Tenasüh (Reenkarnasyon) yoktur Sual: Reenkarnasyon diye bir şey var mı? İnanmak doğru mu?
CEVAP
Reenkarnasyon denilince, ruhun insandan insana geçmesi, başka bir bedenle dünyaya geliş, tenasühte ise, ruhun hem insana, hem de hayvan, bitki ve cansızlara geçtiği anlaşılıyor. Biri diğerinin yerine de kullanılır.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kalbleri hasta, bilgileri az olan bazı kimseler, hatta kendilerini, şeyh olarak tanıtan bazı dinsizler, tenasühe inanıyor. Ruhlar olgunlaşmadan önce, bir bedenden ayrılınca, başka bir bedene geçer. Kemale geldikten sonra, insanlara gelmez, tenasüh yolu ile olgunlaşmış olurlar diyor ve tenasühle ilgili birçok hikayeler uyduruyorlar. Tenasühe inanan dinden çıkar kâfir olur. Tenasüh ile ruhlar kemale gelirse, Cehennem kimler için olur, kimler azap görür? Buna inanmak, Cehennemi inkâr etmek ve hatta öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmamak olur. Çünkü onlara göre, ruhun olgunlaşmasına vasıta olan bedene ihtiyacı kalmamıştır ki, bedenle haşr olunsun. Bu yalancıların sözleri, eski felsefecilerin [ve şimdiki medyumların] sözlerine benziyor. Eski felsefeciler, bedenin tekrar dirileceğine inanmıyordu. "Cennet nimetleri ve Cehennem azapları yalnız ruhlara olacak" diyordu. Bunlar, o felsefecilerden de kötüdür. Çünkü, onlar tenasühü reddedip, azabın sadece ruha olacağını söylüyorlar. Bunlar ise, hem tenasühe inanıyor, hem de ahiret azabını inkâr ediyor. Bu dinsizlere göre azap, sadece dünyadadır.
Allahü teâlâ, din büyüklerinin ruhlarını insan şekline sokmuş, bu şekiller, insan gibi iş görmüştür. Yoksa, mübarek ruhları, başka bedenlere girmiş değildir. Bir ruhun, beden şekli alması, tenasüh değildir. Melekler ve cin de, insan şekline girip birçok şey yapıyorlar ki bu da tenasüh değildir. Tenasühe inananlar, kabir azabına ve Kıyamet gününe iman ediyorlar mı? Yazıklar olsun ki, böyle imansızlar, kendilerini din adamı tanıtmış, yayın vasıtaları ile, millete Müslümanlık öğretmeye kalkışıyorlar, gençleri, dinsiz, imansız yapmaya çalışıyorlar. (2/58)
Tenasühe inananların kâfir oldukları Berika ve Hadika'da da yazılıdır. Eski Yunan felsefecisi Eflatun da tenasühe inanırdı. Teslis inancını ilk olarak ortaya çıkaran da budur. Hazret-i İsa, göğe çıkarıldıktan sonra, dört İncili yazanlar, bu inancı karıştırarak, insanlığı büyük felakete sürüklediler.
Ruh başkasına geçmez
Yukarıda, bâtıl inanç olan reenkarnasyondan bahsetmiştik. Bu bâtıl inanç, daha çok Hindu ve Budistlerde görülür. Ölen kimsenin ruhu başkasına geçmez. Geçtiğini bildiren hiçbir âyet veya hadis yoktur. Hiçbir âlim de böyle bir şey söylememiştir. Kur'an-ı kerimde ölüm ve dirilişle ilgili birçok âyet-i kerime vardır. Hiçbirinde ruhun başka bir insana veya başka bir mahluka geçtiğini gösteren bir ifade yoktur. Zaten Allahü teâlâ insanlara ruh hakkında kâfi bilgi vermemiştir. İsra suresinin (Sana ruh hakkında soranlara, de ki, "Ruh Rabbimin işlerindendir, size az bir bilgi verilmiştir") mealindeki 85. âyeti de ruhun mahiyetini bilmenin imkansız olduğunu gösteriyor.
Bir de, (İki defa ölüp iki defa dirilmek) ifadesinden ruhun başka birisine geçtiğini ancak zındık söyler.
Kur'an-ı kerimde buyuruldu ki:
İlk insan çamurdan, sonrakiler, nutfeden yaratıldı. Nutfe kan pıhtısı, et olur, sonra can verilir. Herkes ölür, kıyamette dirilir. (Müminun 12-16)
Bekara suresinin (Allah sizi ölü iken diriltti. Sonra öldürecek, sonra diriltecek, nihayet Ona döndürüleceksiniz) mealindeki 28. âyetini, Beydavi ve diğer tefsirler şöyle açıklıyor:
Çocuğun ana rahminde can verilmesinden önceki hâli için ölü, can verilmesine de diriltme denmiştir. Yani insan, bir defa ana rahminde, bir de kabirden sonra diriltiliyor. İki ölü hâli vardır. Biri ana rahmindeki canlılıktan önceki durumu, bir de kabirdeki hâli. Yani hepsi iki ölüm, iki diriltmedir.
Kâfirler ahirette (Ey Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin) diyecekler. (Mümin 11),
Ve dünyaya tekrar gönderilmelerini isteyecekler, iyi amel işleyeceklerini söyleyecekler. (Secde 12)
Kendilerine dünyadan geldikleri bildirilerek istekleri reddedilecek (İbrahim 44)
Ve denecek ki: (Size, düşünebilenin düşünebileceği, öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size, [Peygamber, kitap, akıl, ihtiyarlık, ölüm gibi] uyarıcılar gelmedi mi?)
[Fatır 37]
(Kâfirlerden birine ölüm gelince, "Rabbim, beni geri çevir, tâ ki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim" der. Hayır; bu söylediği boş laftır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır.) [Müminun 99-100]
Duhan suresinin 56. âyet-i kerimesinde (İnsan ilk ölümden başka bir ölüm tatmaz) ifadesi, tek ölüm olduğunu açıkça gösteriyor. Kur'an-ı kerimde, (İki defa ölüp iki defa dirilmek) ifadesine benzeyen başka ifadeler de vardır. Mesela ikisi şöyledir:
(Geceleyin sizi öldüren [ruhunuzu alan], gündüzün de ne işlediğinizi bilen; sonra belli ecel tamamlansın diye gündüzün sizi dirilten [uyandıran] Odur.) [Enam 60],
Allah, eceli gelenlerin ölüm anında, eceli gelmeyenlerin de uyku esnasında ruhlarını aldığı ve bunda düşünenler için bir ders olduğu bildiriliyor. (Zümer 42)
Bu iki âyet-i kerimede, insan uyurken ruhunu Allahü teâlânın aldığı açıkça bildiriliyor. Ruhunu almakla onu öldürmüş olmuyor. Şimdi hangi zındık, (Uyuyan ölür, ruhu başkasına geçer) diyebilir? Tek ölüm ve tek dirilişin olduğunu bildiren âyet-i kerimelerden üçü şöyledir:
(İnsan önce bir şey değilken kendisini yarattığımızı düşünmez mi?) [Meryem 67]
(Resulüm, senden önce de hiçbir beşere ebedilik vermedik. Şimdi sen ölürsen, sanki onlar ebedi mi kalacaklar, her canlı ölümü tadacaktır.) [Enbiya 34, 35]
(Ölümden sonra elbette diriltileceksiniz desen, kâfirler "bu sihir" derler.) [Hud 7]
Reenkarnasyon hurafesi
Sual: Ölmüş kimselerin ruhları, çocuk, hayvan veya bitkiye geçiyormuş. Bir çocuk, ruhunu aldığı kimsenin geçmiş hayatında bahsedip, mesela, "Ben yüz sene önce şunları yapmıştım" diyormuş. Ölenin ruhu başkasına geçer mi?
CEVAP
Bu bâtıl inanç daha çok Hindu ve Budistlerde vardır. Reenkarnasyon diye bir şey yoktur. Yani ölen kimsenin ruhu başkasına geçmez. Yahut bir kimse birkaç defa dünyaya gelmez.
Daha çok dine inanmayan kimseler, reenkarnasyondan bahsediyorlar. Dine inanmayan biri, eğer dinden bahsediyorsa, elbette samimiyetinden şüphe edilir. Bunların asıl maksadı dini yıkmaktır. Bunlar, dine inanır görünüp, genel olarak, içkinin az içilirse günah olmadığını, tesettürün Kur'anda olmadığını, lüzumsuzluğunu, Cennet ve Cehennemin dünyada olduğunu yazıp çizerler.
Hazret-i Âdemi inkâr etmek için ilk insanların vahşi olduğunu, maymundan geldiğini, dil bilmediğini de söylerler. Halbuki Allahü teâlâ, bütün eşyanın ilmini, sanatını Hazret-i Âdem'e öğrettiğini bildiriyor. (Bekara 31)
Müslümanlar, gezegenlerde insan veya insan gibi canlı varlık bulunmadığını bildirdiği için, din düşmanları, Ufo diye bir yalan uydurdular. Allah'a inanmazlar, "Gök tanrıları" derler, "Tanrıların arabaları" diye roman yazarlar.
