Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Haziran 2008       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Estetiğin ve güzelliğin sanatı: Tezhip
Tezhip, uzun ve köklü bir geçmişe sahip kitap sanatlarımızdandır. Hüsn–i hat ve cilt sanatlarını tamamlayan, onlara ahenk kazandıran, bu sanatlarla birlikte kitaba nakış ve renk armonisi katan muhteşem bir güzelliktir.
Eskiden yazma kitapların ve hüsn–i hat kenarlarını boya ve yaldızlı süslemelerle tezyin etme işine tezhip denirdi, bu işleri yapan kişilere ise müzehhip. Başka bir ifadeyle; altınla süsleme anlamına gelen tezhip, boya ve altın tozuyla, çiçek ve nakışlarla süsleme sanatına verilen addır
Tezhip, resimden ve minyatürden çok farklı teknikle yapılır.

Tezhip, kitabın çeşitli yerlerine yapılır, bunlardan en önemlileri:
1. Zahriye: (Kitabın ilk bir veya iki sayfasında) Yuvarlak, köşeli olabilir ve ortasında madalyon halinde eserin ve müellifin adı ve eserin kimin namına yazıldığı kayıtlıdır.
2. Başlık: (Serlevha) Metnin başladığı sayfadaki başlıktır. Bazı yazmalarda bilhassa Kur’an–ı Kerim’lerde ve padişahlara takdin olunan eserlerde bu sayfayla karşısındaki sayfa tamamıyla tezhibli olabilir.
3. Bölüm ve sûre başlıkları: Sûrelerin başladığı sayfalardaki tezhiptir.
4. Durak, cüz, hizip, secde işaretleri (Kur’an–ı Kerimlerde)
5. Hatime (son)
6. Cedvel (Yazıyı çerçeveleyen çizgi)
7. Zencirek (Tezhibli sayfa kenarındaki geçme)
8. Tığ (Sayfada yazı dışındaki süsler)
Kütüphanelerimizde, saray nakışhanesinde tezhiplenerek padişaha sunulan birçok eser vardır, aradan 500 yıl geçmesine rağmen güzelliklerinden hiçbir şey kaybetmemişlerdir.
Tezhibe kısaca estetiğin ve güzelliğin sanatı demek doğru olacaktır.
Türk tezhip sanatı, resim ve minyatür sanatları gibi Türk millletinin tarihi ile başlar.

Tezhip sanatı ve Türkler
Türk tezyini şekillerinde tabiattan faydanıldığı gibi, bir takım hatların muhtelif şekillerle bir araya gelmesinden mürekkep geometrik birleşmelere de büyük yer verilmiştir.
Orta Asya’da kağıdın icadı ile birlikte, Türklerde, resim, minyatür ve tezhip gibi sanatların en güzel örnekleri ile geliştiği görülür. Ancak Orta Asya’daki Türk zevkinin yarattığı bu eserlerin büyük bir çoğunluğu Batılılarca Çin’e mâl edilmeye çalışılmıştır.
Güzel sanatların beşiği Orta Asya olup, minyatür gibi tezhip de bu coğrafyada doğmuştur.

Türkler’de sanat zevki
Türkler’in tezyinatı güzel olduğu kadar sadedir de. Sadeliğin güzelliğini Türkler çok iyi anlamıştır. Türkler’de esas olan sadelik, tenasüp ve ahenktir. Türk zevki süs içinde boğulmamıştır.
Mazisi Orta Asya Türklüğüne uzanan tezhip sanatı, Selçuklu Türklerinde hayli ilerlemiş, onlardan Osmanlılara geçmiş, XV. ve XVI. yüzyılda en yüksek zirveye ulaşmışıtr. Bunun sebeplerini diğer sanat dallarında olduğu gibi XV. yüzyıl siyasî istikrarın sağlanmasından sonra memleketin iktisadi, dolayısıyla kültür ve sanat faaliyetlerinde beliren canlılıkta ve XV. yüzyılın Selçuklu ve Osmanlı devrinin sanatları arasında bir köprü oluşunda aramak gerekir.

Osmanlı klasik dönem tezhipleri
Baba Nakkaş tarafından yönetilen Fatih’in saray nakışhanesinde üretilen tezhipler başta olmak üzere ilk dönem olarak isimlendirdiğimiz Osmanlı tezpileri aşırılığa kaçmayan, inceliği, zerafeti, ölçülü çizgileri, parlak, aydınlık renkleri, yazı ile sağladığı dengeli düzeni, geometrik geçmeleri ve küçük çiçek motifleriyle ilk önemli dönemi yaratmıştır.
Klasik tezhip sanatının ikinci önemli aşaması Kanunî Sultan Süleyman dönemidir. Fatih’in ölümü ile başa geçen oğlu Sultan II. Beyazıt döneminde yapılan tezhip örneklerine baktığımızda Fatih döneminin bir tekrarı olduğunu görürüz. II. Beyazıt geleneksel sanatlara bağlı olup saray nakışhanesindeki faaliyetleri bu yönde geliştirmeye zorlamış bir padişahtır.
Bu dönemde İslam geleneklerine bağlı sanatçılar saraya getirilmiştir.
Minyatürde olduğu gibi tezhip sanatında da bir yükseliş devri olarak nitelendirdiğimiz XXI. yüzyılda saray nakışhanesinin başında Mehmet Karamemi adlı bir sanatçı vardır. Kanuni’nin uzun saltanatı sırasında Doğu’ya yapılan seferler sonucunda saraya gelerek çalışan sanatçılar vardır. Yerli sanatçıların yanında çalışan yabancıların Osmanlı saray sanatını etkilemiş olması kaçınılmaz bir sonuçtur. Bu etkiler kompozisyon düzeninden başlayarak birçok ayrıntıda bile kendini göstermişitr. Fakat bütün etkilere rağmen bu dönemde klasik bir Türk üslubunu oluştuğunu da vurgulamak gerekir.
Klasik dönem tezhiplerinde, tezhip süslemesinin temel malzemesi olan altın bol olarak kullanılmıştır. Bunun yanında çiçek motiflerinde beyaz, turuncu, pembe, sarı, bordo, kırmızı, mavi gibi hemen her rengin yerine göre kullanıldığı görülür.
Mükemmel bir teknik ve itina ile yapılan bu zengin kompozisyonu tezhiplerde altınla kullanılan renkler arasında tam bir uyum sağlanmıştır.
XXI. yüzyılda Kanunî devrinde gelişen ve en yüksek düzeye ulaşan klasik Türk tezhip sanatına benzeyen ancak daha zayıf eserler yapılmıştır.

