Arama

Türkülerimiz ve Hikayeleri - Sayfa 4

Güncelleme: 8 Ekim 2015 Gösterim: 342.254 Cevap: 37
teknoman19 - avatarı
teknoman19
Ziyaretçi
24 Kasım 2012       Mesaj #31
teknoman19 - avatarı
Ziyaretçi
Hastane Önün de İncir Agacı

Sponsorlu Bağlantılar
Komşu kızı ile beşik kertmesi olan bir genç askerde vereme yakalanır. Hava değişimi olarak Yozgat´a (Akdağmadeni) gelir.

Sözlüsünün ailesi gence kızlarını göstermek istemez. Genç tedavi için İstanbul´da hastaneye yatar, pencereden gördüğü incir ağacından aldığı ilhamla aşağıdaki türküyü söyler.

Yakalandığı amansız hastalıktan kurtarılamayarak hastanede ölür. Ailesi cenazesini Yozgat´a getiremez, İstanbul´da kalır.

Hastane Önünde İncir Ağacı
Hastane önünde incir ağacı (Annem ağacı)
Doktor bulamadı bana ilacı (Annem ilacı)
Baş tabip geliyor zehirden acı (Annem vay acı)

Garip kaldım yüreğime dert oldu
Ellerin vatanı bana yurt oldu

Mezarımı kazın bayıra düze (Annem vay düze)
Yönünü çevirin sıladan yüze (Annem vay yüze)
Benden selam söylen sevdiğinize (Sevdiğinize)

Başını koysun karalar bağlasın
Gurbet elde kaldım diye ağlasın
sanar - avatarı
sanar
Kayıtlı Üye
26 Nisan 2013       Mesaj #32
sanar - avatarı
Kayıtlı Üye


Sponsorlu Bağlantılar

Kazdağları-Adatepe Köyü Refikanın hikayesi.

Adatepe Köyünde 19.yüzyıl sonu ve 20.yüzyıl başında 'Refika' takma adıyla bir Rum güzeli yaşarmış. Köyün Rum ve Türk cemaati arasında çok sevilen Refika hem güzel hem de çok neşeli bir kızmış. Düğünlerde şarkılar söyler, çok da güzel dans edermiş. Refika'nın güzelliği ve iyilikseverliği Adatepe köyünün yanı sıra çevre köylerde de dillere destan olmuş. Özellikle zeytin zamanı Refika'nın çalıştığı tarlalarda köylüler hem zeytin toplar hem de Refika'nın şarkılarını dinlermiş. Düğünlerde mutlaka Refika baş misafir olarak çağrılır ve kendisine şarkı söyletilip, dans ettirilirmiş.

Birinci Dünya savaşına kadar iki cemaat Adatepe köyünde barış içinde birlikte yaşarmış. Ancak Savaş Tüm Anadolu'da olduğu gibi Adatepe köyüne de felaketler getirmiş. Savaşla birlikte Köyün Rum ve Türk cemaatleri arasında önceleri soğukluk daha sonra karşılıklı çatışmalar baş göstermiş. Tüm bu kargaşaya rağmen Refika yine de Türkler arasında sevilmeye devam etmiş ancak ne var ki savaş sonunda Türk ve Yunan hükümetleri arasındaki anlaşma sonucunda Refika da diğer Rumlarla birlikte köyü terk edip, Yunanistan'a yerleşmek zorunda kalmış.

Refika'nın köyden ayrılışı Türkler arasında büyük bir üzüntüye yol açmış. O gittikten sonra bile onun adına türküler yakılmış ve her fırsatta, özellikle düğünlerde onun türküsü okunup, onun adına danslar edilirmiş.

Adatepe zeytin yağ müzesi kuran üç ortak bu efsaneyi dinledikten sonra Refikanın izini bulmak için Yunanistan'ın Sakız adasına yerleştiğini duyup oraya giderler. Efsaneye göre Refika Burada Yapılan güzellik yarışmasında birinci olmuş, fakat hiçbir izine rastlanılmamış, sadece antika dükkanında bulunan güzel bir kız resmi ilgi çekilinip Adatepe'ye getirilip yaşlı köylülere gösterilerek Refikanın O resimdeki kız olduğuna karar verilmiş. Bunu üzerine çağlar boyu insanlara güzellik ve sağlık veren saf ve doğal Adatepe zeytinyağlarının etiket resminde Refikayı Ölümsüzleştirilmiştir.

