşayan halkın kültür birikimini sağlamakta, duygu, düşünce ve hayal hazinelerini zenginleştirmektedir.


DİVAN EDEBİYATI


Divan edebiyatına "yüksek zümre edebiyatı", "havas edebiyatı", "Klasik Türk edebiyatı" gibi isimler verilir. Fakat her şairin bir "divan"ı olduğu için daha yaygın olarak kullanılan isim "divan edebiyatı"dır.

_____Divan edebiyatı, medrese kültürüyle yetişen aydın şairlerin Arap ve İran edebiyatını örnek alarak oluşturdukları klâsik bir edebiyattır. Zamanla bu taklit sona ererek özgünlük yakalanmıştır.
_____Klâsik edebiyatta nesirden çok nazım önemlidir. Nesirde de nazım unsurları (seci, ahenk vb) kullanılmıştır. Nesirdeki dil nazma göre daha anlaşılmazdır.
Divan Şiirinin Başlıca Özellikleri
Divan şiirinin kökleri İslâm öncesi Arap şiirine dayanır.

Bu şiir tarzı İslâmiyet’ten sonra, bu dine giren çeşitli milletlerin katkısı ile önce Arapçada, daha sonra Farsça ile gelişmiştir.


Nazım birimi genel olarak “beyit”tir. Dört ve daha fazla dizeden oluşan bentler de kullanılmıştır.


Ölçü aruz ölçüsüdür. Son zamanlarında az da olsa hece kullanılmıştır.


Tuyuğ ve şarkı hariç bütün nazım şekil ve türleri Fars edebiyatı aracılığıyla


Arap edebiyatından alınmıştır.


Kelime ve kelime grupları yönünden Arapça ve Farsçadan oldukça çok etkilenmiştir. Süslü, sanatlı ve ağır bir dil kullanmışlardır.


Redif ve kafiyeye önem verilmiştir. Göz için kafiye esastır, tam ve zengin kafiye kullanılmıştır.


Şiirlerin (kasideler ve mesneviler hariç) belli bir adı yoktur. Şiirin sonunda şairin mahlası (takma adı) geçer.


Nazım şekil ve türleri kesin sınırlarla birbirinden ayrılmıştır.


Şiirlerde genellikle konu bütünlüğü olmadığı gibi bütün güzelliğine değil parça

güzelliğine önem verilir. Kısmen kasidede ama özellikle mesnevilerde konu bütünlüğü vardır.

Sanat için sanat ön plândadır.


Anlam da söyleyiş de son derece önemlidir. Bu yüzden söz sanatları bolca kullanılmıştır.


Konular genellikle gerçek hayattan uzaktır. Aşk, sevgili, ölüm, ıstırap, şarap, övgü ve din gibi konular en çok işlenen konulardır. Soyut konular işlenir. İnsanın iç dünyasına yönelik soyut ve kitabi edebiyattır.


Hayattan kopuk bir sanat anlayışı vardır. Şairler, toplum ve insanla ilgili sorunlara eğilme gereği duymamışlardır. ; ancak bazı şiirlerde, toplum hayatını aksatan durumlara değinilmiştir.


______Bu edebiyat, halk kültüründen uzaktır. Sanatçılar da çoğu zaman saray ve çevresinde yetişmişlerdir.

Duygu ve düşünceler, kalıplaşmış “mazmun”larla anlatılır. Fikirler ve duygular neredeyse ortaktır. Boyun servi; kaşı keman; çenenin elma; ağzın nokta oluşu her şairde aynıdır.
Divan şairlerinin müstakil dünya görüşleri ve felsefeleri yoktur. Hepsi aynı fikirleri değişik bir biçimde söylemişlerdir.
Divan şairleri Fars edebiyatının üstatlarına yetişmeyi hedefleyip zamanla onları geçtikleri gibi birbirlerine de benzemeye çalışmışlardır. Bundan dolayı nazirecilik geleneği oluşmuştur.
Şairin kişiliğini ve büyüklüğünü, söyleyiş orijinalliği ve güzelliği sağlar.
Şiirde konu bütünlüğü aranmaz. Beyit bütünlüğü esastır. Her beyit ayrı bir konuyu işler.
Anlamdan çok söyleyiş önemlidir. Ne söylediği değil nasıl söylediği önemlidir.
Divan şairi daima aşıktır. Bu aşk onulmaz dert olmakla beraber şair bu dertten memnundur, onlara göre bu derdin dermanı gene bu derdin kendisidir. Hatta zamanla beşerî aşk yerini Allah aşkına bırakır. Bu sebeple âşık mecazî sevgilisine kavuşmak istemez.
En başarılı ve tanınmış divan şairleri Baki, Fuzuli, Nedim ve Nefi'dir.
Bu edebiyatın dili, Arapça, Farsça ve Türkçe’nin söz hazineleriyle dilbilgisi kurallarının birleşmesinden oluşan “Osmanlıca”dır.



DİVAN EDEBİYATINDA NESİR



(DÜZ YAZI) NESİR TÜRLERİ

Tarih:Resmi niteliği olmayan bir türdür. Vakayiname ise Osmanlı devletinin resmi tarihidir
Tezkire:Edebiyat tarihi veya biyografının divan edebiyatındaki karşılığıdır.
Sefaretname Osmanlı elçilerinin bulunduğu ülkelere ait bilgileri izlenimleri içeren ve gezi yazısına benzeyen bir türdür.
Seyahatname:Gezi yazısıdır.Divan edebiyatında nesir,dil ve üslup açısından üç bölümden ele alınır.

