Arama

Epik Tiyatro - Tek Mesaj #2

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Mayıs 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Epik Tiyatro
Günümüzde tiyatroda nelerin olup bittiği, bağıntıyı oyun açısından değil de, sahne açısından kurduğumuzda daha kesinlikle saptanabilir. Amaçlanan, orkestra çukurunu örtmektir. Oyuncularla izleyicileri dirileri ölülerden ayırırcasına birbirlerinden uzaklaştıran, suskunluğu tiyatroda yücelik duygusunu arttıran, operada ise tınıları ruhsal arınmayı getiren, sahnenin tüm öğeleri arasında dinsel kökenin izlerini en açık biçimde taşıyan orkestra çukuru, artık işlevini yitirmiştir. Sahne bugünde yüksektedir; ama artık dipsiz bir uçurumdan yükselir gibi değildir, bir kürsüye dönüşmüştür. Şimdi amaç, bu kürsüye yerleşmeyi başarmaktır. Durum budur. Gelgelelim, çoğu kez olduğu gibi burada da çabalar, yeni durumun gereğini yapmaya değil, o yeni durumu gözlerden saklama ereğine yöneliktir. Tragedyalar ve operalar, günümüzde de yazılmaktadır; değeri uzun geçmişe dayanan bir uygulamayla kanıtlanmış bir sahne aygıtı, görünüşe bakılırsa bu türlerin buyruğundadır. Oysa gerçekte yapılan, geçerliliğini yitirmiş bir aygıta gereç sağlamaktan başka bir şey değildir.

“Müzikçilerin, yazarların ve eleştirmenlerin kendi durumlarını açıklıkla görememeleri çok önemli sonuçlara yol açmakta, ama bu sonuçlar gerektiğince dikkate alınmamaktadır. Çünkü ellerinde bir aygıt bulunduğuna inanırken, gerçekte o aygıtın buyruğunda olan kişiler, artık hiç bir biçimde denetleyemedikleri bir aygıtı savunmaktadırlar. Kanılarının tersine, bu aygıt üreticinin yanında değil, karşısında yer alan bir araçtır artık.” Brecht, bu sözleriyle bir yanılsamayı, günümüzde tiyatronun temelini edebiyatta bulduğu yanılsamasını yıkmaktadır. Bu yanılsama ne tüketim tiyatrosu için(1), ne de Brecht’in kendi tiyatrosu için geçerlidir. Metin iki tiyatro açısından da hizmet eder konumdadır; tüketim tiyatrosunda işletmenin(2) ayakta tutulması, Brecht’in tiyatrosunda ise tiyatronun değiştirilmesi amacına hizmet eder. Peki bu sonuncu şık nasıl gerçekleşir? Kürsüye- Çünkü sahne, kürsüye dönüşmüştür- yada, Brecht’in deyişiyle, “yayın kurumlarına” göre bir oyun var mıdır? Varsa, nasıl yapıdadır bu tiyatro? “Çağcıl Tiyatro”(3), kürsüye uygun düşmenin tek yolu politik nitelikteki tezli oyunlarda(4) bulmuş gibiydi. Ama bu politik tiyatro -işleyişi nasıl olursa olsun -tiyatro aygıtının kentsoylu kitleleri için yaratmış olduğu çıkış noktalarına bu kez proleter kitlenin geçmesini sağladı yalnızca. Sahne ile izleyici, oyun metni ile o metnin oynanışı, yönetmen ile oyuncu arasındaki işlevsel bağlam ise hemen hiç bir değişime uğramadı. İşte epik tiyatro, bu işlevsel bağlamı temelinden değiştirme girişimini çıkış noktası yapar. İzleyicisine “dünyayı simgelen dekorları” (başka bir değişle izleyicinin sürgün edildiği bir mekanı) değil, konumu elverişli bir sergi salonunu sunar. Epik tiyatronun sahnesi karşısında izleyiciler, bir deney için kullanılmaları öngörülen, uyutulmuş kişilerden oluşan bir kitle değil, sahneden istemlerinin yerine getirilmesini bekleyen bir ilgililer topluluğudur.