REFİKAM
Adatepe yolunda aman da refikam
Altın saat kolunda
Ay gibi doğdun karşıma sürmeli gözlü refikam
miralay kızımısın

Dereler aşmak ister aman da refikam
Al yanak yaşmak ister
Benim divane gönlüm sürmeli gözlü refikam
yare kavuşmak ister

Derelerin uzunu aman da refikam
Kıramadım buzunu
Aldım çerkez kızını sürmeli gözlü refikam
Çekemedim nazını

söz-müzik Anonim
yöre-küçükkuyu/Ç.kale

_Ceyda_ - avatarı
_Ceyda_
Ziyaretçi
9 Temmuz 2013       Mesaj #33
_Ceyda_ - avatarı
Ziyaretçi
Çemberimde Gül Oya Türküsü ve Hikayesi
MsXLabs.org

Zarife ile Ümit’in hikayesi, izleyenlerinin unutamayacağı bir drama şöleni gibiydi. Kaçımız hüznü,acıyı,üzüntüyü sever ki! Sevdik onları izlerken. Öyle tatlı üzdüler ki bizi, yaşamlarımıza yer eden üzüntülerimizi gözden geçirir olduk. Gözden geçirdik ki; o üzüntüler gerçekten bizi bu denli yıpratmaya, bu gün dahi hatırlanmaya ve saya,saya bitiremediğimiz sayılı günlerimizi sonbahar melankolisi havasında geçirmeye değerler miydi! Sonra dudak büktük onlara, burun kıvırdık…çünkü; bizi bizden başka kimse üzemezdi.

Zarife ve Ümit herkesin kendine pay çıkarabileceği bir sevda yaşıyorlardı. Sevda, aşk değil evet sevda…Aşk ile yatıp kalkan bir tarif olmuşken sevgi yüreklerimizde, kelime dağarcığımızı yokladık biz yeni nesiller! Atladığımız bir şey vardı; her ne kadar asırlardır dile yapışıp kalan bir kelime gibi gelse de, aşk yeni bir şeydi ve kaba kalıyordu Zarife ve Ümit gibi yaşanmışlıkları olanlara.

İzlemeyenler elbette ki vardı bu incelikler şölenini. Bence kaçıranlar demek daha hoş. ‘Çemberimde Gül Oya’ ağır aksak bir türkü aslında. Hatta kitlelere dans ettirecek neşede yorumlayanlar da var. Zarife ve Ümit’in sevdasına öyle işlemişti ki dizeler, hüzünlü bir yorumla çıktı bu kez karşımıza yılların türküsü. Her satırı tek,tek ve defalarca dinledik belki de ilk kez kulaklarımız yerine kalplerimizle.

….elinde oyasıyla, simsiyah saçlarıyla ve o her an ağlayacakmış gibi bakan yemyeşil gözleriyle divanda otururken Zarife, ailesi ve sevdası arasında gidip, gidip gelmelerini işler durur boyuna. İçindekileri sonsuzluğa taşıdığı günden sonra hiç konuşmaz. Nefes almaz, yemez, içmez…tek yolu vardır anlatmanın; o ne söyledi ne yaptıysa anlamazlardı ya, belki böyle anlayabilirlerdi. Solgunluğuna direnerek çizdi hayattan anladıklarını oyasına. Yaşamın hayal kırıklıklarını çizdi. Bu; hüzünlü hikayesiydi Zarife’nin. Bizim aşk dediğimiz, onların sevda diye yaşadıkları bir dünyadan sorguladık kendi hikayelerimizi.

Teknik olarak biten bir hikayenin yaşayan örnekleri bir sonuca varmadılar mı? Her birimizin kendine göre bir sonucu oldu. Benim ki; Ataol Behramoğlu’nun dizeleriyle somutlaştı.

‘Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle

Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı

Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına

Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:

Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına

Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır

Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana’

( sevdayı unutmayanlara….)

Türkünün Sözleri

Çemberimde Gül Oya,

Gülmedim Doya Doya.

Dertlere Karıyorum,

Günleri Saya Saya.

Al Beni Kıyamam Seni.

Pembe Gül İdim Soldum,

Ak Güle İbret Oldum.

Karşı Karşı Dururken,

Yüzüne Hasret Kaldım.

Al Beni Kıyamam Seni.