A)SADE NESİR

Halk için sade bir dille konuşulur temelde konuşma dil yeteneğini kaybetmemiştir.
B)ORTA NESİR
Halk konuştuğu dilden ayrılmış yer yer süslü nesrin niteliklerini taşımakla beraber anlatmak istediği anlaşılır bir şekilde ortaya koyan nesirdir.
C)SÜSLÜ NESİR
Ustalık göstermek amacıyla yazılış yabancı kelimelere tamamlamalara yüklü şekillerin kullandığı söz ve anlam.Sanatlarıyla dolu bağlaçlarla uzayıp giden cümlelerle örülmüş,güç anlaşılır bir nesirdir.
Nesire Yazılmış Ünlü Eserler:
Kabuname:Mercimek Ahmet
Tazrrunameo Sinan Paşa
Seyahatname:Evliya Çelebi
Keşfü’z-Zünün:Katip Çelebi
Naima Tarihi:Naima
Münşeat Süslü nesir örneklerinden oluşan kitaplara denir.


BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI (19. yy- ) TANZİMAT EDEBİYATI


Çağdaş Türk Edebiyatı, Osmanlı Devleti’nin gerilemesinin hızlandığı, yapılan yeniliklerin başarıya ulaşamadığı, batıya yönelme gereğinin duyulduğu bir zamanda, yani 1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilân edilmesiyle başlayan medeniyet ve kültür değişikliği ve bu değişikliğin dayandığı Batılılaşma olgusunun belirlediği bir gelişim sürecinde değerlendirilebilir.

19. yüzyılda Türk edebiyatı, batılılaşma hareketine bağlı olarak roman, hikâye, tiyatro gibi yeni türlerin denenmesiyle çağdaş bir çizgiye girdi.
Türk edebiyatının yönü batı düşüncesinin temel alınması sonucu değişti. Batıyla ilişkiler, aydınların bir batı dilini öğrenmeleri, batı edebiyatından yapılan çeviriler, batıdaki fikir akımları ile tanışma bir kültür ve medeniyet değişimini gündeme getirdi. Sosyal, ekonomik ve siyasî hayatta meydana gelen değişiklikler edebiyata da yansıdı, Cumhuriyetin kuruluşuna kadar arayışlar devam etti.

1. Tanzimat Devri Türk Edebiyatı


Tanzimat Fermanı ile beraber edebiyatta da batıya yönelme başlar.

Tanzimat dönemi edebiyatının kesin olmamakla birlikte başlangıç tarihi olarak 1860 gösterilebilir. Bu tarih, Tercüman-ı Ahval’in yayımlanmaya başlayış tarihidir.
Bu dönemde batı edebiyatlarından birçok yeni tür ve şekiller alınmış; önceleri çevirme, sonraları taklit ve telif etmek suretinde bu türlerde eserler verilmiştir.
Tanzimat Edebiyatının temsilcilerinin amacı batı örneğine göre bir edebiyat yaratmak ve batı hayatını tanıtmak olduğu için, sanatçıların hepsi edebiyat türlerinin romandan şiire kadar en az bir kaçı ile örnekler yazmışlardır. Bu dönemde telif eserler yanında çok sayıda tercüme ve adapte eser de Türk Edebiyatına dâhil edilmiştir.
Türk edebiyatında ilk roman ve hikâye Tanzimat Döneminde tercüme yoluyla görülür.
Tanzimat romanı ve ya Tanzimat dönemi romancıları, Türk toplumu meselelerini Batılı Türk Aydını gözüyle ve Avrupa kültürü anlayışıyla gördükleri için, yerli hayatı anlatılırken Batılı yazarların etkisi altında kaldılar. Bu yüzden de işledikleri temalar, Batılı yazarlarda görüldüğü gibi aile hayatı, esaret, alafrangalık gibi konulardır. Romanda işlenen “esaret” konusunda örnek olarak Namık Kemal’in İntibah’ı, Nabizade Nazım’ın Zehra’sını örnek verebiliriz. Diğer bir tema da “alafrangalık” konusudur. Batı medeniyetini bir din gören bazı Tanzimat aydınları, romanlarında, sözde tenkit eder gördükleri alafranga tiplere yer verirler.
Bu dönemde sanat toplum içindir görüşü benimsenmiştir.Bu sebeple şiirde söyleyişe değil fikre önem verilmiştir.
Dilde sadeleşme fikri savunulmuş ama uygulanamamıştır.
Hece vezni ve halk edebiyatı da savunulmuş ama sözde kalmıştır.
Divan edebiyatına tümden karşı çıkılmış ve ağır bir dille eleştirilmiştir.
Fransız edebiyatı örnek alınarak romantizmden etkilenilmiştir.
Roman, tiyatro, makale gibi batıdan alınan türler ilk defa bu dönemde kullanılmıştır.
Noktalama işaretleri de ilk defa bu dönemde kullanılmıştır.
Kölelik ve cariyelik, romanlarda sıkça işlenmiştir.
Romanlar teknik bakımdan oldukça zayıftır. Yer yer olayların akışı kesilerek okuyucuya bilgiler verilmiştir, uzun uzun tasvirler yapılmış, tesadüflere sıkça yer verilmiştir.
Edebiyatçılar edebiyatın yanında devlet işleriyle, siyasetle de bilfiil
ilgilenmişlerdir.

TANZİMAT EDEBİYATININ BİRİNCİ DÖNEMİNİN ÖZELLİKLERİ


*Sanat toplum içindir görüşü benimsenmiştir.ve bu doğrultuda eserler verilmiştir.

