Arama

Beş Hececiler (Hecenin Beş Şairi)

Güncelleme: 11 Haziran 2012 Gösterim: 31.727 Cevap: 5
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Temmuz 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Beş Hececiler - Hecenin Beş Şairi
"HECECİLER" adıyla anılan, Hecenin Beş Şairi;
  • Orhan Seyfi (Orhon) 1890-1972
  • Halit Fahri (Ozansoy) 1891-1971
  • Enis Behiç (Koryürek) 1891-1949
  • Yusuf Ziya (Ortaç) 1895-1967
  • Faruk Nafiz (Çamlıbel)1898-1973
İkinci meşrutiyet dönemindeki Milliyetçilik ve Türk halkını bir araya toplama sürecinde ortaya çıkmış; yurt sevgisini dile getiren hece ölçüsüyle şiirler yazmışlardır.
"Konuşulan güzel Türkçe'yi yazı diline geçirerek yeni ve büyük davayı kazanan ve kazandıranlar"
Sponsorlu Bağlantılar
olarak nitelendirilen Hececiler; Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin'lerin başlattıkları "Yeni Lisan" anlayışının etkisiyle, Osmanlıca'dan arınan bir dille şiir yazamaya yöneldiler. Ulus/Ulusçuluk bilincini sürekli ön planda tutmuşlardır. Beş Hececiler Hareketi, aruzla yazanlara bir tepkiydi, biçimde ve içerikte sadeliği getirdi. Bu işlevlerinden öte, bir rejimin sorunlarını da tartışmaya yönelmişlerdir.
İkinci Meşrutiyet'ten (1908) sonra Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin'in öncülüğünde filizlenen Yeni lisan ve Milli edebiyat akımını benimseyerek, şiirlerini here vezniyle de yazmış beş şairin genel adı.­
Beş Hececiler (veya: Hecenin Beş Şairi) doğum yılları sırasıyla Orhan Seyfi Or­hon (1890), Enis Behiç Koryürek (1891), Halit Fahri Ozansoy (1891), Yusuf Ziya Ortaç (1895) ve Faruk Naliz Çam1ıbel (1898)'dir. Bu sayının Ziya Gökalp, Meh­met Emin Yurdakul; İbrahim Alaettin Gövsa, Şükufe Nihal ve Halide Nusret Zorlutuna'nın da eklenmesiyle on'a çı­karıldığı da olur.
Sayılarını çoğaltalım çoğaltmayalım, Hececiler adlandırmasının, XX. yüzyılın ilk yirmi beş yılı şiirimizde hece veznini kullanan bütün şairleri değil de, bir sü­re, bir arada, milli bir dil ve edebiyat davasını benimsemiş beş şaire alem olduğu unutulmamalıdır. Yoksa, Serveti­fünun şiirinin aruzu karşısına hece, şu­urlu olarak, çok daha önce çıkarılmış (Mehmed Emin Yurdakul, Türkçe şiirler, 1899), daha sonra da Mütareke yılların­da Ali Mümtaz Arolat, Ahmet Kutsi Te­cer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl Kısakürek ve başka şairler sadece hece­yi kullanmışlardır.
Beş Hececiler şairliğe Balkan Savaşı yıl­larında, üslup bakımından da Servetifü­nuncular'ın etkisinde aruzla başlamış, bu alanda ilk şiirler! Hıyaban (Orhan Seyfi, 1910), Rübab (Halit Fahri, 1912), Şehbal (Enis Behiç, 1912), Peylim-ı edebi (Faruk Nafiz, 1913) ve Kehkeşan (Yusuf Ziya, 1914) dergilerinde çıkmıştı. On sekiz­ yirmi yaşlarında bu beş genci hece ile yazmaya teşvik edenler, Milli edebiyat davasını henüz Selanik'te bulundukları yıllarda (Genç kalemler dergisi, 1911) başlatan Ziya Gökalp ile Ömer Seyfettin oldu: 1914 Mart'ında İstanbul'da, zaman­la bir ilim ve edebiyat akademisi haline getirilmek gayesiyle bir Bilgi Derneği kurulmuştu. Balkan Savaşı'nda (1912) İstanbul'a gelen Ziya Göka1p de bu der­nekte çalışıyordu. Beş Hececiler'den Yu­suf Ziya, Enis Behiç'le Bilgi Derneği'n­de, Ziya Gökalp'ın verdiği bir konferansta tanıştı:
Ziya Gökalp'ın hece vezni ve İstanbul lehçesi konferansını beraber dinledik, beraber inandık ve Dernek'ten beraber çıktık. İlk adımda iki eski dosttuk onunla... İki hafta sonra Enis, Bilgi Derne­ği'ne, elinde ilk here şiiriyle geldi. Bu, dört dörtlük orijinal bir manzumeydi. Adı: Hodmin (Yusuf Ziya ORTAÇ, Portreler, 1960 s. 129-132). Hece ile ilk şiirinin nasıl yazıldığı üzerine Enis Behiç’in 26 Ekim 1934’te verdiği bilgiler, Yusuf Ziya Ortaç’ın söylediklerinden biraz farklı ise de, esas bakımından hemen hemen aynıdır. Buna göre Balkan Savaşı sırasında Edirne’nin düşmandan geri alınması üzerine ey meriç şiirini yazan Enis Behiç, bu şiiri haftalık halka doğru gazetesinde bastırmak istemiş, gittiği gazete idarehanesinde Ziya Gökalp’le tanışmıştır. Enis Behiç, heceyle ilk şiiri Hodbini, Ziya Gökalp’in bu ilk karşılaşmalarında kendisine yaptığı karşılaşmalar ve telkinler üzerine yazdı, çok beğenildi. Bunun üzerine artık hep hece vezninde, hep temiz konuşma Türkçe’siyle şiirlerim, birbiri ardınca doğru. Ve böylece, işte bu güne değin, 22 yıldır hep o yolda, Gökalp’in bana gösterdiği yolda yürüyerek, iyi kötü, az-çok, bu günkü gençlerin hep bildikleri şiirlerimi yazdım. Demek oluyor ki, benim şairliğimde Gökalp’in irşadının büyük tesiri olmuştur.