Falın, ilmi hiçbir değeri olmadığı, asılsız olduğu herkesçe bilindiği halde, sırf İslamiyet falı kötülüyor diye fal ile ilgili yazılar, yorumlar yayınlarlar. Asıl kendileri hurafeci olduğu halde, müslümanlara iftira ederler. Kısacası bunlar, dini yıkmak için açıkça değil, böyle tevilli, dolaylı yollardan dine saldırırlar, "tutmazsa da iz bırakır" ümidiyle, İslamiyet'e çamur atmaya çalışırlar. Bunların sözünün dinde bir değeri olmaz.
Cin, insanın içine girebilir. Bu husus hadis-i şerifle sabittir. İnsanın his ve hareket sinirlerine tesir ederek, hareket ve ses hasıl ederler. İnsanın, bu kendi söz ve hareketinden haberi olmaz. Böylece vaktiyle Roma'da ve Peşte'de, son zamanlarda Adana ve Hatay'da konuşan çocuk ve hastalar görülmüştür. Bunları konuşturan cin, uzak ülkelerdeki veya eski zamanlardaki şeyleri söylediklerinden, bazı kimseler, bu çocukların iki ruhlu olduğunu veya başka insanın ruhunu taşıdığını sanmışlardır. Bunun yanlış olduğunu dinimiz açıkça bildirmektedir.
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
(Çeşitli yaşlarındaki bedenleri başka başka olan bir insan, aynı boy ve aynı şekilde, fakat başka zerrelerden yapılmış bir bedenle kabirden kalkacaktır. Bu husus anlaşılınca, insan insanı yerse, yenilen organın, hangi insan ile yaratılacağı, yiyen ile mi, yoksa yenilen ile mi birlikte yaratılacağı gibi sorulara lüzum kalmaz. Çünkü, o organların kendileri değil, benzerleri yaratılacaktır.)
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Onlar, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah'ın, kendileri gibilerini de, [benzerlerini de] yaratmaya kadir olduğunu düşünmüyorlar mı?) [İsra 99]
Beden değişir, Ruh değişmez
Herkes, öldüğü zamandaki şekli, boyu ve organları ile mezardan kalkacaktır. Herkesin kuyruk sokumu kemiği değişmeyecek, başka organlar, bu kemik üzerine yeniden yaratılacak, ruhlar bu yeni bedenleri bulup, ona ait olacaklardır. Ruhların bu başka bedenlerle beraber olmaları tenasüh değildir. İnsan bedeni, organları dünyada da değişiyor. Kırk yaşındaki insanın eti, yağı, derisi, kemikleri başkadır, çocukluğunda bulunanlar başkadır. Fakat o, hep aynı insandır. Çünkü insan, ruh demektir. Beden değişiyor ise de, ruh değişmez.
Ruh değişmediği gibi, parmak izi de hiç değişmez. Hiçbir insanın parmak izi, başkasının parmak izine benzemez. Bir insanın parmak uçlarındaki çizgilerin şekli, doğmadan önce, ruh bedenle beraber olduğu sıralarda teşekkül eder. İnsan ölüp çürüyünceye kadar hiç değişmez. Beş bin yıllık mumyalarda aynen kaldıkları görülmüştür. Parmak ucundaki çizgilerden herbiri yan yana dizilmiş deliklerden meydana gelmiştir. Her delikçikten, ter sızmaktadır. İnsan bir şeyi tutunca, sızan ter, o şeyin üzerinde çizgilerin şekli gibi yapışıp kalır. Teri boyayan bir ilaç sürünce, o kimsenin parmak izi, o şey görünür. Hırsız parmak izinden bulunabilir.
Ölen bir kimsenin ruhu, başka birine geçmez. Fen ilerlediği zaman bu durum daha da kolay anlaşılır. Mesela bütün insanların parmak izleri bir yere alınır. Eskiden ölmüş bir kimseden bahseden çocuğun parmak izi ile karşılaştırılınca tutmadığı görülür. Daha başka usullerle de tespiti mümkündür.
İnsan, ruhu sayesinde ayakta durur. Aklı, düşüncesi, ruhu sayesinde vardır. İnsanın vücudu, bir marangozun âletleri gibidir. İnsan ölünce, âletleri olmadığından, ruh bu aletlerle bir iş yapamaz. Ancak yine de, ruh ölü olmadığı için gider gelir, insanları tanır. Hatta evliyanın ruhları insanlara yardım eder. Bu yardım etmesi dünyadaki bedenindeki aletlerle değildir. Allahü teâlâ ruhlara aletsiz de iş yapma özelliğini vermiştir. Vefat eden Hızır aleyhisselamın ruhu çok kimseye çeşitli yardım yapmaktadır.
Bir insana, başka insanların bütün organları takılsa, o insanın aklında, düşüncesinde değişiklik olmaz. Marangozun eski aletleri yerine, yeni aletleri gelmiş demektir. Alet değişmekle, marangozdaki bilgi, kabiliyet değişmez. Kesmeyen bir testere yerine, iyi kesen bir testere gelirse, daha kolay iş yapar. Görmeyen gözün yerine sağlam göz takılırsa görür. Kanı, kalbi, beyni de değişse, yine düşünceye tesir etmez. Sağlam organ takılmışsa, daha kolay iş görür. Çünkü insan, ruh demektir.
Bir insan yanmakla yok olmaz. Sadece aletleri elinden alınmış olur. Ahirette ona yeni aletler verilir. Mümin ise Cennete, kâfir ise Cehenneme gider. Ruh, kendisine verilen vücut sayesinde, ya nimete kavuşur veya azaba düçar olur. Ruhun mahiyetini bilmeyen ve Allahü teâlânın kudretinden şüphe eden kimse, insan yanınca yok olduğunu, kabir suali ve kabir azabının olmadığını zanneder. Halbuki kabir azabının olduğunu dinimiz açıkça bildiriyor.
Ölüye kabir azabı
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kabir, ya Cennet bahçesi veya Cehennem çukurudur.) [Tirmizi]
Aklın almadığı şeyleri akılla çözmeye kalkışmak çok yanlıştır. Akıl, göz gibi, din bilgileri de ışık gibidir. Göz, ışık olmadıkça, karanlıkta görmez. Göz, karanlıkta görmediği şeylere "yok" diyemez. Akıl da, maneviyatı, fizik-ötesini anlayamaz. Aklımızdan faydalanmamız için Allahü teâlâ, din ışığını gönderdi. Göz, ışık olmadan karanlıkta cisimleri göremediği gibi, din bilgileri olmadan da akıl, manevi şeyleri anlayamaz.
Amerika'daki vahşilerin, oklarının uçlarına sürdükleri, "Kürar" ismindeki zehir, sinirlerin uçlarını felce uğratır. Adale hareket edemez. Ağrı yapmadığından insan zehirlendiğini anlamaz. Elini, ayağını oynatamaz, yere yıkılır, taş gibi kalır. Görür ve işitir ise de, gözünü kırpamaz, dilini oynatıp bağıramaz. Kabir azabı da buna benzetilebilir. Ölü, acı duyar, fakat kıpırdayamaz.
Dine inanmayan bir yazar, kelebekler hep ölüp diriliyor diyerek reenkarnasyonun gerçek olduğunu savunuyor. Dünyada her canlının bir hayat devresi vardır. Kelebeklerde, Yumurta, Tırtıl, Pupa, Kelebek devreleri vardır. Kelebeklerin nesilleri böyle devam eder. Bunun reenkarnasyon hurafesi ile bir ilgisi yoktur. Bitkilerin, kavunun, karpuzun, tohumla yetişen diğer sebzelerin çoğalması da buna benzer. Mesela bir karpuz çekirdeği toprağa atılınca, çekirdekten yeşil aksam meydana gelir. Yeşil aksamdan da karpuz olur. Karpuzun içinde de çekirdekler bulunur. Böylece neslini devam ettirir. Yeni meydana gelen karpuzlar, çekirdeği ekilen karpuza benziyor diye eski çekirdek yeniden meydana geldi mi denir? Yahut karpuz ölüp ölüp diriliyor denmez. Her canlı ölür. (Rahman 26)
Ruh nedir
Sual: Ruh nedir? Ölünce ruh nereye gider?
CEVAP
Allahü teâlâ insanlara ruh hakkında kâfi bilgi vermemiştir. İsra suresinin (Sana ruh hakkında sorarlar, de ki, "Ruh Rabbimin işlerindendir, size az bir bilgi verilmiştir")
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, insanın ruhunu bilinemez şekilde yarattı. Ruh, madde değildir, belli bir yeri yoktur. Ruh, bedenin ne içinde, ne dışındadır, ne bitişik, ne ayrıdır. Yalnız onu varlıkta durdurmaktadır. Bedenin her zerresini diri tutan ruhtur. Bunun gibi, âlemi varlıkta durduran Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ, bedeni ruh vasıtası ile diri tutmaktadır mealindeki 85. âyet-i kerimesi de ruhun mahiyetini bilmenin imkansız olduğunu bildiriyor.. (Mektubat Tercemesi)
Ahlak-ı alaide buyuruluyor ki:
(Aklın erdiği bilgileri anlayan, his organlarından beyne gelen duyguları alan, bedendeki bütün kuvvetleri, hareketleri idare eden, kullanan ruhtur. Ruh, göz vasıtası ile renkleri, kulak ile sesleri kavrar, sinirleri çalıştırır. Adaleleri hareket ettirir, böylece bedene iş yaptırır. Böyle işlere ihtiyari yani istekli işler denir. Aklı kullanmak düşünmek ve gülmek gibi şeyleri yapan ruhtur.