*Dilde sadeleşmeyi ,ölçüde heceyi savundular ; ama uygulamadılar.
*Fransız edebiyatından etkilendiler(veremli olma , hastalıklı oluş,duygusallık)
*Divan edebiyatını eleştirdiler.Halk edebiyatını savundular ;ama uygulamadılar.
*Şiirde estetik güzellik değil içerik ön plana çıkmıştır.
*Edebiyatı fikirlerini aktarmak için bir araç olarak görürler.
*Önceki şiirimizde bulunmayan vatan ,millet hak , hukuk ,hürriyet ve meşrutiyet gibi kavramları şiire taşımışlardır.
*Eski nazım şekilleriyle yeni kavram ve duyguları işlemişlerdir.
*Tiyatro ,roman ,hikaye ,makale ve eleştiri gibi yazı türleri bu dönemde edebiyatımıza girmiştir.
*Noktalama işaretleri ilk defa bu dönemde kullanılmıştır.
*Bu dönem sanatçıları ,edebiyatın yanında siyasetle de ilgilenmiştir.
*Roman tekniği bakımından zayıftır.
*Uzun tasvirlere ve beklenmedik tesadüflere yer verilir.
*Zaman zaman romanın akışı durdurularak okuyucuya bilgi verilir.
*Romanlarda ,cariyelik kurumunun kötülüğü ve yanlış batılılaşma işlenmiştir.
*Kişiler tek yanlı ele alınır,iyiler ödüllendirilir ve kötüler cezalandırılır.
*Konular günlük hayattan ve tarihten alınır.
Namık Kemal (1840-1888)

Tanzimat edebiyatının en hareketli ve heyecanlı ismidir.Vatan şairi olarak tanınır. Şiirlerinden çok nesirleri ile tanınır. Edebiyatta hürriyet kavramını ilk kullanan şairdir. Şiirlerinde “hürriyet, vatan, kanun, hak, adalet” kavramlarını işlemiştir. Hürriyet Kasidesi, Vatan Şarkısı ve Vatan Mersiyesi bu konuları içerir.

Namık Kemal de eski kültürle yetişmiş, divan şiiri eğitimi almış, gazeller, kasideler yazmıştır.
Fakat o da sonradan divan edebiyatını eleştirmiştir. Ziya Paşa’nın Harabat’ına karşı Tahrib-i Harabat’ı yazarak eskiye olan tepkisini ortaya koymuştur.
Şinasi’nin kurduğu Tasvir-i Efkâr’ı, Şinasi Paris’e kaçınca Namık Kemal çıkarmaya başladı. Daha sonra kendisi de Ziya Paşa ile Paris’e kaçarak orada Hürriyet gazetesini çıkardı. İstanbul'a döndükten sonra İbret gazetesini çıkardı.Eserlerinde romantizmin etkisi görülür.Tiyatroyu faydalı bir eğlence olarak görmüştür.



Eserleri


İntibah: İlk edebî roman.

Cezmi: İlk tarihî roman.
Tahrib-i Harabat, Takip: İlk edebî eleştiri. Ziya Paşa’nın Harabat’ını eleştirmek için yazmıştır.
Renan Müdafaanamesi: İlk eleştiri.
Vatan Yahut Silistre: oyun
Celâlettin Harzemşah: oyun.
Gülnihal: oyun. Onun en başarılı tiyatro eseridir.
Âkif Bey: oyun
Zavallı Çocuk: oyun
Kara Belâ: oyun
Osmanlı Tarihi, Kanije Muhasarası, İslâm Tarihi: tarih


Ahmet Mithat Efendi (1844-1912)


Edebiyat, tarih, coğrafya, ziraat, iktisat alanlarında eserler vermiştir. Edebiyat yapmak için değil, okuma zevki aşılamak ve halkı eğitmek gayesiyle yazmıştır.En velût yazarımız odur. Yazı makinesi olarak bilinir.

Asıl ilgi alanları, gazetecilik, romancılık ve hikâyeciliktir.Otuz altısı roman olmak üzere iki yüze yakın eseri vardır. Romanları tür bakımından çeşitlilik gösterir: macera, aşk, polisiye, tarih...
Dili sadedir, çünkü eser vermekteki amacı halkı eğitmektir. Hatta romanlarında olayın akışını keserek okuyucuya bilgiler de vermiştir.
Eserleri:
Romanları: Hasan Mellâh, Hüseyin Fellâh, Felâtun Bey’le Rakım Efendi, Paris’te Bir Türk, Yeniçeriler...
Çıkardığı gazeteler: Bedir, Devir, Tercüman-ı Hakikat
Hikâyeleri: Letaif-i Rivayet

b. İkinci Dönem (1876-1896 arası)


1876-1896 yılları arasında ikinci dönemin tanınmış temsilcileri Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Sami Paşazade Sezai ve Nabizade Nazım'dır.

İkinci dönem edebiyatçıların sanat anlayışları birincilerden farklıdır. İkinci dönemde sanat sanat içindir anlayışıyla eserler verilmiştir. Bunun sebebi bu devirde idarenin daha baskıcı davranmasıdır.
Bu dönemde batı edebiyatı örnekleri daha başarılı bir şekilde ortaya konmuştur.
Dönemin sanatçıları devlet işleriyle, siyasetle, toplum meseleleriyle değil sadece sanatla ilgilenmişlerdir. Birinci dönem sanatçılarının toplumsal sorunlarla ilgilenmelerine karşın bu dönem sanatçıları kişisel konu ve temaları işlemişlerdir.
Bu yüzden dilleri daha ağırdır


TANZİMAT EDEBİYATININ 2.DÖNEMİNİN ÖZELLİKLERİ


*Sanat sanat içindir anlayışıyla eserler vermiştir.
*Dil ağırdır.
*Batı edebiyatının savunmuşlardır. Batı edebiyatı örneklerini başarıyla ortaya koymuşlardır.
*Romanda realizmin tesiri şiirde ise romantizmin tesiri görülür.
*Kölelik, cariyelik ve yanlış batılılaşma bu dönem romanlarında işlenen konulardır.
*Bu dönem sanatçıları: siyaset ve toplum sorunları ile ilgilenmemişler, yalnızca edebiyatla ilgilenmişlerdir.
*Bu dönem sanatçıları: Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan , Nabızade Nazım , Sami Paşazade Sezai , Muallim Naci


Edebiyat-ı Cedide (Servet-i Fünun) (1896-1901)

Servet-i Fünun, daha önce Ahmet İhsan tarafından çıkarılan bir fen dergisidir. Recaizade, 1895 sonlarında derginin başına Tevfik Fikret’i getirir.
Tanzimat’la birlikte başlayan edebiyatı Avrupa ruhu ve tekniği içinde yenileştirme hareketi, 1896-1901 yılları arasında, Servet-i Fünun dergisi etrafında, Recaizade önderliğinde toplanan yeni nesille ikinci bir hamle yapmıştır.

