ÖYKÜLENMİŞ BİR DÜŞ
Öykülenmiş bir düş gibi,
düşüşlerde tek taraflı tutunduğum
gözlerini sustum...
yalan,
sevmedim desem hep yalan...
Bir ayrılık sancısı, bir kavuşmaya sevinememek,
ellerine dokunabilme sanısı,
bunca zaman habersizce biriktirilmiş sözler,
bitmeyen bir senfoniyi dinler gibi suskun
dinleyiciler,
aklımda sen...
Bir yandan sözü yazılan, bestesi yapılan
diğer yandan çalınan ama ritmini hiç yitirmeyen
bir yaşam desem,
sevmek desem,
bakkala gitmek gibi,
yüzünü yıkamak gibi olağan olan...
Tanrı gibi ellerine muhtaç olduğumu söylesem....
Olmadığını görmek, akşama dönmeyeceğini bilmek...
aslında bu beklentilerden hayatın gerçekliği
kadar uzak olduğunu bile bile istemek,
istemeyi tercih etmiyorken...
her gece konuk etmek seni rüyalarda...
Elini sıkmak eline dokunamıyorken,
gözlerin karşımda nefesin kulağımda içimde
dağlar taşlar yer değiştirirken
ve
nehirler tozlarını alırken içimin,
susmak....
İçi boş bir kıyafet olmak değil midir....
Bu yabancı,
aslında yüzünü kaçıncı kez gördüğünün resmi
değil midir...
köşe başlarında soluk aranan...
Seni sevmenin onur haftasıydı geçtiğimiz....
Benim olmadığım düğünler,
senin olmadığın bayramlar yaşadılar,
bayramlık sevinçlerimi başucumda sustum hep...
Sen gözlerin yaşam,
başka sevinçler
peşindeydin...