Arama

Sahipsiz Mektup'lar - Tek Mesaj #30

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Nisan 2006       Mesaj #30
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
- MEKTUP I -




Beypazarı / 2 . 9 .1962

Artemis , sevgili kızım :
Bu mektubumda sana güzelin felsefesi demek olan estetik ve sanat hakkındaki evrensel düşünceleri , arayerde de kendi fikirlerimi anlatmağa çalışacağım .

Bu konuda evvela ' Güzel 'in ne demek olduğu , başka bir deyimle güzelin ne olmadığını tetkik etmek gerekir . Güzel , ' iyi ' den , ' doğru ' dan , ' düzgün ' den , ' faydalı 'dan hatta ' maksada uygun ' dan başka şeydir . Bunların hiçbirisi ve fakat hepsidir . Eflatun' a göre insan gökten yere düşmüş bir ' ilah ' tır , yeryüzünde eşyaya bakarken , bir zamanlar Tanrıların yanında temaşa ettiği eşyanın hakiki cevherini , bu cevherin güzelliğini hatırlar . Ona göre ' Güzel ', işte eşyanın niteliğinde saklı bu ilahi taraftır .

Aristo ise güzelde , sanatta olduğu gibi sosyal ve politik bir taraf arar . Ona göre güzeli arayan sanatın amacı , ruhun asil bir tarzda neşelendirilmesi , onun kendisini tazyik eden etkilerden kurtarılmasıdır . Bu sebeple Aristo sanat nevilerinden en çok trajediyi , insanın zaman zaman duyduğu heyecan ihtiyacını , tehlikesiz hayallerle tatmin ettiği için , takdir eder . Ona göre bir trajedi seyreden kimsenin şuur altına itilmiş bazen ahlaksız ve umumiyetle şiddetli heyecanları kanalize edilmiş olur . Bilfarz Hamlet' i seyredenler , ihanet , adam zehirleme ve kudretli aşk ihtiyaçlarını farkında olmadan tatmin etmiş olurlar . İhtirasların sanat yoluyla asilleştirilmesi bu manaya gelmektedir .

Güzel , tabiatta daimi bir değişikliğe ve bir sona erme haline tabidir . Bir nehire iki defa girmek imkansızdır . İkinci girdiğimiz başka sudur . Bir zamanlar ölürken gözlerimizi kapamasını dilediğimiz zarif elleri zaman , buruşuk , titrek , ihtiyar elleri haline getirmektedir . Daimi akış ve değişme : işte hayatın tek hakikatı ... Sanatkar , bu daimi akış ve değişme içinde yakalıyabildiği bir anı tesbit ederek ebedileştiren kişidir . Bu sebeple ressam Whistler portresini yaptığı Montesquieu ' ya : " Bana bir defa bakınız , artık ebediyen bakarsınız " diyordu . İlim hayata tatbik için aranan bir çabadır . Sanatta hayata değil Allah' a bağlılık , güzel ' e bağlılık vardır . Gök kuşağı ilim bakımından su zerreleri ve ışık oyunundan ibarettir . Sanatkar için başka hayaller taşır . Bu sebepledir ki gökkuşağını ilim bakımından izah eden Newton ' a İngiliz şairi John Keats lanet etmektedir .

Umumiyetle sanatın tabiatı taklit ettiği sanılır. Ne aldanış ! Tabiat sanatı taklit eder . Güzel bir manzara gördüğümüz vakit :" Ne güzel , resim gibi..." deriz . Dorian Gray' in portresini yapan ressam " Ressamlar tablolarında Thames Nehrini sisli olarak gösterdikleri zamandan beri Thames Nehrinde sis vardır " demektedir .

Peki sanatla aşkın ilişkisi ? Aşkı kaldırınız , sanat yoktur . Buna mukabil sanatı kaldırınız , aşk bayağılaşır . Goethe 74 yaşında iken 19 yaşındaki Ulrike von Levetzow 'a delice aşık olmuştu . Bu aşk manasız görülebilir . Hatta Goethe Ulrike ' nin annesini de sevmişti . 5 Eylül 1823 te Goethe Karlsbad' dan ayrılırken Ulrike onu öpmüştü . Goethe , bu iltifatın verdiği derin heyecan ve arkasından bastıran korkunç ümitsizlik içinde arabada ilerlerken ' Marienbad Eleji 'sini yazdı... " Ona cennet ve cehennem kapıları açık . Ben ne bekliyebilirim ? " diyordu . Sonunda Ulrike ' nin şahsında aşka veda etti . Fakat bu kuvvetle 60 seneden beri tasarladığı Faust ' unu 7 yılda bitirmiştir . Bugün bir Faust varsa buna aşk ve Ulrike sebep olmuştur . Goethe ' yi ve aşkını asilleştiren , onu gülünçlükten kurtaran ise sadece sanattır .