Bu nesli Ali Ekrem, Cenap Şahabettin, Süleyman Nazif, Mehmet Rauf, Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet, Faik Ali, Celâl Sahir, Hüseyin Suat oluşturur. Sonradan Halit Ziya da bu gruba katılmıştır.
Dönem, 2. Abdülhamit’in istibdat dönemidir. Dönemin bu özelliği sebebiyle edebiyatçılar içe dönük davranmış, kişisel konuları, içliliği, aşkı, karamsarlığı, hayal kırıklığını, tabiat güzelliklerini, melânkoliyi ve üzüntüyü işlemişler; toplumsal sorunlara değinmemişlerdir. Adeta yüksek zümre edebiyatı gibidir. Bunda Recaizade’nin büyük etkisi vardır.
Servet-i Fünuncu ve Edebiyat-ı Cedideciler denilen grup, Fransız edebiyatının özelliklerini büyük ölçüde Türk edebiyatına adapte etmeye çalışmışlardır. Fransız realizmi örnek alınmıştır.
Tanzimat döneminde başlayan ve benimsenen, dildeki yabancı unsurları ayıklayarak sade Türkçe'ye geçiş hareketi bu devirde durmuş, Arapça ve Farsça kelimelere yeniden itibar edilmeye başlanmıştır.
Tanzimatçıların birinci dönem sanatçıları, sanat toplum içindir prensibini benimserken, Servet-i Fünuncular ise Tanzimat’ın ikinci dönemindeki gibi sanat sanat içindir prensibi ile hareket etmişlerdir.
Topluluğun üslûbu süslü ve sanatlı; ruh ve ifade tarzı ise Avrupai'dir.
Şiirde aruz vezni kullanılmakla birlikte, nazım şekillerinde ve konularda büyük yenilikler yapılmıştır. nazmı nesre yaklaştırmışlar, beyit bütünlüğü yerine konu bütünlüğünü esas almışlardır. Bir cümle birkaç dizede/beyitte tamamlanabilir.
Fransız şiirinden alınan sone ve terza-rima gibi şekiller ve serbest müstezat çokça kullanılmıştır.
Kafiyede kulak kafiyesi benimsenmiştir.
Romanda ve hikâyede batılı anlamda başarılı örnekler verilmiştir.
Romanda tahlile ve teferruata yer verilmiş, modern kısa hikayenin ilk örnekleri bu dönemde şekillenmiştir.
Roman ve hikâyede olaylar ve kişiler tamamen İstanbul'a, seçkin tabakaya aittir.
Romanda realizmden, şiirde parnasizm ve sembolizmden etkilenmişlerdir.
Bu dönemde gazetenin yerini dergiler almıştır: Servet-i Fünun, Malûmat, Mektep, Mütalâa, Hazine-i Fünun, Resimli Gazete...
Şiir, roman, hikâye, tiyatro, tenkit ve hatırat türlerinde başarılı eserler veren Servet-i Fünun temsilcilerinin en tanınmışları,
Şiirde Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin, Süleyman Nazif;
Roman ve hikâyede Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu'dur.
Servet-i Fünun edebiyatına katılmayarak gene batılı anlayışla eserler verenler arasında Ahmet Rasim hatırat türü ile, Hüseyin Rahmi Gürpınar İstanbul'u anlatan romanları ile yeni Türk edebiyatını desteklemişlerdir.
Servet-i Fünun dergisinin 1901’de kapatılmasıyla topluluk da dağılır.
Bu edebiyatta roman ve hikaye, şiirden daha güçlüdür. Olayların çevresi İstanbul’dur. Fransız realist ve natüralistleri örnek tutulmuştur.
Konu bütünlüğüne önem verilmiştir. Bazen bir cümle üç-beş dizeye yayılarak, nazım nesre yakınlaştırılmıştır. Temalar , hayal-hakikat çarpışmasıdır; maddilik-manevilik çekişmesi , yalnızlık , tabiata ve sessizliğe sığınmak, “hüzün ve acıdır”.

Fecr-i Âtî Topluluğu (1909-1912)

1901’de, Servet-i Fünun mecmuası etrafında, kendilerine Fecr-i Âtî adını veren yeni bir nesil toplanmıştır.
Servet-i Fünun topluluğu dağıldıktan sonra 1909 yılında Yakup Kadri, Ahmet Haşim, Refik Halit, Fuat Köprülü, Ali Canip, Şehabettin Süleyman, Celâl Sahir, Tahsin Nihat, Emin Bülent gibi isimler bir araya gelerek yeni bir topluluk oluştururlar.
Topluluk, sanat hayatına bir bildiriyle başlar.
Sanatın saygıdeğer ve şahsi olduğu anlayışını benimserler.
Onlar Servet-i Fünun’u batılı edebiyatı tam olarak oluşturamamakla suçlarlar.
Fransız edebiyatını örnek alırlar.
Dilleri süslü, sanatlı, ağdalı ve ağırdır.
Aşk, ve tabiatı konu olarak işlemişlerdir. Aşk genellikle hissi ve romantiktir. Tabiat tasvirleri ise gerçekçi değil, Haşim’de olduğu gibi şahsîdir. Kısa ömürlü olan bu topluluk, Servet-i Fünunculardan daha sade bir dil kullanmış sembolizm,empresyonizm ve romantizm gibi akımları eserlerine uygulamışlar, Avrupaî edebiyat ile Milli edebiyat arasında bağ oluşturmuşlardır.
Aruzla şiir yazan Fecr-i Âtî şairlerinin en tanınmış ve en orijinali Ahmet Haşim'dir.
Şiire herhangi bir yenilik getirmemişler, Servet-i Fünun’un devamı olmaktan öteye gidememişlerdir.
Sanat anlayışlarında birlik ve bütünlük olmadığı için 1912’de dağılmışlar, ferdî olarak değişik alanlarda eserler vermişlerdir.