Ruh parçalanmadığı ve parçalardan meydana gelmediği, yani mücerred olduğu için, hiç değişmez, bozulmaz, yok olmaz. Ruh bir sanatkâra benzer. Beden bu kimsenin elindeki sanat aletleri gibidir. İnsanın ölmesi ruhun bedenden ayrılmasıdır. Bu da sanatkârın sanat aletlerinin yok olmasına benzer.)
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
(Cesetten ayrılan ruh, ya azaba veya nimete kavuşur. İyilerinki yükselir, kötülerinki yedi kat yerin dibine iner. Bedenden ayrılan ruh, aletsiz, vasıtasız olarak her şeyi bilir. Bunun için çeşitli nimet veya azapla karşılaşır.
Ruh bedende iken, herhangi bir uzuv, mesela insanın bir ayağı felç olsa, ruh bu ayağa tesir edemez, onu harekete geçiremez. Ölüm ise, bütün uzuvların felç olmasına benzer, ancak ruh, bedenden ayrılınca, müstakil olarak yine bilir, görür, anlar, sevinir, üzülür, bu halleri yok olmaz. Bu hâli, bütün ruhlar yok edilinceye kadar devam eder. Herkes dirilince, her ruh, yeniden meydana gelen cesede tealluk eder.)
Dejavu
Sual: Déjàvu ne demektir? Bunun reenkarnasyon ile bir ilgisi var mı?
CEVAP
Déjà vu, dejavü okunur. Ansiklopedilerde şöyle tarif ediliyor:
(Deja vü, halihazırda yaşanılan bir olayı, daha önceden yaşamışlık veya görülen bir yeri daha önceden görmüş olma duygusudur. Fransızca déjà [daha önceden] ve voir [görmek] fiilinin geçmiş zamanda çekimi olan vu'nün birleşiminden türemiştir. Beynin, yorgunluk veya başka sebeplerden dolayı bir görüntü, ses gibi herhangi bir girdiyi, giriş anı sırasında algılayamamasından kaynaklanabilir. Beyin bu girdiyi algıladığında kişi, bu olayı daha önce, yaşadığı hissine kapılabilir. Ayrıca, beynin sağ lobu ile sol lobunun milisaniyeden daha küçük bir zaman farkı ile çalışmasından da, kaynaklanabilir. Bir taraf diğer taraftan önce algıladığı için, geç algılayan taraf, bu olayın daha önce yaşanmış olduğu duygusuna kapılır. Bu durum sinir aksonlarındaki küçük bir sapmadan kaynaklanır.
Dejavü'nun zıttı jamais-vu'dür, Jamevü okunur. Bu durumda insanlar tanıdığı bir çevrede yabancılık çekebilirler. Dejavü'ya benzer sebeplerle ortaya çıkar. Araştırmalara göre insanların %50 den fazlası, hayatlarında en az bir kere, dejavü durumunu yaşamıştır. İnsanların çoğu bir süre sonra, en son ne zaman dejavu yaşadığını unutur.)
Dejavu'nün reenkarnasyon [tenasüh] ile hiçbir ilgisi yoktur.
Falcılık büyücülük nedir Sual: Kâhinlik, falcılık, büyücülük nedir? Bunlara inanmanın hükmü nedir?
CEVAP
Kâhinlik, cinden bir arkadaş edinip, olmuş şeyleri ona sorup, ondan öğrenmek ve bunları başkalarına bildirmektir.
Cin ile tanışan falcılar, (Yıldızname)ye bakıp, sorulan her şeye cevap verenler böyledir. Bunlara ve büyücülere gidip, söylediklerine, yaptıklarına inanmak, bazen doğru çıksa bile, Allah'tan başkasının her şeyi bildiğine ve her dilediğini yapacağına inanmak olup, küfürdür. (Hadika)
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Uğursuzluğa inanan, kâhinlik yapan, kâhine giden, büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan bizden değildir, Kur'an-ı kerime inanmamış olur.) [Bezzar]
İbni Ebi Zeyd hazretleri diyor ki:
(Cinci tarikatçıya inanmak, insanı cinden kurtardığına inanarak, ona ücret vermek caiz değildir. Büyü çözene de para vermek caiz değildir.)
(Birgivi Vasiyetnamesi)nde, (Bir kimse, ben çalınanları, kaybolanları bilirim dese, diyen de, buna inanan da kâfir olur. 'Bana cin haber veriyor, onun için biliyorum' derse, yine kâfir olur. Çünkü cin de gaybı bilmez. Gaybı yalnız Allah bilir) buyuruluyor.
Gaybı cin de bilmez
Kadızade, burayı şöyle açıklıyor:
(Gaybı, Allahü teâlânın vahy ve ilham ettikleri de bilir. Cin gaybı bilmez. Fakat cin, ben evliyadan duydum ki şöyle imiş derse, küfür olmaz. Ancak cinler yalan söyledikleri için onlar biz duyduk deseler de inanmamalıdır. Allahü teâlâ vahy yolu ile Peygamberlere gaybı bildirdiği gibi, ilham yolu ile de evliyaya ve müminlere de bildirir.)
İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
(Büyü; ilme, fenne uymayan, gizli sebepler kullanarak, garip işler yapmayı sağlayan ilimdir. Büyü öğrenmek de, öğretmek de haramdır. Müslümanları zarardan korumak için öğrenmek de haramdır.) [Redd-ül-muhtar]
Hayırlı iş yapmak için de haram işlemek [büyü çözmek için büyü yapmak] caiz değildir. (Hadika)
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Büyü yapmak, küfre en yakın olan, en kötü haramdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müslüman büyü yapmaz. Allah saklasın, imanı gittikten sonra büyü tesir eder.) [c.3, m.41]
İmam-ı Nevevi hazretleri buyuruyor ki:
(Büyü yaparken, küfre sebep olan kelime ve iş olursa, küfürdür. Böyle bir kelime ve iş olmazsa, büyük günahtır.)
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Helake sürükleyen yedi şeyden biri büyüdür.) [Buhari]
(İpe üfleyip düğüm atan kimse, büyü yapmış olur. Büyü yapan da Allah'a şirk koşmuş olur.) [Nesai]
(Falcıya, büyücüye, kâhine giderek, onların söylediklerine inanan, Kur'an-ı kerime inanmamış olur.) [Taberani]
(Büyücüye inanan kimse, Cennete giremez.) [İ. Hibban]
(Gaibden haber vermek maksadı ile yıldız ilmi ile uğraşan kimse, büyücü gibi günaha girer.) [İbni Mace]
(Falcıya fal baktıran, onun sözüne inanmasa bile, kırk gün kıldığı namaz kabul olmaz.) [Müslim]
(Fal bakmak, yazı ve çizgi ile gelecekten haber vermek, puta tapmak gibidir.) [Ebu Davud]
(Karı-kocayı birbirine düşüren Allahü teâlânın lanetine uğrar.) [El-Envar]
(Ana ile evladın, kardeşle kardeşin arasını açana lanet olsun.) [İbni Mace]
(Kâhinlik yaparak alınan para haramdır.) [Buhari]
(İnsanı helâke sürükleyen şu yedi şeyden sakının:
1- Allah'a şirk koşmak,
2- Sihir yani büyü yapmak,
3- Katillik,
4- Faiz yemek,
5- Yetim malı yemek,
6- Cihadda savaştan kaçmak,
7- Evli ve namuslu bir kadına, zina etti diye iftira etmek.) [Buhari, Müslim]
Büyü, insanları hasta eder. Sevgi veya nefrete sebep olur. Yani cesede ve ruha tesir eder. Büyü, kadınlara ve çocuklara daha çok etki eder. Büyünün tesiri kesin değildir. İlacın tesiri gibi olup, Allahü teâlâ dilerse tesirini yaratır. Dilerse tesirini yaratmaz.
Şu halde, (Büyücü, büyü ile istediğini şüphesiz yapar, büyü muhakkak tesir eder) diyen ve inanan kâfir olur. (Allahü teâlâ takdir etmişse, büyü tesir edebilir) demelidir!
Sual: Büyü, sihir etki etmez diye inanıyorum. Doğru mu?
CEVAP
Yanlış. Büyü etki edebilir, mutlaka etki eder demek yanlıştır. Büyü ilaç gibidir. Bazen etki edebilir, insanı hastalandırır. Her ilaç da her zaman etkisini göstermez, göstermediği de olur. Yani ilaca da büyüye de tesir kuvvetini veren Allahü teâlâdır. Vermezse, ilaç da, büyü de tesir etmez.