Görüyoruz ki sanat çok yönlü bir yaratmadır . Bunun sırrı nedir ? Bu soruyu cevaplandırmadan önce sanatkarların nasıl yarattıklarını inceleyelim . Balzac , kitabını yazıyordu . Bu esnada kapısı çalındı . Bir ziyaretçisi gelmişti .Balzac yavaş yavaş kapıyı açtı ve dostunu görür görmez hıçkırmaya başladı :" Tasavvur ediniz azizim , Kontes de Lanje öldü ! " Paris ' te bu isimde bir kontes yoktu . Bu Balzac ' ın kitabındaki kahramanı idi ve tam o sırada Balzac onu romanında öldürmüştü . Balzac bir kendinden geçme halindeydi . Sirakuza fethinde Arşimed aynı durumdaydı . Surlar aşılmış , askerler bulduklarını kılıçtan geçiriylardı . Arşimed ise kumlar üzerinde çizdiği daireleri ile meşguldü . Askerler onu öldürmek için yaklaştılar , kılıçlarını çektiler , Arşimed oradaydı fakat orada değildi . Sadece gafil muharip ayaklarını dairenin içinde gördü ve :"Dairelerimi bozma !.."diye bağırdı . Askerler onu öldürdüler .

Bu misaller gösteriyor ki sanatkar yaratırken herşeyden evvel bir vecd , bir EXTASE hali içindedir ve yaratıcılığın ilk sırrı budur . Sanatkar bu anda ' Gökten yere düşmüş bir ilah ' dır. Bu yaratma anında bazıları çok rahattır . Rouget de Lisle 25 nisan 1789 gecesi iki saat içinde La Marseillaise' i , Fransız ihtilal marşını , yazmış ve bestelemiştir . Schubert , Mozart gibi bazıları tek silinti ve tashih yapmadan 500 sahifelik besteler yapmışlardır . Buna mukabil Beethowen gibi bazıları her sahife ve her satırı silip karalayarak , adeta doğuran bir kadının sancılarını duyarak , yaratmışlardır .

İtalyan doktoru Lombroso , cinayet işleyenleri , suçluları son asırda gruplara ayırmış ve bunları sınıflandırmıştır . Halbuki kaç asır evvel Shakespeare aynı tasnifi yapmıştı . Hamlet bir deli suçlu , Macbeth bir anadan doğma suçlu , Othello bir tesadüfi-asabi suçlu tipidir . Sanat burada da ilmi geçmesini bilmiştir .

Sanattan başka hiçbir şey ama hiçbir şey , insanı hayvandan ayıramaz . Gene unutmamalıyız ki hayvandan ayrılmak için muhakkak yaratmak şart değildir . Sanat' tan anlamak , onu duymak ta kafidir . Çünkü bir sanat eseri karşısında zevk duymak , sadece onu benimsemek değil , belki onu sanatkarı ile birlikte yeniden yaratmaktır . Madam Bovary belki kaltağın biriydi . Fakat sanatkarın menşurundan onu seyrediniz , aşklarını ve en mühimi ıstıraplarını duyunuz . Lamartine gibi siz de eserin sonunda onu öldürdüğü için muharririne kızarsınız . Şimdi Eflatun ' un ne kadar haklı olduğunu daha iyi anlamaktayız . " İnsan gökten yere düşmüş bir ilah " tır . Artık bu cümleyi biz tamamlayabiliriz : yerde yaratmaya devam etmektedir .

Güzel kızım , bu mektubumda sana duyguların en asili , insanı tanrılaştıran sanat ruhu hakkında çok iptidai ve dağınık ta olsa bilgiler vermeye çalıştım . Değilmi ki sen de insansın , sen de yere düşmüş bir ilah' sın . Kendine inan ve güven . Eğer insan böyle olmasaydı , dere kenarlarında sulara kapanarak ağlayan söğütlerden ne farkı kalırdı ?