Millî Edebiyat Akımı

Modern Türk Edebiyatını yaratma amacıyla kurulan Tanzimat, Servet-i Fünun ve Fecr-i Âtî toplulukları büyük hamleler yapmakla beraber ruhta büyük ölçüde Fransız sanatına bağlı, dil ve üslûpta Osmanlıcayı sürdüren, millî kimlik ve kişiliğe ulaşamamış bir edebiyat vücuda getirmişlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılışı sırasında, Türk aydınlarının büyük bir bölümü, ümmete bağlı Osmanlıcılığın terk edilerek milliyetçiliğin benimsenmesinin, memleketin geleceği için gerekli olduğuna inanıyorlardı. Bu inanç sonucunda Türkçülük ve Milliyetçilik akımları doğmuş, her sahada millî kimlik arayışları başlamıştır.

Türk dili, Türk vezni, Türk zevki ve kültürü ile millî konuları, millî ülküleri işleyen Türk edebiyatı ihtiyacı ve özlemi sonucunda 1911-1923 yılları arasında Millî Edebiyat akımı var olmuştur.

Türk milletine mensup olma şuuru, tarih içinde devamlılık düşüncesi, olduğu gibi kalarak batılılaşma inancı, 1911-1923 yılları arasındaki akımın temelleridir. Bu dönemin bariz özelliği, Türk romantizminin edebî tezahürlerini göstermesidir.
Cumhuriyet’in kuruluşunu hazırlayan milliyetçilik ideolojisi içinde doğan Milli Edebiyat akımı Cumhuriyet’in ilk yıllarında en olgun eserlerini verdi. Cumhuriyet rejimi ve bu devirde meydana getirilen sosyal ve iktisadî müesseseler üstünde başlarında büyük Türk sosyoloğu ve düşünürü Ziya Gökalp'in
bulunduğu Türkçü ve Milliyetçi münevver zümre etkili oldu. Gökalp'in Türkiye ve Türkler için
şekillendirdiği düşünceler başta Atatürk olmak üzere, Cumhuriyeti kuran birinci neslin dünya görüşünün kaynağını teşkil etti.
Halka ulaşabilmek ve onunla bütünleşebilmek için onun dilini kullanmak gerektiğine inanan bu nesil yazarları, eserlerinde konuşma dilini kullandılar. Halk dilini kullanırken gençlik yıllarında hayran oldukları Edebiyat-ı Cedide (Yeni Edebiyat) yazarlarının ince zevkini günlük dile aktardılar.

Milli Edebiyat akımının özellikleri, Cumhuriyet’in ilk on yılının da bir özeti olmaktadır. Bu çerçeve içerisinde, Milli Edebiyat akımının ilkeleri de şu şekilde belirtilebilir:

MİLLİ EDEBİYATIN ÖZELLİKLERİ

*Dilde sadeleşme fikrini savunmuşlardır ve bunu eserlerinde uygulamışlardır.
*Dil konusunda şu görüşleri savunmuşlardır:
Türkçe karşılıkları olan Arapça , Farsça kelime ve tamlamaların kullanılmasına karşı çıkmışlardır.
Yazı dilinde İstanbul Türkçe’sinin esas alınmasını ileri sürmüşlerdir.
*Milli konulara yönelmişlerdir.Eserlerinde savaşların insanlarımız üzerindeki etkisi ve çöküntüsünü işlemişlerdir.Yerli ve milli konularda yer vererek Anadolu insanının hayatını yansıtmışlardır.
*Halk şiirinin nazım şekillerini kullanarak ,gerçek şiirimizin halk şiiri ,milli veznimizin hece vezni olduğunu ileri sürmüşlerdir.
*Milli edebiyata yer yer şahsi konular işlense de hamaset yüklü bir edebiyattır.
*Romanda ve öyküde teknik gelişmiştir.
*Milli edebiyatın hikaye ne nesir alanındaki ilk yazarı Ömer Seyfettin’dir.
*Mili edebiyata manzumelerini ve düşünceleriyle yön veren Ziya Gökalptir.
*Tarih ve edebiyat tarihi alanındaki temsilcisidir.Fuat Köprülüdür.
*Bu okulun başlıca temsilcileri Ömer Seyfettin,Emin Yurdakul,Ziya Gökalp, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Reşat Nuri Güntekin, Falih Rıfkı Atay, Refik Halit Karay, Halide Edip Adıvar, Kemalettin Kamu
Dilde yalınlık (en mühim prensip), Türkçe karşılığı olan Arapça ve Farsça kelimelerin atılması. Yalın (süssüz, sanatsız, özentisiz) bir dille yazma; İstanbul Türkçesini kullanma.
**Halk edebiyatı şiir biçimlerinden yararlanma
**Hece ölçüsü,
**Konu seçiminde yerlilik.
**Konularını hayattan, ülke şartlarından seçme.
**Millî kaynaklara yönelme.
Bu akım dilde ve duyuşta 1911-1915 dönemi milliyetçilik fikirlerinin ön plânda olduğu roman, hikâye, tiyatro eseri ve şiirler verilmesini sağlamıştır.

Başlangıçta Fecr-i Âtî roman ve hikâyecisi olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Refik Halit Karay, gerçek kişiliklerini Millî Edebiyat akımı içerisinde göstermişlerdir.

Fecr-i Âtî topluluğu dışında kalan, İstiklâl Marşı şairi Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı, kendi şiir anlayışlarına göre eserler veren ve daha sonra Millî Edebiyat akımına katılan şairlerdir.

