Karyalılar ve Antik Çağın Yedi Harikasından Biri
Karya Ege Denizi'nin güney sahillerinden başlayarak; kuzeyde Iyonya ve Lidya, güneyde Likya, doğuda Frigya ile çevrili olan bölgenin antik cağdaki adıdır. Karyalılar Anadolu'nun yerli halkı Leleglerdir. Likyalılar'la akraba olduklarına inanırlardı. Karya'nin başkenti önceleri Milas, daha sonra da Halikarnas idi.
M. O. 7. yüzyılda Karya Lidya hükümranlığına, 546'tan itibaren de Pers yönetimine girmiştir. M. O. 4. yüzyılda da Pers yönetiminde satrap bir krallık durumuna gelir. Kral Maussollos (ölümü M.Ö. 374) zamanında en güçlü dönemini yasar. Maussollos. Helen kültürü hayranıydı. Karya kentlerinin inşasında Helen mimar ve heykeltraşları davet edilir.
Kayra, M.O. 334 yılında İskender'ïn yönetimine girer. İskender sürgünde bulunan kraliçe Ada'yi başkente davet eder ve yönetimi O'na teslim eder. İskender'in ölümünden sonra Karya, önce Seleukes krallığına ve daha sonra da, Bergama Krallığı'na bağlanır. Sonunda Roma'nın Asya eyaletinin bir parçası haline gelir. Böylece tarih sahnesinden silinir. Önemli kent merkezleri; Mylasa (Milas), Halikarnassos (Bodrum), Labraunda (Labranda), Iasos (Kıyı Kışlacık), Herakleia (Kapıkırı), Euromos (Ayaklı), Alinda (Karpuzlu. Kraliçe Ada'nın sürgün yeri) ve Alabanda (Araphisar )'dır.
Karya dili Anadolu'nun çözülemeyen dilleri arasındadır. Karya tarihinde öne çıkan kadın yöneticiler vardır:
Bunlar:
- Artemisia, Salamis Deniz Savaşı'nda (M.Ö. 544) Persler'in yanında Karya donanmasını başarı ile yöneten dünyanın ilk ve son kadın amiralidir.
- Artemisia, eşi ve kardeşi Maussollos'a anıt mezar inşa ettiren güçlü bir kraliçedir.
- Kraliçe Ada, kardeşi tarafından sürgüne gönderilir. İskender, Bodrum'a girince kraliçe Ada'yı başkente davet eder ve yönetimi ona teslim eder. Ve İskender O'nun üvey evladı olmayı kabul eder.
Maussollein - Mausoleum (Mozele)
Anıt Mezar, M.Ö. 373 - 353 yılları arasında kraliçe Artemisia II tarafından kocası Maussollos için inşa edilmiş bulunan dünyanın en büyük anıt mezarıdır. Kendisi de ölünce buraya defnedilir. Anık Mezar, kralın adından dolayı Maussollein olarak adlandırılmıştır. Ve Dünya dillerine "Mausoleum" ( Mozele ) olarak yerleşmiştir.
Milas yakınlarında bulunan ve daha sonraki dönemde inşa edilmiş bulunan Gümüşkesen Anıtı Maussolleion'un bir kopyasıdır. Anıt Mezar, 49 metre yüksekliğinde, Priene'deki Athena tapınağının mimarı Pytheos tarafından inşa edilmiş, Iyonyalı Skopas, Timotheus, Leoares ve Karyalı Bryakis tarafından işlenmiştir. Tarsları arasında insanı hayranlığa düşüren bir uyum sağlanmıştır.
Tüm Karya sanatına egemen olan Hellen üslubunu taşımakta ve beş bolümden oluşmaktadır:
1. Bölüm, kaide (podyum)'dur.
2. Bölüm, mezar odalarının bulunduğu celladir. İyon tarzında 36 sütunla çevrili kare seklindedir. Sütunların arasında Yunanların Amazonlarla savaşlarını betimleyen, oldukça hareketli, yüksek kabartmalar vardır.
3. Bölüm, İyon tarzı tapınağın bulunduğu bölümdür.
4. Bölüm, yirmidört basamaklı bir piramittir.
5. Bölümde, dört atın çektiği bir araba içinde kral Maussollos ve karisi Artemisia bulunmaktadır. Araba, atlar, kral ve karısı bronzdan işlenmiştir. Anıtın inşasında kıymetli mermerler kullanılmış, çevresinde de beyaz mermerle işlenmiş bir duvar bulunmaktadır.
