Arama

Eski Türklerde Spor

Güncelleme: 11 Aralık 2006 Gösterim: 16.370 Cevap: 0
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
11 Aralık 2006       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Milattan Önce 3000 yıllarında Orta Asya’da Türkler’in yaşamında atın büyük önemi olduğunu görmekteyiz. Çocukların çok küçük yaşta at eğitimine başladığı o dönemin belgelerinde rastlanmaktadır. Bu uğraşta kadınların da yeri vardı.
Türkler’in binicilikteki ustalıklarına, atla oynanan ve sportif değer taşıyan türlü oyun ve yarışlarla ulaştılar.
Sponsorlu Bağlantılar
Günümüzde de Orta Asya ve Anadolu’nun bazı yörelerinde oynanan kaçma-kovalama nitelikli Gök-Börü, Kız-Börü ve Beyge oyunlarıyla, bir çeşit atlı hokey oyunu olan Çögen ve de savaş oyunu olan attaki cirit atma oyunlarında rastlamaktayız. Gök-Börü oyunu değişen lehçelerce Kökperi, Kopkeri gibi isimler de almıştır. Bu oyunda asıl olan kesilmiş ve içi temizlenmiş bir oğlak veya hayvanı eğeri ile bacakları arasına sıkıştıran ve dört nala koşan bir atlının, kendini kovalayan atlılara sınırlanmış bir alan veya alanda bir turu tamamlayarak puan alması biçimindeydi. Oyun tek kişiler veya gruplar arasında da oynanırdı. Özbek Türkleri’nde bu oyunu, üzerinde, sular, hendekler ve yükseklikler bulunan bir arazide oynadığını görüyoruz.
Evlilik törenlerinde kesilmiş hayvan, kız tarafından kaçırılır ve damat tarafı gelini kovalardı. O zaman bu oyun Kız-Börü adını alırdı. Atlı oyunların bir başka şekli de düğün törenlerinde kız ve erkeğin bir mesafe içinde karşılıklı olarak Beyge (Babiga) oyunuydu. Amaç hedefe önce varmaktı. Çöğen de eski Türkler arasında yaygın bir oyundu. Bu oyun bugün adına Tibet dilinde top anlamına gelen Pulu’dan alınarak Polo denilen atlı hokey oyununun ilk şeklidir.İlk defa Türkler tarafından oynandığı söylenen bu oyun, İranlılarca Çevkan, Bizanslılarca da Çukanyan adı ile oynanmıştır. Bugün Anadolu’nun birçok yerinde oynanan atlı cirit oyunu, eski Türkler’in çok sevdiği bir binicilik oyunuydu.Cesaret, algılama sürati, refleks, denge gibi emosyonel ve motorik özellikleri bünyesinde barındıran bu oyun iyi bir binicilik ve ata hakim olmayı gerektirirdi.
Eski Yunan yazar ve komutanlarından Xenophon MÖ 360 yılında Binicilik Sanatı adlı eserinde , Türkler’in cirit oyununa benzeyen bir mızraklı süvari oyununu halkına öğütler. Eski Romalılar’ın yüzyıllar boyunca oynadıkları Troia oyununun da aslı cirit oyununa benzemektedir.
Türkler boyu 1.5 metre uzunluğundaki ucu sivri taze servi ağacından yapılmış mızraklarla hedef tahtasını delmeyi veya sivri değnekleri toprağa saplama alıştırmaları yaparlardı.