Avlu Dibi Beklerim,

Vay Benim Emeklerim.

Dümbeleği Çala Çala,

Yoruldu Bileklerim.

Al Beni Kıyamam Seni...

Gazi - avatarı
Gazi
Kayıtlı Üye
30 Eylül 2013       Mesaj #34
Gazi - avatarı
Kayıtlı Üye
poster1
ERİM ERİM ERİYESİN TÜRKÜSÜ'NÜN HİKAYESİ
1971 yılında askeri darbe sonucu Süleyman Demirel hükümeti devrilmiş Nihat erim başkanlığında bir hükümet kurulmuştu. Bu hükümet sol kesime karşı şiddetli baskı uyguluyordu.

Buna Deniz Gezmiş ve Arkadaşlarının asılması da eklenince Mahzuni'yi çok derinden yaralamış olan bu haksız infazları protesto için "Erim erim Eriyesin" türküsünü patlatır.

Ne demek o zaman başbakana böyle türkü yakmak. Hemen tutuklanır ve 10.5 ay cezaya çarptırılır.

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılmasını protesto için "Erim erim eriyesin" diye bir Türküden yargılanırken Mahkeme Baskanı "Erim'in plağının çalınmasını" istedi. Olayın ilginç yanına bak!

Bütün heyet gazeteciler ve dinleyiciler herkes orada. Plağı koydular. Hakim yargılamayı unutmuş kalemi almış eline tempo tutuyor! Ben de güldüm tabii bu duruma. Gülünce hakim beni azarladı. Savcı da ona katıldı.

"Bak mahkemeyle alay ediyor gülüyor" dedi. Siz olsanız nasıl gülmezsiniz?

O zaman rahmetli Başbakan Nihat Erim'in ifadesi geldi.

- "Bir halk ozanı Başbakan'ı sevmek mecburiyetinde değildir" gibi bir ifadede bulunuyordu. erim şikayetçi olsaydı 4 yıl yerdim şikayetçi olmadığı için 10.5 ay yattım.

Aşık Mahsuni Şerif

Köşkün sarayın yıkılsın
Erim erim eriyesin
Umudun suya dökülsün
Erim erim eriyesin
Çölden çöle sürünesin

Musa isen Turi Sinan
Hakktan gelmiş idi İnan
Yesin seni yılan çayan
Erim erim eriyesin
Sürüm sürüm sürünesin

Aslan pençesi vurulsun
Çayın denize kurusun
Gözlerin yansın çürüsün
Erim erim eriyesin
Sürüm sürüm sürünesin

Mahzuni' yi severidin
O'na sevgilim deridin
Candan başka ne yeridin
Erim erim eriyesin
Sürüm sürüm sürünesin

Aşık Mahsuni Şerif
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Mayıs 2014       Mesaj #35
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Çanakkale içinde
Anadolu halkının kahramanlığını destanlaştırdığı savaşlardan biri de Çanakkale cephelerinde olur. Büyük imkansızlık içinde verdiği bu çetin mücadelede, bağımsızlığı için gerektiğinde çok şeyler yaratabileceğini bütün Dünyaya bir kez daha anlatmıştır.

Birinci Dünya Savaşı İtilaf Devletleri dediğimiz İngiltere, Fransa ve Rusya ile, İttifak Devletleri dediğimiz Almanya, Avusturya ve İtalya´nın birbirleriyle savaşmasıyla başlar. Almanya´ya saldırabilmesi için Rusya´nın silah ve cephane ihtiyacı vardı. Bunun için Boğazlar yoluyla Rusya´nın İngiliz ve Fransız kuvvetleriyle birleşmesi gerekiyordu. Oysa ki Osmanlı Devletinin harbe girmesi üzerine Çanakkale boğazını geçmek için Osmanlı Devletine Çanakkale´de cephe açmaları gerekti. İtilaf Devletlerine ait bir donanma 18 Mart 1915´te Çanakkale Boğazı´nı geçmeye kalkıştı. Burada kahramanca çarpışan Türk kuvvetleri karşısında büyük kayıplar vererek geri çekildi. Bu sefer Gelibolu yarımadası´nın çeşitli yerlerine kuvvetler çıkararak karadan İstanbul´a yürümeyi denediler. Ne yazık ki yapılan sayısız hücumlar Türk süngüsü karşısında eriyip gidiyordu. Son olarak büyük bir taarruzla Gelibolu yarımadası üzerinden Marmara´ya ulaşmayı denediler. Ansızın yaptıkları bu taarruz da Anafartalar ve Arıburnu, bölgelerinde benzeri görülmemiş bir müdafaa ile durduruldu. Türkleri bu cephelerde yenemeyeceklerini anlayan düşman buraları terk ederek çekilmek mecburiyetinde kaldı.