Sual: Resulullaha da sihir yani büyü yapılmış, bu olay nasıl oldu?
CEVAP
Resulullah efendimiz, Medine'ye hicretinden önce, Medine halkı Abdullah bin Selul'ün etrafında toplanmışlardı. Resulullah Medine'ye teşrif edince, Medine halkı tamamen Ona hürmet ve alaka gösterdiler. İbni Selul'ü bıraktılar. Bunun üzerine Resulullahı öldürmek için harekete geçti. Yahudiler onun yanına toplandılar. Bazı planlar yaptılar. Lebid bin Asım'dan yardım istediler. Lebid, falan mahallede Hayre adında sihir yapmakta çok ileri yaşlı bir kadın var, onu bulun dedi. Bulup o kadına çok para verdiler. Yaşlı kadın bir güvercin yavrusuna iğneler batırıp, 11 düğüm yaparak güvercin yavrusunun üzerine sardı. Medine'nin dışında harap bir kuyunun içine koyup, ağzını kapattı.
Resulullah efendimiz hastalandı. Azaları hareketsiz kaldı. Bu hâl 9 gün devam etti. Sonra Cebrail aleyhisselam geldi, durumu haber verdi. Resulullahı oraya götürdüler. Kuyuyu açıp güvercini çıkardı. Fakat düğümleri çözemediler. Cebrail aleyhisselam Muavvizeteyn [Kul Euzü] surelerini getirdi. Resulullah bu sureleri o düğümlerin üzerine okudu. Her âyeti okudukça bir düğüm çözüldü. İki suredeki 11 âyet okununca, 11 düğüm de çözüldü. Resulullah efendimiz hastalıktan tamamen kurtulup, sıhhate kavuştu.
Sual: Cin insana geçmişte olan olayları bildirebilir mi?
CEVAP
Cin gördüklerini anlatabilir, gaibden haber veremez. İnsanlar da gördüklerini anlatırlar. Cinlerden görmediklerini söyleyenler çıkabilir. Kibirli yalancı olanları vardır, onlara güvenilmez.
Sual: Cinci hocaya büyü çözdüğü için para vermek günah mıdır?
CEVAP
Cinci hocaya inanmak, insanı cinden kurtardığına inanarak, ona ücret vermek caiz değildir. Büyü çözene de para vermek caiz değildir.
Sual: Âyetler okunup ipliğe düğüm atılıyor. Kötülerin şerrinden korunmak için dua ediliyor. Büyüye girer mi, caiz mi?
CEVAP
Büyüye girer, caiz değildir.
Sual: Bazı insanlar bio enerji denilen bir güçle bazı şeyler yapıyorlarmış. Televizyon kanallarını aletsiz değiştirmek gibi. Bunlar istidraç mıdır?
CEVAP
Rusya'da daha çok yapılıyormuş, tekniğini bilmiyoruz. Bir tekniğe dayanıyorsa mesele yok. Tekniğe dayanmıyorsa sihir olur.
Sual: Bir cinci hocaya gittim, benden kesilmiş tırnak parçalarımı istedi, vereyim mi?
CEVAP
Öyle yerlere gitmeyin ve vermeyin. Kesilen tırnakları gömmek iyi olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Saç ve tırnağınızı toprağa gömün, büyücüler onlarla sihir yapmasın!)
[Deylemi]Sual: Sihir nedir?
CEVAP
İnsanların bütün işleri, âdet-i ilahiyye içinde meydana gelir. Allahü teâlâ, sevdiği insanlara ikram olmak için, âdetini bozarak, sebepsiz şeyler yaratır. Bunlar enbiyadan meydana gelirse Mucize, evliyadan meydana gelirse Keramet, diğer müminlerden meydana gelirse Firaset, fasıklardan meydana gelirse İstidraç, kâfirlerden zuhur ederse Sihir denir.
Iraklı bazı kimselerin ağızlarına ateş almalarına, avurtlarına şiş sokmalarına keramet diyenler çıkıyor. Allahü teâlâ, böyle kimselerin Hazret-i Musa zamanında da bulunduğunu, bunların sihir olduğunu bildiriyor. Böyle göz boyamak haramdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kişinin havada uçtuğunu, denizde yürüdüğünü veya ağzına ateş koyup yuttuğunu görseniz, fakat dine uymayan bir iş yapsa, keramet ehliyim dese de, onu büyücü, yalancı, sapık ve doğru yoldan saptırıcı bilin!) [El-Münire]
Sual: TV'de gördük. Efsun yapılanı akrep sokmuyormuş. Efsun nedir?
CEVAP
Efsun, fen yolu ile tecrübe edilmemiş, manası bilinmeyen veya küfre sebep olan şeyi, hasta olmamak veya hastalığı tedavi için okuyup üflemek demektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Efsun yapan tevekkül etmemiş olur.) [Nesai]
Efsunun büyüye, yani sihre benzeyen tarafı vardır. Bunlarla uğraşmak caiz değildir.
Falcılık, Bâtıl inanç ve Hurafeler Sual: Fal günah mıdır? Falcılık ve büyücülük aynı şey midir?
CEVAP
Yıldız falı, kahve falı, el falı gibi her çeşit fal hurafedir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Falcının, büyücünün söylediklerine inanan, Kur'an-ı kerime inanmamış olur.) [Taberani]
(Fal baktıran, falcıya inanmasa bile, kırk gün namazı kabul olmaz.) [Müslim]
Cinci hocanın cinden kurtardığına inanarak, ona ücret vermek caiz değildir. Çalınanları, kaybolanları bilirim diyen ve buna inanan da kâfir olur. 'Bana cin haber veriyor, onun için biliyorum' derse, yine kâfir olur. Çünkü cin de gaybı bilmez. Gaybı yalnız Allahü teâlâ, bir de onun vahy ve ilham ettikleri bilir. Cin, bu iki yoldan öğrendiğini haber verirse, 'Bana falanca evliya bildirdi' derse küfür olmaz. Cinden arkadaş edinip, olmuş şeyleri ona sorup, ondan öğrenmek ve bunları başkalarına bildirmek de caiz değildir. Çünkü cinlerin gördüğü şeyleri doğru anlatıp anlatmadığı bilinemez.
Cincilere ve büyücülerin, söylediklerine, yaptıklarına inanmak, bazen doğru çıksa bile, Allah'tan başkasının her şeyi bildiğine ve her dilediğini yapacağına inanmak olup, küfürdür. Büyü öğrenmek de, öğretmek de haramdır. Müslümanları zarardan korumak için öğrenmek de haramdır. Hayırlı iş yapmak için de haram işlemek, büyü çözmek için büyü yapmak da caiz değildir. Büyü yaparken, küfre sebep olan bir şey yapmak küfürdür. Böyle olmazsa, büyük günahtır. Hadis-i şerifte (Büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan bizden değildir) buyuruldu. (Bezzar)
Burçlara göre fal açmak da hurafedir. Her burçta doğan aynı karaktere sahip olsa, bütün dünyadaki insanlar burç sayısı kadar yani 12 karakterli olurlar. Aynı burçta doğan iki kişiden biri âlim, diğeri zalim, biri sert, öteki yumuşak olabilir. İnsanların karakterlerini burçlar tayin etmez.
Siftah olarak alınan parayı çeneye sürmek, güvercine kağıt çektirmek, misafir giden evi 3 gün süpürmemek, salı günü yola çıkmamak, sabunu elden ele vermemek, kötü bir şey söylendiği vakit eliyle bir yere tıklayarak şeytan kulağına kurşun demek, cenazede küreği birinin eline vermeyip yere atmak, lohusa kadının kırkı çıkıncaya kadar, dışarı çıkmaması, yanında birisinin bulunması, hatta yanına bir süpürge olsun koymalı demek, kırkı çıkmamış iki çocuğu birbirinin yanına getirmemek bâtıl inançtır.
Hıdrellezi, Nevruzu, Noeli kutlamak, dert ve dilek için yatırlarda bulunan ağaçlara çaput bağlamak, türbelere mum dikmek, cenazeyi yüksek sesle tekbirle veya marşla götürmek, matem işaretleri taşımak, çelenk götürmek caiz değildir.
Bid'at olmayanlar
Bid'at ehli, aşağıdakileri de hurafe saymışsa da yanlış söyledikleri çeşitli kitaplarda yazılıdır:
Kur'an ve hadiste olmayıp da, icma veya kıyası fukaha ile meydana gelen hükümler bid'at değildir.
İki bayram arasında nikah yapmak caizdir. Peygamber efendimiz, Cuma gününe rastlayan bir bayram günü, namazdan sonra, nikah yapması istenince, (İki bayram arası nikah olmaz) buyurdu. Yani vakit dar, bayramlaştıktan sonra tekrar Cuma namazı için mescide geleceğiz demek istemiştir.
Nazar için kurşun dökmek, nazar boncuğu takmak, tarlaya at kafası takmak bid'at değildir. Bunlara bakılınca, gözlerdeki şua ilk defa oraya gider ve nazar önlenir. (Hindiye)
Ölü işittiği için, ölüye telkin vermek sünnettir.