Gerek Mehmet Âkif Ersoy gerekse Yahya Kemal Beyatlı, şiir dili ile konuşma dili arasındaki uzlaşmayı sağlamışlar, Türk diline zor uyan aruzun engellerini ortadan kaldırıp, yaşayan Türkçe ile başarılı şiirler yazmışlardır



Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı, Divan edebiyatının terk edilmesinden sonra teşekkül eden Tanzimat, Servet-i Fünun, Fecr-i Ati ve Millî Edebiyat adlarıyla anılan edebiyat tarzları vasıtasıyla oluşturulan zemin üzerine kurulmuştur.
Cumhuriyet devri edebiyatının ilk dönem eserleri değişen siyasî, sosyal ve kültürel çerçevenin etkilerini taşır.Dildeki sadeleşme hareketi artık yerleşmiştir.Aruz bırakılarak hece kullanılmıştır.
Şiirde ve düz yazıda toplumun her kesiminden gelen sanatçılar sayesinde konular oldukça genişletilmiştir. Buna bağlı olarak mekânlar da çeşitlilik kazanmıştır.
Anadolu’ya daha çok yer verilmiştir. Roman ve hikâyelerde toplum sorunları, gözleme dayanan bir gerçeklikle anlatılmıştır.
Kurtuluş Savaşı ve bu dönemdeki toplum hayatı da konu edilmiştir.
Tiyatro eserlerinde de millî konular işlenmiştir.

1923 yılı yeni Türkiye’nin kuruluşudur. Aydınlarımız , devlet adamlarımız ve yazarlarımız tarihimizde artık yeni bir dönemin başlatılması gereğine inanmışlardır . İşte 1923’te başlayan bu yeni anlayışı maddeler halinde şöyle özetleyebiliriz.

Hece ölçüsünü, yerli bir şiir ölçüsü olarak kullandılar.
Halkın dertlerini, problemlerini ve Anadolu’nun güzelliklerini işlediler.
Anadolu’da yaşayan efsane, masal ve mitolojiden yararlandılar.
Halk arasında yaşayan her tür kültür unsurunu sanat eserlerinde işlediler.
Bu dönem sanatçıları; maniler, türküler, halk efsaneleri, masallar ve halk sanatlarının unsurlarını topladılar.
Bu dönemde roman, hikaye, tiyatro, gezi ve hatırat türlerinde de bir sadeleşme, kültür varlıklarımızdan yararlanma göze çarparken; roman ve hikayede gerçekçilik akımı ön plana çıkar.

1940’a kadar olan dönem içinde, ( Ahmet Haşim, Yahya Kemal gibi ) bazı şairlerin aruz vezni ile sade şiirler yazdığını görüyoruz. Bazı şairlerimiz de kendilerine "Yedi Meşaleciler ve Beş Hececiler" gibi isimler vermiştir.


BEŞ HECECİLER

Hecenin beş şairi adıyla da anılan bu sanatçılar milli edebiyat akımından etkilenmiş ve şiirlerinde hece veznini kullanmışlardır.
Şiirde sade ve özentisiz olmayı ve süsten uzak olmayı tercih etmişlerdir.
Beş hececiler şiire birinci dünya savaşı ve milli mücadele döneminde başlamışlardır
.
Beş hececiler ilk şiirlerinde aruz veznini kullanmışlar daha sonra heceye geçmişlerdir
.
Şiirde memleket sevgisi, yurdun güzellikleri, kahramanlıklar ve yiğitlik gibi temaları işlemişlerdir.
Hece vezni ile serbest müstezat yazmayı da denediler.
Mısra kümelerinde dörtlük esasına bağlı kalmadılar yeni yeni biçimler aradılar.
Nesir cümlesini şiire aktardılar ve düzyazıdaki söz dizimini şiirlerde de görülmesi beş hececiler de çok rastlanan bir özelliktir
.
Beş hececiler şu sanatçılardan oluşmuştur:
Faruk Nafız Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç,
Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy ,
Orhan Seyfi Orhon

Necati Cumalı: Kişisel temaları , gündelik hayat ve dünya durumlarını işledi. Mecazsız, duru bir anlatımı vardır.
Eserleri: Şiir: Yağmurlu Deniz...Hikaye: Değişik Gözle , Makedonya 1900...
Roman : Susuz Yaz, Nalınlar...


Sait Faik Abasıyanık (1906-1954)

Hikâyeleri ile tanınır.Yazmanın kendisi için bir ihtiyaç olduğuna inanmıştır.
Gözlemci ve gerçekçi bir yazardır.Toplumu konu alan hikâyelerinde toplum sorunlarına değinmiştir.
Anlatımı samimidir.Kişileri yaşadıkları çevreye göre ele alır.Deniz, tabiat, yaşlı bir adam, bir boyacı çocuk, balıkçı kahvesi gibi unsurlar ve benzeri küçük ve ayrıntı sayılabilecek unsurlar onun hikâyelerinde sık sık görülür.Hikâyeleri yapmacıktan ve sanat kaygısından uzaktır.Zaman zaman argo sözlere de yer vermiştir.
Hikâyeleri: Semaver, Lüzumsuz Adam, Şahmerdan, Sarnıç, Havada Bulut, Kumpanya, Tüneldeki Çocuk, Alemdağda Var Bir Yılan


Falih Rıfkı Atay (1904-1971)

Gezi türündeki eserleriyle tanınır.İnceleme, makale, anı ve fıkra türlerinde eserler vermiştir.
Atatürk’ün yakınında bulunmuş ve onunla ilgili anıları ile şöhret sağlamıştır.Nesir dilinin gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Eserleri: Ateş ve Güneş, Zeytin Dağı, Deniz Aşırı, Tuna Kıyıları, Bizim Akdeniz, Çankaya...