Yüzbinlerce şehit verdiğimiz bu savaşın bütün Anadolu´da heyecan uyandırması, bu savaşa doğudan, batıdan, kuzeyden, güneyden hasılı yurdun dört bucağından gönüllü asker gitmesindendir.

ÇANAKKALE İÇİNDE
Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı,
Ana Ben Gidiyom Düşmana Karşı.
Of Gençliğim Eyvah.

Çanakkale İçinde Bir Uzun Selvi,
Kimimiz Nişanlı Kimimiz Evli.
Of Gençliğim Eyvah.

Çanakkale Üstünü Duman Bürüdü,
On Üçüncü Fırka Yürüdü.
Of Gençliğim Eyvah.

Çanakkale İçinde Bir Dolu Testi,
Analar Babalar Mektubu Kesti.
Of Gençliğim Eyvah.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
12 Temmuz 2014       Mesaj #36
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Pencereden Bir Taş Geldi (Mamoş)
MsXLabs.org

Elazığ'ın koca Mustafa Paşa mahallesinde oturan Bekir hoca'nın genç ve güzel bir karısı vardır. Bekir hoca Harput'ta namusuyla ve iyiliğiyle tanınan yumuşak başlı temiz bir insandır. Karısı ise gençliğin verdiği tecrübesizlikle evli olduğu halde komşularından, soylu bir aileden olan genç, yakışıklı Mamoş (Mehmet) ile ilişki kuracak kadar toydur daha. Mamoş'la Bekir hoca'nın karısı arasındaki sevgi gittikçe alevlenir. Etrafta bunu sezmeye başlamıştır. Fakat sevdalılar buna rağmen her şeyden habersizdirler. Fırsat buldukça buluşur, konuşur, sevişirler. Bekir hoca bunun neye varacağını hesaplamaktadır.

Bir gün karısına Harput'a gideceğini ve akşam dönmeyeceğini söyler. Bu fırsattan yararlanan genç kadın Mamoş'u eve davet eder, yerler içerler, eğlenirler. Bekir hoca ise Harput'a gitmemiştir. Karanlık basınca eve gelir ve sessizce kapıyı kendi anahtarıyla açar, sevdalıların bulundukları odaya gelir. İçerden onların eğlenceli çığlıklarını duyar, tabancasını çekerek odaya girer. Girer girmez tabancasını ateşler Mamoş'u kalbinden, karısını da ağzından vurarak öldürür. Bu olaydan sonra Bekir hoca zaptiyeye teslim olur. Adli bir heyetin eve gelip olayı yerinde incelemelerinden sonra duruşma
sonunda Bekir hoca beraat eder.

İçli olan türkünün hikayesinde de böylece bir ders yatmaktadır.

MAMOŞ TÜRKÜSÜ

Pencere'den bir taş geldi,
Ben sandım ki Mamoş geldi.
Uyan Mamoş, uyan uyan,
Başımıza ne iş geldi.

Eyvah Mamoş, eyvah eyvah
Tabip getir yarama bak.

Penceresi yeşil yaprak,
Mamoş giyer kara kapak.
Kör olasın Bekir hoca,
Yatağımız kara toprak.

Eyvah Mamoş, eyvah eyvah
Tabip getir yarama bak.

Pencere'nin önü çardak,
Rakı içtik bardak bardak.
Körolasın Bekir hoca
Koymadın ki murat alak.

Eyvah Mamoş, eyvah eyvah
Tabip getir yarama bak.

Evlerinin ardı kavak,
Yağmur yağar ufak ufak.
Kör olasın Bekir hoca,
Ağzımdaki kurşuna bak.

Di kalk Mamoş di kalk, di kalk
Başımıza yığıldı halk.

Dışkapıyı araladın,
Ah bahtımı karaladın.
Kör olasın Bekir hoca,
Mamoş'uda yaraladın.

Di kalk Mamoş di kalk, di kalk
Başımıza yığıldı halk.

