Arama

Medya Haber - Tek Mesaj #68

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Nisan 2006       Mesaj #68
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın 23 Nisan manifestosu hâlâ tartışılıyor. Hürriyet’ten Hadi Uluengin, Sabah’tan Ergun Babahan, Radikal’den İsmet Berkan, Hasan Celal Güzel, Yeni Şafak’tan Ali Bayramoğlu, Kürşat Bumin, Mehmet Ocaktan, Bugün’den Nazlı Ilıcak başta olmak üzere pek çok yazar destek verdi Başkan’a. Ancak bazıları da rahatsız oldu.

CHP’nin huzursuzluğunu anlamak mümkün; ancak konuşmadan bazı aydınların rahatsız olmasını izah etmek kolay gözükmüyor. Dilerseniz Başkan’ın konuşma metnini tersinden okuyalım.
Başkan diyor ki: “Türkiye’de darbeler döneminin başlangıcı kabul edilen ve ‘bürokratik iktidarın’ güçlendiği 1960 yılından itibaren Meclis’imizin gücü, yetkisi ve fonksiyonu, hukukî temellere dayanmayan eleştirilerle daraltılmaya çalışılmaktadır.” Başkan’ın bu tespitini savuşturmak istiyorsak diyelim ki: “Hayır bu ülkede ‘bürokratik iktidar’ diye bir şey yoktur, halkın iradesi Meclis’e tam yansır, ‘iktidar-muktedir’ ikilemi hiç yaşanmamıştır, Meclis’in üstünde bir güç yoktur”. Kimi kandırmış oluyoruz böyle söylemekle...
Başkan diyor ki: “Demokratik bir ülkede ‘gizli anayasa, kırmızı kitap, derin anayasa’ gibi tabirler asla kabul edilemez kavramlardır. Bu kavramlar, gizli antidemokratik bir yönetimin iktidarda olduğunu ima eder.” İsterseniz şu cümlelerle püskürtelim Başkan’ı: “Biz ‘gizli anayasa’, ‘kırmızı kitap’, ‘derin anayasa’ gibi esrarengiz şeylere bayılırız. Perde arkasındaki birileri ‘iç ve dış düşmanlarımız’ı belirlemeli; bu istihbarî belgeler herkesten saklanmalı; ancak devlet sırrı sayılan bu belgeler bir çete reisinin evinden çıkabilmeli...” N’oldu, manifestoyu berhava edebildik mi şimdi?
Başkan diyor ki: “Yüce Meclis’imiz 84 yıl önce saltanat kurumunu kaldırmıştır. Ancak bugün ülkede bu kez ‘kurumların saltanatı’ hüküm sürmektedir.” Hep beraber itiraz edelim dilerseniz ve diyelim ki: “Zinhar öyle düşünme Sayın Arınç, bu ülkede ‘atanmış’ların ‘seçilmişler’i dövme özgürlüğü, ‘devletin bekası’ için ihdas edilmiş, önemli bir uygulamadır. Bize has demokrasiyi içinize sindiriniz lütfen...” Böyle demekle tehlikeyi atlatmış olduk mu sahiden?!.
Başkan diyor ki: “Millî değerlerimizin sahibi bir kesim, bir grup değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkestir.” İsyan edelim bu tespite ve diyelim ki: “TC vatandaşlığı da ne demek; bazı grupların, bazı kesimlerin önceliği ve yüceliği tartışılamaz. Buna yapılacak itiraz, Türk demokrasisinin genetik yapısına itirazdır...” Böyle demekle aşiret zihniyetinin köklerini olabildiğince besleyelim; devlet geleneği böylece kurusun gitsin. Çözüldü mü şimdi problem? Başkan diyor ki: “Devlet kamusal alanın sahibi değil, koruyucusudur. Bu koruyuculuk; oradaki eşitliği, adil paylaşımı ve hizmetlerin her birey tarafından kullanılmasını sağlamaktır.” Hep beraber çullanalım Başkan’ın üstüne ve sıkıştıralım onu kamusal alan denen zindana ve avazımız çıktığı kadar bağıralım “kamusal alan” denilen şey, özgürlüklerin kısıtlandığı mekânlar değil, bağımsızlığın kalesidir. İyi de, kim yutar bu afyonu? Ortada rencide edilmiş bu kadar insan varken!..
Başkan diyor ki: “Özgürlüklerin genişletilmesinde, yasakların kaldırılmasında, demokratikleşmede temel iki zorunluluk vardır; birincisi Anayasa’ya uygun olarak Meclis’in karar alması. İkincisi ise milletin mutabakatıdır... Dünya üzerinde daha çok demokrasi için, sadece ‘kurumların mutabakatını’ arayan demokratik başka bir ülke yoktur.” Buna da acayip itirazlar yöneltelim ve söylenen sözleri tersinden okuyalım dilerseniz. “Daha çok demokrasi için” lafını çıkaralım cümleden mesela. “Sadece kurumların mutabakatı” sözündeki ‘sadece’ vurgusunu hiç yapılmamış sayalım; hatta “milletin mutabakatı” ile oluşturulan demokratik açılımı da atlayalım ve “böyle demokrasi manifestosu mu olur?” deyip tersyüz edelim bütün söylenenleri... Bir önceki yazımda ‘Başkan’ın söylediklerinin altına her aydın imza atar’ demiştim; hâlâ da öyle düşünüyorum. Dilerseniz söylenenlerin hepsini tersine çevirelim ve imzaya açalım. Eminim onun altına da imza atacak insanlar çıkar. Ve tarih bu farkı sürekli kaydeder...