Ömer Seyfettin Balkan Savaşında tekrar ayrıldığı orduya dönmüş Yanya kuşatmasında Yunanlılara esir düşüp bir yıl sonra da İstanbul’a gelince de (1913) askerliği bu defa temenni bırakarak, Kabataş Erkek Lisesine edebiyat öğretmeni olmuştu. Ömer Seyfettin’in İstanbul’a yerleşmesi, öğretmenlikleri dolayısıyla, önce Halit Fahri Ozansoy’la tanışmasına, sonra başka gençlerle de tanıştıkça Selanik ve Rumeli yıllarından gelme dil ve edebiyat görüşlerini çevresine yay­ılmasına zemin hazırladı. Halit Fahri Ozansoy'un hatıralarından öğrendiğimize göre (Edebiyatçı!ar geçiyor, 1967, sf. 305 v.d.) güzel bir bahar günü Ömer Seyfet­tin, Orhan Seyfi ve Halit Fahri, Gülhane Parkı'nda edebiyattan konuşurlarken Ömer Seyfettin, onlardan şiirde konuş­ma dilinin sadeliğine ve Hece veznine dönmelerini istedi. "Çünkü biz henüz, şiirde ne aruza veda etmiş, ne de tam manasıyla açık ve sade Türkçe'nin kay­nağından su içmiştik diyor Halit Fahri. Ben Rübab mecmuasında Mabed-i esrar’lar yazıyordum, Seyfi de aruzdaki en gü­zel eserlerinden biri olan Fırtına ve kar'ıyeni yazmış bulunuyordu.
Nihad Sami Banarlı, Fırtına ve Kar'ın 1916 da yazıldığını belirtiyor (Orhan Seyfi Orhon'dan Şiirler, 1970, sf. XVII), buna göre parktaki o görüşme, 1916 yılında veya o tarihten biraz önce yapılmış ol­malıdır. Orhan Seyfi'nin, Nihad Sami Banarlı'nın deyişiyle bu sefer hem Türkçe'nin, hem de hecenin bir zaferi olan ikinci şiir kitabı Peri kızı ile çoban hikayesi 1919 da basıldı.
Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Mehmed Fuad Köprülü tarafından çıkarılan, haf­talık Yeni mecmua'nın ilk döneminde (sayı 1 - 66, Temmuz 1917 - Ekim 1918) Beş Hececiler'den yalnız Orhan Seyfi ile Halit Fahri'nin şiirleri görülüyor. Fa­ruk Nafiz'in onlara katılması, derginin 34. sayısından (7 Mart 1918) başlar.
Yeni mecmua, hükümet Mondros Müta­rekesi'nin hazırlığında iken, yayımına 66. sayıda (Ekim 1918) uzun bir süre için ara verince, Yusuf Ziya Ortaç, Şair (15 sayı, 12 Aralık 1918 - 20 Mart 1919) ve Halit Fahri Ozansoy Nedim (18 sayı, Ocak - Mayıs 1919) dergilerini çıkardı­lar. Üç beş ay dolmadan da İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali üzerine büs­bütün dağılan edebiyat okuyucularının eksilmesi üzerine» kapattılar.
Ülkü birliği açısından Beş Hececiler ara­sında birtakım bölünmeler, tutarsızlıklar; daha o tarihlerde görülmeye başlamıştı. Şair dergisinin 8. sayısında (30 Ocak 1919). Aruz'dan heceye, heceden aruza başlıklı .hafta Musahabesi’nde Yusuf Ziya Ortaç, durumu şöyle açıklı­yor: Halit Fahri Bey, birkaç ay evvel, heceye yeni biat ettiği zaman, bütün mühtedilere has bir hararetle bu vezni müdafaa için nasıl makaleler yazdıysa, bugün de heceden aruza tekrar ihtida et­mesi üzerine, yine aynı şiddetle eski vez­ni müdafaa ediyor...
Vezinden vezne bir adımda geçilemez. Yoksa Halit Fahri Bey gibi fırka siya­setlerine kapılarak, bir sene evvel Yeni mecmua müdürü Talat Bey'in hece vez­nine biat ettikten sonra, aradan kısa bir zaman geçince tekrar zamanın tahavvü­latına uyarak, Sabah gazetesi sermuhar­riri Ali Kemal Bey'in aruz veznine dön­mekle hiç bir şey yapılamaz...
Yusuf Ziya Ortaç'ın bu sert çıkışmaları­na sebep olan, Halit Fahri Ozansoy'un ilk yazısı, Şiire karışmayın! başlığı altında ve Münekkitler pişdarı Ömer Seyfettin Bey'e bir mektup olarak, Nedim'de çık­mış (sayı 2, 23 Ocak 1919), gene o der­gide peş peşe Halit Fahri Ozansoy'un, Faruk Nafiz Çamlıbel'in v,b. aruz şiir­leri yayımlanmıştı. Bu durumda, çıktık­ları müddetçe Şair'de Yusuf Ziya hece­nin, Nedim'de ise Halit Fahri aruzun sa­vunmasını yaptılar.
