Arama


BARIŞ - avatarı
BARIŞ
Ziyaretçi
29 Mayıs 2008       Mesaj #2
BARIŞ - avatarı
Ziyaretçi
2.4 Tarımsal Üretim
Sanayi ürünlerinde olduğu gibi tarımsal üretimde de artan talebe bağlı ola*rak daha çok tarımsal üretim görülmektedir. Yine sanayide olduğu gibi, tarımda da "daha çok üretim", daha fazla tarım alanında ekstansif tarımsal üretim değil, daha küçük tarım alanlarında daha çok tarımsal girdi ile daha fazla üretim anla*mını taşımaktadır.
Tümüyle doğal koşullarda yapılan tarımın çevre kirlenmesi ve ekolojik den*genin bozulması üzerinde hiç bir etkisi yoktur. Ancak, tarımda hastalık ve zarar*lılara karşı kimyasal ilaç kullanılması bir anlamda zorunludur. İlaç kullanmak o tarlada doğal olarak bulunan hastalık ve zararlılar yanında diğer faunayı da et*kiler. Aslında hastalık ve zararlı olarak tanımlanan bu canlıların tek görevleri do*ğaları gereği olarak yaşamlarını sürdürmeleridir. Ancak, insanoğlu gıdalarını bu canlılar ile paylaşmak niyetinde olmadığı için o canlıların bu ürünleri tüketmele*rine izin vermemektedir. Kuşlara karşı korkuluk, ses silahı gibi tümüyle fiziksel önlemlerin ve biyolojik kontrol uygulamalarının dışındaki kimyasal ilaç uygula*maları b䘀ir yandan hedef canlının dışındaki flora ve faunayı doğrudan ve dolaylı olarak etkilerken, öte yandan bu gıdaların üzerinde kalarak insan sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle son yıllarda tüketicilerde hormon uygu*lamasına karşı kayda değer bir endişe ve tepki varken asıl tehlike olan kimyasal ilaç uygulaması tümüyle göz ardı edilmektedir.
Tarımsal üretim aşamasında kimyasal savaş ilaçlarının kullanımı en etkili ve en ucuz çözümdür. Bununla beraber, hastalık ve zararlıların giderek bu ilaçlara direnç kazanmaları, bilinçsizce fazla ilaç kullanımı sonunda önemli boyutta çevre kirlenmesi olmakta ve farkında oladan insanlar zehirlenmektedir.
Ekonomik koşullarda üretim için gereken bir diğer tarımsal girdi gübredir. Bitkisel üretim aşamasında topraktan alınan tüm mineraller yine doğal döngü içinde toprağa döner. Ancak çağdaş tarımda topraktan alınan mineraller çok uzaklara taşındığı için topraktan alınan organik ve inorganik maddelerin dışarı*dan toprağa verilmesi gerekmektedir. Gübreleme olarak bilinen bu uygulamada saksıda yapılan üretim dışında topraktan alınan kadar maddenin toprağa verilme olanağı yoktur. Normal olarak bitkisel üretim için gerekenden daha fazlası toprağa verilmek durumundadır. Fazla olarak verilen gübre ise yağmur ve sulama suları ile toprağın alt katmanlarına gider ve sonuçta alıcı su kaynaklarına ulaşır.
Tarımda kullanılan bir diğer girdi mekanizasyondur. Tarımsal mekanizasyon aletlerinin üretimi aşamasında hammaddenin istenilen kalitede sağlanamaması nedeni ile kısa sürede aşınma olmakta, her yıl tonlarca demir tarlada kalmakta*dır.
Sulama ise kullanılabilir su kaynaklarının giderek azalması sonunda önemli bir sorun halini almıştır. Lağım sularının tarlada kullanılması önemli bir biyolojik kirlilik oluşturmaktadır.
