Arama

Peygamberler Tarihi - Hz. Yunus

Güncelleme: 3 Kasım 2010 Gösterim: 15.363 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Kasım 2005       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hz. Yunus

Sponsorlu Bağlantılar
Adı Kur'ân'da geçen peygamberlerden biri.
Soyu, Bünyamin vasitasiyla Ya'kûb (a.s)'a ve onun vasıtasıyla de İbrâhim (a.s)'a dayanmaktadır. Bazı alimlerin naklettiğine göre, isa (a.s) annesinin adıyla İsa b. Meryem diye anıldığı gibi, Yûnus (a.s) da annesinin adıyla Yûnus b. Matta diye anılmaktadır. (ibn Sa'd, Tabakatü'l-Kübra, Beyrut 1957, I, 55). Buhârî'nin verdiği bilgiye göre ise, bu görüş yanlıştır. Aslında Matta, Yûnus (a.s)'in annesinin değil, babasının adıdır. Yani Yûnus (a.s), Yûnûs b. Matta diye anılınca, babasının adıyla anılmış olur (ez-Zebîdî, Sahihi Buhârî Muhtasari Tecridi Sarih Tercemesi ve serhî, trc: Kamil Miras, Ankara, 1971, IX, 152).
Yûnus (a.s)'in Ya'kub (a.s)'in torunlarından olduğu, Kur'ân'da şöyle haber verilmiştir:
"Nûh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. Nitekim İbrâhim'e, İsmail'e, İshâk'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Harûn'a, Süleyman'a da vahyetmiş ve Davud'a da Zebûr'u vermiştik" (en-Nisâ, 4/163).
Bu âyette ifâde edildiği gibi İsâ (a.s), Eyyûb (a.s), Harun (a.s) ve Süleyman (a.s)'da Yunus (a.s) ile ayni soydan, Yakub (a.s)'in torunlarındandırlar.
Yûnus (a.s)'in nüfusu yüz bini aşkın bir şehrin halkına uyarıcı ve tevhide çağrıcı bir peygamber olarak gönderildiği, Kurân'da şöyle geçmektedir:
"Ve onu yüz bin İnsana, ya da daha fazla olanlara peygamber gönderdik" (es-Saffat, 37/147).
O'nun peygamber olarak gönderildiği bu yerin Ninova şehri olduğu nakledilmiştir. Ninova şehri, Dicle nehrinin kıyısında, şimdiki Musul'un yerinde bulunmaktaydı. Bu beldenin İnsanları küfrün içinde bulunuyorlardı ve putlara tapmakta idiler. Yûnus (a.s) onları küfürden ve putperestlikten nehyetmek bir de onlara, küfürlerinden dolayı tevbe etmelerini, Yüce Allah'ın varlığına ve birbirine inanmalarını emretmek üzere gönderilmişti (ez-Zemahserî, el-Kessâf, Kahire, t.y., V, 126; et-Taberî, Tarih, Mısır 1326, II, 42).
Yûnus (a.s)'in adi, Kur'ân'ın çeşitli yerlerinde geçmekle berâber, Kur'ân'daki sûrelerden birine isim olarak verilmiştir. Kur'an'ın onuncu sûresinin adı, Yûnus sûresidir.
Yûnus (a.s) milletini otuz üç yıl Allah'a imân etmeye, küfürden kurtulmaya davet etti, tebliğde bulundu ve peygamberlik vazifesini yerine getirdi. Ancak sadece iki kişi ona imân etti (ibn Esir, el-Kâmil, Beyrut 1965, I, 360; Sahihi Buhâri ve Tecridi Sarih Tercümesi, IX, 152).
Milletinin bu şekilde küfürde direnmesi ve imâna gelmemesi, Yûnus (a.s)'in zoruna gitti. Yüce Allah onun bu kızgınlığını ve bunun neticesinde milletini terketmeye kalkışmasını şöyle haber vermiştir:
"Zünnûn (Yûnus)'a gelince, o, öf keli bir halde geçip gitmişti. Bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihâyet karanlıklar içinde; "Senden başka hiç bir ilâh yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!" diye niyaz etti." (el-Enbiyâ, 21/87).
Bu âyette Yûnus (a.s)'dan Zünnûn diye bahsedilmiştir. Zünnûn, balık sahibi demektir. Kur'ân'ın başka bir yerinde de, Yûnus (a.s) bu lâkapla anılmıştır:
"Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani, o dertli dertli Rabbine niyaz etmişti" (el-Kalem, 68/48).
Hem bu âyette hem de yukarıdaki âyette Yûnus (a.s)'in sabretmemesine, Allah'ın emri olmadan milletini terk etmeye kalkışmasına işâret edilmiştir. Onun bu hali üzerine, Yüce Allah söyle buyurmuştu:
"O halde, peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret" (el-Ahkâf, 46/35).
Allah'ın müsaadesi olmadan Yûnus (a.s)'in ayrılmaya kalkışması, iyi netice vermemişti. Ninova'dan ayrılmak için bir gemiye binmişti. Geminin batmaya yüz tutması üzerine, hafiflemesi için yolculardan birinin suya atılması gerekti. Kimin suya atılacağını tespit için kur'a çekildi ve kur'a Yûnus (a.s)'a isâbet etti. Bu durum kur'ân'da söyle haber verilmiştir:
"Gemide onlarla karşılıklı Kur'a çektiler de yenilenlerden oldu" (es-Saffat, 37/141).
İşin daha acısı, Yûnus (a.s) denize atıldıktan sonra bir balık onu yutmuştu. Yüce Allah Kur'ân'da onun bu durumunu söyle haber vermiştir:
"Yûnus, (Rabbinden izinsiz olarak kavminden ayrıldigi için) kendisi kötülüklerken, onu bir balık yuttu" (es-Saffat, 37/142).
Burada Yûnus (a.s) hatasını anlamış ve nefsini kınamaya başlamıştı. Balığın karnındaki karanlıklarda;
"Senden başka ilâh yoktur. Sen eksikliklerden uzaksın, yücesin. Ben zalimlerden oldum!" (el-Enbiyâ, 21/87)
diye dua etmeye ve Allah'a yalvarmaya başladı. Bu şekilde imân ve inançla Allah'a sığınması neticesinde, Yüce Allah onu affetmişti (el-Maverdî, en-Nuketu ve'l-Uyûnu, Beyrut 1992, III, 465 vd). Yûnus (a.s)'in duasının kabul edildiği ve Allah tarafından bağışlandigi, Kur'ân'da şöyle dile getirilmiştir:
"Biz de onun duasını kabul ettik ve onu tasadan kurtardık. iste biz, insanları böyle kurtarırız" (el-Enbiyâ, 21/88).
"Eğer tesbih edenlerden olmasaydı, (insanların) yeniden diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı" (es-Saffat, 37/143, 144).
Gücü her şeye yeten Yüce Allah, balığın karnındaki Yûnus (a.s)'i öldürmedi. Bir süre sonra balık onu ağzı ile sahile bırakmıştı. Onun kurtuluş ve daha sonraki hali, Kur'ân'da şöyle haber verilmiştir:
"(Ama balığın karnında bizi andı, tesbih etti), biz de onu hasta bir halde agaçsız, boş bir yere attık ve üzerine (gölge yapması için) kabak türünden bir ağaç bitirdik" (es-Saffat, 37/145, 146).
Yûnus (a.s)'in Allah tarafından affedilmesi ve büyük bir tehlikeden kurtarılması, Kur'ân'ın başka bir yerinde dile getirilmiştir:
"Sen Rabb'inin hükmüne sabret, balık sahibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, sıkıntıdan yutkunarak (Allah'a) seslenmişti. Eğer Rabb'inden ona bir nimet yetişmeseydi, yerilerek çıplak bir yere atılırdı. Fakat (böyle olmadı), Rabb'i onun duasını kabul etti de onu salihlerden kıldı" (el-Kalem, 68/8, 49, 50).
Yûnus (a.s)'i bu sıkıntılardan kurtaran Yüce Allah, onun milletine de neticede hidâyeti nasib etti. Onlar da sonunda Allah'a imân edip tevhid'e sarıldılar. Onların tevbe edip hakka dönüşlerini ifâde eden âyetin meâli şöyledir:
"İnandılar, biz de onları bir süreye kadar geçindirdik" (es-Saffat, 37/148).
Yûnus (a.s)'in milletinin bu şekilde tevbe etmeleri, küfürden dönüp Allah'a inanmaları, Allah tarafindan övülmüş, methedilmiştir:
"Keşke (azabı gördükten sonra) inanıp da, inanması kendisine fayda veren bir memleket olsaydı! (Azabı gördükten sonra inanmak, hiç bir memlekete yarar sağlamamıştır). Yalnız Yûnus'un kavmi, (azab henüz inmeden önce) inanınca, dünya hayatında onlardan rezillik azabını kaldırmış ve onları bir süre daha yaşatmıştık" (Yûnus, 10/98).
Yûnus (a.s)'in faziletli bir İnsan olduğu, Yüce Allah tarafından şöyle haber verilmiştir:
"ismâil, el-Yesa', Yunus ve Lut'a da (yol gösterdik). Hepsi iyilerden idiler" (el-En'âm, 6/86).