Büyük İskender'in askerleri Halikarnassos'u çok zor ele geçirirler. Tüm şehir kul haline getirilir. Ama, Anıt Mezar'a zarar verilmez. Anıt, 1406 yılında Sen Jan Şövalyeleri buraya gelinceye kadar üst kısmı yıkılmış olsa da, eski durumunu korumaya devam eder. Şimdi bu görkemli anıtın temel çukurunun içinde, çevresinde kırık dökük mermer parçaları bulunmakta; deyim yerinde ise, "yerinde yeller esmekte"'dir. Ne oldu da bu devasa eser yok edildi ve nereye götürüldü? Bu soruyu yanıtlamadan Mausoleum'un öyküsünü bitiremeyiz.
İlk büyük tahribat Sen Jan Şövalyeleri tarafından Bodrum Kalesi'nin yapımında gerçekleştirilir. Kalenin inşası için gerekli olan taşlar anıttan alınmış ve kireç yapımı için de anıtın mermerleri kullanılmış ve mezar odaları yağmalanmıştır. Bu yıkımdan geriye kalanların bir bölümü, Padişah II. Abdülmecit zamanında, dönemin İngiltere büyük elcisi Lord Straffort de Redliffe tarafından Londra'ya gönderilmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu zor günler yaşamaktadır. Kırım savaşı başlamış, batı topraklarında isyanlar körüklenmektedir. İmparatorluk borç batağına sürüklenmiştir. Padişah acz içindedir. İngiliz sefiri padişahla kurduğu çok özel dostluk ilişkileri sayesinde her dilediğini yaptırabilmektedir. Sefir, Osmanlı yönetiminde bulunan Mezopotamya'daki eserlerin British Museum'a aktarılmasında da büyük çaba sarf etmiştir. Devrin Padişahı, Layard ve Botta'nın çalışmalarına her türlü desteği sağlamıştır.
Canning'in sefirliği sırasında İyonya'da ve Ege adalarında kazılar yapmak amacıyla Sir Charles Newton Midilli'ye konsolos olarak atanır. Sefir aracılığıyla her türlü izine sahip olan Newton, Karya'yı, Iyonya'nın bir bölümünü, Midilli'yi, Malta'yı, İstan köy'ü ve Yunanistan'ı adım adım dolaşır. Datça'da Knidos harabelerini, Bodrum'da Mausoleum'u ve Bodrum Kalesi'ni talan eder; bulabildiği taşınabilir eserleri İngiltere'ye aktarmayı kendinde bir hak görür. Sir. Charles Newton, anılarını yayınladığı "Travels, Discoveriesin the Levant" adlı eserinde bu soygunu ve onun diğer kahramanlarını detaylı bir şekilde anlatır. Newton, birçok kişiye borçlu bulunmaktaydı. Borçlarını karşılayabilmek için sahip olduğu eserleri British Museum'a satar. Bugün müzenin 15 numaralı salonunda söz konusu eserler teşhir edilmektedir.
Bu soygunda Büyük Britanya İmparatorluğu her türlü desteği esirgememiş, eserler imparatorluğun savaş gemileri tarafından İngiltere'ye taşınmıştır. Kaçırılmak üzere sandıklanmış olan eserlerin bir kısmı bir Türk subayı tarafından Newton'un elinden alınıp, bir başka yere taşımak amacıyla gemilere yüklenirse de, Padişah'ın emri ile yeniden Newton'a teslim edilir. Bazı giderler de padişah tarafından bizzat karşılanır.
Osmanlı İmparatorluğu'nun bilgisizliği ve aczi yüzünden kaçırılan bu eserler, Bodrum'la sınırlı değildir. Truva hazineleri, Bergama Altari, Milet Pazar Kapısı, Boğazköy Heykelleri ve tabletleri gibi daha birçok eser, bu bilgisizlik ve acz yüzünden ait olduğu kültürlerinden ve topraklarından koparılmıştır. Bu durum büyük bir imparatorluk olarak isimlendirilen Osmanlı İmparatorluğu'nun içinde bulunduğu cehaletin ve zavallılığın sonucudur.
Mustafa Tanır