2.5 Diğer Faktörler
Yukarıda deyinilen temel faktörler yanında çoğu kez gözden kaçan ancak önemli boyutta çevre kirliliği oluşturan bir çok faktör daha vardır. Soğutma sis*temleri ve kozmetikler de dahil olmak üzere pek çok üründe kullanılan freonun ozon tabakasına olan olumsuzluğu, hastanelerin biyolojik atıklarının düzenli ola*rak toplanmaması, egzoz gazları, İstanbul' da hurdalıktan çıkan radyoaktif atık, Körfez savaşında petrol kuyularının bombalanmasının yarattığı kirlilik, su ürünlerindeki ağır metal kontaminasyonu, 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan depremin oluşturduğu enkaz kirliliği dikkate alınması gereken önemli faktörlerdir. Çevre ve sağlık bilinci eksikliğine bağlı olarak yaz mevsiminde özellikle sahil sitelerinde çocukların dondurma yediği saatlerde sivrisinek ilaçlaması yapılması, çocukların eğlence olsun diye ilacın içinde yürümeleri, ancak ilacın (mazot) sanıldığı gibi tehlikesiz değil, tam tersine başta böbrekler olmak üzere çeşitli organlarda birikinti yapmasının bilinmemesi ya da önemsenmemesi hayret ve endişe vericidir.

3. KİRLİLİĞİN BOYUTLARI
Evsel, tarımsal ve endüstriyel atıklar çevre kirliliğini oluşturan temel unsur*lardır. Çevre kirliliği ise basit olarak toprağın, suyun ve havanın kirlenmesi olarak ele alınabilirse de toprak su ve havanın ayrı ayrı kirlenmesi bir anlamda diğerle*rinin de dolaylı olarak kirlenmesine neden olmaktadır. Bunlar içinde çoğunlukla üzerinde en çok durulan kirlenme suyun kirlenmesidir. Suyun kirlenmesi havanın kirlenmesine sadece "ısı kirlenmesi" olarak etki ederken, havanın kirlenmesi yağmurlar aracılığı ile toprağı ve suyu da kirletmektedir.
3.1 Su Kirliliği
Su kirliliği su kaynağının kimyasal, fiziksel, biyolojik, radyoaktif ve ekolojik özelliklerinin olumsuz yönde değişmesi şeklinde gözlenen ve doğrudan veya dolaylı yoldan biyolojik kaynaklarda, insan sağlığında, su ürünlerinde, su kalite*sinde ve suyun diğer amaçlarla kullanılmasında engelleyici bozulmalar yarata*cak madde veya enerji atıklarının boşaltılmasını ifade etmektedir. Bu çerçevede Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından sularda kirletici etki yapabilecek unsurlar aşağıdaki şekilde sınıflandırılmışlardır.
a) Bakteriler, viruslar ve diğer hastalık yapıcı canlılar: Suların hijyenik açıdan kirlenmesine neden olan bu organizmalar genellikle hastalıklı ya da portör (has*talık taşıyıcı) olan insan ve hayvanların dışkı ve idrarlarından kaynaklanır.
b) Organik maddelerden kaynaklanan kirlenme: Ölmüş hayvan ve bitki ar*tıkları ile tarımsal artıkların yüzeysel sulara karışması sonucunda ortaya çıkan kirlenmedir.
c) Endüstri atıkları: Çeşitli endüstri faaliyetleri sonucu oluşan fenol, arsenik, siyanür, krom, cıva vb. toksik maddeleri içerirler.
d) Yağlar ve benzeri maddeler : Tanker kazaları ve petrol boru hatlarından kaynaklanır.
e) Sentetik deterjanlar : Temizlik maddeleri (fosfat yüklü).
f) Radyoaktivite: Nükleer enerji santralları, hastaneler, bazı endüstri kuruluş*ları, araştırma kuruluşlarından kaynaklanan atıklar ile nükleer silah denemeleri sonucunda oluşabilmektedir.
g) Pestisitler: Tarımsal savaşta kullanılan yapay organik maddelerdir.
h) Yapay organik kimyasal maddeler: Bu maddeler farmasotik, petrokimya ve zirai kimya endüstrilerince üretilmektedir.
i) Anorganik tuzlar: Bu maddeler toksik olmayıp ancak yüksek dozlarda kirle*tici olarak kabul edilirler.
j) Yapay ve doğal tarımsal gübreler: Azot ve fosfordan kaynaklanan ikincil kirlenme.
k) Atık ısı: Tek geçişli soğutma suyu sistemlerine sahip termik santrallar yü*zeysel sulara büyük miktarda atık ısı verir. Suyun sıcaklığının artması bir yandan doğal arıtma sürecini hızlandırırken öte yandan sudaki oksijenin doygunluk derişimini azaltarak anaerobik kokuşmaya neden olurlar.