Mamoş paltonu tutayımmı?
Hayrın için satayımmı?
Mezarında boş yer varmı?
Ben'de gidip yatayımmı?

Eyvah Mamoş, eyvah Mamoş
Tabib getir imdada koş.
Malatyalı Kalender

"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Gazi - avatarı
Gazi
Kayıtlı Üye
24 Mayıs 2015       Mesaj #37
Gazi - avatarı
Kayıtlı Üye
erzincan1
ERZİNCAN'DA BİR KUŞ VAR TÜRKÜSÜ

Erzincan'da bir kuş var
Kanadında gümüş var
Gitti İbiş gelmedi
Elbet bunda bir iş var
XXX
Oy dağlar dağlar dağlar
Gök gürler bulut ağlar
Ağalarsa anam ağlar
Küsuru yalan ağlar
XXX
Palanga'nın deresi
Hayli çeker arası
İbiş'imi vurdular
Yedi yerden yarası
XXX
Oy dağlar dağlar dağlar
Gök gürler bulut ağlar
Ağalarsa anam ağlar
Küsuru yalan ağlar

ERZİNCAN'DA BİR KUŞ VAR TÜRKÜSÜ'NÜN HİKAYESİ
Olay Ağustos 1872 tarihinde Erzincan'ın Palanga köyünde geçer. İbiş Ağa, Palanga'da çok namlı bir köy ağasıdır. O bölgede tam yedi köye hükmeder ve etrafı yüksek duvarlarla çevrili iki katlı bir evde yaşamaktadır. İbiş Ağa, bir gün akşam vakti yeni evlendiği eşi Hanım Ağa'yla birlikte evindeyken, birkaç kişi birden silahlarıyla kapısına dayanarak zorla içeri girerler, aralarında ne gibi bir hadise geçtiği bilinmemekle birlikte, içeri girenlerden bir kişi hemen çeker orada İbiş Ağa'yı vurur. Birkaç dakikalık tartışmadan sonra eşi Hanım Ağa'yı da vurur. Ondan sonra hemen kıratına atlar ve yanındaki arkadaşlarıyla beraber Fırat Nehri'ni geçerek orayı terk eder. Akşam saatlerinde peş peşe patlayan silah sesleriyle çok tedirgin olan köylüler korkudan dışarıya çıkamazlar. Sabah olur olmaz İbiş Ağa'nın akrabaları hemen yanındaki komşularıyla beraber İbiş Ağa'nın etrafı yüksek duvarlarla çevrili iki katlı evine giderler ve orada İbiş Ağa'yla, Hanım Ağa'nın kanlar içerisinde yattıklarını görürler. İbiş Ağa'nın akrabalarının yaptığı ihbar üzerine hemen olay yerine gelen jandarma orada yaptığı çok kısa bir araştırma sonucunda İbiş Ağa'yla, Hanım Ağa'yı vuran kişilerin kimliklerini tespit eder; "Aziz Ağa ve arkadaşları" (Brastikli Aziz Ağa ve arkadaşları). İbiş Ağa teneşire konup yıkanırken vücudunda tam yedi kurşun yarası tespit edilir. Hanım Ağa'da ise tek bir kurşun yarası tespit edilir. Hemen daha İbiş Ağa'yla, Hanım Ağa'nın cenazeleri kalkmadan önce İbiş Ağa'yı çok seven arkadaşlarından birisi orada bu türküyü yakar.

Kaynak: Muzaffer ÖZDEMİR Bağlama Sanatçısı Essah Hikayeler ve Türkülerimiz Kitabından.
Son düzenleyen Safi; 11 Ağustos 2021 22:21
Gazi - avatarı
Gazi
Kayıtlı Üye
8 Ekim 2015       Mesaj #38
Gazi - avatarı
Kayıtlı Üye
ÇERKEZLERİN DİYARI PINARBAŞI

M.Orhan CEBECİ

Türküler, halkımızın birbirlerine ilettikleri duygu ve mesajlardır. İnsanları birbirine bağlayan, ulusal değerlerimiz olan halk türküleri, zincirin altın halkaları gibidir. Çoğunun eskilere dayanan yaşanmış öyküleri vardır. Öyküsüztürkü yok gibidir.
Gesi Bağları, Ağam İstanbul’u Mesken mi Tuttun, Everek Dağı’ndan sonra bir halk türküsü daha. İşte size Fazla yaygınlaşmamış bir Çellov türküsü ve öyküsü, kiminin telaffuzuna göre de Çellav.