Fatih’in tezhip merakı ve Baba Nakkaş
Her çeşit ilim ve güzel sanat kolu, kitap ve kütüphane aşığı Fatih Sultan Mehmet’in kolu kanadı altında himâye ve gelişme imkânları bulurken, hiç tezhip sanatının bundan uzak kalması düşünülebilir mi?.. Durmak bilmeyen mizacı ve araştırmacı kafasıyla, dini ve ilmi eserleri kendi özel kütüphanesi için tanınmış hattatlara istinsah ettiren Fatih, müzehhiblere bu eserleri Selçuk stilinden alınan ilhamla Türk zevkine yakışan bir şekilde tezhip ettirmiştir. Fatih sarayına bir nakışhane kurmuş ve başına da Özbek asıllı Baba Nakkaş’ı getirmiştir.
Fatih devri tezhipleri özellikleri bakımından Türk kitapçılık tarihinde tamamen ayrı bir ekolün eseridir.
Fatih devri tezhiplerinde İsfahan ve Herat mektebi tezhiplerinde görülen mavilerden daha değişik, pembemsi mavi ve siyah, bazende tamamen altın zemin üzerine geçmeler, rûmiler, kanatlar, bulutlar, nilüferler ve zemin notaları, çeşitli renklerde, fakat daima hoş bir ahenkle nakşetmişlerdir. Çiçek, dal ve filizler, türlü geçmeler, Fatih devri tezhiplerinin esas unsurlarını teşkil ederler.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Fatih Sultan Mehmet’in sahip olduğu kitap sevgisi ve dostluğu, ilim ve sanat koruyuculuğu, Türk kitapçılık tarihinde; hüsn–i hat, tezhip, ciltçilik ve bunlara bağlı diğer eski kitapçılık sanatları yönünden kendine has millî özelliklere sahip bir devrin açılmasına ve devamına sebep olmuştur.
Tezhip sanatı, aynı minyatür sanatı gibi Fatih Sultan Mehmet döneminde gelişmiştir. Tabiî ki başlangıç olarak Orta Asya’ya kadar uzanır.
Fatih Sultan Mehmet diğer sanatlarda olduğu gibi tezip sanatına oldukça önem vermiş ve geliştirmeye gayret etmiştir. Sarayına nakışhane bile kurdurmuştur.

Tezhip sanatı da Batı’nın kurbanı
Kanunî devrine en olgun çağına ulaşmıştır. Minyatür sanatında olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu gerileme dönemine girince düşüş yaşamıştır.
Avrupa’nın etkisine girdiklerinde tezhibin şeklinde de kendine ait has özelliklerinde de değişiklik göstermiştir. Barok üslubunun etkisi altına girmiştir.
Her sanatta olduğu gibi tezhip sanatı da Osmanlı İmparatorluğunun yükselme devrinde çok güzel örnekler vermiş, en olgun çağına ulaşmıştır. Gerileme devrinde ise Osmanlı İmparatorluğu’nun durumnua paralel olarak bir düşüş yaşamıştır.
Tezhip sanatı bugün tamamen ortadan kalkmış, yalnız hüsn–i hat ve müzehhiplikle uğraşanlara ve bu işin meraklılarınca yapılmakta, sayıları az olan bu gibi kimselerin himmet ve gayretleriyle yaşatılmaya çalışılmaktadır.

Çağını yansıtan sanat
Tezhip sanatındaki üslup, yapıldığı devrin sanat üslubuna göre değişir. XVI. yüzyıl tezhipleri genellikle kıvrımlı bezemeler, Lâle devrin de ise kökler ve çiçekler şeklinde yapılmış, Barok devrinde de Avrupa Rönesans ve Barok kıvrımlarını taklit ettiğini bu tezhipleri incelediğimizde rahatlıkla görebiliriz.
Tezhip, yapıldığı devrin sanat üslubuna göre değişmekte beraber, bu üsluplarla onları doğuran medeniyet tarzları arasında da çok sıkı bir münasebet vardır.
Türk tezhibi yabancı tesirlerden uzak kalabildiği devirlerde sade ve güzel renkli olarak dikkati çeker, motif ve renk çokluğu ile gözü yoran diğer tezhip ekollerinden ayrılır. Bu gaye ile sarayda bulunan yabancı sanatkârlar Türk sanatkârlarından ayrı olarak çalışmışlardır.