Arama

Medya Haber - Tek Mesaj #52

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Nisan 2006       Mesaj #52
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İran’a yapılacak askerî bir müdahalenin başarı şansının çok az olduğunu vurgulayan Coolsaet, muhtemel bir müdahalenin İran’ı daha milliyetçi hale getireceğini ve son tahlilde Batı’nın hazzetmediği Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ı da güçlendireceğini düşünüyor. Coolsaet’in konu ile ilgili sorularımıza verdiği çarpıcı cevaplar şöyle:
İran sorununu askerî müdahale çözer mi?
Kısa vadede askerî bir müdahale ihtimali olduğunu düşünmüyorum. ABD ve İsrail kısa vadede askerî müdahalede bulunmak istiyor belki; ancak ABD zaten Afganistan ve Irak’ta büyük operasyonların içinde ve askerî kabiliyetlerinin sınırlarını zorluyor. Sınırlı bir askerî müdahaleyi bile yapmak birkaç sebepten teknik olarak zor. Bazı nükleer tesisler yeraltında, bunları tamamen yok etmeniz mümkün değil. Bu tesisler hakkında Amerikalılar da yeterli istihbarata sahip olmadıklarını biliyor. Irak’taki istihbarat felaketinden sonra Amerikalılar yoğurdu daha da üfleyerek yiyecektir. En önemlisi de sınırlı bir askerî harekâtın bile özellikle ABD açısından çok büyük neticeleri olacaktır. ABD, askerî bir müdahalede bulunsa bile nükleer programı tamamen yok edemeyeceğini, sadece birkaç yıl geciktirebileceğini kavramış durumda. Askerî bir harekât daha çok Ahmedinejad’ın işine yarayacak ve aslında neden nükleer güce sahip olmak gerektiği konusunda kendi halkını rahatlıkla ikna edebilecektir. Yani askerî harekât İran’ın nükleer silah sahibi olma azmini kamçılayacaktır.
İsrailliler 1981’de Irak’taki Osirak nükleer santralına başarılı bir askerî harekât yapmıştı...
Aradaki büyük fark, Irak’ın sadece bir nükleer tesisi vardı ve yer üstündeydi. İran’da ise nükleer tesisler büyük bir coğrafyaya dağılmış durumda, bir kısmı da yeraltında inşa edilmiş. Dolayısıyla ABD, askerî harekât yapması durumunda hiçbir zaman İsraillilerin Irak’ta olduğu gibi nükleer programı % 100 tahrip edip etmeyeceğinden emin olamayacak. İsrail’in Irak’a yaptığını Amerikalıların İran’a yapması mümkün değil.
Gerilimi düşürmenin bir yolu var mı?
Sihirli bir formül yok. Askerî bir harekâtın başarılı olacağının hiçbir garantisi yok ve siyasi neticeleri hesaplanamıyor. Acilen yapılması gereken BM Genel Sekreteri Kofi Annan ile Milletlerarası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) Genel Müdürü Muhammed El Baradey’in mesajlarına kulak verip gerilimi düşürmek. İran’ın nükleer silahlara 3 ila 15 yıl arasında sahip olacağı tahminleri yapılıyor. Dolayısıyla öncelikle gerilimi düşürüp, meseleyi Batı’nın elinden kurtarmalıyız. Bununla şunu kastediyorum, şu ana kadar baskı ABD ve Avrupa Birliği’nden (AB) geliyor, Ahmedinejad da bunu Batı’nın İslam âlemine yeni bir müdahalesi olarak sunuyor. Bir an evvel tartışmayı BM ve IAEA’in eline verip, meseleyi bu iki örgüt üzerinden çözmeye çalışmalıyız. Meseleyi Batı’dan arındırabilirsek İran’a imzaladığı anlaşmalara sadık kalması için baskılar daha rahat yapılabilir.
İslam ülkeleri bir rol oynayabilir mi?
Tek taraflı değil; ama Annan’ın çizgisi takip edilirse faydalı olabilir. Yani İran’ın komşuları mesela, gayrimüslim olanlar bile, Baradey’in onayı ile İran’a bir heyet gönderebilir. Türkiye böyle bir girişime öncülük edebilir. Bir diğeri İslam Konferansı Teşkilatı (İKT), Annan ve El Baradey ile işbirliği içinde acilen toplanabilir. Ülkenin dinî lideri Hamaney’in Ağustos 2005’te nükleer silahların kullanılmasını yasaklayan fetvası gündeme getirilebilir. Türkiye, İran için böyle bir girişim başlatmak istiyor. Ancak Amerikalılar pek de nazik olmayan bir üslupla böyle bir şey istemediklerini açıkladı. Bu konuda en son söz söylemesi gereken ülke ABD’dir. Kendisinin yaptıklarını başka ülkelere “aman yapmayın” demesi için hiçbir meşru mülahazası olamaz. Türkiye’nin milli menfaatleri için yapması gerekenlere kim ‘dur’ diyebilir ki...
El Baradey’i, Irak Savaşı öncesi H ans Blix’e benzetiyor musunuz?