Gene aynı yılda, keza haftalık, Büyük mecmua çıkmaya başlamıştı (ilk sayı: 6 Mart 1919), Nedim dergisine aruz şiir­leri veren Faruk Nafiz, Büyük mecmua'­ya hece şiirleri yazıyor, Yusuf Ziya ise Büyük mecmua'da hece şairliğinde sebat ediyordu. Yusuf Ziya ile Faruk Nafiz'e, 7. sayıdan başlayarak hece şiirleriyle Or­han Seyfi'nin de katılması, Büyük mec­mua'da hece şiiri davasının yeniden kuv­vetleneceği fikrini uyandırmıştı. Ne var ki, Büyük mecmua, 1920 başlarında (ga­liba 18. sayıda) kapandı. Beş Hececiler'­den üçü (Halit Fahri, Orhan Seyfi, Faruk Nafiz) bu defa Yarın dergisine (1921­1922) şiirler verdiler. Çıkışı 1923 - 1928 arası Milli mecmua'da ise, Beş Hececiler'i izleyen yeni Hececiler (Halide Nus­ret, Necmeddin Halil, Ahmet Kutsi, Ne­eip Fazıl, Ömer Bedreddin, Ali Mümtaz v.b.) yer aldılar. Beş Hececiler'den yalnız Faruk Nafiz, Mitli mecmua'da birkaç aruz şiiriyle göründü.
Cumhuriyet döneminin çoğalan dergileri arasında (Hayat, Güneş, Aydabir, Çınar­altı, Varlık v.b.) Beş Hececiler zaman za­man dağıldılar, ara sıra birleştiler. Ama gerek ayrıyken, gerekse bir dergide bir­leştiklerinde aruz-hece farkı gözetmeksi­zin her iki vezinde de yazdılar.
Bir zamanlar Milli edebiyat, Milli vezin, Milli dil davası çevresinde birleşmiş bu ,şairler, heceye bütün sanat hayatları bo­yunca bağlanmadılarsa da, ona, kullan­dıkları dille daha ahenkli, daha kıvrak bir biçim verdiler. Hece şiiri, vezinle büyumedi, dille güzelleşti. Mehmed Yurdakul'daki kuruluktan, donulduktan kurtularak tabii, lirik, etkili, zarif görü­nüşlere büründü. İşlenen konuya göre heybetli-gür bir ses, kıvrak-esnek, ince bir güzellik kazandı.
Ömer Seyfettin, Genç Kalemler'in ilk sa­yısındaki, imzasız Yeni lisan makalesin­de (1911), Serveti fünuncular'ın konuşma diliyle yazı dilini, yani tabii dil ile suni dili birleştirmek yerine, kilometrelerce birbirlerinden ayırdıklarını söylemiş, on­ların öyle mısralarına, öyle cümlelerine tesadüf olunur ki, içinde hiç Türkçe yok­tur» demişti. Eski lisanın fenalıkların­dan hiç birini değiştirmemişler; yalnız naatleri, kasideleri, terkib ve terei-i bend­leri, muhammesleri, murabbaları, gazel­leri, kıtaları bırakıp, yerine sahte sone'­lerden müteşekkil, tatsız ve eskilerden daha manasız, çalma bir salon edebiyatı vücuda getirmişlerdir... demişti.
Ömer Seyrettin, gerçi, yeni bir düzeni kabul ettirmek isteyen her dava adamı gibi, Servetifünun şairlerine karşı eni­konu haksız konuşuyor, onların getirdik­leri yenilikleri toptan bilmezden geliyor­du; fakat gene de, Ali Canib Yöntem'in de belirttiği gibi (Hecenin Beş Şairi, ' 1956, sf. 9) .konuşulan güzel Türkçe'yi' yazı diline geçirerek yeni ve büyük da­vayı kazanan ve kazandıranlar, Ömer Seyfettin'in hikayeleri yanı sıra, şiirle­riyle Beş Hececiler oldular. Muhakkak bu kazanılan dava o kadar büyüktür ki, yazı dilini konuşma dilinden ayrı tutan yapı, bu sayede tamamen demode olmuş, şiir dünyamız da yeni bir zevk meydana çıkmıştır.
Ali Canib Yöntem'in işaret ettiği bu yeni zevk ile Beş Hececiler, ferdi du­yarlıkları, eski korsan hikayelerini, yurt köşelerini, Anadolu gerçeklerini şiire ge­çirdiler; yerli-milli bir sanat ve tarih mo­tifleri, yaşanan hayat dilimleriyle örülü bir memleket edebiyatı yaratmaya da Yöneldiler.
Beş Hececiler, çoğunlukla, hecenin on birli, on dörtlü kalıplarını kullandılar. He­ce'nin bazı duraklarında değişiklik yap­tıkları, on bir heceli vezni 7+4 olarak da böldükleri ve Servetifünuncular'ın bir tek manzumede türlü arılı kalıplarını kullanmak usulünü hece kalıplarına uy­guladıkları da oldu (Enis Behiç); hece ile serbest müstezatlar da denediler (Ha­lit Fahri). Mısra kümelendirmelerinde dörtlük esasına bağlı kalmadılar, yeni yeni biçimler aradılar; bir olay, bir hi­kaye anlatabilmek için beyit beyit kafiyeli, uzun şiirler de yazdılar. (Faruk Nafiz: Han Duvarları vb.). Nesir cümlesini şiire aktardılar: daha önce Tevfik Fikret’te görülen Nazmın Nesre benzemesi, nesirdeki söz diziminin şiirlerde de görülmesi, beş hececilerde çok rastlanılan bir özelliktir: cümlelerin yarım bırakıldığı, birkaç mısra devam ettiği, mısra ortasında sona erdiği oldu.
Hece şiirlerini akından akına (Yusuf Ziya, 1916), dinle neyden (Faruk Nafiz 1919), bulutlara yakın (Halit Fahri 1920), Gönülden sesler (Orhan Seyfi 1922), Miras (Ensi Behiç 1927), gibi kitaplarda toplamış Beş Hececiler, bu vezni tiyatro eserlerinde de kullandılar.
1934 tarihli kanunla aldıkları soyadlarını bile, böyle bir milli şevk ve inancın dolaylı ifadelerinden biri diye düşünebiliriz.