Devir ve iskat bid'at değildir.
Definden sonra, mezarlıkta, cenaze sahiplerine taziyede bulunmak bid'at değildir.
Peygamber efendimizin âdet olarak yaptığı şeyleri yapmamak [mesela entari giymemek] yahut da yapmadığı şeyleri yapmak, [mesela çatal kaşık kullanmak] bid'at değildir.
Ölmüş evliyaya adak yapmak, yani mübarek bir zatı vesile edip, Allahü teâlâya yalvarmak caizdir. Mesela (Hastam iyi olursa, sevabı Seyyidet Nefise hazretlerine olmak üzere, Allah için, adak olarak bir koyun keseceğim) demek. Burada, Allahü teâlâ için kesilen adağın sevabı Seyyidet Nefise hazretlerine bağışlanıyor, onun şefaati ile, Allahü teâlâ, hastaya şifa veriyor kazayı, belayı gideriyor. Koyunu mezar başında kesmek haramdır. Puta tapanların, put yanında kesmelerine benzememeli. Türbenin avlusu genişse, bir kenarda kesilebilir.
İşleri, Allahü teâlânın yaptığına inanarak, türbelerdeki evliyadan yardım istemek, onların hürmetine dua etmek de bid'at değildir. Hazret-i Mevlana, (Ben ölünce, beni düşünün, imdadınıza yetişirim) buyurdu. Deylemi'nin bildirdiği (Kabirdekiler olmasa, yeryüzündekiler yanardı) hadis-i şerifi de, Allahü teâlânın izni ile, ölülerin dirilere yardım ettiğini göstermektedir.
Fal ve din istismarı
Kabataş parkında çoluk çocuk oturuyorduk. Esmer bir kız, yanımıza yaklaşıp, (Şu gözlüğümü bir takayım, falınıza öyle bakayım. Neyse halın, çıksın falın) dedi. Ben de, başımdan savmak için, (Biz fala mala inanmayız) dedim. Hemen, (İyi ama beyim, 'Fala inanma, falsız da kalma' dememişler mi? Sen yine inanma. Falına bakar, karamsarlıktan kurtulursun, rahata kavuşursun) dedi. Falcıyı uygun şekilde uzaklaştırdıktan sonra, Peygamber efendimizin, (Falcının söylediklerine inanan, Kur'an-ı kerime inanmamış olur) buyurduğunu oradakilere söyledim. Benim hadis-i şeriften bahsettiğimi gören, cübbeli ve bid'at sakallı bir genç, yanıma yaklaşarak, (Amca, duamı almak istemez misin?) dedi. Onun ne demek istediğini anlayamadım. Elimdeki galetayı ona verip, (Dua edersen et, bana niye soruyorsun?) dedim. Eli ile para işareti yaptı. Sonra anladım ki, (Para ver, sana dua edeyim) demek istiyormuş. Halbuki dini alet etmek doğru değildir. Çünkü Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselama, (Sakın ola ki, neslin dini geçim vasıtası yapmasın, din ile dünya menfaatini talep edenlere yazıklar olsun!)
buyurmuştur.
Kabir fareleri
Kabataş'a gelmeden önce de, Beşiktaş'a uğramıştım. Mezarlığın yanından geçerken bir Fatiha okuyayım, dedim. Hemen yanıma bir genç gelip dedi ki:
- Amca hazır hatim var.
- Kaça satıyorsun?
- Amca Kur'an satılır mı, satılsa ona değer biçilir mi?
- İyi ama sana ne vereceğiz?
- Gönlünden ne koparsa...
- Sen hafız mısın?
- Elbette amca.
Cebimden çıkardığım Tebareke cüzünü gösterip sordum:
- Şunu bir okur musun?
- Amca, hafız olan hoca efendidir. Hatmi de o hazırladı. Ben sadece vazifeliyim.
- Hatimlerin parasını hoca efendi ile müşterek mi paylaşıyorsunuz?
- Hayır, ben aldıklarımın hepsini veriyorum. O da duruma göre az çok veriyor.
- Hoca efendi para ile Kur'an okumanın caiz olmadığını bilmiyor mu?
- Bilmez olur mu hiç?
- Biliyor da niye hatim sattırıyor?
- Amca biz hatim satmıyoruz. Hediye ediyoruz. Para veren olursa alıyoruz.
- Delikanlı müftiyüssekaleyn diye birini duydun mu? Sen şu hoca efendinin adını söyler misin?
Genç, söylediğim kelimeyi anlamadı galiba. Müftü müfettişi mi ne zannetti.
- Hoca efendi öldü, sağlığında verdiği hatimleri bağışlıyorum.
- Anlaşıldı. Bak sağlığın yerinde, alnının teri ile kazansan olmaz mı?
- Olur, bundan sonra öyle yaparım, diyerek uzaklaştı.
Dini alet etmek
Malını müşteriye gösterirken, tüccarın Allah demesi, Kelime-i tevhid okuması günahtır. Bunları para kazanmaya alet etmek olur. Müşteri çekmek için dükkanına dini levhalar asmak da, dini ticarete alet etmek olur.
Gerek şahsi, gerek siyasi menfaat veya nüfuz sağlama işine din istismarı denir ki, bunun dinimizdeki adı riyadır. Koltuk kapmak, alkış toplamak, bir grup insanı peşine takmak, herhangi bir menfaat gibi Allah rızasından başka niyetlerle yapılan her iş riya olur. Riya çok büyük günahtır. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: İyi bil ki, riya haramdır. Peygamber efendimiz, (Ahir zamanda dünya menfaati için dini alet eden, gösteriş yapan, sözleri baldan tatlı kimseler çıkar. Bunlar kuzu postuna bürünmüş birer kurttur) buyurdu. (Tirmizi)
Din alet edilerek elde edilen mala şair lanet ederek der ki:
Lanet ola ol male [makama, şöhrete] ki,
tahsiline anın ya din ola, ya ırz, ya namus ola alet.
Sual: Halk arasında, bir hanım ölünce, saçları göğsünü örtecek uzunlukta olmalıdır diye bir inanış var. Bu doğru mu?
CEVAP
Doğru değildir, aslı yoktur.
Sual: Kulak çınlaması kötüye alamet midir? Çınlayınca okunacak dua var mı?
CEVAP
Kulak çınlaması kötüye alamet değildir. Çok kimsenin kulağı çınlar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kulağı çınlayan beni hatırlasın, bana salevat-ı şerife getirsin. Sonra da "Beni hayırla anana Allah rahmet etsin!" desin!) [Müslim]
Sual: Göz seğirmesi kötüye mi alamettir?
CEVAP
Hayır.
Sual: Gözü seğiren, bir şey olacağına inansa, günah mıdır?
CEVAP
Hayır. Tefeül caizdir. [Hayra yormak]
Sual: Gazetelerdeki burç sayfalarını okumanın hükmü nedir?
CEVAP
Caiz değildir.
Sual: İnsan karakterleri burçlara göre midir?
CEVAP
Halk arasında, zodyak (burçlar kuşağı) üzerinde yer alan 12 takım yıldıza "burçlar" adı verilir. Zodyak, gökyüzünde güneş ve başlıca gezegenlerin yolu üzerinde bulunduğu tasarlanan hayali bir kuşaktır. Burçlar kuşağı olarak da söylenir. Güneşin burçlara karşı olan durumunun değişmesi yüzünden, bugün burçlardan hiçbiri kendi adıyla anılan bölgede bulunmamaktadır. Bu yüzden 20. yüzyılda Güneş, 1 Ocak'ta Oğlak burcunda olmayıp Yay burcundadır. Bu yüzden de burçlarda doğanların belli bir karakter sahibi olduğu söylenemez. Her burçta doğan aynı karaktere sahip olsa, bütün dünyadaki insanlar 12 karakterli olurlar. Aynı burçta doğan iki kişiden biri âlim, diğeri zalim, biri sert, öteki yumuşak olabilir. İnsanların karakterlerini burçlar tayin etmez.
Sual: Gece tırnak kesilmez diyorlar. Ne zaman kesmeli, tırnak kesmenin dinimizdeki yeri nedir?
CEVAP
Tırnak gece veya gündüz her zaman kesilebilir. Haftanın her günü kesilebilir. Cuma günü, cuma namazından sonra kesmek daha iyi olur.
Tırnağı uzun olanın rızkı meşakkat ile, sıkıntı ile hasıl olur. Hadis-i şerifte, (Cuma günü tırnağını kesen, bir hafta, beladan emin olur) buyuruldu. Cuma namazı için gusletmek, güzel koku sürünmek, yeni, temiz giyinmek, saç, tırnak kesmek sünnettir. Tırnakları Cuma namazından önce veya sonra kesmek sünnettir. Namazdan sonra kesmek efdaldır. (Dürr-ül-muhtar)
Hadis-i şerifte, (Cuma günü tırnak kesmek şifaya sebeptir) buyuruldu. (E.Şeyh)
Başka bir hadis-i şerifte, Peygamber efendimizin Cuma günü namaza gitmeden önce, tırnaklarını keserdi. Perşembe günü de tırnak kesmek caizdir. Kesilen tırnakları gömmek iyi olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Saç ve tırnağınızı toprağa gömün, büyücüler onlarla sihir yapmasın!)