Hayır! Fakat ne demek istediğinizi anlıyorum. İki durum sanıyorum birbirinden çok farklı. Irak bunalımında ABD, milletlerarası hukuk ve milletlerarası kurumların dışında çalıştı. Şu an ise ABD uluslararası kurumları kullanmak istiyor, böyle bir irade Irak tartışmasında kesinlikle yoktu. Bir de tabii İran’ın nükleer silahlara kavuşması durumunda Türkiye, Suudi Arabistan ve Irak gibi ülkeler rahatsız olacaklardır. Eğer İran nükleer bir güç olursa mezkûr ülkelerin tehdit hissetmesi en tabii haklarıdır.
Müslümanlar, İsrail nükleere sahipken, bölgedeki bir başka ülkenin neden aynı şeyi yapamayacağını sorguluyor.
Bakın Pakistan bir nükleer güç ve nükleer silah programı için Hollandalılardan yardım aldı. Ben Batı’nın 11 Eylül’den sonra Müslümanlara yönelik bir savaş başlattığı kanaatinde değilim. Sanıyorum burada doğru soru, ‘Dünyadaki güçler dengesinde kuvvetsiz görünen ülkeler neden kuvvetlilerin sahip olduğu imtiyazlara kavuşamıyor?’ olmalı. Arap komşularının Ahmedinejad’dan pek hazzettiklerini sanmıyorum; ancak o, güçsüzlerin güçlülere baş kaldırdığı mesajı veriyor. İşte tam da bu yüzden konunun Batı’nın elinden kurtarılması gerektiğini düşünüyorum. O zaman İran neden nükleer silah üretmemeli: a- Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’nı (NPT) imzaladığı için, b- İran dahil herkes için tehlikeli olduğu için.
Sadece bir anlaşmayı imzalamak, bu konuda yeterli bir caydırıcı unsur mu?
Hukukî açıdan evet! Hindistan, Pakistan ve İsrail, üçü de NPT’yi imzalamadı. Dolayısıyla nükleer silah üretirken milletlerarası yükümlülüklerinin tersine bir şey yapmadılar. Tabii asıl sıkıntı eğer İran da Kuzey Kore gibi NPT’den imzasını geri çekmek isterse ortaya çıkacak. 6 ay önce haber verip, ‘ben artık bu işte yokum’ diyebilirsiniz. ABD’nin 2002’de Anti-Balistik Füze Antlaşması (ABM)’ndan tek taraflı olarak çekilmesi tam da böyle bir durumdur.
Ama Pakistan nükleer silah ürettiğinde birçok ambargo ile karşılaştı. İsrail söz konusu olduğunda bırakın ambargoyu, silahların mevcudiyeti bile konuşulmuyor. ABD Hindistan’a tavır koyacağına, nükleer kulübe davet ediyor.
Evet Batı çifte standartlara sahipmiş gibi algılanıyor. Çoğu zaman algı hakikatin kendisinden daha önemli hale geliyor. Arada şöyle bir fark var. İsrail nükleer programına 1960’larda başladığında öncelikle nükleer silahlara karşı bu kadar sert tepkiler verilmiyordu, bir de tabii İsrail’in Batı’daki imajı çok olumluydu. Hindistan ile Pakistan bu işe soyunduğunda dünyada nükleer silahlara karşı tepki artmıştı. Ama algılamayı anlıyorum, bu yüzden meselenin hızla Batı’nın elinden alınması gerektiğini söylüyorum.
Hadi İsrail’in nükleer silahlarına bir şey denmiyor; ama nükleer tesislerinin incelenmesi için de bir iki cılız ses dışında hiçbir şey duyulmuyor.
ABD’nin Hindistan’a yaklaşımı tartışılıyor. Bazı ülkeler teftiş edilirken, bazıları edilmiyor, bu yüzden çifte standart algılamasını anlayabiliyorum. Bush’un Hindistan ile yaptığı anlaşma şu an Kongre’de onay bekliyor. Bazıları ‘Bu anlaşmayı onaylarsak İran’a nükleer silahlara kavuşması için çok güçlü bir argüman vermiş olacağız.’ diyor.
Seymour Hersh geçenlerde ABD’nin İran’a karşı nükleer silah kullanmayı ‘tarttığını’ yazdı.
Nükleer bir saldırı imkânsızdır. Böyle bir şey olursa, ABD bütün ahlakî üstünlüğünü kaybedecektir, ABD çağının sonu olacaktır. Amerikan halkı bile böyle bir durumda çok büyük tepki verecektir. Oval Ofis’te birileri bunu bir seçenek olarak takdim etmiş olabilir; ama galip ihtimalle şöyle bir tepki almıştır, “manyak mısın sen?” Nükleer silah kullanan bir başkanın azledileceği kanaatindeyim.
İsrail askerî bir harekât yapabilir mi?
İsraillilerin bunu yapabilecek güçleri olduğunu sanmıyorum. Bunu ne yapacak araçları ne de istihbaratları var. Dünyadaki en büyük silahlı güç bile bu operasyonun başarısından emin olamaz. Amerikalıların böyle bir saldırıda İsraillilere yardım edeceğini de düşünüyorum.
İranlılar hakikaten söyledikleri gibi sadece nükleer enerji peşinde olamazlar mı? Teknik olarak mümkün. Ama böyle bir programı neden 20 yıl sakladılar, IAEA’nın sorularına neden ısrarla cevap vermiyorlar? NPT’yi imzalamış olmalarına rağmen neden müfettişlere izin vermiyorlar? Kafaları karıştıran bir sürü soru var.