Hz. Muhammed (s.a.v) de onu söyle övmüştür:
"Her kim ben Yûnus b. Mattâ'dan hayırlıyım derse, yalan söylemiştir" (Buhârî, Tefsiru süre 6, 4).
Yûnus (a.s) da, diğer peygamberler gibi, insanları küfrün şerrinden nehyetmiş ve Allah'a imân etmeye davet etmiştir. inanan insanlar için, onun hayatından alınacak çeşitli ibretler vardır.
Son düzenleyen Blue Blood; 5 Haziran 2006 20:42
Biyografi Konusu: Peygamberler Tarihi - Hz. Yunus nereli hayatı kimdir.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
18 Ağustos 2009       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Deniz ve denizin derinliği ürkütür insanı. Hele, okyanus söz konusu ise daha da korkutucu olur. Basacak sağlam bir yer; tutunacak kopmaz bir dal arar insanoğlu. Emniyet ve güvende olmayı isteyen insan için böyle belirsiz derinlikler tehlikelidir. Bir deprem olduğunda da sarsılmaz, sapasağlam bellediği yerin, ne kadar güvensiz olduğunu gördüğünde yaşadığı hayal kırıklığı bundandır. Anlatılır ki, boğazın derin sularından karşıya geçerken, Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin öğrencisi de güvende olma, rahat bir nefes alma ihtiyacı hissetmiş. Hocasına bulundukları kayığı işaret ederek, “Ölüm ile aramızda şu tahta parçasından başka bir şey yok” demiş. Hocası da öğrencisini şaşırtan, ama gerçeği ifade eden “İyi ya, karada o da yok” cevabını vermiş. Bu öğrencinin hayalinde kurarak ürktüğü o dehşeti, fazlasıyla yaşamış olanlardan biri hiç şüphesiz Yunus peygamberdi. Hz. Yûnus, kavminin inkârı karşısında, Allah’ın emrini beklemeden onları terk etmiş ve bir gemiye binmiş. Fırtına çıkınca kura çekmişler ve kura Yunus peygambere çıkmış. Gemidekiler de onu denize atmışlar. Sonra da bu haldeyken onu bir balık yutmuş. Fakat onun yaşadıkları aslında öyle anlatmaya gelecek cinsten değil. Bir düşünsenize: Tutunacak hiçbir şey olmadığı halde denizin ortasında kalsanız; bir de dev dalgalarla boğuşmak zorunda olsanız; gecenin karanlığında hiçbir insanın size yardım imkânı söz konusu bile olmasa; hele de yakınınızda koca bir balık sizi gözüne kestirmişse, bu hâli tasavvur etmek bile cesaret ister. Yunus peygamber ise bu hâli bizzat yaşamıştı. Fakat bu felâkete karşı imanından öyle faydalandı ki, bu dehşetli durumdan hem zararsız kurtuldu, hem de duasıyla Kur’an’da Allah’ın (c.c.) iltifatına mazhar oldu. Bizlere örnek ve ibret olarak da, duası Kur’an âyetlerinin arasında yer aldı. Yunus aleyhisselam da elbette her insan gibi boğulmaktan, zarar görmekten çekinen biriydi. Lakin, o durumda denizin ortasında yapayalnızdı ve olabilecek bütün dehşetlerin içindeydi. İşte bir peygamber şuuruyla kendisini kurtaracak olanın, korktuklarından emin edip, umduklarına kavuşturacak olanın kim olduğunu unutmadı. Rabbine yalvardı. O’na iltica etti ve O’ndan yardım istedi. Çünkü biliyordu ki, deniz de, dalgalar da, gece de, balık da, kendisi de Allah’ındı ve O’nun kullarıydı, mahlûklarıydı. Bunların hepsini idare eden, çekip çeviren Allah idi. O biliyordu ki; her şeyin dizgini O’nun elinde, her şeyin anahtarı O’nun yanındaydı... Böyle sebeplerin faydasız olduğunu bilip, her şeyden yüz çevirip, doğrudan doğruya Rabbinden yardım istediği için de, Allah, Yunus kulunu bir anda selâmete erdirdi. Ona zarar verecek her şeyi kuluna hizmetkâr etti. Hatta onu yutan o koca balık, bir denizaltı gibi Yunus peygamberi götürüp bir kıyıya bıraktı. Başı felâket olan bu hadisenin sonu saadet oldu. Kur’an’da da bir