Peyami Safa (1889-1961)

Roman, hikâye, makale, fıkra türünde eserleri vardır.1918’de çıkardığı “Yirminci Asır” adlı gazete ve bu gazetede çıkan “Asrın Hikâyeleri” ile tanındı. Romanlarıyla üne kavuşmuştur.
Sanat değeri olan eserlerinde Peyami Safa adını; para kazanmak amacıyla yazdığı eserlerinde “Server Bedi” takma adını kullanmıştır.Romanlarında psikolojik tahlillere önem verir.
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda kendi hayatının bir bölümünü kahramanın hayatı gibi anlatmıştır.
Çeşitli gazetelerde yayımlanan makale ve fıkraları “Objektif” adı altında seri hâlinde yayımlandı.
Romanları: Sözde Kızlar, Mahşer, Canan, Fatih-Harbiye, Matmazel Noralya’nın Koltuğu, Biz İnsanlar, Yalnızız, Şimşek, Bir Akşamdı, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Bir Tereddüdün Romanı, Cumbadan Rumbaya, (Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü, Bektaşiler Arasında Bir Genç Kızın Hatırası, Bodrumda Kalanlar, Altın Kupa, Bıçağı Sapla, Al Kanlar İçinde, Attila (tarihi roman),
Hikâyeleri: Küçük Alp’in Yıldızı ve Bir Varmış Bir Yokmuş (çocuk hikâyeleri)


Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı) (1886-1963)

Üç yıllığına sürgüne gönderildiği Bodrum’a yerleşmiş ve kendisine Bodrum’un antik çağdaki ismi olan “Halikarnas” adını almıştır.Denize sonsuz bir hayranlıkla bağlıdır.
Eserlerinde Ege’yi, Akdeniz’i, buralardaki hayatı, balıkçılarını, gemicilerini, süngercilerini konu edinmiştir.Zengin denizci sözlüğünden yararlanmıştır.Roman ve hikâyelerinde teknik ve üslûp başarılı değildir.
Eserleri: Aganta Burina Burinata, Mavi Sürgün, Merhaba Akdeniz, Ege’nin Dibi, Yaşasın Deniz..


Nurullah Ataç (1898-1957)

Eleştiri ve deneme türünün yerleşmesinde etkili olmuştur. Daha çok eleştiri yazmıştır.
Türkçenin özleşmesinde de katkıları ve desteği olmuştur.Arı bir dil kullanmıştır.
Fransızcadan çeviriler yapmıştır.Devrik cümlelerin yerleşmesi için de uğraşmıştır.
Eserleri: Günlerin Getirdiği, Karalama Defteri, Günce, Söz Arasında, Diyelim...

1940’tan Sonraki Türk Edebiyatında Roman ve Hikayede Sosyal (toplumsal)Gerçekçiler:
Bu akım ; bir meseleyi, bir derdi ortaya koyarak, topluma faydalı olmak istiyordu. İlk ürünleri, Anadolu köy romancılığıdır. Konuları: işçi-ırgat hayatı,sınıf çatışmaları,grev-lokavt gibi durumlar, toprak-su kavgaları...
Önemli Temsilcileri:

Kemal Tahir: Konularını cezaevi yaşantılarından , Kurtuluş Savaşı’ndan, eşkıya menkıbelerinden aldı. Gerçek bir Anadolu romanı oluşturdu.
Eserleri: Roman:Yorgun Savaşçı,Devlet Ana ...

Orhan Kemal: Hayatına girmiş yüzlerce kişinin kader ve direnişlerini yazdı. Sürükleyicilik,tabiilik, gerçeklik eserlerinin özelliğidir.
Eserleri :Roman: Murtaza, Hanımın Çiftliği...Tiyatro:72.Koğuş...

Yaşar Kemal: Genellikle Çukurova insanının hayat savaşlarını şiirli bir dille yazdı. Tezli romanı savunur. Folklor unsurları ve güçlü doğa tasvirleri görülür.
Eserleri: Roman:İnce Memet, Yer Demir Gök Bakır, Teneke...

1940’tan Sonraki Türk Edebiyatında Bağımsız Yazarlar:

Halikarnas Balıkçısı(Cevdet Şakir Kabaağaçlı): Konularını daima Ege ve Akdeniz kıyılarından çıkardı.; balıkçıları, sünger avcilarını...işledi.
Eserleri: Hikaye: Merhaba Akdeniz...Roman eniz Gurbetçileri..
Haldun Taner: Gücünü gözlem, mizah ve yergiden alan hikayeleriyle tanındı. Epik tiyatro türünde eserler verdi. Eserleri: Hikaye: Şişhane’ye Yağmur yağıyordu, On İkiye Bir Var...Tiyatro:Keşanlı Ali Destanı, Sersem Kocanın Kurnaz Kocası...

Tarık Buğra: Tek adamın dengesiz, bazen alaycı, bazen acılı tedirginliğini ele alır.
Eserleri:Roman:Küçük Ağa , İbişin Rüyası...


1940’tan Sonraki Türk Edebiyatında Bağımsız Yazarlar:

Samet Ağaoğlu, Oktay Akbal, Selim İleri , Cengiz Dağcı, Füruzan, Orhan Pamuk.

Ömer Seyfettin (1884-1920)

Son devir Türk hikâyeciliğinin en önemli isimlerindendir.Yeni Lisan hareketinin savunucularındandır.Amacı millî şuuru kuvvetlendirmek, toplum hayatındaki aksak yönleri ortaya çıkarmaktır.Konularını gerçek hayattan alır. Bu sebeple hikâyeleri realist özellik taşır. Konuları genellikle tarihî olaylar, çocukluk hatıraları ve yaşanan günlük olaylardır. Aşk konusunu da bu hikâyelerinde işler.
Kahramanlık, hikâyelerinin önemli konularındandır.Bazı eserlerinde sosyal hayattaki gülünç özellikleri karikatürize eder.Türklerin Balkanlar’da uğradıkları zulümleri de konu edinmiştir.Dili oldukça sadedir ve yalındır.Kurguları oldukça başarılıdır.
Hikâyeleri: Eshab-ı Kehf’imiz, Harem, Efruz Bey, Yalnız Efe, Yüksek Ökçeler, Gizli Mabet, Beyaz Lâle, Bomba, Bahar ve Kelebekler,