Ayrıca, çeşitli sosyal etkinliklerle ilgili olarak (ölüm, doğum, düğün, sosyal yardım v.b.), bozkır atları ile 10- 14 kilometre, hatta 100 kilometrelik arazi koşuları yapılırdı.
Ayrıca eski Türkler de birçok sosyal etkinlikte yine ok atma veya ok üzerine içilen antlar gözlenmektedir. Okla uzağa atma veya hedefe atma oyunları vardı. Ayrıca, at üzerinde de ok atma oyunları vardı.Bu konudaki en eski belgeler MÖ 1000 yılda Tibet bölgesinde bulunan kayalara işlenmiş fresklerdi.
Yarış amacıyla atılan okların ilki cepheden, ikincisi yandan ve üçüncüsü de hedefi geçtikten sonra geriye dönülerek atılırdı. Günümüzde Japonya’da bazı dinsel törenlerde benzeri yarışmalar yapılmaktadır. Ayrıca, Türkler’in geliştirdikleri eğri ve tek yüzlü kılıçlarla oynanan çeşitli dans ve oyunlar vardı. Bugün Türkmenistan’da çeşitli kabilelerde bu dans ve oyunlar devam etmektedir.
Tüm bunların dışında Asya’da en çok sevilen spor dallarından biri de güreşti. Çeşitli bayramlarda ve özel günlerde güreş ile ilgili şenlikler düzenlenirdi. Yapılan kazılarda çeşitli süs eşyalarının üzerine işlenmiş güreş figürlerine rastlanmaktadır. Günümüzde yağlı güreşçilerin giydiği kısbeti, İskit Türkleri’ne ait bir kemik avadanlığın üzerine işlenen güreşçi figüründe görmek mümkündür.
MÖ 100 yıldaki eski Çin kaynaklarına göre Amur Bölgesi’nde oturan Türk kabilesinin yaşantısı hakkında bilgi verilirken, halkın ayaklarına 15 cm genişliğinde ve 160 cm uzunluğunda tahtalar takarak kar ve buzda ev hayvanlarını kolaylıkla avladıklarından söz edilmektedir. Bu da kayak sporunun tarihteki ilk örneklerinden biridir. Tarihçi Prof. W. Eberhard yine bu kaynaklara dayanarak eski Türkler’de kayak ve kayakçılığını mevcut olduğundan söz eder. Yine MÖ 500 yıllarında Çin halkının ayaklarında kayakla gördükleri Türkler için “tahta bacaklı, at ayaklı, benekli ala at” gibi tanımlar kullandığı saptanmıştır.
İsviçreli Prof. Hess kayak tarihini incelerken “Bütün kış karla örtülü olan Sibirya’nın kayakçılığın asıl vatanı olması tabii olduğu gibi, tarihi deliller de Sibirya’nın en kuzey noktalarında yaşayan Türk ve Moğol kavimlerine” kayağın buluşunun ait olduğunu söylemektedir.
Eski Türkler’in dinsel geleneklerine göre yaptıkları çeşitli sporitf etkinlere Kırgızlar’ın çocukların doğumunda kadınların da katıldığı 265 km’lik bir mesafe üzerinden geleneksel koşu yaptıkları, Tunguzlar’ın düğün törenlerinde 107 kilometrelik yaya koşular düzenlediği, hız alarak çift ve tek ayakla uzun atladıklarını da ilave edebiliriz.
Yine Orta Asya’da futbola benzeyen tepük adıyla oynanan bir oyundan Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügat-ül Türk adlı eserinde söz etmektedir.
Osmanlılar’a gelindiği ise güreşten, at binmeye, ok atmadan, çevgen’e kadar çeşitli sportif etkinlikleri görüyoruz.