örnek, ibret ve rehber olsun diye Rabbimiz bu hadiseyi bize nakletti. Biz de şimdi, Yunus peygamberin yaşadığı bu kıssayı okuyup, sevap kazanmayı düşünüyoruz. Oysa mesele bu kadarla bitmiyor. Bediüzzaman Hazretleri Birinci Lem’a isimli eserinde bu kıssa ile bizim hayatımız arasında öyle bir bağ kuruyor ki, Kur’an’ın Yunus peygamberden ve imanını ifade eden duasından bize bahsetmesinin bir hikmeti anlaşılıyor. Birinci Lem’ada dikkat çekildiği gibi; güvende olmak isteyen, her türlü tehlikelerden uzak olmaya çalışan, tüm varlığının güvence altında olmasını, olmazsa olmaz bilen bir insanın, üç dayanağı vardır: kendisi (nefsi), istikbali ve dünyası. Bütün rahatı, huzuru ve mutluluğu, bu üç dayanağı sağlam bir emniyet altına almasına bağlıdır. Bizler, kendimize göre, işimizi, aşımızı garantiye almışsak ve sağlıklıysak, hayatımızı sağlam bir yapıya oturttuğumuzu varsayıyoruz. Fakat Bediüzzaman, önündeki çukuru göremeyen, asıl tehlikenin farkında bile olmayan bizlere bir dost eli uzatıyor. Eğer uyanmazsak, dayandığımız dalın çürük olduğunu, güvendiğimiz dağların yol vermez olduğunu, bel bağladığımız insanların ölümlü olduğunu göstererek bize yegâne çıkar yolu işaret ediyor. Tek dayanağın Allah’ın kudreti, tek yardım gelecek yerin Allah’ın rahmeti olduğunu bildiriyor. Bediüzzaman Hazretleri Birinci Lem’ada meseleyi basit bir eşleştirmeyle sunuyor bize: fırtınalı deniz, gece ve balık, Yunus peygamberin düşmanlarıydı. Bizim ise, onun denizine bedel, şu ölümcül dünyamız; onun gecesine bedel, istikbalimiz; onun balığına bedel, heva-yı nefsimiz bize düşman hükmündeler. Fakat arada farklar var; Yunus peygamberin düşmanları sadece onun dünya hayatına zarar verecekken, bizim düşmanlarımız, hem dünyamızı, hem de ebedî hayatımızı tehlikeye atıyorlar. Bir düşünecek olursak, hâlimiz, Yunus peygamberin o hâlinden bin kat daha tehlikeli ve dehşetli. Gafletimiz ve dalaletimiz sebebiyle bize zarar verecek bir düşman hükmüne geçen istikbalimizin, dünyamızın ve hevayı nefsimizin tehlikelerinden nasıl kurtuluruz? Bu düşmanlarımızın zararlarından bizi kim kurtarabilir?.. Bediüzzaman Hazretleri bu çaresiz durumda olan bizlere yardım ipini uzatıyor. Korktuklarımızdan emin edecek, umduklarımıza kavuşturacak tek merciin Allah’ın (c.c.) kudreti ve şefkati olduğunu gösteriyor. Yokluğa, karanlığa, ayrılığa, felâkete çıkmayan tek yolun, Allah’a iman ve itaat yolu olduğunu bildiriyor. Biz yaratıcımızı tanıdıkça, yaratılmışlara değil ona el açtıkça, kendi kendine değil Allah’ın istemesiyle her şeyin olduğunu bildikçe, Allah’a iman, ibadet ve dua ettikçe, geleceğimiz aydınlanacak, dünya bizim için ahiretin tarlası olacak, nefsimiz Kur’an’ın terbiyesiyle ebedî hayatımızı kazanmakta bir vasıtamız olacaktır. Yunus peygamber burada bize duasıyla sesleniyor. Biz de onun gibi istikbalimize, dünyamıza ve nefsimize karşı başkalarından değil sadece Allah’tan yardım dilersek; bütün yaratılmışların hiçbir kudreti olmadığını imanımızla görüp Allah’ı tek yaratıcı ve her şeyin tek sahibi bilip, sadece ona ibadet edip, övgümüzü, hamdımızı O’na hasredersek, onu kurtaran Allah, bizi de kurtaracaktır. Hem de bu ebedî bir kurtuluş ve mutluluk olacaktır. Sözün özü Kur’an’da: “...Sonra da karanlıklar içinde iken “Senden başka tanrı yok; Sen her kusurdan münezzehsin. Ben ise kendisine yazık edenlerden oldum” diye niyaz etmişti. Biz de duasını kabul ettik ve onu üzüntüden kurtardık. Mü’minleri Biz böyle kurtarırız.” (Enbiya, 87-88)