Ziya Gökalp (1876-1924)

Türkçülük cereyanını bir sisteme bağlayan fikir adamı ve bu sistemi eserlerinde işleyen bir sanatçıdır.Türk milletinin din, dil, ahlâk, edebiyat yönünden aynı kültürle yetişmiş kişilerden oluştuğuna inanan Gökalp, eserleriyle Türk milliyetçiliğinin sınırlarını belirlemiş, millî edebiyatın da fikir yönüyle temellerini oluşturmuştur. Onun Türkçülük anlayışı, dil, edebiyat, din, iktisat, güzel sanatlar ve siyaset alanlarını kapsar. Turancılık ideolojisini de savunmuştur.
Edebiyatı, bu fikirlerini yaymak için bir araç olarak kullanmıştır. Sanat yapma kaygısı yoktur.
Şiir ve nesir alanında eserleri vardır. Destan, masal ve makaleler de yazmıştır. Dile önem vermiştir. Eserlerini sade bir dille yazmıştır. Türk dilinin gelişmesi yolunda çaba harcamıştır. Türkçe karşılıkları olan Arapça ve Farsça kelimelerin atılmasından, Türkçeleşmiş kelimelerin de artık Türkçe sayılmasından yanadır. Ona göre millî vezin hece veznidir.
Şiirleri: Kızıl Elma, Altın Işık, Yeni Hayat
Fikrî Eserleri: Türk Medeniyeti Tarihi, Türk Töresi, Türkçülüğün Esasları, Türkleşmek-Muasırlaşmak-İslâmlaşmak, Malta Mektupları.


Mehmet Emin Yurdakul (1869-1944)

Halkçılık ve milliyetçilik düşüncesini şiirlerinde işlemiştir. Şahsî duygulara ve tabiata pek rastlanmaz.Şiirleri sosyal faydaya yöneliktir ve didaktiktir. Bu yüzden bir kuruluk göze çarpar.
Hece veznini ve batı edebiyatı nazım şekillerini kullanmıştır.Dilinin tamamen sade olduğu söylenemez.
Şiirleri: Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Tan Sesleri, Ordunun Destanı, Turana Doğru.


Reşat Nuri Güntekin (1889-1956)

Millî edebiyat akımından etkilenen sanatçılardandır. Şöhretini Çalıkuşu romanıyla kazanmıştır.
Birçok eserinde Anadolu’yu, Anadolu hayatını ve insanını, batıl inançları, yanlış batılılaşmayı, insanımızın bilime ve eğitime ihtiyacını işlemiştir. Mizah öğesine de yer vermiştir.
Romanlarında güçlü gözlemciliğine dayanan bir realizm ve canlı bir üslûp vardır. psikolojik tahlillerde de başarılıdır.Eserlerinde konuşma dili hâkimdirRoman, hikâye, tiyatro ve gezi yazısı türünde eserleri vardır.Romanları: Çalıkuşu, Gizli El, Dudaktan Kalbe, Acımak, Eski Hasatalık, Akşam Güneşi, Yaprak Dökümü , Damga, Miskinler Tekkesi Hikâyeleri: Eski Ahbap, Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar, Boyunduruk Gezi Yazıları: Anadolu Notları Tiyatroları: Yaprak Dökümü, Eski Rüya, Hançer, Balıkesir Muhasebecisi, Eski Borç, Gözdağı


Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1899-1974)

Fecr-i Âtî’de iken ferdiyetçi sanat anlayışını benimseyen sanatçı, daha sonra millî edebiyat cereyanına katıldı.İlk eserlerinde mistik bir hava vardır.1916’dan sonra ülke gerçeklerini ve millî duyguları işleyen hikâyeler yazmıştır.Roman, hikâye, deneme, mensur şiir, makale ve anı türünde eserleri vardır.
Romanlarında Türk halkının yaşayışı ve problemleri başlıca konudur.Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar olan dönemde Türk halkının yaşadığı gelişme ve değişmeleri işlemiştir.Aydınlarla halk arasındaki zıtlıkları da konu edinmiştir.Eserlerinde sağlam bir gözlemcilik ve ona dayanan bir realizm vardır. Eserleri teknik bakımdan sağlamdır. Karakterleri başarıyla canlandırmıştır. Titiz bir üslûpçudur.Hikâyeleri: Bir Serencam, Rahmet, Millî Savaş Hikâyeleri Romanları: Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, yaban, Ankara, Bir Sürgün, Panorama...
Diğer eserleri: Erenlerin Bağından, Zorakî Diplomat, Anamın Kitabı, vatan Yolunda...

Halide Edip Adıvar (1884-1964)

Ünlü, Sultanahmet mitingi ile halkı coşturmuş ve bizzat millî mücadelenin içinde yer almıştır. Romanlarındaki belli başlı konular, Kurtuluş Savaşı, çocukluk hatıraları ve aşktır. Kahramanlarını daha çok kadınlar arasından seçen sanatçı, karakter bulmakta başarılıdır. Kadınlara da üstün özellikleri vermiştir.
Gözlem, tasvir ve tahlillerde başarılıdır.Sosyal çevreye önem verir.Dili kullanmada başarılı değildir. Dağınık, düzensiz bir üslûbu vardır.Eserleri: Handan, Son Eseri, Ateşten Gömlek, Vurun kahpeye, Zeyno’nun Oğlu, Sinekli Bakkal, Tatarcık, Mor Salkımlı Ev, Dağa Çıkan Kurt, Harap Mabetler



Gölgen misali yanındayım!Msn Thunder

Benzer Konular

17 Ekim 2017 / Misafir Cevaplanmış
13 Kasım 2013 / Misafir Soru-Cevap
2 Ocak 2014 / Trabithia Soru-Cevap