Kaynaklar:
1-Kahraman, Atıf:
Osmanlı Devleti’nde Spor.Kültür Bakanlığı Yayınları.1995.
2-Olimpik Hareket:
TMOK Yayını.s.10-12.1988
3-Osmanlı’da Spor Sempozyumu:
Selçuk Üniversitesi Bed.Eğt. ve Spor YO. Yayını 1999
4-Tayga, Yunus:
Türk Spor Tarihine Genel Bakış.GSGM Yayınları. No:87 Ankara. 1990




ANADOLU VE ANTİK ÇAĞDA
SPOR OYUNLARI


Anadolu toprakları üzerinde tarihin en eski uygarlıkları kurulmuştur. Anadolu değişik uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır. Anadolu’daki uygarlıkların kalıntıları, eski uygarlıklar ve antik kültürler, Anadolu’da Yunanistan’daki spor oyunlarından çok öncelere dayanan bir spor kültürü olduğunu göstermektedir. Aşağıda isimleri verilen antik kentlerde stadlar ve palestralar(spor salonları denilebilecek alanlar) bulunmaktadır: 1. Afroddisias Antik kenti: Aydın ili yöresinde,
2. Side, Perge Antik kentleri Xantos: Antalya İlimizin yöresinde,
3. Hierapolis, Laudisies, Nissa Antik kentleri: Denizli İlimizin yöresinde,
4. Pergamon Antik kenti: Bergama yöresinde,
5. Efes Antik kenti: İzmir İli Selçuk yöresinde, Ülkemizin bu yörelerindeki, bu isimli antik kentlerde palestralar, elipsoid stadlar bulunmaktadır. Bugün Antalya ilimizin sınırları içinde Adrasan burnunda Asya kökenli Likya Uygarlığı(M. Ö. 15. yy) kalıntıları arasında antik palestralar, stadyumlar ve anfitiyartrolar bulunmaktadır. Buradaki antik kentin adı Olimpos’tur. Bu antik kentin 7 kilometre uzağında ve deniz seviyesinden 2150 metre yüksekliğinde mitolojide Kimera diye anılan, gerçekten jeotermal kökenli bir alev bulunmaktadır. Mitolojideki Belerefon veya Kimera efsaneleri, olimpiyat fikrinin doğuşunun bu bölgelerden çıktığını destekler niteliktedir. Efsanelerde her yıl Olimpos kentinin vatandaşlarından bir çift genç kız ve erkek “baç” olarak isteyen Kimera canavarını Pegasus adlı kanatlı atına atlayarak mızrağı ile canavarı yedi kat yerin dibine gömen Belerefon adlı kahramanın anısına, Olimpos kentine barış ve sükun getirdiği için heryıl Kimera alevlerinden tutuşturulan meşalelerle atletler Olimpos kentine doğru koşarlar ve bu anıyı yinelerlerdi. Özünde yadsınamayacak bir gerçek uygarlıkların birbirinden etkilendiğidir. Anadolu’da bilindiği gibi tarihin en eski uygarlıklarına ev sahipliği yapmış bir bölgedir. Burada kurulan uygarlıklar, o uygarlıkların kültürleri kendilerinden sonra kurulan birçok uygarlığın temelini oluşturmuştur. Bu da son derece doğal bir olaydır. Olimpiyat Oyunları’nın simgesi Olimpiyat Meşalesidir. Antalya’daki Olimpos’un tarihine baktığınızda Antik Olimpiyat Oyunlarının başladığı M. Ö. 776 yılından yaklaşık 7. 5 yüzyıl daha gerilere dayandığını görmektesiniz. Dolayısıyla o bölgedeki efsaneler ve kalıntılar Olimpiyatların vazgeçilmez bir parçası olan Olimpiyat Meşalesi Anadolu’muzdan esinlenmiş olabileceği veya çıkmış olabileceğini göstermektedir. Bu olasılık hiç de küçümsenemeyecek ve kulak arkasına atılmayacak bir olasılıktır. Ayrıca, Olimpia’nın yerel kahramanlarından biri olan Pelops’un mezarı ve tapınağı Altis’in içindeydi. Pelops’un doğudan geldiği düşünülürdü. Birçok kişi ilk atletizm karşılaşmalarının Küçük