Sponsorlu Bağlantılar
Suat Ünsal

Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
salih1159 - avatarı
salih1159
Ziyaretçi
20 Aralık 2009       Mesaj #3
salih1159 - avatarı
Ziyaretçi
Bu âyette ifâde edildiği gibi İsâ (a.s), Eyyûb (a.s), Harun (a.s) ve Süleyman (a.s)'da Yunus (a.s) ile ayni soydan, Yakub (a.s)'in torunlarındandırlar.
Yûnus (a.s)'in nüfusu yüz bini aşkın bir şehrin halkına uyarıcı ve tevhide çağrıcı bir peygamber olarak gönderildiği, Kurân'da şöyle geçmektedir:

harun as,Hz musanın kardeşidir nasıl olurda yakup as torunlarından olur
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
3 Kasım 2010       Mesaj #4
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Yunus Aleyhisselam

Musul yakınlarındaki Nineve (Ninova) ahâlisine gönderilen peygamber. Babası Metâ adında bir zât olup sâlih kimselerdendi. Yûnus aleyhisselâm kendisine balık yuttuğu için Zinnûn ve Sâhib-i Hût adlarıyla da anılmıştır. Yûnus aleyhisselâm, Asûr Devletinin başşehri ve önemli bir ticâret merkezi olan Nineve şehrinde doğdu. Babası Metâ ve annesi, Allahü teâlâ duâ edip, kendilerine bir erkek evlâd ihsân etmesini dilediler. Cenâb-ı hak onlara Yûnus'u ihsân etti. Ancak Yûnus aleyhisselâm ana rahmindeyken babası vefât etti. Annesi onun doğum ve çocukluğu sırasında birçok hârikulâde, olağanüstü haller gördü. Yûnus aleyhisselâm Nineve'de büyüdü, kavmi içinde emin, yalan söylemeyen, yardım seven bir kişi olarak meşhur oldu. Otuz yaşına gelince Nineve ahâlisine peygamber olarak gönderildi. Putlara tapan Nineve halkını senelerce Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeye dâvet etti. Kavmi ona imân etmedikleri gibi birçok ezâ ve cefâda bulundular. Onunla alay ettiler. Fakat Yûnus aleyhisselâm yılmadan ve ümitsizliğe kapılmadan onları hak dine dâvet etti. Allahü teâlânın azâbıyla korkuttu. Fakat Nineve halkı, ''Tek bir kişinin hatırı için azap inip herkesi yok edecekse müsâde et bu azap gelsin.'' deyip alay ettiler. Yûnus aleyhisselâm kavminin küfürde isrâr etmesine üzülüp onların arasından ayrıldı. Allahü teâlâ ona vahyedip; ''Kullarımın arasından ayrılmakta acele ettin. Geri dön, kırk gün daha onları imâna çağır.'' buyurdu. Yûnus aleyhisselâm bu ilâhi emir üzerine kavmine döndü ve onları hak dine dâvete devâm etti. Otuz yedi gün aralarında kaldı. Kavmi yine inanmadı. Bunun üzerine Yûnus aleyhisselâm ''O hâlde üç güne kadar başınıza gelecek azâbı bekleyin. Bunun alâmeti önce benizleriniz sararacaktır.'' buyurdu. ve ilâhi bir emir gelmeden üzüntüyle aralarından ayrıldı.