Son düzenleyen Blue Blood; 26 Temmuz 2007 23:38
DrAm3vLH - avatarı
DrAm3vLH
Ziyaretçi
27 Temmuz 2007       Mesaj #2
DrAm3vLH - avatarı
Ziyaretçi
Beş Hececiler
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Beş Hececiler, Faruk Nafiz Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy ve Orhan Seyfi Orhon tarafından geliştirilen [cumhuriyet] dönemi şiir akımıdır.
Hecenin beş şairi adıyla da anılan bu sanatçılar milli edebiyat akımından etkilenmiş ve şiirlerinde hece veznini kullanmışlardır. Beş hececiler şiire birinci dünya savaşı ve milli mücadele döneminde başlamışlardır. Beş hececiler ilk şiirlerinde aruz veznini kullanmışlarsa da sonradan heceye geçmişlerdir.
Şiirde sade ve özentisiz olmayı ve süsten uzak olmayı tercih etmişlerdir. Şiirde memleket sevgisi, yurdun güzellikleri, kahramanlıklar ve yiğitlik gibi temaları işlemişlerdir. Mısra kümelerinde dörtlük esasına bağlı kalmayıp, yeni yeni biçimler aramışlardır. Nesir cümlesini şiire aktarmış ve düzyazıdaki söz dizimini şiirlere de yansıtmışlardır.
Hece vezni ile serbest müstezat yazmayı da denemişlerdir.
yüksel2 - avatarı
yüksel2
Ziyaretçi
14 Ekim 2007       Mesaj #3
yüksel2 - avatarı
Ziyaretçi
HECENİN BEŞ ŞAİRİ:
19.yy. ın sonunda M.Emin Yurdakul (1869-1944) ile başlayan Rıza Tevfik Bölükbaşı (1869-1949) ve Genç Kalemlerle devam eden, hece vezniyle şiir yazma anlayışını benimseyen beş şair,Türk edebiyatında Beş Hececiler olarak adlandırılır.Ziya Gökalp’in sistemleştirdiği Türkçülük anlayışı doğrultusunda, 1.Dünya savaşı yıllarında aruz ölçüsünü bırakarak,hece ölçüsüyle şiirler yazmaya başlarlar.Bu şairler :
Orhan Seyfi (Orhon) 1890-1972
Halit Fahri (Ozansoy) 1891-1971
Enis Behiç (Koryürek) 1891-1949
Yusuf Ziya (Ortaç) 1895-1967
Faruk Nafiz (Çamlıbel)1898-1973