Yukarıda 11 madde halinde verilen kirleticilerin sadece "a" maddesi evsel atıkları ilgilendirmekte iken, "f" maddesi (radyoaktivite) dışında kalan 10 madde tarım, tarıma dayalı sanayi ve tarıma girdi sağlayan tesisleri ilgilendirmektedir.
İnsanların beslenmesi için günde 1.5 - litre suya gerek vardır ve bu miktar su büyük miktarda içme suyu ve sıvı gıdalar ile alınır. Vücuda giren su miktarı ka*dar su ter, solunum, dışkı ve en fazla olarak idrar ile atılır. İdrarın %90 kadarı su, %2 kadarı üre, geri kalan kısmı çeşitli inorganik tuzlar ve organik bileşiklerdir. İd*rar içindeki üre kanalizasyonda bulunan bakteriler için ideal bir substrattır ve kolaylıkla karbondioksit ve amonyağa parçalanır. Bir diğer deyişle idrar çevre kirliliği oluşturmaz. Benzer şekilde günde 2-3 kez duş alan kişinin doğaya verdiği atık su da hemen tümüyle temiz sayılabilir. Buna karşılık, yıkanma, çamaşır ve bulaşık yıkama, ev temizliği ile kanalizasyona verilen atık su sadece deterjan ve sabun nedeni ile dahi önemli bir kirlilik oluşturur. Lavabo altı çöp öğütme sis*temlerinin giderek yaygınlaşan kullanımı ile pek çok katı atık da doğrudan kana*lizasyon sistemine verilmektedir.
Çağdaş insanın günde kullandığı ve tekrar doğaya verdiği su miktarı 150 litre kadardır. Havaların sıcak gitmesi ile duş alma sayısının artması, araba yı*kama, bahçe sulama gibi işler sonucu su kullanımı kişi başına günde ortalama 1000 litreye kadar çıkmaktadır.
Yapılan hesaplamalar yerkürede kişi başına 470 milyon ton su olduğunu göstermektedir. Bu suyun %97' si deniz ve okyanuslarda, %3' ü ise tatlı su kaynaklarında bulunmaktadır. Tatlı su kaynaklarının ise %75' i buzullarda, %25' i akarsu ve göllerde bulunur. Akarsu ve göllerde bulunan suyun büyük çoğunluğu yeraltı sularıdır. Sonuç olarak tatlı su kaynaklarının ancak % 0,75' i akarsu, göl ve yeraltı suları halinde bulunmakta, tüm su kaynaklarının % 0,01 kadarı yerüstü nehir ve göllerde bulunmakta, bu durumda kişi başına düşen yerüstü su kay*nakları kişi başına ancak 47 bin ton olmaktadır. Bir diğer deyiş ile yerüstü tatlı su kaynakları dünya nüfusu tarafından eşit olarak paylaşılır ise kişi başına düşen 47 bin ton su, günde 1000 litre hesabı ile kişi başına 128 yıl yeterli olacaktır. Bu miktara tarım ve endüstride kullanılan miktar dahil değildir. Ancak yer üstü akarsu ve göllerin büyük kısmının kirlenmiş olması, Amazon nehri gibi doğrudan insan kullanımına elverişli olmaması gibi nedenlerle içme ve kullanma suyu kay*nakları giderek azalmaktadır. Ortadoğu ülkelerinde deniz suyundan içme suyu üretimi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 'ne Türkiye' den balon ile su taşınması, turizm cenneti olarak tanımlanan Antalya' da turizm açısından büyük potansiyel sahibi deniz kıyısındaki pek çok köyde içme suyu olarak yağan yağmurların sar*nıçlarda biriktirilmesi ve yazın bu suyun kullanılması içme suyu sağlamadaki tehlikeyi açıklamaktadır. Bir yaklaşıma göre temiz su kaynaklarının tükenmesi dünyanın yok olmasına neden olacak en yakın potansiyel tehlikedir.
Evsel atıklar içinde çevre kirliliği açısından kanalizasyona verilen en tehli*keli atıklar deterjanlar ve temizlikte kullanılan çamaşır suyu gibi kimyasallardır. Bunlar biyolojik atık su arıtma sistemlerinin çalışmasını da etkilediği için önemli ölçüde kirlenmelere neden olmaktadırlar. Son yıllarda biyolojik olarak parçala*nan temizlik hammaddelerinin kullanımı ile bu sorun kısmen de olsa giderilmiş*tir.
