Arama

Medya Haber - Tek Mesaj #54

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Nisan 2006       Mesaj #54
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Türkiye’nin Güneydoğu’sundaki şiddetin sürmesi ve partilerin tamamının problemin çözümü konusunda istekli görünmeyişi şeklindeki çarpıcı gerçek Avrupa’daki politik yelpazenin her iki ucundaki siyasetçilerin sabırlarını taşıracak hale getirmiştir.

Provokasyonların ve şiddetin sona erdirilmesiyle ancak kısırdöngü kırılarak Güneydoğu Anadolu’nun gelişmesine yönelik gerçekçi bir program uygulanabilir ve Kürtlerin kültürel ve siyasi haklarının tam olarak verilmesi sağlanabilir. Şiddetin sürmesi bu hedefin ulaşılamaz bir halde kalmasına yol açmakla kalmayıp aynı zamanda Kürtlerin AB içindeki desteklerini de kaybetmesine sebep olacaktır.
Geçtiğimiz haftalarda, Güneydoğu’daki Türk güvenlik güçlerine muhalif olanların yol açtığı kargaşada ve İstanbul’daki terörist saldırılarda en azından 15 kişi hayatını kaybetti. Polis birliklerinin Diyarbakır ve Kızıltepe’de gereğinden fazla güç kullanması şiddetli bir şekilde kınanmalıdır. Göstericileri dağıtmak için otomatik silahların kullanılması mazur görülemez ve açık bir şekilde uluslararası hukuka aykırıdır. Türk hükümeti olayları soruşturmalı ve savcılar sorumlu olan görevliler hakkında yasal işlem başlatmalıdırlar.
Kalıcı bir barış için yol haritası
Aynı zamanda liderleri tarafından kasıtlı olarak patlama ve kargaşa şeklinde şiddete yol açan PKK’nın provokasyonları da şiddetli bir şekilde kınanmalıdır. İstanbul’da belediyeye ait üç otobüsün yakılması şeklindeki saldırılar herhangi bir kayıp verilmeden atlatıldıktan sonra dördüncü bir otobüse yapılan saldırıda iki genç kadın hayatını kaybetti. Şehirlerde makul bir hayat kurma veya köylerine dönme arzusunda olan Kürtlerin çoğunluğu, çatışmayı tırmandırmaya çalışan PKK’nın “askeî” kanadı içindeki menfaatperest liderlerin tutsağı olmamalıdır.
Türkiye’nin Güneydoğu’sundaki problemlerin çözümü için zaman geçmektedir, bu problemler içinde şüphesiz en acili bölgenin sosyo-ekonomik açıdan azgelişmiş durumda oluşudur. Türk hükümetinin, halen Kürt işgücünün yarıdan fazlasını etkileyen işsizliği ciddi bir şekilde azaltmaya yönelik kapsamlı ve her yere ulaşan bir yardım ve kalkınma programı olmaksızın Kürtlerle kalıcı bir şekilde uzlaşmanın sağlanamayacağını anlaması gerekir.
Gerçek bir ilerleme kaydedilmesi gereken ikinci bir alan kültürel haklardır. Mevcut hükümetin Kürtçenin de dahil olduğu Türkçe dışındaki dillerde yayın yapılmasına ve bunların öğretilmesine imkan veren bir ilerleme kaydettiği bir gerçektir. Fakat son derece çekingen bir şekilde atılan bu adımlar sadece bir başlangıçtan ibarettir: Televizyon kanallarına ancak günde 45 dakika ve haftada toplam dört saat süreyle ve Türkçe altyazılı olarak Kürtçe yayın imkanı verilmiştir. Kürtlere kültürel hakların verilmesi süreci ciddi anlamda hızlandırılmalıdır.
Dahası, seçim sisteminin ıslah edilmesi de hayati öneme sahiptir. En uygun seçenek, seçim barajının %10’dan %5’e çekilmesi olacaktır. Kısa vadede bu mümkün olmazsa Millet Meclisi’nde 100 sandalyenin nisbi temsile imkan tanıyacak şekilde ayrılması da iyi bir fikir olacaktır. Bu, Kürtlerin Türk siyasi hayatında yer almalarına ve seslerini duyurmalarına imkân verecek ve Kürtlerin büyük bir çoğunluğunun Kürt kimlikleri tanınacak olursa ve tanındığı zaman Türk vatandaşlığına bağlı kalmak istediğini de ortaya çıkaracaktır.