Yûnus aleyhisselâmın haber verdiği gün gelince Ninevililerin benizleri sarardı. Gökyüzü karardı. Şehri simsiyah bir duman kapladı. Herkesi korku ve telâş sardı. Feryad ve figâna başladılar. ''Yûnus aleyhisselâm aramızda ise korkmayın, eğer gitmişse azâb bizi helâk edecektir.'' diye söyleştiler. O zaman Allahü teâlâ kalblerine pişmanlık hissini verdi. Onlar tövbe etmek arzusu ile yaşlı sâlih bir zâta geldiler ve ne yapmaları gerektiğini sordular. O zât da henüz azâbın gelmesine iki gün olduğunu ve tövbe etmelerini ve azâbı kaldırması için duâ etmelerini tavsiye etti. Bunun üzerine Nineve halkı şehrin yakınındaki bir yüksek tepeye çıkıp Allahü teâlâya ve o'nun peygamberi Yûnus aleyhisselâma imân ettiler. Allahü teâlâya duâ edip azâbı kaldırmasını niyaz ettiler. O zamana kadar yaptıkları her türlü kötülük ve haksızlığa da tövbe ettiler. Hattâ öyle oldu ki, evlerindeki başkasına âit olan taşları söküp sâhiplerine iâde ettiler. Bunun üzerine Allahü teâlâ tövbelerini kabul edip, azâbı üzerlerinden kaldırdı. Duânın yapıldığı gün Cumâ olup, Aşûre günüydü. Sonra sevinç içinde şehre dönen Nineve halkı şehirde Yûnus aleyhisselâmı aramaya başladılar. Yûnus aleyhisselâm da ayrılışından bir müddet sonra kavminin hallerini öğrenmek için Nineve'ye yakın bir yere geldiğinde azâbın rahmete tebdil olduğunu gördü. Fakat şehre girmedi. ''Eğer şehre girersem beni yalancılıkla ithâm ederler.'' diyerek sahra (çöl) tarafına yöneldi ve oradan uzaklaştı ve Dicle Nehri kenarına vardı. Fakat buraya Allahü teâlâdan emir almadan gelmişti. Dicle Nehri kenarındayken yolcularla dolu olan bir gemiye bindi. Gemi hareket edip kıyıdan uzaklaştı. Gemi bir müddet seyrettikten sonra durdu ve kımıldamaz oldu. Gemidekiler şaşırıp kaldılar. Ne kadar çalıştılarsa da gemiyi bir türlü yürütemediler. Sonra da; ''Aramızda bulunan bir suçlu yüzünden gemi yürümüyor.'' diye aralarında söylendiler. Geminin batağından endişe edip paniğe kapıldılar. Durumu uğursuzluk kabul edip: ''Burada efendisinden kaçan bir kul vardır. Kur'a atalım o meydana çıkar!'' diye söyleştiler. O zamâna kadar âdetleri kur'a kine isâbet ederse onu cezâ olarak denize atmaktı. Âdetleri gereği kur'a çektiler. Kur'a Yûnus aleyhisselâma çıktı. O zaman Yûnus aleyhisselâm bunun kendisi hakkında ilâhi bir imtihan olduğunu kabul edip tevekkülle; ''O âsi kul benim!'' dedi. Gemidekiler Yûnus aleyhisselâma bakıp sâlih bir kimse olduğunu anlayıp; ''Bu zât köleye benzemiyor!'' diyerek yeniden kur'a çektiler. Kur'a yine hazret-i Yûnus'a isâbet etti. Üçüncü defâ çekilen kur'a da Yûnus aleyhisselâma isâbet etti. Bâzıları; ''Şüphesiz bu kişinin suçu olmalı!'' dediler.