Hece ile şiir söyleme,Tanzimat döneminde Namık Kemal ve Ziya Paşa arasında tartışma konusu olmuş, onlar birkaç şiir yazmanın dışında ve yeni şiirin gelişimindeki önemli bir isim olan R:Mahmut Ekrem’in birkaç şiiri dışında, M.Emin Yurdakul’a gelinceye kadar aydın şairlerin gündeminde hece vezni olmamıştır. Genç Kalemler hareketine kadar birkaç şairin özel çabasından öteye gidemeyen, sade dil ve hece ile şiir söylemek,Balkan Savaşları(1912) ve 1. Dünya savaşı(1914-1918) yıllarında genç kesimlerce benimsenmiştir.

Böylesi savaş dönemlerinde destan tarzı şiir söyleme yeniden canlanır.Kahramanlık (hamasi) konular işlenir. Bu tarz yazma özellikle Atatürk dönemi denilen 1923 ila 1940 arası ilk devirde de etkili olmuştur

Yeni lisan hareketinin şiirde en başarılı örneklerini Hecenin Beş şairi vermiştir.

TEMSİLCİLERİNİ ESRLERİ:
Orhan Seyfi (Orhon) 1890-1972
Türk masal ve destanlarının İstanbul Türkçesiyle en güzel şiirlerini yazmıştır.
YAPITLARI

Fırtına ve Kar (1919)
Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi (1919)
Gönülden Sesler (1922)
O Beyaz Bir Kuştu (1941)
Kervan (1964)
İşte Sevdiğim Dünya (1965)
Şiirler (1970, seçilmiş şiirler)

ŞİİRLERİ

Anadolu Toprağı
Annemle Hasbıhal
Diyorlar
Gönlüm
Maniler
O Beyaz Bir Kuştu
Vasiyet
Vedâ

ŞİİRLERİNDEN BİRİ:VEDÂHani, o bırakıp giderken seniBu öksüz tavrını takmayacaktın?Alnına koyarken vedâ busemi,Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?Hani, ey gözlerim bu son vedâda,Yolunu kaybeden yolcunun dağda,Birini çağırmak için imdadaYaktığı ateşi yakmayacaktın?Gelse de en acı sözler dilime,Uçacak sanırım birkaç kelime...Bir alev halinde düştün elime,Hani, ey gözyaşım akmayacaktın? O.S. ORHON

Halit Fahri (Ozansoy) 1891-1971

Kişisel duygularını romantik bir dille anlatmış,aşk ölüm,gurbet,yalnızlık tabiat konularında örneklerinin engüzel şiir ve piyeslerini yazmıştır
YAPITLARI

Ru'ya (1912)
Cenk Duyguları (1917)
Efsaneler (1919)
Bulutlara Yakın (1920)
Zakkum (1920)
Gülistanlar ve Harabeler (1922)
Paravan (1929)
Balkonda Saatler (1931)
Sulara Dalan Gözler (1936)
Hep Onun İçin (1962)
Sonsuz Gecelerin Ötesinde (1964)