[Deylemi] Sual: Bir dileğin kabul olması için, Mekke veya Medine'den getirilen bir miktar hamur, bir gece evde kaldıktan sonra, bir bardak un, şeker ve süt katılıyor. 10 gün bu hamurun yanında hacet namazı kılınıyor. Sonra bu hamur dörde bölünüyor. Bir parçası ile tatlı yapıp ev halkı yiyor. Diğer üç parçası komşulara veriliyor. Onlar da aynı şeyleri yaparak dilekte bulunuyor. Böyle bir şeyin dinimizde yeri var mıdır?
CEVAP
Bunların aslı yoktur, uydurma şeylerdir. Dilek için çeşitli dualar vardır. [Duanın önemi ve çeşitli dualar maddesine bakınız.]
Sual: Hocalar Yıldız nameye bakıyor, günah mıdır?
CEVAP
Yıldız name fal kitabıdır, bakmak ve inanmak haramdır büyük günahtır, küfre kadar götürür.
Sual: Yasin okunup düğümleniyor, kırk adet olunca kabre konuyor, böyle yapmak uygun mudur?
CEVAP
Uygun değil, bid'attir.
Sual: Bazı yatırlara para atılıyor. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Kabirlere para atmak, iplik bağlamak gibi şeyler dinimizde yoktur. Bunların hiç bir faydası olmadığı gibi, bid'at olduğu için de zararlıdır.
Sual: Makas gibi kesici aletler elden ele alınmaz deniyor. Alınırsa o iki kişi kavga eder deniyor. Makas hep kapalı durmalı deniyor. Açık durursa kefen biçer deniyor. Bunların aslı var mı?
CEVAP
Aslı yoktur, hurafedir.
Dinimizde uğursuzluk yoktur Sual: Komşularım bana, (Seni görünce, bize uğursuzluk geliyor, işimiz hiç rast gitmiyor) diyorlar. Salı günü iş yapmayı uğursuz sayanlar vardır. Dinimizde uğursuzluk diye bir şey var mıdır?
CEVAP
Uğur, iyilik getirdiği sanılan şey veya belirti, hayır, iyilik, bereket.
Uğursuz, kötülük ve zarar getirdiği sanılan şey.
Uğursuzluk, bir şeyi veya bir olayı kötüye yorumlamak.
Bir şeyin, bir günün veya bir yerin uğursuz sanılması, Yahudilikte vardır. Hıristiyanlıkta da, 13 rakamının uğursuzluk getirdiğine inanılır. Dinimizde ise, bir şeyi uğursuzluğa yormak yoktur. Fakat, (Şu iş veya şu ev bana uğursuz geldi) gibi sözleri söylemekte mahzur yoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Müslümanlıkta uğursuzluk [bir şeyi kötüye yorumlamak] yoktur.) [Mektubat-ı Rabbani 3/41]
(Bir şeyi uğursuzluğa yorma, hayra yor! Sizden biriniz, hoşuna gitmeyen uğursuzluk zannettiği bir şey görünce, şöyle desin: "Ya Rabbi! İyilikleri veren, kötülükleri defeden ancak sensin. Lâ havle velâ kuvvete illâ bike.")
[Beyheki]
(Yumuşak muamele uğurluluk [iyilik], sert davranmak uğursuzluk [kötülük] getirir.) [Harâiti]
(Uğuru [hayrı] ve uğursuzluğu [şerri] en çok olan uzuv dildir.) [Taberani]
(Kötü huy uğursuzluk getirir.) [Taberani]
Eskiden, Arabistan'da yolculuğa çıkarken, bir kuş uçururlardı. Kuş sağa uçarsa, uğurlu sayıp, yola devam ederler, kuş sola uçarsa, uğursuz sayıp geri dönerlerdi. Peygamber efendimiz bunu yasaklayıp buyurdu ki:
(Kuşlara dokunmayın, yuvalarında kalsın!) [İ. Maverdi]
Hazret-i İkrime anlatır:
Bir kuş ötüp geçtiğinde, oradakiler yorumda bulundular. İbni Abbas hazretleri de, (Hayra da, şerre de alamet değildir) buyurdu. Bir olayı hayra yormakta ise mahzur yoktur. Çünkü Peygamber efendimiz, gördüğü şeyleri hayra yorardı. Hiçbir şeyi uğursuz saymazdı. (İ. Ahmed)
Safer ayı ve uğursuzluk
Sual: Safer ayının uğursuz olduğu, bu ayda bela ve musibetlerin geldiği doğru mudur? Başka hangi ay ve hangi gün uğursuzdur?
CEVAP
Safer ayı ile diğer ay ve günlerin uğursuz olduğu doğru değildir. Dinimizde uğursuz gün veya ay yoktur. Mektubat-ı Rabbanide bildiriliyor ki:
Günlerin uğursuzluğu, âlemlere rahmet olan Muhammed aleyhisselâmın gelmesi ile bitmiştir. Uğursuz günler, eski ümmetlerde vardı. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Günler, Allah'ın günleridir, kullar da, Allah'ın kullarıdır.) [1/256]
Yani, Allah kulu da, günleri de, ayları da uğursuz olarak yaratmadı. Kul, dinimizin emrine uymayıp uğursuz şeyler yaparsa, uğursuz kimse olur. Bazı günlerde kötü şeyler yaparsa, o günler ona uğursuz gelmiş olur.
Çarşamba uğursuz değildir
Sual: Bazı günlere uğursuzluk var deniyor. Mesela Eyüp aleyhisselama bela geldiği gün Çarşamba olduğu için, o gün, kan alınmasının, hasta ziyaret etmenin ve tırnak kesmenin yasak olduğu söyleniyor. Çarşamba günü uğursuz mudur?
CEVAP
Bir şeyin, bir günün veya bir yerin uğursuz sanılması, Yahudilikte vardır. Hıristiyanlıkta da, uğursuzluklar vardır. Mesela Hıristiyanlar,13 rakamının uğursuzluk getirdiğine inanırlar.
Dinimizde uğursuz gün olmadığı gibi, uğursuzluk diye bir şey yoktur. İmam-ı Gazali hazretleri, (Uğursuzluğa inanmak şeytandandır) buyuruyor. Hazret-i İkrime de bildirir ki:
Resulullah, gördüğü şeyleri hayra yorar, hiçbir şeyi uğursuz saymazdı. (İ. Ahmed)
İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Günlerin uğursuzluğu, âlemlere rahmet olan Muhammed aleyhisselamın gelmesi ile bitmiştir. Uğursuz günler, eski ümmetlerde vardı. Hiçbir gün, başka günlerden üstün değildir. Cuma, Ramazan ve diğer mübarek günler, İslamiyet üstün tuttuğu için üstündür.
Ruhul-beyan'da, Tevbe suresi, 37. âyetinin tefsirinde diyor ki:
(Resulullah teşrif edince, günlerin müminlere uğursuz olmaları kalmadı.)
Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Müslümanlıkta uğursuzluk yoktur.) [Mektubat-ı Rabbani 3/41]
(Uğursuzluğa inanan bizden değildir.) [Bezzar, Hadika]
(Uğursuzluk düşüncesinin, kendisini, ihtiyacı olan bir işi yapmaktan alıkoyan kimse, Allah'a şirk koşmuş sayılır.) [İ. Ahmed]
Dinimizde uğursuz gün yok ama, uğurlu sayılan mübarek gün ve geceler vardır. Bunlar mübarek diye, ötekilere uğursuz demek yanlış olur.
Çarşamba ve Cumartesi hacamat yaptırmak mekruhtur. Bir rivayette de Cuma günü de kan aldırmak mekruhtur. Mekruh olması, bu günlerin uğursuz gün olduğunu göstermez.
Cumartesi günü oruç tutmak mekruh, bir rivayette de Cuma günü de oruç tutmanın mekruh olduğu bildirilmiştir. Cuma ve cumartesi günü oruç tutmak, mekruh olduğu için, bugünlere uğursuz denmez. Bayram günleri de oruç tutmak haram olduğu için uğursuz denmez. Allahü teâlâ uğursuz gün ve uğursuz ay yaratmamıştır. Yarattığı hiçbir şey de lüzumsuz değildir.
İbni Abidin hazretleri, kendi zamanında Pazartesi, Çarşamba ve Cumartesi günleri hasta ziyareti yapılmaması şeklinde bir âdet olduğunu, bu âdete uymanın mahzuru olmadığını bildiriyor. Bu ifade, bu günleri hasta ziyaret etmenin uğursuz olduğunu göstermez. Halkın âdet ettiği şeylerin aksini yaparak tepkiye sebep olmamalı deniyor. Bu her zaman böyledir. Mesela saksağan, kumru, bülbül gibi kuşlarının eti helaldir. Ancak bunların etlerini yiyenlerin bir belaya tutulacakları bazı bölgelerde halk arasında söylenti haline geldiği için yenmemeleri iyi görülmüştür. Bunun gibi Urfa'daki balıklı gölün balıklarını yiyen ölür deniyor. Böyle şeyleri yememek iyi olur.
İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(İnsan, şu üç şeyden kurtulamaz: Uğursuzluk, su-i zan ve haset. Su-i zan edince, buna uygun hareket etmeyin. Uğursuz sandığınız şeyi, Allaha tevekkül ederek yapın. Hased ettiğiniz kimseyi hiç incitmeyin!) [Beyheki]
(Bir şeyi uğursuz sayan, ona itibar etmesin ve işinden geri kalmasın!)
[Taberani]
Uğur ve uğursuzluk
Sual: Eve yarasa girmesi uğursuzluk mudur? Şu iş bana uğurlu veya uğursuz geldi demek caiz midir?
CEVAP
Uğur, iyilik getirdiği sanılan şey veya belirti, hayır, iyilik, bereket demektir.
Uğursuz, kötülük ve zarar getirdiği sanılan şeydir.
Uğursuzluk, bir şeyi veya bir olayı kötüye yorumlamaktır. Dinimizde uğursuzluk yoktur. Eve yarasanın girmesi uğursuz değildir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Müslümanlıkta uğursuzluk yoktur.) [Mektubat-ı Rabbani 3/41]
Yahudiler ve Hıristiyanlar, uğursuzluk var sanıyorlar. Mesela Hıristiyanlar 13 rakamını uğursuz sayarlar.
(Şu iş veya şu ev bana uğursuz geldi) veya (Uğurlu geldi) gibi sözleri söylemekte mahzur yoktur. Bir hadis-i şerif meali:
(Bir şeyi uğursuzluğa yorma, hayra yor!) [Beyheki]
Uğursuz geldi demek
Sual: Bir şeyi uğursuzluğa yorma, hayra yor deniyor. (Şu iş veya şu ev bana uğursuz geldi) demek caiz değil mi?
CEVAP
Uğursuz demek caiz değil, uğursuz geldi demek caizdir. Mesela 13 sayısı uğursuz bir sayıdır demek, kara kedi görmek uğursuzluk getirir demek, caiz değildir. Fakat, bir şeyin bize uğursuz geldiğini söylemekte mahzur yoktur. Mesela yeni bir mahalleye taşınan birisinin, "burası bana uğursuz geldi, buraya taşındığımızdan beri başıma gelmeyen iş kalmadı" demesinde mahzur yoktur.
Büyüden ve Cinden korunmak için Sual: Ruhi sıkıntılardan, korkulardan ve çeşitli sıkıntılardan kurtulmak ve büyü çözmek için ne yapmak gerekir? Cinden korunmak için hangi duaları okumalı?
CEVAP
Allahü teâlâ, her şeyi sebeple yaratır. Bir şeye kavuşmak için, bu şeyin yaratılmasına sebep olan şeyi yapmak gerekir. Her şeyin yaratılmasında ortak olan manevi sebep, sadaka vermek, 70 kere (Estağfirullah min külli mâ kerihallah) duasını okumaktır. Bu iki manevi sebep, maddi sebepleri bulmaya da yardım eder. Ruhi sıkıntıların çoğu, cinden ve büyüden meydana gelir. Ruhi hastalıklar, sara ve cinden korunmak için, kıymetli kitaplarda bildirilen dualardan bazıları şunlardır:
1- Euzü Besmele ile Fatiha suresini okumalı.
2- Euzü Besmele ile iki Kul-euzü okumalı.
3- Bir miktar suya Âyet-el kürsi, İhlas ve Muavvizeteyn [Nas ve Felak] surelerini okumalı. Büyü yapılan kimse bundan üç yudum içmeli, kalan su ile gusletmeli.
4- Sedir ağacının 7 tane yeşil yaprağı ezilip su ile karıştırılır. Üzerine Âyet-el kürsi, İhlas ve Kul-euzüler okunur. 3 yudum içip geri kalanla gusledilir.
5- Üç kere Salevat ve Fatiha, Âyet-el kürsi, Kâfirun, İhlas, Felak ve Nas
sureleri yedişer defa okunup hastaya üflenir. Bunlar tekrar okunup hastanın yatağına, evin her yerine, bahçeye üflenir.
6- Fatiha, Âyet-el-kürsi ve 4 Kul [Kâfirun, İhlas, Felak ve Nas sureleri] yedişer kere okunup hastaya üflenirse, büyü, nazar, hayvan sokması ve bütün dertler için iyi gelir. Tuza okunup, suda eritip içirmek ve ısırılan yere sürmek de olur.
7- Sabah akşam, Bekara suresinin başından 4 âyet ve Âyet-el kürsi ile, Âyet-el kürsiden sonraki iki âyeti ve Bekara suresinin sonundaki 3 âyet, delinin üzerine okunursa, iyi olur.
8- Sabah akşam 24 kere Estağfirullah denir, sonra (Estağfirullah elazim ellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyh) denir. Sonra 11 İhlas ve 7 kere Fatiha ve 33 kere, Allahümme salli ve sellim ala seyyidina Muhammedin ve alâ âli seyyidina Muhammed okuyup, sevabı Peygamber efendimizin ve Eshab-ı kiramın ve Evliyanın ve sonra isimleri okunarak Silsile-i aliyye büyüklerinin ruhlarına hediye edilir. Bunların hürmetine şifa vermesi için dua edilir. Her gün sabah-akşam böyle dua edilir.
9- Günde 500 kere (La havle vela kuvvete illa billah-il-aliyyilazim) okumalı! Başlarken ve bitirince yüz kere salevat getirmeli. [Bunu her gün muhakkak okumalı, ihmal etmemeli.]
10- Ha-Mim Mümin suresinin başından masir'e kadar ve Âyet-el kürsi
okumalı.
11- La ilahe illallahü vahdehü la şerike leh lehülmülkü velehülhamdü vehüve alâ külli şeyin kadir okumalı.
12- Cuma günü seher vakti, sağ elinin içine Nisa suresi 99. Âyeti, vemen yahruc'dan rahimâ'ya kadar yazılır, sonra dili ile yalanıp yutulur. 40 yıllık büyü de olsa çözülür.
13- Sar'adan kurtulmak ve cinden korunmak için Âyât-i hırz okunmalıdır! Âyât-i hırz, şu sure ve âyetlerdir:
Fatiha,
Bekara 1, 2, 3, 4, 5 ve 163, 164 ve 255, 256, 257 ve 285, 286,
Âl-i İmran 18,19. âyetten sadece: 'İnneddine indellâh-il-islam' kısmı,
Âl-i İmran 26, 27 ve 154,
En'âm 17,
A'râf 54, 55, 56,
Tevbe 51 ve 128, 129,
Yunüs 107,
Hud 56,
İbrâhim 12,
İsrâ 43 ve 110, 111,
Mü'minun 116, 117, 118,
Ankebut 60,
Rum 17, 18,
Fatır 2,
Yasin 83,
Saffat 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11 ve 180, 181, 182,
Feth 27, 28, 29,
Rahmân 33, 34, 35, 36,
Hadid 1, 2, 3, 4, 5,
Haşr 21, 22, 23, 24,
Cin 1, 2, 3, 4, 5, 6,
Buruc 20, 21, 22,
İhlâs, Felâk ve Nâs sureleri.
Âyât-i hırz nasıl okunur?
Abdest alınıp, 7 istiğfar ve 11 salevat okunup, hastanın sıhhatine niyet ederek, güneş doğduktan ve ikindi namazından sonra, günde iki defa hasta üzerine okunmalı, işaretli yerlerde, hasta üzerine üfürülmeli, şifa buluncaya kadar [kırk gün kadar] devam etmeli. Her defası sonunda, bir Fatiha okuyarak sevabı, Peygamber efendimizin ve Behaeddin Buhari, Ahmed Rıfai ve imam-ı Rabbani hazretlerinin ruhuna hediye edilmeli. Bir nüsha da yazıp, yanında taşırsa, sihirden, büyüden, nazar değmesinden korur. Muradı hasıl olur.
Peygamber efendimizin üç türlü ilaç kullandığı bildirilmiştir. Kur'an-ı kerim veya dua okurdu. Fen ile bulunan ilaçları kullanırdı. Her ikisini karışık da kullanırdı. (Mevahib)
Kur'an-ı kerimin ve duanın etki etmesi için bazı şartların gözetilmesi lazımdır. Okuyanın veya yazanın ve hastanın buna inanması, hastanın zararlı olan gıdalardan, şüpheli ilaçlardan perhiz etmesi, sıcaktan ve soğuktan sakınması lazımdır. Okuyan kimsenin, itikadının bozuk olmaması, haram işlemekten, kul hakkından sakınması, haram ve habis şey yiyip içmemesi ve karşılık olarak ücret almaması şarttır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâyı unutarak, gafletle edilen dua kabul olmaz.) [Tirmizi]
İmam-ı Şarani hazretleri, (Kuşluk namazına devam edene, cin musallat olmaz) buyurdu. Cin mektubunu, yanında veya evinde bulundurana, cin gelmez ve dadanmış olan cin de gider.
