Üye Ol
Giriş
Hoş geldiniz
Misafir
Son ziyaretiniz:
13:26, 2 Dakika Önce
MsXLabs Üye Girişi
Beni hatırla
Şifremi unuttum?
Giriş Yap
Ana Sayfa
Forumlar
Soru-Cevap
Tüm Sorular
Cevaplanmışlar
Yeni Soru Sor
Günlükler
Son Mesajlar
Kısayollar
Üye Listesi
Üye Arama
Üye Albümleri
Bugünün Mesajları
Forum BB Kodları
Your browser can not hear *giggles*...
Your browser can not hear *giggles*...
Sayfaya Git...
Cumartesi, 06 Aralık 2025 - 13:29
Arama
MaviKaranlık Forum
Oryantal Resim
-
Tek Mesaj #2
Bia
Ziyaretçi
3 Haziran 2008
Mesaj
#2
Ziyaretçi
Neden Oryantal Resim?
Cumhuriyetle birlikte başlayan çağcıllaşma hareketinde , ülkemizde batı resmi ön plana çıkmış ve oryantal resim uzun yıllar unutulmuştur. Oryantal resmin büyük ustası Osman Hamdi'den bir yüzyıl sonra , bu akımın günümüzdeki en yetkin ressamı Kamil Aslanger'dir . Oryantalizme gönül vermiş batılı sanatçılar Osmanlı yaşamını resimlerine yansıtırken çoğunlukla abartı ve zorlamaya başvurmakla birlikte pek çok ayrıntıyı gözden kaçırmışlar ve İstanbul'u anlatırken çoğu kez Arap etkisinde kalmışlardır . Oysa Aslanger'in eserlerinde mimari eserler ve iç mekan görünümleri , kişiler , giysiler , eşyalar bir araştırmacı titizliğiyle belgelenir ve onun ayrıntıcı duyarlığından süzülerek işlenirler. Onun esas ilgisini çeken Osmanlı çağı , batılılaşma akımlarının henüz başlamadığı XIX uncu yüzyıla kadar olan dönemdir.
Aslanger'in oryantal resim tutkusu , onun İstanbul sevgisinden kaynaklanır. Ama onun istediği , ilgilendiği , hayran olduğu , sevdalandığı İstanbul , bugünkü İstanbul değildir. Bir kent , mahalleleri , meydanları , anıtları , caddeleri , parkları ve yapılarıyla değil , hepsinden önce insanlarıyla kent olur.
İstanbul'a özgü terbiye , İstanbul'a özgü gelenek-görenek , İstanbul'a özgü giyim-kuşam ve İstanbul'a özgü dil ... Eski İstanbul'un üst kültürü taşralıyı , köylüyü , kasabalıyı içinde eritir ve zamanla kendinden yapardı.
Oysa bugünkü İstanbul'un kendi kültürü yoktur. Bugün dangıldungulluk , yabanıllık ve ilkellik içinde on milyon nüfuslu bir kasabaya dönüşmüş bulunan İstanbul , kent dokusuyla da , insanlarıyla da Aslanger'in dünyasına yabancıdır. O da bu nedenle bugünkü İstanbul'da göremediği güzellikleri , incelikleri , gelenekleri , yitirilmiş değerleri , geçmiş zaman güzellerini , dönemin eşyalarıyla eserlerinde canlandırır ve eski İstanbul , hiç olmazsa tablolarında yaşasın ister.Yeniden yaşattığı , anlattığı ve anımsattığı geçmiş kültürümüzle ve eski yaşamımızdaki güzelliklerle , bizleri düşünmeye zorlar .
Aslanger'in düşsel kompozisyonları salt o dönemin yaşamını , güzelliklerini , duygularını yansıtmakla kalmaz ; Osmanlı sanatının özenle seçilmiş örneklerini de sergiler : Yeşil , lâcivert , firuze , mavi , beyaz , mercan kırmızısı renkli ve şakayık , nar çiçeği , gül , karanfil , lâle , sümbül desenli çiniler , kimileyin çinilerin üzerinde ya da duvardaki bir levhada görülen hatlar ; İznik , Kütahya ya da Yıldız'da üretilmiş seramik tabaklar , vazolar , sürahiler , kandiller , bardaklar ; saydam , opal , kristal ya da renkli camdan yapılmış çeşmibülbüller , şerbetlikler , kupalar , kâseler , lâledanlar , gülabdanlar , lâmbalar , şişeler , ibrikler ; yün ya da ipekten dokunmuş halı ve seccadeler ; bakır , pirinç ya da tombak tepsiler , siniler , ibrikler , şamdanlar , mangallar , fenerler , buhurdanlar , taslar , sahanlar , bakraçlar ; gümüş ya da altından yapılmış ( kimileyin elmas , yakut , zümrüt , firuze v.b. değerli taşlarla işlenmiş ) aynalar , kolyeler , bilezikler , kama kını ya da sapları , kemer tokaları , yüzükler , küpeler , saç tokaları ; Osmanlı dekoratif taş işçiliğinden örnekler sunan sütun başlıkları , mermer ve döküm şebekeler , pencere parmaklıkları , çeşmeler , sebil ve selsebiller , şadırvan ve oymalı fıskiyeler ; sedef , bağa, fildişi gibi malzemelerle kakma veya yapıştırma tekniğiyle süslenmiş İstanbul , Şam ya da Edirne işi rahleler , sehpalar , çekmeceler , kavukluklar ve benzeri eşya , Aslanger'in resimlerinde değişik merakları tahrik ederek zihinlerde tatlı heyecanlar uyandırırlar.
Aslanger'in resimlerinde ağırlıklı olarak yer alan saray geleneğine göre yetiştirilmiş edalı , zarif ve onurlu güzeller ( acemiler , cariyeler , şakirtler , ustalar , gedikliler ) , "gözde"ler , "ikbâl"ler , "kadın"lar , odalıklar , haseki sultanlar , valide sultanlar , kâhya kadınlar , çengiler , döneminin ( kadife , aba , bürümcük , canfes , çuha , çatma , gezi , yollu , atlas , diba , hatayi , tafta , selimiye , kemha , sof v.b. ) kumaşlarından özgün ve gerçek ev ve sokak giysileriyle bizleri bir başka dünyaya , gizemli harem yaşamına götürür ; kalplerimizde değişik duygular uyandırırlar. Onun ustalık , sabır , özen ve hüner dolu tablolarında , kimi zaman bir hamam aleminin düşlerine dalar ; kimi zaman sazende ve hanendelerle bir musiki meclisine katılır ; kimi zaman bir esir kadının pazarlığına biraz da üzülerek kulak misafiri olur ; kimi zaman bir çenginin kıvrak raksıyla kendimizden geçer ; kimi zaman bir dost meclisindeki söyleşiye kulak kabartır ; kimi zaman bir cariyenin önünde kalbimizin bir başka türlü çarptığını ya da bir valide sultanın huzurunda gizli gizli heyecanlandığımızı duyumsarız...
Alinti
Sinasi Acar
BEĞEN
Paylaş
Paylaş
Cevapla
Kapat
Saat: 13:29
Hoş Geldiniz Ziyaretçi
Ücretsiz
üye olarak sohbete ve
forumlarımıza katılabilirsiniz.
Üye olmak için lütfen
tıklayınız
.
Son Mesajlar
Yenile
Yükleniyor...