ŞİİRLERİ

Balkonda Saatler
Dedikodu
Denizde Ay


ÇOCUK ŞİİRLERİ

Kedim
ŞİİRLERİNDEN BİRİ:DENİZDE AYİndi solgun ve ılıkAy ışığı denizeBal rengi bir tatlılıkÇöktü gözlerinize.Baktınız uzun uzunBu sulara baktınız,Sulara ruhunuzunTadını bıraktınız!Bu tatla aydınlanan enginlere aktınız! H.F.OZANSOY

Enis Behiç (Koryürek) 1891-1949

Hecede durak oyunları yaparak,klasik müziğin imkanlarını hece ile yazdığı şiirlerde de kullanarak hece ile aruzu birbirine yakınlaştırır. Milli heyacanla dolu epik şiirler ve tasavvufla ilgili Varidat-ı Süleyman(1949) adlı eseri yazmıştır.
YAPITLARI

Miras (1927)
Varidat-ı Süleyman (1949)
Miras ve Güneşin Ölümü (1951, toplu şiirler, ölümünden sonra)

ŞİİRLERİ

Gemiciler
Hatıra
Ömür
ŞİİRLERİNDEN BİRİ:GEMİCİLERBiz dalgalar, fırtınalar kahramanı yiğitleriz.Ufuklardan ufuklara haber sorar, gezeriz.Güneşlerde uyuklayan yamaçları,Kalbi durgun tarlaları bıraktık.Gölge veren ağaçlarıSevmiyoruz biz artık.Sevgilimiz,Ey deniz!İşte biz;NihayetsizMavilikler yolcusu!Ruhumuzun kardeşidirGüneşlerde parlayan bu yeşil su.Bayrağımız yeşil sular ateşidir.Biz bayrağın fedaisi sayısız Türk genciyiz.Biz hilale şan arayan korku bilmez gemiciyiz.Ey vatandan müjdelerle bize kadar gelen rüzgâr!O sarışın sahillerde kara gözlü genç kızlar,Yaz gecesi mehtap ile konuşurken,Doğru söyle, sordular mı bizleri?..Nasıl cevap verdiği göktenGemimizin rehberi,O vefakârYıldızlar?..Poyraz var;Yelken dolar.Gemi sanki kanatlı!Enginlerde pembe güneşGülümserken bu yolculuk ne tatlı!Çal sazını kalenderce yiğit kardeş!Nağmelerin yorulmayan dalgalardan bahtiyar.Gönderelim bu ahengi o sevgili yurda kadar... E.B.KORYÜREK
Yusuf Ziya (Ortaç) 1895-1967
Heceyle trajedi yazmış. Vatan ve kahramanlık konulu şiirleri ve tiyatroları da vardır.
YAPITLARI

Akından Akına (1916)
Cenk Ufukları (1917)
Âşıklar Yolu (1919)
Yanardağ (1928)
Bir Selvi Gölgesi (1938)
Kuş Cıvıltıları (1938, çocuk şiirleri)
Bir Rüzgâr Esti (1962)

ŞİİRLERİ

Anahtar
Koşma
ŞİİRLERİNDEN BİRİ:KOŞMABir daha o fırsat geçer mi ele?Dün gördüm, bugün de göresim geldi!Gülüşü o kadar hoştu ki hele,Lebinden koncalar düresim geldi!Hem küçük, hem güzel, hem de utangaçtı,Gözleri gözümden daima kaçtı,Saçları ne güzel, ne ipek saçtı,Öpüp okşayarak öresim geldi!Yüzü benziyordu bahar ayına,Kaşları can yakan aşkın yayına,Hasretle kapanıp hâk-i pâyına,Yüzümü, gözümü süresim geldi!Y.Z.ORTAÇ

Faruk Nafiz (Çamlıbel)1898-1973
Yukarıdakilere göre şairliği en güçlü olan kişidir. Pek çoğu dillerde dolaşan şiirlerinden bestelenenleri de vardır.