Yûnus aleyhisselâm yolcuları Allahü teâlâya imân etmeye dâvet etti. Fakat gemidekiler Yûnus aleyhisselâmı denize attılar. O an gece vaktiydi. Yûnus aleyhisselâmı bir balık yuttu. O zaman cenâb-ı hak balığa emredip onu yaralamamasını, kemiklerini kırmamasını bildirdi. Balık bu hal üzere hazret-i Yûnus'u alıp denizin derinliklerinde kayboldu. Yûnus aleyhisselâm balığın karnında sağ, aklı başında ve şuûru yerindeydi. Balığın karanlık vücûdunda çok üzgün bir halde: ''Yâ Rabbi! Emir ve hüküm senindir. Fakat Nineve'ye dönmeye ve kavmimi imânlı bir şekilde görmeye ümidim sonsuzdur. Bütün bunlara rağmen senin takdirin ne ise ona râzıyım.'' dedi. O sırada bâzı sesler işitti. ''Bu nedir acabâ?'' diye söylendi. Allahü teâlâ ona balık karnında olduğunu vahyederek: ''Ey Yûnus! Bu sesler beni denizde zikreden canlıların sesleridir!'' buyurdu. Yûnus aleyhisselâm balığın karnında dahi her zaman zikre devam ediyordu. Melekler onun sesini işitip Allahü teâlâya arz ettiler. Allahü teâlâ; ''Bu kulum Yûnus'un sesidir. Bir hâli sebebiyle onu denizde bir balığın karnında hapsettim.'' buyurdu. Yûnus aleyhisselâm ''Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke inni küntü minezzâlimin (senden başka hiç bir ilâh yoktur. Seni bütün nşksanlıklardan tenzih ederim. Gerçekten ben haksızlık edenlerden oldum.'') (Enbiyâ sûresi 87) duâsına devâm etti. Bu duâsı ve tesbihi onun kurtuluşuna sebep oldu. Balığın karnında üç, yedi veya kırk gün kaldıktan sonra kurtuluşa erdi. Yûnus aleyhisselâm balığın karnından Muharrem ayının onuncu (Âşure) günü çıktı. Balık onu çıkarıp sâhile bıraktığında; Yûnus aleyhisselâm zayıflamış, bitkin, hasta bir durumda ve himâyeye muhtâçtı. Cenâb-ı Hak isyânıyla orada hazret-i Yûnus'u güneşin yakıcı sıcağından gölgelendirerek geniş yapraklı, çabuk büyüyüp yükselen bir ağaç veya bitki bitirdi. Bu ağaç sinek ve haşerâtın zararını da önlemekteydi. Cenâb-ı Hak bir rivâyette o bitkiden hazret-i Yûnus'a süt damlattı. Diğer bir rivâyette dağ keçisini emrine verdi. İyice kuvvetleninceye kadar o dağ keçisi sabah akşam gelip hazret-i Yûnus'u emzirdi. Yûnus aleyhisselâm kendine gelince Allahü teâlâua şükredip ibâdete başladı. Birgün kendisine gölge veren ağacın kuruduğunu görüp üzüldü. Allahü teâlâ ona vahy edip kavmine dönmesini emir buyurdu ve kavminin tövbelerini kabûl ettiğini bildirmesini emretti.