ÇELLOV TÜRKÜSÜ VE ÖYKÜSÜ

Çellov, Pınarbaşı’ ya gelir, bir Çerkez Beyinin yanında bir süre yanaşma olarak durur. Daha sonra Kayseri’ye yerleşir. Bir ustanın yanına çırak olarak girer. Evlidir ve çok güzel bir karısı vardır, aradan bir süre geçer. Ustası Çellov’un karsına göz koyar. Taze gelini zorla ayartır. Bunu öğrenen Çellov köyüne gidip ağabeyinin silahını alır, ustasına hak ettiği cevabı verir. Silahıyla birlikte dağa çıkar.
Köroğlu, Çakırcalı, Gizik Duran gibi zalimlere cezalarını vermeye, mazlumlara yardımcı olmaya başlar. Anadolu türkülerinin hepsinin bir hikâyesi vardır. Ağ Gelin öyküsünde taş olur ve namusuna leke sürdürmez. Kiminde de dağa kaldırılan geline ulaşılamaz. Yapılan kötülükler karşılıksız kalmaz, öcü mutlaka alınır.
Olaylar aynı, kahramanlar hep değişir, öykülerdeki mesaj temelde hep aynıdır. Kahramanlarımız , zenginden alıp yoksula dağıtırlar, haksızları cezalandırırlar .
Çellov’u üzerine gönderdiği hükümet kuvvetlerine karşı yardım ettiği insanlar onu saklamaya çalışırlar. O artık bir halk kahramanıdır. Halk onu kendi gözüyle anlatır, görmese bile duyduklarından yakıştırmalar yapar.
Çellov türküsü öyküsü Bünyanlı bağlama sanatçısı Adnan Türköz tarafından yazılmış ve bugünlere gelmiştir.

Çellov üzerine yakılan türkü:

Erciyes dağını kantar mı tartar
Tartarım diyenin belası artar
Vaktinde teslim ol yakayı kurtar
Titrettin her yanı cihanı Çellov.

Arkadaşın sorarsan Reyhan'dır Arap
Bin üç yüz düşmanı yolunda türap
İnersem Bağdat'a ederim harap
Salma dizgin aldı Bozoğlan'ı Çellov.

Kızlar altın takmaz oldu saçına
Gazeteler gitti Hind ü Maçin'e
Bir sanın ulaştı Moskof içine
Titrettin Frengistan'ı Çellov.

Sen iyi olursan iy'olur herkes
Senin için gelip kurdular merkez
Avidik'te vurdular üç tane Çerkes
Tavuk mu sanırsın aslanı Çellov.

Ali Haydar gibi eden savaşı
Cengini seyreden döker gözyaşı
Kayseri’de vurduğu Ali Onbaşı
İçin candan eder figanı Çellov.

Anadolu’nun her yöresinde kaderin cilvesi ve olaylar yüzünde ortaya çıkan efsaneleşmiş birçok Çellov gibi öykülere rastlanmaktadır . Ağıtlar halk türkülerimizin bir parçası, halkın ta kendisidir.

Not: Kaynaklar; Notalarıyla Türkülerimiz ve Hikâyeleri-Salih Turhan, Kubilay Dök****ş, Levent Çevik.Ank.1966

Kayseri ve Yöresi Halk Türküleri.(Kays eri İl Kültür Müdürlüğü)

Adnan Türköz: 1925'te Kayseri'nin Bünyan ilçesinde doğdu. 14 yaşındayken bağlama çalmaya başlayan sanatçı, bağlama çalmayı ustaları dinleyerek öğrenmiştir. 1950'de İstanbul'a gelen sanatçı 1952'de İstanbul Radyosu'na girmiş, daha sonra da İstanbul Belediye Konservatuvarı Türk Halk Müziği Topluluğu'na katılmıştır. Taşlama türünde mizahi türküleri olan Adnan Türköz, 26 Temmuz 1982'de vefat etmiştir.
Atatürk'ün Askerleriyiz

Benzer Konular

15 Kasım 2011 / Mystic@L Edebiyat
20 Kasım 2008 / HerHangiBiri Astroloji/Fallar
23 Aralık 2015 / Ziyaretçi Soru-Cevap
20 Ocak 2016 / Misafir Soru-Cevap