Şiir kitapları [değiştir]Şarkın Sultanları (1918)
Gönülden Gönüle (1919)
Dinle Neyden (1919)
Çoban Çeşmesi (1926)
Suda Halkalar (1928)
Bir Ömür böyle geçti (1933)
Elimle Seçtiklerim (1934)
Akarsu (1936)
Tatlı Sert (Mizahi şiirler, 1938)
Akıncı Türküleri (1938)
Heyecan ve Sükun (1959)
Zindan Duvarları (1967)
Han Duvarları (1969)

Tiyatro oyunları [değiştir]Canavar (1925)Kalın yazı
Akın (1932)
Özyurt (1932)
Kahraman (1933)
Yayla Kartalı (1945)
İlk Göz Ağrısı ok(1946)

Mektep temsilleri [değiştir]Bir Demette Beş Çiçek (1933)
Yangın (1933)

Roman [değiştir]Yıldız Yağmuru (1936)
Ayşe'nin Doktoru (1949)


ŞİİRLERİNDEN BİRİ:

HAN DUVARLARI -Osmanzade Hamdi Bey'e- Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı, Bir dakika araba yerinde durakladı. Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar, Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar... Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya, Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya. İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık! Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık, Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı... Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları, Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler, Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler... Ellerim takılırken rüzgârların saçına Asıldı arabamız bir dağın yamacına. Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık, Yalnız ara******n dudağında bir ıslık! Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar, Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu. Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu. Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince. Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi. Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi. Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine. Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine. Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali, Sonunda ademdir diyor insana yolun hali, Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan. Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor, Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor... Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine. Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan; Geçiyordu araba yola benzer bir sudan. Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu, Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu: Ağır ağır önümden geçti deve kervanı, Bir kenarda göründü beldenin viran hanı. Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri. Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya. Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı, Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı. Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor, Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor. Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı. Gitgide birer ayet gibi derinleştiler Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler... Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı, Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı; Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler, Aygın baygın maniler, açık saçık resimler... Uykuya varmak için bu hazin günde, erken, Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı; Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı. Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa; "On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan Baba ocağından yar kucağından Bir çiçek dermeden sevgi bağından Huduttan hududa atılmışım ben" Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi... Gözüm imza yerinde başka ad görmedi. Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş! Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş; Araya gitti diye içlenme baharına, Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!... Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk, Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk. Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri. Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor, Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor... Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar, Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar. Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide, İki dağ ortasında boğulan bir geçide. Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden: Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla, Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla. Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu, Burada son fırtına son dalı kırıyordu... Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla, Savrulmaya başladı karlar etrafımızda. Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü; Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü... Gönlümde can verirken köye varmak emeli Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!" Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana Biz menzile vararak atları çektik hana. Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş. Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor, Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor... Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri, Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri. Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor, Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor; "Gönlümü çekse de yârin hayali Aşmaya kudretim yetmez cibali Yolcuyum bir kuru yaprak misali Rüzgârın önüne katılmışım ben" Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı, Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı... Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde. Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık, Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık. Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım, Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım! "Garibim namıma Kerem diyorlar Aslı'mı el almış haram diyorlar Hastayım derdime verem diyorlar Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben" Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında, Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında. Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı! Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı! Az değildir, varmadan senin gibi yurduna, Post verenler yabanın hayduduna kurduna!.. Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu: "Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?" Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende, Dedi: "Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!" Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti, Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti... Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi. Aradan yıllar geçti işte o günden beri Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim, Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim. Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar, Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar! Ey garip çizgilerle dolu han duvarları, Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!.. F.N.ÇAMLIBEL


bu şiiri buraya ikidir satırlı yapıştıramadım yani becremedim
Son düzenleyen yüksel2; 14 Ekim 2007 19:38 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
27 Ekim 2008       Mesaj #4
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Orhan Seyfi Orhon, Halit Fahri Ozansoy, Yusuf Ziya Ortaç, Enis Behiç Koryürek ve Faruk Nafiz Çamhbel'in oluşturduğu topluluğa verilen addır. Beş He­ceciler olarak da anılan bu şairler aruz vezni yerine hece vezniyle şiir yazmışlardır.
Hece vezni, bir şiirde dizelerin aynı hece sayısında olması ilkesine dayalı bir şiir ölçüsü­dür. En eski Türk şiir ölçüsü olan hece veznini halk şairleri yüzyıllar boyu kullanmış­lardır. Divan edebiyatında ise, bir Arap şiir ölçüsü olan aruz kullanıldı, hece ölçüsüne yer verilmedi. II. Meşrutiyet'ten sonra Ziya Gökalp'in başlattığı Milli Edebiyat tartışması içinde yer alan en önemli konulardan biri hece ölçüsünü kullan­ma konusuydu. Ziya Gökalp, Divan ve batı edebiyatı yanlıları karşısında ulusal edebiyat anlayışının canlanmasını sağladı.
Hecenin Beş Şairi, Milli Edebiyat Akımı' nın getirdiği yeni anlayış doğrultusunda ulu­sal kaynaklara yöneldiler, halk ve tekke edebiyatından esinlendiler. Konuşma dilini, yalın Türkçe'yi kullanmaya özen gösterdiler. Genellikle 11 ve 14'lü hece ölçüleriyle çok uzun şiirler yazdılar, yeni denemelere girişe­rek olanakları zorladılar. Şiirleri edebiyatta hece-aruz tartışmasını iyice su yüzüne çıkardı. Şiirlerinde aruz veznini kullanan Yahya Ke­mal bile hececi şairleri destekleyen yazılar yazdı. Beş Hececiler'e kısa zamanda yeni şairler katıldı. Mehmed Emin Yurdakul, İb­rahim Alâaddin Gövsa, Şükûfe Nihal Başar, Halide Nusret Zorlutuna, Necip Fazıl Kısakü-rek, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sabri Esat Siyavuşgil, Ahmet Muhip Dıranas ve daha başka birçok şair hece ölçüsüyle şiirler yazdı.
Hece ölçüsü daha sonra önemini yitirdi ve yerini, ölçünün söz konusu olmadığı serbest şiire bıraktı. Ama, Beş Hececiler'in başlattığı, daha sonra öbür şairlerin geliştirdiği hece ölçüsü Türkçe'nin gelişmesini ve şiirin ola­naklarının artmasını sağladı. Günümüz Türk şiirinde hece ölçüsü halk şiiri dışında fazla kullanılmamakla birlikte şiirinde zaman za­man bu ölçülere başvuran şairler de vardır.