Epik tiyatronun metinleri açısından gösteri, usta işi bir yorum değil, metnin sıkı bir denetimden geçmesi demektir. Gösteri açısından metin, gösterinin getirdiği yeni çözümlemlerin başarısını saptayan bir ölçek olup, artık gösterinin temelini oluşturmaktan uzaktır. Epik tiyatroda yönetmen, oyuncusuna yaratması gereken etkiye ilişkin yönerimler değil, karşısında tutum alacağı savlar verir. Yönetmen karşısında oyuncu, herhangi bir rol ile özdeşleşmekle yükünlü kişi değil, bu rolün dökümünü yapmakla yükümlü kişidir.
Bu denli değişime uğramış işlevlerin, eskisinden değişik öğeleri temel alması doğaldır. Brecht’in kısa süre önce(5) Berlin’de sergilenen “İnsan İnsandır” (Mann ist Mann ) adlı yapıtı, bu durumun sınanması için en iyi olanakları sağladı. Çünkü tiyatronun müdürü Legal’in yürekli ve bilgili çalışmaları sonucu gösteri, yıllardır Berlin’de en iyi oyunlardan biri olmakla kalmayıp, epik tiyatronun bugüne değin görülen ilk örneğini sergiledi. İzleyiciler, ilk gecenin ağır havası ortadan kalkar kalkmaz komediyi her türlü profesyonel eleştiriden bağımsız olarak benimseyiverdiler çünkü epik tiyatronun kavranılmasında karşılaşılan güçlüklerin tek kaynağı, bu tiyatronun yaşama bu denli yakın oluşunda yatmaktadır. Kuram ise, yaşamımızda uzaktan yakından ilintisi bulunmayan bir uygulamanın sürgününde ömrünü tüketmektedir. Öyle ki estetiğin kurallara sıkı sıkıya bağlı dilinde Kollo’nun bir operetinin değerlerinin betimlenmesi, Brecht’in bir oyununun değerlerinin betimlenmesinden daha kolaydır. Bu durumun başlıca nedeni ise, Brecht’in tiyatrosunun, kendini yeni tiyatronun, yeni sahnenin oluşturma ereğine tümüyle adayabilmek için, edebiyat karşısında özgür bir tutum almasıdır.
Epik tiyatro gestus’a dayanan bir tiyatrodur.(7) Geleneksel anlamda ne ölçüde yazınsal olabileceği ise, ayrı bir sorudur. Gestus epik tiyatronun gerecidir; bu gerecin amaca uygunluk ilkesi doğrultusunda değerlendirilmesi de epik tiyatronun görevidir. İnsanların aldatıcı nitelikteki açıklama ve savlarıyla, davranışlarının çokkesitliliği ve bulanıklığı karşısında getus’un iki üstünlüğü vardır. Birinci olarak gestus’ta yapaylığa kaçma olanağı ancak belli ölçüde söz konusu olabilir; gestus göze çarpıcı olmaktan uzaklaşıp, alışılmışın, doğal olanın doğrultusunda geliştiği ölçüde, yapaylık olasılığı da azalır. Gestus’un ikinci üstün yanı insanların eylem ve girişimlerindeki durumun tersine, saptanabilir bir başlangıçın yine saptanabilir bir sonucun bulunmasıdır. Belli bir tutumun -bir bütün olarak yaşamın akışı içerisinde yer almasına karşın -her öğesinde varolan bu kesin sınırlanmışlık ve bütünlük aynı zamanda gestus’un diyalektik nitelikteki temel olgularından biridir. Bütün bunlar, şu önemli sonuca götürmektedir bizi: Elde edeceğimiz gestus’ların sayısı eylemde bulunan eylemlerini kestiğimiz, duraksattığımız ölçüde artacaktır. Bu nedenle epik tiyatroda olayların akışını kesmek (Unterbrechung), önde gelir. Kulağı tırmalayıcı nakaratlarıyla Brecht’in şarkılarının biçimsel edimi, bu kesmeyi gerçekleştirmektir. Epitk tiyatroda metnin işlevi gibi güç bir araştırmanın derinliklerine dalmaksızın, şöyle bir saptama yapabiliriz burada: Belli durumlarda metnin ana işlevi, eylemi -o eylemi sergileme ya da destekleme tasasından tümüyle uzak kalarak -duraklatmaktır. söz konusu olan salt başka oyuncunun eylemini kesmek değildir; oyuncu, kendi eylemini de duraklatacaktır. Duraklatmanın eylemin akışını geciktirici yapısıyla, burada kazandırılan çerçevenin yan eylem (Episode) niteliğindeki yapısı, gestus’a dayanan tiyatroyu epik tiyatroya dönüştürmektedir.