Evsel atıkların oluşturduğu çevre kirliliği yanında sanayide oluşan kirlilik çok daha önemli boyutlardadır. Su kirliliği açısından endüstri tesisleri büyük da*ğılım gösterir. Büyük bir elektronik montaj tesisinde kanalizasyona hemen hiç bir endüstriyel atık karışmaz iken küçük bir mezbahanın yarattığı kirlilik çok büyük boyutlarda olmaktadır.
Endüstriyel atık suyun kirliliği "İnsan Kirliliğine Eşdeğer" kirlilik (İKE) ile öl*çülebilir. Buna göre 1 sığırın kesilmesi ile oluşan kirlilik 21 İKE 'dir. Bunun an*lamı 1 sığırın kesilmesi ile oluşan kirlilik 21 insanın 1 günde oluşturduğu evsel atık suyun kirliliğine eşittir. 100 litre bira üretiminde 100 İKE, 100 kg peynir üre*timinde 130 İKE, 1 ton sütün işlenmesinde 162 İKE,1 ton çamaşır yıkanmasında 830 İKE, 1 ton kağıt üretiminde 1000 İKE,1 ton maya üretiminde 6300 İKE kirlilik oluşur.
Tarıma dayalı sanayii kuruluşları arasında önemli bir yer tutan gıda sanayii üretim birimlerindeki büyük farklılıklar nedeni ile oluşturduğu çevre kirliliği açısın*dan bir bütün olarak incelenemez. Örneğin sadece yoğurt işleyen bir tesisin atık-ları ile sadece peynir işleyen tesisin atıkları arasında büyük farklılıklar vardır. Aşa-ğıda alt sektörler bazında gıda sanayiinin sıvı atıklarına örnekler verilmiştir .
Süt endüstrisi: Toplam kurulu kapasitesi 3.500.000 ton/yıl olan süt işleme tesislerinde kullanılan su hammadde olan sütten işletmeye bağlı olarak 1,8 -12 kat daha fazla olabilmektedir. Temel kirleticiler çeşitli şekillerde kanala dökülen süt, peyniraltı suyu, konsantre yoğurt üretiminde çıkan yoğurt suyu, yayık altı, te*reyağı yıkama suyu, salamura çözeltileri, temizleme sularıdır. Türkiye' de süt en*düstrisi tesislerinin yarattığı kirlilik 20 - 200 milyon İKE olarak tahmin edilmekte*dir.
Meyve-sebze işleme endüstrisi: Hammaddenin yıkanmasında kullanılan fazla miktarda su kirlilik derişimini azaltıcı etki yaparken, bu suyun basınç ile kullanılması meyve sebze parçalarının da suya geçmesine neden olmaktadır. Sebze atık suları azotça zengin ancak fosforca fakir iken meyve işleme atık su*larında tersidir. Salça endüstrisinde 32 milyon, meyve suyu endüstrisinde 16 milyon İKE kirlilik tahmin edilmektedir.
Bira endüstrisi: Başlıca yıkama sularından oluşan kirlilik 45 milyon İKE ola*rak tahmin edilmektedir.
Bitkisel yağ endüstrisi: 100 ton rafine bitkisel yağ üretiminde çeşitli organik ve inorganik kirleticileri içeren 135 ton atık su çıkar. Bu suyun içinde sıcaklığı 70 - 90 oC olan 30 ton kadar yıkama suyu alıcı su kaynağında önemli bir fiziksel kir*lilik oluşturur.
Şeker endüstrisi: En önemli kirlilik kampanya süresinin uzamasına bağlı ola*rak bozulan pancarların yarattığı kirliliktir.
Mezbahalar: Başta kan ve işkembe içeriği olan atıklar genelde aerobik ola*rak kolay arıtılan özellik gösterirler.
Zeytin-turşu: Atık su içindeki yüksek tuz konsantrasyonu büyük sorun çıkarır.
Tarıma dayalı sanayi içinde tekstil, Türkiye' deki istihdamın yaklaşık %34' ünü ve ihracatın %40' lık kısmını kapsaması, doğal kaynakların tüketimi ve kimyasalların kullanımı nedeni ile atık yükünün fazla olması nedeni ile üzerinde en çok durulan endüstri dalları arasında yer almaktadır. Deri endüstrisi de atık su hacmi bakımından tekstilden sonra ikinci öncelik almaktadır. Kağıt endüstrisi ise uygulanan proses gereği ileri arıtım teknolojilerine gerek duymaktadır.