MsxLabs & TemelBritannica
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
AndThe_BlackSky - avatarı
AndThe_BlackSky
VIP VIP Üye
14 Ocak 2012       Mesaj #5
AndThe_BlackSky - avatarı
VIP VIP Üye
Beş Hececiler
Veya Şiirin Beş Hecesi Şiire I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında başlayan, mütareke yıllarında şöhret kazanan hececiler, Anadolu'yu ve vasat insan tipini şiire soktular. Memleket sevgisi, yurt güzellikleri, kahramanlık ve yiğitlik, işledikleri başlıca konulardır. Hecenin bu beş şairi millî edebiyat akımından etkilenmiş ve aruzu bırakarak şiirlerinde heceyi kullanmaya başlamışlardır. Bunda da oldukça başarılı olmuşlardır.
  • Hecenin beş şairi adıyla da anılan bu sanatçılar milli edebiyat akımından etkilenmiş ve şiirlerinde hece veznini kullanmışlardır...
  • Şiirde sade ve özentisiz olmayı ve süsten uzak olmayı tercih etmişlerdir.
  • Beş hececiler şiire birinci dünya savaşı ve milli mücadele döneminde başlamışlardır.
  • Beş hececiler ilk şiirlerinde aruz veznini kullanmışlar daha sonra heceye geçmişlerdir.
  • Şiirde memleket sevgisi, yurdun güzellikleri, kahramanlıklar ve yiğitlik gibi temaları işlemişlerdir.
  • Hece vezni ile serbest müstezat yazmayı da denediler.
  • Mısra kümelerinde dörtlük esasına bağlı kalmadılar yeni yeni biçimler aradılar.
  • Nesir cümlesini şiire aktardılar ve düzyazıdaki söz dizimini şiirlerde de görülmesi beş hececiler de çok rastlanan bir özelliktir.
  • Beş hececiler şu sanatçılardan oluşmuştur: Faruk Nafız Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Orhan Seyfi Orhon.

Kaynak: Vikipedi]
Mavi Peri - avatarı
Mavi Peri
Ziyaretçi
11 Haziran 2012       Mesaj #6
Mavi Peri - avatarı
Ziyaretçi
Hecenin Beş Şairi

Faruk Nafiz Çamlıbel, Orhan Seyfi Orhon, Halit Fahri Ozansoy, Enis Behiç Koryürek ve Yusuf Ziya Ortaç'a, şiirlerindeki ortak özellikler dolayısıyla verilen ad. Millî edebiyat akımının ilkelerine bağlı, hece ölçüsüyle başarılı örnekler, yurt güzellemeleri yazdıkları için bu adla anılmış, Ziya Gökalp ve çevresince desteklenmişlerdir. Hemen hepsi aruzla şiire başlayan bu şairler 1917'den başlayarak aruzu bırakıp hececi şiire yöneldiler. Savaşın da etkisiyle ulusal duyarlıkların egemen olduğu romantik, popülist bir şiiri geliştirdiler. Doğa ve yurt güzellemeleri, Anadolu'nun basmakalıp söyleyişlerle görüntülenmesi, şiirlerinin başlıca özelliğidir. Hecenin beş şairinin öncülük ettiği bu edebiyata Anadolucu ya da "Memleketçi Edebiyat" denilmiştir.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Benzer Konular

6 Nisan 2009 / ThinkerBeLL Psikoloji ve Psikiyatri