Şöyle bir açıklama yapılmıştır: Epik tiyatronun görevi olaylar geliştirmekten çok, durumlar (Zustaende) sergilemektir. Epik tiyatronun dramaturgisine ilişkin savsözlerin hemen tümü yankısız yitip giderken, bu sonuncusu hiç olmazsa bir yanlış anlamanın konusunu oluşturabilecek kerte dikkate alınmıştır. Bu durum da, sözü edilen yanlış anlamanın eteğine yapışmak için hemen yeterli bir neden sayılmıştır. Görünüşte buradaki durumlar, eski kuramcılarca “Ortam” (Milieu) diye adlandırılan öğeden başka bir şey olamaz gibiydi. Anlayış biçimi bu olunca da, yeniden doğalcı (naturalist) tiyatroya dönmek istiyormuş gibi bir izlenim doğuyordu. Oysa kimse, böyle bir isteği savunacak kerte saf olamaz.
Kürsüyle ilgisi bulunmayan doğalcı sahne, tümüyle yanılsamaya dayanan bir sahnedir; bu sahnenin, kendisinin bir tiyatro olduğu yolundaki bilinci üretken kılabilmesi olanaksızdır. Tersine, her dinamik sahne gibi doğalcı sahne de kendini gerçeği yansıtabilme ereğine tümüyle adayabilmek için, bu bilinci susturmak, kovmak zorundadır. Epik tiyatro ise kendi içersinde sürekli olarak bir tiyatro olduğuna ilişkin canlı ve üretken bir bilinci ayakta tutar. Gerçekliğin öğelerini bir deneysel düzen anlamında işleyebilme yeteneğini epik tiyatroya kazandıran, bu bilinçtir. Durumlar, bu deneyin başında değil, sonunda yer alır. Başka deyişle durumlar izleyiciye yaklaştırılmaz, ondan uzaklaştırılır. İzleyici, doğalcı tiyatroda olduğu gibi kendini beğenmiş bir tutumla değil, ama şaşkınlıkla algılar gösterilenlerin gerçek durumlar olduğunu. Epik tiyatro, yarattığı bu şaşkınlıkla kaynağını Sokrates’te bir uygulamayı ödünsüz ve arı bir biçim içerisinde onurlandırmış olmaktadır. Şaşıran kimse, ilgi duymaya başlar; ilgi, yalnızca şaşıran kimsede özgün biçimiyle, kaynağından varolur. Epik tiyatroda bu özgün ilgiyi doğrudan uzmanca bir ilgiye dönüştürmeye yönelik girişim, Brecht’e özgü düşünce biçiminin de en belirleyici özelliklerinden biridir.
“ Nedensiz düşünmeyen” ilgililere seslenir epik tiyatro. Bu tutum ise gerçekte sözü edilen ilgililerin kitlelerle paylaştıkları bir tutumdur. Brecht’in diyalektik özdekçiliği, bu kitlelerin tiyatroya uzmanca, ama hiç bir zaman “ eğitim” yolunu izlemek zorunda kalmayan bir ilgi duymalarını sağlamak çabası içersinde, kendini her türlü kuşkudan uzak açıklıkta benimsetir. “Spor salonlarının spordan anlayanlarla dolu olması gibi, böyle bir tiyatroyu da çok kısa zamanda tiyatrodan anlayanlarla doldurmak, işten bile değildir