Dua, ilaç gibidir. Allahü teâlâ dilerse tesir eder. Yani tesirini Allahü teâlânın verdiğine inanmalıdır!
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dert-bela gelince, Hazret-i Yunus'un duasını okusun! Allahü teâlâ onu muhakkak kurtarır. Dua şudur: Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke, inni küntü minez-zâlimin.) [Hakim]
Korku ve belalardan korunma duaları
Sual: Korku ve belalardan korunmak, kurtulmak için ne yapmalı, hangi duaları okumalı?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri, talebeleri ile, uzak bir yere giderken, gece, bir handa kaldılar. (Bu gece bir bela zuhur edecektir. [Besmele ile] (Bismillâhillezi lâ yedurru ma'asmihi şey'ün fil erdı ve lâ fissemai ve hüves-semi'ul alim) duasını üç defa okuyun) buyurdu. Gece büyük yangın oldu. Her odada eşyalar yandı. Duayı okuyanlara bir şey olmadı.
Dert, bela, fitne, hastalık, nazar, sihir ve zalimlerin şerrinden korunmak için, sabah akşam, imam-ı Rabbani hazretlerinin bildirdiğini hatırlayarak, 3 defa okumalıdır. Âyât-i hırz okununca da, bu duayı okumalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bismillâhillezi lâ yedurru ma'asmihi şey'ün fil erdi ve lâ fissemai ve hüves-semi'ul alim duasını sabah 3 kere okuyana, akşama kadar, akşam okuyana da, sabaha kadar hiç bela gelmez.) [İbni Mace]
Korkulu yerde ve düşman karşısında, emin ve rahat olmak için Li ilafi'yi okumalıdır. Tecrübe edilmiştir. Gece ve gündüz, hiç olmazsa, 11 defa okumalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
('Euzü bikelimâtillahi-ttammâti min şerri mâ haleka' duasını okuyana, o yerden kalkıncaya kadar, hiçbir şey zarar veremez.) [Müslim]
(Issız bir yerde, bir şey kaybeden veya bir yardıma ihtiyacı olan, 'Ey Allah'ın kulları bana yardım edin' desin! Her yerde, sizin görmediğiniz Allah'ın kulları vardır. Korkulu yerde üç kere, Allah'ın kulları, bana yardım edin demelidir.) [Taberani]
(Hasbiyallahü ve ni'mel vekil sözü her korku için bir emniyettir.) [Deylemi]
Korkulu şeyden kurtulmak ve bir dileğe kavuşmak için Taha suresinin 37. âyetinden [velekaddan] 39. âyetin sonuna [ala ayniye] kadar olan kısım, su geçirmez bir şeye 7 defa sarıp veya içi görünmeyecek şekilde PVC yaptırıp yanında taşımalıdır. Faydası çok görülmüştür.
İmam-ı Rabbani hazretleri cinden korunmak için ve korkulu zamanlarda, (Lâ havle velâ kuvvete illa billah-il-aliyyilazim) okunmasını emrederdi. Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
Dertlerden kurtulmak ve murada kavuşmak için 500 kere Lâ havle velâ kuvvete illâ billah demeli, okumaya başlarken ve okuduktan sonra yüzer kere salevat-ı şerife okuyup dua etmelidir. (m.174. c.2, m.32)
Dertlerin, belaların gitmesi için, istiğfar okumak da çok faydalıdır, çok tecrübe edilmiştir. Hadis-i şerifte, (İstiğfara devam edeni, çok okuyanı, Allahü teâlâ, dertlerden, sıkıntılardan kurtarır. Onu, hiç ummadığı yerden rızıklandırır) buyuruldu. İstiğfar, insanı her murada kavuşturur. Tevbe etmeli, istiğfarı çok okumalı. Bütün dertlere, sıkıntılara karşı faydalıdır. Allahü teâlâ, (İstiğfar okuyun; imdadınıza yetişirim) buyurdu. (Hud 52)
Sual: Muskanın dinimizdeki yeri nedir?
CEVAP
İçinde küfre sebep olan muskaları yazmak ve kullanmak caiz olmaz. Büyüyü büyü yaparak çözmek de haramdır. Büyücü, cinci hoca denilen insanlara gitmemeli, dediklerine inanmamalı. Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye'de sihir, büyü bahsini mutlaka okumalıdır.
Sual: Karı kocanın arasını bulmak için şirinlik muskaları yapılıyor, Hanım beni sevsin diye böyle bir şirinlik muskası yapmam caiz mi?
CEVAP
İçinde küfre sebep olacak ifadeler yoksa veya haram olan bir yazı bulunmazsa caizdir. Caizdir derken ehli sünnet itikadını bildirdik. Kime olursa olsun yaptırılabilir demek değildir. Ancak bunu hiçbir ücret almayan ehli sünnet salih bir insan yapmalı, böyle insan yoksa yaptırmamalı, cinci hoca denilen insanlara gitmek caiz değildir. Muskaya tesir veren de Allahü teâlâdır. Yani her muska tesirli olmaz, ilaç gibidir, Allahü teâlâ dilerse tesir eder. Aslında, karı kocanın ikisi de namazını kılar, dinimizin güzel ahlakına uyarlarsa, birbirlerinin hak hukukuna riayet ederlerse böyle şeylere lüzum kalmaz. O evde sevgi değil, ilahi aşk başlar. Bütün sıkıntıların asıl sebebi dine uymamaktır.
Sual: Cin yerine üç harfliler deniyor. Cin denirse, onlar çağırılmış mı oluyor? Böyle bir şey var mı?
CEVAP
Böyle bir şey yok. Cine, cin demenin hiç mahzuru yoktur. Cin çağırılınca gelmez. Çağırılamasa da musallat olabilir. İmam-ı Rabbani hazretleri, cinden korunmak için, (Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil-aliyyil-azîm) okunmasını emrederdi.
Sual: Bazı kimseler cinlerin varlığını inkâr ediyorlar. Bazıları da, Kur'an-ı kerimde cin suresi olduğu için, cinlerin varlığını inkâr etmiyorlar ama, zarar verebileceklerini kabul etmiyorlar. Cin psikolojik zarar verebilir mi?
CEVAP
Evet zarar verebilir, hastalık yapabilir. Hafaza melekleri, insanı cinlerin zararından korurlar. Cinden korunmak için âyât-i hırzı üstümüzde taşımak gerekir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Evinde, Fatiha ve Âyet-el kürsi okuyana, o gün cin ve şeytan zarar veremez.) [Deylemi]
Cinler insanların damarlarına kadar girip zarar verebilirler. Cinlerin meydana getirdiği hastalıklardan korunmak için çeşitli dualar vardır. Duaların en kıymetlisi, faydalısı Fatiha suresidir. Hadis-i şerifte, (İlaçların en iyisi Kur'an-ı kerimdir) buyuruldu. Hastaya okunursa, hastalığı hafifler. Eceli gelmemiş ise, iyi olur. Eceli gelmiş ise, ruhunu teslim etmesi kolay olur.
Mecmua-tül-fevaid kitabında, (Bir kimse, cin mektubunu, yanında taşısa veya evinde bulundursa, bu kimseye, eve ve etrafına cin gelmez ve dadanmış olup zarar veren cin de gider) diyor.
Sual: Benim kafama takılan nokta şu oldu, mademki dinimizde sihrin, büyünün yeri yoktur, o halde neden olmayan bir şeyden kurtulmanın tavsiyeleri oluyor?
CEVAP
Dinimizde adam öldürmek, büyü yapmak gibi büyük günahtır. Fakat bir adam bıçaklanmışsa, doktorlar tedavi etse, adam bıçaklamak günahtır, tedavisi niçin yapılıyor denir mi? Büyü sihir yapmak günahtır. Fakat yapılan büyüyü çözmek niye sakıncalı olsun ki? Büyüyü büyü yaparak çözmek haramdır. Yoksa dua ile âyet ile büyüyü çözmek lazımdır. Peygamber efendimize de büyü yapıldı. Tabii sonra çözüldü.
Sual: Bazı hocalar, hırsızın sidikliğini bağlıyoruz diyorlar. Böyle bir şey yaptırmak günah olur mu?
CEVAP
Küfre sebep olmayan çareleri yapmak caizdir. Her çare muhakkak tesir etmez. Bu niyetle yaptırmak günah olmaz. Yapanın salih ve ücret almaması şarttır.
Sual: Büyü çözmek için, (Bâtıl Name) kitabını okumak caiz mi?
CEVAP
Caiz. Ancak, kâfir, bid'atçi okursa fayda vermez. En iyi ilaç, Ehl-i sünnet itikadını öğrenip dine uymak, sonra okumak ve dua. Başka ilaca ihtiyaç yok.
Sual: Büyüyü büyüyle çözmek caiz mi?
CEVAP
Büyü çözmek günah olmaz, sevap olur. Büyüyü büyü ile çözmeye kalkmak haramdır. Âyetlerle dualarla çözmek ise caizdir, günah değildir, sevaptır.