Fakat PKK tavrını değiştirmezse bölgenin ekonomik açıdan gelişmesi ve kültürel hakların verilmesi için gösterilecek çabalar da boşa gidecektir. PKK yönetimi görünüşte İspanya’daki terörist örgüt ETA’nın yakın zamanda uyguladığı tek taraflı ateşkesten yanlış dersler çıkarmaktadır: Birilerinin bir çözüm amacıyla müzakere için saygı gören bir taraf haline gelmesi, kavgayı yaygınlaştırmakla değil, aksine şiddetin her türlüsünü terk etmekle olur.
Kürtlerin çoğunun da artık farkına vardığı gibi, Türkiye ile AB arasındaki yakınlaşma onlar için müstesna bir şanstır ve nihayet ihtiyaç ve taleplerine uygun karşılıklar elde etme fırsatı sağlamaktadır. Bu nedenle, mevcut şartlar tatminkâr bir çözüm için uygundur. Türkiye Avrupa Birliği ile müzakerelere başlamıştır ve Avrupa Türkiye’deki insan hakları ve kültürel haklar konusuna hiçbir zaman bugünkü kadar ilgi duymamıştır.
Diyarbakır’ın Kürt asıllı eski belediye başkan yardımcısı Dağıstan Toprak’ın da ifade ettiği gibi: “Şayet burada gerçek barışa ulaşmak istiyorsak, PKK’nın da kendisini dünyadaki yeni duruma uydurması gerekir. Türk devleti daha demokratik bir hal alıyor. PKK’nın da aynısını yapması gerekir. Silahlı mücadele fikrinden vazgeçmeli ve farklı düşünen Kürtlerle saygılı bir şekilde diyalog başlatılmalıdır. Aynı zamanda yönetimini de yenilemeye muhtaçtır. Bu organizasyon bir Soğuk Savaş mantığıyla şekillenmiştir. Değişime ihtiyaç duymaktadır.”
AB imtiyazını kimse unutmasın
Oldukça cesaret verici bir inisiyatif geçen yaz tanınmış Türk ve Kürt aydın, bilim adamı, sanatçı ve siyasetçilerden oluşan 150 kişilik bir grubun kamuoyuna yönelik olarak hazırladığı ve PKK ile Türk hükümetini Güneydoğu’daki silahlı çatışmaya bir son vermeye çağıran bildiriydi. Günümüz Avrupa’sının ve özellikle prensip olarak azınlık hakları ve insan haklarına saygı duyulması gibi konuların en güvenilir destekçileri olan güçlerin mantalitesine uygun gelen şey tam olarak bu tür inisiyatiflerdir. Erdoğan’ın Kürt meselesine demokratik bir çözüm bulunacağı şeklindeki demeçleri tam da bu beklentiyi karşılayan bir cevap olmuştur.
Aynı zamanda, Türk hükümetinin Güneydoğu vilayetlerinde kalıcı bir barışa ulaşabilmek için zorunlu olarak ilk önceliğin hukukun üstünlüğünü tesis etmek olduğunu kabul etmesi de son derece önemlidir. Dünyadaki etnik çatışmaların kaynağı ve temeline yönelik yakınlarda yapılan bir araştırmada, taraflar arasında güven tesis edilmesinin bir ön şartı olarak devletin güvenilir bir aktör olmasının vazgeçilmez bir zorunluluk olduğu vurgulanmaktadır: İç çatışmalara bir son verilmek istendiğinde, iyi yönetimin, sorumluluk anlayışına sahip bir demokrasinin ve normal siyasetin alternatifi yoktur.
Her iki tarafta da duyanlara cesaret veren söylemler mevcuttur. Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) eşbaşkanı Ahmet Türk, Kürtleri şiddetten uzak durmaya çağırmıştır: “Şiddet sadece daha fazla şiddete sebep olur.” Aynı zamanda, hem Başbakan Erdoğan hem de Dışişleri Bakanı Gül terörizmin yegane çözümünün daha fazla demokrasi olduğunu ifade etmişlerdir. İlgili bütün taraflar şiddet ve provokasyonları durdurmalıdır. Gösterilere katılması için çocuklarını gönderenler, kargaşaya engel olmaya çalışanlar ve onlara ateş açanların hepsi aynı madalyonun tehlikeli iki yüzüdür. Şahinler ve aşırılıkçılar zaten uzun zamandan beri bu ihtilafı tekellerine almışlardır. Şimdi ise artık, barışçı ve ortak bir çözüm bulunmasını isteyenlerin öne çıkmasının zamanıdır. Hakim olması ve kazanması gereken güçler bunlardır.