Asya’da(Anadolu) düzenlendiğine inanır. Antik çağda Anadolu’daki spor organizasyonlarını değerlendirdiğimizde ilk olarak karşımıza M. Ö. IX’uncu yüzyıldan beri devam eden Panionion Oyunları çıkar. Herodot Tarihi bu konuda şunları yazar: “Asyalı İyonlar’ın 12 şehir devleti bir araya gelerek Panionion adı altında bir birlik kurmuşlardı. Bunun yönetim merkezi Aydın’ın Kuşadası ilçesi Güzelçam köyündeydi. Ionia birliğine bağlı site devletleri müşterek oyları ile belirlenen Mykale Dağı’ndaki ortak tapınakları olan Panionion kutsal alanında heryıl kasım ayında Poseidon Helikonius onuruna oyunlar, şenlikleri Prieneli rahipler gözetiminde organize ederlerdi. Her türlü spor oyunlarının yapıldığı bu etkinlikler Pers saldırıları sırasında Efes’e taşınıp orada devam etti. Bu oyunların başladığı tarihten yaklaşık 100 yıl sonra devam ettiğini Diodoros ve Thukydides eserlerinde belirtirler. ” Didymeia Oyunları antik çağın en eski en görkemli şenliklerinden biriydi. Apollon Tapınağı’nın yaklaşık 15 metre güneyinde yedi sıralı bir stadion(stadyum) vardı. Tanrı Apollon adına yapılan ve Miletos’taki 29. 56 m x 192. 25 m boyundaki yirmi sıralık ve 15 bin izleyici kapasiteli stadyumu da kapsayan Didymeia Oyunları antik çağda büyük önem taşırdı. Aynı anda 24 atletin yarışabileceği görkemli bir koşu pisti vardı. Datça Yarımadası’nın ucunda bulunan M. Ö. VII veya IX. Yüzyılda Posideion’un oğlu Triopas tarafından kurulduğu ileri sürülen Antik Knidos kentinde, Knidos Lindus, Talyssus, Halikarnassus, Ialyssus ve Cameros ile birlikte Heksapolis(Altışehir) Birliği’ni kurmuştu. Bu birlik Knidos’un Triopion denilen bölgesinde Tanrı Apollo adına görkemli bir mabet yaptılar. Bu altı şehir devleti her dört yılda bir Triopion’da Tanrı Apollo adına Triopion Oyunları düzenlerlerdi. Herodot bu konuda şunu yazar: “Triopionlu Apollo şerefine yapılan oyunlarda, kazananlara verilen mükafat tunçtan yapılma üç ayaklı sehpa idi. Bu sehpalar alınıp, götürülmez. Mabedin içinde kalır ve ilaha hediye olurdu. Fakat Halikarnaslı (Bodrum) Agasiki namındaki bir adam bu oyunlarda kazandıktan sonra bu kanuna karşı geldi ve sehpayı alıp evine götürdü. Onu duvarına astı. Bu olaya karşı diğer beş şehir Halikarnassus’u birlikten çıkardı ve adları Pentapolis(Beşşehir) Birliği olarak değiştirildi. ” Burada özünde vurgulamak istediğimiz nokta Antik Çağdaki spor anlayışını sadece Peloponez Yarımadası üzerine inşaa edilmesinin yanlışlığıdır. Kültürler tarih boyunca birbirlerinden etkilenmişlerdir. Bu realiteyi yadsımak, tarihi inkar etmek demektir.



Kaynaklar:
1- OLİMPİK Hareket: TMOK Yayını. 1988. s. 9- 10
2- RENKLİKURT Turgay: Türkiye ve Olimpiyat Sempozyumu. Editör: Yalçın Aköz. Paniyonik Oyunlar ve Antik Antalya Olimpiyatı. 1994. s. 184- 187
3- SARIALP Ruhi: Türkiye ve Olimpiyat Sempozyumu. Editör: Yalçın Aköz. Mitologyadan esinlenen bir çağrışım. 1994. s. 35- 36
4- SWADDLING Judith: Antik Olimpiyat Oyunları. Homer Yayınevi. 2000. s. 2- 4


Benzer Konular

15 Haziran 2010 / Misafir Türkiye Cumhuriyeti
16 Aralık 2009 / Misafir Soru-Cevap
12 Aralık 2012 / Misafir Cevaplanmış
2 Mayıs 2014 / Misafir Soru-Cevap