Yûnus aleyhisselâm kavmine gitmek üzere yola çıkıp, Nineve şehri yakınlarına gelince gördüğü bir çobana kavminin durumunu sordu. Çoban da; ''Peygamberleri olan Yûnus aleyhisselâm onlara darılıp gittiğinden kendi başlarına kaldı. Cenâb-ı Hak onlara azâb gönderdi. Azâb bulutları başları üzerinde üç gün üç gece durdu. Fakat onlar bin bir pişmanlıkla aplaştılar. Yûnus aleyhisselâmı aramalarına rağmen bir yerde bulamadılar. Netice de Allahü teâlâ onları bağışladı. Üzerlerinden azâbı kaldırdı. Şimdi yolları gözetip kendilerine emir ve yasakları öğretecek Yûnus aleyhisselâmın gelmesini bekliyorlar.'' dedi. Yûnus aleyhisselâm kendisinin bekledikleri kimse olduğunu ve gidip onlara haber vermesini istedi- Çoban Nineve'ze gidip Yûnus aleyhisselâmın geldiğini haber verdi. İlk anda Yûnus aleyhisselâmın geldiğine inanmayan Nineve halkı ağacın ve koyunun dile gelip, konuşması neticesinde inandılar. Yûnus aleyhisselâmın bulunduğu tarafa gittiler. Yûnus aleyhisselâmı namaz kılarken buldular. Namazdan sonra onu hasretle kucaklayıp özür dilediler. Berâberce şehre döndüler. Bundan sonra Yûnus aleyhisselâm onlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlattı. Kavmi mesut ve iyilik üzere oldular. Yûnus aleyhisselâm seksen üç yaşında ibâdet hâlindeyken Nineve'de vefât etti. Vefât ettiği yer hakkında başka rivâyetler de vardır.


Mucizeleri:

1-Yûnus aleyhisselâm, Kur'ân-ı kerimde bildirildiği üzere balığın karnında üç, yedi veya kırk gün yaşamıştır.

2- Yûnus aleyhisselâmın duâsı bereketiyle bulutlardan ateş çıkardı. Bir gün Nineve ve ahâlisi kendisinden bulutlardan ateş çıkarılmasını istediklerinde duâ etti ve bulutlardan ateş düşüp memleketin bir bölgesindeki ağaçları yaktı.

3- Yûnus aleyhisselâmın duâsı bereketiyle dağdan su çıkmıştır.

4- Yûnus aleyhisselâmın peygamberliğine bir keler şehâdet etmişti. Nineviler Yûnus aleyhisselâmdan mûcize isteyince, Allahü teâlânın emriyle dağa işâret etti. Dağdan çıkan bir keler dile gelerek; ''Ey insanlar! Biliniz ki, Yûnus Hak peygamberdir. Sizi Cennet'e, Rabbinizin mağfiretine devam ediyor.'' dedi.

5- Yûnus aleyhisselâm Nineve hâkimini imâna dâvet etti. O zaman Hâkim; ''Kapımda bulunan şu demir halka altın olursa imân ederim.'' dedi. Yûnus aleyhisselâm Allahü teâlânın emriyle elini kapının halkasına koydu. Demir halka altın hâline geldi.

6- Yûnus aleyhisselâm odun olmadığı halde su üstünde ateş yakmıştır.

7- Yûnus aleyhisselâm, Dâvûd aleyhisselâm gibi güzel sesli olduğundan, tatlı sesli vahşi ve yırtıcı hayvanlara da tesir eder, onu dinlemek için etrâfında toplanırlardı.
Yûnus aleyhisselâmın hayâtı ve başına gelen hâdiseler hakkında Kur'ân-ı kerimin Sâffat, Nisâ, Yûnus, Enbiyâ, Kalem sûrelerinde haber verilmektedir. Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem de hadis-i şerifte buyurdu ki: Balığın karnındayken Yûnus'un (aleyhisselâm) yaptığı duâ; ''Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke inni küntü minez-zâlimin'' idi. Müslüman bir kişi bu duâyı her ne şey için okursa, Allahü teâlâ elbette onu kabul eder. Hiçbir kula, Yûnus bin Metâ'dan (aleyhisselâm) daha hayırlıyım, demek yakışmaz.

"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.

Benzer Konular

14 Aralık 2016 / Misafir Dinler Tarihi
15 Aralık 2016 / Misafir Dinler Tarihi
2 Ağustos 2012 / asla_asla_deme Dinler Tarihi
23 Ekim 2011 / _Yağmur_ Dinler Tarihi
3 Kasım 2010 / Misafir Dinler Tarihi